nedenbenimnobelimyok - öne çıkan tanımları (1. sayfa)
1.
calimero
seyrederken beni en çok sinir eden çizgi filmlerden ikincisiydi (ilki elbette clementine). hep başına birşeyler gelirdi. seyrettiğim sene öğlenci olduğum için hem sinir olup hem seyrediyordum ( tek kanal döneminin ufak bugları işte).
devamını gör...
2.
v for vendetta
2005 yılı yapımı olan film faşist bir idare altında yönetilen büyük britanya’da geçmektedir
terör olaylarından ötürü bir tepki olarak kişisel özgürlüklerden feragat ederek faşizme kayan
büyük britanya’nın v adlı bir anarşist tarafından örgütlenen halk ile yönetimi devirmesini
anlatmaktadır.
büyük britanya’da kaos faşist lider adam sutler’in iktidara gelmesiyle ülke genelinde
baskıcı bir politika yürütür ve muhalifleri sindirici bir şiddet uygular, onları sisteme uyumlu
hale getirmek için kamplar kurar ve bu kamplarda ideal insanı yaratmak için mahkumlar
üzerinde deneyler yapar. deneyler sonucunda ideal insana ulaşılamaz ancak v ortaya çıkar. v
intikam almak için ulusal devlet kanalını basarak 5 kasımda her şeyin değişeceğini ilan eder
ve yönetim üzerindeki stresi arttırır. iktidarını korumaya çalışan yönetim, halk üzerindeki
baskısını tarih yaklaştıkça kat ve kat arttırır. örneğin, retina taraması, telefon dinleme,
güvenlik kameraları ile halk baskılanır. bunun sonucu olarak halk ve yönetim arasında
gerginlik ve tahammülsüzlük artar. olayların gelişimi v’yi yakalamak için görevlendirilen
dedektif finch, v’nin himaye altına aldığı evey’nin perspektifinde farklı şekilde
ilerlemektedir. süreç içerisinde tüm karakterler iktidarın baskıcı rejiminin artışına farklı bir
perspektiften tanıklık ederler.
artan baskı halkın v’ye sempatisini arttırır ve v hakkında merak uyandırır. ayrıca bir gün
polisin üzerindeki stresin artması bir çocuğun vurulmasına ve isyan fitilinin ateşlenmesine
neden olur. v’de kurduğu plan doğrultusunda kendisini bu hale sokan adam sutler’den ve
diğer parti yöneticilerinden intikamını alır. 5 kasım akşamı gelip çattığında halk parlamento
önünde toplanmıştır. v ağır yaralı olarak yeraltı tüneline ve bomba yüklü trene ulaşır. evey
v’nini cesedininde trene yerleştirerek treni hareket ettirir. tren parlamento binasının altında
infilak ederek yeni bir dönemin başlamasının sembolü olur.
filmde bir tarafta pozitivist hukuk zemininde inşa edilen faşist bir yönetim ve diğer tarafta
devleti bütün kötülüklerin kaynağı olarak kendini meşrulaştırmaya çalışan anarşizm çatışması
görülmektedir. meşruluğunu kaostan alarak otoriter bir rejim inşa edenler, yine meşruluğunu
bu baskıcı yaklaşımı nedeniyle kaybedecek ve yıkılacaktır. teknoloji ilerledikçe, egemenin
buyruğuyla halkları kontrol altında tutmak ve yönlendirmek kolaylaşmaktadır. politikanın
asıl amacı bireyin refahı ve özgürlüğü sağlamak olmalıdır, demokrasi ve insan haklarının
içselleştirdiği toplumlarda dahi, egemen iktidarını sağlamlaştırmak için mevcut teknolojileri
bireylerin aleyhine kullanma riski her zaman bulunacaktır. ütopya ve distopya arasında
yürüyen insanlığın kaderi ve hangi tarafa kayacağı gelişen teknolojilerin kişi hak ve
özgürlüklerini aleyhine kullanılmasını engelleyecek hukuki sistemlerin varlığı ile ancak
sağlıklı bir şekilde belirlenebilir.
terör olaylarından ötürü bir tepki olarak kişisel özgürlüklerden feragat ederek faşizme kayan
büyük britanya’nın v adlı bir anarşist tarafından örgütlenen halk ile yönetimi devirmesini
anlatmaktadır.
büyük britanya’da kaos faşist lider adam sutler’in iktidara gelmesiyle ülke genelinde
baskıcı bir politika yürütür ve muhalifleri sindirici bir şiddet uygular, onları sisteme uyumlu
hale getirmek için kamplar kurar ve bu kamplarda ideal insanı yaratmak için mahkumlar
üzerinde deneyler yapar. deneyler sonucunda ideal insana ulaşılamaz ancak v ortaya çıkar. v
intikam almak için ulusal devlet kanalını basarak 5 kasımda her şeyin değişeceğini ilan eder
ve yönetim üzerindeki stresi arttırır. iktidarını korumaya çalışan yönetim, halk üzerindeki
baskısını tarih yaklaştıkça kat ve kat arttırır. örneğin, retina taraması, telefon dinleme,
güvenlik kameraları ile halk baskılanır. bunun sonucu olarak halk ve yönetim arasında
gerginlik ve tahammülsüzlük artar. olayların gelişimi v’yi yakalamak için görevlendirilen
dedektif finch, v’nin himaye altına aldığı evey’nin perspektifinde farklı şekilde
ilerlemektedir. süreç içerisinde tüm karakterler iktidarın baskıcı rejiminin artışına farklı bir
perspektiften tanıklık ederler.
artan baskı halkın v’ye sempatisini arttırır ve v hakkında merak uyandırır. ayrıca bir gün
polisin üzerindeki stresin artması bir çocuğun vurulmasına ve isyan fitilinin ateşlenmesine
neden olur. v’de kurduğu plan doğrultusunda kendisini bu hale sokan adam sutler’den ve
diğer parti yöneticilerinden intikamını alır. 5 kasım akşamı gelip çattığında halk parlamento
önünde toplanmıştır. v ağır yaralı olarak yeraltı tüneline ve bomba yüklü trene ulaşır. evey
v’nini cesedininde trene yerleştirerek treni hareket ettirir. tren parlamento binasının altında
infilak ederek yeni bir dönemin başlamasının sembolü olur.
filmde bir tarafta pozitivist hukuk zemininde inşa edilen faşist bir yönetim ve diğer tarafta
devleti bütün kötülüklerin kaynağı olarak kendini meşrulaştırmaya çalışan anarşizm çatışması
görülmektedir. meşruluğunu kaostan alarak otoriter bir rejim inşa edenler, yine meşruluğunu
bu baskıcı yaklaşımı nedeniyle kaybedecek ve yıkılacaktır. teknoloji ilerledikçe, egemenin
buyruğuyla halkları kontrol altında tutmak ve yönlendirmek kolaylaşmaktadır. politikanın
asıl amacı bireyin refahı ve özgürlüğü sağlamak olmalıdır, demokrasi ve insan haklarının
içselleştirdiği toplumlarda dahi, egemen iktidarını sağlamlaştırmak için mevcut teknolojileri
bireylerin aleyhine kullanma riski her zaman bulunacaktır. ütopya ve distopya arasında
yürüyen insanlığın kaderi ve hangi tarafa kayacağı gelişen teknolojilerin kişi hak ve
özgürlüklerini aleyhine kullanılmasını engelleyecek hukuki sistemlerin varlığı ile ancak
sağlıklı bir şekilde belirlenebilir.
devamını gör...
3.
a clockwork orange
1971 yapımı “a clockwork orange” (otomatik portakal) futurist bir zamanda britanya’da
geçmektedir. anthony burges tarafından yazılan ve stanley kubrick tarafından beyaz
perdeye uygulanan film 4 oscar almıştır.
filmin geçtiği dönemde devlet cihazı bireylerin güvenliğini etkili bir şekilde
sağlanamamaktadır. filmin başrolündeki karakter olan alex bir çete lideridir. bu çete
içerisinde fiziksel güç kullanarak liderliği elinde tutan alex, aşırı baskıcı ve cezalandırıcı
tavrıyla hem çete üyelerini gözünü dağı vermekte hem de kurbanlarına ve aşka çetelerin
üyelerine zarar vermektedir. yine bir suç işlemek için bir eve girdiklerinde ev sahibi kadını
öldüren alex, polisin oraya geldiğini fark edince kaçmak ister. ancak kendi çetesinin üyeleri
ona bir tezgah kurarak polisler tarafından yakalanmasına neden olur.
14 yıl hapis cezası alan alex, hapiste geçirdiği bir kaç yılda ıslah olmamıştır. içinde
bastıramadığı ve hatta bastırmak istemediği suç işleme isteği nedeniyle o dönemde halen
araştırmaları devam eden bir klinik çalışmada gönüllü olur. bu çalışma suçluların ıslah
edilmesine yönelik tasarlanmış bir çalışmadır. suçlular üzerinde yapılan deneylerle suç
işleme isteği oluştuğunda kişi eyleme geçmeden önce bir mide bulantısı yaşamakta ve suçu
işleyememektir. yöneticiler alex’in artık suç işleme riski olmadığına kanaat getirerek
kendisini serbest bırakırlar. alex, insanların arasına karıştığında daha önce şiddet uyguladığı
kişilerden şiddet görmeye başlar. kendisi hiç bir şekilde karşılık veremediği için ölümle yüz
yüze gelir. en sonunda hastanede yatarken, yönetime muhalif kesim tarafından yönetime
karşı kullanılmak istediğini öğrenir. yönetim kendisine uygulanan deneyler neticesinde
oluşan tüm ektileri ortadan kaldırarak alex’i eski durumuna çevirir. alex artık yine eskisi
gibi suç işleyebilecektir.
bir sistem eleştirisi olan otomatik portakal, sözleşmeci hukuk ekolüne dayanan korunma
hakkının devlet cihazı tarafından yerine getirilemediği bir dönemde geçmektedir. yöneticiler
bireyin seçme hakkını ortadan kaldıran bir yöntem ile suçluların ıslahına yönelerek aslında
kendi kusurlarını örtbas etmeye çalışmaktadır. yöneticiler, suç ve cezada ölçülülük ilkesinin
üç alt ilkesi olan elverişlilik, gereklilik ve orantılılık tan son ikisini çiğnenmektedir.
dolayısıyla mağdurlar ve kamu tarafından vicdani olarak alex’in cezasını çekmeden
salındığı görüşü ağır basmış ve gerek toplumdan dışlanmış gerekse müştekilerin saldırısına
uğramıştır. ayrıca suç işleme iradesi elinden alınan bir suçlunun karşı koyma iradesi de
ortadan kalktığı için deyim yerindeyse güvercinler şahin şahinler güvercin olmuştur.
karşılaştığı muamelenin şiddeti, karşı koyma iradesi gösteremeyen bir suçlunun dahi masum
kişilerin elinde bir kurbana dönüşebilmektedir.
insan dualitesini gözler önüne seren bu durum ayrıca özgür iradenin esaret altında tezahür
edemeyeceğini de vurgulamaktadır. normal şartlar altında hapis cezası almamış olan bir
şahsın kesinlikle denek olmayı kabul dahi etmeyeceği bir bilimsel araştırmada, iradesi
sakatlanmış, esaret altındaki bir bireyin denek olmayı kabul etmesi kişinin kendi kendine
verebileceği bir karar olmamalıdır. işte bu doğrultuda, çekirdek haklardan biri olan
nitelendirilen maddi ve manevi bütünlük doğal hukukçulara göre egemenin buyruğuyla veya
bireyin rızasıyla dahi sınırlandırılamaz.
geçmektedir. anthony burges tarafından yazılan ve stanley kubrick tarafından beyaz
perdeye uygulanan film 4 oscar almıştır.
filmin geçtiği dönemde devlet cihazı bireylerin güvenliğini etkili bir şekilde
sağlanamamaktadır. filmin başrolündeki karakter olan alex bir çete lideridir. bu çete
içerisinde fiziksel güç kullanarak liderliği elinde tutan alex, aşırı baskıcı ve cezalandırıcı
tavrıyla hem çete üyelerini gözünü dağı vermekte hem de kurbanlarına ve aşka çetelerin
üyelerine zarar vermektedir. yine bir suç işlemek için bir eve girdiklerinde ev sahibi kadını
öldüren alex, polisin oraya geldiğini fark edince kaçmak ister. ancak kendi çetesinin üyeleri
ona bir tezgah kurarak polisler tarafından yakalanmasına neden olur.
14 yıl hapis cezası alan alex, hapiste geçirdiği bir kaç yılda ıslah olmamıştır. içinde
bastıramadığı ve hatta bastırmak istemediği suç işleme isteği nedeniyle o dönemde halen
araştırmaları devam eden bir klinik çalışmada gönüllü olur. bu çalışma suçluların ıslah
edilmesine yönelik tasarlanmış bir çalışmadır. suçlular üzerinde yapılan deneylerle suç
işleme isteği oluştuğunda kişi eyleme geçmeden önce bir mide bulantısı yaşamakta ve suçu
işleyememektir. yöneticiler alex’in artık suç işleme riski olmadığına kanaat getirerek
kendisini serbest bırakırlar. alex, insanların arasına karıştığında daha önce şiddet uyguladığı
kişilerden şiddet görmeye başlar. kendisi hiç bir şekilde karşılık veremediği için ölümle yüz
yüze gelir. en sonunda hastanede yatarken, yönetime muhalif kesim tarafından yönetime
karşı kullanılmak istediğini öğrenir. yönetim kendisine uygulanan deneyler neticesinde
oluşan tüm ektileri ortadan kaldırarak alex’i eski durumuna çevirir. alex artık yine eskisi
gibi suç işleyebilecektir.
bir sistem eleştirisi olan otomatik portakal, sözleşmeci hukuk ekolüne dayanan korunma
hakkının devlet cihazı tarafından yerine getirilemediği bir dönemde geçmektedir. yöneticiler
bireyin seçme hakkını ortadan kaldıran bir yöntem ile suçluların ıslahına yönelerek aslında
kendi kusurlarını örtbas etmeye çalışmaktadır. yöneticiler, suç ve cezada ölçülülük ilkesinin
üç alt ilkesi olan elverişlilik, gereklilik ve orantılılık tan son ikisini çiğnenmektedir.
dolayısıyla mağdurlar ve kamu tarafından vicdani olarak alex’in cezasını çekmeden
salındığı görüşü ağır basmış ve gerek toplumdan dışlanmış gerekse müştekilerin saldırısına
uğramıştır. ayrıca suç işleme iradesi elinden alınan bir suçlunun karşı koyma iradesi de
ortadan kalktığı için deyim yerindeyse güvercinler şahin şahinler güvercin olmuştur.
karşılaştığı muamelenin şiddeti, karşı koyma iradesi gösteremeyen bir suçlunun dahi masum
kişilerin elinde bir kurbana dönüşebilmektedir.
insan dualitesini gözler önüne seren bu durum ayrıca özgür iradenin esaret altında tezahür
edemeyeceğini de vurgulamaktadır. normal şartlar altında hapis cezası almamış olan bir
şahsın kesinlikle denek olmayı kabul dahi etmeyeceği bir bilimsel araştırmada, iradesi
sakatlanmış, esaret altındaki bir bireyin denek olmayı kabul etmesi kişinin kendi kendine
verebileceği bir karar olmamalıdır. işte bu doğrultuda, çekirdek haklardan biri olan
nitelendirilen maddi ve manevi bütünlük doğal hukukçulara göre egemenin buyruğuyla veya
bireyin rızasıyla dahi sınırlandırılamaz.
devamını gör...
4.
1984
george orwell tarafında 1949 yılında yayınlanan 1984 adlı eserinden 1956 yılında ilk kez
sinemaya uyarlanmıştır. film, totaliter ve baskıcı bir iktidarın yönettiği, hiyerarşik bir sınıf
sisteminin uygulandığı okyanusya adlı ülkede geçmektedir. tüm dünyada üç süper güç
vardır, bulardan biri okyanusya’dır ve bu güçler sürekli savaş halindedir. devlet içerisinde
toplumun tüm katmanlarında devlet cihazı zuhur eder ve vatandaşını izler. ayrıca her yerde
muhbirler ve düşünce polisleri görev yapmaktadır. devleti parti yönetir ve iktidarın sloganı
iktidarın sloganı “geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. bugünü kontrol eden geçmişi
de kontrol eder” şeklindedir. varlığı kesin olmayan bir muhalif yeraltı örgütü vardır ve lideri
emmanuel goldstein’dır. ancak ne kendisini ne de büyük biraderi gerçekten hayatta olup
olmadığı dahi belirsizdir. vatandaşlardan biri sadakatsizlikte bulunduğunda sistematik
işkencelere maruz kalarak cezalandırılarak tekrar eğitilir. din yasaktır. eğlence, cinsellik gibi
meşgaleler verimi düşürdüğü için yasaktır.
romanın baş kahramanı olan winston smith doğruluk bakanlığında çalışmaktadır. görevi
iktidarın beklentileri doğrultusunda geçmiş verileri ve kelimeleri değiştirmektir. winston,
julia adlı bir kadınla tanışır. aralarında bir ilişki başlar. her tarafta muhbirler ve takip
sistemleri olduğu için ilişkilerini gizlice yaşarlar. winston’ın bir antika dükkanının bir
odasını gizli kameralar olmadığını düşünerek kiralar ve orada julia ile buluşur. ancak bu
antika dükkanı sahibi aslında düşünce polisidir. winston ve julia tutuklanır. işkenceye maruz
kalan sevgililer birbirlerini dahi suçlarlar ve hafızalarında eski düşüncelerine dair ne varsa
hepsi yetkililerce silinir. sonuç olarak ülkelerine ve partiye uygun bir vatandaşa
dönüştürülürler.
eser, soğuk savaşın kutuplarının belirginleştiği ve demir perdenin gücünü daha çok
hissettirdiği bir dönemde yazılmıştır. zamyatin’in biz adlı eserinden yadsınamaz
esinlenmeler içeren 1984, farklı ideolojilerdeki devletlerin kendi kendilerine yarattıkları
gözleriyle görmedikleri bir düşman üzerinden bireyleri sindirip kontrol altında tuttukları bir
distopyayı betimlemektedir. george orwell’in anlatımındaki tasvirler ve teknolojiler ve her
en kadar o dönem için zamanın çok ötesinden bir hayal ürünü idiyse de; şu an için hepsinin
ve daha fazlasının var olduğunu bilmek dahi totaliter rejim altında özgürlüklerimizin, birey
olarak maddi ve manevi bütünlüğümüzün ne kadar kırılgan bir sistem içerisinde dengede
kalmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir.
günümüz dünyasında var olan ve gelecekte var olacak teknolojiler ve sosyal gelişmeler insan
doğasına uyumlu olarak evrimleşmediği takdirde insanı kendine yabancılaştıracağı
düşünülmektedir. ayrıca devlet cihazının bir araç olarak gayesinin bireyi baskılamak
olmadığı aksine bireyi özgürleştirmeyi olduğu, temel hak ve özgürlüklerini başkalarına karşı
koruduğu hatırlandığı müddetçe distopik bir gelecekten uzaklaşarak ütopyaya yaklaşabiliriz.
sinemaya uyarlanmıştır. film, totaliter ve baskıcı bir iktidarın yönettiği, hiyerarşik bir sınıf
sisteminin uygulandığı okyanusya adlı ülkede geçmektedir. tüm dünyada üç süper güç
vardır, bulardan biri okyanusya’dır ve bu güçler sürekli savaş halindedir. devlet içerisinde
toplumun tüm katmanlarında devlet cihazı zuhur eder ve vatandaşını izler. ayrıca her yerde
muhbirler ve düşünce polisleri görev yapmaktadır. devleti parti yönetir ve iktidarın sloganı
iktidarın sloganı “geçmişi kontrol eden geleceği kontrol eder. bugünü kontrol eden geçmişi
de kontrol eder” şeklindedir. varlığı kesin olmayan bir muhalif yeraltı örgütü vardır ve lideri
emmanuel goldstein’dır. ancak ne kendisini ne de büyük biraderi gerçekten hayatta olup
olmadığı dahi belirsizdir. vatandaşlardan biri sadakatsizlikte bulunduğunda sistematik
işkencelere maruz kalarak cezalandırılarak tekrar eğitilir. din yasaktır. eğlence, cinsellik gibi
meşgaleler verimi düşürdüğü için yasaktır.
romanın baş kahramanı olan winston smith doğruluk bakanlığında çalışmaktadır. görevi
iktidarın beklentileri doğrultusunda geçmiş verileri ve kelimeleri değiştirmektir. winston,
julia adlı bir kadınla tanışır. aralarında bir ilişki başlar. her tarafta muhbirler ve takip
sistemleri olduğu için ilişkilerini gizlice yaşarlar. winston’ın bir antika dükkanının bir
odasını gizli kameralar olmadığını düşünerek kiralar ve orada julia ile buluşur. ancak bu
antika dükkanı sahibi aslında düşünce polisidir. winston ve julia tutuklanır. işkenceye maruz
kalan sevgililer birbirlerini dahi suçlarlar ve hafızalarında eski düşüncelerine dair ne varsa
hepsi yetkililerce silinir. sonuç olarak ülkelerine ve partiye uygun bir vatandaşa
dönüştürülürler.
eser, soğuk savaşın kutuplarının belirginleştiği ve demir perdenin gücünü daha çok
hissettirdiği bir dönemde yazılmıştır. zamyatin’in biz adlı eserinden yadsınamaz
esinlenmeler içeren 1984, farklı ideolojilerdeki devletlerin kendi kendilerine yarattıkları
gözleriyle görmedikleri bir düşman üzerinden bireyleri sindirip kontrol altında tuttukları bir
distopyayı betimlemektedir. george orwell’in anlatımındaki tasvirler ve teknolojiler ve her
en kadar o dönem için zamanın çok ötesinden bir hayal ürünü idiyse de; şu an için hepsinin
ve daha fazlasının var olduğunu bilmek dahi totaliter rejim altında özgürlüklerimizin, birey
olarak maddi ve manevi bütünlüğümüzün ne kadar kırılgan bir sistem içerisinde dengede
kalmaya çalıştığını gözler önüne sermektedir.
günümüz dünyasında var olan ve gelecekte var olacak teknolojiler ve sosyal gelişmeler insan
doğasına uyumlu olarak evrimleşmediği takdirde insanı kendine yabancılaştıracağı
düşünülmektedir. ayrıca devlet cihazının bir araç olarak gayesinin bireyi baskılamak
olmadığı aksine bireyi özgürleştirmeyi olduğu, temel hak ve özgürlüklerini başkalarına karşı
koruduğu hatırlandığı müddetçe distopik bir gelecekten uzaklaşarak ütopyaya yaklaşabiliriz.
devamını gör...
5.
metropolis
1927 yılı yapımı olan metropolis’in senaryosu fritz lang ve thea von harbou tarafından
yazılmış. yönetmenliğini fritz lang’ın yaptığı film, eleştirmenlerce bilim kurgu
başyapıtlarından biri olarak görülmektedir. çekildiği dönem dolayısıyla siyah beyaz ve
sessiz bir filmdir. yakın zamana kadar orjinal kaydın bir kısmı kayıp olup, arjantin’de
bulunmuştur.
metropolis, insanların iki sınıfa ayrıldığı bir gelecekte geçmektedir. burada yer altında
yaşayan bir işçi sınıfı ve yer üstünde sermayeyi temsil eden bir yönetici sınıftan oluşan
toplumda devlet silik bir suretten ibarettir. liberal görüş üzerine inşa edilen bu sosyal yapıda
sistemi ayakta tutan işçi sınıfındaki işçilerden her gün iş kazalarında bir kaçı ölmekte ve bu
ölümler aynı ilkel kavimlerdeki tanrılara kurban edilme törenleri gibi sembolize edilmektedir.
sermayeyi elinde tutan joh aynı zamanda metropolis’in de yöneticisidir ve oğlu freder
konforlu bir hayat sürmektedir. freder yeraltı şehrinde yaşayan maria adlı kıza aşık olur.
bunu fark eden babası bilim adamı rotwang’dan yardım ister. rotwand maria’yı kaçırır ve
kendi geliştirdiği bir robotu maria’ya dönüştürerek robot maria’yı oluşturur. gerçek maria
ise rotwang’ın evinde esirdir. robot maria önce cazibesini kullanarak yönetici sınıfın
içerisinde huzursuzluk yaratarak düzeni bozar. ayrıca yer altında işçi sınıfı üzerinde de
kışkırtıcı ifadeler kullanarak işçi sınıfını sermaye sınıfına düşman eder. işçi sınıfı ayaklanır.
çalışmayı bırakırlar, bu nedenle metropolis’in yer altı sular altında kalma riskiyle ve işçi
sınıfının çocukları da boğulma riskiyle karşılaşır bu esnada freder, maria’nın esir tutulduğu
evi bularak maria’yı kurtarır. ikisi beraber önce işçilerin çocuklarını kurtarırlar. işçi sınıfı
çocuklarının öldüğünü düşünerek kendilerini kandıran robot maria’yı yakarlar. joh ise
rotwang ile dövüşerek onu öldürür. en sonunda iyiler kazanmış olur. işçi sınıfı lideri ile joh
ise ancak freder’in arabuluculuğu ile bir araya gelir. metropolis’in ana mesajı filmin sonunda
“beyin ve eller ancak aradaki bir kalp ile bağlanabilir" olarak izleyiciyle paylaşılır.
ayrıca yahudilere karşı bazı önyargılı ifadeler ve göndermeler nasyonel sosyalist partinin
iktidarda olduğu dönemde almanya’da çekilen bu filmde, yahudileri yönelik okült
sembollerle karşılaşılmaktadır. filmin başından beri kötü karakteri olan bilim adamı
rotwang’ın kapısındaki pentagram işareti bu okült sembollerden yalnızca biridir. işçi sınıfı
ile sermaye sınıfı arasındaki çatışmadan her iki kesiminde zarar göreceği ve ancak vicdanla
iki güç arasında bir denge ve bağ kurulabileceği anlatılmaktadır.
yazılmış. yönetmenliğini fritz lang’ın yaptığı film, eleştirmenlerce bilim kurgu
başyapıtlarından biri olarak görülmektedir. çekildiği dönem dolayısıyla siyah beyaz ve
sessiz bir filmdir. yakın zamana kadar orjinal kaydın bir kısmı kayıp olup, arjantin’de
bulunmuştur.
metropolis, insanların iki sınıfa ayrıldığı bir gelecekte geçmektedir. burada yer altında
yaşayan bir işçi sınıfı ve yer üstünde sermayeyi temsil eden bir yönetici sınıftan oluşan
toplumda devlet silik bir suretten ibarettir. liberal görüş üzerine inşa edilen bu sosyal yapıda
sistemi ayakta tutan işçi sınıfındaki işçilerden her gün iş kazalarında bir kaçı ölmekte ve bu
ölümler aynı ilkel kavimlerdeki tanrılara kurban edilme törenleri gibi sembolize edilmektedir.
sermayeyi elinde tutan joh aynı zamanda metropolis’in de yöneticisidir ve oğlu freder
konforlu bir hayat sürmektedir. freder yeraltı şehrinde yaşayan maria adlı kıza aşık olur.
bunu fark eden babası bilim adamı rotwang’dan yardım ister. rotwand maria’yı kaçırır ve
kendi geliştirdiği bir robotu maria’ya dönüştürerek robot maria’yı oluşturur. gerçek maria
ise rotwang’ın evinde esirdir. robot maria önce cazibesini kullanarak yönetici sınıfın
içerisinde huzursuzluk yaratarak düzeni bozar. ayrıca yer altında işçi sınıfı üzerinde de
kışkırtıcı ifadeler kullanarak işçi sınıfını sermaye sınıfına düşman eder. işçi sınıfı ayaklanır.
çalışmayı bırakırlar, bu nedenle metropolis’in yer altı sular altında kalma riskiyle ve işçi
sınıfının çocukları da boğulma riskiyle karşılaşır bu esnada freder, maria’nın esir tutulduğu
evi bularak maria’yı kurtarır. ikisi beraber önce işçilerin çocuklarını kurtarırlar. işçi sınıfı
çocuklarının öldüğünü düşünerek kendilerini kandıran robot maria’yı yakarlar. joh ise
rotwang ile dövüşerek onu öldürür. en sonunda iyiler kazanmış olur. işçi sınıfı lideri ile joh
ise ancak freder’in arabuluculuğu ile bir araya gelir. metropolis’in ana mesajı filmin sonunda
“beyin ve eller ancak aradaki bir kalp ile bağlanabilir" olarak izleyiciyle paylaşılır.
ayrıca yahudilere karşı bazı önyargılı ifadeler ve göndermeler nasyonel sosyalist partinin
iktidarda olduğu dönemde almanya’da çekilen bu filmde, yahudileri yönelik okült
sembollerle karşılaşılmaktadır. filmin başından beri kötü karakteri olan bilim adamı
rotwang’ın kapısındaki pentagram işareti bu okült sembollerden yalnızca biridir. işçi sınıfı
ile sermaye sınıfı arasındaki çatışmadan her iki kesiminde zarar göreceği ve ancak vicdanla
iki güç arasında bir denge ve bağ kurulabileceği anlatılmaktadır.
devamını gör...
6.
biz
yevgeni ivanoviç zamyatin (1884-1937) tarafından kaleme alınan biz (mıy,1920) adlı
eserde, yazar totaliter rejimle yönetilen bir toplumda insan ruhunun ve başta sevgi olmak
üzere insana özgü temel duygu ve ihtiyaçların yok edildiği ve insanın makineye
yaklaştırıldığı bir geleceği anlatmaktadır. zamyatin’in bogdanov ve gastev’in yazdığı
proletkült ütopyalarına karşı da bir tepki olarak kaleme aldığı eser, sansüre uğramış ve yazar
hayattayken s.s.c.b.’de yayınlanmamıştır .
eser, integral adlı bir uzay gemisini inşa etmekle görevli bir matematikçi olan d-503 isimli
kişinin kayıtlarından oluşmaktadır. d-503, 120 gün içerisinde yapımı tamamlanacak olan
ıntegral adlı uzay gemisinin anısına bu notları tutmaktadır. bu notları uzay gemisi ile yeni
keşfedilen dünya dışı yaşam formlarına göndererek içinde yaşadığı toplumu ve kendince
üstün ve mükemmel olarak nitelendirdiği medeniyetini anlatmayı amaçlamıştır.
