peripetya yazar profili

peripetya kapak fotoğrafı
peripetya profil fotoğrafı
rozet
karma: 5329 tanım: 556 başlık: 33 takipçi: 87
"Bir kördüğüm ki içim/ Çözdükçe dolaşıyor..."

son tanımları | başucu eserleri


hayalinizdeki insan

budur:

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


"bazen şöyle derdi:
+ 'istediğim gibi birine rastlayamayacağım... diğerlerinden zaten bana ne!'
- 'ya eğer rastlarsan?'
+ 'rastlarsam benim olur!'
- 'peki istemezse?' "


(bkz: ıvan turgenyev) , (bkz: klara miliç) *
devamını gör...

ilişkilere dair acı gerçekler

bu gün modern insanın için için kaçtığı "alışmak" duygusu, aslinda çok büyük bir lükstür. çünkü dünyadaki bütün huzursuzlukların, psikolojik buhranların sebebi bir insana, bir mekana veya bunun gibi bir şeye alısamamaktan kaynaklanır.

bu yüzden birine alışabiliyorsanız, ondan kaçmak yerine onunla yol yürüyün.

( yani o küçümsediğiniz "bağlılık" sandığınızdan çok daha fazla şey ifade ediyor. çünkü bütün her şey bir alışkanlık meselesidir; o şeyin varlığına ya da yokluğuna alışıp alışama meselesidir...

birini ya da bir şeyi kaybedince daha çok sevmemizin nedeni de tam olarak budur. (b: aslında kaybedince daha çok sevmiyorsun; sadece varlığı ile hayatında bir önem ihtiva etmediğini sandığın şey, yokluğu ile önemini senin yüzüne vuruyor. )

( alisabildiginizi seviniz ya da sevdiğiniz alışmaya çalışınız, çünkü alışmak, alisabilmek çok büyük bir lüks. )


teşekkürler.
devamını gör...

diyelim ki o bunu okuyor

ben senin "insanlardaki iyiye inanma sebebin" olmak istedim. neden sana bir türlü yetemedigimi de bunu kesfettigimde anladım.


senin bütün ilişkilerin tamamen almak üzerine kuruluydu... sürekli bir biçimde her şeyin "en iyisini" ve "en güzelini" talep ederken, daimi olarak insanlara sundugun şey "huzursuzluk", "mutsuzluk" ve "memnuniyetsizlik"ti.

ikili ilişkilerdeki memnuniyetsizlik, aslında yalnızca mukkemelliyetciligin değil, karşı tarafı sürekli olarak sömürmenin ve onun rızasını alarak ondan "çalmanın" bir yoluymus.

çok geç öğrendim .
devamını gör...

maksim gorki

"yalan olduğunu bilsen dahi inanacaksın insanoğluna, yani dinleyeceksin onu, niçin yalan söylediğini anlamaya çalışacaksın. bazen yalan, insanın özünü doğrulardan daha çok açığa vurur. "

konavalov
devamını gör...

film izleyerek entelektüel olunur mu sorunsalı

olunmaz. çünkü film dediğiniz şey ( recep ivedik gibi saçma sapan şeylerden bahsetmiyorum, (i: bir idesi olan filmlerden ) bahsediyorum ) içinde belli başlı psikolojik etmenler, bazı felsefi sorunlar ve edebi derinlikler taşıyordur.


felsefe, psikoloji, edebiyat ve hatta biraz da etnomuzikoloji bilmeden film okunmaz.

bazılarının "film zaten okunmaz, izlenir" dediğini duyar gibiyim. ama aslında öyle değil, film aynı bir kitap gibi: "okunur". filmin okunması her bir parçasının ayrı ayrı değerlendirilip zaman zaman bu parçalar arasında ilişki kurulabilmesine bağlıdır.

filme yalnızca bakarsanız onu yalnızca izlemiş olursunuz. görmek içinse donanım sahibi olmalısınız. çünkü sinemanın alegorik bir dili vardır.

üstelik sadece fiilmi anlayabilmek entelektüel olmak için yeterli degildir: yani olaylara çok yönlü bir şekilde bakamiyorsaniz film izlemek, bir de anlayabildiginizi düşünmek sizi entelektüel yapmaz.

( en nihayetinde yönetmen o filmi zaten anlaşılsın diye çekmiştir. 100 kişi anlamasa da 10 kişi anlar. ama bu azınlıkta olmak sizi entelektüel yapmaz. çünkü entelektüel aynı zamanda bir üretim sahibidir. izlediğiniz filmi anlamış olmak sizi tüketici durumundan kurtarmaz. sadece sizi pasif bir durumdan aktif bir duruma getirir. o halde filmi anlamak bir böbürlenme sebebi olamaz. böyle bir düşünce yalnızca bir ego mastürbasyonudur.)

kitap okuma alışkanlığı olmayıp filmini izleyerek kendini tatmin edenlere gelince :)) siz zaten baştan elendiniz.

bu arada bir kitap önereyim:
(bkz: kahramanın sonsuz yolculuğu)
devamını gör...

bugün özlenen kişiye birkaç satır bırak

galiba seni hep seveceğim. her ne kadar inkar etsem de. kendime bile itiraf edemiyor olsam da. yüzün hep burnumda tütmeye devam edecek, ömür boyu. ben sadece kendimi kandıracağım: hayatıma bir başkasını aldığımda, bir başkasının gözlerinin içine baktığımda "işte artık bir başkasını seviyorum" diyeceğim. ama aynı zamanda da hep "acaba?" diyeceğim, "acaba onunla olsaydı nasıl olurdu?"

biliyorum kariyerimde hedeflediğim o noktaya da geleceğim. kolay olmayacak ama tırmanacağım birer birer. ilk başarımı yaşadığımda, ilk paramı kazandığımda, ilk kez sevinçten ağladığımda, okuldan mezun olmanın gururunu yaşadığımda sen yanımda olmayacaksın.

bunların hepsinde senin hayatında ben vardım. bunların hiçbirinde benim hayatımda sen olmayacaksın. sen beni bu duyguları başkalarıyla yaşamaya mecbur bıraktın.
darma dağın edip toparlanmaya mecbur bıraktın.

neler verirdim seni hiç yaşamamış, hiç tanımamış olmak için. uykularından ağlayarak uyanmamak, rüyalarımda seni görmemek için.

keşke sana karşı olan bütün saygımı zedelemeseydin. eger öyle olsaydı, haklı olduğum halde yıllar sonra bile acı çekiyor olmazdım.

