17 yaşımdan bu yana içimi titreten, göğüs kafesimden mideme doğru ince bir sızı halinde yayılıp kollarımı ve bacaklarımı uyuşturan o duygunun adını buldum bugün. mutsuzluk. o yıllarda bu duygunun üzeri tıpkı tütünün sigara kâğıdına sarılması gibi narin ama güçlü olan bir başka hisle kaplıydı: umut. öyle olacak ki rüzgar esse hışır, hışır, hışır o kuvvetli sesi çıkartan kâğıdın tükürükle ıslandığında nasıl şeffaflaştığını ve biraz zorladığınız takdirde hemen parçalandığını tarif edebilirim. umut oburdu o yıllarda; onu beslemek adına pek çok yalanı büyütürdü zihnim; zaman zaman da bir kurtarıcı arardı. bu kurtarıcı bazen bir dost maskesiyle beliriverirdi yanı başımda bazense bir sevgili. hepsi birer birer terk etti beni. ilk giden maskeler oldu, pek de acıklı bir son değildi bu benim için. sonra bir baktım umudumu da kaybetmişim ama bu gazeteye “hükümsüzdür” ilanı verebileceğim gibi bir şey değil.
devamını gör...