durmadan arayışta olup bir türlü bulamayacağımızı düşündüğümüz mutluluk.
daima uzaklarda bir yerlerde olduğuna inanırız evet bazen benim de durmadan yakındığım durum. çok uzaklarda, yetişemiyorum, ne zaman beni bulacak gibi bir sürü soru...
mutluluk içimizde bir yerlerde ise neden kendimize dönmeye bu kadar aciziz?
hep kötü hissettirildik, daima kusurlarımız çarpıldı yüzümüze ancak kimse şunu yapman gerek demedi belki... işte budur kendimize dönmememizin sebebi.
kendimi en iyi kendim biliyorum, kendimi seviyorum, kusurlarım beni ben yapıyor ve mutluluğum kendi içimde... "mutluluk denilen şey insanın kendisinde."
"senin gökyüzünde gece var mı inci, bizim gökyüzümüz hep gündüz de?"
insan hiç tutsak doğar mı, bir çocuğun gülüşünde mi saklıdır özgürlük, tüfekler sadece kaçanlar için midir?. .
suçu olmadığı halde hayalleri ve hayal gücü dört duvarlı bir kafesin içine sığdırılmış, kendi küçük yüreği kocaman minik barış'ın öyküsüdür.
filmin her dakikasında gözlerim dolu dolu izledim, filmi izlerken 'sadece çocuk deyip geçmemek gerek' diye geçiriyor insan içinden. -niye uçmuyor inci? -uçar bir gün...
o uçurtma bir gün uçacak ne kadar zaman alır bilinmez ancak gökyüzü uçacak olan uçurtmaları bekliyor olacak.
çok spoiler vermeden tamamen filme odaklanırsak tunç başaran'ın yönettiği nur sürer başrolünde ödüllü bir türk sinema filmidir. annesinin işlediği suç sebebiyle annesiyle beraber kaldığı hapishanede aralarında çok farklı bir bağ oluşan inci ile olan yolculuğudur. dramı kalbinizden hissedeceksiniz bitince durup düşüneceğiniz ve keşke sonu gelmeseydi diyeceğiniz bir filmdir. size güzel izler bırakacak ve bitse dahi barış'ın sesi kulağınızdan gitmeyecektir.
şiddetle izlemenizi tavsiye ederek fazla zamanınızı almak istemiyorum. koşun koşun izleyin* keyifli seyirler...
neler mi olmuş bugün acaba durup durup insanları seyrettim duraklarda. öyle izledim yani insanları bazen izlemek lazım herkes bi telaş halinde, herkes bir yerlere yetişmeye çalışıyor. boş boş izledim işte parkta oturdum sonra biraz da orda izledim. acaba nereye kadar sürecek bu savaş(yaşam savaşı) diye düşünüyorlar mi diye düşündüm. durup biraz kötü hissettim sonra şükür . herkes bir yerlwre yetişmeye çalışırken ben durmak istedim işte bu kadar basitti bazen yetişmemek gerek, öylece durmak.. zamanı durdurduğumu bile hissettim bir an ancak yanılmışım durdurmamışım sadece hızla akan koşuşturma ve telaşlara biraz dur demek istedim. galiba konya beni azıcık yoruyor üstesinden gelecem inanıyorum. hani çorbayi karıştırırsın ya sonra kepçeyi şöyle de biraz ters yöne çevireyim dersin ancak hafiften biraz bileklerin yorulur (şöyle minnacık ama tam tersidir işte farkına varılır) kendim bugün biraz da çorba kepçesi olmuşum gelen geçeni izlemek tüm koşuşturmalara biraz karşı gelmek istedim işte. yorgunluk işte sonra bu biraz ağır gelmeye başlayınca olmayan saçlarımı da kestirdim biraz kendin kestim de aslında kötü olunca aglayivermişim müzik açık ve uyumuşum ve yeni uyandım..
düzeliyor
uzun bir aradan sonra çok daha değişik ve yaşamadığım duygularla burdayım sayın sözlük halkı. üzgünüm ama ağlıyorum işte gidiyorum* bu sefer hep istediğim ama sonucunu asla böyle düşünmediğim bir şekilde. her şeyden önce bugün yazmam gereken şeyin babamın bana kıpkırmızı gözlerle bakması olması gerekiyor diye düşünüyorum. kim ne derse desin babamın böyle olacağını ne ben ne de hiç kimse tahmin edebilirdi. benim asıl ağladığım şeyin o olduğunu ya da gözlerimdeki o damlanın düşmesine ilk sebep olan kişi olduğunu söyleyebilrim. her neyse işte sımsıkı bir sarılma ve dünyalar diyebilirim. burda yazıma mola verip biraz daha ağlamak istiyorum. beni sevenlerin orda toplanması ve benim için olması bu toplanışın sebebi. ağlıyorum işte ne ağlıyorsun be hayallerin gerçekleşecek. ne bileyim hani deniyor ya valiz hazırlanır da içine bazı şeyler konmaz herkes biraz dolu biraz buruk gelir otogara sonra bir şey tetikleyiverir o akacak olan bir yaşı, bir yaş aktı mı gerisi geliyor yol boyunca boğazında bilmediğin bir cisim bir his her neyse bir ağırlık işte. franz kafka diyor ya hani milenaya mektuplar kitabında "ağırım biraz" diye ağırım işte yorgunum da diyemiyor ağırım biraz duygu açısından ağır...
annem babam abim kardeşlerim ve arkadaşlarım... sevildiğimi hissettim gibi yani çok içten hissettim. aylardır beklediğim hatta belki yıllardır bu ana hasretmişim gibi yaşadığım bu an ise şu an ağlıyorum. başardın! ziola. sen başardın sevdiklerinin desteği ve üstün çaban ile...
eskiden öyle ağladıkları zaman etrafımı izlerdim ama öyle de çok ağlamazdım başardılar niye ağlıyorlar da derdim. yolcusu kalkınca o şehrin geride kalanlar önce el sallar sonra birbirlerine sarılırlar* neden mi ? ordaki her biri gidenin bir parçası parçalar tutunur ya birbirine.. ah ne kadar da içliyim . gidiyorum işte ister ağlayarak ister gülerek gidiyorum sonunda hayallerime adım adım.
bu kaç diye sorulması
uzanarak kitap okunamaması
herkesin "gözlüğü çıkarınca görmüyor musun" demesi
yağmurlu havada camlarının.ıslanması
sıcak bir şeyler içerken buğulanması
burun kemiğinin şeklini değiştirmesi
kör müsün diye sorulması
uyandığında ilk işinin onu almak olması
sürekli birilerinin takmak istemesi ve parmaklarıyla özellikle camlarını kirletmesi
uzanarak film izlenememesi
özellikle bazı durumlarda gözlük taktığın için dalga konusu olman(komik sanılan bir davranış)
bazen kötü hissedilen ve darlandığımız zamanlarda özellikle gözlüğün fazla gelmesidaha niceleri...
uyumam gerek ancak içimi dökmesem...
iyi geceler sözlük
bugün de dert yanmaya gelmedik elbet sadece az konuşmak istedim ve burdayım. benim de biraz içimi dökmem gerek galiba
düşünsene birine kardeşin diyorsun sonra onun büyük bir derdi oluyor ve bunu tesadüf eseri masada kağıtta yazılanlardan okuyorsun ne kadar da koyuyor insana. vay be dedim üstümden bir tır geçti sanki. meğer en yakınım dediklerin gün gelir ne kadar yakın olsan da çok uzaklarda olabiliyormuş. bu zor gerçekten bunu tahmin edemezdim. bir süre sonra bana özel olduğunu anlıyorum zaten büyük bir sorun olduğunu, bir bana olduğunu.
ne bileyim zaten biliyordum ben öyle çok bir şey beklemiyordum hani. ancak bir yerde de kabul edemiyor insan. normal düz hayatımın normal bir gününde sadece yürürken gerçekten de bırakıldığımı hissettim. kafama dank diye şey indi gibi oldu. durup tam o an o kadar zamandır kaçtığım bu duygu yüzüme tokat gibi yapıştı.
gayet de normaldir . üzgün müyüm gerçekten bilmiyorum herhalde değilimdir. güzel bir yaşantım olsa gerek. kaçtığım bu hissiyat ile karşılaşmam çok daha iyi oldu. kalbimdeki ve bedenimdeki tüm marazdan uzaklaşmam gerektiğini biliyorum. ben benim ve başkası artık çok başka benim için.
dediğim gibi ben bir zio'yum ve beni üzen tüm olumsuzluklardan uzaklaşmayı yeğliyorum.
çok tatlı bir tavşanım var, hayatımda çok sevdiğim bana değer veren insanlar da var hâlâ. galiba mutlu olmam gerekiyor.
kendimi gerçekten seviyorum, bunu yapmaktan vazgeçemem vesselam.
bolca sevgi içermektedir!!!
mutluluğumun sebebi tamamen hayatıma giren şu minik olması *
bugün itibariyle bir herküş anasıyım tüm birimlerin dikkatine.*
o kadar sevimli ki... bugün değerli bir insanın çok değerli bir hediyesiydi bana herküş'üm.
önce onu güzelce doyurdum o kadar tatlı bakıyor ki havucu minik dişleriyle kemirişine bile bakabilirim saatlerce. sonra ona hazırladığım yere koydum onu çok sevdi sayılamaz daha çok kucağımda durmayı yeğliyor. çok fazla sevdim onu baya bayaa...
onları yıkayamıyormuşuz yine minik ayaklarını yıkamış oldum ve kuruttum. çok güzel bir havuç yiyişi var*)
ve uyku vakti geldi bir anda yatağimda uyumaya başladı. ben de rahatsız etmek istemedim. öyle de kaldı. ışığı kapatayım da rahat uyusun istedim. *
ışığı kapatınca haliyle ben de uyuyacam arkamı döndüm. gelip gelip beni inceliyor sonra uzaklaşip tekrar yerine gidiyor. biraz zaman geçiyor ve yine aynısını yapıyor beni kontrol ediyor gibi sonra tekrar yerine geçiyor ben yerim ki onuu... bu çok hoşuma gitti zaten kendisi ayrı hoşuma giderdi de bu ayrı*
normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz.
Daha detaylı bilgi için çerez ve
gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.
online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.