ben üzülüyorum hala bu dünyada paylaşamadığımız her şey için. el ele oturamadığımız her bank, birlikte dinleyemediğimiz her müzik, berber yşyemediğimiz her yemek ve paylaşamadığımız tüm güzellikler için. seninle yaşayamayacaksam tüm bunlar niye var?

keşke diyorum hep. keşke...en büyük keşkem olarak kalacaksın hep içimde. keşke seni hiç tanımasaydım

keşke anlatabilseydim sana, gücünü başkalarının zayıflıklarından alan insanların güçlü değil ancak ve ancak zalim olabileceğini.


biliyorum sana giden yollar kapalı
üstelik sen de hiçbir zaman sevmedin beni

ne kadar yakından ve arada uçurum;
insanlar, evler, aramızda duvarlar gibi

uyandım uyandım, hep seni düşündüm
yalnız seni, yalnız senin gözlerini

sen bayan nihayet, sen ölümüm kalımım
ben artık adam olmam bu derde düşeli

şimdilerde bir köpek gibi koşuyorum ordan oraya
yoksa gururlu bir kişiyim aslında, inan ki

anımsamıyorum yarı dolu bir bardaktan su içtiğimi
ve içim götürmez kenarından kesilmiş ekmeği

kaç kez sana uzaktan baktım 5.45 vapurunda;
hangi şarkıyı duysam, bizimçin söylenmiş sanki

tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor
nasıl unutmuşum senin bir başkasını sevdiğini

çocukça ve seni üzen girişimlerim oldu;
bağışla bir daha tekrarlanmaz hiçbiri

rastlaşmamak için elimden geleni yaparım
bu böyle pek de kolay değil gerçi...

alışırım seni yalnız düşlerde okşamaya;
bunun verdiği mutluluk da az değil ki

çıkar giderim bu kentten daha olmazsa,
sensizliğin bir adı olur, bir anlamı olur belki

inan belli etmem, seni hiç rahatsız etmem,
son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:

bir geceyarısı yazıyorum bu mektubu
yalvarırım onu okuma çarşamba günleri.

devamını gör...

geceye bir şiir bırak

rudyard kipling'den oğluna:

eğer, bütün etrafındakiler panik içine düştüğü
ve bunun sebebini senden bildikleri zaman
sen başını dik tutabilir ve sağduyunu kaybetmezsen;

eğer sana kimse güvenmezken sen kendine güvenir
ve onların güvenmemesini de haklı görebilirsen;

eğer beklemesini bilir ve beklemekten de yorulmazsan
veya hakkında yalan söylenir de sen yalanla iş görmezsen,
ya da senden nefret edilir de kendini nefrete kaptırmazsan,
bütün bunlarla beraber ne çok iyi ne de çok akıllı görünmezsen;

eğer hayal edebilir de hayallerine esir olmazsan,

eğer düşünebilip de düşüncelerini amaç edinebilirsen,

eğer zafer ve yenilgi ile karşılaşır
ve bu iki hokkabaza aynı şekilde davranabilirsen;

eğer ağzından çıkan bir gerçeğin bazı alçaklar tarafından
ahmaklara tuzak kurmak için eğilip bükülmesine katlanabilirsen,
ya da ömrünü verdiğin şeylerin bir gün başına yıkıldığını görür
ve eğilip yıpranmış aletlerle onları yeniden yapabilirsen;

eğer bütün kazancını bir yığın yapabilir
ve yazı-tura oyununda hepsini tehlikeye atabilirsen;
ve kaybedip yeniden başlayabilir
ve kaybın hakkında bir kerecik olsun bir şey söylemezsen;

eğer kalp, sinir ve kasların eskidikten çok sonra bile
işine yaramaya zorlayabilirsen
ve kendinde 'dayan' diyen bir iradeden
başka bir güç kalmadığı zaman dayanabilirsen;

eğer kalabalıklarda konuşup onurunu koruyabilirsen,
ya da krallarla gezip karakterini kaybetmezsen;

eğer ne düşmanların ne de sevgili dostların seni incitmezse;

eğer aşırıya kaçmadan tüm insanları sevebilirsen;

eğer bir daha dönmeyecek olan dakikayı,
altmış saniyede koşarak doldurabilirsen;

yeryüzü ve üstündekiler senindir

ve dahası

sen bir insan olursun oğlum...
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

sevgili e. :

bugün seni rüyamda gördüm. önce bir ara sokakta karşılaştık. ben seni görmezden gelip karşı kaldırımdan geçip gittim. görmüştüm oysa ki, her zaman olduğu gibi...

yüzüne sözde sana fark ettirmeden bir defa baktım. baştan aşağı süzdüm seni. hayli zayıflamış ve solgundun. üzerinde her zaman giydiğin tarzda krem rengi ince bir kaban vardı. sonbahardı... ben tüm bunları yaparken sen de bana bakıyordun. senden 1,5-2 metre kadar uzaklaşmıştım. hiç ses etmedim. bir sıkıntı çöktü ama içime... solgundun çünkü, üzgündün. ( içimde neye ve kime olduğunu bilmeden duyduğum seni görmek istemediğim halde görmüş olmanın verdiği kızgınlık da vardı tabii... )

sense ilk kez cevap verip vermeyeceğimi düşünmeden arkamdan bana seslendin. hem de öyle tiz bir sesle değil. mutlaka duyayım diye yüksek bir sesle bağırdın. bu beni önce bir hayli şaşkınlığa uğrattı. olduğum yerde afallayıp kaldım. yürürken önde olan bacağım sendeli. düşeceğim sandım bir an. yüzümün aldığı hal hayli şakın, duyduğu şeyden emin olamayan, ama emin olmak isteyen, öte yandan da emin olmaktan için için kaçan bir insanın halinden farksızdı. ( burda rüyam, sen ve ben, yol, arabalar, senin kıyısında beklediğin trafik ışığı dahil her şey siyah beyaz bir hal aldı. )

ben yine emin olamadım. bana seslenip seslenmediğinden emin olamadım. duyduğum halde duyduğum şeyi reddettim. duyduğu şeye inanamadı kulaklarım. çünkü beynim, seni yeterince iyi tanıdığımı ve karşılaşsak dahi bana seslenmeyeceğini biliyordu. (oysa ki seslenmiştin. ) bana gerçekten seslenmiş olma ihtimaline inanamadığımdan kafamın içinden gelen bu sese kulak verdim ve sen bana seslenmiş olduğun halde seslenmemiş olduğun varsayımını yaparak adım atmaya devam ettim.

arkamdan koştun ve bu sefer daha yüksek bir sesle, "aklımdaki seslendi mi , seslenmedi mi ? " ikilemine son vermek, üzere "evet seslendim" dercesine daha yüksek bir sesle bağırdın. dehşete düştüm. sadece sana doğru döndüm ve olduğum yerde çivilenmiş gibi kaldım. sen gelip benden özür diledin. sonra sarıldın. hiçbir şey sormadın. teklifsizce geldin. seni iterim, terslerim ya da ya özrünü kabul etmezsem diye düşünmedin hiç...

ama ben de hiçbir şey yapamadım. seni itemedim, tersleyemedim. ağzımı açıp tek bir şey de söyleyemedim. (seni itmemi engelleyen bir şey vardı çünkü ) sen bana sarılırken kollarım da tutmadı üstelik. sen uzunca konuştun, sürekli bir seyler söyledin bana sarılırken. aklımda sadece "olan oldu, her şeyi unutalım" dediğin kısım kaldı. zaten rüya boyunca özür dilerimden sonra duyduğum son cümlendı. seni itemedim, tersleyemedim, ağzımı açıp tek bir şey söyleyemedim. çünkü üzgündün, solgundun ve hayli zayıflamıştın. aklımdan bir zaafiyet mi geçiriyor acaba diye geçirip durdum. ince bir hastalığa mı kapıldın yoksa diye dehşete kapıldım.

ben susuyordum ve sen sürekli konusuyordun. beni alıp ışıkların ordan karşı kaldırıma geçirdin. kaldırıma çıktık ve koluma girdin. mevsim sonbahardı. ( benim en bir sevdiğim. ) yolun kenarında yaprakları yeşilden turuncuya doğru dönmüş ağaçlar vardı. ( hani benim bir zamanlar sana bahsettiklerimden. )

eski zamanlarımızdan çıkıp gelmiş gibiydin. ve ben hala inanamıyordum. aptallaşmış bir şekilde etrafa bakınıp durdum. bana ilk dokunduğun andaki gibi kulaklarım uğuldamıyordu ama, algılarım durmuştu. o yol boyunca bana söylediğin hiçbir şeyi duymadım ve bu yüzden de anlayamadım. ne zaman ki dikkatimi vermeye çalışsam, yüzündeki solgunluk ve gözlerindeki hüzün ağır bastı.

ama sen anlayamadın o an seni duymadığımı, anlayamadığımı... yol boyunca ısrarla konuşmaya devam ettin. daha sonra her ne kadar bana acı verse de, senin kederli ve solgun yüzüne odaklandım. ben seni terslemedikçe, kolunu itmedikçe ve duymasam bile yüzüne baktıkça, suretin git gide iyiye doğru gitmeye başladı. sanki yüzüne bir aydınlık, gözlerine de bir hayat ışığı geldi. benim bu halimden cesaret alıyor ve sanki biraz da bu cesaretle konusmaya devam ediyor gibiydin.

yolun sonu benim her zaman gittiğim kitapçıya çıktı. kolumdan çıkıp kitapçıya girdin. ben kapının önünde kalmıştım. sen kolumdan çıkınca, kitapçıya girip girmemekte kararsız kaldım. ve sonra, herhalde burdan itibaren yoluma tek başıma devam etmem gerekiyor, diye düşündüm. kitapçının camından görünüyordun. sonra dışarı çıkıp, elimden tutup beni içeriye doğru sürükledin. bir şeyler söylemeye devam ediyordun. ve ben anlamıyordum. sen kitaplara bakıp durdun, kim bilir yine ne arıyordun...


kendimi bildim bileli gittiğim, avucumun içi gibi karış karış bildiğim kitapçıyı, her ayrıntısını, sanki oraya ilk kez geliyormuşum da, yerini yadırgayan bir yabancıymışım gibi inceledım. sanki her şey yabancıymış da, bir sen tanıdıkmışsın gibi bir sen eski zamanlarımızdan çıkıp gelmiş gibiydin. rüya boyunca senin benim rüyamda oluşuna dahi inanmayarak ( daha doğrusu inanamayarak ) rüyama devam ettim. sanki o ana, oraya ait değilmişim gibi rüya görmeye devam ettim. zaman, mekan, renkler... rüyamda bile senin dışında kavramsal olan her şey anlamını yitirdi...

sanki üzerini kapatsak da seninle benim aramda yatan kocaman bir giz vardı ve biz bu acı gerçekten kah gözlerimizi kaçırarak, kah etrafımızdaki şeylerle ilgilenerek itinayla kaçınıyorduk. sanki sen artık hiçbir şey yapılamayacak haldeki bir hastaymışsın da, ölümünü bekliyor ve ahımı aldığın benden helallik istiyormuşsun gibi ve ben de sanki bunu biliyor ama bile bile görmezden geliyormuşum da, kan kusup kızılcık şerbeti içmişim gibi, içime içime ağlıyor; deli gibi bağırıp çağırmak, yaptıklarının nedenini sormak istediğim halde, "hiçbir şey yapılamayışının çaresizliğini" kabullenmişim gibi. sanki sen ölümcül bir hastalığa tutulmuşsun da, ben de bu hastalığın hiçbir şey yapılamazlığını kabullenmişim gibiydi...


uyandım. saat 05:41 idi...
aklıma geçen senenin başındaki hallerim geldi. mart ayında, bir gece yarısı seni rüyamda görüp korkuyla uyandığımda, "nasılsın" diye soramadığım için, sırf rüyamda seni kötü bir şekilde gördüm diye gecenin bir yarısı yatağımda bağdaş kurup sabaha değin ağladığım ve yorgunluktan uyuya kalışım geldi...

o zamanla bu zamanı kıyaslıyorum. eskiden rüyamda seni gördüğümde günlerce etkisinden çıkamadığım ve bir rüya olduğu halde derinden sarsıldığım halde, bugün bu ilginç rüya karşısında hissizlikle kaplı oluşumu anlamlandırmaya çalışıyorum. hem rüya anındaki kayıtsızlığım hem de uyandıktan sonraki tepkisizliğimi anlamlandırmaya çalışıyorum.

anlamlandıramadım.

edit: eski bir mektup. ( rüya )
devamını gör...

affetmiş gibi yapıp o insandan uzaklaşmak

ben bunu denedim. kendi açımdan gerçekten de affetmiştim. ve olan tüm kırgınlıkları ve kızgınları da kendi içimde halletmiştim. içimde ne bir sevgi kırıntısı ne de nefret namına hiçbir şey bırakmamıştım ve bunu da karşı taraftan saklamıyordum.

gelip her şeyi düzeltmeye çalıştığında ona dedim ki: "ben seni affettim. içimde hiçbir kızgınlık ve kırgınlık da yok. ama artık sana karşı eskisi gibi olmayı düşünmüyorum." sonucu ne oldu biliyor musunuz? hiç öyle sandığınız gibi değil.

vicdan azabından ötürü affedilmek isteyen bir insan böyle hiçbir şey yapmadan affedilmeyi bir türlü içine sindiremiyor. eskisi gibi olmak için bir şeyler yapmak istiyor ama siz izin vermediğiniz ya da yapsa bile üstünüzde bir tesiir kalmadığı için işe yaramıyor.

( çok normal çünkü bu insan pişmanlığında geç kalmış, özründe geç kalmış. gül uzatması gereken zamanlarda hep taş atmış. dolayısıyla o özür de çoktan anlamını yitirmiş. )

o insan sana gelmiş ama biliyorsun ki samimi bir pişmanlıktan ya da üzgünlükten dolayı değil kendi çıkarları yüzünden gelmiş. en kötü ihtimalle salt sana gelme arzusu ile değil; içindeki vicdan azabından kurtulma arzusuyla gelmiş . oysaki bunun benim nezdimde ne önemi olabilir?

bazı şeyler ihmale gelmez. hele ki insansa bu. onların onlar varken (hayatınızdayken) kıymeti bilinmesi gerekir.
devamını gör...

ilginç genel kültür bilgileri

#1144106

bu girinin ardından "neden?" ya da "nasıl yani?" diye düşünenler olacaktir. ben de bunun sebebini açıklayayım:

hindistan'da gerçekten de ineğe tapılmaz. fakat dini olarak kutsal olan bazı canlılar vardır: maymun, kaplan, fare ve inek gibi. fakat bu canlılardan en kutsalinin inek olduğu kabul edilir.

çünkü hindistan'da bir rivayete göre 300 milyondan fazla tanrı vardır. her durumla ilgili ayrı bir tanrı vardır. bu nedenle çok fazla bulunmaktadır. ayrıca tanrılar arasında da aynı hinduizm'deki kast sisteminde olduğu gibi olceklendirme vardır. yani birinci sınıf tanrılar, ikinci sınıf tanrılar vb gibi.

( tanrılar arasındaki sınıfsal farklar ne işe yarar derseniz, halk daha alt sınıf tanrılara tapar. üst sınıf tanrılarla ancak brahman gibi çok dindar olan kişiler muhatap olabilir. halk bu üst sınıf tanrılara ulaşamaz. bu noktada alt sınıf tanrıların işlevi halk için bir tapınma aracı olmasıdır. )

konumuza tekrar dönelim. ineğe tapmiyorlar ama en kutsal hayvan kabul ediyorlar dedik, ayrıca çok fazla tanrıları olduğundan bahsettik. işte bu çok tanrılı dindeki en üst düzeydeki tanrı "brahma"dır. ve brahma bir ineğin vücudunda hayat bulur. bu nedenle inek kutsal kabul edilir.

yani görünürde tapılan şey inek gibi dursa da aslında taptıkları şey brahma'dır. gösterilen saygı ineğe değil brahma'nın ruhuna karşıdır. çünkü brahma evreni yaratmıştır ve evrende var olan her şeyin mutlak sahibidir. ineğin her bir uzvu da brahma'nın ruhuna ait sembolik bir parçadır.


ek: ayrıca inekleri kesmemelerinin ve inek eti yemeklerinin sebebi yalnızca sembolik olarak ona tapiniyor olmaları değil. hinduizmde ineğin kutsallığı şu 5 ürünü insanlığın yararına sunmasindan dolayidir:
1) süt
2)peynir
3) tereyağı
4)idrarı ( şifa niyetine içiyorlar )
5) gübresi. ( dışkısi yakacak olarak kullanılıyordu.)

hinduizm'e göre bu mükemmel hayvanı kesip tek seferde etinden faydalanmak yerine verdiği ürünlerden daha uzun sürede ve daha çok insan faydalanabilirdi.
devamını gör...

diyelim ki o bunu okuyor

eskisi gibi degilsin. sanirim ben de degilim. ve fark ettim ki eskiden seninle konuşmayı severmişim . hemde baya baya severmisim. seni de şimdikinden daha çok severmişim. ve eskiden seninle konuşmanın beni eglendirdigini, mutlu ettiğini, heyecanlandırdığını fark ettim. tabii o zamanlar bunun çok fazla farkında değildim. ama senden bir şeyler öğrenmeyi seviyormuşum. ya da ogrenmesem bile seni dinlemeyi seviyormusum. şimdiyse bizim sohbetimiz iki salağın birbiriyle olan sohbeti. ne sana ne bana hiçbir şey katmıyor.

sanirim ben de değiştim. sana karşı olan tutumlarım değişti ilk başta. neden peki ? bu soruya farklı cevaplar verilebilirdi. ama hepsinin çıkacağı tek bir temel sebep var ki o da: " benimle eskisi gibi ilgilenmiyor olusun." ( tabii bu çok genel bir yargı. bunun içerisinde birçok şey var. beni eskisi gibi sevmiyor olusunu düşünmem, içinden gelerek yazmıyor olusunu düşünmem vs vs. gerçi tam olarak sevgi de degil bu bahsettiğim: samimiyet, içtenlik belki olabilir. tam karşılığını bulamadım bunun. ) ama emin olduğum bir şey var ki eski içtenlikle sohbet etmiyorsun benimle ve ben de bu eski havayı bulamadigim için sana karşı eskisi gibi olamıyorum.

(yanlış anlama. seni veya beni suçlayan bir yazı yazmak degildi amacim. bir suçlu aramaktan ziyade birbirimize karşı olan tutumlarımızı inceliyorum. )

son birkaç ay üzerinde detaylı olarak düşünürken şunu içtenlikle gördüm; biz seninle çok guzel iki iyi arkadastik. kafalarımızın mükemmel bir biçimde uyuştuğunu söyleyemem. daha çok senin beni idare etmen benimse seni anlamaya çalışmamla yürüyen bir iletişim şekliydi. ama ben yine de aramizdaki bu iletisimi severdim. senin kendi dünyanı anlatmani, o dünyanım anahtar deliğinden de olsa bir kısmına bakmayı, misafir olmayı, seni anlamaya çalışmayı.... severdim.

ama ne yazık ki ben şimdi bir dost kaybediyor gibi hissediyorum. bununla birlikte birtek seni kaybediyor olarak degil; kendimi de senden uzaklaşıyor olarak görüyorum.
devamını gör...

güne bir şiir bırak

birkaç üzüm tanesiymiş hatıram
birkaç kelam fidesi
rüzgar sert esiyormuş
yüzümün sana bakan çizgilerinde

biraz saçlarımmış beyaz ve masum
biraz gözlerim
gözlerimde tutukluymuş ıstırap
salıverdiğimde gözyaşlarımı
özgürlüğe kavuşurmuş acılar

sen şimdi uyuyorsun
uyu, sevdi seni kör
dilsiz sevdi
kötürüm ve derbeder
sen şimdi rüyadasın; ayakların yürüyor
bir masalın gizli resimlerinde
talihli bir adama çay demliyorsun
buğusunda hindiba duyguları
sen şimdi mevsimlere şiirler okuyarak
çocuklara kalbini veriyorsun

hani ben hayattaydım, çaresiz bakıyordum
dağlarına, yollarına çaresiz
hayaline uzaktan bakıyordum, hazırdım
bir buluttan düşmeye
bir vadiden geçmeye
sonsuzluğun çağrısıydı varlığım

sen şimdi bir sarayda
gururla açıyorsun pencereleri
kapılar özlüyor parmaklarını
ben bir fotoğrafın sonbaharında
kuşlara bakıyorum

sen şimdi yüz yaşındasın
ömrünün rüyaları geçiyor hayalinden
ben geçiyorum yüreğimden akıp gelen
kitap dolusu şiirlerimle
kırışan dudaklarında yanık bir tebessüm
dalıp gidiyorsun karanlıklara

sen şimdi benim diyarımdasın
araftasın
berzah alemindesin
ardından ağlıyor nilüfer ve hindiba
özge bir bahçeden bakıyorsun yeryüzüne
melekler sana bakıyor
omzunda çağların biriken kederleri
şair nerde
şair nerde diyorsun.

(bkz: nurullah genç)*
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

hayatımın ilk dönemlerinde sevdiğim herkesi büyük bir tutku ve sahiplenme duygusu ile sevdim. anne- baba olarak bildiğim insanları büyük bir tutkuyla, en iyi arkadaşımı büyük bir tutkuyla hatta ilkokul öğretmenimi bile hayranlıkla karışık bir tutkuyla sevdim.

ilk gençlik çağlarımda sevdiğim tüm erkekleri büyük bir tutkuyla sevdim. az insan sevdim ama çok sevdim. çok sevilmeyi talep de ettim. bazen beni sevdiğini bildiklerimi, bana sundukları sevginin az olduğunu düşünerek red de ettim. çünkü az, biraz sevilmeyi kabullenemeyecek kadar gururluydum.

o insanları sanki o ilişkiler hiç bitmeyecek, o insanlar da hiç gitmeyecek gibi sevdim. ölüm ayırmadığı sürecek ayrılmak diye bir şey olduğundan haberdar dahi değildim. bu yüzden bu insanlardan ayrılmayı da hiç düşünmedim. birbirini seven iki insanı insanı ölümden başka bir şeyin de ayırabileceğini onlar beni bırakıp gittiğinde öğrendim.

şimdi dönüp bakıyorum kendime, bu tutkulu hal, bir zamanlar her yanımı saran bu sahiplenme ve sahiplenilme duygusu nerede diye? cevabını bulamıyorum.
devamını gör...

en iyi film replikleri


bize göre başka türlü yaşamak salaklıktı. bize göre boktan işlerde çalışıp maaşa talim eden, metroya binip faturalar için endişelenen örnek vatandaşlar yaşamıyorlardı…onlar salaktı, korkaklardı. bir şey istediğimizde, gidip alırdık. (henry hill)


(bkz: goodfellas)

''nasıl göründüğün önemli değil önemli olan içinde nasıl olduğundur.''

''yaratıcı, beni neden öldürmek için yarattın.''

''hayatta pek çok insan sana yapmaman gereken şeyleri söyleyecek.

ama onları dinlememelisin.

resim yapmak istiyorsan resim yapmalısın.

onların seni bastırmalarına izin verme.''

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel


"yalnızlık aslında hiçbir şeydir,bir erkek ya da kız arkadaşınla, hatta çocuklarınla yaşasan bile hala yalnızsındır. ben yalnız biriyim o da öyle. bizler yalnız doğarız, yalnız yaşarız ve yalnız ölürüz yalnız, sonsuza kadar yalnız. kendi vücudumuz içinde yalnızızdır. tıpkı paylaşılması imkansız olan karanlık bir tünel gibi yıllar geçtikçe işler daha da kötüleşir sadece. yavaşça bozulan bir hayattan izler kalır geriye''

( seul contre tous)
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

not: eski, teslim edilmemiş bir mektup.

hiçbir zaman mutlu olmak istemedin.buna dair bir çaban da olmadı. her zaman olmadığın biri gibi davranmaya devam ettin. bir gün sana açık açık "mutlu edemeyeceksen meşgul de etmeyeceksin" dediğimde, çıkıp gidecek kadar cesaretin hiçbir zaman olmadı.

ama o an çıkıp gitmek yerine, yavas yavas beni zehirleyerek, gitmeye hazır hissettiğinde beni yaralayarak gitmeme sebep olmaya çalıştın. ( maksadın dönersen eğer bir açık kapı bırakmaktı.) bense son noktaya kadar dayandım ki, bir daha ardıma bakmak, keşke demek ya da pişman olmak için bir sebebim olmasın.

üzüldüğüm doğrudur. çünkü arkamda çok büyük bir emeği bırakmıştım ve haksızlığa uğramış bir şekilde gitmeye mecbur bırakılmıştım. şimdiyse iyileşiyorum. iyileşme sürecim boyunca seni hatırladığım zamanlar ve üzgünlüğümle beraber senin özleminin beni ele geçirdiği zamanlar oldu.


ama gittiğim için bir kere bile pişman olmadım. bitmemesi için elimden gelen tüm çabayı gösterdiğimden bir kere bile keşke demedim. bittiktikten sonra köpek gibi pişman olmak yerine, devam ediyorken bitmemesi için sana rağmen seninle savaştığımdan, bir daha asla dönüp ardıma bakmadım.

bütün bunları yapmamın sebebi seni gururuma feda ediyor olmamdan değildi. sadece sana karşı özverimin tamamını tüketmiş olmandan, hem de bunu bile bile, bile isteye yapmış olmandandı. beni egona kurban vermiş olmandan, sevgimi alıp yerden yere vurmandan, kaybetmekten bir an olsun korkmamandandı.

şimdi seni unutuyorum. üstelik sadece unutmakla kalmıyor, aynı zamanda iyileşiyorum da.iyilesiyor olduğuma eminim. çünkü seni unutmak için kimseyi yara bandı olarak kullanmadım. o yaranın üstünü kapatsın, hafifletsin ya da anlık da olsa acımı alsın diye kimseyi yara bandı olarak kullanmadım. oturdum o acıyı yaşadım.

eskiden seni çok sık rüyamda görürdüm. o zamanlar uykumdan uyanıp içim sökülene kadar ağlar sonra ağlamaktan yorulup uyuya kalırdım. sabah uyandığımda ne zaman sızdığımı bile hatırlamazdım. bu rüyalar önce git gide sıklaştı. bütün ağlama krizlerine, delirecek gibi olmalarıma rağmen bununla savaştım.


kendime hep aynı şeyi söyledim " geçecek, geçecek" geçecek, biraz daha dayan, geçecek" geçti de. sonraları git gide bu rüyaların şiddeti azaldı. sana olan özlemimin dayanılmaz bı hale geldiği bir zaman dilimi vardı. o ara ne oldu da delirmedim bilmiyorum. sürekli seninle rüyalarımda konuşmaya başladım.


sonra dua ettim. çok dua ettim. allah'tan başka yardım isteyeceği kimsesi olmayan bir çocuk çaresizliğinde dua ettim. aklımdan çık, kalbimden silin diye. anladım ki bunu yapmaya muktedir değilim... özleminle baş edemediğim zamanlarda allah'a yalvardım. " onu aklımdan, kalbimden ve ruhumdan sil" diye. her duanın ardından uyandığım gün daha ferah bir gönülle uyandım.


sonra bir müddet, aklımdan tamamen silindin. nasıl olduysa aklıma daha az gelmeye, gelsen bile acıtmamaya başladın. unutmaya kararlıydım. bu yüzden seni unutmaya başlamama, sana karşı hissizleşmeme kayıtsız kaldım. seni hatırlatacak, bana kötü gelecek hiçbir şeyi de yapmamaya çalıştım. iyileşmeme izin vermeye çalıştım. başarılı da oldum, artık rüyalarımda yoktun.


sonra bir gün, ansızın tekrar rüyama girdin. sesini iyice unutmaya başlamıştım. görüntün de yavaş yavaş yok olmaya baslayacakti, bundan emindim. ancak tekrar rüyamda olman, tekrar ruhumda olman, rüyamda bile olsa seni tekrar kanlı canlı görmek beni yeniden tedirgin hissettirdi. sana dair güzel olan anılar yeniden zihnimden geçti. bana karşı işlediğin tüm günahları, suçları, yaptığın haksızlıkları unutarak.

ağlamamak için direttim. sonra dedim ki: "hep böyle olmaz mı zaten? tüm çirkinliklerine rağmen giden bir insanın ardından güzelliklerini anımsamaz miyiz?" biliyordum, bu beynimin bana son oyunuydu. seni unutmadan önce son kez anımsıyordum. ( ki, istemli ya da istemsiz bana kendini anımsatan da sendin.)

sensizliğin bana kötü geldiğini söyleyemem. aksine zehrinden kurtuldugum için mutluyum. bundan sonra ömrümün geri kalanında ne seninle ne de sana benzer bir insanla bir daha hiçbir yerde karsilasmamayı ümit ederim. çünkü bana aşıladigin kötümserliği hala damarlarımdan tamamen atabilmis değilim.


bir gün birini seveceğim. hem de öyle senin gibi yarım yamalak seven geleceğe karamsarlıkla bakan birini değil. yeni birini sevmek yeniden doğmaktır. ben, bir gün yeniden doğacağımı biliyorum. yeniden çok seveceğimi biliyorum...


bana karşı yaptığın hiçbir haksızlığı hak etmedim.
söylediğin hiçbir kırıcı sözü, hiçbir hoyrat davranışı hak etmedim.

bir daha olsa bir daha severdim, pişman değilim. ama sen böylesine masum ve yüce bir sevgiyi hak etmedin. ( zaten daha kendisi kendini sevmeyen bir insanın benim onu gerçekten sevdiğime inanmasını beklemedim.)


paraya tapan bir insansın. umarım hayat, sana parayla satın alamayacağı güzellikte bir şeyin eksikliğini yaşatsın. umarım bir gün, paranın bir ev satın alabileceğini ama bir yuva satın alamayacağını, tedavi satın alabileceğini ama sağlık satın alamayacagini anlarsın.

( fahişelerin bile parayla bedenini satın alırsın, ruhunu satın alamazsın. umarım hayat sana kaybettigin bir ruhun eksikliği deli gibi pişman olacak kadar yaşatsın. yanında sevdiğin olmadan paranın, malın, makamın hiçbir anlamı olmadığını anlatsın.)
devamını gör...

geceye nazım hikmet'ten bir şiir bırak


neyi bildirir sayılar

sayılar bebelerin kundakları
sayılar tabutları şehirlerin
öldürülmüş
öldürülebilecek olan
sayılar yaklaşan bir şeyleri bildirir
sayılar bildirir uzaklaşan bir şeyleri

nedir yaklaşan bize
bizden uzaklaşan nedir

(...)

neyi bildirir sayılar
neyi bildirmeli
yaklaşan nedir size
uzaklaşan nedir bizden.



kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

içimde git gide büyüyüp daha da kanserleşen bir hücre var. yaklaşık 1,30 saattir çeviri yapmak için masanın başında oturuyorum. dikkatim o kadar dağınık o kadar dağınık ki, bu kadar satte metnin içindeki yabancı kelimeleri çevirmekten başka hiçbir şey yapamadım. sadece 4 cümle çevirebildim.

beynim öyle bir zonkluyor ki. öyle bunaldım öyle bunaldım ki. bir yandan buradan kurtulmak istiyorum. yalnızca bu evden değil aynı zamanda bu ülkeden de kurtulmak istiyorum. hiçbir şeyi umursamadan beni kabul edecek ilk ülkeye gitmek istiyorum. bana yüklenmeye çalışılan tüm sorumluluklardan kendimi azad etmek istiyorum.

öbür yandan sinirlerim o kdar bozuklmuş ve o kadar yıpranmışım ki, bu pis baykuştan kurtulmak istiyorum. bu gün o kadar çok sinirlendim ki onu parça pincik etmek istedim. o alllahın belansından yalnızca nefret etmiyor aynı zamanda da tiksiniyorum!

bir yanım çığlık çığlık ağlamak istiyor. diğer yanımdaysa bu hali dizginleyem bir başka hal var. sürekli onu kontrol altında tutuyor. çocukluğum psikolojik yönden birçok travma ve suistimal ile dolu. öyle çok dolu ve sözde kendini ailem eden ser*fsizler de geleceğimde öyle çok yer kaplamaya çalışıyorlar ki, uykularımda bile rahat yok.

oysa bu hayattan sadece sakin bir yaşam ve mütavazı bir ölüm istemiştim.

bu toplum, bu insanlar, bu ahmak yığın! geçmişten gelen ne kadar aptalca sey varsa hepsini gelenek görenek, adet, anane diye yutturmuşlar!

hepsini reddediyorum! ailemle aramda akrabalık bağı olduğu düşüncesini reddediyorum! aile bağlarının getirdiği ve bu toplumda gerektirdiği sorumlulukları reddediyorum! vatandaşlık kavramının beraberinde getirdiği sorumlulukları reddediyorum!


aileme beni yetiştirdiği için vefa borcum olduğu gibi aptalca bir düşünceyi saçma buluyor ve reddediyorum! ve evet bu beni vefasız da yapmaz. çünkü bir çocuk bir aileye, bir ailenin bir çocuğa verdiğinden ve verebileceğinden daha fazla şey verir! kendi isteğimle var olmadığım bu dünyada biyolojik bağım olan kimseye borçlu değilim! aksine onlar bana borçlu.

babaya saygı, yaşlılara saygı, yok bilmem küçüklere sevgi, yok düğün yok kahve içme bilmem ne! her şeyi reddediyorum! vatan dediğimiz şey benim için artık yalnızca bir kuru toprak parçası.

sahip olduğum iddia edilen her şeyi red eeee-diiii-yooooo-ruuuum!

ben benim! sadece benim. tüm vasıflarımdan evller bir insan. sadece bir insan. bu kadar!

gersinin canı cehenneme. biyolojik varlığımın, soyumun, ırkımın, içinde yaşadığım toprak parçasının bütün sorumluluklarını reddediyorum!
devamını gör...

zeki demirkubuz

filmlerinde yarattığı "aşağılık kadın, düşük kadın, aldatan kadın, o...pu kadın" imajı hariç, sanatsal duruşunu sevdiğim yonetmendir.

haa, sinemasinin eril bir karakteri var, bu doğru. ama nbc ve demirkubuz kıyaslaması da her zaman için demirkubuz gönlümü çalar. buraya birkaç sahne bırakalım:

masumiyet

kader
devamını gör...

kaan urgancıoğlu

bir ropörtajında güven duygusuna dair şöyle bir şey söylemiş:


"duyduğum güven benim sorumluluk alanımda. olabildiğince etrafımdaki insanlara kendimle ilgili az sorumluluk vermeye çalışıyorum hayal kırıklığı yaşamamak için. tecrübe olarak da beyaz gibi görünen şeylerin çok siyah çıkışına şahit olduğum için gördüğüm ve paylaştığım şeyi ileride yaşayacağım şeylere bir referans olarak kabul etmiyorum."
devamını gör...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

insnların önyargılarından çok yoruldum.
toplum olarak şu sağ sol travmasından kurtulamamaktan çok yoruldum.

sağcıların solculara dinsiz olarak bakmasından, solcuların sağcıları örümcek kafalı olarak görmesinden, benim de bu ikisi arasında kendime bir yer bulamamamdan çok yoruldum.

insanların birbirine karşı olan bu sevgisizliğinden, hoşgörüsüzlüğünden, tahammülsüzlüğünden çok yoruldum.

açık bir kadının bacağına bakıp onu rahatsız hissettirmekle, kapalı bir kadının başına bakıp onu rahatsız hissettirmek arasında bir fark olmadığını izah etmeye çalışmaktan, ikisinin de belli ölçüde bir psikolojik şiddet olduğunu anlatmaya çalışmaktan çok yoruldum.

bir insana saçını kapat diye baskı uygulamakla, saçını aç diye baskı uygulamak arasında dar kafalılık bakımından bir fark olmadığını açıklamaya çalışmaktan çok yoruldum.

ne sebeple olursa olsun, asıl örümcek kafalılığın bireysel haklara ve özgürlüklere tecavüz eden her şey olduğunu izah etmeye çalışmaktan çok yoruldum.

kendi topraklarımda ötelenmekten, ezilmekten, sürekli kendimi açıklamaya çalışmaktan çok yoruldum.

dinin yaşamı anlamlandırmak adına bir çaba olduğunu ve toplumsal değil, oldukça bireysel bir şey olduğunu anlatmaya çalışmaktan çok yoruldum.

hoş görüye muhtaç olmadığımı, zaten bunun en doğal hakkım olduğunu, diğerinin beni öteleme hakkının olmadığını savunmaktan çok yoruldum!

olduğum gibi kabullenilmemekten, sürekli dinimle ( ya da dinsizliğimle) en nihayetinde dış görünüşümle yargılanıp örümcek kafalı olarak görülmekten çok yoruldum.

yıl olmuş 2021'ken hala geniş bir perspektiften baktığını zannedip kendi doğruları dışındaki hiçbir doğruyu görmeyip bir kesimi cahil kendini de aydın ilan eden sözde çakma aydınlardan yoruldum.

her şeyden yoruldum. bir insan olarak, bir kadın olarak, bir varlık olarak bu dünyada var olmaya çalışmaktan yoruldum.
devamını gör...
devamı...

sözlük yazarlarının söylemek istedikleri

hiçbir zaman mutlu olmak istemedin.buna dair bir çaban da olmadı. her zaman olmadığın biri gibi davranmaya devam ettin. bir gün sana açık açık "mutlu edemeyeceksen meşgul de etmeyeceksin" dediğimde, çıkıp gidecek kadar cesaretin hiçbir zaman olmadı.

ama o an çıkıp gitmek yerine, yavas yavas beni zehirleyerek, gitmeye hazır hissettiğinde beni yaralayarak gitmeme sebep olmaya çalıştın. ( maksadın dönersen eğer bir açık kapı bırakmaktı.) bense son noktaya kadar dayandım ki, bir daha ardıma bakmak, keşke demek ya da pişman olmak için bir sebebim olmasın.

üzüldüğüm doğrudur. çünkü arkamda çok büyük bir emeği bırakmıştım ve haksızlığa uğramış bir şekilde gitmeye mecbur bırakılmıştım. şimdiyse iyileşiyorum. iyileşme sürecim boyunca seni hatırladığım zamanlar ve üzgünlüğümle beraber senin özleminin beni ele geçirdiği zamanlar oldu.


ama gittiğim için bir kere bile pişman olmadım. bitmemesi için elimden gelen tüm çabayı gösterdiğimden bir kere bile keşke demedim. bittiktikten sonra köpek gibi pişman olmak yerine, devam ediyorken bitmemesi için sana rağmen seninle savaştığımdan, bir daha asla dönüp ardıma bakmadım.

bütün bunları yapmamın sebebi seni gururuma feda ediyor olmamdan değildi. sadece sana karşı özverimin tamamını tüketmiş olmandan, hem de bunu bile bile, bile isteye yapmış olmandandı. beni egona kurban vermiş olmandan, sevgimi alıp yerden yere vurmandan, kaybetmekten bir an olsun korkmamandandı.

şimdi seni unutuyorum. üstelik sadece unutmakla kalmıyor, aynı zamanda iyileşiyorum da.iyilesiyor olduğuma eminim. çünkü seni unutmak için kimseyi yara bandı olarak kullanmadım. o yaranın üstünü kapatsın, hafifletin ya da anlık da olsa açımı alsın diye kimseyi yara bandı olarak kullanmadım. oturdum o acıyı yaşadım.

eskiden seni çok sık rüyamda görürdüm. o zamanlar uykumdan uyanıp için sökülene kadar ağlar sonra ağlamaktan yorulup uyuya kalırdım. sabah uyandığımda ne zaman sızdığımı bile hatırlamazdım. bu rüyalar önce git gide sıklaştı. bütün ağlama krizlerine, delirecek gibi olmalarına rağmen bununla savaştım.


kendime hep aynı şeyi söyledim " geçecek, geçecek" geçecek, biraz daha dayan, geçecek" geçti de. sonraları git gide bu rüyaların şiddeti azaldı. sana olan özlemimin dayanılmaz bı hale geldiği bir zaman dilimi vardı. o ara ne oldu da delirmedim bilmiyorum. sürekli seninle rüyalarımda konuşmaya başladım.


sonra dua ettim. çok dua ettim. allah'tan başka yardım isteyeceği kimsesi olmayan bir çocuk çaresizliğinde dua ettim. aklımdan çık, kalbimden silin diye. anladım ki bunu yapmaya muktedir değilim... özleminle baş edemediğim zamanlarda allah'a yalvardım. " onu aklımdan, kalbimden ve ruhumdan sil" diye. her duanın ardından uyandığım gün daha ferah bir gönüllü uyandım.


sonra bir müddet, aklımdan tamamen silindin. nasıl olduysa aklıma daha az gelmeye, gelsen bile acıtmamaya başladın. unutmaya kararlıydım. bu yüzden seni unutmaya başlamama, sana karşı hissizleşmeme kayıtsız kaldım. seni hatırlatacak, bana kötü gelecek hiçbir şeyi de yapmamaya çalıştım. iyileşmeme izin vermeye çalıştım. başarılı da oldum, artık rüyalarımda yoktun.


sonra bir gün, ansızın tekrar rüyama girdin. sesini iyice unutmaya başlamıştım. görüntün de yavaş yavaş yok olmaya baslayacakti, bundan emindim. ancak tekrar rüyamda olman, tekrar ruhumda olman, rüyamda bile olsa seni tekrar kanlı canlı görmek beni yeniden tedirgin hissettirdi. sana dair güzel olan anılar yeniden zihnimden geçti. bana karşı işlediğin tüm günahları, suçları, yaptığın haksızlıkları unutarak.

ağlamamak için direttim. sonra dedim ki: "hep böyle olmaz mı zaten? tüm çirkinliklerine rağmen giden bir insanın ardından güzelliklerini anımsamaz miyiz?" biliyordum, bu beynimin bana son oyunuydu. seni unutmadan önce son kez anımsıyordum. ( ki, istemli ya da istemsiz bana kendini anımsatan da sendin.)

sensizliğin bana kötü geldiğini söyleyemem. aksine zehrinden kurtuldugum için mutluyum. bundan sonra ömrümün geri kalanında ne seninle ne de sana benzer bir insanla bir daha hiçbir yerde karsilasmamayı ümit ederim. çünkü bana aşıladigin kötümserliği hala damarlarımdan tamamlıyor atabilmis değilim.


bir gün birini seveceğim. hem de öyle senin gibi yarım yamalak seven geleceğe karamsarlık la bakan birini değil. yeni birini sevmek yeniden doğmaktır. ben, bir gün yeniden doğacağımı biliyorum. yeniden çok seveceğimi biliyorum...


bana karşı yaptığın hiçbir haksızlığı hak etmedim.
söylediğin hiçbir kırıcı sözü, hiçbir hoyrat davranışı hak etmedim.

bir daha olsa bir daha severdim, pişman değilim. ama sen böylesine masum ve yüce bir sevgiyi hak etmedin. ( zaten daha kendisi kendini sevmeyen bir insanın benim onu gerçekten sevdiğime inanmasını beklemedim.)


paraya tapan bir insansın. umarım hayat, sana parayla satın alamayacağı güzellikte bir şeyin eksikliğini yaşatsın. umarım bir gün, paranın bir ev satın alabileceğini ama bir yuva satın alamayacağını, tedavi satın alabileceğini ama sağlık satın alamayacagini anlarsın.

( fahişelerin bile parayla bedenini satın alırsın, ruhunu satın alamazsın. umarım hayat sana kaybettigin bir ruhun eksikliği deli gibi pişman olacak kadar yaşatsın. yanında sevdiğin olmadan paranın, malın, makamın hiçbir anlamı olmadığını anlatsın.)
devamını gör...

geceye bir şiir bırak


ne anlatır yunan şarkıları
geceye dair, aşka dair
ne anlatır yunan şarkıları
hayatımıza dair

ne anlatır yunan şarkıları
insanı tepeden tırnağa saran bu hüzünle
sanki hep anlatılmayan bir şey kalmıştır
içimizi ne kadar döksek de

ne anlatır yunan şarkıları
biten bir aşk mı, başlayan bir aşk mı
bir kız mı, yüzünü hiç görmeyeceğimiz
çayırlarına hiç uzanamayacağımız kırlar mı

ne anlatır yunan şarkıları
bu sürekli, bu yumuşak ısrarla
ne anlatır yunan şarkıları
yüreğimize işleyen tempolarla

ne anlatır yunan şarkıları
sonsuzluğa güzelliğe, sonsuz barışa dair
acılarla dolsak da ne kadar
sımsıcak yaşamaya dair

ne anlatır yunan şarkıları
bir gün birleşeceğini mi bütün şarkıların
ne anlatır yunan şarkıları
bu kadar uzak...ve bu kadar yakın


ataol behramoğlu



orfeas peridis - katı mou krivis
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim