zeusisadick yazar profili

zeusisadick kapak fotoğrafı
zeusisadick profil fotoğrafı
rozet
karma: 1384 tanım: 38 başlık: 5 takipçi: 57

son tanımları


liberaller kime oy verecek sorunsalı

işte kendine liberal diyen tanıdıklarım akp diyor...
devamını gör...

gereksiz yere pahalı olan şeyler

ev kirası
devamını gör...

büyük ev ablukada

2019 yılında bir ara if beşiktaş'ta çalışırken çok kısa bir süre sahne performanslarına tanık olma fırsatım olmuştu. beklediğimden çok daha iyiydi, tereddütünüz varsa dinlemeye değer buluyorum.
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

çocukluğumdan beri sanki hayatımla güzel bir şeyler yapacakmış gibi insanlara umut verdim ama aslında sahtekarın önde gideniyim. bir dakika daha nefes alacak dayanma gücüm yok. hiçbir şeyi becerip düzelteceğim ve kendimi gömdüğüm bu çukurdan çıkacağım yok. değişmeyeceğim ve daha da dibe batacağım sadece.
devamını gör...

baykar'a yapılan yatırımlar aselsan'a yapılsaydı

baykar'ın durumunun şaibeli olduğunu kabul etsem de aselsan'ın tek sorununun yatırım görmemesi olduğunu düşünmüyorum. çoğu devlet destekli kurum oldukça verimsiz çalışıyor.
devamını gör...

dibe vurduğu halde şaka yapmayı ihmal etmemek

ordinary day of a decent turkish citizen.
devamını gör...

avrupa'da ezan sesinden yoksun kalan gurbetçiler

çektikleri acılardan memleketlerine gelip kurtulabilir ve çenelerini kapatıp sinirlerimizi bozmayabilirler.
devamını gör...

okunması gereken kitaplar

ilahi dinlerin kitapları. sadece dini meraktan değil, birçok şeyi daha iyi anlamak için.
devamını gör...

kadınlarda güzellik ve zekanın ters orantılı olması

daha anadilinde düzgün yazmayı bile beceremeyen erkeklerin dikkate alınmaması gereken ağlamasıdır.
devamını gör...

incel

twitter'da son günlerde çokça gördüğüm konu başlıklarından. ne olduğunu az çok anlatmış önceki girdiler zaten. bazı insanlar kadınların bu erkeklerle empati yapmak yerine onları ötekileştirip nefreti körüklediği yönünde bir şeyler yazmış orada burada. bunun yazıldığı yer de türkiye ha. yavrum ben kadın nefretini kimliği olarak sahiplenmiş erkeklerle empati yapacak konforu gördüm de yok mu dedim? herkesle empati yapmak, her düşünceye sempatiyle yaklaşmak, her oluşuma platform vermek zorunda değil kimse. ifade özgürlüğüne ters bir durum da yok, isteyen istediğini söyleyince katılmamak hatta katılmadığımı söylemek de ifade özgürlüğüdür. bunu yapmak istemiyor diye hiçbir kadına hesap soramazsınız. abileri de kitlesindeki kendine incel diyen çocuklara siz de haklısınız demeden önce bir zahmet dönüp kendinize bir bakın neden bu durumdasınız desin.
devamını gör...

crows zero

japon yönetmen takashi miike'nin yönettiği, hiroshi takahashi'nin crows isimli mangasından uyarlanan 2007 yapımlı aksiyon filmi. miike'nin yine oldukça başarılı olduğu bir manga uyarlaması. daha önce japon yapımı film ya da anime izlemeyenler için garip olabilir ama izleyip sevenler bu filmi de sevecektir.

film, suzuran lisesindeki çete savaşları üzerine. derslerin işlenmediği, animelerden fırlamış tiplerin sürekli birbiriyle dövüştüğü bir ortam düşünün. yakuza lideri olan babasına kendini kanıtlamak için ünlü suzuran lisesinde liderliği ele geçirmeye çalışan genji, yol boyunca edindiği arkadaşlıkları, her biri jilet tüküren karakterlerin tırnaklarına kadar delikanlı olup birbirine meydan okuması filmi çok eğlenceli yapmış. benim için tam bir feel good filmi, her seferinde izleyip eğlenebiliyorum.

filmdeki kadın karakterler biraz fazla süs olarak konmuş gibi, onun dışında pek bir sorunu gözüme çarpmadı. iki devam filmi de vardır.
devamını gör...

feminazi

temel amacı cinsiyetler arasında sosyal, politik ve ekonomik eşitlik sağlanması olan bir akım olan feminizm destekçileri -en radikalleri bile- hiçbir zaman toplumun bir kesimini ötekileştirip sistematik ve kasıtlı bir şekilde öldürmemiştir. önüne gelen kadına feminazi diyenler tenezzül edip biraz okuyup dinleseydi belki de feminizmin erkek sorunlarına da değindiğini anlayabilirdi.
devamını gör...

the power of the dog


thomas savage'ın 1967 tarihli aynı adlı romanına dayanan, jane campion tarafından yazılıp yönetilen 2021 yapımı western drama filmi.
cannes film festivalinde büyük ödülü kazanan ilk kadın yönetmen olması sebebiyle rüştünü çoktan ispatlamış bir yönetmen olan champion, bu filmde de iyi bir iş çıkarmış bence. film oldukça derli toplu bir şekilde ilerliyor. estetiği olsun, hikayenin ilerleyişi olsun hiç gereksiz karmaşa içermiyor ve bu çok hoşuma gitti.


film phil ve george ile açılıyor. phil, george'un yumuşak ve sakin doğasına zıt olacak şekilde aksi, gergin ve otorite kurmayı seven bir tipe benziyor. george'a da sürekli takılıyor. yemek yemeye gittikleri yerin sahibi rose'la tanışan george, kibar bir şekilde rose'a kur yaparak onunla yakınlaşıyor ve sonunda evleniyorlar. phil bu evliliğe karşı ama başta gördüğümüz otoriter yapısının aksine fark ediyoruz ki george üzerinde çok bir etkisi olmuyor. çiftlik işleriyle ilgilendiği için adamlarıyla daha yakınmış gibi gözüküyor ama sadece george'un yanında kendi gibi olabiliyor sanki, uyudukları oda bile aynı. rose, george'un karısı olarak eve gelince phil george ile olan yakınlığını kaybettiği için üzülüyor ve bu üzüntüsünü agresiflik olarak dışa veriyor. rose'u para avcısı olmakla suçluyor ve kadını evde sürekli rahatsız ediyor. rose bununla baş edemeyerek kendini zamanla içmeye veriyor.

karakterleri tanıdıkça phil'in yalnız ve duygusal olarak çok olgunlaşmamış birisi olduğunu, oldukça iyi bir eğitim alırken eğitimini yarıda bırakarak kendini çiftlik işlerine verdiğini görüyoruz. george ise phil'in aksine çiftlik işleriyle çok ilgili görünmüyor, rose'un gördüğü psikolojik şiddete karşılık ona destek olmak için pek bir şey yapmıyor ve insan ilişkilerini geliştirerek bir şekilde işlerini yoluna koymaya çalışıyor.

rose'un oğlu peter'ın eve ziyarete gelmesiye asıl hikaye başlıyor sanki. phil ile arası tanıştıkları andan beri kötüdür, annesi alkolik olmuştur, kendisi tıp okuyan içine kapanık ve feminen bir çocuktur. bu arada phil'in yıkanmak, yüzmek ve yanız başına vakit geçirmek için gittiği yeri bulan peter, içinde çıplak erkek fotoğrafları bulunan dergilerini de bulur. her şey yerine oturur bununla aslında. phil kendisiyle hala barışamamış bir eşcinseldir. peter'ın onu görmesinden dolayı büyük bir çatışma beklenir ama phil tam tersine peter'la ilişkisini düzeltmeye çalışır. peter'a anlattığı ve aşık olduğunu gizlediği bronco isimli kovboy gibi phil de peter'a kovboyluk öğretir. peter'la birlikte zamanla phil'in karakterinin derinliklerine ineriz. phil bir eşcinseldir, yale'da oldukça başarılı geçen ve klasikler üzerine olan eğitim hayatını bronco ile tanışınca yarıda bırakmıştır. bronco ile yaşadığı eşcinsel ilişkiyi düşünerek yalnız başına yıkanmaya gittiği su kenarında mastürbasyon yapar. aynı bronco gibi kovboy olmuştur ve geçmişine takılı kalmıştır. peter'la bu ilişkinin bir benzerini yaşamak istemektedir belki de.

rose, phil'in yakacağı hayvan derilerini bir yerliye verince phil yine bir çocuk gibi sinirlenir, peter buna şahit olur. peter, o gece phil'e onun için yaptığı halatı tamamlayabilsin diye önceden hazırladığı sığır derilerini verir ve phil yaralı eliyle halatı tamamlar. peter, sigarasını phil de içsin diye uzatırken belki de phil'in eşcinsel olduğunu bildiğini ve onun da aralarındaki ilişkiye öyle baktığını ima eder. phil peter'a iyice bağlanır. ertesi sabah george çok hastalanan phil'i doktora götürür ve sonraki sahnede phil'in cenazesi görünür.

film muhteşem bir sonla biter. phil'in ölümünün sebebi peter'ın ona verdiği şarbonlu sığır derisidir. peter eve geldiği andan itibaren bir cerrah titizliğiyle annesinin acı çekmesine sebep olan phil'i incelemiştir. phil'e yakınlaşmış ve onun güvenini kazanmıştır. peter zayıf ve feminen görünmesine karşılık oldukça güçlü bir karakterdir. phil'in tam tersi. bir alkolik olan babasını da annesinin mutluluğu için o öldürmüştür. büyük ihtimalle kendisi de eşcinseldir, evdeki hizmetçi kıza soğuk davranmıştır ve phil'in eşcinsel olduğunu hemen anlamıştır. phil'in ölmesiyle sırrını derinlere aynı halatı yatağın altına ittiği gibi iter ve annesinin george ile mutlu oluşunu izler.

filmde sürekli hakim olan gerilim havasının son andaki ölüme kadar hiç şiddete dönüşmemesi peter'ın karakterini anlatıyor sanki. beklenilenin olmaması.


film biraz peter'ın gözünden anlatılmış gibiydi. karakterleri onun gözünden tanımış gibi hissettim. olayların yavaş yavaş gelişmesi ve filmin sonunda her şeyin birbirine bağlanması çok hoştu. müziklerini radiohead'den jonny greenwood yapmış ve harika olmuş.

tl;dr sakin ilerleyen, güçlü bir hikayesi olan film. beğendim.
devamını gör...

daddy issues

daddy issues denildiği zaman akla çoğunlukla istismar edildiği ilişkilerde bulunan ve babasından göremediği sevgi ve değeri toksik erkek sevgililerinde arayan kadınlar geliyor. hiç haddim olmayarak (konuda herhangi bir eğitimim vs olmayarak) bu konudaki düşüncelerimi yazmak istiyorum.

bence bu konuyu internetteki özellikle genç erkekler bağlamında da düşünmeliyiz. jahrein, özgür demirtaş gibi ikonların takipçisi kitlelerde özel bir grup vardır. bu kitle herhangi bir konuda herhangi fikri belirtince takip ettikleri kişiyi savunur ve yapıcı veya değil tüm eleştirilere saldırırlar. kullandıkları dil çok kolay çirkinleşir. takip ettikleri kişiyi ölümüne destekler ve ondan onay almak isterler. aynı durum fanatikliğin halk arasında çok popüler olduğu siyaset için de geçerli tabi.

belki ben taraflı bakıyor olabilirim ama gördüğüm kadarıyla bu parasosyal ilişki erkek kişiler ve çoğunlukla erkek takipçiler arasında oluyor. bir baba figürü arayışı var sanki. baba figürü olarak gördükleri kişiyi ölümüne savunup, onu ölümüne sevebiliyorlar. fikirler konusunda sakince ve uzatmadan yorumlaşmak imkansız oluyor. korkunç derecede duygusal tepkiler veriliyor. benzer dinamikler toplumuzda yaygın aslında; ülkesini, devletini, kültürünü, doğduğu şehri kayıtsız şartsız olarak kutsal ve savunulası görmek örnek olarak verilebilir. devlet baba diye bir deyiş var resmen, sanki devlet vatandaşlarını kayıtsız şartsız himaye ediyormuş gibi.

demek istediğim belki de sadece kadınlar değil erkekler de babalarından yeterli sevgi ve destek alamıyordur. bunu karşılamak ya da bu konuya problemli bakışları yüzünden kendilerine başka başka baba figürleri buluyorlar. bu durum da interneti çekilmez hale getiren bir soruna dönüşüyor.
devamını gör...

müslümanlar kardeştir

kardeşlerle ilgili çokça bilinen ve kadim bir hikaye vardır. habil ve kabil...
devamını gör...

ölümsüz kılıç

takashi miike'nin yönettiği ve mugen no juunin isimli mangadan uyarlama olan 2017 çıkışlı filmi. aksiyonlu, kanlı ve samuraylı filmler izlemeyi seviyorsanız izlenebilecek bir film.

daha önce aynı yönetmenin başka bir manga uyarlamasını izlemiş ve keyif almıştım, samuray filmlerine zaafım olduğu için bunu da izledim. yönetmenin diğer filmlerine aşina olanları şaşırtmayacak şekilde uzun ve kanlı dövüş sahneleri var, aynı anime ve mangalardaki gibi karakterler ne kadar yara alırsa alsın bir türlü ölmek bilmiyor, dikkatli izleyince birçok tutarsızlık ya da minik hatalar göze çarpıyor. filmin içine bir çok karakter ve hikaye çok yontulmadan koyulmuş gibi. yönetmeni üzerine uğraşıp cilalamak yerine çiğ bir halde çekmiş sanki filmi. bu basitlik hem hoşuma gidiyor hem de izlerken şurayı şöyle mi yapsaydılar diye düşündürtüyor. genel olarak takashi miike filmlerini çok irdelemeden aksiyona kaptırarak izleyince daha bir tatmin oluyor insan sanırım.


filmde pek iyi adam kötü adam ayrımı yok, herkes bir şekilde yozlaşmış ve elini kana bulamış. rin dışında tabi. anotsu'nun babasından gelen sınıf kini ve sistemi değiştirme motivasyonu oldukça anlaşılır, babası sırf samuray zümresine dahil olmadığı ve onların uygun bulduğu şekilde dövüşmediği için başarılı olmasına rağmen hak ettiğini alamadan ölmüş. anotsu da hem intikam almak hem de sistemi değiştirmek için kanlı bir işe girişiyor.

manji ise hükümet adına çalışırken yine yozlaşmış sistemin kurbanı oluyor ve sistemin dışına itiliyor. o da masum bir şekilde çıkmıyor tabi, önüne geleni kesen, kaba saba birine dönüşüyor. içine yerleştirilen kan solucanlarından dolayı ölemediği için film boyunca yarınlar yokmuş gibi eline geçen her türlü metalden silahla adam öldürüyor. rin'in ona ölen kız kardeşini hatırlatması, saflığı ve dürüstlüğü onu yaşama bağlıyor. yan karakterler de ilginç, hepsinin kendi motivasyonu ve amacı var.
devamını gör...

ashes of time redux

hong konglu yönetmen wong kar-wai'nin 1994 yapımlı ashes of time filminin 2008'de çıkan yeni versiyonu. özellikle görsel olarak çok etkileyici bulduğum ama iyi anlaşılması için biraz dikkatli izlenmesi gereken bir film. genellikle wuxia olarak bilinen türe bir örnek olarak gösterilebilir. bilmeyenler için wuxia. okuduğum bazı yazılarda wuxia türünün eski çin'de geçmesi ve dövüş sanatlarıyla ilgili olmasının yanında türün özünde üstü kapalı bir başkaldırı ve melankoli olduğu yazıyordu. wong kar-wai de kendi tarzına uygun olarak trajik ve melankolik yanlarını ön plana çıkarmış bu filmde.

buradan sonrasında spoiler olacaktır, izledikten sonra okursanız iyi olur.

öncelikle olay örgüsünden başlamak istiyorum. okuduğum birkaç eleştiri takip etmesi zor bir film demiş ama biraz dikkat edilirse hikaye tamamlanabilir diye düşünüyorum. filmde çok fazla karakter yok ve her birinin hikayesi de bir şekilde birbirine bağlı aslında.
film ouyang feng isimli ana karakterimizin anlatımıyla başlıyor. memleketini terk etmiş ve çölün ortasında yeni bir hayata başlamış. ona gelen insanların istedikleri kişinin öldürülmesini sağlıyor. her sene onu ziyarete gelen huang yaoshi bu sefer yanında içenin hafızasını silen bir şarapla geliyor. ouyang bu şarabı içmeyi reddediyor ama huang içiyor ve hafızasını kaybettiğini söylüyor. içmeden önce de " the root of one's problems is memory" diyor. yani kişinin problemlerinin kökeni hafızasıdır. bu film için önemli bir tema aslında. huang ertesi gün erkenden yola çıkıyor, ouyang bir kadın yüzünden diye düşünüyor. huang gittiği yerde atına su içirmekte olan bir kadını görüp gülümsüyor, kadın telaşlanıp uzaklaşıyor. sonrasında kadının atını erotik denilebilecek bir şekilde okşadığını görüyoruz. huang ve atlı kadın arasındaki cinselliğe işaret ediyor.

sıradaki karakter murong yin/yang. huang'la han gibi bir yerde tanışıyorlar ve o sırada erkek personasında olan kadın huang'ın kız kardeşin varsa onunla evleneceğim demesi üzerine onunla sözleşiyor. buluşma noktasında kadın personasıyla beklerken huang gelmeyince acıyla haykırıyor ve ouyang'a gidiyor. erkek personası huang'ın kardeşini üzdüğü için ölmesini, kadın personası da huang'ı öldürmek istediği için erkek personasının ölmesini istiyor. film ilerledikçe anlıyoruz ki bu kadın aslında bir kılıç üstadı ve bir yanı o zamanlardaki bir erkek gibi özgürce bir kılıç üstadı olarak yaşamak istiyor. kadın yanıysa huang' a aşık ve acı çekiyor. iki persona çatışma halinde ve birbirlerinden dolayı özgür kalamıyor. sonunda iki persona da birbirine karışıyor ve aşkından dolayı çektiği acıyı kabulleniyor.

huang'la eskiden arkadaş olduğunu öğrendiğimiz kör kılıç ustası var sırada. en iyi arkadaşıyken aralarında geçen bir olay yüzünden huang'ı öldürmeye yemin etmiş ama kör olduğu için edememiş. huang'ın yanına gittiği atlı kadın aslına kör kılıç ustasının çok sevdiği karısıymış ama huang ve kadın arasında geçen ilişkiden sonra arkadaşlık bozulmuş ve kılıç ustası evini terk etmiş. oldukça disiplinli bir hayat sürüyor ve sakin bir karakter. iyi bir kılıç ustası. ouyang'dan iş alıyor ama karanlıkta göremediği için iş esnasında o ölüyor.

bir de abisi haydutlar tarafından öldürüldüğü için intikam almak isteyen fakir bir kız var. ouyang ona elindekilerin işin ücretini karşılamayacağını ve vazgeçmesi gerektiğini söylese de kız sabırla ona yardım edecek birini bekliyor. sıradaki karakter olan yetenekli ama fakir kılıç ustası ona yardım ediyor sonunda. öncesinde ouyang ona iş veriyor ve bir süre birlikte çalışıyorlar. bu karakter içinden geldiği gibi yaşayan özgür ruhlu bir tip. bir kılıç ustası olarak zaferleriyle elde edeceği şanın peşinde. ouyang'la çalışırken iyi para kazanıyordu ama sonunda kalbinin sesini dinleyip fakir kıza bir yumurta karşılığında yardın ederek haydutları öldürüyor ve bir parmağını kaybediyor. kıza da " üzülme, yumurtanı yedim ve lezetliydi. başka bir şey yapmana gerek yok" diyor. sonunda onu bekleyen karısını da alıp yine şan peşinde yola koyuluyor.

filmin sonlarına doğru her şey birbirine bağlanıyor. ouyang da aslında bir kılıç ustasıymış ve tıpkı iş verdiği adam gibi o da şan peşinde yollara koyuluyormuş. sevdiği kadını arkasında bırakarak. sevdiği kadın ouyang ona sevildiğini hissettirmediği için guru yapıp ouyang'ın kardeşi olan huang ile evleniyor ve bunun üzerine ouyang da evini terk edip yeni hayatına başlıyor. filmin sonunda huang ve karısının konuşması çık trajik aslında. huang sevilmek istediğini ama hep başkarını incittiğini söylüyür, kendisini bir kaybedeb olarak görüyor. karısı da sevdiği adamla olmadığı için derin bir pişmanlık ve üzüntü içinde olduğunu söylüyor.

birçok sahnede gözüken kuş kafesi çok önemli bir simge filmde. kilit sahnelerde karakterler tam da kendi kafeslerine mahkum olurken gözüküyor. neredeyse tüm karakterler hayatlarında iyi bir konumda ve mutlu olabilecekken kendilerini kafeslere hapsetmişler. pişmanlık içinde yaşıyorlar ve acılarından kaçmaya çalışıyorlar. geçmişlerini unutamadıkları için acıları da bitmiyor. hafızaları kafesin sınırlarını oluşturuyor. bir tek kalbinin sesini ısrarla dinleyen parmağı kesik kılıç ustası ve intikam isteyen kız bunun dışında. ikisi de fakir ve zor hayatları var ama diğer karakterler gibi pişmanlıklarının ağır yüküyle ezilmiyorlar. içlerinden geldiği gibi yaşıyorlar.

film boyunca esen rüzgar ve çölün uçsuz bucaksız görünümü ana karakterlerin kapana kısılmışlığıyla bir tezat oluşturuyor. oldukça melankolik bir film aslında. ouyang'ın hafızası içindeymiş gibi akıyor. kamera sanki ouyang nereye bakıyorsa orayı gösteriyor. hikaye de onun sanki kendine anlatısıymış gibi ilerliyor. aksiyon sahneleri de keza aynı. orada bulunan birisinin gözünden izliyor gibiyiz seyirci olarak, bazen hareketler bulanıklaşıyor bazen de bir şeye gözümüz takılıyor gibi.

hikayenin dışında görsellik yazdığım gibi çok etkileyici. ışık kullanımı enfes olmuş. kostümler ve set tasarımı dönemin şartlarının seyirciye geçmesinde çok etkili olmuş. yönetmen sanki bir ressam gibi belirli bir paletteki renklerle oynuyor film boyunca. giysilerin kırışık ve eski oluşu, masaların dağınıklığı, rüzgarda savrulan örtülerin üzerindeki delikler gibi ayrıntılar filmi başarıyla gerçek kılan detaylar. müzikler de keza görüntüler gibi, hikayeye çok güzel eşlik ediyor. bazen bir inleme, bazen de ince bir melodiye dönüşüyor.

filmle ilgili daha uzun uzun yazarım gibi geliyor ama yazının tam bir tl dr yazısı olduğunun da farkındayım. sonuç olarak beğendiğim ve özellikle estetiği sebebiyle tekrar izleyeceğim filmdir.
devamını gör...

ai no mukidashi

japon yönetmen sion sano'nun 2008 yapımı 237 dakikalık filmi. uzun olduğuna bakmayın, kesinlikle sıkmadan seyirciyi ekranda tutabilen bir film. ai no mukidashi sevgiye ya da aşka maruz kalmak olarak çevirilebilir. film boyunca aile bireyleri arasındaki sevgiden kaşı cinse duyulan aşka kadar geniş bir yelpazede sevginin çeşitleri farklı şiddetlerde görülebilir. film kültler, hristiyanlık, suçluluk, yas, travma gibi o kadar çok şeyden bahsediyor ki tek tek anlatmak ve bir bütün içine oturtmak çok zor. hepsinin özenle yazılmış karakterler ve olay örgüleriyle bir araya koyulup seyir zevki yüksek bir filmde toplanması büyük başarı olmuş bence. izlerken en çok haz aldığım japon filmlerinden birisi oldu.
devamını gör...

melancholia

lars von trier'in 2011 yapımı filmi. depresyon ve dünyanın sonu gibi konularla uğraştığı düşünülürse görsel olarak oldukça güzel denilebilecek bir film. oyunculuklar harika.


film ağır çekimde bir takım sahnelerle başlıyor. daha baştan dünyanın sonunu görüyoruz. hiçbir kurtulma şansı olmayacak bir biçimde bitiyor her şey. justine'in depresyonu da yine çok hoş sahnelerle gösteriliyor. gelinliği üzerindeyken ormanlık bir yerde ayaklarına bağlanmış ve ilerlemesine engel olan dallar, ophelia tablosundaki gibi suyun üzerinde uzanışı... hepsi aslında fimde neler görüleceğini söylüyor sanki. bile bile bariz sona giden filmi izlemeye başlıyoruz. kaderini bile bile yaşayan oedipus gibi.

düğüne giderken kıvrımlı taşra yoluna uymayan bir limuzin tercih edilmiş. bu yüzden düğüne geç kalıyorlar. tabiatla bir uyumsuzluk var. doğaya yabancılaşma hayatın gidişatına zarar veriyor. içeri girmeden önce gökyüzüne bakan justine sanki melancholia'nın yaklaştığını sezmiş gibi o andan itibaren kendi melankolisine dalıyor. düğün boyunca tüm hayatının parça parça çözülüşünü görüyoruz. sinirli ve umutsuzca son çırpınışlarını görüyoruz. işinden oluyor, başka birisiyle sevişiyor, seromoninin gidişatını bozuyor. herkes ona mutlu olması gerektiğini söylüyor bir şekilde ama o gittikçe dibe batıyor. aslında neler yaşadığını yalnızca annesi ve kız kardeşi anlıyor, annesi bilgece uyarıyor da. sanki dişil bir bilgelik var işin içinde.

filmin ikinci yarısında justine ağır bir depresyonun ortasında artık. kardeşi onu evine alıyor ve ona destek olmaya çalışıyor. bu sırada melancholia gezegeninin dünyaya yaklaşmakta olduğu herkes tarafından bilinmekte. justine zamanla normal davranmaya başlarken kardeşi gittikçe endişeli bir ruh haline giriyor, kocası da bilime güvenmesi ve rahat olması gerektiğini söylüyor. kaçınılmaz son yaklaştıkça kendi trajik katarsisini yaşamış olan justine durumu metanetle karşılıyor ve kardeşine de bunu gösteriyor, son geldi ve yapacak bir şey yok diyor. dünya kötü bir yer işte, yok oluşunun yasını tutmamıza gerek yok diyor. filmin ilk yarısındaki annesi gibi sanki. eniştesinin bilime ve medeniyete güvenmesi ve sona karşı koymasına karşılık justine'nin sezgisel bir bilgeliği ve kabullenişi var. nitekim kıyamet inkar edilemez olduğunda ilk pes eden enişte oluyor. kardeşi de eniştesi kadar olmasa da medeniyette medet aramaya çalıştığı için sakin kalamıyor. kıyameti terasta şarap içmek yerine dallardan yapılmış sihirli mağaralarında karşılıyorlar.


dogville kadar beğenmeme rağmen sonunda benzer bir aydınlanma veya rahatlama yaşamadığım, kendi depresif düşüncelerime daha da bir daldığım film oldu. izlenmeye değer bir film olduğunu düşünüyorum ama.
devamını gör...

twitter'da gündem olan köpeksiz sokak istiyoruz hashtagi

sokaktaki hayvanlar ve maruz kaldıkları yaşam koşulları insanlardan çok onlar için bir sorundur ve çözümü de ülkedeki diğer bir çok sorun gibi bellidir. bunu anlayamıyor yada kabul etmiyorsanız ya yeterince düşünmediniz ya da kötü niyetlisiniz. dünya üzerinde sadece insanlar yaşasın diye yok, üstelik mevcut kafa yapısıyla kendimiz için bile yaşanmaz halde. sokaklardan toplanıp öldürülmeleri ya da barınağa kapılmaları canlı olan, acı çekebilen hayvanların insanların keyfi için telef edilmesidir. kısırlaştırma yapılacak ve sahipli hayvanların da rastgele sokağa atılması engellenecek. zor değil.
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim