soneremre - en çok favorilenen tanımları (1. sayfa)
1.
fahişelik neden ahlaksızlıktır sorunsalı
hırsızlık mı yapıyor, başkasının kazancına mı göz dikiyor, dini zaaflardan yararlanıp köşeyi mi dönüyor, uyuşturucu mu pazarlıyor, insanların hayalleriyle mi oynuyor?
hepsinin arka planında müthiş travmalar mevcut. kimse bile isteye vücudunu pazarlayıp hayatını idame ettirmek istemez. yaşadıkları şartlar, alternatif bırakmıyor onlara. ve sakın ola kınamayın, (hemcinslerim de dahil) bakarsınız birkaç yıla otoban kenarında götünüzü açıp müşteri beklerken bulursunuz kendinizi bu saatlerde.
yaşadığın süre boyunca, genellikle en fazla kınadığın olaylarla sınanırsın. ve ilk cümlelerimde belirttiğim niteliklerden katbekat daha da ahlaklı bir iştir.
hepsinin arka planında müthiş travmalar mevcut. kimse bile isteye vücudunu pazarlayıp hayatını idame ettirmek istemez. yaşadıkları şartlar, alternatif bırakmıyor onlara. ve sakın ola kınamayın, (hemcinslerim de dahil) bakarsınız birkaç yıla otoban kenarında götünüzü açıp müşteri beklerken bulursunuz kendinizi bu saatlerde.
yaşadığın süre boyunca, genellikle en fazla kınadığın olaylarla sınanırsın. ve ilk cümlelerimde belirttiğim niteliklerden katbekat daha da ahlaklı bir iştir.
devamını gör...
2.
yazarların söylemekten keyif aldığı kelimeler
ilelebet, muhafaza, müdafaa, mevcudiyet, istikbal, yegane, dahili, harici, bedhah, namüsait, mahiyet, tezahür, emsal, mümessil, cebren, hile, aziz, zapt, bilfiil, elim, vahim, gaflet, dalalet, hıyanet, müstevli, tevhit, fakr-u zaruret, harap, bitap, ahval, şerait...
devamını gör...
3.
leopar
bu caanım hayvanın alengirli desenlerini kıyafet bazında toplum olarak nasıl cinsel fantezi unsuruna dönüştürdük
devamını gör...
4.
rebeka
nedense yüzünü görmeden aşık olabileceğiniz bir kadını andırıyor gibi isim. ne zaman duysam tüylerim diken diken olur. sanırım şunun da etkisi gözardı edilmemeli: 2000 yılında kevin connor'un yönettiği "in the beginning" filminde hz. ibrahim'in oğlu ishak'ın karısı rolündeki rebeka karakterini canlandıran, rachael stirling'in güzelliği...
devamını gör...
5.
sadri alışık'ın turist ömer dışında bir başarısı olmaması
bu başlığı açan şahsa içten içe giydiriyorum. hayatında bir kere bile "ah istanbul, yalnızlar rıhtımı, şaka ile karışık, boyacı, efkarlıyım abiler, günahsızlar, sana layık değilim, acı hatıralar, dikiz aynası, serseri, bekar odası, üvey ana, ağır suç, balıkçı osman" gibi türk sinema tarihinde adeta bir kült olmuş yapıtları izlememiştir. ve hemen hemen kimsenin bilmediği baş yapıtlarda kendini göstermiş bir insana resmen saygısızlıktır bu! kaldı ki "turist ömer" serilerinde gayet kreatif espri ve göndermeler barınır. yoksulluğun içindeki doğallığı iliklerinize işler bu seride. saraylardaki sofralarda bile alamayacağınız tadı alırsınız turist ömer ve birkaç ahbabıyla, o pejmürde kıyafetlerle oturulmuş ahşap masalarda. rakıyı kimse onun kadar klas içemez hem. vahi öz gibi sinema tarihinin kadim ismiyle birçok kez kendini tamamlamıştır ayrıca. ayhan ışık'ı anlatırken bir tek onun gözleri dolar. sadri alışık'ı amiyane biçimde değerlendirmek kimsenin harcı olamaz. şairanedir hem, tüm lirik duygularını yansıtmıştır filmlerine. talihsizliği, sefilliği, sistemin harcadığı insanları, efkarı en iyi anlatanlardandır. günümüz çaçaronları gibi salt gürültüden ibaret değildir.
tanımadığın, içine girmediğin bir şeyi taşlayamazsın arkadaşım. önce onu bilmen, içine girmen gerekir. tüm filmlerini izle, birkaç röportajını oku ve o şekilde yeniden tasarla sadri baba'yı zihninde. arkadaşım diyorum, buna da pişmanım ya! lafügüzaf dinleyecek halimiz yok. nur içinde yat büyük usta!
tanımadığın, içine girmediğin bir şeyi taşlayamazsın arkadaşım. önce onu bilmen, içine girmen gerekir. tüm filmlerini izle, birkaç röportajını oku ve o şekilde yeniden tasarla sadri baba'yı zihninde. arkadaşım diyorum, buna da pişmanım ya! lafügüzaf dinleyecek halimiz yok. nur içinde yat büyük usta!
devamını gör...
6.
catafalque
şu an 33 yaşındayım ve neredeyse her şeyden izole oldum. yaklaşık 1.5 yıldır sözlüğe de girmiyorum. bu sevimli başlığa denk düşünce karalamak istedim bir şeyler.
lise yıllarımın gözde grubuydu kendisi. sebebi de tabi ki özge özkan'dır. türkiye'de ciddi manada değeri bilinmemiş ender güzelliklerden biriydi bu grup. "archangel's touch" efsanedir.
yanlış hatırlamıyorsam özge'yle grup üyelerinden arın, nişanlıydılar. ki davulda onur akça'nın tekniksel nüanslarını unutamam. ergenliğe yeni girmiş bir çocuğun yaşı kadar zamandır yoklar artık aramızda.
haa bu arada özge özkan'ın en sevdiği gruplar arasında "the cure"in olması da çok manidardır kanımca. sevgiler...
lise yıllarımın gözde grubuydu kendisi. sebebi de tabi ki özge özkan'dır. türkiye'de ciddi manada değeri bilinmemiş ender güzelliklerden biriydi bu grup. "archangel's touch" efsanedir.
yanlış hatırlamıyorsam özge'yle grup üyelerinden arın, nişanlıydılar. ki davulda onur akça'nın tekniksel nüanslarını unutamam. ergenliğe yeni girmiş bir çocuğun yaşı kadar zamandır yoklar artık aramızda.
haa bu arada özge özkan'ın en sevdiği gruplar arasında "the cure"in olması da çok manidardır kanımca. sevgiler...
devamını gör...
7.
çok bilinmeyen bir kelime ve anlamını bırak
yine chuck palahniuk'un "tıkanma" isimli kitabında geçer bir kelime. o da şudur:
" deja vu'nun bir de tersi vardır. buna jamais vu denir. sürekli aynı insanlarla karşılaşıp aynı yerlere gidersiniz ama her seferinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. herkes her zaman yabancıdır. hiçbir şey tanıdık gelmez."
aslında şu anlamı da içerir gibi geliyor bana. soner emre de şöyle söyler: " seninle, sizlerle, burada asla sıkılmıyorum. her seferinde bana o ilk heyecanı yaşatıyorsunuz. var böyle insanlar. sürekli aynı mekanlarda da bulunsanız, sizleri bulutların üzerinde hissettiren ve ayaklarınızı yerden kesen... her şeyin ilki, ilk anı güzeldir. diğer her şey, basit bir tekerrürden ibarettir, alışkanlığa dönüşür, şaşırtan tarafını yitirir." bol bol jamais vu yaşatan insanlara rast gelmeniz dileği ile.
" deja vu'nun bir de tersi vardır. buna jamais vu denir. sürekli aynı insanlarla karşılaşıp aynı yerlere gidersiniz ama her seferinde ilk kez olmuş gibi hissedersiniz. herkes her zaman yabancıdır. hiçbir şey tanıdık gelmez."
aslında şu anlamı da içerir gibi geliyor bana. soner emre de şöyle söyler: " seninle, sizlerle, burada asla sıkılmıyorum. her seferinde bana o ilk heyecanı yaşatıyorsunuz. var böyle insanlar. sürekli aynı mekanlarda da bulunsanız, sizleri bulutların üzerinde hissettiren ve ayaklarınızı yerden kesen... her şeyin ilki, ilk anı güzeldir. diğer her şey, basit bir tekerrürden ibarettir, alışkanlığa dönüşür, şaşırtan tarafını yitirir." bol bol jamais vu yaşatan insanlara rast gelmeniz dileği ile.
devamını gör...
