poetika yazar profili

tabii ki efenim, biz bizzat şahsen kendimizin kullanıp gülmediği şaka satmayız da yapmayız da.. bu bizim için firma prensibidir.. diğerleriyle bizi kıyaslamayın. alla sizi inandırsın şu elinizdeki şakaya ailecek bir haftadır güldük. çocuklar yalvardı satmayalım diye de, vadesi gelen senetler yüzünden istemeye istemeye satıyoruz.
bir daha da böylesi şaka gelir mi tillahi şüphedeyiz. yani muayyer efenim. tam dost işi.. al götür kullan yok gülmedin getir biz burdayız..
bizi herkes tanır kapalı çarşıda.. babadan oğula beş nesildir sadece şaka satıyoruz.. o vitrinde raflarda gördüğünüz halılar komşuya ait..
tabii tabii eşyalar da antika, mesela şu daktilo meşhur şeyhülislam ebusuud efendinin ünlü fetvalarını yazdığı daktilodur.. en az 600 yıllık var. zaten az sonra kendisi de gelir, aile dostumuzdur, inmazsanız kendisine sorun.. bizde yalan yok.
biz şeref haysiyet için yaşarız efenim gerisini önemsemeyiz. evet.. saralım mı, hediye paketi de yaparız sizin için..
(oğlum ben şu iki turiste yapışcam, abiyi sana emanet ediyom bak.. ne alacaksa kolaylık yap.
abi ne sorduydun sen, mercimek miydi..? kırmızı mı olacaktı.. sorun değil gerçi hepsi var.. en iyisi bizde....)

türkçe okunmak, kürtçe okunmak diye birşey zaten mümkün olur mu ki. kuran arapça.. türkçe veya başka dillerde açıklama ve anlamı, çevirisinden söz edilebilir.
( türkiyede türkçe çeviri ve anlamlandırılmasına bile karşı çıkan hakim anlayış, kürtçeye hangi mantık ve gerekçeyle bakalım izin verecek veya sessiz kalacak, bizde merak ediyoruz.)

dinsel masallar.

"erken yazan temsilci olur" kriterli haberci ve haberlerin haber! anlayışlarına muhtaç bir sözlük, iyi bir şey mi.? kendi adıma emin değilim..

dinsel kabule göre bile allah, kendi yaratıp kaderlendirdiği kişilerin bir kısmını "niye" kendine dost, ötekilerini "neden" kendisine düşman yapsın.. her şeyi kendisi belirleyip bildiğine göre, böylesi saçma bir davranış, onun mükemmel kusursuzluğuna yakışır mı.?
(bundan sadece kendisini 'allah dostu'! ilan eden uyanıkların nemalanabileceği anlaşılmıyor mu.)

sırf saçları biraz dökülmüş diye böyle şapılmaz ama.. parası mı yok istese sırtına kadar uzanan saç ektirir, rapunzelle yarışır be.. ayıp ayıp..!

e tamam işte.. baççeli apoyla, koç çobaniyle çay içmeye karar verdiler ya.. izleyiciler heyecanla devamını bekliyor ama araya hokümat reklamları girdi. ali koç sabredemeyip seyircilere sormuş, malesef onu kovalamışlar. baççeli o yüzden seyircilerin kararından kaçıyor. hokümatta reklam üstüne reklam koyup programın devamına geçemiyor.. ratingler yerlerde yapımcı da müge apla da raatsız. yapımcıya, bunları nerden buldunuz, medya kariyerim, ratingim helak oluyo diyesiymiş.. :)
(konuya yakışanı mı soruyorsunuz: kelin ilacı olsaydı..)

ali koç düşünülüyorsa rambo okan'ın hakkı yenmiş olmaz mı.. lütfen..!

ölüm ve öte taraf gibi inançları olanlar için bir 'karşılaşma' kavuşma, veda olasılığından belki söz edilebilir. ancak, gerçek yaşam için bu olasılık kesin değil, matematiksel olasılık sınırlarınca mümkündür. (bu yüzdendir ki konu, şiirler, şarkılar ve diğer sanatsal yaratılara konu edilmiştir.)

sanatçının öncelikli amacı, insanları, toplumu -daha iyi ve doğru olduğuna inandığı yönde- değiştirmek, yönlendirmektir. bunu yapıtlarının kitlelerce izlenir, kullanılır olması halinde başarabilir. sanat bir geçim kaynağı, zenginleşme aracı değildir, olmamalıdır da. olması gerektiğini düşünen kişi sanatçı değil satıcıdır. (kendisi böyle düşünüyor olabilir de. bu bir kişilik, anlayış, tercih meselesidir.)
erdil yaşaroğlunun, çizdiklerine gülüp onaylayan kullanan işçi-öğrenci vb herkesi dava etmesi, hukuken mümkün bir durumdur. bu, sadece onun kişilik ve sanat anlayışını ortaya koyar. bir hukukçu olarak biliyorum ki kazanacağı telif bedelleri kendi harcadığı dava masraflarını ancak karşılar. ama yapıtlarının kullanılmaması için bir caydırıcılık sağlar o kesin.
nitekim amacına da ulaşmıştır. yapıtları eskisi gibi izlenmemekte, kullanılmamakta, kendisinin düşünsel olarak nasıl birisi ve kim olduğu hakkındaki toplumsal yargı artık verilmiş bulunmaktadır.
(fikri haklar ve sanatsal yaratının korunması ayrı bir şey, onu bir zenginleşme aracı olarak kullanma amacıyla sıradan insanları dava ederek para almaya çalışmak ayrı bir şeydir.)

bence müşteri potansiyelini test ediyor. durumun istikbal vaadedici olduğunu görünce de.. :)
(yıllar önce izmir şirince'de denendi. bizimkiler gemi vs bile yapmadan ciddi müşteri bulmuştu. papaz biraz saf.!)

aynıdır desek inanacak mısınız.?
ya da değildir desek..! insanlığın yarısı hakkında edineceğiniz bilgi(!) için, sizce doğru ve yeterli yol bu olabilir mi..

ben, daha kimin, kimlerin benim dostum olduğunu, olabileceğini anlayamayacak ve ancak sizden öğrenecek kadar yetersiz bir aptalsam; beni, alkol konusunda akıl vermeye uyarmaya da değer biri olarak da görmemeniz gerekmez miydi.?
yoksa, sizin mi ancak sadece aptallara satacak kadar aklınız var.? hangisi.?

yok ya.. o eski hökümat sözcüsüymüş. insanların ha bire " yalan olur da kardeşim yani bu kadarı da.. hay o dilini eşek arısı soksun emi" şeklindeki bitmeyen dilekleri tutmuş diyollaa.. arı da arıymış yani. adam işte o gün bu gündür böyle konuşuyo şey böyle konuşamıyo.. dilini diyollaa.. tam ucundan diyollaa.. yaa malesef.. (evet konuşması anlaşılmıyor da, dili ağzına sığmadığından şey belli oluyo..)

cehennemin kendisi kadar yalan bir beyan.. her halde üç beş vegan zebaninin uydurmasıdır.. :)

nefes almak.. (şimdilik parasız gibi durduğu için mutlu ediyor da.. geçmediğimiz köprü, tünel, uçmadığımız havaalanı ve sair şeyler için ödediğimiz vergi ve borçlandırıldığımız hazine garantili kıyakları düşününce, onun da pek bedava veya ucuz olmadığını anlıyoruz.)
demirel, böylesi durumlarda "borç yiğidin kamçısıdır" derdi; akp cümlemizi kırbaç manyağı yapıp, yiğitliğimizi(!) gladyatörlüğe dönüştürdü.

hani güzellik yarışmalarında, bir şekile katılanların hepsine mutlaka bir ucundan saç güzeli, el güzeli.. sempati güzeli.. vb hiç olmadı şampuan güzeli vs diye bir paye taç verilir ya..
sanırım normal sözlükte bundan nasipleniyor..
"el güzeli"miz seçilecekmiş. (henüz ilki daha yapılamamışken, "geleneksel"liği bile tescil olunmuş.. ileriki yıllarda artık sağ el, sol el güzelleri de seçilir tabii. 'sol ayak 3.parmak güzeli'ne kadar çeşitlenmesi dahi mümkün..
kendi adıma bir sözlüğe bu kadar "güzellik" yakışmayacağını düşünsem de, 'ne var yav güzel güzel gidiyoz işte' itirazları olacağının da farkındayım.
eh.. güzel sözlükler efenim..!

ironi olamayacak kadar yanlış, metafor olamayacak kadar sevimsiz bir gastronomi söylemi.. kurşunu da yenilesi "lezzetler" arasında sayan bir kültür de var demekki.. ne yazsak boş.. (daha doğrusu kafa buysa gereksiz de.)

bu konuda sayısız deneyimi olan, bu deneyimi edinmek içinde benzer hataları ısrarla tekrarlama konusunda bir istikrar abidesi olarak kendimi sayabilirim. (sakın kutlamaya kalkmayın, çok can yakıcı bir süreç. hatırlaması da hoş değil.)
efenim bendenizin yolculuk veya seyahatlere çıkarken -nedendir bilinmez- illa yeni ayakkabı alma ve onunla yola çıkmak gibi bir kuruyasıca huyum var. üstelik ilk deneyimim unutulmaz kabuslar yaşattığı için de, mağazada ayakkabıları sağ-sol ayrımını bile dikkatle defalarca dener, giyer yürür vs öyle alır giyerim. gelin görün ki bu hain ayakkabı milleti, ya seyahat sevmiyor, ya da ayaklarım seyahatte numara değiştiriyor. başka izahı yok. nitekim birkaç saat geçmez ki, ya biri arkadan vurur, ya biri dar gelir, hatta ikisi birden dar gelir. ama her şekildede o seyahat süresini bana zehir edecek bir yolu mutlaka bulurlar. e hadi ayakkabılar bu geleneği bozmuyorlar, bari sen bu riskli alışkanlıktan vaz geç; dimi.. nerdee.. bunu hep, nedense acıdan kıvranırken hatırlarım. iş yıllarımda sık seyahat etmek zorunda kaldığımı belirtirsem, çektiğim elem ve kederi, belki biraz ifade etmiş olurum. tabii seyahat sonrası hafta da, bende genellikle ayak terapi dinlendirme tedavisi, terlik izni ile geçer. (seyahatlerinde evrak çantası dışında bagaj taşımama gibi bir kötü huy sahibi de olunca, tabii yaşadığım eziyete ben bile gönül rahatlığıyla " eh bu sana müstehak dangalak" demişliğim çok vardır.)
demem o ki, sakın ola yeni tanıştığınız ayakkabılarla, asla seyahate çıkmayın.. huyunu suyunu bilmediğiniz, öncesinde birlikte yeterince yol yürümediğiniz ayakkabılarla, yol arkadaşlığı etmeyin. (ben ettum da nooldi..:)

ilişkide yapılan hataların kadını erkeği olması çok anlamlı bir yaklaşım değil sanki.. ( yani ilişkinin taraflarından biri, 'sırf cinsiyeti nedeniyle' haklı da sayılamaz, hatalı da sayılamaz. sayılamamalı da.) hata gerçekten bir hata mı, o hatada ola ki aslında ötekinin de bir payı var mı, tarafların hatalarını aşma uğraşı var mı.. yoksa uğruna uğraşmaya değer bir ilişki mi yok.. neden vb vb.. bir yığın değişken var. en yalın gerçekse : hatasız insan olamayacağı..
insan hata da yapabileceğine göre, bunu aşabilme gelişmesini nasıl sağlamalı..
yani özetle, cinsiyetlerin birine ötekinin deli gömleği giydirip çözebileceği bir basitlik yok..
çünkü ilişki denilen şey, zaten bu duyarlık ve özenin gösterilmesi halinde ancak kurulabilen ve sürdürülebilen bir olgu.. kolaya kaçmayın derim.