dahlvier yazar profili

dahlvier kapak fotoğrafı
dahlvier profil fotoğrafı
rozet
dahlvier (editör)
karma: 101249 tanım: 12964 başlık: 2662 apolet: 11 takipçi: 137
Lich-Count Mage

son tanımları | başucu eserleri


normal sözlük yazarlarından ingilizce mizah paylaşımları

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

ilişkide aşırı kıskançlık

görseldeki gibidir. *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

intruders

binge-watch başlığında da dediğim gibi, ilk olarak 2021'de izleyip 10 üzerinden 7 verdiğim, birkaç gün önce, iki güne bölerek izledikten sonra ise bunu 9/10'a çıkardığım, 8 bölümlük ilk sezonundan sonra iptal edilen dizi; daha doğrusu tek sezonluk olarak kalan dizi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bir bbc two ve bbc america, yani ingiliz-amerikan iş birliğinin ürünüdür.

self/less filmini akla getiriyor ama bu ondan daha eski bir yapım. yani 1 sene daha eski en azından.

internette millet nasıl bulmuş diye bakındığımda, konusunun/kurgusunun çok belirsiz/vague olduğuyla ilgili bir hayli negatif kritikler aldığını gördüm. benim de ilk izleyişimde 7/10 verme sebebim buydu belki. ikinci izleyişimde ise konusunu tam anladım ve müthiş keyifli bir seyirlik oldu benim açımdan doğrusu.

benim zaten bbc yapımlarına bir düşkünlüğüm ezelden beridir var. the box of delights dizisinin tanıtımını yapmıştım mesela sözlükte. yani tabii ki bunlarla sınırlı değil. bbc prodüksiyonlarının ekseriyeti bana çok hitap ediyor sahiden.

self/less ile birlikte başka yapımlar da aklıma gelse de intruders'ı izlerken, bunların hiçbiri dizi değildi. gerçi intruders da zaten bir roman uyarlaması. yani ama gene de işte bir dizide böyle bir konu işlenmişse de ben denk gelmedim, bu yapımdan önce ve sonra. peki bu nasıl bir konu?..

işte bu spoiler olur bebek. ama self/less ile birlikte zaten ciddi bir spoiler vermedim de değil. gene de bunu yapmalıydım da kanımca. yani hiçbir ipucu vermeden bir şeyler yazınca da millet neden bir izlesem mi acaba desin ki?.. spoiler'lara boğacağım bu yazının ilerilerini ama önce bir uyarı yapacağım elbette. o uyarıya kadar gönül rahatlığıyla okumaya devam edebilirsiniz.

stranger things ile yıldızı ışıl ışıl parlayan millie bobby brown, işte o popüler diziden 2 sene önce burada da döktürüyor. acaba bu diziyle mi keşfedildi, bilemiyorum. zaten intrüder'tan önce sadece once upon a time in wonderland dizisinin iki bölümünde oynamış. bana intruders ile keşfedilmiş olma ihtimali epey fazla görünüyor zira cidden de çok iyi rol kesiyor burada ufaklık.

ve yaptığı rol de cidden zor. yani hem bir çocuğu canlandırıyor, hem de bir yetişkini. yani tip olarak hep çocuk olsa da ya ruh olarak?.. işte gizem yaratıyorum ama buraları spoiler'lı yerlerde açıklayacağım. üstelik canlandırdığı yetişkin de öyle alelade bir tip değil. yani hiç değil. hem de hiç değil. o kadar da hiç değil ki. külliyen hiç değil. oh bebek, ne kadar da hiç değil. piç... neyse işte yani belki self/less referansımdan belirli tahminler yürütebilirsiniz burada. yazıma gizemle birlikte biraz da bulmaca havası katayım dedim. haha.

dizideki baş karakter eski bir lapd (los angeles polis departmanı) polisi. böyle karımla birlikte huzurlu bir hayat yaşayayım istemiş. artık bir polisiye yazarı kendisi. ama artık karısı da karısı değil mi? yani boşanmaktan ziyade o üstte bahsettiğim velet gibi karısı da mı başka birisi oluyor yoksa?.. aynı bedende iki kişi olabilir mi? self/less referansımı hatırlayın. yani bunlar acı-tatlı spoiler'lar sayılabilir ama izleme keyfini mahvedecek türden olduklarını da düşünmüyorum. şimdiden ilginizi çekmişse bence aşağılarda uyarı yaptıktan sonra dizinin konusunu anlattığım kısmı okumadan evvel diziyi izleyin diye salık verebilirim.

intruders, baştan sona eli yüzü düzgün bir dizi. yani profesyonelce kotarılmış bir yapım ve işte kurgusu birçok kişiye belirsiz gelmişse de bence çok sağlam. kastingi ideal. draması nüfuzlu. aksiyon sahneleri inandırıcı. ve tek sezondan sonra iptal edilse de aslında tüm o 8 bölüm boyunca süren konu nihayete eriyor diyebilirim. yani sezonun sonunda ikincisinin de gelmesinin amaçlandığını anlıyoruz ama ikinci sezona yol verilseydi dahi burada aynı konseptten devam edilse de başka bir yerden de yeniden başlayacaktı dizi diye düşünebiliriz bana göre. devam etmesini çok isterdim ama bu şekilde tek sezonluk bir dizi olarak da gayet izlenesi bir yapım derim ben şahsen, matbu... yani matbu olarak okumadım. romanını bilmiyorum. şah-mat.

spoiler vermemeye çalışarak biraz konseptinden bahsedeyim dedim. bundan sonrasında da dizinin direkt konusuna gireceğim. burada böyle yüzyıllardır varlığını sürdüren bir kült gibi bir şey var. karanlık bir organizasyon yani. qui reverti (latince "dönen/dönecek kişi") adlı gizli bir topluluk bunlar. psychomancy gibi bir pratik üzerine kurmuşlar tüm olaylarını. ingilizcede -mancy, önüne getirilen sözcükle veya ön ekle birleşince o konseptte divinasyon yapılabilmesini niteler. necromancy'yi duymuşsunuzdur mesela belki. necro, ölü demek. necromancy de ölülerle iletişime geçebilen ve onlar sayesinde gelecekten veya işte zamandan gizli bilgileri alabilmek falan demektir özünde. zamanla büyücülük, bilhassa kara büyücülük anlamını da alsa orijinalinde mancy, büyü yapmaktan ziyade böyle gelecekten haber almak, veya gizli bilgilere ulaşman minvalini kapsamaktadır. psychomancy dediğimizde ise psyche'ı düşünmeliyiz elbette. acaba bir bedende iki ruh birden olabilir mi?.. işte o spoiler'lar şimdi geliyor. yoksa gelmiyor mu?.. ekleme: alttaki kısmı yazdıktan sonra ekleyeyim ki, evet, yazının bundan sonrasında devasa spoiler'lar mevcut ama başta planladığım gibi konunun tümünü anlatmadım ve karakterlerin hepsinden bahsetmedim. bu kararı, hem yazı zaten gayet uzun olduğundan hem de böyle belki yazının tümünü okuyan kişilerden bazıları öğrenilecek başka şeyler de var demek ki der de izler diye aldım. yoksa üşendiğimden değil. uzun yazı yazmaya üşenmediğim zamanlarda cidden üşenmem. keyif ve zevkle yazarım. ama yazılarımın da farklı farklı olmasını seviyorum. kimisinin konusunu baştan sona anlatırken, kimisinin de böyle merak ettirici olmasını seviyorum. hiç spoiler vermeden yazdığım yazılarım bile var. çeşitliliği seviyorum üslubumda.

yazının bundan sonrasında konusu ve konseptini açıklıyorum, ama üstte de dediğim gibi, hepsini değil... yani spoiler alert!

dizideki baş karakterimiz jack whelan, demiş olduğum gibi. ama bu karakter bir süre sonra izleyicilere gösteriliyor ve dizinin başında aslında bu qui reverti hakkında epey bilgilendiriliyoruz ama henüz tabii bu gizli topluluğun adını falan bilmiyoruz. yani temel pratiklerini öğreniyoruz. yani bir kızın intiharıyla biten kısımda oluyor bu dediğim... bundan sonrasında ise, bir ailenin evine "intruders" giriyor ve aradıkları kişiyi burada bulamasalar da onun karısı ve oğlunu vurup öldürüyorlar. biz de acaba o adam neden bu kadar önemli diye düşünüyoruz. bunun yanıtını dizinin epey ilerilerinde alacağız. bu arada burada "intruders"ı iki türlü düşünebiliriz bence. birincisi işte bu gizli topluluğun ajanlarının böyle onun bunun evine, hayatına hatta benliğine "intrude" etmelerinden mütevellit bunların intruder'lar olması, diğeri ise dizinin mistik ve paranormal boyutundaki bir bedende iki ayrı ruhun olması olayı. yani mesela siz, siz olarak doğuyorsunuz. ama daha önceden ölmüş birinin "ruhu" da aslında sizin bedeninizde uykuda gibi bir modda yer alıyor. yani bedeninize "intrude", izinsiz giriş yapmış durumda.

anladığım kadarıyla dizideki konuya göre her bedende bu fenomen var ama işte qui reverti, tespit ettikleri kişilerdeki, önceden "hatırlatıcı/tetikleyici" bir şeyler gösterdikleri o uykudaki benliği uyandırma becerisine sahip olan karanlık bir organizasyon. ezcümle, öyle her insandaki bu uyanık benlik uyandırılıp işgal etmekte olduğu bedene hükmedemiyor. bunun için ona önceden bir tetikleyici gösterilmesi gerekiyor, bu organizasyonun shepherds denen ajanları tarafından. o kişi öldükten sonra da acaba hangi bedene girmiş ruhu, bunu bulmaları gerekiyor. sonra da o tetikleyici objeyi o uyandırılmak üzere bekleyen ölü kişinin benliğinin olduğu kişiye gösteriyorlar, bir de hatırlatıcı bir not defteri gibi bir şey tutuşturuyorlar eline. sonra da o bedende yeniden yaşamaya devam etmiş oluyor bu kişi. tabii asıl benlik/ruh buna direniyor uzun süre. yani "a battle of wills" denen bir şey mevzubahis oluyor burada. hangi benliğin galip geleceği de belli olmayabiliyor.

bu pratik sayesinde de işte "seçilmiş" kişiler yüzyıllar boyunca farklı bedenlerde de olsa yaşamaya devam edebiliyor ve bir nevi ölümsüz oluyorlar. bunlardan biri olan marcus fox ise sınırı aşmasıyla bu gizli örgütün varlığını tehdit etmeye başlıyor ve onun bir daha dirilememesi yönünde bir karar çıkıyor. kendisi canlı canlı gömülüyor. daha doğrusu, dar bir alana dikiltiliyor ve önüne bir duvar örülüyor. ama bu fox da az tilki değil tabii ve bu ajanlardan birine yüklü bir miktar para teklif ediyor ve beni yeniden dünyaya getir burada öldükten sonra diyor. işte bu oluyor ve yazının gerilerinde bahsettiğim millie bobby brown'ın* oynadığı madison o'donnell adlı 9 yaşındaki kız çocuğun bedeninde kendisi yeniden hayata döndürülüyor. marcus fox, cidden de çok gaddar bir seri katil. yani 1700'lerden beri... daha eskiyse de bilemiyorum da işte belki de dizi birkaç sezon daha sürseydi bu konu daha belirgin olabilirdi. yani dizide yüzyıllardır dense de daha öncesinde böyle gizli bir topluluk yoktu dendiğini de hatırlamıyorum. denmişse bile aklımda kalmamış yani en azından. her neyse...

marcus fox'u yeniden yaşama döndüren kişi de richard shepherd denen bir karakter ve kendisi qui reverti'nin önemli bir ajanı ama aslında örgüte ihanet etmiş de oluyor burada. böyle bir şey yaptığını gizliyor elbette ama bu sırrı sonsuza kadar saklayabilecek mi?.. fox'u dirilten kişi richard shepherd, evet. peki onun ölüm ve bir daha dirilememe fermanını imzalayan kişi kimdi?.. işte buradan dizinin baş karakteri jack whelan'a geçebiliriz, dolaylı olarak da olsa.

jack'in karısı amy whelan da aslında bedeninde qui reverti'nin elitlerinden biri olan rose gilcrest varmış. yani zaten ben konuya biraz geç girsem de bu karakterler de dizinin ilk bölümünün ilk çeyreğinin sonlarında falan karşımıza çıkıyor ilk olarak. amy'nin normalde hiç sevmediği caz müzik dinleyerek dans etmesi sahnesi falan kocasını şaşırtsa da işlerin arkasında böyle akılalmaz bir komplonun olabileceği adamcağızın aklının köşesinden bile geçmiyor henüz bittabi.

peki dizinin sonrasında neler oluyor? arkadaşlar yazı zaten uzun oldu. ve şöyle bir düşündüm de, bir dolu spoiler versem de bunları okusanız dahi diziden alabileceğiniz hala birçok şey var ve belki de merak ettirici bir yazı olarak kalsa daha iyi olur dedim bu tanımım. karar değiştirdim yani. konusundan daha fazla bahsetmeyeceğim yapımın. mesela o, karısı ve oğlu öldürülen adam neden bu kadar önemli? bu mistik boyutu açmamış oluyorum yani bu yazımda. merak ettiyseniz diziyi izleyin bence diyorum ve yazıma burada nokta koyuyorum. yani dizi nasıl ilk sezondan sonra iptal edilmişse, ben de başta planladığım full konu özeti konseptini iptal etmiş oluyorum böylelikle. umarım bu yazımı okuyup ilgisi celbedilen birileri olur aranızda ve bu nefis diziyi seyrederler onlar.

iyi seyirler!
devamını gör...

yazarların anaokulu anıları

3.5 yaşımda anaokuluna başlamıştım ki 1981'liyim. yani 1984'te falan başlamış oluyorum ki o zamanlar bu yaşlarda anaokuluna başlanmazdı normalde. başka şehirleri bilemiyorum da ben aydın merkezde anaokuluna gitmiştim ve yaşıtlarımdan da buralı olup benim yaşımda anaokuluna giden hiç kimseye rastlamadım. günümüzde 2 yaşında bile kreşlere, gündüz bakımevlerine ve anaokullarına verilebiliyor veletler ama benim zamanımda 5 veya 6 yaşında verilirdi ekseriyetle ve 7 yaşında ilkokula başlanırdı.

işin kötüsü okuldaki en küçük kişi de bendim. abimle birlikte verilmiştim anaokuluna o yaşımda. abim 5.5 yaşındaydı, ben 3.5.

ayakkabılarımı bağlayamadığımı hatırlıyorum ve öğretmenimden rica etmeye utanırdım ve öğretmenime çişim geldi diyemediğim için bir keresinde altıma işemiştim. böyle kat kat peçetelerim olsa da onlarla altımı kurutsam diye hayaller kurduğumu hatırlıyorum derste. çok küçüktüm lan. haha.

şey aklımda kalmış. her hafta yemekleri bir çocuğun annesi yapardı. her haftanın son gününde de o anne sınıfımıza gelirdi. biz de o gelince hep bir ağızdan "elinize sağlık, çok güzel olmuş" derdik. ama çok fiks olduğu için komikti aslında ve ağırlıkla burundan gelen "emimivfe faağvık, fok güvfel ooğvmuf" gibi bir ses bütünlüğü oluşurdu. "emimize" de böyle nasıl desem, o "m"ler, ön dişlerle alt dudağın birleştirilmesiyle çıkardı. ajshdkajhsdkjshd.
devamını gör...

belirli saatlerde yemek yemek

yaptığım şeydir.

kahvaltımı 13:00'te yaparım, ikinci öğünümü 18:00'de ve 3.sünü 23:00'te yerim. birkaç dakika geç olabilir ama işte hemen hemen her gün tam bu saatlerde yiyorum öğünlerimi. sabah 9'da bile kalksam kahvaltımı öğleden sonra 1'de yaparım mesela. son öğünümü de yatmama 3 saat kala falan yemiş oluyorum işte. aç uyuyamama olayım var. yani o yüzden son öğünümü biraz geç yiyorum.

bu alışkanlığımı kilo problemim varken ve rejim yaparken edinmiştim. bilemiyorum biyolojik/bilimsel bir desteği var mıdır ama bana sanki vücut öğünlerin ne zaman geleceğini bilince açlık sinyali yollamıyor erkenden gibi geliyor. yani rastgele saatlerde yemek yersem herhangi bir saatte vücudum açlık sinyali yollayabilir gibi geliyor bana. böyle vücudu disipline edince bu olmuyor bende. aslında öyle sıkı bir disiplin de sayılmaz. zaten alıştıktan sonra rutin dışına çıkmak istemiyorsunuz. bende böyle en azından.

şimdi kahvaltıya gidiyorum. bunu yazdığım için birkaç dakika gecikti. *
devamını gör...

anırma gecesi


"midas, utandığı eşek kulaklarını sivri külahı ile bir süre saklar ama saçını sakalını her gün tıraş eden berberin kulaklarını görmesini engelleyemez. berber kimseye açmadığı bu sırdan kurtulmak için bir tür kulak olarak benzetilen kuyuya eğilerek “midas'ın kulakları eşek kulaklarıdır.” diye seslenir."

"yalana kuyular bile dayanmaz ve kendilerine emanet edilen sırrı "midas'ın kulakları eşek kulakları” diye haykırır ve ifşa ederler."

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

beyin yıkanması

3 anlama gelebilecek şeydir:

1-) beyin yıkamak şeysinin edilgen hali.

2-) bir kadının beyinin banyo yapması yani yıkanması.

3-) bir kadının beyini yıkaması.

(bkz: ben bilmem beyin bilir)
(bkz: beyin bedava)
devamını gör...

haftanın en sevilen günü

cuma vs cumartesi başlığında da dediğim gibi, cuma günü.
devamını gör...

uludağ çöplük

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

r.s.c. anderlecht

royal sporting club anderlecht

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

anderlecht/brüksel/belçika bazlı, 1908'de kurulan futbol kulübüdür. isminde "sporting club" dense de wikipedia bir futbol kulübü olduğunu söylüyor. hem belçika'nın en üst futbol liginin hem de ülkenin avrupa'daki en başarılı kulübü olduğu da söyleniyor yine wiki'de. zaten en bilinen belçika kulübüdür de herhalde.

sırf ismi bana karizmatik geldiğinden sempati duyduğum bir kulüptür. ama galatasaray ile eşleşirse forza cimbombom elbette. *
devamını gör...

soul society

amerikan metal grubu kamelot'un 2005 tarihli ve herhalde genel olarak en beğenilen albümü the black halo'dan harika bir şarkıdır. benim de en sevdiğim kamelot parçaları arasında yer alır, çıktığından beri.



parçanın 2006 tarihli one cold winter's night konser albümündeki canlı kaydı da ayrı nefistir. zaten grubun o zamanki vokalisti roy khan'ın ülkesindeki bir konserden bu, yani norveç'teki...



bilenin bildiği üzere grubu ana akıma taşıyan vokalisti roy khan topluluktan seneleeer önce ayrılmıştı. yalnız çok da uzak olmayan bir geçmişte asıl/ilk grubu conception ile metal arenasına yeniden dönmüş ve biz hayranlarını sevindirmişti. ben kamelot defterini tamamen kapattı sanıyordum ama soul society'nin 3 ay falan önce são paulo'daki bir solo konserindeki performansını dün resmi youtube hesabından yayımlamış ve ne de iyi etmiş!

devamını gör...

bir üstteki yazar hakkında düşünülenler

bilişim konusunda bilgili ve yetkin bir yazar. sözlüğün hala aktif olan en eski yazarlarından aynı zamanda. ve severim kendisini.
devamını gör...

boyzone

izmir'de boy band'lere boyzone denir!

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

şaka şaka. yumurta gibi çocuklardan oluşan bir boy band idiler. benim ergenliğimde bayağı meşhurdular. irlandalı olduklarını şimdi wiki'den öğrendim. blue jean dergisindeki bir resimlerini hatırlıyorum. ya derginin verdiği bir posterdi, ya derginin bir sayısının kapağındaydı, ya da içinde tam sayfa bir fotoğraf idi. ama net hatırlıyorum o fotolarını.

bir de şarkı koyalım: all that i need

devamını gör...

türk televizyonlarındaki en absürt olaylar

bülent yiğit'in sabaha kadar adlı 2006 tarihli şarkısı bayağı gündem olmuştu zamanında.



nakarat sözleri şu şekilde:


ben olsaydım
seni alır dağlara çıkar
saçından tutar belini sıkar
yumulup dudaklarına
sabaha kadar
ne yapmazdım

yarım akıllı bir sabah şekeri mi, öğleden sonrası akidesi mi ne... işte öyle bir kadın sunucu da bülent yiğit'i konuk etmişti. "ne yapardın yani bülent?" diye adamı sıkıştırıyordu. adam utanıyor böyle falan. kadın da üsteliyor. yani sabaha kadar ne yapardınnnn??? falan.

silkerdim demesini mi bekliyordu acaba adamın? ajsdlkjalkjsdlakjsdlakdjs.

hayır, bu bir de proje bir şarkı. yani adam normalde böyle veya bu kadar şiveli konuşmuyordu. ilgi çeksin diye yapılmış bir şarkı işte. haha.
devamını gör...

sol kroşe sağ sıvaz

kemik dergisindeki bir köşe. yoksa iki mi?..

birine aşağıdaki gibi sol kroşe indirilirdi sonra da sağ sıvazla acı hafifletme seansı uygulanırdı. bir tek aşağıdakini bulabildim ama bundan komikleri vardı aslında.

ekşi'de birinin yazdığına göre bir hakan karataş köşesiymiş. ben hatırlamıyorum açıkçası kimindi.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

falsetto'dan göğüs sesine geçebilen sözlük yazarları

komik seslerle 6 oktava falan ulaşabilmişimdir.

güçlü nefeslerle 4 oktavı bulmuş olabilirim prime dönemimde.

aktif şarkı söylerken 3-3.5 oktavı çok efektif kullanırdım. ki bu power metal vokalistleri için normaldir ve ben de bu tarzda söylüyordum genelde.

şu anda 2.5 oktavımı falan anca rahat kullanabilirim sanırım. yani sporculuk gibidir böyle zorlu tekniklerle şarkı söylemek. çok hamım. aylarca egzersiz yaparsam gene 3-3.5 oktava ulaşabilirim de 2-3 sene önce vokalistliği bıraktım.
devamını gör...

ben marksist değilim demek

demek değilsin... seni gidi pis kapitalist. *
devamını gör...

korku filmlerinde efekt ve müzik gibi elementlerin etkisi

bilmiyorum herkeste olur mu ama çoğu izleyicide bu bahsedeceğim olmuştur sanırım.

böyle bir karakteri korkunç bir kader beklemektedir ve ekrana bakarken "salak herif, oraya gitme işte, belli ki tehlikeli" deriz.

ben de bir zamanlar hep böyle reaksiyonlar verirdim korku filmi izlerken.

ama bir zaman bir uyanış yaşadım.

filmde izleyiciye sunulan görsel kontrast efektleri, gerilim yaratan müzikler, kamera çekimi tekniklerini falan o muhtemel kurban göremiyor ve duyamıyor.

yani eleman evin kilerine gidiyor mesela. biz de "gitme lan işte, belli ki çok tehlikeli orası" falan diyoruz.

ama işte bizim algımız manipüle ediliyor aslında sinematik tekniklerle. yani orada korkunç bir şeyler olacağını bize filmciler sözle olmasa da görsel efektler, müzikler, ses efektleriyle bir nevi söylüyor. bunları çıkarırsanız ve düz bir kameramanlıkla bize o sahne yansıtılsa aslında biz de öyle bir şeyler beklemeyeceğiz.

yani tabii ki korku filmlerinde salak karakterler yok demiyorum. yani en yapılmaması gereken şeyleri yapan gerzek korku filmi karakteri boldur.

ancak dikkat edin, durum her zaman böyle değil.

bizim o dehşetli bir şeyler beklediğimiz sahnelerin birçoğunda algımız aslında filmcilerin inisiyatifi doğrultusunda böyle bir beklentiye kanalize oluyor.

bir de zaten korku filmi izliyorsak, korkunç bir şeyler olacağını da biliriz doğal olarak. ben misal bir keresinde romantik aşk filmi izliyorum sanırken korkunç bir sahne ile hayatımın en büyük filmsel korkularından birini yaşamıştım. film, yerel bir tv kanalındaydı. yarısında açmıştım. ne filmi olduğunu bilmiyordum ve açtığımdaki sahnede bir çift, havuz kenarında şarap yudumluyordu işte gece. sonra ayağa kalktılar, ellerinde şarapları. kadın adamı havuza itti. adam bir süre çıkmadı sudan. ben de kadın gibi adam şaka yapıyor sandım. meğerse havuzda bir canavar varmış, adamı yutmuş. sonra fırlayıp kadını da kaptı. bakın, bunun bir korku filmi olduğunu bilsem böyle bir şey bekleyebilirdim. bilmediğimden acayip korkmuştum.
devamını gör...

az konuşan insanlar ile anlaşamamak

yani ben çok konuşan biriyimdir. bundan pek memnun değilim ama ve bu yüzden, bu bağlamda kendimi değiştirme yolunda ciddi adımlar attım. hala bir sohbette genelde daha çok konuşan kişiyimdir ama eskisi kadar da domine etmiyorum muhabbetleri.

az konuşan insana göre değişir, anlaşabilip anlaşamayacağım. ama ağzından kerpetenle laf alınabilen kişilerle genelde anlaşamadığım da bir hakikat. yani bir şey söylenmesi gereken yerde de söylenmiyorsa bu beni rahatsız eder açıkçası.
devamını gör...

sözlük yazarlarının yeni milenyuma giriş anıları

yeni milenyuma 2001 ocak ayında girilmiştir bu arada. 1999'dan 2000'e geçiş, 2000'li yıllara giriş olsa da yeni milenyum 2001'de başladı.

benim 3. milenyuma girişim korkunçtu. ciddi bir ölüm veya en azından alkol koması tehlikesi atlattığımı düşünüyorum o gece. abimin yakın bir arkadaşı ve benim de bir arkadaşım olan birinin ankara - konutkent'teki evindeydik. hayatımda ilk kez tekila içecektim. standart shot bardaklarından yoktu evde. biraz büyük bardaklarla shot'lara başladık. işte limona tuz dökme, yalama ve fondipler filan... bu arada büyük 2 şişeye yakın tekilamız vardı. ben olayı abarttım ve üst üste büyük shot'lar içmekteydim. bir yandan da "bu muymuş ya tekila? hani çok güçlü bir içkiydi?.." falan diyorum. neyse... böyle hayvan gibi içtim cidden ve bir tuvalete gideyim artık diye ayağa kalkmamla birlikte yere yapışmam bir oldu. geometrik algım bozuldu. bayağı duvarları yamuk falan görüyorum. sürüne sürüne koridora kadar gittim ve orada da ayağa kalkmaya çalıştım. duvarlara tutuna tutuna gidiyorum ama bir yandan da tam kalkamıyorum hiçbir şekilde ve yere kapaklanıp duruyorum. ev büyüktü ve koridor uzundu. böyle işte cidden anormal çarptı alkol. sonunda tuvalete ulaşabildim ve bolca kustum. sonra en yakındaki odaya attım kendimi ve yatağa yığıldım. sabaha kadar kafamı yataktan aşağı çevire çevire kustum. cidden böyle bir çarpılma yok. yani ölmediğime dua ediyorum. kafam sanki 2 ton idi ve ben de hiçbir şekilde düzelemiyordum.

neyse, o geceyi atlattım ama sabahın köründe ev sahibi arkadaşın anne-babası sürpriz ziyarete geldi. yani bir de rezil oldum, her yer kusmuk falan...

gönül isterdi ki milenyuma daha iyi girebileyim. *
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim