bir süredir yas sürecinin nasıl geçirilmesi "gerektiği" üzerine düşünüyorum. daha doğrusu yas sürecinin bir ötekine muhtaç oluşunu ve bu sebeple öteki aracılığıyla geçebileceğini biliyorumdum. fakat acısını estetize edenlerin bunu yapmalarını samimi bulmuyordum. yapma motivasyonlarını anlıyor olsam da insanın kendisine bazı sınırlar çizmesi gerektiğini düşünüyordum. yanılabileceğimi yıllardır kabul ediyordum fakat kendi üstümden düşündüğümde bunu yazıya ya da söze dökecek motivasyonu bulamıyordum.
söz gelimi
ah muhsin ünlünün
resulullahla benim aramdaki farklar isimli şiirini okuduğum anda yaşadığım duygulanım inanılmaz yoğundu ve birinin bu ruh halini sanata çevirebiliyor olmasına hayran olmuştum. fakat iş kendi üstüme gelince nedense kendimi engellemekte ısrarcıydım. üzüldüysem ancak küfredebilir ya da derdimi anlatabilirdim sanki; acımı estetize edemezdim. ayrılık şiiri yazamaz ya da hiç yollanmayacak o mektupları karalayamazdım. olur da bunu yaparsam saklamalıydım. çünkü öbür türlüsü samimi olmayacaktı. acı mı çekiyorum? o halde yalnızca acı çekecektim. öbür türlüsü ancak "şov" olabilirdi. fakat birçok kez olduğu gibi yanıldım.
belki de acımı estetize edemediğim için unutmam gerekenleri unutamıyorum. acımı estetize ederek nesneleştirebilecekken ısrarla aynı acıya tutunuyorum. artık dönüşüm vakti. acımı estetize etmeli ve bu acıyı dönüştürmeliyim. ancak bu şekilde "kurtulabilirim" melankoliden, başarabilirsem..
devamını gör...