sarhosken bir kez opusmustuk yazar profili

sarhosken bir kez opusmustuk kapak fotoğrafı
sarhosken bir kez opusmustuk profil fotoğrafı
rozet
karma: 1842 tanım: 135 başlık: 35 takipçi: 46

son tanımları


bu saatte yazıyor olmanın bahanesi

sarhoşken öpüşememek
devamını gör...

ısırma isteği

(bkz: oral dürtü)
devamını gör...

bütün filozofların 80 yaşlarındaki halleriyle betimlenmesi

alakası yok, 20. yy filozoflarının hiçbiri için geçerli değil bu önerme. bu kadar sığ düşünen biri neden felsefeyle ilgili başlık açar ki..
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının şiirleri

akıp giden boşluğa
beyhude sözler
gereksiz akıntılar yüzlerden
serbest çağrışmışlıklar
paramparça olmuş potlar
ve artık
geri dönüşü olmadığına dair
mutlak inancımızın olduğumuz yollar

ışığın keyfi değişimleri
ve tuhaf bir gör(e)meme isteği
asılı kalmışlıklar
artık öyle olma istekleri

bazen de artık hayal
kuramamak
ama yine de
hep akıp gitmek
devamını gör...

hiçbir yere ait olamamak

aidiyet tamamen keyfi bir konstrüksiyon olduğu için, hiçbir yere ait olamamak olsa olsa hakikat olabilir.
devamını gör...

geceye bir sanat eseri bırak

open.spotify.com/track/2BeT...
devamını gör...

doğada eş cinsellik

velev ki doğada yok, ben böyle hissediyorum sana ne *küfür* şeklinde cevaplanabilir.
devamını gör...

normal sözlük yazarlarından aforizmalar

hayat kelimelere indirgenemeyecek kadar komplike fakat elimizde kelimelerden başka bir enstrüman da yok. yetersizliğin boşluğuna sıkışmaktan başka çaremiz yok.
devamını gör...

karşı cinsi çekici kılan detaylar

şu başlıkları artık değiştirin ya, ilgi duyulan cins falan deyin yıl olmuş 2021 hala karşı cinse ilgi duymak zorundaymışız gibi başlıklar açılıyo büyük rezillik
devamını gör...

acı çekmeyi sevme nedeni

fun fact: vücudunuza fiziksel acı verdiğinizde endorfin salgılanır. yani jiletçilerin bir süre sonra sürekli bunu yapıyor olmasının sebebi bir yanıyla bağımlılıktır.
devamını gör...

eş cinsellerden nefret etme hakkı

bir de yazıya hümanizm falan ekleyerek derinlik katmaya çalışmış ahahahah yahu birisi hümanizmin insan sevmekle alakası olmadığını şu cahillere öğretsin okurken utanıyorum.
devamını gör...

retorik soru

kavramları bilmek çok önemli. eğer kırmızı renginin bir adı olmasaydı kırmızı bir araba hala kırmızı olacaktı ama biz bunu dillendiremeyeceğimiz için üzerine konuşup da kafa yoramayacaktık.

retorik soru anlamını bilmemiz gereken bir kavram. çünkü eğer bunu bilmiyorsanız size karşı kullanılması çok muhtemel olan bir durum.
mesela dini inançlarına dair verimizin olmadığı birine sırf içki içiyor diye “neden allaha inanmıyorsun?” demek retorik bir sorudur. yani burada görünürde bir soru varmış gibi olsa da aslında kendi fikrimizi karşımızdakine dayatmaya çalışıyoruzdur. başka bir örnekte birisine saçın bugün neden bu kadar güzel olmuş diye sorduğumuzda aslında burada sahiden bir soru sormuyoruz, yalnızca fikir beyan etmiş oluyoruz.

sağda solda röportajmış gibi görünen fakat yalnızca röportaj yapılan kişiyi öven ya da yeren söyleşiler var. bir de bunu yapan kişiler işini iyi yapıyor gibi görünüyor en çok da buna sinirleniyorum. yahu adam ya da kadın karşına gelmiş, uzmanlık alanıyla ilgili sorular sorabilecekken salak salak retorik sorular sormayı bıraksanız ne olur ki.. türkiyede soru sorma kültürü bile yok.

nuri bilge ceylan gelmiş karşısına, filme dair teknik sorular ya da çekime dair ilginçlikleri sormak varken film övmenin nasıl bir mantığı olabilir? biz senin fikirlerini mi dinlemeye geldik yoksa karşındaki kişinin düşünce yapısını öğrenmeye geldik? neyse, sinirlendim yine ehehe
devamını gör...

burçlara inanan insan

insan bir öze sahip ol(a)madığını bilir. fakat bu bilme hali her zaman bilinçli olmak zorunda değildir hatta genellikle bilinçdışıdır. bu durum hayatın anlamsızlığını da yüzüne yüzüne vuracağı için insan bir şekilde varoluşsal söylem geliştirmek zorunda kalır. sözgelimi karakter kurulumu ya da tanrıya inanç ya da burçlara inanç. esasında bunların hiçbir farkı yok; tamamı insan hayatına beyhude anlam yükleme çabalarından başka bir şey değil.

insan narsisistik kırılganlığı o kadar yüksek bir canlıdır ki, kendini gördüğü halini dahi biri ona karşı söylediğinde mutlu olur çünkü hep şüphe içerisindedir. hep övülmek ister ve zorundadır. fakat burada övgüyü varolduğu anlamıyla kullanmadım, kastettiğim şey kişinin özünün olduğuna dair herhangi bir yorum. yani kötü yorum da olsa insan içten içe rahatlar çünkü anlamsızlığa sürüklenmek yerine uyduruk birtakım varsayımlar inşa etmiş olur.

teoride karmaşık görünür fakat örnekler çok açıklayıcı olabilir. bir kere şunu söyleyeyim, burçlara inananlar salak değil eğer öyle olsaydı diğer tüm manevi inanç sahiplerine de salak demek zorunda kalırdık ki bu sonu olmayan bir yola sokar bizi. burçlara inanan insanlar okudukları her burç yorumunda inanılmaz bir tatmin yaşarlar. çünkü o belirsizlik hali yok olur, hem insanı kategorize ederek bir gruba dahil eder ki bu durum aidiyet ihtiyacına inanılmaz bir çözüm üretir hem de insana bir özü varmışçasına yorum yapar. sen aslında şöyle birisin, yalana gelemezsin, takıntılısın vs. siz sahiden o kişi misiniz yoksa kendi uydurduğunuz karaktere sığmaya çalışan ve bu yüzden kimi zaman o karakter zırhına sığamayan kimi zaman da o zırhın altında ezilen boşluklar mısınız?

ilk kabul edilmesi gereken, yok olmak. ardından kurulmak isteyen yeniden kendini inşa edebilir. nietzsche’nin ubermensch kavramını düşünün. ne yapıyor nietzsche? ilk olarak tüm anlamlara saldırıyor ki bu başta hristiyanlıktır ve hayatın tamamen anlamsızlık içerisinde olduğunu söylüyor. ardından ise kendi anlamlarını tasarlıyor ve hayatını buna göre yaşıyor. mesela bana kalırsa nietzsche’nin bu kadar saldırısından sonra kendi keyfi ahlak anlayışını ve kendi iyi’sini oluşturması başlı başına bir çelişki. tüm hayatını anlamın anlamsızlığına saldırarak tüketip üstüne anlamsal bir bütün oluşturmaya çalışmak biraz anlamsız geliyor bana.

neyse, kısacası burçlara inanan insanlar rahatlıyor, çünkü birileri onlar hakkında bir şey söylemiş oluyor, bu insana inanılmaz bir rahatlık veriyor. bir nevi varlığınızın kabul edildiğini görmüş oluyorsunuz. bu kadar konuşmadan sonra merak eden olabileceğinden söyleyeyim, maalesef ben burçlara inanmıyorum. keşke inansaydım da beni tatmin edecek ve varlığıma anlam yüklememi sağlayacak bir enstrümanım olsaydı. yapacak bir şey yok.
devamını gör...

ludwig wittgenstein

kedime ismini koyduğum analitik felsefeci. yeri ayrıdır hep.
devamını gör...

intihar girişiminde bulunan sözlük yazarı

yazdıklarım bazen çok depresif olduğu için mesaj atıp hal hatır soranlar oluyor, sağ olsunlar. bu yazıyı hem bir insanın intihara olan bakış açısını yansıtmak için hem de arada sırada bu konuyu soran insanlara cevap olsun diye yazıyorum.

obsesif kompulsif bozukluğum var. bu zımbırtıyı yaşayanların beni bir konuda çok iyi anlayacağını düşünüyorum; bir iş yaparken zihnin arkasında ısrarla bizi didikleyen o şey var ya hani, benim için intihar öyle bir kavram. mesela bir şey izlerken ya da bir şey dinlerken gözümüze bir şey batar düzeltmek isteriz, düzeltene kadar sürekli arkadan düzelt düzelt düzelt diyen bir ses olur sanki. onu düzeltene kadar yapılan iş tam olarak keyif vermez. işte intihar kavramı benim için öyle, yaşıyorken hep arkadan kışkırtıcı bir şekilde mırıldanan bir ses.

bu şekilde yazınca çok karanlık bir şey gibi geliyor fakat bu yalnızca bir benzetme, yani intihar kavramı sürekli olarak aklımda olduğu için vermedim bu örneği, yalnızca hayatım boyunca benimle kalacak olan bir "sorun" olduğu için kullandım. ama şunu kesin olarak söyleyeyim: intihar etmeyeceğim, hiçbir zaman. peki neden?

çünkü gerek yok.

eskiden çok depresifken böyle başlıkları açıp okuduğum bile olurdu, okuyan varsa kendi deneyimimi açıklayayım. çok depresifken, depresyondayken, insan sahiden ölmek istiyor bazen. ben de çok düşündüm fakat şu depresyon meredi bir şekilde geçiyor. yani en azından benim için dönemsel bir süreç. birkaç kere epey uzun süren depresyon yaşadım ve o süreçlerde intiharı çok düşündüm. fakat üzerinden zaman geçip depresyonum geçince nasıl o kadar depresif olduğuma bile şaşırdım. bazen eski yazdıklarımı okuyorum da ekşiden ya da notlarımın arasından, çok şaşırıyorum. o kadar mutsuz muydum sahiden o dönemler yahu? dönüp o zamanlara bakıyorum, aşırı mutsuzdum ve yazıyordum bir şeyler. şimdi dönüp bakınca tuhaf geliyor. çünkü gelip geçiyor. zaman her şeyi sürüklüyor. geçmiyor belki ama bir şekilde alışıyor insan. o yüzden depresif hissettiğimde bana şöyle oluyor artık, ulan tamam şimdi depresifsin ama geçecek bir şekilde. mutsuzun tamam ama hemen intiharı düşünme, zaman geçiyor, hayat sana aklının ucunda olmayan şeyler sunuyor, belli olmaz bu iş. sonra bu depresyonda çıkacaksın ve intihar fikri rafa kalkacak bir dahaki depresyona kadar. o zaman hep düşündüğün fakat hiçbir zaman yapmayağın bir fikir olarak seni kemirsin, boşver.

bu bana iyi geliyor, yani her şeyin zamansallık içerisinde eriyip gittiğini bilmek iyi geliyor. mesela 200 yıl sonra dünyada şu an yaşıyor olan kimse yaşıyor olmayacak, hepimiz yok olacağız. hatta öyle bir yok olacağız ki adımızı bile bilmeyecek kimse. biraz zaman geçir işte, hayat sonsuz varsayımlardan yalnızca birinin gerçekleştiği bir olgular toplamı. yarın ne olacağını bilmek imkansız.

bu sahiden inanılmaz rahatlatıcı değil mi? en zengininden en fakirine en entelektüelinde en yüzeyseline en çok çalışanından en tembeline herkes yok olacak. şeylere verilen anlamlar değişecek, bağlamlar kopuklaşacak ve bizler onlara çok tuhaf görüneceğiz. ileride biz ölmüş olacağız, biliyoruz değil mi? soruyorum çünkü biliyor gibi yaşamıyoruz. bunu bilmek beni rahatlatıyor.
devamını gör...

lise koridorundaki kalorifer

lise hayatınızın nasıl geçtiğinden bağımsız olarak özlenen yer.
devamını gör...

sağ liberalizm

sağ liberalizm ne djdndndkdjdkd tekerlekli araba demek gibi bir şey sanırım. liberalizm tabii ki sağ bir eğilimdir.
devamını gör...

en güzel bira

o an dolapta bulunan biradır, çünkü bira biradır.
devamını gör...

hayırdır aşık mısın sorusu

aşık olunca yemeden içmeden kesilen bir insan olduğum için bikaç öğün yemek yemezsem etrafımdaki insanların bana yönelttiği soru.
devamını gör...

acının estetize edilişi

bir süredir yas sürecinin nasıl geçirilmesi "gerektiği" üzerine düşünüyorum. daha doğrusu yas sürecinin bir ötekine muhtaç oluşunu ve bu sebeple öteki aracılığıyla geçebileceğini biliyorumdum. fakat acısını estetize edenlerin bunu yapmalarını samimi bulmuyordum. yapma motivasyonlarını anlıyor olsam da insanın kendisine bazı sınırlar çizmesi gerektiğini düşünüyordum. yanılabileceğimi yıllardır kabul ediyordum fakat kendi üstümden düşündüğümde bunu yazıya ya da söze dökecek motivasyonu bulamıyordum.
söz gelimi ah muhsin ünlünün resulullahla benim aramdaki farklar isimli şiirini okuduğum anda yaşadığım duygulanım inanılmaz yoğundu ve birinin bu ruh halini sanata çevirebiliyor olmasına hayran olmuştum. fakat iş kendi üstüme gelince nedense kendimi engellemekte ısrarcıydım. üzüldüysem ancak küfredebilir ya da derdimi anlatabilirdim sanki; acımı estetize edemezdim. ayrılık şiiri yazamaz ya da hiç yollanmayacak o mektupları karalayamazdım. olur da bunu yaparsam saklamalıydım. çünkü öbür türlüsü samimi olmayacaktı. acı mı çekiyorum? o halde yalnızca acı çekecektim. öbür türlüsü ancak "şov" olabilirdi. fakat birçok kez olduğu gibi yanıldım.
belki de acımı estetize edemediğim için unutmam gerekenleri unutamıyorum. acımı estetize ederek nesneleştirebilecekken ısrarla aynı acıya tutunuyorum. artık dönüşüm vakti. acımı estetize etmeli ve bu acıyı dönüştürmeliyim. ancak bu şekilde "kurtulabilirim" melankoliden, başarabilirsem..
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim