1.
"Bir kördüğüm ki içim/
Çözdükçe dolaşıyor..."
son tanımları | başucu eserleri
2.
ruh sağlığı için uzak durulması gereken şeyler
ortalıkta öğretmenvari bir havayla dolaşıp herkese neyin nasıl yapılacağını öğretmeye çalışan burnu kaf dağında tipler.
herkesin kendini bir b*k sandığı narsistik bir çağda, kendini 2 b*k sanan sorunlu insanlar...
herkesin kendini bir b*k sandığı narsistik bir çağda, kendini 2 b*k sanan sorunlu insanlar...
devamını gör...
3.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
her pazar taksim'e gittiğim için, üstelik bunu bir de süslenip püslenip en özenli halimle yaptığım içim annem bir sevgilim var zannediyor. anne, bir sevgilim olsa haftada bir mi buluşurum? neyse...
bugün yine bir pazar adeti olarak taksimdeyim. her zamanki kafemde. pazar günü olduğu için oldukça kalabalıktı ve biraz geç gitmemden mütevellit, içeride yer bulamadım. üşüyeceğimi bilmeme rağmen dışarıda bir masaya çöreklendim.
kahve almak üzere içeriye gittiğimde daha önce denemediğim bir kahve almaya karar verdim. barista sorduğu birkaç sorunun ardından bana pek çok seçenek sundu. ben de bir zamanlar çok aradığım "lavantalı dondurma" nın etkisiyle, "lavantalı kahve nasıl olur acaba?" diye düşünerek lavantalı kahveyi seçtim. aman allahım! bu nasıl kötü bir tat? sanki içeceği ağzımla değil de burnumla içiyormuşum gibiydi. hem tadı hem de kokusu burnuma kadar geldi, hissettim. kahvenin bütün tadını baskılamakla beraber içinde hoş bir tat da bırakmamış.
her neyse. buna rağmen 1,5 saat orada vakit geçirdim. kafeye gelmeden önce hakikat kırtasiye'ye uğramış ve biten malzemelerimi tammalamıştım. 300 gramlık kağıt almayı unutmuşum. fark edince "belki yetişirim" umudu ile alel acele yerimden kalktım ama yetişemedim. çünkü zaten kapanmasına 27 dakika vardı ve ben sirkeci'ye indiğimde 2 dakika kalmıştı. buna biraz üzüldüm. hatta moralimi bozdu. ama sonra dedim ki: "nasılsa elimdeki kağıt tümüyle bitmiş değil. onu da haftaya alırız, ne yapalım?"
sonrasııı, işte eve geldim. aldığım boyaları denemek için biraz resim yaptım. çok hoşuma gitti. verniklemediğim resimleri vernikledim. bu esnada da 4-5 tane psikoloji videosu dinledim. ilk video hariç diğerlerini ben açmadım. kendileri otomatik oynatmada açıldı. son 2 videonun oldukça canımı yaktığını söyleyebilirim. biraz nefesimi tutarak hatta zaman zaman yutkunamayarak, huzurum kaçmış bir şekilde dinledim.
sonra odada gün sonu temizliği yaptım. fırçaları yıkadım ve peteğin üstüne koydum. kurumasını bekleyip yerine yerleştirdim. " atılacak bir şey var mı?" diye düşünüp çöplerden kurtuldum. bugün kullandığım çantayı boşalttım. yeni aldığım boyaları yerleştirdiğim ve boya dolabını düzenledim. halihazırda var olan kalemliğimi attım. haftaya yenisini almayı düşünüyorum. biraz ksu ile konuştum. dimka'dan dolayı çok yorgun. :( ama ne yapabilirizki? bir hiç.
ve işte en sonunda cilt bakımını yaptım ve yataktayım. cildim serumları emsin diye beklerken böyle bir yazı yazmaya karar verdim. ( siparişlediğim fırçaların gelmesini 4 gözle bekliyorum. denemek için sabırsızlıkla bekliyorum. - ki zaten tersini söylesem abes olurdu. çünkü kişiliğim düşünüldüğünde sabır mefhumundan bi'haber bir kişiyim. -
iyi keçiler! ;)
bugün yine bir pazar adeti olarak taksimdeyim. her zamanki kafemde. pazar günü olduğu için oldukça kalabalıktı ve biraz geç gitmemden mütevellit, içeride yer bulamadım. üşüyeceğimi bilmeme rağmen dışarıda bir masaya çöreklendim.
kahve almak üzere içeriye gittiğimde daha önce denemediğim bir kahve almaya karar verdim. barista sorduğu birkaç sorunun ardından bana pek çok seçenek sundu. ben de bir zamanlar çok aradığım "lavantalı dondurma" nın etkisiyle, "lavantalı kahve nasıl olur acaba?" diye düşünerek lavantalı kahveyi seçtim. aman allahım! bu nasıl kötü bir tat? sanki içeceği ağzımla değil de burnumla içiyormuşum gibiydi. hem tadı hem de kokusu burnuma kadar geldi, hissettim. kahvenin bütün tadını baskılamakla beraber içinde hoş bir tat da bırakmamış.
her neyse. buna rağmen 1,5 saat orada vakit geçirdim. kafeye gelmeden önce hakikat kırtasiye'ye uğramış ve biten malzemelerimi tammalamıştım. 300 gramlık kağıt almayı unutmuşum. fark edince "belki yetişirim" umudu ile alel acele yerimden kalktım ama yetişemedim. çünkü zaten kapanmasına 27 dakika vardı ve ben sirkeci'ye indiğimde 2 dakika kalmıştı. buna biraz üzüldüm. hatta moralimi bozdu. ama sonra dedim ki: "nasılsa elimdeki kağıt tümüyle bitmiş değil. onu da haftaya alırız, ne yapalım?"
sonrasııı, işte eve geldim. aldığım boyaları denemek için biraz resim yaptım. çok hoşuma gitti. verniklemediğim resimleri vernikledim. bu esnada da 4-5 tane psikoloji videosu dinledim. ilk video hariç diğerlerini ben açmadım. kendileri otomatik oynatmada açıldı. son 2 videonun oldukça canımı yaktığını söyleyebilirim. biraz nefesimi tutarak hatta zaman zaman yutkunamayarak, huzurum kaçmış bir şekilde dinledim.
sonra odada gün sonu temizliği yaptım. fırçaları yıkadım ve peteğin üstüne koydum. kurumasını bekleyip yerine yerleştirdim. " atılacak bir şey var mı?" diye düşünüp çöplerden kurtuldum. bugün kullandığım çantayı boşalttım. yeni aldığım boyaları yerleştirdiğim ve boya dolabını düzenledim. halihazırda var olan kalemliğimi attım. haftaya yenisini almayı düşünüyorum. biraz ksu ile konuştum. dimka'dan dolayı çok yorgun. :( ama ne yapabilirizki? bir hiç.
ve işte en sonunda cilt bakımını yaptım ve yataktayım. cildim serumları emsin diye beklerken böyle bir yazı yazmaya karar verdim. ( siparişlediğim fırçaların gelmesini 4 gözle bekliyorum. denemek için sabırsızlıkla bekliyorum. - ki zaten tersini söylesem abes olurdu. çünkü kişiliğim düşünüldüğünde sabır mefhumundan bi'haber bir kişiyim. -
iyi keçiler! ;)
devamını gör...
4.
yazarların içinde kalan şeyler
pandemi yüzünden erasmus yapamadım. doğru düzgün bir öğrencilik hayatı da yaşayamadım. en çok içimde kalan şey bu.
devamını gör...
5.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
son zamanda akrilikle uğraşıyorum ve bu bana çok huzur veriyor. bugün ( yani dün) tiyatroya gittim. evden 2,5 saat erken çıktığım için rahatlıkla yetişeceğimi düşünüyordum. ama bildiğiniz geç kaldım. hem de öyle 3-5 dk değil; tam 37 dakika. ( neyse ki, 150 dakikalık uzun bir oyundu. )
eskiden olsa 1 dakika bile geç kalsam, hatta geç kalacağımı dahi anlasam moralim bozulur hemen gitmekten vazgeçerdim. dahası, o geç kalmış olma eylemi bütün günümü mahvederdi. bugün içimdeki bu canavar beni ele geçirmeye çalışmasına rağmen kendime direndim.
hala bir otobüsü 55 dk beklediğime inanamıyorum. ( benim için çok zor bir şey. ) eve çok yakın olduğum için, çatık kaşlı huysuz bir çocuk "beni eve götür" deyip durdu. ama ben kendime dedim ki: "ne olursa olsun bugün o sahneye gideceğim. oyuna giremesem bile kahvemi alır bekleme salonunda kitabımı okurum. en azından moralim bozulmamış olur." bunları söylerken oyuna yarım saatten fazla vardı ve hala yetişebileceğime dair hala içimde bir umut vardı.
bu karardan sonra otobüs "iyi ki beklemişim" demeyeceğim bir saatte geldi. o otobüse binerken aslında oyuna yetişemeyeceğimi bal gibi de biliyordum. çünkü oyuna 16 dakika vardı. yine de kendime verdiğim sözü tutmak için bindim. bir de köprüde trafik sıkışınca iyiden iyiye geç kalacağımı anladım. düşündüğüm gibi de oldu zaten. oyuna 37 dakika geç kaldım.
binanın giriş kapısına geldiğimde şevkim çoktan kırılmıştı. ama en azından binaya adım basmış olmak için görevliye doğru yaklaştım. görevli oldukça sevimli ve utangaç bir yüz ifadesiyle, daha ben bir şey söylemeden "oyun için mi geldiniz?" diye soruverdi. "evet." "ama geç kaldım." dedim. o da bana eliyle sandalyeleri gösterip "ilk perdeyi televizyondan takip edebilirsiniz, 2. perde için ara verilince içeri girebilirsiniz." dedi.
daha önce böyle bir uygulama olmadığı için oldukça şaşırdım. durum memnun edici değildi. ama böyle bir şeyle karşılaştığım için oldukça mutlu oldum. sanki bir zafer kazanmış gibi hissettim ve "iyi ki geldim" dedim. sonra 2. partta içeri girdim. arkamdaki andaval her ne kadar sandalyeyi sarsıp dursa da, oyun fena değildi. ama o kadar uykum vardı ki, en son 17:07'de saate baktığımı hatırlıyorum. koltukta uyuya kalmışım. ( yerini yadırgayan huysuz bir yapım olmasından, ilk defa başıma böyle bir şey geldi. ) sonra sahnede bir oyuncunun diğerine yüksek sesle bağırmasıyla uyandım. :)) kafamı saate çevirdim 17:34. tam 27 dakika uyumuşum.
o kadar tatlı bir uykuydu ki... bıraksalar orada öyle uyuyabilirdim. hem bedenen hem de bugün işlerin hep ters gitmesinden ötürü psikolojik açıdan o kadar yorgundum ki, o 27 dakikalık uyku bana çok iyi geldi. sonra oradan çıkıp haliç'e geçtim. yabancı arkadaşım için istanbul'u fotoğrafladım. her zaman gittiğim kırtasiyeye gitmek istiyordum. hava çok güzel olduğu için yürümek istedim. cağaloğlu yokuşuna kadar yürüdüm. bu bana çok hzuur verdi. ama sonra saati iyice unutmuş olmalıyım ki, kırtasiyede hepi topu 20 dakika durabildim. almayı planladığı şeyleri alamadım. ama eli boş dönmemek için 1 tane ultramarine bir tane de beyaz akrilik boya aldım. ( kullanmayı sabırsızlıkla bekliyorum.)
sonra dönüş yolunda çok aç olduğumu fark ettim. çünkü kahvaltı dahil gün içinde hiçbir şey yememiştim. metrodan indikten sonra bir markette "donmuş" california roll gördüm. denemek için aldım. beklentim düşük olmasına rağmen beklediğimden de kötüydü. resmen şekerli bir sushi yedim. sanki sütlaç yaparken kalan pirinci israf olmasın diye sushi yapmak için değerlendirmeler gibiydi. puanım 3/10
( o da içindeki surimi ve avokado güzel olduğu için. ) tobikolar da iğrençti. gördüğüm en küçük ve kötü tadı olan tobiko. ( piyasadaki en yakın rakibi olan sushida ile fiyatı hemen hemen aynı. hatta sushida'nın çeşitli sitelerde indirime girdiğini de düşünürsek, bu ürünün piyasada tutunamayacağını düşünüyorum. ) sonuç olarak 3 tamesini yiyebildim. gerisini çöpe attım.
bu rezaletten sonra duş aldım ve uyumaya karar verdim. uzun zamandır başımı yastığa koyduğum gibi uyumuyordum. 'bebbbbbekk gibi! uyudum. " ama saat 10'da annem uyandırıp "yemek yşyeceksin" diye baskı uyguladığı için kalkmak zorunda kaldım. ne yaptıysam başımdan atamadım. halbuki ne kadar uykum vardı.
sonra klasik peripeteya senaryosu. uykum kaçtığı için uyuyamadım. bu saatte de buradayım işte.
eskiden olsa 1 dakika bile geç kalsam, hatta geç kalacağımı dahi anlasam moralim bozulur hemen gitmekten vazgeçerdim. dahası, o geç kalmış olma eylemi bütün günümü mahvederdi. bugün içimdeki bu canavar beni ele geçirmeye çalışmasına rağmen kendime direndim.
hala bir otobüsü 55 dk beklediğime inanamıyorum. ( benim için çok zor bir şey. ) eve çok yakın olduğum için, çatık kaşlı huysuz bir çocuk "beni eve götür" deyip durdu. ama ben kendime dedim ki: "ne olursa olsun bugün o sahneye gideceğim. oyuna giremesem bile kahvemi alır bekleme salonunda kitabımı okurum. en azından moralim bozulmamış olur." bunları söylerken oyuna yarım saatten fazla vardı ve hala yetişebileceğime dair hala içimde bir umut vardı.
bu karardan sonra otobüs "iyi ki beklemişim" demeyeceğim bir saatte geldi. o otobüse binerken aslında oyuna yetişemeyeceğimi bal gibi de biliyordum. çünkü oyuna 16 dakika vardı. yine de kendime verdiğim sözü tutmak için bindim. bir de köprüde trafik sıkışınca iyiden iyiye geç kalacağımı anladım. düşündüğüm gibi de oldu zaten. oyuna 37 dakika geç kaldım.
binanın giriş kapısına geldiğimde şevkim çoktan kırılmıştı. ama en azından binaya adım basmış olmak için görevliye doğru yaklaştım. görevli oldukça sevimli ve utangaç bir yüz ifadesiyle, daha ben bir şey söylemeden "oyun için mi geldiniz?" diye soruverdi. "evet." "ama geç kaldım." dedim. o da bana eliyle sandalyeleri gösterip "ilk perdeyi televizyondan takip edebilirsiniz, 2. perde için ara verilince içeri girebilirsiniz." dedi.
daha önce böyle bir uygulama olmadığı için oldukça şaşırdım. durum memnun edici değildi. ama böyle bir şeyle karşılaştığım için oldukça mutlu oldum. sanki bir zafer kazanmış gibi hissettim ve "iyi ki geldim" dedim. sonra 2. partta içeri girdim. arkamdaki andaval her ne kadar sandalyeyi sarsıp dursa da, oyun fena değildi. ama o kadar uykum vardı ki, en son 17:07'de saate baktığımı hatırlıyorum. koltukta uyuya kalmışım. ( yerini yadırgayan huysuz bir yapım olmasından, ilk defa başıma böyle bir şey geldi. ) sonra sahnede bir oyuncunun diğerine yüksek sesle bağırmasıyla uyandım. :)) kafamı saate çevirdim 17:34. tam 27 dakika uyumuşum.
o kadar tatlı bir uykuydu ki... bıraksalar orada öyle uyuyabilirdim. hem bedenen hem de bugün işlerin hep ters gitmesinden ötürü psikolojik açıdan o kadar yorgundum ki, o 27 dakikalık uyku bana çok iyi geldi. sonra oradan çıkıp haliç'e geçtim. yabancı arkadaşım için istanbul'u fotoğrafladım. her zaman gittiğim kırtasiyeye gitmek istiyordum. hava çok güzel olduğu için yürümek istedim. cağaloğlu yokuşuna kadar yürüdüm. bu bana çok hzuur verdi. ama sonra saati iyice unutmuş olmalıyım ki, kırtasiyede hepi topu 20 dakika durabildim. almayı planladığı şeyleri alamadım. ama eli boş dönmemek için 1 tane ultramarine bir tane de beyaz akrilik boya aldım. ( kullanmayı sabırsızlıkla bekliyorum.)
sonra dönüş yolunda çok aç olduğumu fark ettim. çünkü kahvaltı dahil gün içinde hiçbir şey yememiştim. metrodan indikten sonra bir markette "donmuş" california roll gördüm. denemek için aldım. beklentim düşük olmasına rağmen beklediğimden de kötüydü. resmen şekerli bir sushi yedim. sanki sütlaç yaparken kalan pirinci israf olmasın diye sushi yapmak için değerlendirmeler gibiydi. puanım 3/10
( o da içindeki surimi ve avokado güzel olduğu için. ) tobikolar da iğrençti. gördüğüm en küçük ve kötü tadı olan tobiko. ( piyasadaki en yakın rakibi olan sushida ile fiyatı hemen hemen aynı. hatta sushida'nın çeşitli sitelerde indirime girdiğini de düşünürsek, bu ürünün piyasada tutunamayacağını düşünüyorum. ) sonuç olarak 3 tamesini yiyebildim. gerisini çöpe attım.
bu rezaletten sonra duş aldım ve uyumaya karar verdim. uzun zamandır başımı yastığa koyduğum gibi uyumuyordum. 'bebbbbbekk gibi! uyudum. " ama saat 10'da annem uyandırıp "yemek yşyeceksin" diye baskı uyguladığı için kalkmak zorunda kaldım. ne yaptıysam başımdan atamadım. halbuki ne kadar uykum vardı.
sonra klasik peripeteya senaryosu. uykum kaçtığı için uyuyamadım. bu saatte de buradayım işte.
devamını gör...
6.
oğlak burcu erkeği
hayatta aradığı kadın boğa burcu kadınıdır, diğerleri hep fasa fiso.
devamını gör...
7.
cenker ekiztaş
youtube'da "sözde" edebiyat üzerine yayınlar yapan bir arkadaş. yayınlarında analize varmayan yüzeysel metin eleştirileri yapıyor. ya da en azından öyle yaptığını düşünüyor. ancak okuduğu metinlerle ilgili sadece "güzel", "gayet iyi" gibi sözde "yorum"lar yapan bir youtuber.
ayrıca yayınlarında bol bol kendi ile çelişmekle beraber; ne zaman ki kendisinden farklı bir görüş ortaya atsanız bunu kendisine yapılmış kişisel bir eleştiri olarak alıp bozulan ve savunmaya geçen bir kişi.
anladığım kadarıyla tartışmaktan anladığı şey kendisi ile benzer görüşte olan kişilerle "aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın!" modunda ilerlemek. tartışma kültürü böyle bir şey değil.
zaten nitelikli bir şey de ortaya koymuyor kendisi. keşke youtube'dailgilendiği konularla ilgili yayın yapan arkadaşların ne kadar nitelikli ürünler ortaya koyduğuna bir baksa da, ona göre yayın yapsa.
şimdi tabii bu yorumu görünce de sinirden gözü dönecek ve üyelik alır almaz ateş püskürecektir. bunu yapmak yerine canlı yayınlarından birinde köpürebilir de. beklenebilecek bir tip.
ayrıca yayınlarında bol bol kendi ile çelişmekle beraber; ne zaman ki kendisinden farklı bir görüş ortaya atsanız bunu kendisine yapılmış kişisel bir eleştiri olarak alıp bozulan ve savunmaya geçen bir kişi.
anladığım kadarıyla tartışmaktan anladığı şey kendisi ile benzer görüşte olan kişilerle "aman ali rıza bey ağzımızın tadı kaçmasın!" modunda ilerlemek. tartışma kültürü böyle bir şey değil.
zaten nitelikli bir şey de ortaya koymuyor kendisi. keşke youtube'dailgilendiği konularla ilgili yayın yapan arkadaşların ne kadar nitelikli ürünler ortaya koyduğuna bir baksa da, ona göre yayın yapsa.
şimdi tabii bu yorumu görünce de sinirden gözü dönecek ve üyelik alır almaz ateş püskürecektir. bunu yapmak yerine canlı yayınlarından birinde köpürebilir de. beklenebilecek bir tip.
devamını gör...
8.
sizin sevgi diliniz
benim sevgi dilim nitelikli zaman geçirmek ve uzun uzun sohbet etmek. bir de hizmet davranışları. karşımdakine hizmet etmeyi ve onun da bana hizmet etmesini seviyorum. çünkü özen gösterilmiş hissettiriyor.
devamını gör...
9.
sözlük yazarlarının söylemek istedikleri
takıntılı ex bugün yine yazdı. profilden ilk başta tanıyamadığım için "kimsiniz?" diye cevap verdim. vermez olaydım. sonradan anladım kim olduğunu da, iş işten geçmişti.
bir insan niye cevap alamadığı halde yazmaya devam eder ki? anlayamıyorum. hep aynı aptal döngü. s*ktir git işte yoluna.
bir insan niye cevap alamadığı halde yazmaya devam eder ki? anlayamıyorum. hep aynı aptal döngü. s*ktir git işte yoluna.

devamını gör...
10.
geceye bir şiir bırak
(bkz: masa da masaymış ha)
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
(bkz: edip cansever)
adam yaşama sevinci içinde
masaya anahtarlarını koydu
bakır kaseye çiçekleri koydu
sütünü yumurtasını koydu
pencereden gelen ışığı koydu
bisiklet sesini çıkrık sesini
ekmeğin havanın yumuşaklığını koydu
adam masaya
aklında olup bitenleri koydu
ne yapmak istiyordu hayatta
işte onu koydu
kimi seviyordu kimi sevmiyordu
adam masaya onları da koydu
üç kere üç dokuz ederdi
adam koydu masaya dokuzu
pencere yanındaydı gökyüzü yanında
uzandı masaya sonsuzu koydu
bir bira içmek istiyordu kaç gündür
masaya biranın dökülüşünü koydu
uykusunu koydu uyanıklığını koydu
tokluğunu açlığını koydu.
masa da masaymış ha
bana mısın demedi bu kadar yüke
bir iki sallandı durdu
adam ha babam koyuyordu.
(bkz: edip cansever)

devamını gör...
12.
yakın arkadaştan bir anda soğutan şeyler
ablasının düğününe davet etti. ben de tebrik edip amcamın yoğun bakımda olduğunu, durumunun ağır olduğunu başında beklediğimiz için gelemeyeceğini söyledim.
hiçbir cevap gelmedi. "nasıl oldu?" diye bile sormadı. "geçmiş olsun" bile demedi.
amcamı kaybettik. bu durum babama ağır geldi ve hemen ardından kalp krizi geçirdi. üst üste, defalarca kez. hiç tahmin etmediğim kişiler yanımda oldu. halimi hatrımı sordu. malum şahıstan hala ses seda yok.
en son ben yazdığım için onun yazmasını bekledim. ramazan bayramı geldi yazmadı. kurban bayramı gelfi yazmadı. doğum günümde yazmadı. böylece 1,5 yıl 2 devir bayram geçti. ama yazmadı. ben de olayların akışına müdahale etmedim.
ben bu kişiyle oturup saatlerce sohbet ediyordum. güzel günlerimi, başarılarımı, başarısızlıklarımı paylaşıyordum. ne zaman bir derdi olsa koşuyordum. yaşanan bu olayla birlikte gerçek yüzünü görmüş oldum. ama yine de hayatımın şokudur. :)
sonuç? bu 13 ekim 2024'te yazdı. cevap vermedim. vermeyeceğim de...
hiçbir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım. düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim. benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak. keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz.”
(bkz: sabahattin ali)
hiçbir cevap gelmedi. "nasıl oldu?" diye bile sormadı. "geçmiş olsun" bile demedi.
amcamı kaybettik. bu durum babama ağır geldi ve hemen ardından kalp krizi geçirdi. üst üste, defalarca kez. hiç tahmin etmediğim kişiler yanımda oldu. halimi hatrımı sordu. malum şahıstan hala ses seda yok.
en son ben yazdığım için onun yazmasını bekledim. ramazan bayramı geldi yazmadı. kurban bayramı gelfi yazmadı. doğum günümde yazmadı. böylece 1,5 yıl 2 devir bayram geçti. ama yazmadı. ben de olayların akışına müdahale etmedim.
ben bu kişiyle oturup saatlerce sohbet ediyordum. güzel günlerimi, başarılarımı, başarısızlıklarımı paylaşıyordum. ne zaman bir derdi olsa koşuyordum. yaşanan bu olayla birlikte gerçek yüzünü görmüş oldum. ama yine de hayatımın şokudur. :)
sonuç? bu 13 ekim 2024'te yazdı. cevap vermedim. vermeyeceğim de...
hiçbir zaman karşılarına geçip intikam almayacağım. düştüklerinde iyi olmuş bile demeyeceğim. benim kelimelerim sesimden çıkıp kimseye çarpmayacak. keşke bunun anlamını biraz olsun bilseydiniz.”
(bkz: sabahattin ali)
devamını gör...
13.
seni sen yapan kötü huyun nedir sorusu
boş yere gurur yapmam. ama bir kere gurur yaparsam da asla dönmem. karşı tarafın geri dönme çabalarına da karşılık vermem. ( (b: evet delicesine sevsem bile) )
devamını gör...
14.
düşük bütçeli hobi tavsiyeleri
sayılarla boyama seti var ( yağlı boya seti). her şeyi içinde geliyor. onu önerebilirim.
ayrıca elmas boyama setleri de güzel. tavsiye ederim.
ayrıca elmas boyama setleri de güzel. tavsiye ederim.
devamını gör...
15.
sigara içen ve içmeyen kişi birlikteliği
içmeyen kişi için hiç de konformist olmayan durum.
devamını gör...
20.
instela yazarlarının normal sözlük'e göçü
buraya gelen herkes ekşiden ya da insteladan gelmiştir. yeni bir şey değil.
devamını gör...