8.
kürt düğünü
düğünlerden nefret eden biri ve yalnızca zoraki bir şekilde abimin ve ablamların düğününe giden biri olarak şunu söyleyebilirim. bir ara hasbelkader denk gelmiştim bir kürt düğününe. ve inanılmaz acıkmıştık, üniversite yıllarıydı. düğün de sokak düğünü ve yemekliydi. gidip oturduk ve yemek yedik. 3 tabak eti götürmüştüm. hatta muhabbet döndü ve yabancı olduğumuzu söyledik. amcanın biri "siz tanrı misafirisiniz" dedi.
en önemlisi şu detaydı ve geniş bir kabın içerisinde dal dal parlıamentler vardı ve ikram ediliyordu herkese. yemek arkalarımızı keyifle yaptık ve kulak payını da es geçmemiştik. hala hatırlarım ve hatırladıkça keyfim yerine gelir.
her anlamda çok güzel insanlardır. aralarında asla canınız sıkılmaz, asla aç ve açıkta kalmaz ve ehemmiyetsiz hissetmezsiniz. kültürlerine kurban olurum, o derece! ve sırf askerliğimin doğuda olması adına ısrar ettiğimi hatırlıyorum. o coğrafyayı ve insanını yakinen duyumsayabilmek adına. babam mardin, abim şırnak'ta yaptığı için 3. kişi de doğuya düşerse, batıya seçme hakkı veriliyor. ben bitlis'e düştüm ve sordular. değiştirmek istemedim. iyi ki bitlis'i, muş'u ve van'ı yakından görüp, insanına erişme fırsatı vermişim kendime.
en önemlisi şu detaydı ve geniş bir kabın içerisinde dal dal parlıamentler vardı ve ikram ediliyordu herkese. yemek arkalarımızı keyifle yaptık ve kulak payını da es geçmemiştik. hala hatırlarım ve hatırladıkça keyfim yerine gelir.
her anlamda çok güzel insanlardır. aralarında asla canınız sıkılmaz, asla aç ve açıkta kalmaz ve ehemmiyetsiz hissetmezsiniz. kültürlerine kurban olurum, o derece! ve sırf askerliğimin doğuda olması adına ısrar ettiğimi hatırlıyorum. o coğrafyayı ve insanını yakinen duyumsayabilmek adına. babam mardin, abim şırnak'ta yaptığı için 3. kişi de doğuya düşerse, batıya seçme hakkı veriliyor. ben bitlis'e düştüm ve sordular. değiştirmek istemedim. iyi ki bitlis'i, muş'u ve van'ı yakından görüp, insanına erişme fırsatı vermişim kendime.
devamını gör...
10.
iyi niyet
iyi niyetli olun lakin bunu yansıtmayın!
birine güler yüz gösterdiğim zaman "acaba ne zaman iyi niyetimden yararlanıp beni s.kecek" diye düşünüyorum
birine güler yüz gösterdiğim zaman "acaba ne zaman iyi niyetimden yararlanıp beni s.kecek" diye düşünüyorum
devamını gör...
11.
kendini üzen kişiyi teselli etmek
biri üzgünken, dışarıdan bakıp mantıklı düşünmek kolaydır. genellikle beyhude söylemlerle teskin etmeye çalışırlar. ben genellikle sorunlarımı kimseye açmam. çünkü sözde yardımcı olmaya çalışan herkes, zayıflıklarınızdan faydalanıp kendilerini kahraman ilan etmeye çalışır. ve neredeyse hepsi, kendi hayatları için de bir boka yaramadıklarını bilir. o sebeple yalnızca allah'a açarım içimi. kimseye gereksinim duymam, boş lakırdılara da karnım tok.
devamını gör...
12.
edip cansever
edebiyat diasporasının avangart ismidir, akabinde de küçük iskender gelir zannımca. tek başına ikinci, üçüncü ve hatta beşinci yeni bile olabilmeye muktedirdir. hiç unutmam merhum arkadaşım ve meslektaşım küçük iskender'in bir röportajını. kitaplarla dolu bir odada büyüyen bir insan iskender. babası emekçi komünist bir ressam. şiirler en nadide arkadaşları. tabi edip okuyor henüz yeni yeni filizlendiği zamanlarda. birden anlamsız buluyor bir şiirini edip'in ve kitabı duvara fırlatıyor. o şiir de edip cansever'in " phoen ix" şiiri. şiirde bir mısrada köpeklerden bahsediyor ve şöyle diyor: "kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam" sonra aradan birkaç gün geçtikten sonra trenle bir yolculuğa çıkıyor iskender ve bir köpek görüyor arazide. köpek alabildiğine ufka doğru manalı-manasız bakıyor, yalnızca bakıyor... o an edip cansever'in şiiri geliyor aklına ve eve vardığında kitabı alıp bağrına basıyor. en sevdiği şairdir iskender'in edip. sorarım sizlere, sevilmeyecek biri midir? ve şiirin tamamı da şöyledir:
ben orada, akşamına orospular dadanan
camlarında pis sinekler gezinen, ben orada
eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
kadınlarda ölüyor kadınsız bakışlarla
başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
ya tanrıya inanır ya da isyana.
kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.
orası bir ölümdür şarabımı doyuran
ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
vaftizi gün ışığında bir garip protestan
tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
yeniden doğmak için çıkardığım yangından
ben orada, akşamına orospular dadanan
camlarında pis sinekler gezinen, ben orada
eskimiş bir tutuşla şarabını içiyor
kadınlarda ölüyor kadınsız bakışlarla
başıyla öne düşmüş yüreğiyle beraber
ya tanrıya inanır ya da isyana.
kimseye vermiyor ki acılardan artarsa
kuytular çıkarıyor sevişmeler onlardan
bu nasıl bir bakış ki dünyaya intiharla
ya da hep kar yağıyor da düşünmesi siyahtan
öyle ya kim sevişirdi acıları olmasa
kim bakardı uzağa köpekleri saymazsam.
orası bir ölümdür şarabımı doyuran
ölünen yüzler gibi bir bütündür adamlar
vaftizi gün ışığında bir garip protestan
tanrısıyla sevişir, herkes bilir sevişmeyi o kadar
kim ne derse desin ben bu günü yakıyorum
yeniden doğmak için çıkardığım yangından
devamını gör...
13.
anın fotoğrafı
14.
sevgiliye çiçek almanın para israfı olması
bir canlıya başka bir canlının armağan niteliğinde sunulması hangi mantığa uygun?
devamını gör...
15.
komşum totoro
hayao miyazaki'nin harikulade yapıtlarından biridir lakin benim favorim, "ruhların kaçışı" filmidir. miyazaki, animasyonları büyükler için çektiğini söyler. geleneklere ve tarihe saygılıdır. hatta "geleneksel şeyleri terk etmek doğru değil. yüksek teknoloji tarafından kuşatılmış çocuklarımız her geçen gün kendi köklerinden daha fazla uzaklaşıyor. onlara kültürlerinin ne kadar zengin olduğunu anlatmalıyız” der. başka bir sözünde ise "modern hayatın çökmesini ve her yeri yabani otların kaplamasını istiyorum" der. doğallığın en net tezahürlerinden biridir mayazaki. önermeye bile kıskandıracak, yalnızca sizin bilmek isteyeceğiniz ve hatta kendinizden bile saklayacağınız spesiyal eserler barındırır.
devamını gör...
17.
mezar taşına yazılması istenen söz
"artık sizin bilmediğiniz bir şeyi biliyorum"
devamını gör...
19.
normal sözlük yazarlarının meslekleri
"factotum"
her işi yapan manasında. işçi kesiminin müdavimlerinden olan, gorki'yi bile yer yer ekarte eden bir usta, bukowski! hayatında neredeyse yapmadığı meslek dalı kalmamıştır. garsonluk, bulaşıkçılık, bisiklet tamirciliği, fabrika işçiliği, postane elemanlığı, heykellerin tozlarını temizleme, turşu fabrikası... hatta factotum kitabında turşu fabrikasına başvurur ve patronun ilgisini çeker. bir yazarın turşu fabrikasında ne işi olur ki ona göre? o da kendisine babaannesini hatırlattığını belirtir. her gittiğinde turşu ikram ettiğini söyler. işten gece eve döndüğünde otobüste, iş yerindeki ofisin fiyakalı biblo ve takımları aklından geçer. söyle söyler iç geçirerek: "iyi hayatları düşündüm, güzel evlere doğru uzanan kıvrımlı yollarda uzun sürüşler, refah, avrupa seyahatleri, iyi kadınlar..."
zaten bukowski'nin eserlerindeki nihai amaç, fabrika işçilerinin gözünden dünyanın bıkkınlığını anlatmak. benim mesleğim de müşterek, bu yönüyle buko ile. 2014 yılında ekonomi bölümünü bitirdim lakin sistemin yalayıcılarından olmadığımdan bu güne değin icra etmediğim meslek kolu yok. benzin istasyonu, çağrı merkezi, garsonluk, otomotiv sektörü, mutfak şefliği, tekstil sektörü, oteller, mağaza satış danışmanlığı, fabrika işçiliği... hala bedenen ve zihnen fazlasıyla meşakkatli bir işte çalışıyorum. eve geldiğimde klozet oturacak mecalim bile kalmıyor. iş yeri fazlasıyla mental olarak bağnaz ve cahil insanlarla dolu. aynı dili konuşabildiğim kimse yok. iş veren ya da müdür tayfasının, sırf erken boşalma problemlerinden dolayı, işçiye yönelik kaprislerini çekmek zorundayım, çünkü alternatifim yok. elimde iki birayla sisteme giydirip rahatlıyorum arada. bu arada bir kitap yazdım, 2019 yılında yayımlandı. şimdi ikinci kitabımı yazıyorum. tüm online satış sitelerinden temin edilebilir. kitabın adı: "hep ama hiç/soner emre
hülasa, bukowski'nin dediği gibi: "meteliksizim ama niteliksiz değil"
her işi yapan manasında. işçi kesiminin müdavimlerinden olan, gorki'yi bile yer yer ekarte eden bir usta, bukowski! hayatında neredeyse yapmadığı meslek dalı kalmamıştır. garsonluk, bulaşıkçılık, bisiklet tamirciliği, fabrika işçiliği, postane elemanlığı, heykellerin tozlarını temizleme, turşu fabrikası... hatta factotum kitabında turşu fabrikasına başvurur ve patronun ilgisini çeker. bir yazarın turşu fabrikasında ne işi olur ki ona göre? o da kendisine babaannesini hatırlattığını belirtir. her gittiğinde turşu ikram ettiğini söyler. işten gece eve döndüğünde otobüste, iş yerindeki ofisin fiyakalı biblo ve takımları aklından geçer. söyle söyler iç geçirerek: "iyi hayatları düşündüm, güzel evlere doğru uzanan kıvrımlı yollarda uzun sürüşler, refah, avrupa seyahatleri, iyi kadınlar..."
zaten bukowski'nin eserlerindeki nihai amaç, fabrika işçilerinin gözünden dünyanın bıkkınlığını anlatmak. benim mesleğim de müşterek, bu yönüyle buko ile. 2014 yılında ekonomi bölümünü bitirdim lakin sistemin yalayıcılarından olmadığımdan bu güne değin icra etmediğim meslek kolu yok. benzin istasyonu, çağrı merkezi, garsonluk, otomotiv sektörü, mutfak şefliği, tekstil sektörü, oteller, mağaza satış danışmanlığı, fabrika işçiliği... hala bedenen ve zihnen fazlasıyla meşakkatli bir işte çalışıyorum. eve geldiğimde klozet oturacak mecalim bile kalmıyor. iş yeri fazlasıyla mental olarak bağnaz ve cahil insanlarla dolu. aynı dili konuşabildiğim kimse yok. iş veren ya da müdür tayfasının, sırf erken boşalma problemlerinden dolayı, işçiye yönelik kaprislerini çekmek zorundayım, çünkü alternatifim yok. elimde iki birayla sisteme giydirip rahatlıyorum arada. bu arada bir kitap yazdım, 2019 yılında yayımlandı. şimdi ikinci kitabımı yazıyorum. tüm online satış sitelerinden temin edilebilir. kitabın adı: "hep ama hiç/soner emre
hülasa, bukowski'nin dediği gibi: "meteliksizim ama niteliksiz değil"
devamını gör...
20.
trablusgarp savaşı
mustafa kemal atatürk'ün, sömürgeciliğe karşı ilk mücadelesidir.
devamını gör...