zioland.00 yazar profili

zioland.00 kapak fotoğrafı
zioland.00 profil fotoğrafı
rozet
karma: 7479 tanım: 450 başlık: 36 takipçi: 116
"Öldür bendeki beni.."

son tanımları | başucu eserleri


mağara alegorisi

düşünsene bir mağarada sın ve hayatında sadece sana yansıtılan nesneleri görerek hayatının sonuna kadar öyle yaşıyorsun, nasıl olurdu?
platon'un mağara alegorisi;
bu benzetmede insanların bir mağarada başlarını sağa sola hareket etmeyecek şekilde zincirlenmiş olan insanlardan bahsediyor. dış dünya ile ilgili habersiz bir yaşam sürdürmekte olan bu insanlardan bir tanesi bir gün bu zincirlerden kurtulur. ve gerçek dünya ile karşılaşır. hiç de bilmediği, görmediği şeyleri görür. gelip arkadaşlarına anlatır ancak arkadaşları buna inanmazlar çünkü doğduklarından beri mağarada olup sadece karşılarındaki duvarda onlara yansıtılan nesnelerin gölgelerini görmüşlerdi. bir rengi bile değil gölgeyi...

şu an toplumumuzda da böylesi bir durum vardır. doğup büyüdükleri ortamlarda onlara dayatılan fikirleri yaşamlarında sürdürürler ve asla bu düşüncenin aksi hareket etmezler. söylense bile hayatlarında yer edinmiş o fikirleri kedinin yavrusunu korumasındaki içgüdü gibi bir anlık bir refleksle sonuna kadar savunurlar.

platon ise bu alegorisinde, kendisine empoze edilen fikirleri ile yaşayan aklını kullanmayıp sorgulamasını bilmeyen ve kat'iyen
aksi fikirleri kabullenmeyen insanlar için benzetme yapmıştır.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

mutluluk

merhaba arkadaşlar zamanınız varsa aşağıdaki yazıyı okuyabilirmisiniz?
okursanız beni mutlu etmiş olursunuz en azından birilerinin benim yazımı okuduğunun mutluluğunu yaşıyayım.


mutluluk herkesin hayatında bir parça da olsa olmasını istediği bir duygu şölenidir.
dünyadaki herkes mutlu değil ama hepsinin peşinde koştuğu ya da hayatta daha fazla tutunabilmeleri için aramak zorunda oldukları bir kavram.zor şartlar altında yaşıyan insanlar için mutluluk kolay bir şekilde kazanılamıyacak zannediliyor.


peki mutluluk denen şey neydi ve neredeydi?
bir obje miydi,bir kitap,bir bardak su, arkadaş,biraz yemek...mutluluk veren şey tam olarak budur denemez kişiden kişiye göre değişebilen bir kavramdır.
nerede sorusuna ise şöyle cevap vereyim;
yanı başınızda olan bir şeydir. belki şuana kadar farkedilemeyen ama can atarak kendisinin bulunmasını bekleyen kozasından daha çıkmamış bir kelebek...
mutluluk bulundukça kozasından çıkar ve kanatlanır başka kelebekler-mutluluk-bularak sevgiyi salgın gibi yayar...


haftalar süren düşüncem sonucunda-bu arada düşüncem''neden çok mutlu olamıyorum''du-cevabını buldum.
istediğim herşeye sahip değildim ve mutlu olamıyordum.çok güzel bir odam yok okumak, istediğim tüm kitapları alamıyorum,arkadaşlarımla doyasıya gezip konuşamıyorum...

ancak;sıcacık bir yuvam, çok iyi arkadaşlarım ve dostlarım,çatısı olan bir evim,bir yatağım,üzerimde giyebileceğim elbiseler, yiyebileceğim bir lokma yiyecek veya bir yudum su...
evet bunlara sahibim bunların hepsi birer mutluluktu.hiç olmazsa;hala hayatta ve yanımda olan annem ve babam,gören bir çift gözüm,duyan bir çift kulağım var.kollarım,elim,parmaklarım vardı ve bunlar çok işe yarıyordu yürebiliyorum hatta koşabiliyorum.

tüm güzellikleri görebiliyor tatlı ezgileri duyabiliyor ve rahatlıyordum, ellerimle bir şeyler tasarlıyor yeşillikler arasında sonsuzluğa koşabilirdim.

bunların hepsi başkaları için kozadaki kelebekti.
birgün uçmayı bekleyen kelebek...

ben başkalarının hayallerini ,umutlarını ve mutluluğunu yaşıyordum bunlara sahip olmasaydım eğer,bunlar benim hayatta herşeyimi verebileceğim mutluluğum olurdu.
buraya ben hala mutluluk içerisinde yaşamıyorum diyen kimseler için bir mesaj bırakıyım;

''ellerimizdeki mutlulukları ambalajlarından çıkarıp kullanalım lütfen çünkü son kullanma tarihleri bittikten sonra kullanırsanız etkisini göstermeyebilir.''

ellerinizdeki kaybettiğiniz anda işte o zaman onu bulamıyacaksınız ve çok geç olacak...

mutluluğunu fark et!!!
devamını gör...

sözlük yazarlarımızı ayakta tutan yazılar

ne olursa olsun ne yaşarsam yaşayayım beni ayakta tutan sözlerdir.
ben hayata hayatı yaşamaya geldim kimsenin ne dediği umrumda değil hayat kısa ve ne zaman biteceği belli olmayan bir kavramdır. o yüzden herkes her zaman zaten konuşur. onların yaptığı tek şey zaten konuşmak yapabilecekleri başka şeyler olsaydı herhalde yaparlardı. o yüzden takmamak...
insanları takmamak belki de hayatı yaşamanın küçük bir tüyosudur
hedeflerim ve inançlarım doğrultusunda yaşıyorum inşallah yaşadığım sürece bunları bilerek yaşarım.

ınsanı ayakta tutan iskelet ve kas sistemi değil; insanı ayakta tutan inan inançları ve prensipleridir.
-albert einstein-
devamını gör...

sabahattin ali

türk edebiyatının önemli yazarlarındandır. bir çok eseri vardır ve hepsi okunmaya değerdir. özellikle kuyucaklı yusuf'u okumanızı tavsiye ederim.


''o gelmez artık!'' dedi.
''nereden biliyorsun?'' dedim.
''gidişinden belliydi!'' dedi.

-kuyucaklı yusuf-
devamını gör...

hayvan hakları yasası

kesinlikle katıldığım bir durumdur. bu yasa hayvanların eziyet görmeleri veya öldürülmesi karşılığından verilen kanun dur.
hayvan hakları yasasının bir an önce çıkması gerektiğine inanıyorum çünkü onların da bir canı var. ve canları yanıyor. gerçekten de durup seyirci kalıyoruz. kimsenin buna dur dediği falan yok. 'hayvanlar allah'ın sessiz kullarıdır' peki sessiz oldukları için mi acı çekmelerine göz yuma biliyoruz.
hayvanlara deney yapan, hayvanları zehirleyerek öldürenler, tekmeleyenler, bir çuvala taşla koyup nehre atanlar...
bunların sonu gelmeyecek gibi.

şiddetin her türlüsü kötü ve doğru değildir.
çünkü hayvanlar hissedebilir düşünemezler. o senin elini ısırdı diye sen onu öldüreceksin diye bir şey yok!!!
hayvanlar doğanın bir parçasıdır...
bizim onlara ihtiyacımız var fakat onların bize ihtiyacı yok!! onlar biz sizde yaşayabilirler ancak biz onlarsız...
ülkemizde ve dünyada bu yaşanılan bir durum ve bilinçli insanlarımız olduğu sürece daha doğrusu vicdanlı insanların yeryüzünde var olduğu sürece diğer insanları uyararak bunlara son verilebilir.


minik bir dostun size mesajı var;

ben ölmek istemiyorum...
benim canım yanıyo ama sen canımı yakmaya devam ediyorsun.
bana zarar vererek değil, bana zarar verene tepki göstermeyerek...*
devamını gör...

çalıkuşu

reşat nuri güntekin'in kaleme aldığı bir kısmı günlük tarzında yazılan bir romandır.

romanaın baş karakteri feride,nişanlısı kamran tarafından ihanete uğramasının ardından yaşadığı olayları konu edinir.
kitabın aynı zamanda dizi ve sinema uyarlaması da vardır.

kitap kalın olmasına rağmen bir solukla okunabilecek sürükleyici bir kitaptır. ayrıca her evde bulunması gereken ve okunmasını mutlaka tavsiye ettiğim bir kitap.
kitabı okumayanlar veya bilgi sahibi olmak isteyenler için aşağıya özet bırakıyorum efendim.*

romanın baş kahramanı olan feride,küçük yaşta annesi ve babasını kaybetmiştir.teyzesinin korumasında fransız yatılı okulunda okur.
çalıkuşu lakabını yaramaz oluşunda ve yerinde duramayışundan alır.
başta kamran'ı sevmediğini söylemesine karşın kamran'a aşıktır.kamranın da ona bir takım hisleri vardır. kamran aynı zaman da da teyzesinin oğludur.zmanla birbirlerine açılır ve nişanlanırlar.
tam evlenecekleri gün bir kadın çıkagelir . kamranın bir zamanlar yurt dışında bir kadınla ilişkisi olduğunu öğrenir ve bu ona çok ağır gelir.herşeyi olduğu gibi bırakıp kaçar. feride anadoluda bir çok yerde öğretmenlik yapar. zeyniler'de munise adında yardıma ihtiyacı olan bir kızı evlat edinir. anne sevgisini daha önce tatmamasına rağmen çok şefkatli davranır.

güzelliği her yerde dedikodular çıkmasına sebep olur. munise hastalığından dolayı öldükten sonra o da kahrolur ve hastalanır.
zeyniler'de tanıştığı hayrullah bey ona yardımcı olur ve evinde bakar.
tabi dedikodular boş durur mu?
aralarında baba-kız ilişkisi olan bu ikili arasında bile böyle bir şey çıkartırlar.onlar da kağıt üzerinde evlilik yaparlar.
bir gün hayrullah bey,feridenin öğretmen olduğu günden beri yazdığı günlüğü okur olan biteni anlar ve saklar.
hastalandığında günlüğü içine koyduğu ve tüm olanları anlattığı bir mektup yazdığı kutuyu feride'den kamran'a vermesini ister. ölümünden sonra vasiyet yerine getirilir. kamaran olan biteni anlar ve feridenin yaşadığı olaylar karşısında üzülür.
romanın sonunda feride ile kamran evlenir.*


'' aynı duayı birbirinden habersiz eden iki insan, er ya da geç birbirlerine kavuşurlar. ''
çalıkuşu
devamını gör...

coğrafya kader midir sorunsalı

coğrafya kader midir sorusuna şöyle cevap veriyorum;

tabii ki de kaderdir. şu an yaşadığımız yer üç tarafı sularla kaplı iklimi iyi olan ekonomik düzeyi ise orta seviyede olan bir yerdir ve burada az da olsa iyi bir şekilde yaşayan insanlar var. fakat afrika'da doğduğumuzu düşünelim. doğduğun andan itibaren hayatın boyunca muhtemel olarak zorluklarla karşılaşacak ve onları yaşamak zorunda kalacaksın. yemek bulamayacak çoğu zaman aç kalacaksın. iklim olarak da sıcak olan bir yer yaşanılası zor bir yer. eğer orada doğmuş olsaydım şu an aç veya susuz olurdum ya da üzerimde giyilebilecek bir kıyafet zor bulurdum. ve tabii ki de yaşama tutunmaya çalışırdım. fakat amerika ve rusya gibi ekonomik seviyesi yüksek yaşanılası daha kolay bir yer orada dilencilik yapsan bile buradaki doktorların maaşlarını çıkarabileceğin bir yer. gayet rahat yaşarsın. veya günümüzde filistin'den bahsedelim yıllardır dinlerini yaşatmak için savaşıyorlar. evet çoğu kişi ölüyor yaralanıyor acı çekiyor...

buna daha çok örnek verilebilir örneklerimiz türetebiliriz

şimdi coğrafya kader değil midir?
evet kaderdir, coğrafya kaderdir...

çoğu kişinin zorluklar içerisinde yaşadığı kaderdir...
devamını gör...

dokuzuncu hariciye koğuşu

peyami safa'nın kaleme aldığı " insan ruhunun derinliklerine hitap eden" aşkı ızdırabı ve çaresizliği anlatan psikolojik bir romandır.

yalana her şey isyan etmelidir. eşya bile;
damlardan kiremitler uçmalıdır, camlar kırılmalıdır, hatta yıldızlar düşüp gökyüzünde bin parçaya ayrılmalıdır.
--9. hariciye koğuşu--
kısaca özeti buyrun;
romanın kahramanı 15 yaşında ismi tam olarak verilmeyen bir erkek çocuktur. 7 yaşından beri ayağındaki kemik sorunundan dolayı yaşamının büyük bir kısmını hastane koridorunda geçirir. daha sonraları ayağının kesileceği haberini alır .iyileşmesi biraz zor ama rahatlık içerisinde yaşaması gerekmektedir ancak fakir bir ailede yaşayan çocuk için bu biraz zordur.

uzaktan akrabaları olan paşa erenköy'e çağırarak onun yanına alır. paşa'nın bir de kızı vardır nüzhet adında. nüzhete aşık olmuştur. nüzhet kendisinden 4 yaş büyüktür. nüzhet de ona karşı boş değildir aynı zamanda. tabii nüzhet'i isteyen biri daha vardır ki o da 35 yaşındaki doktor ragıp bey. annesi nüzhet'i doktor ragıp bey vermek isterken paşa bunu istememektedir. bir gün ailenin kendisi hakkında konuşmalarına şahit olur çocuk bundan çok etkilenerek üzülür ve orayı terk etme kararı alarak oradan ayrılmayı düşünür tam ayrılacağı gün annesi oraya gelmektedir. o yüzden eve gidemez .bacağının tam iyileşeceği yolda giderken daha da kötüleşir ameliyat olması gerekir. ameliyat için dokuzuncu hariciye koğuşu na yatırılır. doktorlar çok çaba sarf ederler ve bacak kesilmekten kurtulur. nihayetinde bacak biraz kısalsada tamamen iyileşmiştir. tam dokuzuncu hariciye koğuşu ndan çıkacağı gün doktor ragıp bey ve nüzhetin evlendiği haberini alır .

tabii yapacak bir şey yoktur...

bu arada kitaptaki kahraman ve nüzhet'in orasının açılmasının sebebi nüzhet'in yalan söylemesi dir.

nüzhet bana yalan söyledi...

dünyadaki hiçbir nüzhet yalan söylememelidir.
devamını gör...

anın fotoğrafı

yazarlar buluşmasııı*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
oouuww nirelerdeyizzz
parıldayan yıldız
kır papatyası
gündüzbaykusu
beri beri
be beeğnn zioland.00

güzel bir gün*
devamını gör...

doğa nasıl tepki veriyor

doğa üstü kapalı bir mesaj verir,cevap verir.

biz insanlar olarak dünyada en çok sorun yaratan varlıklarız.ancak bir şekilde doğa da tepkisini vermekte . çoğunu anlayamasak da bazen anlayıp da devam ettiğimiz de oluyor.

küresel ısınma, ozon tabakasına verdiğimiz zarardan dolayı dünyanın tepkisidir.

su savaşları /suyun yok oluşu, tasarruflu kullanmayıp çokça israf ettiğimiz suyun tepkisidir.

virüs ,cinayetler ,savaşlar,sistemin çöküşü ve daha bir çoğu doğanın bize gönderdiği habercilerdir.
doğanın kaldıracak gücü kalmadı, tükeniyor da...
kendisi bu durumdan çok da memnun değil.
" her şeyin çaresi vardır ancak ölümün çaresi yoktur doğa ölmeden hayat vermemiz gerekecek bu yüzden de belli fedakarlıklar yapmamız gerek"
aslında kendimiz için rahat olan bir şeyi sırf doğaya zarar verdiğinden dolayı kullanmamaya başlarsak bu bir fedakarlıktır.
doğanın da bu durum karşısında verdiği cevap net ve anlaşılır oluyor. "doğa sen ona bunu yaptın diye güzel bir ortam sunar" zaten biz de bunu istemiyor muyduk. doğa bizim bir parçamız ve onun yok oluşu demek bizim yok oluşumuz demek.
devamını gör...

anın fotoğrafı

oooooo şalgam is coming*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

selam sözlük ve sözlük ahalisi...

sadece içimdekileri dökcem galiba.
yürüyüşümden midir , konuşmamdan mıdır, hareketlerimden midir bilemiyorum.
hep bana şunlar söylendi
çok egoistsin, her şey senin için var gibi yaşıyorsun, bencilsin, kendini beğenmişsin, kibirlisin(bla bla bla)
daha böyle çok şey var tabi .
bunları diyen insanlara ilk sorum şu oluyor tabi ''bi örnek verebilir misin rica etsem.''
tabi hiç cevap alamadım şu güne kadar.
lendilerine de pek anlam veremiyorum doğrusu.
bazı yerlerde doğru olanı söylüyorum , doğruyu söylediğim için yargılanıyorum.
bencil olduğumu asla düşünmüyorum
aksine sevdiğim bir şeyi herlesle paylaşmayı sorumluluk olarak görüyorum -sözlüğe ilk girdiğim zmanlarda bi çok kişiye tavsoye etmiştim, hala da ediyorum.-
herşey benim için varmış gibi de yaşamıyorum sadece bu durum hakkında bir mottom var.
eğer bir şey var ise yapılmak için vardır. var olan tüm etkinlilere katılma isteğim de burdan geliyor.
her şey bnim için var değil, işin ucunda bni mutlu edecek bir durum var ise yapmalıyım.
egoist değilim kibirli hiç değilim
şu ana dek tek bi kişiyi kendimden aşağı görmedim yapamam da hiç kimseden üstün olmadığımı biliyorum.
ancak şunu da belirteyim kimse de bnden üstün değil bn de bunu düşünerekten bi şeyler yapmaya çalışıyorum.
ya bilginle ya da takvanla üstün olursun başka da bir durum söz konusu dahi değildir.
ayrıca kendini beğenmişlik ile kendini sevmişlik arasındaki farkı bilmeyenler varmış daha. kendimi seviyorum çünkü bnim bnden başka kimsem yok. olsa da eninde sonunda o da gidecek bunu biliyorum. kendimi seviyorum çünkü kusurlarımı biliyorum ve onlara rağmen nasıl mutlu olunur biliyorum.kendimi seviyorum çünkü kendimi bnim hakkımda yanlış düşünen insanlardan daha iyi tanıyorumm.

kalkıp da bunu herkese anlatmaya çalışsam
ömrümün sonuna dek sadece anlatmış olacam onu da biliyorum o yüzdendir ki pek de anlatayım şunu diye bir derdim yok.

ve zaten anladım ki bana ' egoistsin ,kendini beğenmişsin, her şey senin için varmış gibi yaşıyorsun...' diyenlerin hepsi beni beğeniyor ,iyi görüyor ancak bunu kendilerine yediremiyorlar.
seni beğeniyorum diyemiyorlar, kendini beğenmişsin diyorlar. desinler de...

bana bu sözler iki yıl öncesine kadar da söylenseydi net ağlardım, yaklaşık 7 ay öncesine kadar da çok fazla üzülür ve kafama takardım ama şimdi söyleniyor ve umrumda mı hiç de değil!
çünkü farkındayım her şeyin...
yaptığım bazı şeyler kiminin hoşuna gidiyormuş, kimilerinin de zoruna gittiğini görüyorum.
ama bilmiyorlar her iki durumda da bnim hoşuma gidiyor.

diyeceğim tek şey kimse umrumda falan değil,bn kendimi biliyorum o bana yeter.*
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

bu gün bir melekle tanıştım.

aynı dili bilmek anlaşılamaya yetmiyormuş.
şu zamanlarda öyle kötü bir durumdayım ki anlatırken bile bizzat yorulacağımı biliyorum. bir yerde , insan kalabalıkta iken kendini yanlız hisseder ki diye sormuşlardı.şimdi cevap verebilirim o hâlde.hisseder , hem de öyle bir hisseder ki kendisi bile anlam veremez.
iki gün önce acaip sarsıldığım,parçalanmış, yıpranmış hissettiğim bir gündü. hepsinin yükünü o güne atmam tabi. hepsi de tek bir neden değil zaten. insan aynı evde olduğu insana sarılamaz bazen. çok insan vardır yanında gözün başkasının gelisindedir. o da gelmez.
ağlamaktan nefret ediyorum! nefesimi tutarak ağlamaktan...
çok neden vardır aslında lakin bardağı taşıran o son damla, gözünden akacak o damla oluyor. ve yalnızlık demek istiyorum son damla için.
yalnızlık; tek bir kelime olup altında yatan milyonlarca kötü his, bir o kadar da göz yaşı. korkuyorum, sevdiğim insanların gitmesinden, başaramamaktan ve onlarca beklentiyi karşılayamamaktan.
o gün bn de kötüydüm. yazdığım nedenler, bazı şeylere engel olamayışlarım ve yazamadıgim bazı nedenler.yalnızlık; beğendiğim sözü yanimdakiyle oturup üzerine düşünemiyişlerim, komik olan bir şeye kafanı çeviremeyislerim ve bir yerde geçiyordu 'tek başıma oturuşum'da gizli. veya konuşmak istediğim kişinin yanında olmayışı, olmak istemeyişi. . .
sadece sohbet dediğimiz şeyin içinde çok şey saklıdır. bir meditasyon, bir motivasyon, bir büyü misali. . .
neyse dışarda biraz beraber yürümek istedim o kadar, yok. tek başıma çıktım biraz dolandım , oturdum banka. sırtımı döndüm tüm hekese, her şeye . hiç birinizi istemiyorum dercesine. konuşmayı istdigim o kişi gelmedikten sonra gelenler gelmiş olduklarıyla kalır, o kadar.
gelip oturanlar oldu yanıma. hepsine "yalnız kalmak, düşünmek istiyorum" dedim.
oysa ikisini de istemiyordum.
yoruldum; ruhen,kalben, aklen, bedenen. . . her şeyimle yoruldum. küçükken ne kolaydı öyle yorulmak.*iki koşturur yorulurduk falan.
bir söz vardı
cam kırıkları gibidir bazen kelimeler. ağzına dolar insanın;sussan acıtır, konuşsan kanatır.
birileriyle konuşmaya ihtiyacım vardı lakin konuştukça ağlıyorum.
neyse gelen giden oldu bankta oturduğum süre boyunca. bin sorduğu tek soru, aldığı da tek bir cevap vardı.
"neyin var,iyi misin?"
"hiç bir şeyim yok!"
" ama kötü görünüyorun."
"hiç bir şeyim yok dedim ya "
ama doğru söylüyordum.hiç bir şeyim yok görmüyor musun?! yalnızım işte, tekim, bir başıma. demek istedim hepsine, diyemedim.
yine tek kaldım. evet düşünme sırası geldi. ne yaptım, kırdım mı, niye soğuk davranıyor, bu kadar yakınken neden bu kadar uzakta, benden uzakta. uzaklık da göreceli imiş meğersem onu öğrendim . mesafe pek bir önem arz etmiyormuş. istediğin kadar yakınında olayım yanında hissettirmedikten sonra dermiş gibi...
bir de ben böyle kötü olunca arada, garipseyenler falan oluyor. normalde güçlüymüş gibi görmeye çalışırım da. mutluymuş gibi falan. çok ağır gelir insana bazı şeyleri örtmek, gizlemek, çok zor gelir bazı şeylerin önüne geçememek, engelleyememek. sırf sevdiğin o insanın canı daha fazla yanmasın diye susmak, ve her gece sustuğun için vicdan azabı çekmek ve ağlamak her günkü rutinden.
ne yapacağını bile bilmezken bir şey yapamıyorum demek , acı.
düşüncelerinde kaybolurken biri daha oturdu hemen yanıma. hepsinden farklı bir soru sormuştu. galiba sormak için değil, anlamak için sorduğundan ötürü farklıydı.
"kötü hissediyorsun, nedenini bilmiyorum."
" . . . "
( " . . . ")
" . . . "
" kafanı dağıtmak istiyorum. hangi sınıf, hangi bölüm? ben..."
"ıı ıııı bn de zioland."
soruyu bile anlamamıştım öyle ki kafam karışık.
"bazen yabancı biriyle konuşmak iyi gelir insana. bn . . .
" freud kızına yazdığı mektupta şöyle diyor, diye başladım. sevgili anna ,insanlardan kötülük görüp üzülmen güçsüz biri olduğunu göstermez. fizik kurallarına göre de bu böyledir. sırtını dayandığın bir nesne birdenbire giderse, sen de o yöne doğru devrilirsin. yani bunun güçsüzlükle alakası yoktur."

ben fizik kurallarına aykırıyım galiba. ı bn şey . . ."

gözlerimden yaşlar boşaldı. ne çok şey pardon ne kadar ağır şeyler yaşamıştı öyle. ona sarıldım. ne kadar da güçlü görünüyordu.

"öyle olmak zorundayım, güçlü görünmek zorundayım."

öyleydi gerçekten. bayağı da konuştuk. hayatımda ilk defa derse girmedim ancak hayatımın dersini almıştım.
o da -kızıl melek- derse girmedi.bir melek gibiydi.ve bana guvenmisti. anlatmıştı ona özel olan ve kimsenin bilmesini istemediği şeyleri . onun durumuna benzer şeyler bende de vardı. belki de onu bn çektim. bn inanırım böyle şeylere . yuhu'nun özellikleri vardı onda. hissetmişti , benim burda kötü olduğumu hissettmişti.
kızıl melek etrafındaki insanlara öyle güler yüzlü, öyle sevecendi ki. sanırsın biraz önce anlattığı baskasiydi. güçlüydü, belki de alışmıştı aslında.
bir silkindim,kendime az da olsa gelmeye çalıştım. az zaman daha geçti. öyle tek başıma düşmüştüm.biri daha geldi ve sordu:
"iyi misin?"
bu sefer kelime oyunlarına falan girmedim
"kötüyüm."dedim. kötüyüm işte. . . ne diyecektimbki başka?!
ancak bu cevabım ötekilerden farklı olmuştu. daha önce hiç böyle kötüyüm dmemiştim. kötüyüm dediğimde normalde sesimde titreme, kalbimde acı, parçalanmışlik hissiyle söylerdim. ancak bu sefer öyle değildi. soğukkanlılıkla, kendimden emin bir şekilde demiştim. hiç bu kadar emin olmamıştım, kötü olduğumdan.
kötüydüm ama diktim en azından...
insan başkasının derdini duymayan dek kendi derdini de ders sanırmış. aynn öyle işte.
işte o gün çok farklıydım. bir çok duyguyu beraber yaşadım. bir kez daha dik durmam gerektiğini hatırladım. ama hala konuşmaya ihtiyacım var gibi.

bir dokunuş, sihirli bir dokunuş gibi geldi konuşmaların, kızıl melek . . .

gün bitti bitmesine ancak bn de bitmiştim o gün . . .


