gerçek adı cemalettin seber
5 kez evlendi.
eşlerini döverdi ve aldatırdı.
alkolikti.
dersim isyanından sonra göç ettirilenlerdendir.
oğlunun adı da memo'dur.
en sonunda memo'dan yediği dayağın ve de alkolün tesiri ile ölmüştür.
bizim entel tayfa ise hem kadına şiddetten dert yanar hem de bu ve bunun gibi tipleri baş tacı eder.
tıpkı yılmaz güney gibi, tıpkı nazım hikmet gibi.
okuma, araştırma ve sorgulama yoktur.
ot, kafa, cart, curt gibi dergilerde romantizm yapmayı seven bu tipler sözde memleketin aydın insanlarıdır.
bu kadar magandalıklar ise olsundur, sanat ve kişilik ayrıdır değil mi?
bugünden tam 99 yıl önce, ömrü acılarla geçmiş, tam huzur bulacağı sırada 66 yaşında vefat etmiştir.
izmir karşıyaka'da ebedi istirahatinde vatan toprağında yatmaktadır. o evladı ki ölüm haberini aldığında bile vatan işi beklemez deyip annesini vatan toprağına emanet edip ancak 13 gün sonra 27 ocak 1923'te annesinin kabrine gitmiştir. orada annesini anlatırken söylediği sözler ise bir evladın içindeki yürek yarasını özetler. her şeye rağmen vatan kurtulmuştur ya bu da o evlada yeter.
“zavallı annem bütün millet için ülkü olan izmir’in kutsal topraklarına bedenini vermiş bulunuyor. arkadaşlar, ölüm, yaratılışın en doğal bir kanunudur. fakat böyle olmakla beraber bazen ne üzüntü verici görünüşler olur. burada yatan annem, eziyetin, zorlamanın bütün milleti felâket uçurumuna götüren bir keyfi idarenin kurbanı olmuştur. bunu açıklamak için izin verirseniz acı hayatının belli birkaç noktasını sunayım. abdülhamit devrinde idi. 1320 (1905) tarihinde mektepten henüz kurmay yüzbaşı olarak çıkmıştım. hayata ilk adımı atıyordum. fakat bu adım hayata değil, zindana rastladı. gerçekten bir gün beni aldılar ve baskı idaresinin zindanlarına koydular. orada aylarca kaldım. annemin, bundan ancak hapisten çıktıktan sonra haberi olabildi. ve derhal beni görmeye koştu. istanbul’a geldi. fakat orada kendisiyle ancak üç beş gün görüşebildim. çünkü tekrar baskı idaresinin casusları, cellatları ikametgâhımızı sarmış ve beni alıp götürmüşlerdi. annem ağlayarak arkamdan takip ediyordu."
"ben, sürgün yerime götürecek olan vapura bindirilirken benimle görüşmesi engellenen annem gözyaşlarıyla sirkeci rıhtımında acılar ve kederler içinde bırakılmış bulunuyordu. sürgün yerinde geçirdiğim tehlikeler onun hayatının acılar ve gözyaşları içinde geçmesine sebep olmuştur. başka bir nokta daha: mütareke zamanında anadolu’ya geçtiğim zaman, annemi acılı bir halde istanbul’da bırakmak zorunda kaldım. yanımda kendisinin arkadaşlık ettiği bir adamım vardı. bunu erzurum’dan istanbul’a gönderdiğim, zaman annem bu adamın yalnız olarak geldiğinden haberli olduğu dakikada, benim hakkımda halife ve padişah tarafından verilmiş olan idam kararının yerine getirildiğini zannetmiş ve bu zan, kendisini felce uğratmış. ondan sonra bütün mücadele seneleri onun hayatını acı, üzüntü içinde geçirtmişti. padişah ve hükûmetinin ve bütün düşmanların daima baskı ve işkencesi altında kalmıştı. ikametgâhı bin türlü bahanelerle ve nedenlerle basılır ve araştırılır, kendisi rahatsız edilirdi. annem üç buçuk senelik bütün gece ve gündüzlerini gözyaşları içinde geçirdi. bu gözyaşları ona gözlerini kaybettirdi. sonunda çok yakın zamanda onu istanbul’dan kurtarabildim. ona kavuşabildim ki, o artık maddi olarak ölmüştü, yalnız manevi olarak yaşıyordu.
annemin kaybından şüphesiz çok üzüntülüyüm. fakat bu üzüntümü gideren ve beni avutan bir konu vardır ki, o da anamız vatanı yok olmaya götüren idarenin artık bir daha geri gelmemek üzere yokluk mezarına götürülmüş olduğunu görmektir. annem, bu toprağın altında, fakat millî hâkimiyet sonsuza dek devam etsin. beni teselli eden en büyük kuvvet budur. evet, millî hâkimiyet sonsuza dek devam edecektir. annemin ruhuna ve bütün ataların ruhuna üzerime almış olduğum vicdan yeminimi tekrar edeyim. annemin mezarı önünde ve allah’ın huzurunda yemin ediyorum, bu kadar kan dökerek milletin kazandığı ve elde tuttuğu hâkimiyetin korunması ve savunması için gerekirse annemin yanına gitmekte asla kararsız davranmayacağım. millî hâkimiyet uğrunda canımı vermek, benim için vicdan ve namus borcu olsun.”
kaynak: kaynak yayınları, atatürk’ün bütün eserleri, cilt 14, sayfa: 259-393-394
hepsinin de ortak özelliği atatürk düşmanı olmalarıdır.
lacivert takım elbise, beyaz gömlek, tel gözlük, beyaz çorap, badem bıyık, banyo terliği ile ayak parmakları birbirine bitişik oturan tiplerin sevgilisidirler.
3'ü başbuğ atatürk tarafından itlaf edilmiş.
said nursi isimli said kürdi ise kahrından öldükten sonra mezar yeri bile verilmeden yok olmuştur.
ruh hastası ve kız çocuklarının okula gitmesini istemeyen karanlık düşünceli türk düşmanı sözde aydının! rezil açıklaması.
bunlar taptıkları şer yuvaları hakkında yorum yapılınca kafayı kırıp dinimize küfür ediyollllaaaa modunda ciyaklarlar.
türklük açısından ele alırsak; kendi milletinin selameti ve iyiliği için çalışıp onun yükselmesine katkıda bulunan, kısacası kendi ırkını seven kimseye verilen addır.
bazı soyu bozukların her fırsatta saldırdığı asıl türk milletine karşı sorumluluğumuzun adıdır. türk ırkçısı olmaktan da gurur duyuyoruz. bizlere güya kötü bir şeymiş gibi soyunuz ile övünüyorsunuz diyenler e-devlet soyağacı muhabbeti başladığında koşa koşa soluğu orada aldılar.
perhiz ve lahana turşusu böyle özetlenir
kıbrıs türk'ü siyasetçi, yazar,
öğretmen, tercüman, savcı.
27 ocak 1924 paphos, kıbrıs doğumludur. 1.5 yaşında annesini kaybetti. hakim olan babası okuması için istanbul'a gönderdi. ortaokuldan sonra tekrar kıbrıs'a gitti ve lefkoşa ingiliz okulu'ndan mezunu oldu.
dr. fazıl küçük'ün halkın sesi gazetesinde yazılar yazmaya başladı. bu arada tercümanlık, memurluk ve ingiliz okulunda öğretmenlik yaptı.
1944 yılında birleşik krallık'a gitti ve hukuk okudu. adaya dönüp avukat, savcı ve baş savcı oldu.
mitinglerde fazıl küçük'le birlikte hatiplik yaptı. kıbrıs türk kurumlar federasyonu başkanı oldu. teröre yönelen enosisle ve eoka karşısında kıbrıs türklerinin direnişini yönetti. 1958 tarihinde türk mukavemet teşkilatı 'nı kurdu.
1964'de makarios tarafından kıbrıs'a girişi yasaklandı. gizlice erenköy'e girip savaşa katıldı. 1967'de adaya girerken yakalandı. türkiye'nin girişimleri ile iade edildi. 1968'de yasak kalkınca adaya döndü. 1970'te türk cemaat meclis başkanı oldu, 1973 yılında kıbrıs cumhurbaşkanı yardımcısı seçildi.
1975 kıbrıs türk federe devleti'nin ilanından sonra ilk genel seçimlerde devlet başkanı oldu.
1990 tarihine kadar devlet başkanlığı yaptı.
2004 bm genel sekreteri kofi annan'ın hazırladığı annan planına karşı çıktı.
politik yaşamı dışında yazar kimliği ve fotoğrafçı yanı da öne çıkmıştır. ayrıca art televizyonu'nda denktaş'ın gündemi adlı, görüşlerini anlattığı programı sunmaktaydı.
. saadet sırları
. ateşşiz cehennem
. 12'ye 5 kala
. akritas planı
. gençlerle başbaşa
. kıbrıs girit olmasın
. atatürk, din ve laiklik
. kıbrıs'a bitmeyen kavga
. rauf denktaş'ın hatıraları gibi onlarca kitap.
13 ocak 2012 tarihinde atalarının diyarına uçmağa vardı.
büyük denizci barbaros hayreddin paşa'nın gazalarını anlattığı hatıratıdır.
kanuni sultan süleyman'ın emriyle yazılmıştır. hayreddin paşa da bu görevi seyyid muradi'ye vermiştir.
seyyid muradi barbaros hayreddin paşa'dan ve diğer reislerden duyup dinlediklerine ek olarak kendi gördüklerini de eklemiştir.
yazım ve anlatım dili halkın kolayca okuyacağı şekildedir.
film şeridi gibi gözlerinizin önünde canlanabilir.
en bariz özelliği ise türklük vurgusunun yüksek olmasının yanında arapların hainliklerini de 500 yıl öncesinden bizlere anlatmaktadır.
bir kaç örnek vermek gerekirse:
sahte bir ricat hareketi yapalım, demişler; "bizi kaleyi bırakıp kaçtık sansınlar. bu araplar gayetle arsız bir kavimdir. galiptik, mağluptuk bilmezler. "türkler kaçtı" deyü kaleden çıkıp yağma hırsıyla üzerimize gelirler. o zaman onları haklar, kaleyi alır, emir abdullah'a teslim eder, cezayir'e döneriz."
"benden sonra arap ileri gelenleri, birbirlerine düşecekler, halk perişan olacaktı. sonunda tek çare olarak, nice minnetle beni tekrar ülkelerine çağıracaklardı. buna imanım gibi emindim."
"12000 askerim vardı. fakat bunların yarısı, askerlik kaidelerine göre savaşmayı bilmeyen arap gönüllüleriydi ve başları sıkışınca kaçmaları, hatta düşmanla birleşmeleri görülmemiş işlerden değildi."
"tahmin ettiğim gibi, emrimdeki 6000 arap gönüllüsü öyle zararlı bir hareketle ihanet ettiler ki, bir an önce güneye çekilmek vacip oldu. bu sözde gönüllüler, kral karlos’a yaranmak için, ben 6000 türk levendiyle surların önündeyken, şehrin hapishanelerini açıp, 10000 hristiyan esirini serbest bıraktılar. içlerinde türkler’i seven, böyle bir alçaklığı irtikap etmeyecek derecede dinine bağlı kimseler vardı. fakat sözde hükümdarları mevlay hasan tarafından kandırılmışlardı. mevlay hasan’ın casusları, tunus şehrinde havayı bulandırıyor, ispanyollar’ın ülkeyi türkler’den kurtarmak için tunus’a geldiklerini, hükümdarlarının karlos kral’la müttefik olduğunu ağızdan ağza yayıyorlar, ispanyollar’ı şehre alırlarsa, bir tek müslüman’ın burnunun kanamayacağını söylüyorlardı. öyle bir an geldi ki, bu düşman muhit içinde, bir yandan şehirdeki 10000 hristiyan esirin muhafazası, diğer taraftan kafirlerle savaşmak, imkansız göründü. tam bu sırada halkulvad kalesi de düştü."
"ağam oruç, hamiyet kuşağını dört elle kuşandı. sabaha kadar başını secdeden kaldırmadı. cenab-ı hak’tan nusrat ve zafer diledi. sabah güneş doğarken, leventlerini topladı. arap’tan, berberi’den, endülüslü’den de çok askeri vardı. amma bunlar, türk leventleri gibi cenk bilmezler, sıkışınca düşmandan yüzgeri ederlerdi."
"araplar, cenk sanatını bilmez bir kavimdirler. çölde çapulculuk yapmakla ordu halinde cenk etmeyi aynı şey sanırlar.
cenk sanatını bilen ispanyol kafiri bile türk leventlerine daima mağlup olagelmişken, hangi akılla bilinmez, bu arap kabileleri olur olmaz yerde türkler'in karşısına çıkıp perişan olurlar. zira onlarda insan canı gayetle değersizdir.
kulluklarını bilip tedbir alacakları yerde, "her şey allah'tandır" deyip budalaca ölürler. iyi silahları yoktur. olsa da kullanamazlar. ateşli silahlarla araları iyi değildir.
sonra en büyük mağlubiyet sebepleri şudur ki, kitle halinde döğüşmenin kaidelerini asla bilmezler. padişah hazretlerinden bizzat ricamdır ki emrimizde arap leventi bulundurmayınız! "
birinci dünya savaşı'nın ve kurtuluş savaşı kahramanlarından fahrettin altay'ın anılarında bahsedildiği üzere kürt ve arap kökenli askerlerden oluşan 72. ve 77. alaylar mustafa kemal'in tepkisine neden olmuştu.
"mustafa kemal bey, gelibolu'dan geçerken bize uğradı. kendisini ilk defa görmüş bulunuyordum. enerjik, muhatabına itimat telkin eden, tok sözlü, sarı saçlı, mavi gözlü , düzgün endamlı genç bir komutan. görüştükten sonra kendisini uğurladık. eceabat'a gider gitmez beni telefonla aradı.
"aman reis bey, bana verilen 72. ve 77. alay askerleri kürt ve araptır. bir kısmı yezidi, nusayri gibi savaşa karşı insanlardır. bunları geri alsınlar. halis türk delikanlıları olan ve eğitimleri oldukça ilerlemiş bulunan benim eski iki depo alayımı geri göndersinler".
tehlikeli bir bölgeye böyle kıymetsiz askerlerin gönderilmesine şaşmış ve başkomutan'a yazmıştık. aldığımız cevap:
77. alay 1. tabur komutanı binbaşı mehmet emin bey,
"efendim! yüksek katınıza çıkmaya utanıyorum. üzülerek belirtmeliyim ki , bütün alayımız çil yavrusu gibi dağınık, savaş alanından kaçmışlardır. bir ucu maltepe'ye kadar gitmiştir. alay komutanını bulamadım. sizin kocadere'ye gelmekte olduğunuzu haber aldığımızdan , bilgi sunmak için buraya koşup geldim!" diyecektir.
kaynak : arıburnu muhabereler raporu / mustafa kemal atatürk.
fahrettin altay / 10 yıl savaş ve sonrası.
tanıştığımız ilk günden bu yana türk'te gücü gördüğü zaman tapan, güçsüz gördüğü zaman ise her daim ihanet eden çöl faresi arapların bitmek tükenmek bilmeyen ihanetlerinden bir kaç örnek sunmak istiyorum.
misal talkan ve curcan katliamları başlığında da bolca göreceğiniz vahşetleri yapan araplardır. kuteybe bin muslim isimli emevi atmığının bütün rezillikleri burada kayıtlıdır.
göktürkler'e karşı sasaniler tarafında yer alan yine onlardır.
haçlı seferlerinde yine türklere olan nefretini haçlı orduları ile paylaşan onlardır.
birinci dünya savaşında olanlar ise hepinizin malumudur.
filistin'de, hicaz'da, medine’de türkleri örneksiz vahşetler ile katleden yine bunlardır.
daha dün ne yediğini unutan hümanist çılgınlara milyon tane örnek göstersen, milyon sayfa yazsan da iflah olmazlar.
filistin meselesi ayağına hdp kongrelerinde cirit atan sözde din kardeşleri ve savunucuları bunlar işte.
bakınız ne diyor ismi bile bilinmeyen ve arap çöllerinde yitip giden bir mehmed'imiz:
"gazze'nin kumundan çok imiş meğer kalleşi.
nasıl sırtından vurur insanı din kardeşi.
filistin, trablusgarp, yemen illeri
hangisini kanım ile sulamadım,
gezdim cephe cephe bütün çölleri,
türk'e türk'ten başka dost bulamadım !"
bizim herbokolog sjw'lere göre ilah olan liberal özgür beyin durumdan vazife çıkarmasıdır.
sokakta görse tiksineceği arapları savunması da bu yüzdendir.
laf ola beri gele konuşmak yetmiyor özgür bey.
mevlana'nın mesnevi'sinde kabak hikayesinde gördüğümüz efsane olaylar buna dahil mi ?
allah yazdırdı dediği mesnevi!
evin işçi kadını eşekle cinsel ilişkiye girer ama eşek vajina ve rahimini parçalamasın diye eşeğin penisine kabak takar. evin hanımı, işçisini kıskanır, o da eşekle birlikte olmak ister ama eşeğe kabak takılması gerektiğini bilmiyordur.
fethullah gülen isimli şeytana hocaefendi çekengillerden olduğu için gayet normal karşıladığım durum.
bunların en zeki sayılanı budur işte.
fikri ve zikri satılıktır.
atatürk ne diyor:
'aklı hür, vicdanı hür..'
kendisi klasik siyasal islamcı. şaşırmayın bu sözlere.
tek gerçek atatürkçülük değildir.
tek gerçek türkçülük'tür.
siz hiç meteci, fatihçi veya ne bileyim alparslancı diye bir tabir duydunuz mu?
kısacası adama adam deriz, adamcı da değiliz.
aradaki farkı anlamanız dileğiyle.
kendilerine çöl faresi demem lütuf olur.
her fırsatını bulduğunda türkleri arkasından vurmaktan çekinmeyen bu lanetli soyu savunan herkes katıksız türk düşmanıdır.
gördüğünüz ve duyduğunuz her yerde bu lanetli iblisleri savunanları kendinizden uzak tutunuz ve itibar etmeyiniz.
(bkz: talkan ve curcan katliamları)
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.