d-503’ün içinde yaşadığı toplumda insani duygu ve ihtiyaçlar yok sayılmakta ve hatta sanat
eserlerini ortaya çıkaran ilham dahi küçümsenip bir tür epilepsi olarak adlandırılmaktadır.
aile kavramı ortadan kalkmış, kıskançlık, mahremiyet, sahiplenme, aşk gibi insani
duygulardan arındırılmış bireyler biyolojik ihtiyaçlarından biri olan cinsel münasebeti dahi
ancak “pembe biletler” sayesinde kişilere tanımlanarak yaşayabilmektedir. ayrıca ancak
“annelik standardına” sahip olanlar çocuk doğurma hakkında sahiptir. doğan çocuklar ise
anne baba kavramını bilmemekte ve toplumun ortak malı olarak kabul edilerek
yetiştirilmektedir. bireyler transparan odalarda yaşamakta ancak pembe bilet kullandıkları
zaman storlar kapanıyordu. iş hayatı ise bir makinadan farksızdı. bireyler hayatı dakikası
dakikasına planlanmış olarak yüksek verimlilikle topluma hizmet etmekte ayrıca ölümcül iş
kazalarında dahi sanki bir makina bozulmuşta parçası değişiyormuş gibi hareket
edilmektedir. uyudukları, uyandıkları, çalıştıkları, dinlendikleri, okudukları, dinledikleri her
ne varsa matematiksel mükemmellik içerisinde gerçekleşmektedir. bu matematiksel
mükemmellik ise “iyilikçi” adlı otorite tarafından kontrol edilmekte ve işlerliği
sağlanmaktadır.
böyle bir dünyada mutlak matematik gerçekler çerçevesinde yaşayan d-503’ün hayatı
ı-330’la karşılaşmasından itibaren değişmeye başlamış ve ı-330’a karşı içinde kıvılcımlanan
aşk nedeniyle önce kendini ve ardından yaşadığı toplumu sorgulamaya başlamıştır. ilerleyen
zaman içerisinden ı-330’un direnişçilerden biri olduğu ve integral adlı uzay gemisini ele
geçirmek için d-503’e yakınlaştığı ortaya çıkmıştır. direnişçiler bir isyan başlatmış ancak bu
isyan d-503’ün tuttuğu notların muhbirler tarafından iyilikçi’ye daha önceden iletilmiş ve bu
nedenle direnişçilerin ayaklanması başarısız olmuştur. ı-330 ve diğer direnişçiler ölümle
cezalandırılmış ve iyilikçinin egemenliğindeki diğer bireylerle birlikte d-503’te bir tür beyin
yıkama sürecine maruz kalmış ve içlerinde yeni yeni kıvılcımlanan insani duygulardan
sterilize edilmişlerdir.
rus kökenli olan zamyatin’in 1920 yılında yayınlanan biz adlı romanı yorumlamak için
yazıldığı dönemin politik ve ekonomik konjonktürünü ve de yazarın dünya görüşünü göz
önünde tutmak gerekmektedir. henüz 1917 yılındaki ekim devriminin ardından bolşevikler
iktidara gelmiş ve proletkült (proletarya kültürü) yükselmeye başlamıştır. proletkült ütopyası
insan ruhunun ve sevgi duygusunun yok edilmesidir.
kişisel kanaatimizce zamyatin, ideolojik olarak komünizme ulaşabilmek için tek devleti bir
basamak olarak gören ve sosyalizm anlayışına içerisinde pozitivist hukuk kuramına
dayanarak meşrulaştırmaya çalışan totaliter rejimlerin, evrensel hukuk kurallarını ve temel
hak ve özgürlükleri nasıl yok saydığını eserinde anlatmıştır. eserin 1924 yılında ingilizceye
çevrilmesi başta 1984, cesur yeni dünya ve fahrenheit 451’in yazılmasında ilham kaynağı
olmuş ve bu eserlerde de biz’e göndermelerde bulunulmuştur. diğer yandan zamyatin’in de
franz kafka’nın ceza sömürgesi (1919) adlı eserindeki infazların gerçekleştirildiği
makinadan esinlendiği ve kendi eserinde benzer bir infaz sistemi kurguladığı
düşünülmektedir.
bir distopya örneği olan biz, insanın temel ihtiyaçlarının göz ardı edilerek kurgulanacak
hedeflerin üzerine inşa edilen toplumların totaliter rejimlerle dahi olsa var olabilmesinin
zorluğunu gözler önüne sermekte ve insanın makineye evrimleşmesinin beklenmesinin
yanlışlığı vurgulamaktadır.
eserde, yazar totaliter rejimle yönetilen bir toplumda insan ruhunun ve başta sevgi olmak
üzere insana özgü temel duygu ve ihtiyaçların yok edildiği ve insanın makineye
yaklaştırıldığı bir geleceği anlatmaktadır. zamyatin’in bogdanov ve gastev’in yazdığı
proletkült ütopyalarına karşı da bir tepki olarak kaleme aldığı eser, sansüre uğramış ve yazar
hayattayken s.s.c.b.’de yayınlanmamıştır .
eser, integral adlı bir uzay gemisini inşa etmekle görevli bir matematikçi olan d-503 isimli
kişinin kayıtlarından oluşmaktadır. d-503, 120 gün içerisinde yapımı tamamlanacak olan
ıntegral adlı uzay gemisinin anısına bu notları tutmaktadır. bu notları uzay gemisi ile yeni
keşfedilen dünya dışı yaşam formlarına göndererek içinde yaşadığı toplumu ve kendince
üstün ve mükemmel olarak nitelendirdiği medeniyetini anlatmayı amaçlamıştır.
d-503’ün içinde yaşadığı toplumda insani duygu ve ihtiyaçlar yok sayılmakta ve hatta sanat
eserlerini ortaya çıkaran ilham dahi küçümsenip bir tür epilepsi olarak adlandırılmaktadır.
aile kavramı ortadan kalkmış, kıskançlık, mahremiyet, sahiplenme, aşk gibi insani
duygulardan arındırılmış bireyler biyolojik ihtiyaçlarından biri olan cinsel münasebeti dahi
ancak “pembe biletler” sayesinde kişilere tanımlanarak yaşayabilmektedir. ayrıca ancak
“annelik standardına” sahip olanlar çocuk doğurma hakkında sahiptir. doğan çocuklar ise
anne baba kavramını bilmemekte ve toplumun ortak malı olarak kabul edilerek
yetiştirilmektedir. bireyler transparan odalarda yaşamakta ancak pembe bilet kullandıkları
zaman storlar kapanıyordu. iş hayatı ise bir makinadan farksızdı. bireyler hayatı dakikası
dakikasına planlanmış olarak yüksek verimlilikle topluma hizmet etmekte ayrıca ölümcül iş
kazalarında dahi sanki bir makina bozulmuşta parçası değişiyormuş gibi hareket
edilmektedir. uyudukları, uyandıkları, çalıştıkları, dinlendikleri, okudukları, dinledikleri her
ne varsa matematiksel mükemmellik içerisinde gerçekleşmektedir. bu matematiksel
mükemmellik ise “iyilikçi” adlı otorite tarafından kontrol edilmekte ve işlerliği
sağlanmaktadır.
böyle bir dünyada mutlak matematik gerçekler çerçevesinde yaşayan d-503’ün hayatı
ı-330’la karşılaşmasından itibaren değişmeye başlamış ve ı-330’a karşı içinde kıvılcımlanan
aşk nedeniyle önce kendini ve ardından yaşadığı toplumu sorgulamaya başlamıştır. ilerleyen
zaman içerisinden ı-330’un direnişçilerden biri olduğu ve integral adlı uzay gemisini ele
geçirmek için d-503’e yakınlaştığı ortaya çıkmıştır. direnişçiler bir isyan başlatmış ancak bu
isyan d-503’ün tuttuğu notların muhbirler tarafından iyilikçi’ye daha önceden iletilmiş ve bu
nedenle direnişçilerin ayaklanması başarısız olmuştur. ı-330 ve diğer direnişçiler ölümle
cezalandırılmış ve iyilikçinin egemenliğindeki diğer bireylerle birlikte d-503’te bir tür beyin
yıkama sürecine maruz kalmış ve içlerinde yeni yeni kıvılcımlanan insani duygulardan
sterilize edilmişlerdir.
rus kökenli olan zamyatin’in 1920 yılında yayınlanan biz adlı romanı yorumlamak için
yazıldığı dönemin politik ve ekonomik konjonktürünü ve de yazarın dünya görüşünü göz
önünde tutmak gerekmektedir. henüz 1917 yılındaki ekim devriminin ardından bolşevikler
iktidara gelmiş ve proletkült (proletarya kültürü) yükselmeye başlamıştır. proletkült ütopyası
insan ruhunun ve sevgi duygusunun yok edilmesidir.
kişisel kanaatimizce zamyatin, ideolojik olarak komünizme ulaşabilmek için tek devleti bir
basamak olarak gören ve sosyalizm anlayışına içerisinde pozitivist hukuk kuramına
dayanarak meşrulaştırmaya çalışan totaliter rejimlerin, evrensel hukuk kurallarını ve temel
hak ve özgürlükleri nasıl yok saydığını eserinde anlatmıştır. eserin 1924 yılında ingilizceye
çevrilmesi başta 1984, cesur yeni dünya ve fahrenheit 451’in yazılmasında ilham kaynağı
olmuş ve bu eserlerde de biz’e göndermelerde bulunulmuştur. diğer yandan zamyatin’in de
franz kafka’nın ceza sömürgesi (1919) adlı eserindeki infazların gerçekleştirildiği
makinadan esinlendiği ve kendi eserinde benzer bir infaz sistemi kurguladığı
düşünülmektedir.
bir distopya örneği olan biz, insanın temel ihtiyaçlarının göz ardı edilerek kurgulanacak
hedeflerin üzerine inşa edilen toplumların totaliter rejimlerle dahi olsa var olabilmesinin
zorluğunu gözler önüne sermekte ve insanın makineye evrimleşmesinin beklenmesinin
yanlışlığı vurgulamaktadır.
devamını gör...