onun için bir de resim çizdim sabah gözlerim uykulu iken.
küçük bir jest*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların rüyaları

günaydın portakal arkadaşlarım.
bu sabah gözleri yaşlı ve yorgun uyandım. rüyada yaptığım tek şey ağlamaklı. dostum gidiyordu vw bn sadece ağlıyordum. ama neden neden bana söylememişti ki gideceğini?
rüyamda normal şartlarda kaldığım yurttaydım ve o yoktu. ben de pencereden yolunu gözlüyorum sonra onu görüyordum aşağı hiç koşmadığım kadar hızlı koştum ve yoktu arkadaşlarım o gitti haberin yok mu senin diyordu. istanbula gidecekmiş* arkasından o kadar bağırıyordum ki sesim çıkmıyordu. dönüp de arkasına bile bakmıyordu. en çok da içimi bu acıtıyordu. her şeyi -tüm eşyaları, telefonu, kitapları, ve ben burdaydım ama o gidiyordu.- burdaydı . ama beni bırakmıştı ve ben sesim kısılana dek ağlamıştım.
hayatımda gördüğüm en kötü rüyalardan biriydi bu.*
uyandığımda baya bir yaş vardı gözümde gerçekten de ağlamışım* bedenim şu an çok yorgun ve ben hala o rüyanın etkisindeyim.
sanki bn onunla ilgilenmemişim ve onu dinlememişim gibiydi o da söyleyecek fırsat bulamamış. bana çok kırgındı. ben de çok üzgündüm o an.
*
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

bugün geometri dersinde hocanın söylediği mükemmel söz:

sabret, hiç vaktinden önce açar mı gül?

açmaz elbet. . .
devamını gör...

günaydın sözlük

günaydınlar sözlükçüğüm
içimde kendimin bile anlam veremediği tuhaf bir şey var . . .
kendimi anlamaya çalışıyorum . biraz erken uyanmalar evet. uykunun hayatımdan çaldığını düşünüyorum. biraz kendimi tanımak için zaman bulmaya çalışıyorum. kendimle daha çok vakit geçirmem lazıım belki de kendimi dinlemem . . .
bi iki gündür ilkbaharın sonlarında olmamıza rağmen havalar serin. biraz ruh halimize yansıyabiliyor bu durum.
içimde bazı boşluklar var belki de kapanmayacak olan. yani evet mutluyum ama vardır ya insanın içinde ne kadar mutlu olsa bile bir boşluk*
yine bazı şeyler üst üste geliyor diyecem fakat öyle yani hep öyle hiç rahatladığım bir dönem yokmuş gibi.
her zamanki benim aslında. değişen tek şey veya değiştiremeyeceğim tek şey akıp giden zaman. şöyle deyince bir şeyi fark etmiş oldum. aslında sona yaklaştığım içindir belki.
neyin sonu kimin sonu pek bilemiyorum.
son gerçekleşince o zaman anlamış olurum.
şu sıralar uğraşmak istediğim kafa yormak istediğim iki dostum dışında başka kimseyle konuşmamak. bana ihtiyaçları olan şu dönemde bu benim görevim. onlar haricinde kimseyle, hiç kimseyle kafamı yormak istemiyorum.
bu gerçekleşir mi bilmiyorum yine.
ya içimdeki boşluk? dönüp dolaşıp yine aynı yere geliyorum bozuk plak misali.
her zamanki yaşantım aslında.
bir mod takınacaksam mutlu derim.
ama tad alamıyorum. bu boşluk en sevdiğim yemek şu an önümde olsa bile mutlu olmayacam hissine benziyor, belki de küçük bir uzaylım olsa dahi şu an geçmeyecek.

dışardan nasıl görünüyo pek bi fikrim yok ancak içerde bazı şeylerin iyi gitmediği kanaatindeyim.
düzelir diye umut ediyor zio, belki de düzelmez.
devamını gör...

duyguları gömmek

duygularımı gömmeye karar verdim bugün *
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

gerçekten rahatladım tüm kötü duygularımdan arındığımı hissettim.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

her taş bir duygu ve duyguların büyüklüğüne göre taşın büyüklüğü değişiyor. *
devamını gör...

geri gelen mektup

bugün büyük bir heyecanla çok beğendiğim bir şiirin incelemesini yapacağız. şiirimiz geri gelen mektup. edebiyatçı, türkolog, türk tarihi ile ilgili edebi eserler vermiş olan hüseyin nihal atsız tarafından kaleme alınmıştır. saf türkçeyi kullanıp aruzla yazmak zordur. hüseyin nihal atsız burada kalemini konuşturmayı başarmıştır.

en güzel şiirlerin hep ardında bir hikaye bırakan şiirler olduğuna inanırım ben tıpkı bu şiirde olduğu gibi. çaresizlik midir, bitirmek istemeyişlik midir? ne olursa olsun aşkın bende kalır misali...

şiirimiz hakkında bazı rivayetler vardır ancak en sahih olanını sizlerle paylaşmak isterim.

rivayete göre atsız kabataş lisesi'nde yardımcı öğretmenlik yaptığım yıllarda bu şiiri kaleme almış. gayet sakin kendi halinde hiç kimseyle uğraşmayan kimin ne yaptığı umurunda olmayan bir insandır. etrafında ne olur ne biter haberi bile olmaz. yeni bir öğretmen atanacağı haberi gelir ama kim olduğu belli değildir her zaman olduğu gibi yine atsız için herhangi bir şey ifade etmez. ta ki yemyeşil gözleriyle içeriye giren hanımefendi gelene kadar. ışte tam o sırada yemyeşil gözlerine vurulur atsız. o an bir habercidir kafanı kaldır der. ıçinde tuhaf bir şeyler yaşayan atsız duygu patlaması yaşar. gözleriyle görüp kalbinde yaşadığı bu hisleri dile getiremez. yazabileceği en  güzel hisleriyle yazmaya başlar ve bir gün sadece o hanımefendinin öğretmenler odasında olduğu zaman dolabına bırakır.
bir sonraki gün bir cevap gelmez herhalde görmemiştir der. 2. gün olmuştur ama benim olduğunu anlamamıştır der. 3. gün gerçekten de benim olduğumu anlamamışlar. sonra dolabını açar ve dolabında aynı zarf içerisinde kendi mektubunu görür.
hem şiirinin okunduğu düşüncesi ile mutlu olur hem de bir cevap gelmediği için paramparça...

nihal atsız öyle güzel yazmıştır ki hislerini lakin karşılığında bir cevap alamamıştır.
" vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin.
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin..."


bu nasıl bir ezilmişlik nasıl bir muzdaripliktir. aşk neler hissettirirdi insanı nasıl koyardı çıkmaza?
mektup geri gelir şiirinin ismi de "geri gelen mektup" kalır.

tuhaf bir şekilde ben hep sorarım kendime. aşk acısı çekip şiir yazan da, aşkını dile getiremeyip besteleyen de, bunu resmeden de hepsi benim gözümde büyük aşıklardır. kafamdaki soru ise böyle güzel seven kişiler neden en güzel şekilde sevilmedi ki?
ya da sevildiler de orayı mı kaleme almadılar. neden en güzel şiirler acı dolu şiirlerdir diye sorarım bazen. ucunda bir umut olduğu için mi, yoksa maşukun ufacık bir tebessümünde dünyaları aradığımız için mi?
velhasıl kelam şairimiz aşkını en güzel kelimelerle dile getirmiştir ancak karşılığı yoktur.
"her şey silinip kayboluyorken nazarımdan
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse..."

bir çift yeşil gözü görmeyi her şeye yeğ tutan şairimizi saygı ve selamla anıyoruz.

açıp dinlemek isterseniz diye aşağıya bırakıyorum.


gülnur kaya da kendi yorumuyla şiiri çok güzel seslendirmiştir.


şiiri de bırakmış olayım*

ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse…

ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince

gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
gözler ki birer parçasıdır sende ilahın,
gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,

vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!
bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden…

hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
dinmez! gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
dinmez! ebedi özleyişin bestesidir bu!

hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.
dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
tek bendeki volkanları söndürse denizler!

hala yaşıyor gizlenerek ruhuma ‘kaabil’
imkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

mehtaplı yüzün tanrı’yı kıskandırıyordur.
en hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik

devamını gör...

dönüşüm

franz kafka tarafından yazılmış olağanüstü bir eserdir.
kitabın baş kahramanı olan gregor samsa'nın bir sabah uyandığında bir böceğe dönüşmesi ile başlar.
bilirsiniz bu kitap başlangıcı çok bilindik bir başlangıçtır.

böceğe dönüşmesinin ardından başta kendinden korkar.biraz daha zorlaşmıştır hayat onun için. daha ilk başlarda kendini ailesine göstermese de olayın anlaşılması için gregor kendini gösterir. anne, babası ve kardeşinin korkması üzerine gregor artık kendini göstermez.
kardeşi, odayı temizlemek için ve yemek vermek için odaya girdiğinde kendisini saklar onlar korkmasın diye, rahatsız olmasın diye...
zamanla gregor artık sınırları açmaya başlıyor ve artık görünmek istiyordu. ailesinin bu durum karşısında tepkileri oluyor. baştan beri onun 'gregor' olduğunu düşünen kardeşi bile artık inanmıyordu bu halinden sonra.
eğer o gregor samsa olsaydı düşünceli davranıp kendini gözler önünden çekerdi diye düşünür artık.
gregor onların istediği gibi davranmayınca artık pislik, mikrop muamelesi görür.

her ne kadar bir böcek olsa da onun hala duyguları vardı
dışlandığını hissediyor ve artık bedenindeki ağrılar artıyor, ona fazla geliyordu. hareket etmesi zorlaşıyordu...

kitap bir gün gregor'un hareketsiz bedeninin bulunması ile son buluyor*

daha derinlere inilecek olursa bu kitapta gizli bir ayrıntı da vardır.
: zamanla toplum için; çalışmayan, işe yaramayan ve dediklerinin tersine doğru giden biri olursan böcek gibi olursun.
tam bir böcek gibi olur, dışlanırsın ve zamanla acılarının içinde ölürsün...


ah gregor çok şey yaşadın sen;
acı çektin, dışladın, aileni kaybettin...
devamını gör...

ceviz ağacı

nazım hikmet'in meşhur olan fevkalade bir şiirdir.

elbette her şiirin bir hikayesi vardır bu şiirde de olduğu gibi.

rivayete göre:
nazım hikmet ceza evinden firar ettiği zamanlarda piraye hanım ile buluşmak için gülhane parkına gider.
beklemekte olduğu sıralarda polisleri görür ve ceviz ağacının tepesine çıkar. o sırada piraye hanım gelir. nazım hikmet ne piraye hanıma seslenebilir ne de polisler yüzünden aşağıya inebilir. nazım hikmet polislerin gitmesini bekler. her şair gibi o an ilham gelir, çıkarır kağıdını kalemini ve yazmaya başlar;
ben bir ceviz ağacıyım gülhane parkında
ne sen bunun farkındasın ne de polis farkında

işte hikaye böyledir. ancak başka bir söylentiye göre de nazım hikmet orada piraye hanımı değil münevver hanımı beklemektedir.
e tabi insanın aşk hayatı karışık ve çalkantılı olunca neyi kime yazdığı biraz kafa yorar.*


başım köpük köpük bulut
içim dışım deniz
ben bir ceviz ağacıyım
gülhane parkı'nda
budak budak
şerham şerham ihtiyar bir ceviz
ne sen bunun farkındasın
ne polis farkında
ben bir ceviz ağacıyım
gülhane parkı'nda
yapraklarım suda balık gibi kıvıl kıvıl
yapraklarım ipek mendil gibi tiril tiril
koparıver gözlerinin gülüm yaşını sil
yapraklarım ellerimdir
tam yüz bin elim var
yüz bin elle dokunurum sana istanbul'a
yapraklarım gözlerimdir
şaşarak bakarım
yüz bin gözle seyrederim seni istanbul'u
yüz bin yürek gibi
çarpar çarpar yapraklarım.
ben bir ceviz ağacıyım
gülhane parkı'nda
ne sen bunun farkındasın
ne polis farkında



şiiri, şairinden dinlemek isteyenler için


ha bir de şarkı hali vardır. cem karaca'nın da muazzam yorumuyla . . .
onu da üşenenler için şuraya bırakayım;


konuyla ekstradan araştırma yapmak istyenler için de teferruatlarıyla beraber, şunu da bırayım
https://www.malumatfurus.org/nazim-hikmet-ceviz-agaci-siiri-hikayesi/
devamını gör...
devamı...

ferdinand

cesur olmak neyi gerektirir?
cesur olmak neydi?
cesur olmak korkusuzca öne atılmayı gerektirirken büyük fedakarlıklar yapmayı da gerektirir.

cesur olmak dövüşmek değildi.
cesur olmak birine zarar vermek değildi, yıkıp parçalamak da değildi.

çünkü cesur olmak; daha önce yapılmasından korkulduğu veya yapılmayan ama yapılması gereken bir şeyi zor da olsa üstesinden gelerek pes etmeyip yapmaktı.

öyle değil mi ferdinand
...

t:ferdinand 2017 amerikan yapımı bir animasyon filmidir.

filmi izlemeyip bilgi sahibi olmak isteyenler için kısa özet;

boğa ferdinand bir çiftlikte yetişmekteydi .dövüş benzeri şeyler kendisine pek güzel gelmeyen türdendi.
küçükken çiftlikten kaçar ve kendisi gibi küçük bir dost edinir . küçük dostuyla beraber tarlada yaşar büyür ve gelişir.
esasında vahşi ve saldırgan olmayan ferdinand ,dışardan pek de görüldüğü gibi biri değildi. aksine yumuşak ruhlu ,duygusal ve çok sevimli biriydi. ferdinandın yaptığı yanlış bir hareketten dolayı onu küçük dostundan uzaklaştırılarak eski çiftliğine gönderilir. orada onu boğa güreşleri için geliştirmeleri gerekiyordu fakat ferdinand bunu yapmak istemiyor ve tarlada çiçek koklamak istiyordu.
ferdinand bu duruma uygunluk sağlamayınca arkadaşları ile beraber kaçar. arkadaşları çiftliğe tekrardan gönderilmesin diye-geri dönen er yada geç ölecektir- kendini feda eder ve yapmak istemediği bir şey -arenaya çıkar-dövüş başlar ancak ferdinand dövüşmez sevimliliği ve masumiyetiyle seyircilerin kalplerine dokunur. seyircilerin desteğiyle beraber ferdinand kurtulur.


-cesur olun yoksa esaretliğe mahkum olursunuz-
devamını gör...

güne bir bilgi bırak

özdemir asaf r harflerini söyleyemiyormuş.

r leri söyleyemeyen özdemir asaf, bir gün taksiye biner.
taksici: "buyyun, neyeye?"der. taksici de r'leri söyleyemeyen biridir. özdemir asaf " kayaköy" derse taksicinin kendisiyle alay ettiğini sanacağı için " eminönü" der. karaköy'de inmesi gereken özdemir asaf, eminönü'nde iner ve karaköy'e yürür.


ve böyle ince düşünceli insanların da var olduğunu tekrar hatırlamak güzel şey doğrusu.*
devamını gör...

geceye bir kedi bırak

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
ya nasıl bir şeydir bu sevilmek isteme duygusu
okulun bahçesinde bir kediye rastladık tabi okulun biraz arka taraflarında
bizim okulda küçük kediler mi varmış dedim. ve galiba en tatlısı bu siyahımsı* kedi kendiliğinden geliyo.
ve sevilmeye bayılmıyo mu*
kucağına koyup saatlerce seversin bildiğin.

kediler sevildikleri yerde dururlar.
aslında herkes onlar gibi olsa kimse ne boşuna bekler ne de boşuna üzülür.

kediler nankörmüş güya*
uzun bir süre kedi bakıp aynı zmanda çoçukluğumun büyük bir kısmı onlarla geçtiği için onları bilirim.
bir insan dışarda veya başķa barınak gibi yerlerden kedi sahiplenirler.çoğunun heves tabi bi süre sonra beslemek, ilgilenmek gibi bazı şeyleri unutuverirler.
bırak kediyi bn bile artık gelmem ki o evin bahçesine olsun veya besledigi yere.
aç mı kalsın yani
insanlar öyle istiyorlar ne olursa olsun bizi bırakmasınlar. o zamn bunu diyen kişi de ilgiyi ve bakımını üstlendiği hayvanı unutmasın.
onlar sevilmekten hoşlanırlar ve sevilmediği yerlerde de durmazlar.
bu birilerini hatırlatmadı mı sizce de?
a aa biz insanlar bizler de sevilmeyi severiz,sevildiğimiz yerlere gideriz...
hatta hatta sevilmediğimizi hissettiğimiz zamanlarda bi hayli uzaklaşırız.

aslında onlar nankör değiller,
asıl nankörler seni severim diye alıp bi süre sonra
bırakanlar...
devamını gör...

yer yarılsa da içine girsem denilen anlar

ortaokuldayken yeni okul değiştirmiştim.
7. sınıftım o sıralar daha dönem başıydı zten.
neyse inkılap dersindeysik hoca bi soru yöneltti bn de cevaplamak için ağzımı açar açmaz sinek girmesin mi.
şu ana kadar bile o kadar kötü bişey yok .
devamını anlatiim .
cam kenarında ikinci sıradayım önümde de sınıfın en zeki ve gıcık erkeģi oturuyor.
hoca sineğin girdiğini gördü ama çocuk görmedi.
bn de sinek çıksın diye boğazimdan sertçe öksürdüm.
çocuk
aman allah'ım kız ağzından sinek çıkardı dedi.
bn öksürünce sinek kitaba yapıştı ve ben sinek ayılana kadar onu izledim(iki üç saniye faln)
ve uçarken de izledim.
çok acaip midem bulanmıştı iğrenç bir anım...
devamını gör...

sesinde ne var biliyor musun

sesinde ne var biliyor musun?
biraz burukluk var, biraz ben varım, istemediğin ben.
çaresizliğin haykırışı var. bitmişliğin öyküsü var.
sesinde ne var biliyor musun?
sessizliğin çığlığı... en acısı da bu sessizliğin duyulmayan çığlığı.*
devamını gör...

seven sevdiğine sevdiğini söylemeli mi sorunsalı

seven sevdiğine sevdiğini söylemeli mi?

bence söylememeli, söylenmemelidir.
sevgi, aşk kalpte olur. kalpte yeşerir ve kalpte filizlenir. ben sevdiğime sevdiğimi söylemem sevgim kalbimin dışına çıkarsa leke gelir. ne aşk gerçek aşk olur ne de sevgi...
sevgiye leke gelmesin diye korursun kalbindeki ince perdeyle.
hiç istemem sevdiğim kişi yüzünden sevgimin bitmesini. bitecekse eğer sevgim içimde bitsin.
hiç istemem sevdiğim kişiyi kötü hatırlamak. illa hatırlayacaksam, tek kötü gün sevgimin tükendiği, içimde öldüğü gün olsun.
*

her an içimdesin. her an kalbimdesin. seni seviyorum, seviyorum. . .
devamını gör...

savaş

devletin ya da ülkelerin kendi aralarında belli sebeplerden dolayı ordularıyla girişimleri dir. ayrıca ülkenin kendi içinde de savaştığı oluyor buna da iç savaş deniyor.
savaş ne taraftan bakılırsa bakılsın hangi açıdan görülürse görülsün hep arkasında boynu bükük insanlar bırakır.
kimi zaman anlaşmazlıklardan dolayı kimi zaman daha fazla mala sahip olmak için yapılır. savaşın hiçbir iyi yanı yoktur nasıl ki elini ateşe soktuğunda elin yanıyor ve bir daha aynısını bilinçli bir şekilde yapmıyorsan savaşmamalısın da!!
çünkü; savaş gerisini de çok şey bırakıyor.
perişan olmuş annelerin feryadını, ölümü, kanı, gözyaşlarını, çığlıkları, ağlayarak geçen günleri...
savaşın insanlar üzerindeki etkisi büyük ve yıkıcıdır, dayanılmaz dır. daha fazla mala sahip olmak için hiçbir masumun canı yanmamalı...
ayrıca savaş sonrasında yıllar geçmiş olsa bile insan da belli rahatsızlıklar, hasarlar bırakıyor psikolojik olarak. kötü travmalar yaşanabiliyor.
ınsana verdiği etkilerin yanında çevreye de zararlıdır.
biz burada uçak geçerken çok mutlu oluyoruz fakat bazı yerlerde uçak geçerken çocuklar sevinmiyor...

barış'ın savaştan daha güçlü olduğuna inanmalıyız artık. çünkü barış dünyayı yaşanabilecek bir yer yapıyor ve mutluluk yayıyor.


savaş pahalı; top, tüfek, uçak lazım; kin lazım, nefret lazım; en önemlisi de, uğruna feda edilecek gencecik günahsız insanlar lazım. barış ucuz; barış için sadece vicdan, empati ve sevgi lazım.

-lâ edrî-
devamını gör...

zaman

herkes için farklı bir anlam taşıyan kavramdır.

bnim için ''dostluk'' tur zaman.
üç yakın arkadaşın dostluğunu temsil eder. ben zio, dostum(meryy) ve dostum(nur).*
kodlama şeklinde her birimizin baş harfleriyle
oluşmuştur zaman.
onlar hayatımda gördüğüm en iyi arkadaşlar*
canım yansa koşarlar. benim için yapmayacakları, birbirimiz için yapmayacağımız şey yok. beraber aç kaldığımız oldu, kahkahalara boğulduğumuz, ağlayarak gözde gözyaşı bırakmadığımız, sabahlara kadar dertleşip konuştuğumuz ve daha çoğu...
bir çok kişi zorluklarda ''zamanla geçer'' der bu soru hep sorulmuştur yani. bizce zamanla geçecek bir şey yoktur geçecekse ancak ve ancak zaman'la geçer.*
insan dostunu zor bulur. ben buldum size kolay gelsin.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
*
devamını gör...

güne bir şarkı bırak

bu şarkıyı kendime armağan ediyorum*
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

--koca dev kocaman sevgi--

iki gönül var idi;
biri kocaman devin kalbi,
biri ise minik cücenin yüreği...

koca dev cüceye aşık olur,onu hayatının merkezine koyar
cücenin bundan haberi yoktur lakin.
koca dev söyleyemezdi bunu ona ,
ya onu reddetseydi ya kocaman kalbi parçalansaydı...
korkardı öylece,söyleyemedi senelerce
korurdu onu, ancak bundan da haberi yoktu cücenin.
başına küçük bi şey dahi gelsin istemezdi.
severdi onu, çok severdi,kocaman kalbiyle , kocaman severdi...

dev de artık sevilmek istiyor, cüceyi istiyordu.
bi gün söyleyiverdi
meğer cüce de seviyomuş onu
minik yüreğiyle...

sevdiler birbirlerini
devin her geçen gün sevgisine sevgi katılıyordu
ya cücenin öyle miydi?
sevilmek çok güzeldi onun için
yanlız o devin onu sevişini sevmişti
devi değil ki

cüce; bi gün bırakıp gider koca devi,parçalanmış yüreğiyle...

dev bunu hak etmemişti oysaki
böyle mi olcaktı hep
öylece parçalanacak mıydı her şey


cücenin yüreğine ağır gelmişti kocaman sevgi.
taşıyamazdı bu kadar sevgiyi
oysa dev az sevseydi cüce hep sevecekti belki
ya da gidecekti şu anki gibi

fazla sevgi, fazla mıydı ki
olmaz mı öyle

devin kaybettiği seneleri vardı elinde
ve hala cüceye olan aşkı var dı kalbinde...


devler kadar sevme hiç bir zaman minik cüceyi,
çünkü hak etmez o, kocaman sevgiyi.
devamını gör...

yaraya tutunmak

konu yaraya tutunmak.
neydi yara, neden tutunurdu insan acı veren şeye?
"bir travma sonucu deri ya da mukozanın bütünlüğünün bozulmasıdır."
bu mudur yaranın tanımı en basit haliyle. ortalama 14 yaşlarına kadar geçerli tanım budur. fiziksel ya da biyolojik bir kavram.
insan yaş aldıkça ve büyüyen dertleriyle de beraber değişen bir takım şeyler olur hayatında. örneğin maddi boyutu olan şeyler biraz daha manevî boyut kazanır. bu kavramlardan biri de yaradır. yaranın artık ilk anlamı kalpteki yara olur. insan yaşadıkça yarası kanar. yara artık sadece bir kesik olmakla kalmaz. yarayı oluşturan bir kesici alet beya herhangi bir şey olmaz. insanda yara, artık sevdiklerine açılan bir şey olur.
çünkü yarayı açan artık yoktur hayatında. onu, yarayı açtırana bağlayan tek şey budur ve onunla bağları her ne kadar kopmuş olsa da tamamen koparmak istemez tüm bağlarını daha doğrusu kalan tek bağını. attığı her adımda yaptığı her eylemde anımsar, anımsamak ister yarasını. çünkü aslında gitmemiştir onun için, bitmemiştir hâlâ.

yarayı açan her ne kadar yok olsa da bir yerlerde var olduğu hissi güzeldir yarası kanayan için.
devamını gör...

çizgili pijamalı çocuk

neden herkes çizgili pijama giyiyordu ? . .
. . .

eğer bir gün insanlığınızdan ödün verirseniz sadece bir çocuğun gözlerinin içine bakın. neden mi, hâla insanlığını kaybetmemiş, toplumun veya çevrenin hiç bir düşüncesinden etkilenmemiş, hiç bir şey empoze edilmemiş bir hayat göreceksiniz.

bana göre insanın en sağlıklı ve mantiklı düşündüğü dönem çocukluk dönemidir. çünkü insan o dönemde tertemiz duygulara sahiptir. işte sırf bu yüzden

keşke dünyayı çocuklar yönetse . . .


gelelim çizgili pijamalı çocuğa*
ben filmini izlemiştim o yüzden film bazında yoruayacam gerçi kitabıa çok da alakasız değildir. bana kalırsa önce kitabının okunması daha etkili olur.
hiç bir şekilde bana bir şeyler katmayan filmi izlemem. boşa zaman gibi gelir. film ufkunuzu genişletecek farklı bir pencereden bakmanızı sağlayacaktır. hatta şöyle söyleyeyim film bittiği anda konuyla ilgili araştırma yapma isteği gelecektir. yine izlesem yine araştırırım ben.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

john boyne'un dünya çapında ünlenmiş filme uyarlanmış , küçük bir çocuğun gözünden anlatmış, soykırım ve ırkçılığı konu alan bir film.
''bir tel örgü düşün. bir tarafında bir çocuk bir tarafında yine çocuk . . .
iki bambaşka ancak aynı masumiyette olan farklı yaşamı olan iki çocuk . . .''


nazi almanya'sının acımasızlığı ve gerçekliklerini gözler önüne seren bir film.
en acısı da bu filmin bir gerçeğin uyarlaması olduğudur! . .
filmi izlerken yüreğiniz sızlayabilir her saniyesi ayrı dokunaklı ayrı bir acı.

-kısa özet
bruno adındaki bir çocuk babasının işi sebebiyle başka bir eve taşınırlar. bruno bu bu durumu pek sevemez. alışmak için etrafı gezer çifliğe benzeyen bir yer görür penceresinden. ailesi bunları görmesini pek istemez. babası toplama kampının komutanıdır.
etrafı gezerken tel örgülerin olduğu yere gelir ve çizgili pijamalı çocuk ile tanışır. onları isimleri ile değil pijamalarındaki numaralar ile çağırırlar.
'' keşke sadece kendime ait bir adım olsaydı. ''

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

bruno gördüklerine anlam veremez ve araştırmaya çalışır. her oraya geldiğinde çizgili pijamalı çocuğa da yemek getirir. bir dostluk başlar.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

işte bu kadar acı, bir soykırım, bir ırkçılık !

filmin en sonu hüngür şakır ağlatıyor. bn izlerken güzel bir sonla bitmesini beklerken. .
bruno ile çizgili pijamalı çocuk, tüm yahudilerin konulduğu gaz odasına kapatılır. birbirlerinin ellerini sımsıkı tutalar.*
ve acı bir şekilde ölürler.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
belki de tüm insanlığın yapması gereken tek şey buydu, sımsıkı tutmak
. . .


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

• • •
devamını gör...

capernaum

-neden buradasın?
- ailemden şikayetçiyim.
- neden?
- beni dünyaya getirdikleri için . . . !


işte film aynn böyle, bir mahkemede başlıyor.
nadine labaki'nin insanı en derinden duygularına hitap ettiği filmdir.
içinde bir çok toplumsal sorun ve iğrençlikleri barındıran; çocuk yaşta evlilik, küçük bir kız çocuğuyla evlenmeyi kendine yakıştıran kişiliksiz bir adam, kendi öz çocuklarına -kendi kanından kendi canından olan çocuklarına- bırakın ilgi ve sevgi göstermeyi, ihtiyaçlarını bile karşılamayan ''sözde ebeveynler'' , mültecilerin yaşayışları, çekilen zorluklar, açlık , sefalet ve tüm bunlara karşı kendisi her ne kadar küçük olsa bile koca yürekli, güçlü, gerçek bir birey, duygularını henüz kaybetmemiş olan zain'in hikayesi. tavsiye eder miyim, elbette izleyiniz efendim.*
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

azıcık spoiler olabilir!!
izlerken çok etkilendiğim, kalbime dokunan bir filmdi. normalde o yaşında koşup, eğlenip, oynaması gereken ancak hayat şartları gereği zorluklarla mücadele eden 12 yaşındaki bir çocuktur zain. 11 yaşında seher adında bir kız kardeşi vardır. aslında daha bir kaç tane daha da vardır ama filme pek dahil değildirler. zain kız kardeşini korumaya çalışır. ailesi kız kardeşini mahallenin bakkalı ile evlendirirler. zain bunları durdurmaz. evden de kaçar ve etiyopyalı bir aile ile tanışır. onların da sorunları vardır o yüzden kaçak göçek yaşarlar. etiyopyalı kadın ona evini açar ve bir süre. sonra o da bir süreliğine dönmez. bu durumda etiyopyalı kadının çocuğu yonas'a zain gerçek bir abilik yapar. yetişkinlerinden görmediği yaşamadığı o durumu yaşatmaya çalışır kısa bir süre. sorumluluğun ne demek oldğunu bizzat yaşar. gerçekten güzel bir hayat yaşayabilmesi için orayı terk etmesi gerekmektedir. bunun için para toplar ve evine kendi belgelerini almaya gider. gittiğinde iki şeyle karşılaşır.
sınır dışı edildiklerinden belgeleri yoktur işte o an bunu öğrenir. gerçekte cismen var, ama resmiyette yoktur. gerçi yaşadığı bu hayat da pek var olduğunu gösteremezdi.
bir de hamile kaldıktan sonra ölen kız kardeşinin haberini alır.
eline aldığı bıçak ile kız kardeşinin katili olan kişiliksiz adama doğru koşar. ardından tutuklanır.
filmi izlerken en sinirlendiğim kısım burasıydı galiba hakimin karşısındaki savunmaları.
- onunla evlendim. evet küçüktü ama bizim burda herkes böyle evlenir, o olgunlaşmıştı.
- kızım güzel bir yatakta yatsın güzel yaşasın istedim.*
- ben de bir anneyim yaşadıklarımı siz yaşasaydınız . . .
evet, hiç de yanlış okumadınız çocuk yaşta evlendirmenin bir de savunmasını yapıldı.

zain ceza evinden televizyona bağlanır. bana en çok dokunan yer işte tam da burasıydı.belki de bir çok çocuğun isyanı, duygularının tercümanıydı zain.
''izleyenlere ne söylemek istersin zain?''
'' annem ve babama dava açacam. yetişkin olanlar lütfen bni dinlesin. çocuk yetiştiremeyecek olanlar lütfen yapmasın. size olanları sööyleyeyim; şiddet, dayak, aşağılama, zincrlerle, kemerle, demirle...
ailemden duyduğum en tatlı sözler;
defol pislik torbası, toz ol hayvan . . .
dünya berbat bir yer, cehennemde yaşıyorum. yemek istedğim tavuklar gibi pişiyorum.
hayat böyledir . . . !
iyi insanlar olacağımızı, bizim de sevildiğimizi, sayıldığımızı, düşünmüştüm. ama allah bizi öyle yaratmadı. bizi ötekilerin paspası olarak yarattı. . .''

peki ne istiyorsun?
çocuk yapmasınlar!

evet, çokça haklı bir isyandı. günümüzde gerçi önceki yıllarda da bu böyleydi, çocuk doğurmayı bir marifetmiş gibi görüyorlar. bakamayacağı bir çok çocuğun günahına giriyorlar. buna ancak ve ancak üremek denir, dünyaya getirmek değil.

zain, filmin sonuna kadar da gülmedi. ancak pasaport fotoğrafı için gülümse dediler.
gülmek ona da yakışıyordu her çocuğa olduğu gibi. . .
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
gülümse zain.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
sen hep gül . . .
devamını gör...

güne bir alıntı bırak

sen gitmek nedir bilir misin çocuk ? yok,yok bilmezsin ama senin yerine de düşünmek istemiyorum.
belki de bilirsin. hiç gittin mi sen ? hiç gittiler mi senden?
ve içinden geldiği gibi yazabildin mi?
off diyerek her neyse boş ver diyebildin mi?
hayatında binlercesi varken, o birine takılıp kaldın mı sen hiç?
gitmekmiş…
sen ne bilirsin gitmeyi çocuk.
oyun mu sandın sevilmeyi.
insanları kırmayı bardak kırmakla bir mi tuttun!
bırak, at çöpe aklında ne varsa, sen sözünü kesmeye devam et insanların.
ben onları çok iyi biliyorum de. aferin çocuk. gecen gündüz olsun.
hiç karanlık görme sen e mi?
daha da görmem seni. daha da sevmem. anlamaya çalışma beni.
anlarsan kaybolursun bende. bir sen kalmaz sende.
her neyse benden bu kadar, kaybolmak nedir, gitmek nedir öğren.
karşıma almam öyle herkesi.
sen beni ne sandın be çocuk.
bir kelime bile fazla sana ya. yine sayfalar yazdım.
hadi geç git. yada sen kal. sen bilmezsin gitmeyi…
bana bırak her şeyi sadece izle…
gitmek nedir onu öğren.
sevmek sana fazla gelir.

soğuk kahve

sen ne bilirsin gitmeyi çocuk.
oyun mu sandın sevilmeyi.*
devamını gör...

bu başlıkta ateist ateist konuşuyoruz

#300394 nolu tanım için konuşuyorum daha diğerlerine bakmadım. ve ayrıca bu tür tanımlar nasıl oluyor da bu kadar beğeni alıyor anlamış değilim!*
soru şu;
ibadet adı altında neden hayvanları kesiyorlar? allah zaten kendisine taptıklarını bilmiyor mu da hediye istiyor?
cevap veriyorum;
ibadet adı altında hayvanları kesiyorlar*
allah zaten bilmiyor mu da hediye istiyor?
şimdi şöyle
allah zaten biliyor ismi sıfatından anlaşılacağı üzere alimdir* *
allah'ın ne bir ineğin etine ihtiyacı var ne de bir koyunun. zaten kurbanın şartlarında da besili olanı kesmenin uygun olduğu söyleniyor. ve kesilen kurbanları allah yemiyor. * fakirlere dağıtılıyor.
kesilen kurbanın da çeşidine göre değişiyor ancak örneğin adak kurbakının etinden ailedeki hiç kimse yiyemez hepsi fakirlere ihtiyaç sahiplerine dağıtılır.
allah'ın yaptığımız hiç bir ibadete ihtiyacı yoktur.* yaptığımız her ibadet bizim için faydalı ve iyidir.
tanımda hayvanlara eziyet ile kurban kesmeyi bir tutmuş yazarımız. kurban keserken kesmenin bile hayvanın canını acıtmadan keserler. her şeyin bir usülü vardır.

islam dini hakkı da küçültücü ve gerici olarak anılmadı da hoş bir durum değildir zira islam dininde hiç bir ibadet insanın zararına değildir.
sadece bu konu için demiyorum diğer başka konular için de bilgi sahibi olmadan yazmayınız, insanları doğru yoldan almayınız!.. araştırmak öğrenmek en doğu yoldur.*

umarım sorunuzun cevabını almışsınızdır.*
devamını gör...

son zamanlarda okunan en güzel cümle

onu bilmiyorum da az önce notlarımda ne için yazdığımı bilmediğim bir yazı ile karşılaştım.

"anlatmak istemiyorum. her şeyiyle beraber yaşamak istiyorum..."
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

" t:başka sorunuz var mı efendim?
j: var efendim.
gözleriniz doğuyor gecelerime çaresi var mıdır?.. "
*
devamını gör...

geç fark ettim taşın sert olduğunu

geç fark ettim taşın sert olduğunu...

ne yazık ki ben de geç fark ettim taşın sert olduğunu. var mıdır acaba vaktinde farkına varan. ya da gözlerimi kapamıştım tüm her şeye, herkese . hani derler ya "kimse görmek istemeyen kadar kör olamaz" diye. doğrudur. ben fark etmek istemedim aslında, görmek istemedim.
sonra bir gün öyle durup düşünürsün, evet dersin farklı bir his farklı bir ışık yanar gözlerinin önünde işte o zaman fark edersin taşın sert olduğunu. evet ve bir soru daha,
insan neden görmek istemez ki gerçekleri her şeyin farkındayken? neden kapar ki gözlerini gerçekliğe?..

su insanı boğar, ateş yakarmış! her doğan günün bir dert olduğunu, insan bu yaşa gelince anlarmış. *
peki soruyorum sana üstadım, yaş ölçüt müdür anlamak için?

yaş mıdır, yaşantı mıdır görmeyen gözleri açtıran?
devamını gör...

fakat!...

fakat!...
peki insanlar değişir mi?
kitap an itibarıyla bitti bitmesine yakın içimdeki kıpırtı ile beraber tuhaf hissettim kitabın sonunda. o kadar güzel bir kitaptı ki anlatımı açısından.
objektif olarak yorumlayacak olursam sadece yazım yanlışlarına biraz takıntılı olan birisi olarak sıkıntı yaşadım diyebilirim.

gelelim kitaba ve benim için önemine;
kitap benim için ayrı bir önem taşıyor çanakkale'ye gidiş yolunda bir durakta almıştım ve kitap benim için önemliyse ben güzel anımı bekliyorum o kitabı okumak için.
çok da güzel döneme denk gelmedi daha doğrusu kafamın karışık olduğu bir döneme denk geldi. kitap bitince anladım ki en iyi zamanıma denk gelmiş.
insanın bazen anlattıklarıyla yaşadıkları bir olmaz. bazen ya öyle olsaydı diye derin düşünürsünüz ve yaşarsınız. kitabı okuyunca ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
başta bana klasik aşk romanlarından gözükmüş olmasına karşın çoğu zaman içinde kayboldum, çoğu zaman karaktere büründüğüm oldu ve ön yargımı kırdı doğrusu.
kitap okununca tekrar sorduruyor şu soruyu hayata; aşk nedir, ne kadar sürer?

sonra unutmak. unutmak ve vazgeçmek kolay mıdır? kolay mıdır yine yeniden yeni bir yaşama başlamak?
kitapta şöyle geçiyordu " vazgeçmek kolay değildir fakat unutmak kadar da zor olamaz."
peki soru: insan bir yerde ne kadar dayanabilir?
" yaşamak; kaybedecek şeylerin ne kadar çoksa o kadar zor. sevdiğin insan ne kadar çoksa o kadar zor yaşamak. mutlulukları için canını verebileceğin insan ne kadar çoksa yaşamak o kadar zor."

kitabı okudukça kamer'e aşık olmuştum, diyemeden geçemeyeceğim. kamer de vardı aslında hayatta hep bir yerlerde. kitap bitince kamer'i da artık istemediğimi fark ettim. *
aslında kamer bir şey yapmamıştı özür de dilememişti aslında, aslında kamer hiç yoktu.

kitabın özetini bilmek isteyenler için kısacık bir özet bırakmak isterim. (dikkat spoiler içerir!)
-minik özet-
kitabın başlangıcı mardin'de geçiyor.
kamer ve zerya adında bir çift vardır bir de küçük kızları zeynep. üniversitede tanışıp evlenen bir çifttirler tabii zamanla aşkları da bitiyor. ve kamer de erkek oğlan meselesi yapıp boşanmak istiyor. bana bir erkek çocuk veremedi diye falan. sonra öğretmenlik okuyan merve ile zorla evleniyor. ıkisini de buna gönlü yoktur hatta birbirlerinden nefret ederler. ara sıra birbirlerine yakınlaşırlar ancak birbirlerinden nefret etmeye devam ederler. eski eşi zerya merve'den nefret eder ve onu zeynep'i yani küçük kızlarını dövdüğünü iddia ederek suçlar. bunları hep kıskançlığından yapar. kamer her ne kadar bir erkek çocuğa sahip olmak istese de kızına böyle bir şey yapılmasına çok sinirlenir. defalarca kez merve'ye şiddet uygular. bir gün yine böyle bir şeyin ardından merve evden çıkar ve biraz yürümek ister. yürüyünce ne kadar çok yürüdüğünü fark eder. neyden çok uzaklaşmıştır. bir grup sarhoş genç tarafından tacize uğrar. tam o sırada kamer'in akrabalarından biri gelir ve merve'yi alıp gider. onu eve getirir merve'nin üstü başı berbat bir şekilde kapıyı açarlar ve kamer merve ile adam arasında bir şey geçtiğini düşünür ve merve'ye vurur onu kapının önüne sürükler. merve evden gider ve bir gün kamer'in kardeşi gelir merve'yi tekrardan eve getirir.
her şey bundan sonra başlar zaten birbirlerine olan aşkları burada başlar. çok severler birbirlerini her şeye rağmen herkese rağmen...
zamanla kamer de sadece bir çocuk sahibi olmak için sevmez onu, çok sever...
olay bu şekilde gelişir. izmir'e taşınırlar bir erkek çocukları olur pamir adında.
arkadaşları sürekli onlara gelip giderler. birbirleriyle çok fazla tartışırlar ama bir o kadar da kopamazlar birbirlerinden.
kitabın daha birçok ayrıntısı vardır.
ama ben sonucu da söyleyeyim merak edenler için.
merve bir kez daha hamile olur ve bu sefer hamileliği herkes için daha farklı bir mutluluk getirir.
o kadar sıkı tutuyordu ki bir daha asla bırakmayacakmış gibi hep yanımda kalacakmış gibi...
ve kitabın bir nevi anlatıcısı olan merve not defterini kapatır bu onun hayatıdır. aslında hayalindeki kişinin hayatıdır. yaşanan şeylerin sadece küçük bir kısmı ve en kötü kısmı gerçektir. aslında merve'nin evden gittiği gün kamer'le olan ilişkisi burada bitmiştir.
" başaramadım, der. fakat başaramadım ben, yapamadım. merve kadar şanslı ve cesur değildim! ben kaçtım, bana söylenen sözleri kaldıramayıp gururuma yenik düştüm. evi terk ettim ve sonra babamın evine gittim. beni kamer'e geri götürmek için gelen bir araz olmadı. onun yerine bir boşanma celbi geldi. kamer çoktan vazgeçmişti ve ardından ben de vazgeçtim. ben vazgeçtim..."

"vazgeçmek, kolay değildir; fakat unutmak kadar da zor olamaz!"

hayat da böyledir. istediğini seversin, istediğini söylersin, istediğini yaşarsın; fakat kısa sürer. güzel şeyler hep kısa sürer...

tabii kamer ile olan hayatı bitti diye her şey bitmiş değildir onun için farklı bir hayat vardır artık.

benden bu kadar dostlarım. kitabı gerçekten beğendim ve okunmasını tavsiye ederim. bana bir şeyler kattı. umarım size de katar.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bir umut

~bir umut~

bir umut değil midir yaşamak?
yaşamın her anı umuttur. elbet bir gün her şey çok güzel olacak."bu gün olmasa da elbet bir gün...'' diye çırpınır dururuz.
bir resmime iki buçuk saatimi verdim.* beklediğim gibi çıkmadı. umutlar çöp mü oldu? evet, öyle oldu. peki umutlar tükendi mi?
...
insanoğlu ne tuhaf bir varlıktır. yaşamı ortalama 60-70 yıldır ancak bu kadar yılını bwlki de iki bilemedin üç yılını mutlu geçirmek için sarfeder.* peki sadece sadece o iki üç yıl için midir diye düşünür insan. bn şöyle cevap vereyim
' o iki üç yılın vereceği mutluluğun umuduyla yaşar.'
tıpkı bir resim çizmek gibidir hayat. saatlerini verirsin, ellerin yüzün boya içinde kalır, boynun tutulur ve belinin ağrısından duramayacak hale gelirsin.
sırf resmin sonu içindir hepsi. o umuttur işte...
ve sonunda resim biter sonuç beklentinin aşağısındadır. eyvah bir umut çöp oldu değil mi? öyle oldu evet. ancak bu umut çöp oldu diye başka umutlar olamaz mı? olur elbet. bu resmin kötü olduysa başkasını yaparsın. daha sonra tekrar başkasını...
yılmak yok!

şimdi aklıma kıraç'ın (bkz: oysa bir umuttu) şarkısı geldi.*
devamını gör...

bugün doğum günü olan yazarlar

heeeyy benim o 22.06.2022

bu gün benim yaş günüm. geçirdiğim en güzel doğum günüydü diyebilir miyim bilmiyorum ama dereceye girdi diyebilirim.
ıstediklerim oldu. *
sabah gözlerimi açar açmaz 14 yeni mesaj hepsi de o kadar içten yazmış ki kelebeklerim.
garip bir his benim için. çok önemseniyormuşum. ve ben buna sevindim tabi. akşama dek 50 hatta ne ellisi 60'a yakın doğum günü dilek ve kutlamaları...
yeni yaşım hoş geldin;
bu sene senden tek isteğim mutlu olmam. evet, net bir şekilde kota doldu ve aştı ama ne yapabilirim ki. dilek sonuçta) *

dostlarım ve sevdikleri tarafından hatırlanmak güzel bir duygu.
bana benim özel olduğumu hatırlattığımız için tekrar teşekkür ederim...
*

'amaaan ne günmüş allahtan bi doğdun' dediğinizi duyuyorum sanki.
eeee ne sandınız tabii ben doğdum öyle de sevinecem kusuruma bakmayın canlar.*

edit:
bir şeyi de unuttum. geçende sakız çiğnedim e falıma baktım bu gün hiç beklemediğim bir hediye alacakmışım* neyse işte bekledim bekledim baktım bi sonuç çıkmadı. falı da aha da şu aşağıya bırakayım.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
e tabi ben üzerine düşünedurdum. baktım öyle hiç almadığım hediyelerden almadım. ve birden bir ampül yandı kafamda meğersem benim en güzel hediyem dostlarım arkadaşlarım ve ailemmiş. hiç de öyle düşünmemiştim tabi. onlar olmasaydı iki kişi muazzam derecede bir hediye ile gelseydi bu kadar mutlu olmazmışım demek ki. en güzel hediyemin sevdikleri olduğunu bir kaç günlüğüne unutuvermişim.*insan sevgiyle yeşerir, filizlenir.



bugün 17 yıl önce hikayemin başladığı gün.
iyi ki doğmuşum be. harbi iyi ki doğmuşum.
*
devamını gör...

umutsuzluk

16.05.2022
neden ama? neden şu içimdeki şeyi anlatamıyorum? hiç bir şeye umudum kalmamış gibi...

"umutsuzluk insanoğlunun kendine karşı hazırlayabileceği suikastlerin en korkuncudur, manevi bir intihardır" diyor jhon paul.
beni anlamıyorlar dostum şu an kimse olsun istemezdim. bazen insan üzüldüğünde başını koyabileceği bir omuz arar ya? istemiyorum ondan. biraz kendimle kalmak istiyorum. sessiz kimsenin olmadığı bir yerde ağlamak isterdim haykırarak. içimde sıkıntı hastalık olacak diye biraz korkuyorum. virüs gibi vücudumun her tarafına yayılıyor. ben, ben değilmişim gibi sanki. ben de farkındayım, bunu soruyorlar neyim var diye, dağınık duruyorsun diye. içim darmadağın dışımdan da kötü ve bu gözükmüyor o kadar.

kötüyüm gerçekten anlatamayacağım kadar...

ruh hali berbat çizimim
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kitap

kitaplar öyle şefkatli dostlardır ki kapağına dokunman ile içinin ısınması bir olur...

yeni bir kitap okumaya başladığımda çok güzel tarifsiz duygular hissediyorum.
yeni bir insanı hayatıma almış gibi,yeni dünyalara yelken açmış gibi, hiç tatmadığım bir meyveyi tatmış güzel bir elbiseyi üstüme giymiş gibi ve bilinmeyen bir mezrada hiç görülmeyen bir bitkiyi görmüş gibi hissederim. kitapları tozlu raflardan çıkarıp kendi hayatıma aldığımda belki de yüzlerce yıl önce ölmüş bir ağacın tekrardan bana gülümsemesine tanık olurum.
kitaplar öyle dostturlar ki derdini sen söylemeden anlarlar. satırların arasında dalıp dalıp gezerken olayın kahramanı sen olursun artık. tatmadığın, bilmediğin, görmediğin yerleri de gören yine sen olursun. bambaşka hayatlar tanır bambaşka bakabilir duruma gelirsin. o kadar gelişirsin ki kalbinin perdesi daha da incelir hassaslaşırsın biraz daha. kitaplarda kendimi bulamıyorum diyenlere pek şaşırırım. böyle düşünclerini dile getirdiklerinde aklıma hep şu gelir. insan kendisinden bir parça bulduğu şeye bağlanır. kitaplar bizi yansıtır. hassas kalpleri...
demem o ki, kitaplar hassas kalpler içindir vesselam. *
devamını gör...

platform (film)

çok değerli bir insanın bana tavsiye vermesi üzerine izlemeyi daha çok istediğin gerilim filmi.

filmin içerisinde gerilimle beraber pek çok mesaj ve çarpıcı eleştiriye rastlamak mümkün. kısaca konusuna değinmek isterim. hapisane tarzında bir yerin orta kısmında bir platform var ve bu platform günde bir kere en yukardan aşağıya doğru iner platformun üzerinde ince işçilikle yapılmış birçok yiyecek vardır. en yukarda kalanların hunharca yediği ve altta kalanların ise ölüme terk edildiği bir yerdir burası. kısaca devleti, insanlar arasındaki iletişimi ve geçilmez duvarları gösteren muhteşem bir filmdir.
dikkat burdan sonrası spoiler içerir!
bunun dışında biraz spoiler vererek filmi anlatmak istiyorum.
filmi izlerken bazı detaylar gözüme çarptı onlara değinmek isterim.
aslında bu hapishane tarzındaki yeri tamamen içinde yaşadığımız toplum olarak düşünebiliriz. filmde her katta iki kişi oluyordu. baş kahramanımız her şeye ok çekmiş nerdeyse. herkes bir şey beraberinde getirebiliyorken baş kahramanımız bir kitap getiriyordu ve bunu katını paylaştığı iki kişi de soruyor neden kitap diye neden kitap olmasındı ki? her şeyin yiyecek ve mertebe olduğundan ibaret sayanları gösteriyordu. yanında bir bıçak getiren vardı veya çok sevdiği köpeğini. üst kattakiler yiyeceklere tükürürdü. bunu aynı katı paylaştığı adam da yapınca iğrenmişti baş kahramanımız. neden bunu yapıyorsun diye sormuştu.

-üsttekiler alttakilerle konuşmaz.
-neden?
-çünkü onlar üstteler.
aşağıdakilere de seslenme çünkü onlar da aşağıdalar.


en tepedekiler yani maddi olarak yüksekte olanlar aşağıdakilerle konuşmaz. aşağıdakiler üstten kalanların artıklarını yerdi. bu toplumu yansıtıyordu.
ıki tip insan olacaktı üsttekiler ve alttakiler.

dikkatimi çeken bir diğer husus da şuydu:
daha öncede yönetimde çalışan kadın kendisi girmişti bu sefer herkesi gönderdiği yere. aslında 200 kat olduğunu söylemesine karşın 333 kat olduğunu görüyoruz. ayrıca 16 yaşından küçük kimseleri almadıklarını söylemişti ancak sonda olduğu gibi asıl mesajın küçük kız olduğunu görüyoruz.
burda onun bile yani yönetimde çalışanların bile bazı şeylerden bihaber yönetimi yaptığını vurguluyor.

baş karakterimiz orda bir düzen kurulabileceğine inanıyor. alttakiler buna inandırıldı ancak önemli olan üsttekilerdi çünkü yiyecek ordan geliyordu.
kahramanımız katları indikçe daha kolay oluyordu ikna etmesi nitekim üsttekiler daha önce altta kaldıkları sürede yaşadığı zorluğu unutuyordu. ve her bir üst seviye gözlerine bir perde daha indiriyordu.
birilerini hatırlamıyor mu sizce de?
aynen biz değil mi? her bir üst seviye kapatır gözlerimizi gerçekliğe. insan yaşadıklarını bile unutuyor. geldiğimiz yeri unuturuz, unutturuverir içinde olduğumuz bolluk. niyeyse şükretmesini bilmeyiz. nerden geldiğimizi unuturuz bunun da nedenini bilmeyiz.
bunlarla beraber birçok mesaj var filmin içinde dediğim gibi her şeye ok çekmiş baş karakterimiz.
zaten filmin sonu da son gibi değildi böyle bitsin istemezdim. mesajın küçük kız olduğuna inanır ve mesajla beraber yukarıya çıkacaktır. burda da film boyunca yakasını bırakmayan halisünasyonları yine karşısına çıkar ve en zeminde olan karakterimiz orda platformdan iner ve belki de orda ölüme terk eder kendisini.
aklıma gelen ise şu:
ilk başkaldırıyı ve farkındalığı yapan kendisini kurban eder aslında sonra da düzen kurulur.
kısaca diyeceğim şu ki izleyin izlettirin!.. *
devamını gör...

yazarların itiraf köşesi

evet ben;
çok yorgunum, bedenim ağır geliyo bana...
yorgunluğum yaptığım eylemle alakasız, yanlız ruhumun derinliklerinlerinde.
neden8 var mı pek bilemiyom ve yahut da kestiremiyorum tam olarak
her şeye kırılabilecek duruma gelmişim...
dokunsan ağlarım misali...
bunlar tek bi neden çevresinde toplanamaz bir çok şey beni buna zorluyor...
kendimi tam olarak ifade edemiyom bu aralar. anlatacak kimsemin olmayışından mıdır, anlayacak kimsenin mi olmayışındandır bilemem .
kendimi eksik ve bi o kadar da yanlız hissediyorum.
mutlu muyum peki,
anlatıyım o halde sabah uyanır uyanmaz yeniden başlıyorum. yeni bi enerji,yeni bir sayfa , yeni umutlar ile beraber...
geçen her dakika beni tüm bu saydıklarımdan bir bir uzaklaştırır günün sonunda beni sevdiğim şarkılarla ve karanlık bir gökyüzü ile başbaşa bırakır. evt son zamanlarda neredeyse hep böyle geçiyor. kendimde farkettiğim ve doğrusu şaşırdığım bişey söyliyeyim;
her akşam daha güzel umutlara ve daha mutlu yarınlara uyuyorum.
umarım o günler gelecek ve ben şunu göğsümü kabarta kabarta söyleyeceğim''ben bir zamanlar bunların hayaliyle uyuyordum ama artık o hayallerime uyandım'' o zaman işte o zaman gerçek mutluluğu keşfe çıkmaya başlamış olacam

kıymetli dostlarıma ve bunu okuyan arkadaşım asla ama asla umudunuzu kesmeyin. çünkü kestiğin8z an yaşamayı bıraktığınız an olacaktır umutlar amaçlardır amacı olmayan insan mâlesef ki yaşamdan vi tat alamaz...
devamını gör...

yaşlanmak

asla kaçamayacağımız bi şeydir.
her şeyin bi güzelliği vardır
yaşlılığın da mutlaka vardır.
rahatsın en azından umarım yaşlanmadan önce yapmak istedğim her şeyi yaparım.
yüzümdeki her bir kırışık,bana yaptığım güzel şeyleri hatırlatır.
her bir kırışık bir başka benn olacak o zaman
her biriyle gurur duyucam belki de
kendimi şu an sevdiğim kadar o zaman da sevecem elbette.

bekle beni huysuz kırışık yüz*
devamını gör...

kendine bir not bırak

10 yıl sonraki bn için bu notu bırakıyorum

istediğin üniversiteyj çıkardığını istediğin bölümde okuyup başarıyla sınıf öğretmeni olduğunu ümit ederekten konuya giriim.
arkadaşlarına ve kendine verdiğin sözleri unutma canım benim.
sözler önemlidir çünkü bunu biliyosun.
umarım insanların ne düşündüğü artık seni ilgilendirmiyordur.
şayet ilgilendiriyorsa da vazgeç artık yeter yani.
çabucak atan da daha öğrenciyken öğrencilerinle ne yapacağın ile ilgili hayallerini gerçekleştir.
yazık onlara da o kadar beklediler seni*
seni çok sevecekler biliyorum
çünkü sen onlara sadece bir öğretmen olmayacaksın.
her sabah onlar ile beraber büyük bi heyecanla okula gelip büyük bi zevkle ders işliyeceksiniz unutma.
hak etmeyen insanlara o kadar çok değer verdin ki bazen kendini bile unuttuğun oldu. sana ders oldun bu da.
insan seç artık
gerçekten de hayatına bi şeyler katabilen insanları seç...

eğer bunları yapmazsan hm kendine hm de şu an bunu yazan bana ihanet etmiş olursun canım bnim*

ona göre...

kendini sevmeye devam et.
en önemlisi de buydu galiba*
devamını gör...

güne bir söz bırak

"beraber eskilmek" güzeldir.

eksilmedikçe...
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

haziranın 21'i doğum gününden bir gün evvel...
yarın bir yaş daha yaşlanmış olacam. bu gün çok inanılmaz derecede yoruldum. her şey üstüme çok geldi. çalışmak zor... çalışmak zorunluluk! çok yoruluyorum, çok...
sabahları enerjik oluyorum günün sonuna doğru enerjim sömürülüyor. belki de buna ben izin veriyorum. vermemem lazım. ne kadar yorulsam da yorulduğumu göstermiyorum. hayatımın her anında güçlü görünmek zorundayım. bu herhangi bir iş olsa bile düştüğüm gözükmemeli. bazen başım dönüyor ancak ben bunun da kimsenin görmesini istemiyorum. düşecek gibi hissediyorum. gerçekten de halim kalmadı hiç bir şeye!..
devamını gör...

leonard cohen

çok beğenilerek dinlenmesini şarkılarındaki derin anlama bağladığım büyük sanatçıdır.
aynı zamanda bir yazardır.

diyor ki cohen;
kusursuzluğu unutun. her şeyde bir çatlak vardır, ışık içeri böyle girer...

kusurun kelime anlamı eksiklik, noksanlıktır. benin düşünceme göre kusur eksiklik değil farklılıktır. herkesin aynı olduğu bir dünya absürt kaçar.
kusurlarımızla yer ediniriz bu dünyada. leonard cohen sonradan besteleyerek şarkıya dönüştürdüğü şiirinde "her şeyde bir çatlak var ışık oradan girer" derken dikkat çektiği nokta burasıdır. elbette çatlaklarımız olur. mühim olan düşüncelerimizde çatlak olmaması.
velhasıl kelam insanın sevilecek bir yanı olacaksa çatlakları olsun.
beni sevecekseniz herkesle aynı olan yanlarımı sevmeyin de kusurlarımı sevin...*
*
devamını gör...

normal bir gün

normal bir günden herhangi bir vakit'
saatin şu an kaç olduğu konusunda herhangi bir fikrim yok, bir önemi de yoktur neticede.
temiz havanın kokusunu bizzat ciğerlerimde hissediyorum. mis gibi toprak kokusu, kuş cıvıltıları, ben. . .
mutluyum,keyfimi kaçırabilecek herhangi bir durum söz ko usu değil. ancak eksik bir şeyler olduğu aşikar.neydi bu, neydi bu eksikliğini büyük ölçüde hissettiğim şey?
belki de insan hayatını, mutluluğa eriştirebilecek şey, eksikliğini hissedip ne olduğunu kestiremediği şeydir.
yap-bozun kayıp parçasıdır.
ne büyük kayıptır ki o kadar tuhaf hissettirir.
insan ne ile yaşardı gerçekten? şöyle de bir bakınca beş dakika geçmiştir veya on dakika.
zaman akıp gidiyor. akıp giderken mamafih bizi de götürür akıp gittiği yere. ne biz durdurabiliriz kendimizi ne de kendisi söz dinler.
farkına varmak lazım gelir zamanın giderken bizden ne götürdüğüne. bilhassa acıtır eğer dikkat edemezsen.*
devamını gör...

bazen

başlığı görmüşken ben de şiirimi bırakayım o halde*

bazen

bazen,
yaşamak istersin hayatı
hiç yaşayamadığın kadar.
dolu ve engin . . .

kimi zaman yorulursun,
bir yaprak bile ağır gelir sana.
kimi zaman yaşayamazsın bile,
lanet edersin yaşadığın her ana.

bazen diyorum;
bazen tutunduğun dal bile
taşıyamaz artık seni.
ne seni ne de içindeki mevsimi. . .

bazen, bazen olanlar olur.
her şey biter , herkes gider
geriye kalan
yine sen, gökyüzü ve mavilikler. . .


kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

dünden bu güne. . .
evet dünü dünde bıraktım bu günü boşverdim. artık herkes rahat nefes alabilir. inan ki pek bir şey takmadım bu gün. sarsıldım ,parçalandım. . . ama hani derler ya küllerinden doğ! işte kırıla kırıla parçalarımı kendi elimle toplaya toplaya kendime geliyor gibiyim. yapmaya çalışacam. inan ki takmamaya çalışacam bana güvenebilirsin.*
yapacam kendime güveniyorum. bıraktım artık akışına seven sever, giden gider ve elbet bn yine kendi kendime kalacam. asla kendime haksızlık yapmak istemiyorum ve beni üzen şeylerle kafamı bulandırmak istemiyorum.
dediğim gibi başladım bile.

bu gün güzel geçti ilk meyvesini aldım bile takmamazlığın. tek başına bahçede turlama da güzelmiş. kendimi avutmak için demiyorum gayet güzeldi yani. söylenen sözlere aldırış etmedim. yarın da dışarıda kitap okumak istiyorum ve öyle amaçlıyorum bakalım neler olacak ??*
hiç yüzümü asmadım bu gün*

neyse dostlarım ben bu gün böyle hızlı hızlı bahçede turlarken meğersem dikkat çekmişim. kim bilir kaç kişi içinden geçirdi bu deli mi diye*



bu şarkı da size gelsin canlarım. benden . . .
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

deniz mavisi gözlerinden mi su doldurdun, dedi.
hayır dedim.

deniz renksizdi , berraktı.
oysaki benim gözlerim öyle değildi ki...
deniz maviliğini gökyüzünden alırdı fakat kimse ondan bahsetmezdi öyle.
marifet denizde değil ,gökyüzündeydi...
belki de marifet gözlerimde değil bakan kişinin gözlerindeydi...
belki de onun yansımasıydı , onun güzelliğiydi...
o da kendinden -güzel baktığından- bahsetmezdi öylece.

cevap veriyorum;
hayır,
deniz mavisi gözlerimden su getirmedim, getiremem de...
çünkü ben, gök mavisi gözlerim ile su getirmiştim

...
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının nicklerinin hikayesi

ismimin ilk iki harfini kullanarak oluşturduğum bi nickdir.

zioland bu da benim yaşam alanım
benim içinde yaşadığım, sadece kendim yaşadığım dünyam.

hazır kendi dünyam demişken biş şey anlatiiim.
uyumak için yatağa girdiğimde her zaman mavi dünyama bi giderim.
mavi dünyada bn bi spikerim.
masmavi bi odada o gün ne yaşadıysam haber ederim hayali dünyama...
seyircilerim de genelde hayali olur.
arada bi konuk alırım karşılıklı konuşurum.
yani daha doğrusu o güne kim damgasını vurduysa onunla konuşurum.
bazen dertlerimi böyle hafifletirim aslında.
benim mavi dünyamda b3nim kurallarım geçerlidir. ve özgürüzdür.
ha bu arada h3p ben konu olmuyorum
bazen hakkında konuştuğum bi konu da olabiliyor.
bazen ise hayalini kurduğum geleceğimi haber ediyorum.

nasıllll ama ....
bnim dünyam bi harika değil mi sizce de?
devamını gör...

fark edilmeyi beklemek

bırak fark etmesin seni, o zaten içindeyse fark etmesine ne hacet. . .

insan fark edilmek ister elbet. hele ki sevdiği gönül verdiği kişi tarafından fark edilmek.
zordur tabi, zordur.
baya zamandır şu görüşü savunuyorum. insan sevdiğini içinde tutmalı diye
seviyorsan git konuş bence değil. seviyorsan sevmeye devam et. sevdiğini söyleme bırak öyle kalsın. karşındaki sevgini biliyorsa büyü bozulur. ne sevmenin ne de sevilmenin bir tadı kalır. büyü bozulduktan sonra da yani sevgiler itirafa dönüştüğünde o zaman yıkıcı ve yakıcı bir güç her iki tarafı da ele geçirir. her iki taraf da parçalanır, üzülür...
üzülmek istemiyorsam sevgimi açığa vurmam demelisin. her ne kadar çok sevsen de söylememelisin. bir şiir vardı ya hani birbirimizi çok sevelim ama sevgili olmayalım diye.

sevgili olmayalım biz. tüm gün konuşalım, hep birbirimizi özleyelim ama sevgili olmayalım. balık tutalım sonra tutuğumuz balıkları geri dökelim denize. birbirimize karışalım, kıskanalım,kavga edelim, küselim,barışalım ama sevgili olmayalım. beraber gelecekle ilgili hayaller kuralım,saatlerce telefonda konuşalım, sinamaya gidelim, sahilde el ele dolaşalım ama sevgili olmayalım biz. sen başka kızlarla, ben başka erkeklerle konuşmayalım. tek biz olalım ama sevgili olmayalım. bak sevgililer hemen ayrılıyor, aşklar hemen bitiyor. sen gitme. benim ol ama sevgilim olma.


*

sevelim, sevgili olmayalım . . .
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

şöyle bıraksam olur mu? *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yazarların iltifat aldıklarında verdikleri tepki

"şu barbie gibi güzel olsaydım keşke..."*

"o barbie senin kadar güzel olsaydı daha çok satılırdı..."*
uffftt ! ! bittim kii*
utanırım,kızarırım.
devamını gör...

zor zamanlar güçlü insanlar yaratır

evt doğrudur zor zamnların güçlü insanlar yarattığı.
şöyle de bir gerçektir ki güçlü olduğun işte o vakit bn bunları atlatarak geldim diyebiliyorsun.
çok şey yaşadım fakat yılmadım diyebiliyorsun. ve tabii dinleyenin oluyor o zamn.

burdan da bişey söylemek istiyorum her zamn bunu düşünerek ilerlersniz muhakkak vazgeçmemniz biraz daha güç olacaktır.

şuan eğer bir makamda veya mevkiide değilseniz sizin oturup hikayeniz dinlenmez veya alkışlanamz . fakat iyi bir yere geldiğiniz vakit hayt hikayenizi bilmek isteyen o kadar çok kişi olur ki o an siz düşünürsünüz.


dünyada hiç kimse seyirci koltuğunda oturan cesur insanlrı alkışlamaz alkışlar hep sahneye çıkanlar içindir.

kalk ve cesur ol!!!!!!1
devamını gör...

zaman makinesi (kitap)

1895 yılında h. g. wells tarafından kaleme alınan bir bilimkurgu romanıdır. bilimkurgu romanları içinde de önemli bir yer tutar. aynı zamanda bu kitabın bir de filmi vardır.

hepimiz bir gün zaman makinesi ile yolculuk yapmayı hayal etmez miyiz ?

yazarımız o dönemin şartlarına ve ilk bilimkurgu kitabı olmasına rağmen bile gayet akıcı ve güzel bir üslubla yazmıştır.
bence okunması gereken başyapıtlardan bir tanesidir.
biraz spoiler verebilirim*
•zaman yolcusu bir mecliste icat ettiği makinesini tanıtır ancak kimse ona inanmaz.
aralarında birçok aydının olduğu bu mecliste zaman makinesi diye bir gerçekliğin olmayacağını savunurlar.
zaman yolcumuz son işlemlerinin sonucunda zaman makinesine girer ve bir anda kendini victoria döneminin daha ilerisinde olan "802701" yılında bulur. başta kendisine çok şehvetli gelen bu yaşam zamanla kendisini bu duygudan uzaklaştıracaktır. ilk başlarda eloiler diye insanımsı varlıklarla karşılaşır. bunlar kırılgan narin ve barışçıl canlılardır. eloiler toplu yaşarlar ve karanlıktan korkan varlıklardırlar. kahramanımız onların dilini bilmemekte ve zorluk çekmektedir. etrafta keşif yapmaya başlar ve çevresini tanımaya çalışır. bu sırada zaman makinesi ortadan kaybolur . yolcumuz makinesine aramak için bu sefer etrafı aramaya başlar. ve tam o sıralarda morlock'lara rastlar. bu varlıklar ise eloi'lerin tersine daha vahşi, çirkin, yamyamsı ve kötü varlıklardır. bunlar yeraltında çalışan işçilerdir aynı zamanda. onlar da ışığa karşı zayıftırlar. ve eloi'lerin karanlıktan korkma sebebleri de budur galiba. bu süre zarfında zaman yolculuğumuz bir gün boğulan bir eloi'yi kurtarır ve zamanının çoğunu bu eloi'yle geçirir.bu eloi'mizin ismi weena'dır. weena zaman yolcumuza karşı birtakım hisler beslemektedir.
zaman yolculuğumuzun 802.701 yılında başına bir takım olaylar gelir.

peki bazı zmanlar kendini o kadar çaresiz ve tutsak hisseden zaman yolcumuz geri dönebilecek mi?
...

gerçekten okunmasını tavsiye ettiğim bu romanı sizin de beğeneceğinizden eminim. kendinizi o kitabın içerisinde hissedecek ve zaman yolcusu'nun bizzat kendiniz gibi hissedeceksiniz.

• biraz kitabın üzerine düşünülünce insanın zamanla teknoloji sayesinde ne kadar da tembel bir varlık olacağını görüyoruz. bir insan tembelleştikçe kırılganlaşmaya ve daha narin bir hal almaya başladığını da görmekteyiz.

•kitapların en sevdiğim yönü de budur galiba; içinde verilmeyen ve gizli tutulan bazı şeyleri kitap bittikten sonra kafanı yastığa koyup tavanı izleyerek bunun hakkında düşünmeleridir.
devamını gör...

ayrılmak

t; bir yerden veya bi kişiden uzaklaşmak.

bazı zamanlarda olması gerek.
evet biliyorum uzak düşmek çok acı verir.
malesef yine hakim olamadım kendime yine bi ortama alıştım ve yine ayrılıyorum.
bu kelimeyi nasıl açıklayabilirim bilmiyorum ama verdiği acıyı belki biraz anlatabilirim.

son dakikalarını etrafına bakıyorsun ölüm sessizliğiyle...
evet kim ne yapıyor , kiminle ne yaşadın, bi zamanlar sanki hiç ayrılmayacaksınız gibi konuştuğun tartıştığın güldüğün insanlara bakıyorsun.
dakikalar hatta saniyeler değerini işte tam o anda gösteriyor...
artık çok geç çünkü onları geri almak imkansızz
çok da zamn almıyodu aslında seni seviyorum demek...
çok da zor değildi aslında özür dilerim seni kırdım demek...
yaa nasıl bi şey bu

hepsi sadece hatıra mı olacaktı???
sessizce cam kenarında otururken aklına neler yaşadığın geliyo sevdiklerin geliyo
konuşmak istemiyosun bi anda boğazın düğümleniyo ve de sessizce ağlamakk ne zordur bilir misin ne acı verir bilir misin
hareket etmeden gözyaşların dökülüyor nasıl da hızlı hızlı dökülüyorlar sanki bir an önce gözyaşlaım bitse daha da ağlamayayım diye düşünüyorlarmış gibi gözyaşının hiç bir zamn bitmeyeceğini bilmiyorlar galiba...

dökülen her yaş yüreğine dokunmadan düşmez ve her dokunuşunda tekar tekrar acıtır.
halen anlamış değilim komik bişeye sadece bi kere en fazla iki üç kere gülebiliyoken üzen bi şeye her defasında neden üzülüyoruz biraz adaletten uzak gibime geldi.

ağlarken gülümsemek çok kolay değil bilir misin?
o gülümseme bi umuttu
belki bi gün bunlara niye üzüldüm dememe yol açan bir sey olur diyen benim gülümsememdi
benim umudumdu...

geriye yine bi şarkı çalar (bkz: gava tü çu)
yine hüzün yine göz yaşı...

yine gelsem yabancılık çektirme olur mu...
devamını gör...

yazarların şu an bulunmak istedikleri yer

bir gece olsun içinde güzel insanların bulunduğu...
küçük ve bahçeli bi ev...
bahçesinde meyve ağaçlarının bulunduğu ve tam altında sevdiğim insanlardan biriyle olmak isterdim. o gece sabaha kadar onunla dertleşmek eskilerden ve hayalini kurduğumuź geleceğimizden bahsetmek isterdim.
küçük ama sıcak bir ev olacaktı bu ev, ya da içindeki insanın vereceği bi sıcaklık...
hafif bi serinlik olacak o sıralar içerden hırkamı alacam belkide...
çayımı yudumlayarak sabaha kadar oturacaktım sevdiğimle...
içim huzur ile dolucaktı o an çünkü huzurun içinde olacaktım o gece
...

my dreams
devamını gör...

özgürlüğün en kötü yanı

öncelikle özgürlük nedir onu söylemek isterim.
özgürlük bir şeye bağlı kalmaksızın ,kendi düşüncelerini rahat bir şekilde korkmadan ifade edebilmektir. ayrıca kendisinin hür iradesinin oluşudur.

peki şimdi özgürlüğün hangi tarafı kötüdür?
insan doğası gereği çok aşırı serbestleşirse yapamayacağı şey yoktur .
her şeyi yapabilir. buna hem iyi şeyler hem de kötü şeyler dahil olduğundan doğadaki bazı şeylerin düzeni bozulabilir.

bu da hem kişiye hem de çevresine zarar verebileceği anlamına geliyor. çünkü kişi o an ben zaten özgürüm istediğimi yaparım kafasında .


kısa bir cümleyle diyeceģim şudur ki hani her şeyin fazlası zarar ya kesinlikle bu özgürlük için de geçerli .

aşırı derece özgürsen her şeyi yapabileceğin anlamına gelmiyor .

lütfen elimizdekileri olumlu yönde kullanmaya özen gösterelim. *
devamını gör...

iyi geceler sözlük

iyi gecelr sözlük,
bu günün tüm hüznünü hatta hayatımdaki tüm kötü şeyleri tam da bu geceye gömüp uyumak isterdim...
hüznün üzerine her toprak atışım beni hafifletecekti belki.
ancak zor ve imkansız da diyebilirim.
acıyı hafifletmek imkansız evet.
buna hiç bir şey imkansız değildir diyen bn bile artık bazı şeylerin imkansız olduğuna inanıyor,inanmak zorunda çünkü...
bazen elindekilerden hiç biri yok gibi hissedersin ancak sadece sevgine güvenirsin.
ta ki sevgini de elinden alıp seni yaşayan bi ölü gibi yapana kadar.
işte o zaman hiç bir şeyin olmadığını görür ve tekrar aynı günü yaşamak için o gece gözlerini yavaş yavaş kapatırsın.
yine boş...
ve yine boş bi gün diye...
bazen hayatına etki eden kötü şeyleri çıkaramazsın,çıkarmaman gerek.
bilirsin ki çıkardığın o şey sevdiğin bi insanın mutluluğuna engel olacak.
ve yine sevgin yüzünden kaybedeceksin.

umarım seni elimden almazlar sevgim...*

beni bırakma sevgim...
devamını gör...

veda edememek

veda etmek
daha doğrusu edememekti...
vedalar zordur,acıdır.
içinde bi burukluk bırakır her daim.
hayatımda pek çok kez veda etmek zorunda kaldım.
zorunda kaldım dedim çünkü bazı şeylere veda edilmesi gerek her ne kadar zor olsada,acı verse de...
b3nim vedalarım geneldw taşınma olayı yüzunden olurdu.
evime,arkadaşlarıma,bahçeme,kedime bile

normalde de h3men ağlarım ama böyle olunca daha fazla ağlıyorum tutamam ki kendimi ben.

veda edersin etmesine ancak içinden veda etmezsin bi parça vardır her zaman.
önmli olan da bu değil miydi?
veda edince hayatından çıkarmış olmazsın.

veda ettiğin şeyi veya kişiyi hatırlatan her şeyle ayrı bi bağ kurar,apayrı seversin...

evt yine geldik yeni bi vedaya,
yakın zamanda yeni girdiğim işimden de ayrılacam mâlum okullar açılacak ya(!)
bu da bana zor gelecek biliyorum.
bir çok kişi tanıdım aralarında çok sevdiğim d3 oldu,pek ısınamadığım da oldu, gittiğimde ismini sevinçle anacağım da olu...
bir yere gidince orayla hemn bağ kuruyorum. o yüzdndir ki giderken çok üzülecem offfff...
farklı hayatlar ile tanıştım , tanıştıkça bakış açım daha bi farklılaştı daha bi genişledi onu fark ettim.
beni en çok gururlandıran da buydu zaten.
bi şey daha var
çalışmak güzeldi bee...
son günlerim mesailerle bitecek galiba
bişeyler kapmaya çalışıyorum...
daha öğrenmem gereken çok şey var biloyorum.
umarım seneyw inşallah allah kısmet eders3 ya da ölmezsek tekrardan gidic3m.
sevdiklerimi tekrardan orada bulmak ümidiyle...
yakın zamanda ilk işimden topladığım şeylwrin fotoğrafını şu yazının altına atacam bekleyin dostlarım
devamını gör...

yazarların bugün aldığı en güzel iltifat

t:gök gürüldüyor ve beni korkutuyor. sanki beni tehtid ediyor.*

j:gökyüzü seni neden tehdit etsin? baksana gözlerine sen gökyüzünün kızısın…

t: ohaaaaa
*
devamını gör...

normal sözlük yazarlarının karalama defteri

08.04.2022 cuma
saat 17.20

t: bak ne almış.
j: ne almışsa almış. isterse dünyanın plaketini alsın o gözümden düştü artık.

. . .
devamını gör...

yazarların yediği en ilginç şey

çorba makarna karpuz karışımı

bir zamanlar kardeş dediğim , dost bildiğim bi arkadaşımla birbirimizi seviyorsak bunu birbirimiz içinyiyecez demiştik ve yedik berbat bi tat.
o zamanlar pek anlayamamıştım ancak şu an çok iyi biliyorum ki insan bunu yapınca sevdiğini sadece o anlık gösterebiliyor. önemli olan birbiri için iğrenç tatlr denemek değildi, önemli olan sevdiğini her zaman hissettirmekti. her zaman onun yanındaymış gibi değil , her zaman yanında olmaktı.

bn yaptıklarımdan pişman değilim ama kendisi pişman olacaktır elbet.
ayrıca onsuz daha mutluyum belirtmek istedim.
siz siz olun asla sizi üzenleri etrafınızda toplamanın.
onlari bi şekilde uzaklaştırmanız daha iyi olacaktır.
devamını gör...

bir gün gelecek diyeceğiz ki

ben her şeye rağmen başardım

o gün gelince yazarım dostlarımm...
devamını gör...

ben kimim

saat 6.00 , dıdıdı dıt dıdıdı dıt alarm çalıyor beynimin içindeymiş gibi ,hiç durmaksızın öylesine...
uyandım evet uyandım
yeni bi güne, bitm3k bilmeyen haykırışlara,sonu gelmeyen dertlere...
hazırlanmam gerekiyor bir an önce,işe geç kalmak istemem herhalde.
aynanın karşısına geçtim durdum öylece.
kim bu? ben miydim yoksa, kimim ki ben?

ben kimim
ben ne olursa olsun seviyordum kendimi.
1.58 boyundaydım çok da uzun sayılmam galiba.
saçlarım çok dökülüyo ve biraz seyrek.
dişlerimin birinde biraz yamukluk var.
gözlerimde sorun var.
bazı zamanlar kulağım da ağır işitiyor.
burnumu çok s3viyorum diyemem.
kaşlarım istediğim gibi değil.
üst dudağım ince olduğundan gülünce kayboluyo.
ayaklarımı sevmiyorum.
hep aldığım bi eleştiriyi de ekliyiim yamuk yürüyo olabilirim.
aynaya bakınca bunların hepsiyle karşılaşıyodum hemen hemen her gün.

ama ben buydum

kendimi ben bile böyle sevmişt8m.
çünkü insan dışa bakıp s3vemez, insanın içini anlayarak sever öyle olması gerekiyodu.
bi ürün alırken elbette ambalajına bakarız ancak içini açıp bakmadan ürünün ne kadar iyi olduğuna karar veremeyiz.

aynada gördüklerimin hepsinin farkındaydım ancak kendimi asla bu gelip geçici şeylerle üzmedim kendime bunları dert etmedim.
tüm hepsi geçiciydi. güzellik geçip giderdi ancak s3vgi ,merhamet,vicdan,inanç ve bunlara benzer bir çok özellik hep kalırdı.

fiziğimin iyi olması beni merhamet sahibi yapmazdı.
gözümün güzel olması beni vicdan sahibi kılmazdı.
...

bunlara o yüzden hiç önem vermedim.

ben kim miyim?
kesinlikle övünmek için demiyorum ama ince ve derin düşünceli biriyim .
işte bu beni ben yapıyodu hayatımın her anında bana bu yardımcı olmuştu. empati önemli bi kavramdı çünkü...


çünkü ben buyum...
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim