hayatım boyunca neredeyse her yaz mevsimini plaja yakın geçirmeme rağmen hiç ilgilenmediğim aktivite. en fazla, denize girerim ve çıktıktan sonra duşumu alıp kuruyana kadar 15 dakika falan plajda uzanırım. onu bile yapmam genelde de maksimumumum bu yani. yapana, plajda saatlerce uzanana da neden yapıyorsun demem. yani herkesin keyfi bilir.
kahvenin ingilizcesi olan sözcüktür. benim seneler önce akademik bir kaynakta okuduğuma göre ingilizceye türkçeden geçmiştir ama elbette kahve de bize başka yerlerden geçmiştir. etymonline'a göre de arapçadan ya da türkçeden ingilizceye geçtiğinin tahmin edildiği yazılmış. işte benim zamanında okuduğum kaynakta türkçeden geçtiği yazılıyordu. belki osmanlı ile avrupa arasındaki bir ticarette... yani işte bi şekilde bizden geçmiş olma ihtimali yüksek.
coffee hiçbi zaman kafi değildir. asla yetmez yani. sağlıksal sakıncası olmasa uyku saatlerim dışında sürekli kahve içebilirdim. ama uykum bozulmasın diye geceleri çaya geçiş yapıyorum.
laptopumla kullandığım kablosuz klavye ve mouse setinin marka ve modelidir.
en ucuzuydu galiba. alalı da epey sene oldu. yani memnun kalmasaydım daha üst/pahalı modellerine de bakacaktım fakat hiç gerek olmadı. gerçi mouse'u bozuldu ve onu yenilemem gerekti ama klavyesi hala sapasağlam.
tuhaf olansa... türkçe q klavye ve gerçekten kompakt bir şey; uzunluğu 15.6 inch monitörlü laptopum kadar ve enlemesine de çok ufak. kalınlığı da laptopumdan az. tuhaf olansa dediğim şeydi... ü harfini ufak yapmışlar, enter'ın hemen yanına sıkıştırmışlar (daha doğrusu türkçe klavyede o butona ü harfini tahsis etmişler), virgül butonu da aynı. kesin dedim ben buna kolay kolay alışamam, o kadar senenin kas hafızası falan var... ama vallahi şak diye alışmıştım ve ufak ü butonu/tuşu ile eskisi gibi yazabilmeye başladım hemen. yani bu da sorun olmadığına göre, mis gibi bir klavye olduğunu söyleyebilirim. mouse'unun bozulması... yani bilemedim. belki dandik değildir de işte ben bozmuşumdur falan... klavyesine bir şey olursa yine aynı setten almayı planlıyorum. o denli memnunum yani. ama belli de olmayabilir tabii. şimdilik bu canavar gibi. belki uzun seneler daha bunu kullanacağım zaten.
setlerde 0-2 geride olsak da 3. setine 9-0 sayı üstünlüğü ile inanılmaz bir giriş yaptığımız, ekleme: sorasında ise 16-1 ve 20-2 ile akılalmaz bir farkla devam ettiğimiz ve bu seti 25-4, yani tam 21 sayı farkla aldığımız maçtır. muazzam gerçekten.
vay be, 6 gün daha foto atmasam 1 aydır foto atmıyor olacakmışım. *
eskilerden gelsin. stephen king'in bence en underrated romanlarından biridir desperation. bizde "çok satsın diye" yaratık ismiyle yayımlandı da desperation bambaşka bir anlama geliyor. yaratık da var ama romanda. * beni acayip şaşırtan da bir romandı. kurgunun henüz başlarında başkahramanların başlarına öyle şeylerin gelebildiğine başka bir romanda rastlamamıştım daha önce. nasıl şeylerin? orası spoiler'a girer, hanımlar beyler. bu arada bunun türkçesini okumuştum ben ilk olarak, çıktığı zamanlar yani 1998 yılında. lise 2'de idim işte o sene. ama o kitabımı bir arkadaşımın sevgilisi "hacıladı" üniversitedeki ilk senemde. yani naapalım dedim ben de. olabiliyor böyle şeyler. hahaha.
bu foto 8-9 sene öncesindenmiş. facebook sağ olsun, yoksa tam tarihini ben hatırlayamazdım. 2016'nın sonlarından işte. :))
modası tam olarak geçmeyendir. mesela demin şu ingilizce görsel karşıma çıktı. progress/progressing'i gördüm ilk. bir progressive metalci olarak bu hoşuma gitti. :>
ekleme: başlıkta diğer arkadaşların paylaştıklarına bakınca... benimki progressing olarak alınmalı sanırım. yani ilerleyen, ilerlemekte olan, gelişimini sürdüren gibi.
ben 33-35 yaşımda falan sigara tiryakisi olmuştum. ondan öncesinde drum, golden virginia, old hoborn tütünü falan içerdim ama tiryaki değildim.
yani 10 senedir falan her gün sigara içiyorum zira şu anda 44 yaşındayım.
valla sigara yüzünden ne yokuş çıkınca nefesim daralıyor ne de başka bir öyle şeyim oldu.
geçenlerde implantlarım için sinüs lifting operasyonundan sonra hazır 1 hafta falan sigara içmem yasak diye bir bırakma denemesinde bulunmuştum. 2 hafta canım hiç sigara istemedi. bir akşam bir anda canım sigara çekti ve gene başlamıştım.
şimdi nedense bugün de sigara bırakma teşebbüsünde bulundum. yani gene canım isterse başlarım ama gün boyunca hiç canım çekmedi mesela.
yani sigara hep aklıma gelecekse, sigara içmediğim sürece stres olacaksam falan... bunu yaşamaktansa gene başlarım. yani içmesem daha iyi tabii ama canım çekerse de başlarım işte gene. bakalım, zaman gösterecek.
alkolü 2020 senesinde bırakmıştım. düşük doz da olsa (5mg/gün) kullandığım bir ilaçla birlikte ters reaksiyon gösteriyor diye alkolü bırakmıştım. o, aşırı rahat olmuştu. 5 senedir de canım bir kere bile içki çekmedi. hiç aklıma bile gelmiyor.
sigarayı da bırakabilsem hoş olur ama canım çektiği anda yeniden başlarım. haha. umarım alkoldeki gibi canım bir daha hiç çekmez sigarayı da... alkol alırkenki zamanlarımı da çok güzel hatırlıyorum ben. alkolü de severdim ama bırakmam iyi oldu. sigara için de işte aynı şey... yani içmeyi seviyorum ama canım hiç çekmese de içmesem güzel olur aslında...
başlık malum... açıkçası ben lanet ede ede sigara içenlerden olmadım hiç. sigara içmeyi seviyorum yani. ama bugün bıraktım ve kaç saattir canım hiç çekmedi. yani sigara içmeyi sevsem de bırakmayı tercih ederdim elbette. sağlık, ekonomi... ve sigara içmek bazen zaman kaybı da olabiliyor aslında. içmemek en iyisi. umarım canım çekmez de tamamen bırakırım ama çekerse de keyifle tüttüreceğim gene. *
mesela sözlükteki ayı kardeşime selamlar göndererek ondan örnek vermek istedim. bugün de bir başlıkta onun konusu geçmişti.
mesela kendisi kurt, fil ve panter diyebilirdi.
yani biraz da herkesin yaratıcılığına kalmış.
ben dümdüz, dahlvier gibi birer lich olan 3 karakterden bahsettim. onlar hakkında tanım girdiğim için (tıklayıp okuyabilirsiniz) de biraz kolayıma geldi açıkçası. yani ekstra açıklamama da gerek kalmadı böylelikle. *
ama siz daha yaratıcı ve eğlenceli de takılabilirsiniz.
mesela birdemetpapatya nick'li yazar; bir kucak dolusu selam, bir tutam sevgi falan diyebilirdi. öyle eğlencesine takılabiliriz burada bence. :>
dünkü microsoft copilot / conjuror yaratımlarını şurada paylaşmıştım: #3649305 - yani bunları tutacağım ve arada kapak ve profil resimlerim yapabilirim. bilhassa symphony x çalışması muazzam oldu ve facebook'taki 4 tane symphony x grubu ve sayfasında paylaştım. inanılmaz sayıda like'lar ve love'lar aldı ve almaya devam ediyor. yani kişisel bir kapak resmi görseline göre inanılmaz sayıda beğeni ve kalp aldı ve halen almakta.
symphony x en sevdiğim grup olsa da en sevdiğim albüm, danimarkalı beyond twilight'ın for the love of art and the making'idir. bu yararımda da bir lich var ve nick'imin geldiği count dahlvier'ı temsil ediyor yine. bunda ben biraz bir çerçeve çizdim, conjuror'a. yani şöyle olsa iyi olabilir gibi. böyle birkaç satırlık bir şeyler yazdım ve orijinal albüm kapağını da yükledim ki işte model olarak kullanabilsin diye. ama kendi yaratıcılık ve dokunuşunu da kattı sevgili biladerim, usta ressam ve illüstratör conjuror. bunda da ilk seferde bayıldığım bir şey sunabildi bana. vallahi bayıldım buna da ve hemen profil fotoğrafım yaptım. kapak fotom, grubun bir promo görseli. onda yapay zeka payı yok.
bu albümün benim için değerini anlamak için şu yazdığım (oradaki nick'im archisorcerus, evet) ingilizce kritiğe de bir göz atabilirsiniz: www.progarchives.com/Review...
bu kritiğimi conjuror'a epey önce okutmuş ve nasıl bulduğunu sormuştum. kendisi de çaktırmadan aslında bana özel bu armağanında orada yazdıklarımı da dikkate alarak bir yaratım sunmuş. mesela o asanın "lightning"vari enerjiler yaratması fikrini o kritiğimden almış. bunu bana sonradan söyledi. :> asanın yaratıcı gücünü sembolize ettiğini, diğer elindeki sembolün de yarattığı eser olduğunu da düşünebiliriz sanki.
albümün sonunda "my eternal music" denmesi ve lich'lerin ölümsüzlüğü de örtüşüyor. sanatsal yaratım ve büyücülük de aynı şekilde... ki albümde büyü/büyücülük teması da var esasen. orijinal albüm kapağındaki karakterin yüzünün görünmemesi sayesinde onu bir lich yapabilmem çelişki olasılığını elimine ediyor. lich'in bir elinden yükselen sembol de eksantrik bir müzikal sembol gibi algılanabilir ve finn zierler yaratımı olduğunu tahmin ettiğim metal tool'un şekline progressive bir dokunuş gibi görülebilir. albümün/grubun tarzı da progressive metal zaten. yani progresiflik anlayışıyla da uyumlandı bence bu yaklaşım.
herhangi bir beyond twilight grubunda yer almadığım için (olduğundan bile şüpheliyim, swh) bunun insanlar tarafından ne kadar beğenileceğini ölçmem mümkün olmayabilir. olsun, benim beğenmem kafi. umarım sizin de hoşunuza gider elbette. :))
bir de başlığın "analiz" boyutunun da hakkını verdim galiba. çok iyi bir analiz yapabilmiş miyimdir bilemem ama en azından detaylı bir analiz sundum. :>
şu andaki profil resmi - kapağı ve rozeti olayım şu şekilde:
bu, albümün orijinal kapağı:
bu, conjuror'ın yaratımı:
bu kapak fotom, yani grup elemanlarını içeren promo görsel:
bu da rozetim... neverwinter nights oyununun "twilight sonrası gelen büyülü/mistik gece" gibi anlaşılabilecek "night" teması ve mavi renk uyumunu uygun buldum bu profilde:
yani başka şeyler de kullanabilirim ileride ama bu kombinasyonumu da çok beğendim. hep bunu da kullanabilirim. ara ara başka görseller kullansam bile buna da dönerim dönem dönem diye düşünüyorum.
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.