sözlüğebirdahagelsemalacağımnick yazar profili

birkaç yıldır düzenli izlediğim, her nedense müzikten çok aralara giren bale görüntülerinden ve manzaralardan daha fazla keyif aldığım konser. bekliyoruz.

neden yaptığımı bilmememe rağmen devam ettiğim olay. kan ter içinde kalıyorum üçüncü dördüncü bardaktan sonra.

yıllar önce yaptığımı ve artık yapmayacağımı düşündüğüm hataların aslında karakterimin bir parçası olan kendime özgü davranışlarım olduğunu öğrenmek.

gördüğümde keşke bu tip başlıklar yeterince umut verici görünebilse diye düşündüğüm başlık. arkadaşlık ve dostluğun ortak konularda konuşmaktan daha komplike olması ne kadar tuhaf. tam tersi yanında saçmalayabildiğimiz hatta konuşmadan geçen zamandan bile rahatsızlık duymadığımız insanlara daha yakın oluyoruz. gerçi ortak konularda konuşmak da bunun başlangıç noktası olabilir bilmiyorum. sosyoloji, felsefe, basketbol, dizi-film vs konuşmak isteyen varsa yazabilir.
edit: güzel kızlar önceliğimdir xd

yayında bugün söylediği şeylerle 11 yıllık takipçisi olan beni kaybetmiş kişi. boş muhabbet için yaptığı yayınları para için açtığını söylemesi son derece rahatsız edici geldi. onca yıldır blogunda ya da youtube kanalında araştırmalarıyla ve düşünceleriyle ortaya koyduğu işlerle kazandığı paralar helali hoş olsun ama günde 1 saat geyik muhabbeti yayını yaparak parayı cukkalarım mantığını devreye sokması üzücü. piyasada böyle anlam veremediğim bir talebin olduğu gerçek ama sevdiğim insanların uzun vadedeki sonuçlarını görmezden gelerek kendilerini böyle niteliği düşük yollara teslim etmesi canımı sıkıyor.

gücü herşeye yeten bir tanrının zorlanması mümkün değilse eğer, aciz varlıklar olmamızdan ötürü baş etmek zorunda olduğumuz onca belirsizlik ve acıyı düşününce ortaya çıkan durum. var olmanın bu kadar zor olmasına rağmen var etmeye gücü yetenin doğası gereği zorlanmamasının sonucunda bizlerin karşısına öfkeyle karışık bir biçimde ortaya çıkan gerçek.

kısırdöngü oluşturan durum. canınızın yanması geçince yine boşluğa düşersiniz. tekerlek çeviren lanet olasıca bir hamster gibi dostum.

"... istiyordu kaç gündür, masaya biranın dökülüşünü koydu" şeklinde devam eden edip canseverin masa da masaymış ha şiirinden bir kesit.

bu gece bostancı gösteri merkezi'nde bir delinin hatıra defteri oyununu yıllar süren bir bekleyişten sonra izleyebildiğim mükemmel oyuncu. behzat ç. dizisiyle zaten çok severdim kendisini ama bu oyundaki performansına canlı şahit olmak adeta gözlerimi kamaştırdı. tiyatroda yıllarca izlemek isteyip de izleyemediğim iki oyundan birisi buydu diğeri de ferhangi şeyler. ferhangi şeyler'i izlemek mümkün olmadı ne yazık ki ferhan şensoy'u kaybettiğimiz için ama umarım en az bir kez daha kendisini bu rolde izleyebilirim.

"ben sekssiz de yaşarım, ama seksle bir başka yaşarım." şeklinde şiirsel bir çözüme kavuşturulabilecek olan ikilem.

kötü gün dostudur. ama gerçek anlamda kötü gün yani. günün içine edecek cinsten bir dost.

an itibari ile girmiş bulunduğum yaş. pek kaliteli yaşlar geride bırakamadığım için ne ünlendiği kadar krizlerle dolu ne de yeni bir hayatın başlangıcı olarak görüyorum kendisini. birkaç beyaz saç teli, gürleşmiş sakallar, artırılmış sigara sayıları, daha karışık, bulanık ve kaygılı bir zihin ve daha kırık bir kalp ile karşılıyorum 27'yi. daha kötüsünü düşünerek de ne korkuyorum ne de teselli ediyorum kendimi. gelsin bakalım.

şarkıların da anlamlarını kendinle beraber götürüyorsun. birkaç gün önceye kadar seni düşünerek dinlediğim onca şarkı bir anda yitirdi manasını. umutlarıma eşlik ediyorlarmış meğerse. keşke sana gitme diyebilecek kadar bir yer edinebilmiş olsaydım hayatında ve keşke benim gitme demem yetecek olsaydı yolundan dönmene. iki aydır takındığım tavır için beni pişman edebileceğin tek şeyi buldun ve yapıyorsun. senden gerçekten hoşlanmıştım ve seninle gerçekten de birşeyler yaşamak isterdim zonguldaklı şirin kız. umarım aklımdan da bu gidişin kadar keskin bir şekilde gönderebilirim seni.

ahlat ağacı'nın ardından beğendiğim ikinci nuri bilge ceylan filmi olmuştur. edebi diyalogların yoğun kullanılışı gerçeklikten uzak sahneleri biraz fazlalaştırmış olsa da kıymetli aforizmalar ve karakterlere yönelik başka karakterlerden gelen eleştiri ve değerlendirmeler izleyende hoş bir duygu bırakıyor. aydın necla ve nihal'in karşılıklı konuşmalarında birbirlerinin karakterlerine yönelik yaptıkları tüm eleştiriler ya çevremizde gördüğümüz ama tanımını yapamadığımız bize tanıdık gelen insanların tanımını yapar nitelikte ya da o ana kadar o karakterde gördüğümüz zayıflıkları tek tek ortaya döküyor. haluk bilginer oyunculuğundan bahsetmeye zaten gerek yok ama serhat kılıç'ı ayrıca başarılı buldum. rahatlıkla 8/10 denebilecek ve izlenmesi tavsiye edilecek bir filmdir.

2 gündür eve musallat olan her ne kadar zararlı değil, sevimli falan dense de görüntüsüyle korkutan ağzıma falan girer mi lan korkusuyla benim gibi koca adamı paranoyak halde bekleten hayvan. durup dururken evde karşıma çıkıp duruyor. nasıl kurtulurum bilen varsa aydınlatsın lütfen.

entelektüel olarak ikinci sınıf olmasına rağmen papalığın gücünü şahlandırmış olan ortaçağ papası. imparator ve psikoposlara yazdığı mektuplardaki azarlayıcı ama otoriter üslubuyla papalığın ortaçağdaki hakimiyetinin temellerini sağlam bir biçimde atmıştır. örneğin istanbul patriği yeniden dirilen bedenlerimizin elle tutulur olmayacağını öne süren yanlış bir görüşle tırnak içinde imparatoru imandan uzaklaştırırken gregorius mektuplarıyla bizans imparatorunu bu yanlıştan kurtarmıştır. piskoposlara öğütleri içeren papaz kuralları kitabı ortaçağ boyunca etkili olmuştur. piskoposlara imparatorları eleştirmemek gerektiğini ama kilisenin öğüdüne uymadıkları takdirde cehennem ateşiyle karşılaşabilecekleri konusunda uyarmalarını öğütlerken ne kadar yetenekli bir devlet adamı olduğunu görürüz. laik öğrenime karşıdır. bu karşıtlık en az dört yüzyıl kiliseye hakim olmuştur. ingilizlerin hristiyanlaşmasına büyük önem vermiş ve ünlü aziz augustinus'u bu konuyla ilgilenmesi için görevlendirmiştir. putperest tapınaklar kilise olarak kutsanır ve tüm ingiltere hristıyanlaşarak misyon başarıya ulaşır. piskoposları azarlarken hükümdarlara saygılıdır. en azından din adamlığından ziyade devlet adamlığı yönüyle kendisinden sonraki yüzyıllar boyunca onun gibi iz bırakan bir kişi gelmemiştir.

beklemenin zaman kaybı olduğu anlaşılan an beklentinin güzelleştireceği her şeye lanet okunan an ile eş zamanlıdır. tek bir hayal kırıklığı, gerçekleşen tüm hayalleri değersiz kılmaya ve gerçekleşmesi umulan tüm hayallere acı verici bir tedbirle yaklaşmaya muhtaç bırakabilmektedir.

her şeyi unuturum bunu unutmam denen olaylardır. henüz 4.5 yaşındayken 17 ağustos 1999 gecesi depremde yataktan düşüp bayılan ablamı annem ve babam salona taşırken mutfakta tezgahın üstünde dizlerini kırarak oturup bana gülümseyen saçları karışmış ince bıyıklı kumral siluet gelir aklıma hep. muhtemelen çocukluk hayalgücüyle ilgili ama göz göze gelip birkaç saniye bakışmamızı 22 yıl sonra bugün dahi unutmuyorum. çocukluğuma dair en eski görüntüdür ayrıca bu belleğimdeki.

günlerdir hem uyumama engel olan hem de uykunun en tatlı yerinde "kalk da kıç kadar evde iki tur atalım" der gibi sabahın köründe beni uyandıran lanet rahatsızlık. çözümü yokmuş diye okudum. ömür boyu devam eden bir hastalıkmış. nöroloji kliniğinin yolu bir kez daha gözüktü anlaşılan.

sigara ve daha 35 yaşındayken saçları izmit pişmaniyesine dönmüş babanın genleri