hazır avusturya maçından çıkmışken ve kendi taraftar grubumundan, milli takımın bazı oyuncularından, vatandaşımdan, pasaportumdan bir kez daha utanç duymuş olarak türkler avrupa'da neden sevilmemektedir bundan bahsetmek istiyorum. bu bir gerçektir ve bunun hem günümüzden hem de tarihten kaynaklanan haklı sebepleri bulunmaktadır. 16. yüzyıldan başlayalım....
günümüzden 500 yıl önce avrupa'da türkler hakkında 2.500'e yakın yayın yayınlanmış -bunların 1.000'den fazlası almancadır- ve " kana susamış türk" imajı yayılmıştır.
viyana piskoposu johann faber "
göklerin altında türklerden daha zalim ve daha küstah kötü adamlar yoktur. onlar yaş veya cinsiyet gözetmezler ve genç yaşlı herkesi acımasızca keserler ve annelerin rahimlerinden olgunlaşmamış meyveleri koparırlar." demiştir.
bugün bile italya'da “bestemmia come un turco”
türk gibi küfür eder ve “puzza come un turco”
türk gibi kokar gibi ifadeler kullanılıyor. fransızlar
zalimliği ve açgözlülüğü “turquerie” olarak adlandırıyor ve ispanyollar bir kişi hakkında küçümseyici yorumlar yapmak istediklerinde ona “turco” diyorlar. alman repertuarı "türkenhund" (türk köpeği) ve "türkenknecht" (türk çiftlik işçisi) gibi ifadelerden, "kümmeltürke" (kimyon türk) ve "er qualmt wie ein türke" (türk gibi sigara içer) gibi ifadelere kadar uzanıyor. avusturya kırsalında çocukları oyundan eve çağırmak için hâlâ şu sözler kullanılır: “es ist schon dunkel. türken kommen. türken kommen” (hava karardı. türkler geliyor. türkler geliyor).
luther'in en yakın arkadaşı hümanist teolog
philip melanchthon türklerin
kırmızı yahudiler olduğunu iddia ediyordu. yahudilerdi çünkü oğullarını sünnet ediyorlardı ve diğer yahudi adet ve geleneklerini benimsemişlerdi. kırmızıydılar çünkü cinayet işleyen ve savaşan kan emicilerdi. diğer teologlara göre, "türk" kelimesi "torquere" (işkence) kelimesinden geliyordu ve başka bir popüler teoriye göre türkler, özellikle zalim bir ırk olarak kabul edilen iskitlerle aynıydı. askeri güç ve zalimlik, türklerin kökeni hakkındaki tüm bu iddialarda tekrar eden özelliklerdi.
isveç'te de türkler, hristiyanlığın baş düşmanı olarak görülüyordu. ülkenin din adamları vaazlarda türklerin genel zalimliğini ve kan dökücülüğünü ve fethettikleri bölgeleri sistematik olarak nasıl yaktıklarını ve yağmaladıklarını anlatıyorlardı. 1795'te yayımlanan bir isveç okul kitabında islam, “büyük yalancı muhammed tarafından uydurulmuş sahte din, ki bu dine bugün bile evrensel olarak türkler inanıyor” şeklinde tanımlanıyordu.
köpek-türk mitolojisi de bu olumsuz imaja katkıda bulunmuştur. köpek-türk, yarı hayvan yarı insan, köpek başı ve kuyruğu olan bir insan yiyen varlık olarak iddia ediliyordu.
karl xıı, osmanlı imparatorluğu'ndaki bender'de kaldığı süre boyunca borca girmişti ve borcunu ödemek için her yıl belirli bir miktar insan eti ödemesi gerekiyordu. bu borcun masonlar tarafından devralındığı ve masonların da kilise için bir tehdit olarak görüldüğü söyleniyordu. 1683'te viyana kapılarındaki türklerin yenilgisinden sonra, köpek-türk imajı değişmeye başladı. artık eskisi kadar tehlikeli değildi ama daha gülünç bir figüre dönüştü. bohemya'dan tirol'e, viyana'dan ren nehri'ne kadar karnaval geçitlerinde ve maskeli balolarda köpek-türk, cadılar, palyaçolar ve diğer popüler komik figürlerle birlikte ortaya çıkıyordu. türkler genellikle alay konusu oluyor ve soylu avrupa karakteri vurgulanıyordu. bu durum, zalim türk imajını değiştirmese de barbarlık korkusu azaldı ve günümüze kadar süren bir üstünlük duygusu ortaya çıktı.
türk tehdidinin sona erdiği görüldüğünde avrupa'nın tiyatrolarında ve operalarında türk furyası başladı. türk imajı genellikle hem tehlikeli hem de gülünç türk imajına hizmet ediyordu. mozart'ın "
saraydan kız kaçırma" operasında,
osmin hristiyanların nasıl muamele görmesi gerektiği hakkında görüşlerini şöyle ifade etmiştir: “erst geköpft, dann gehangen, dann gespiesst von heissen stangen, dann verbrannt, dann gebunden, dann getaucht, zuletzt geschunden:” (önce başı kesilir, sonra asılır, sonra kızgın kazıklara geçirilir, sonra yakılır, sonra bağlanır ve boğulur, sonunda derisi yüzülür).
mesela fransız aydınlanmasının en büyük isimlerinden
voltaire, türkleri "kadınların tiranları ve sanatların düşmanları" olarak tanımlamış ve “doğu'nun hristiyan krallığından” gelen kadim ve antik mirası yok etmekle suçlamıştır: “
xenophon,
sokrates,
platon,
sofokles ve
euripides'in ülkesinden
türk barbarlarının derhal kovulmasını içtenlikle diliyorum. (...)
onlar tarafından inşa edilen neredeyse hiçbir şehir bilmiyoruz; antik çağın en güzel yapılarının çökmesine izin verdiler, harabeler üzerinde hüküm sürüyorlar.”
1840'larda rus çarı alexander, türkiye'yi
avrupa'nın hasta adamı olarak nitelendirmiş
osmanlı imparatorluğu'nun her zaman umutsuz, zalim, sefih ve yeteneksiz sultanların yönetimi altında acı çektiği izlenimini vermiş ve hasta adam ifadesi toplum bilincinde yer etmiştir. örneğin, 1833'te londra'da yayımlanan bir coğrafya kitabında (elements of geography) şu ifadeler yer alıyordu:
“türkler genellikle uzun, güçlü ve sağlamdır. tembel, zalim ve cahil bir halktır. sigara içmeyi severler.” denebilir ki avrupa'da türkler ve osmanlı imparatorluğu hakkında büyük ölçüde önyargı, küçümseme ve korkuya dayalı olumsuz bir imaj gelişmiştir. mesela 1860'ta paris'te yayımlanan başka bir coğrafya kitabı (géographie universelle)'nda türkler şöyle tanımlanmıştır :
“tembel türk, toplumlarımızın heyecanını bilmez, divanının yastıklarında yumuşakça dinlenir, suriye'den gelen tütünü içer, mocha kahvesiyle ısınır, dans eden köleleri izler; bir miktar afyon, onu ölümsüz güzelliklerle cennete taşır.”
vahşi barbar türk imajı, 19. yüzyılda hristiyan halkların balkanlar'da yürüttüğü bağımsızlık mücadelesi ile daha da pekişmiştir. 1876'da osmanlı askerleri bulgar isyanını 15.000 erkek, kadın ve çocuğu katlederek bastırması olayı ingiltere iç politikasında
william gladstone tarafından rakibi
benjamin disraeli'ye karşı
the bulgarian horrors and the question of the east isimli bir eleştiride kullanılmış- 2 ay içinde 200.000 kopya satan bu yazı zalim türk imajını pekiştirmiş ve türkleri avrupa'dan kovulması gereken yabancı bir kişi olarak tasvir etmiştir.
amerikalı yazar
william milligan sloane 1908'de osmanlı imparatorluğu'nun avrupa bölgelerinde yaptığı bir yolculuktan sonra şunları yazmıştır: “asya'dan geldiler, asya'ya pişmanlık duymadan dönüyorlar ve tamamen tarihi olmayan bir halk olduklarından, avrupa'da geçirdikleri yüzyıllar gelecekteki geleneklerinde şehrazad'ın bir masalından fazlası olmayacaktır. türkü anlamak ve ona adalet tahsis etmek için dördüncü bir boyuta ihtiyacımız var. o bizim zıttımız.”
birinci dünya savaşı sırasında bu söylem daha da arttı. ingiliz başbakanı lloyd george, ingiliz savaş propagandasından sorumlu kişilere anti-türk propagandasının amacı ve yönü hakkında talimat verdi: “
türklerin yönetme konusundaki yetersizlikleri,
kötü yönetimleri ve en önemlisi
çalışkan nüfusu katletmeleri vurgulanmalıdır. bu yavaş yavaş yapılmalı ve yazılar uzun bir süreye yayılmalıdır ki amacımız çok açık olmasın.
mark sykes'in
times gazetesindeki makalesi tam olarak görmek istediğimiz şey.” bu makalede, daha sonra amerika birleşik devletleri'nde de yayılan,
merhametsiz zorba,
ilkesiz kabadayı,
katıksız barbarlar,
yeryüzünü harabelerle doldurmuş bir yozlaşmış ırk gibi ifadeler kullanılmıştır.
ingiliz propaganda bakanlığı ayrıca mavi kitap olarak bilinen, çoğunlukla yunanlar ve ermenilerden ilham alan ve açık bir şekilde türk nefretini ifade eden bir yergi yayımladı.genç tarihçi
arnold j toynbee bile bu kampanyaya katıldı ve türklerin tarihleri boyunca “
daha yetenekli ulusları felç ettiğini ve kandırdığını” iddia ettiği
the murderous tyranny of the turks adlı bir kitap yazdı. 1912-1913 balkan savaşlarından sonra türklerin, topraklarında kalan tüm yunan, arnavut ve slavları yok ettiğini ileri sürdü. türkler basitçe medeniyetsizdi: “
şiddet ve kurnazlıktan başka bir askeri gelenekleri yok.”
sadece ingilizler değil. mesela 1913-1916 yılları arasında istanbul'da amerikan büyükelçisi olan
henry morgenthau, örneğin şunları yazdı: “
türklerin beş yüzyıl boyunca kazandığı medeniyet inceliklerinin neredeyse tamamı, büyük ölçüde hor gördükleri tabi halklardan alınmıştır. dinleri araplardan gelmektedir; dillerine belli bir edebi değer katan arapça ve farsça unsurları ödünç almışlar ve yazıları arapçadır. istanbul'un en güzel mimari anıtı, ayasofya camii, aslında bir hristiyan kilisesiydi ve tüm sözde türk mimarisi bizans'tan türetilmiştir. ticaret ve iş dünyasının mekanizması her zaman
rumların,
yahudilerin,
ermenilerinve
arapların ellerinde olmuştur.
türkler, avrupa sanat ve biliminden çok az şey öğrenmişlerdir, çok az eğitim kurumu kurmuşlardır ve genellikle istenen şart okuryazarlıktan ibarettir”
başka bir amerikalı yazar ve eski berlin büyükelçisi
james gerard,
türklerin amerika’nın kızılderilileri gibi muamele görmeleri ve rezervlere yerleştirilmeleri gerektiğini öne sürmüş ve fransız tarihçi
andré mandelstam, tarihte türkleri şöyle tanımlamıştır:
“
medeniyet açısından varlıklarını haklı çıkaracak hiçbir şey yapmamışlardır.
onlar kısır bir halktır. tarihteki rolleri yok etmektir ve yıkımın bir ruha ihtiyacı yoktur.”
osmanlı imparatorluğu'nun çöküşünden sonra ve
kemal atatürk'ün laik devriminin ardından türkiye'yi batı dünyasına entegre etme isteği doğmuş olmasına rağmen, avrupa'daki türk imajı olumsuz kalmaya devam etmiştir. yeni cumhuriyetin birinci dünya savaşı sırasında ve sonrasında
ermeni soykırımı mirasıyla devam etmesi de bu duruma katkıda bulunan ve hala etkili olan bir faktördü.
#3029405
gelelim 1950'lere....
türkiye’den başta almanya olmak üzere avrupa'ya işçi göçü başladığında türk imajı yeni bir boyut kazandı. basit çiftçiler, yeterli parayı kazandıktan sonra dönme umuduyla anadolu'dan ayrıldığında vardıkları ülkenin dillerini konuşamıyorlardı ve hiç bir zaman entegre olamadılar. hep aynı bölgelerde yaşadılar ve çevrelerine açık değillerdi. avrupa’da türkler hakkında var olan olumsuz imajın farkında değildiler ve önyargılara karşı kendilerini savunacak kadar kültür ve tarihlerini de bilmiyorlardı. zamanla oldukça sıkıcı, çalışmaktan korkmayan ama burnunuzu kıvırdığınız bir kişi olarak yeni bir türk imajı ortaya çıktı. “türk” kelimesi şimdi avrupa'da osmanlı imparatorluğu'nun elitleri arasında olduğu gibi aşağılayıcı bir anlam taşıyordu.
önyargılar başka yerlerde de artmıştı. 1978'de dünya çapında gişe rekorları kıran
midnight express (gece yarısı ekspresi) filmi belki de türklerin ve türkiye'nin olumsuz imajına her şeyden fazla katkıda bulunmuştur. film, uyuşturucu bulundurmaktan tutuklanıp uzun bir hapis cezasına çarptırılan genç bir amerikalıyı konu alıyor. filmdeki tüm türkler, kan dökücü ve sadist işkenceciler olarak tasvir edilmiş, istanbul tanınmaz hale getirilmiştir. tüm binalar harap, karanlık ve tehditkar görünümlü insanlarla dolu sokaklarda çamaşırlar asılı, kaldırımda sıkılmış gözlerle nargile içen adamlar oturuyor vs. tam bir şiddet, düzensizlik ve kaosun hakim olduğu üçüncü dünya kentine dönüştürülmüştü. hapsedilmiş
billy hayes ve ailesi türklerden film boyunca “domuz” olarak bahsetmiştir.
ünlü fransız le monde'da yazan bir film eleştirmeni filmin seyircilerde öylesine bir nefret duygusu uyandırdığını, sinemadan çıktıklarında böyle bir ulusun var olmamasını dilediklerini belirtmiştir.
oliver stone, 1979'da bu film senaryosu için oscar almıştır. neyse ki 2004 yılının aralık ayında, türkiye'nin ab üyelik müzakerelerine başlama izni aldıktan hemen sonra türkiye'yi ziyaret ettiğinde billy hayes'in röportajlarda anlattıklarını abarttığını kabul etmiştir.
ancak önyargılar hala derinlerde devam ediyor.
örneğin, en sık kullanılan sözlüklerden bazılarına baktığımızda, “türk” kelimesinin geçtiği ifadeler:
webster’s new collegiate dictionary: zalim veya despot biri
concise oxford dictionary: vahşi, yırtıcı veya kontrol edilemez kişi
random house dictionary: zalim, acımasız veya baskıcı adam
norstedts ingilizce-isveççe sözlük: türk: kavgacı, yırtıcı
a regular young turk: gerçek bir kavgacı
to turn turk: vahşileşmek, bağırıp çağırmaya başlamak
ayrıca:
atasözlerine bile yerleşmiştir.
italyanca:
"anneciğim, türkler geliyor." ("mamma li turchi"): türkleri korkunç olarak gösteren ırkçı bir italyanca deyiş.
sırpça:
"bir ite bir de türk'e güvenilmez.": ("keru i turčinu nikad ne veruj"): ırkçı bir sırpça deyiş
"bir türk gibi bencil" ("ljubomoran kao turčin"):
"türk" ("turci"): sırpça'da "türk" kelimesi, kadınlara haksız ve eşit olmayan bir şekilde davranan geleneksel erkek tipini betimlemek için kullanılan ırkçı bir deyiştir. günlük dildeki kullanım yaygınlığı az olsa da, hakaret etmek için kullanılan bu sözün anlamı taraflar tarafından açıklama gerektirmeden anlaşılabilmektedir. bu noktada açıkça ırkçı olan durum, onaylanmayan bir davranış şeklinin belli bir ulusal kimlikle eşleştirilmesidir.
"türk gibi (araba) sürmek" ("vozi kao turčin"): kötü araba kullanmak anlamına gelen ayrımcı bir sırpça deyim
rusça:
"bir türk aptal değilse, o türk değildir." ("если турок не придурок – значит он не турок")
"türk" ("турок"): rusça'da "türk" kelimesi, cahil birini betimlemek için kullanılabilmektedir.
maltaca:
"bir türk vaftiz edildi!" ("tgħammed tork!"): malta'da, az rastlanır bir olayı betimlemek için kullanılan ayrımcı bir deyiş.
"türk" ("tork"): malta'da "türk" kelimesi, doğası gereği korkulan ve istenmeyen kişiyi betimlemek için kullanılabilmektedir.
"türk müyüm?" ("mela jien xi tork, jew?"): malta'da, bir gruptan dışlanıldığı zaman kullanılan ayrımcı bir deyiş.
rumca:
"en iyi türk, ölü türk'tür.": ("τουρκος καλος μονο νεκρος"): güney kıbrıs'ta askeri talim sırasında kullanılan ve 2008 yılında alınan bir kararla yasaklanan ırkçı bir deyiş.
ermenice:
"neden ters bakıyorsun, türk'ün domuz etine baktığı gibi?" ("ի՞նչ ես թարս նայում, ոնց որ թուրքը խոզի մսին նայի"): kötü kötü bakan kişiyi betimlemek için kullanılan ırkçı bir ermenice deyiş.
"türk evi" ("թուրքի տուն"): düzensiz ve kirli bir yeri betimlemek için kullanılan ırkçı bir ermenice deyim.
"türk ile dostluk yap, ama sopayı elinden bırakma, her an ısırabilir." ("թուրքի հետ ընկերություն արա, բայց փայտը ձեռքիցդ բաց մի թող"): türklerle dostluk kuran ermenilere yönelik ırkçı ermenilerin kullandığı, "türk'ün dostluğu menfaatleri bitene kadardır, daha sonra zarar verir." anlamına gelen ırkçı bir ermenice deyiş.
"türk müsün?" ("թուրք ե՞ս"): "aptal mısın?" anlamında kullanılan ırkçı bir ermenice deyiş.
arapça:
"onu eve alma, o bir türk." ("لا تدع له في البيت وهو الترك"): birisini hırsızlıkla itham ederken kullanılan ırkçı bir arapça deyiş.
"türk gibi mi görünüyorum?" ("هل أبدو مثل الترك"): türklere yönelik ırkçı bir arapça deyiş.
rumence:
"seni türk!" ("măi, turcule"): cahil birini betimlemek için kullanılan ırkçı bir rumence deyiş.
flemenkçe:
"türk" ("turk"): flemenkçe'de "türk" kelimesi, kirli, barbar ya da kana susamış anlamında kullanılabilmektedir
"türk'e benzemek" ("eruit zien als een turk"): kirli ya da iğrenç anlamında kullanılan ırkçı bir flemenkçe deyiş
norveççe:
"türk gibi sinirli olmak" ("sint som en tyrker"): türklere yönelik ırkçı bir norveççe deyim.
devamını gör...