soneremre yazar profili

soneremre kapak fotoğrafı
soneremre profil fotoğrafı
rozet
karma: 3117 tanım: 352 başlık: 9 takipçi: 74
Also Sprach Zarathustra

son tanımları


tek şarkısı dahi kötü olmayan şarkıcı

freddie mercury, phil collins, joe satriani, morrissey, yavuz çetin, jim morrison...
devamını gör...

catafalque

şu an 33 yaşındayım ve neredeyse her şeyden izole oldum. yaklaşık 1.5 yıldır sözlüğe de girmiyorum. bu sevimli başlığa denk düşünce karalamak istedim bir şeyler.
lise yıllarımın gözde grubuydu kendisi. sebebi de tabi ki özge özkan'dır. türkiye'de ciddi manada değeri bilinmemiş ender güzelliklerden biriydi bu grup. "archangel's touch" efsanedir.
yanlış hatırlamıyorsam özge'yle grup üyelerinden arın, nişanlıydılar. ki davulda onur akça'nın tekniksel nüanslarını unutamam. ergenliğe yeni girmiş bir çocuğun yaşı kadar zamandır yoklar artık aramızda.
haa bu arada özge özkan'ın en sevdiği gruplar arasında "the cure"in olması da çok manidardır kanımca. sevgiler...
devamını gör...

ölmeden önce yapılacak bir şey

kedinize leopar desenli kışkırtıcı kıyafetler giydirmek, başka bir galaksiye vize başvurusu yapmak, sevgiliyle kısa film çekmek ve röportaj yapmak, evde ördek ve midilli beslemek, ölenlerle konuşmak, 1985 liveaid'i her pazar günü o zamanlarda yaşıyormuş gibi izlemek, işinden istifa edip işportacılık yapmak, günübirlik yaşamak, acil servise gidip "hala yaşıyor olduğum için bana teşekkür etmeniz gerek" cümlesini deklare etmek, yağmurda şemsiye kullanmamak, yalın ayak dolaşmak, bir karınca kiralama şirketi kurmak, balkanlardan gelen soğuk havaları dalgaya almak, jilet yerine ustura kullanmak (sadece bilekler için)
ve aslında ölmüyoruz hiçbirimiz, bir zamanlar yaşadık işte ve hepsi bu!
devamını gör...

hassas bir insan olmak

her an dağılmaya müstehak bir yapı bu! asla avantajlı değil. bence kalıplaşmış birtakım özellikleri sil baştan yaratmak çok ütopik. değişim de anatomiye müsait düşmüyor. dönüşebiliriz gayet tabii. hassas bir yapıdan esnek bir yapıya dönüşmek. yani belki evrimi zihinsel süreçte epey sabırsızlandırabilir fakat mental bir çözümdür. öyle ki; üzerinize karşı gelmekte olan olumlu-olumsuz ne varsa, zarar görmeyecek ölçüde karşı koyuyorsunuz. herhangi bir sert darbeye karşı kaskatı kesilmişsen, duyacağın acı haddinden fazla olur. eğer yumuşamayı kabul edersen, onu sakince durdurabilirsin. ve mide bulandırıcı küçük sert darbelere karşı da rebound etkisiyle aynı ölçüde sekmesine olanak verebilirsin. denemekte yarar var.
devamını gör...

okunması gereken birçok kitap olduğu halde yeni kitaplar satın almak

kitaba yapılan en büyük saygısızlık, onu okumamaktır. ister bir masal kitabı, ister akademik, ister bir roman, bir gazete, ister konservatif niteliği olan bir yazın, ister bir mecmua ya da belki ikea kataloğu, hiç fark etmez. karşınızda sizinle konuşmak adına can atan ve asla yarı yolda koymayacak olan bir arkadaş gibi tıpkı bu! ve siz oralı değilsiniz. bunu en entelektüel insandan, en avam katmana değin indirgeyebiliriz. anadolu evlerinde bile ekseriya duvara asılan kutsal kitap gibi; zannedersen saygı görüyor, eriştiği boyutsal merhale bazında. tıpkı drakula'yı def etmek adına sarımsak asmak gibi. en alengirli raflarda muhafaza ediyorsunuz. tüm hayatınız boyunca onlarla yaşıyorsunuz lakin hiçbirini tanımıyorsunuz.
devamını gör...

astral seyahat

spiritüel bir durumdur. hatta sufi metafiziğinde kendine epey yer bulur. vahdet-i vücut kavramı ile direkt olarak bağlantılıdır. imam rabbani, bu serüvenini mektubat kitabında apaçık aktarmıştı. atvar-seb'a olarak anılan 7 nefis mertebesiyle erişileceği düşünülür. lakin uluhi bir sıfat, ön koşuldur. onların görüşlerine göre her şeyden el etek çekmekle mümkündür. tam bir adanma gerektiriyormuş. genellikle lise dönemlerimde sosyal medyada sürekli dönen bir geyikti. yatağından kalkıp tuvalete giden, buna astral seyahat diyordu.
devamını gör...

yazarların gitmek istediği şehirler

adana ve bangkok
devamını gör...

sivrisinekler için kapıya bir tas kan koyuyoruz kampanyası

çok mental bir düşünce. neticede o da yumurtasının protein ihtiyacını karşılıyor. ayrıca japonya'da yapılan bir araştırmaya göre sivrisineklerin kan grubu "0" olan kişileri ısırma ihtimali, kan grubu "a" olanları ısırma ihtimalinden iki kat daha yüksek. araştırmacılar, sivrisineklerin"0" grubu kanı daha lezzetli bulduğunu dile getiriyor.
yani "a" yahut "b" grubu kanınız varsa, boşuna sövdürmeyin arkanızdan. kemiğin tadına varan köpek, kuru ekmeğe kolay kolay talim etmez. onların da bir haysiyeti var.
devamını gör...

bir şey bir kere olduysa yine olur

geri döndürülemez bir hataysa, 2. muhtemel olasılığı beklemek sizin hatanızdır. sarah bernhardt şöyle demişti: " biri sizi bir kez aldatırsa onun hatasıdır. ikinci kez aldanırsanız, sizin hatanızdır." ufak tefek problemlerin telafisi adına birçok kez şans verebilirsiniz ve durum çözülebilir fakat iş çığırından çıktıysa, ebediyen yolları ayırmanın vakti gelmiştir.
devamını gör...

yazarların lisedeki favori dersleri

felsefe! semra hocayı hatırladım. felsefeyi müşahhas bir hale getirmiştir gözümde. bugün delirdiysem, onun bunda pay sahibi olduğu olgusu, su götürmez bir gerçektir. yalnız nietzsche hakkında "delirmiş" yaftalamasına çok içerlendim. tabi o zamanlar uyanamıyordum bu durumu.
siz hiç sahibi tarafından azarlanan atın boynuna sarılıp ağladınız mı hocam? bıyıklarınızdan sebep neredeyse bir ömür çorba içmekte zorlandınız mı? aydınlattıklarınız olmasaydı neye yarardı ışığınız? bir sirius kadar olmasanız da güneşten hallice iyiydiniz. ama karanlıktaysam işe yararsınız.
thales zaten bizim çocuğumuz, geçin onu! sokrates olmasaydı ne boka yarardı platon?! ekonomik koşullardan sebep şimdilerde herkes sizce de biraz diyojen değil mi?
hem oryantalist toplum neden saf dışı bırakıldı bunca zaman? konfüçyüs yaşasaydı, o da sizi bir tarafına takmazdı kanımca. siddhartha gautama, ilkel ve kıt sosyolojik kalabalığa bile inzivai bir yanıt vermişti. oysa siz, bir dakika yalnız kalmaya bile tahammül edemiyorsunuz. yine stabil kalamadım herhangi bir konuda. umarım iyisinizdir semra hocam..
devamını gör...

yeni evli çiftin ne zaman çocuğu olacak sorunsalı

antinatalist biri olarak sıklıkla yanıtsız bıraktığım bir sualdi; ta ki yakın bir zamanda hayatıma biri girene kadar. kınadığım ne varsa aşırı ihtiras duyuyorum şu sıralar onunla. romantizmin dibi mi dersiniz, laçkalığın doruğuna çıkıp çocuklaşmak mı, evlilik planları kurmak mı ve daha da mühimi doğmamış çocuğumuza isim koymak mı?! ve arthur rimbaud'dan "ofelya" kadar estetik olamazdı hiçbir isim. mükemmel genlerimizin en şirin harmanlanması ve filizlenen sevgimizin, damak tadına uygun en gözde meyvesi o şu sıralar. hazır ol loki, dayı oluyorsun!
ve hülasa, hayatta hiçbir şekilde büyük konuşmamalı. neyi kınarsanız onunla sınanırsınız ve nelerden nefret ederseniz bir zaman sonra sempati duyarsınız.
devamını gör...

dünyanın sonu sen ölünce gelecek

şöyle demişti ömer hayyam:

ben olmayınca bu güller, bu serviler yok.
kızıl dudaklar, mis kokulu şaraplar yok.
sabahlar, akşamlar, sevinçler tasalar yok.
ben düşündükçe var dünya, ben yok o da yok.
devamını gör...

piknikte akan çaya soğusun diye bırakılan karpuz

mevzilendirildiği yerde imrendiğim yegane meyvedir. beni de bıraksalar ya hayatın akışına karşılık! götümün üzerinde devinimsizce stabil kalabilmeyi ne çok isterdim sonsuza değin. nefes almak bile bir efor gerektiriyor. sürekli bir şeyler yapmak zorundasın. artık yaşamaktan ziyade hayatta kalmaya çalışan varlıklar olarak sarf edilen her çaba, beni her geçen an biraz daha tepkisizliğe gark ediyor.
"siyah, simsiyah bir karpuzsun sen; içindeki çekirdeklerin pusu kurduğu" demişti "underground otopark" da iskender. oturup siyah portakallar yemenin vakti gelmeli, oturup biraz da korkunç kitaplar okumalı. insan hiç tanrı affeder diye bazı günahları işlemekten korkar mı?!
devamını gör...

sözlük yazarlarını şaşırtan şeyler

hiçbir şeye şaşıramıyor oluşum.
devamını gör...

küçük iskender

hiçbir şekilde sözcüklerin, onun niteliklerini karşılayacak şekilde türediğini zannetmiyorum. benim güzel meslektaşım, abim, arkadaşım... yıllar evvel, blog yazdığım bir sitede başka bir köşe yazarı tarafından somut vaziyette tanıştırılmıştım. zozi'yi, jack london'ları, kül tablasını ve ehemmiyetli görünen septik duruşunu iyi bilirim. türlü fraksiyonlara ayrılan kişiliğinin delişmen dışavurumundan bağımsız, o salt sükunetini çok güzel muhafaza etmişti. birlikte rakı içtik, birlikte boris vian ve chinaski üzerinden birbirimize sataştık.
hep yemek yerden yakalardım onu telefonda, belli belirsiz bir serzeniş takınırdı bana. yazdığım kitap hakkındaki (henüz basılmadan evvel) yorumu harikaydı. tek başına 'üçüncü bir yeni'dir benim gözümde.
edebiyat diasporasının avangart çocuğuydun sen iskender ve bu minvalde tek kılavuzdun bizim gibilere. aslında ölmedin, tabiat biraz daha yalnızlaştı sadece. senin de dediğin gibi: "ölüm yok bir tek! ölüm yok bize"
öldüğüne inanmak gerçekten zor fakat bir zamanlar yaşadığını bilmek daha mutlu edici. onun da dediği üzere, buna sevinmekten başka alternatif bırakmadın bizlere. ah mayıs...
"mayıs giremez"dedin lakin temmuz girdi aramıza. hem de hiçbir şekilde kapanmayacak uzaklıklarla. mayıs'tı, o yüzden sevdik seni. mayıs'tı ve tüm ruhumuz mayıştı bir sabah vakti. şimdi sen dışarı çıkmak için kaşıksın toprakta, bense toprağa saplı çatal! özledim iskender abim! "ortalık yatışınca ölürsem kızmazsınız"demiştin bir şiirinde. bunca karışıklığın içinde hala yaşayanlara ne demeli bu arada?
ruh bakidir, buna inanıyor içimizden bazıları. ilhan berk nasıl, ayaklarını uzatıyor mu yine yastığa? ya edip, iyidir o! teamüllere bağlı kalmam desem de geleceğim bir gün yanına. ah derman abim... ah yüreği büyük, küçük iskender'im. ne söylesem, ne yazsam kafi gelmeyecek.
devamını gör...

kahvaltının mutlulukla bir ilgisi olmalı

sabahları uyanmanın alarm sesi haricinde olduğu bir dünya düşlüyorum, çocukluğumdan beri hem okuyup-çalışan biri olarak. sürekli kaçamak kahvaltılarla kaç on yıl geçti, muamma... yetişecek bir şeylerin olmasından mütevellit sanki arkamdan kovalayan varmışçasına işkembeye indirdim hepsini.
uzayan kahvaltılara hasret kaldım. ben de 3-5 zeytini ortalama yarım saatte tüketmek isterdim. ben de saatlerce kahvaltı masasında politika konuşmak, felsefe yapma ve biraz da geyiğe vurmak isterdim aktüel yaşantımı. geniş zamanlar yok dostlarım. behçet necatigil'in dediği gibi yalnızca "umuyorduk" fakat zoraki oldu bizimki tamamen.
bir böceği incelemek isterdim bilimsel perspektifle mesela. çaldığım bir enstrümanın haricinde birkaç enstrümana daha vakit ayırmak isterdim. adanmak gerekiyor hepsine. yok geniş zamanlar, yok!

"siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek
yılların telâşlarda bu kadar çabuk geçeceği aklınıza gelmezdi
gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı" demişti necatigil.
evet evet, kesinlikle vakit olmadı.
devamını gör...

dil öğrenmenin en verimli yolu

maruz kalmak. bir radyasyon gibi ve sevgi seli gibi. özel bir eforla değil ama. o ambiyansın içinde olmak. teknik kriterlere takılmadan, bir bebeğin sıfırdan ait olduğu zümreye ait dili öğrenmesi gibi ve aheste aheste...
devamını gör...

gustave flaubert

genellikle neredeyse tüm yazar ve filozoflar gibi aristokrat ve dini teamüllerine bağlı bir aileden dünyaya gelen şahıs. bir hekim çocuğu aynı zamanda. babası rahip değil bu arada, ilginç. bilindiği üzere "madame bovary" ile sükse yapmıştır. sırf bu romandaki müstehcen içerikler nedeniyle hapis yatmıştır. onu özel yapan tek şey, realist olmasıdır. romantizm akımına bir tepki niteliğinde yapıttır "madame bovary"
hatta şöyle ilginç bir istatistik var. yazılmış en iyi 10 kitap listesinde "anna karenina"nın ardından ikinci seçilmiş. tabi relatif bir durum.
iyi bir çocukluk geçiren yazar. babasından kalan mirasıyla tüm zamanını yazmaya ayıran bir adam. fakat ilerleyen yıllarında bu serveti tüketip maddi zorluklarla boğuştu. tüm gün kıçının üzerinde oturmadı. ortadoğu'yu dolaştı zamanının büyün bölümünde. oryantalist bir tutumla diğer yazarların aksine, medeniyetlere ev sahipliği yapmış coğrafyalar ilgisini çekti. ölüm sebebi de felçtir. teşekkürler
devamını gör...

kürk mantolu madonna

popüler kültürün bozmaya çalıştığı önemli yapıtlarımızdan biridir. ellerinde starbucks bardakları ile ahşap masalarda fotoğrafı çekilen bu harikulade kitabın, içindeki harflerine kadar bezdiğini hissedebiliyorum. sorsan sabahattin ali ile ilgili en ufak bir detayı bile bilmezler. madonna'yı duyduklarında akıllarında kesinlikle "la isla bonita" tıngırdıyor. o kuşağa yetişeceklerini de sanmıyorum ya! ne olursa olsun asla yenik düşmeyecek o boktan popülariteye.
devamını gör...

albert camus

ismini doğru telaffuz etmeyi öğrenenlerin, kendilerini entelektüel ilan ettiği absürdist yazarlardan biri... fazla abartılmış. yaşasaydı bile bu alakayı eleştirirdi. rahatsız edici bir doğası var ve bunu "yabancı" kitabında bulabilirsiniz.
en önemli değerlerden biri olan aileyi zedeler. kitapta annesinin ölümünü rahatsız edici bir soğukkanlılıkla ele alıyor. hatta bunu dilemekten hoşlandığını belirtiyor. aynı zamanda bir filozoftur.
replika yönetmenlerimiz onu çok seviyor. özellikle zeki demirkubuz. "yazgı" filmini camus'ten kopyalamıştır. kafka'yı da sever. edebiyat olmasaydı film endüstrisi nasıl olurdu?
camus'nün özelliğini seviyorum: "dünya sular altında kalsa da ördeğe vız gelir" fikri... yaptığı ya da seçtiği her şey için üzülmeyen ve geride kalmayan biri. "zaten burada yaşıyoruz, kıçımızı yırtmamız gerekiyor mu"
kitapta kız arkadaşının evlenme teklifini "fark etmez" diye yanıtlıyor. kesinlikle sağlam bir yazar ama abartılması mental değil.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim