bir anda acı sardı beni farklı bir açıdan
bir müzik kutusunun içindeydim
en son yaş aldığımda
ve tüm hilelerimi unuttum
kalp kırıcı güç ile karşılaşınca
evet bu saçları lüleburgaz canlısının
son dokunuşu değildi ruhuma
her şey ortada
yolcu yolunda handikaplı
ve seferimi düzenledim yarına
bazen hayat gordüklerimiz üzerinden bize bir dizi simgelem sunar 2097 yılındaydım onu tüm nuşirevanlığı ile oralardan süzülegelen bir hoşluk esintisi olarak tanıdığımda o günden beri aynı tren garındaydım sarhoş bir evsizin teybindne bu şarkılar yükseliyordu ve hala imgelemin görüntüleme cihazları tarafından oluşturulan kopyelerinden birini tutuyordum elimde her akşam bakıyordum bu kopyeye hala her yeni günün doğuşunda kulağımın dibinde öparlör deyişini ilk kezmiş gibi duyumsuyordum sen belki de beni çoktan bir troleybüs hattına atmışsındır ah oysa ben hala 2097 yılının ilkyazındaki o ilk karşılaşmamızın bir çeşnisini neşrediyordum belleğimin reseptörlerinde seni çok özlüyorum haletiruhiyet çiçeği gözlüm biliyorum rabbim birgün bizi tekrar biz eylecek o yüzden hiç üzülmüyorum üzülmüyorum hiç hiç üzülmüyorum
insanların bir çocuk gibi düşünme/hissetme yeteneğini kaybettiğini gördüğümüzde içimizi saran duygudur. çoğu zaman bizzat kendimizizdir bu duygunun sorumlusu. hoşumuza gitmese de öğreticidir; büyümemizi sağlar, bir çocuk gibi düşünmeyi/hissetmeyi öğreniriz yavaş yavaş
kendimi benzettiğim hayvan öbeği. bir yere kadar sabırla ve hayranlıkla seyreylediğim bir oyunun yarattığı baş dönmesi beni o yetenekli tiyatroculardan biri olduğuma ikna ettiğinde, işte benim zeki müren diyerek sahneye atladığımda, hantal ve sakar adımlarımla sahneyi birbirine katıp tüm oyuncuları ve seyircileri kaçırttığımda, boş koltuklardan başka izleyicim kalmadığında... ayılığımı bir kez daha hatırlarım. ama ayılığım kendimden nefret etmeme sebep olmaz, bana hüzün verir genelde. ayılığım benim pasaklı kontesim. amansız bir varolma özleminin yerli yersiz patlak vermesi. dahil olma arzusu öylesine yakıcı bir hal almıştır ki hiçbir ara evreyi gözlemleyemem, yalnızca şenlik ateşini ve etrafında bir bütün olmuş insanları görürüm. bir anda atlarım ortasına cümbüşün. ama sonunda şenlik dağılır bir acı yel kalır bahçede yalnız. fareler ve insanlar kitabındaki lennie ile ben ağlaşırız
birleştirici duygu. nasıl desem çok az hüzün var dışavurumlarımızda, çok fazla talepkarlık ve hükmediş var eylemlerimizde. ne olursa olsun, dünyanın oyuncakları yetmiyor, insan manayı özlüyor. olan biten her şey bir hüzün okyanusuna yolculuk etmek gibi belki. sen ve ben hüzün verici olayların nehrinden geçerek olay ufkuna, hüzün okyanusuna doğru süzülüyoruz.
hüzün eylemötesi bir duygudur. eylemlerin eylemini ateşleyebilir. kimse daha tutarlı, daha sevgi dolu, daha gerçek değildir hüzünle eyleyenden. hüzünlenmeyi öğrenmek zorundayız
kendini bilmek halleri bilmektir bence. sen ve ben farklı durumların içerisine bırakılmış haller yumağından başka neyiz ki. bugün beni sevindiren şey yarın seni sevindirecek ve ne olursa olsun sonunda bir keder dolacak içimize. kederimizden ölmediysek eğer, bu defa kederin içinden seveceğiz hayatı, insanları, bizim gibi olanları ve olmayanları. sevinci keder gözlüklerini çıkarmadan tadacağız. bugünkü bilgi "ben" dediğim şeyi tüm varoluştan ayıracağım şekilde örgütlenmiş, yani yalnızlık benim sadece kaderim değil aynı zamanda felsefem olmuş, ama düşünün bir: ben bana ait değilim, sen sana ait değilsin. "hangi yıldızlardan düşüp bulduk birbirimizi?" özetle kendini bilmek bana verilen benlik vasıtasıyla tüm varoluşu bilmektir aslında
affedicilik bir yönüyle vazgeçiciliktir. affedememek vazgeçememektir. anlayamadığımızda tutuluruz, anladığımız an bağışlar ve unuturuz.
mesele daha çok nereye konumlandığımızla ilgili bence. hem dünyaya konumlanıp hem de 'ileri düzeyde affedici' biri olmak imkansızdır. çünkü dünyaya konumlanmak demek karşılıklılığın ritmine ayak uydurmak/boyun eğmektir. ve affetmek (yani gerçekten affetmek) dansın akışını bozan bir eylemdir.
sonuç olarak, birisi ileri düzeyde affedicilik sergiliyorsa maneviyatla mı yoksa mazoşizmle mi dolu olduğu önemli bir meseledir. eğer mazoşizmle dolu ise gerçek bir affedişten değil de stratejik/görünüşte bir affedişten söz edilebilir, bu da dans figürlerine boyun eğmekle/dünyadan vazgeçememekle aynı şeydir. ama zordur sonuna dek tökezlemeden gidebilmek.
bu söylenenler ile kendin arasında bir yakınlık kurabiliyor musun? sen ne türden bir ileri düzeyde affedicisin?
düşünce topu.
zaman çizgisi.
peşinde koşturduğum hiçlik.
ve hüznümün güncesi.
uslan be açgözlü insan.
dinlen be aklı kıt insan.
nerede dostların,
nerede ailen?
havanda su dövmek midir hayat?
gelmelisin ey sevinç,
her şey son bulmadan.
yakarış.
ve yutulan sözcükler.
bir kapı açılayazarken
diğeri kapandı.
sonra yine...
niye?
yine...
bu hep böyle yinelenecek ve...
talih sıkılacak bir gün...
ve...
konuşacak ruh benimle
dur dinlen diyecek
ilk denemeye göre iyiydin
hayat yollarında,
bir dahakine artık...
ve dinle diyecek
varoluşun sesini
güzelliğin sesini dinle
böyle konuşacak ruh benimle
daha fazlası değilsin diyecek
daha güzeli değilsin diyecek
sen bir proje değilsin diyecek
ve bu gezegen senin değil diyecek
ama sen bu gezegenin bir çocuğusun
tüm doğruların ve yanlışların bir çocuğusun
aklın beş karış havadaydı
uykusuz kaldın
kaygılandın
pireyi deve yaptın
kim için çalıştın?
kime ne yarar sağladın?
çok mu istedin?
az mı istedin?
bir saman alevi gibi parladın
ne günü güneşi algıladın
ne geceyi ayı algıladın
öylece kalakaldın.
böylece bakakaldın.
tıklattılar pencereni
ama sen duymadın
bir gülüş geçiverdi kapından
bir daha,
bir daha,
sen algılamadın.
sen dışarı çıkmadın.
hava karardı,
herkes evine kapandı.
olsun demelisin şimdi
olsun, duyabilirsin
varoluşun sesini
güzelliğin sesini
haydi,
zaman belirgin veya belirsiz izler bırakır üstümüzde
belirsiz mezarlar üzerinde gezinir gibi geziniriz
gerçekliğimizin binbir çeşitlemesinde
nereye kaçsak başka bir kavşak
hayır haykırmıyorum
hayır dua ediyorum sessiz usulca
bir dağın yamacında
dünya dönüyor muymuş
ne için?
ne önerin var söyler misin
eyledin ve oldun
işte bunu geri çeviremezsin
art arda dizilecek şimdi birçoğu
öfke nöbetçilerinin
hızlıca gelir gider düşünceler
aklın karışır
arzunun boğazları
bir karışık türkü dinle
bir yapboz sürüşü
heyecan iyice alır seni içine
ve tıklandığında
söyleyecek birkaç kelime yoldaşın
torpido gözünde
ne var?
hayalet
pişmanlıklar yoldaşın
ay ışığı
durgun suyun mahmurluğu
fırlatılması mümkün bir cisim
çağırtısı
bir kuşun çırpınmadan uçması namümkün
tersine kuş çırpınır ki uçabilsin
tersine hepsi mümkündür
bir sokak lambası gibi
bir trampet sancısı gibi
gerçekten de sivil bir osturuk gibi
ve hışmına uğrayacaksın tüm sevgilerinin
hiçbir şey söylemediğinde
hiçbir şey eylemediğinde
hayat ne de kolaydır
ve gezinmek ne büyük mutluluktur insanlar arasında
evet, yarın, yeniden yeniden gideceksin
ve düşeceksin bu yollara
ve kaldırımlara
hayır, bu havayı teneffüs et biraz daha
ve etüt
sonelerin sonuncusunu yazdım karanlığa
kusuruma bakma
bu gerçekçi düşünceler sıralandı art arda
hayır, hayalim var benim gideceğim
hayır, bin bir türlü kilidini açacağım evlerimin
bir direktuvar yönetimi ele geçirecek bu kaygılarımı
bu karanlıklarımı
seni kimselere vermem, vermem diyecektir
hayır, onların bir bildiği vardır
bir bildiği vardır dinle
hayır, hepsi benim diyecek yüreğin
bir kazan gibi fokurdarken
aslolan sakinliktir
derin denizlerden de ötede
aslolan yalnızlıktır
hayır, bu beden senin değil, boşuna imrenme
hayır, bu hayaletler boş
ve odalar boş
içlerinde gezinen kertenkeleler
bir kadının dişi ne renk?
içi ve ümitleri ne renk?
bir kayıp rıhtımda
gezinirsin
kadının gözleri, saçları, bukleleri ne renk?
bir sayıltıyı saya saya bitiremezsin
koşarsın sabahleyin
ve fırsatlar belirir kapıda
aynı aya yorgi zamanlarında
olduğu kadar kapsamlı
aynı cetvel, aynı tutumlu sözcükler
ve daha iyiye gitmek için
rüzgârı kararsın önüne
kalbin güm pat pat patlar
bir travmadır bu evin içi
ve sözcükler başından aşağı yağar
ayrılık gereklidir
ayrılık acıklıdır
bu bedeni sizler için taşıyorum
bu bedeni kendimden aldım, sizlere taşıyorum
evet, evimin rengi bordo
evet, bir jaluzi düşlüyorum
çıldırmış düşün boğuyor beni aynı zamanda
bir kampana vuruyor ahir zamanda
artık ağlamayacağım
çünkü oyuncu değişikliği hakkım da doldu
bir krampon hediye edeceğim
sinerjimin doruklarına
ve fırtınayı ardıma alıp, evine geleceğim
zalim dünya
şu zalim dünya
hayret ettirdin kendine
yine sonunda
ve kırağı düştü toprağıma
ve haykırdım bu şarkıyı sonunda
uydurma hikâyelerin ötesinde
bir fırıncı yaşarmış
onun bildiği doğrular
henüz doğrulanmamış doğrularmış
oturmuş ay ışığının alnında
ve yollara vurmuş yüreğini
kuru bir türkü imiş söylediği
ve hınca hınç meydanlarda
uyku ile uyanıklık arasında
bir heyecan fırtınası dizginlemiş onu ellerinden
“affedemeyeceğin şey” demiş ona
“kendini affedemeyeceğin şey”
ruhundan ay ışığının altına doğru ağaran
sadece bir seddace getirin
biraz dua, biraz hüzün
bin kaygı ile çıkılmaz bu yollar
biraz keskin sirke, biraz üzüm
at bakalım kendini yollara
yine
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.