#netflix filmleri
orijinal adı: 365 dni
2020 polonya yapımı netflix filmi. bir mafya babası tarafından kaçırılıp alıkonan kadının mafya babasına aşık olması için bir yıl süresi vardır.
imdb: 3.3
2020 polonya yapımı netflix filmi. bir mafya babası tarafından kaçırılıp alıkonan kadının mafya babasına aşık olması için bir yıl süresi vardır.
imdb: 3.3
yönetmenler:
tomasz mandes
barbara bialowas
oyuncular:
michele morrone
anna maria sieklucka
bronislaw wroclawski
otar saralidze
magdalena lamparska
tomasz mandes
barbara bialowas
oyuncular:
michele morrone
anna maria sieklucka
bronislaw wroclawski
otar saralidze
magdalena lamparska
*razzie ödülleri (2021) - en kötü senaryo
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "nikimyok" tarafından 05.12.2020 17:28 tarihinde açılmıştır.
1.
bir netflix filmi
--! spoiler !--
herşey için bir adamın var.
-bu patron olmanın avantajlarından biri...
--! spoiler !--
en çok arananlarda ve top 10 da görünce sırf meraktan izledim. seks filmi izlemek istiyorsanız tercih edebilirsiniz... konuludur....
esas kız yerine daha alımlı bir kadın seçilebilirdi. o çamaşırları hangi kadın giyse seksi olur.
--! spoiler !--
herşey için bir adamın var.
-bu patron olmanın avantajlarından biri...
--! spoiler !--
en çok arananlarda ve top 10 da görünce sırf meraktan izledim. seks filmi izlemek istiyorsanız tercih edebilirsiniz... konuludur....
esas kız yerine daha alımlı bir kadın seçilebilirdi. o çamaşırları hangi kadın giyse seksi olur.
devamını gör...
2.
fifty shades of grey ile karşılaştıranlar olmuş ama kesinlikle alakası yok. konuyu bu kadar berbat işlediği için fifty shades of grey'in yakından kıyısından geçemez. hatta konusu bile yok bu filmin. ne anlattı, bize ne verdi? (büyük harflerle) hiçbir şey. sansürlü japon pornoları gibi bir film. sevemedim.
devamını gör...
3.
(bkz: ben az önce ne izledim)
filmin içerdiği cinselliğin absürtlüğünü geçiyorum, karakterlerin gerçek insanlarla alakasız oluşunu da geçiyorum ama bu filmin romantik kategorisinde oluşunu geçemiyorum.
polonya yapımı film toksik bir erkek ile omurgasız bir kadının aynı düzlemde kavga etmeden var olamayışını anlatıyor.
filmi izledikten sonra "are you lost baby girl" diye kabuslar görebilirsiniz. izlenmesini tavsiye etmiyorum, tam bir zaman kaybı.
ayrıca 3 kitaptan oluşan bir serinin filmi yani bu rezillik en az 2 film daha devam edecek.
filmin içerdiği cinselliğin absürtlüğünü geçiyorum, karakterlerin gerçek insanlarla alakasız oluşunu da geçiyorum ama bu filmin romantik kategorisinde oluşunu geçemiyorum.
polonya yapımı film toksik bir erkek ile omurgasız bir kadının aynı düzlemde kavga etmeden var olamayışını anlatıyor.
filmi izledikten sonra "are you lost baby girl" diye kabuslar görebilirsiniz. izlenmesini tavsiye etmiyorum, tam bir zaman kaybı.
ayrıca 3 kitaptan oluşan bir serinin filmi yani bu rezillik en az 2 film daha devam edecek.
devamını gör...
4.
kusura bakmayın ama grinin elli tonundan kat kat iyi olduğunu düşünmekteyimdir.
ondan sonra yazılmış bir hikaye olduğunun farkındayımdır ve stockholm sendromum yoktur sadece beğendim allah allah canım diğerinden kat kat fantezi unsuru bir film. grinin elli tonunda yapılmak isteyen yapılamayanları taşıyor al buyrun hepsini arka arkaya sırala izle ne yapayım. izledik işte vakit vardı iyi dedik geçtik.
ondan sonra yazılmış bir hikaye olduğunun farkındayımdır ve stockholm sendromum yoktur sadece beğendim allah allah canım diğerinden kat kat fantezi unsuru bir film. grinin elli tonunda yapılmak isteyen yapılamayanları taşıyor al buyrun hepsini arka arkaya sırala izle ne yapayım. izledik işte vakit vardı iyi dedik geçtik.
devamını gör...
5.
zengin ve vücut geliştirmiş biriyseniz kadınları kaçırıp taciz etmek romantiklikmiş, kesin bilgi. filmi izlemedim atlaya atlaya baktım, her sahnede bir erotizm denk geliyor, pornodan çok farksız değil. bir anonim yorum beni çok güldürmüştü, sizi de güldürsün;
"herkesin hayatında ihtiyaç duyduğu o wattpad hikayesi"
"herkesin hayatında ihtiyaç duyduğu o wattpad hikayesi"
devamını gör...
6.
evlenmek üzere olan yakın arkadaşımın "ayy nolur bakalım kız, evlilik öncesi bana da öngösterim olur ekiekieki" şeklindeki ısrarıyla izlediğim bir netflix yapımı.
izlerken sinirden tırnaklarımı kemirmek suretiyle hızımı alamayıp sol baş parmağımın tınak kenarındaki eti, black swandaki natalie ablamız gibi çekip kopartmıştım. acısı büyük yani.
şimdi bu gerizekalı, seksist (seksi değil, seksist yani cinsiyetçi) yapımı nasıl olur da ota boka swjlik olsun diye siyahi veya eşcinsel katan netflix üstlenmiş ve yayınlıyor olur, buna cevap bulmak lazım.
bir kadının kendisini zorla alıkoyan bir dağ ayısı tarafından istismarını konu alması gerekirken, ablamız maço seviyor, şiddet seviyor, böyle kölelik falan seviyor. gerçek bdsm bu da değil de, it köpek oluyor erkeğine.
rahatsız edici bir film. zihnen rahatsız olanları rahatsız etmez sadece. gözlemlerim bu kadar.
özetle vakit önemli bir şey. bu saçmalıklara harcayıp benim gibi pişman olmayın. böyle de bir amme hizmeti işte. rica ederim.
izlerken sinirden tırnaklarımı kemirmek suretiyle hızımı alamayıp sol baş parmağımın tınak kenarındaki eti, black swandaki natalie ablamız gibi çekip kopartmıştım. acısı büyük yani.
şimdi bu gerizekalı, seksist (seksi değil, seksist yani cinsiyetçi) yapımı nasıl olur da ota boka swjlik olsun diye siyahi veya eşcinsel katan netflix üstlenmiş ve yayınlıyor olur, buna cevap bulmak lazım.
bir kadının kendisini zorla alıkoyan bir dağ ayısı tarafından istismarını konu alması gerekirken, ablamız maço seviyor, şiddet seviyor, böyle kölelik falan seviyor. gerçek bdsm bu da değil de, it köpek oluyor erkeğine.
rahatsız edici bir film. zihnen rahatsız olanları rahatsız etmez sadece. gözlemlerim bu kadar.
özetle vakit önemli bir şey. bu saçmalıklara harcayıp benim gibi pişman olmayın. böyle de bir amme hizmeti işte. rica ederim.
devamını gör...
7.
2. filmi dün izledim. beklentiyle izlenmeyince gayet güzel izlenen bir film. yalnız o kadar seks sahnesi dönüyor güzel de azcık doğal olsun bari. kadını yatağa bağladığı sahnede, kelepçede yazan detay hoşuma gitti, ama sahne sonu kadında hiç s**lmiş bir surat yok, rimeli, fondöteni hiç akmamış, bu nasıl iş. az ciddiyet çekerken lütfen.
devamını gör...
8.
netflix'in en iğrenç filmlerinden bir tanesi ve bir de utanmadan ikincisini çekmişler. başrollerinde anna maria sieklucka ve michele morrone var.
massimo babasını kaybetmiş bir zengin. tesadüf bir şekilde laura'yı görüyor ve ona aşık oluyor. aylarca yıllarca onu takip ediyor, bir gün kaçırma kararı alıyor. laura'ya 365 gün veriyor ve bu sürede ona aşık olmasını istiyor. aynı evde yaşamaya başlıyorlar, massimo azgın bir teke olduğu için laura ile sevişmek istiyor; laura'da zaten her an "benimle seviş" der gibi bakıyor. kadının bakışları o kadar iticiydi ki. seksi ve ateşli olayım derken mala dönmüş. ben bayağı gülerek izlemiştim. konulu pornoyu da gülerek izlemezsin.
bir zaman sonra laura ablamız dayanamayıp massimo ile birlikte oluyor ve "seni sevmem için 365 güne ihtiyacım yok," diyor. filmde kesinlikle aşk falan yok. adam beş dakika sonra evlenecek, kıyafetlerini giymişler ama o hâlâ kadını masaya sermiş bir tur da burada deneyeyim derdinde. yani gerçekten o kadar mantıksız ve aptalca bir filmdi ki. bir kadın neden ona köleymiş gibi davranan adama aşık olur? sonra bu kızlar neden psikopatlara aşık oluyor diye kafa patlatıyorsunuz. nasıl aşık olmasın ki? bunlar kesinlikle ciddi rahatsızlıklar. sağlıklı ilişkiler yaşamak varken böyle şeylere ne gerek var allah aşkına?
zaten bu filmlerde en saçma bulduğum şey kadının anadan doğma gösterilmesi ama erkeğin gösterilmemesi. neden böyle bir şey yapılıyor? ya ikisininkini de göster ya da hiç gösterme. saygısızlık yani. adam zaten hiç ateşli falan değildi, aşırı ruhsuzdu ya. bir güzel kelime söyle, bir aşkım falan de. anca yatış, anca... ne zaman bir film sektörü kadını erkeğe köle olarak göstermez o zaman ağız tadıyla izleriz.
aklınız varsa izlemezsiniz. libidom yükselmedi, libidom yok oldu. bir hafta kendime gelemedim. beyaz gömlekli erkekler gördüm yüzlerine bakmadım, o kadar büyük travma yarattı yani. yoksa beyaz gömlekli erkeği zehir olsa yut.*
massimo babasını kaybetmiş bir zengin. tesadüf bir şekilde laura'yı görüyor ve ona aşık oluyor. aylarca yıllarca onu takip ediyor, bir gün kaçırma kararı alıyor. laura'ya 365 gün veriyor ve bu sürede ona aşık olmasını istiyor. aynı evde yaşamaya başlıyorlar, massimo azgın bir teke olduğu için laura ile sevişmek istiyor; laura'da zaten her an "benimle seviş" der gibi bakıyor. kadının bakışları o kadar iticiydi ki. seksi ve ateşli olayım derken mala dönmüş. ben bayağı gülerek izlemiştim. konulu pornoyu da gülerek izlemezsin.
bir zaman sonra laura ablamız dayanamayıp massimo ile birlikte oluyor ve "seni sevmem için 365 güne ihtiyacım yok," diyor. filmde kesinlikle aşk falan yok. adam beş dakika sonra evlenecek, kıyafetlerini giymişler ama o hâlâ kadını masaya sermiş bir tur da burada deneyeyim derdinde. yani gerçekten o kadar mantıksız ve aptalca bir filmdi ki. bir kadın neden ona köleymiş gibi davranan adama aşık olur? sonra bu kızlar neden psikopatlara aşık oluyor diye kafa patlatıyorsunuz. nasıl aşık olmasın ki? bunlar kesinlikle ciddi rahatsızlıklar. sağlıklı ilişkiler yaşamak varken böyle şeylere ne gerek var allah aşkına?
zaten bu filmlerde en saçma bulduğum şey kadının anadan doğma gösterilmesi ama erkeğin gösterilmemesi. neden böyle bir şey yapılıyor? ya ikisininkini de göster ya da hiç gösterme. saygısızlık yani. adam zaten hiç ateşli falan değildi, aşırı ruhsuzdu ya. bir güzel kelime söyle, bir aşkım falan de. anca yatış, anca... ne zaman bir film sektörü kadını erkeğe köle olarak göstermez o zaman ağız tadıyla izleriz.
aklınız varsa izlemezsiniz. libidom yükselmedi, libidom yok oldu. bir hafta kendime gelemedim. beyaz gömlekli erkekler gördüm yüzlerine bakmadım, o kadar büyük travma yarattı yani. yoksa beyaz gömlekli erkeği zehir olsa yut.*
devamını gör...
9.
öncelikle son 2 gündür izlemeye çalıştığım ama son derece sıkıldığım film serisi.
aşağıda belirteceğim tamamen kendi film eleştirilerimdir. bir yerde kullanılacaksa, referans gösterilmesi zorunludur.
öncelikle nedense fifty shades of grey ( gri'nin 50 tonu) filminin avrupa uyarlaması olduğunu düşündüm. tabi bu seriyi, amerikan versiyonundan ayıran net bir çizgi var. sahneler çok daha sert ve aşırı cürretkar. aslında siz romantik bir film değil, bol soundtrack yerleştirilmiş porno izliyorsunuz. ''porno'' kelimesini kullandım çünkü filmi izlerken seks izlemekten midem bulandı. film'de seks dışında hiç bir şey yok. rica minnet araya 2-3 normal sahne yerleştirmişler ama seriyi kurtarmıyor. dümdüz uzun metrajlı porno.
fifty shades of grey'i abartı buluyorsanız, bunu asla izlemeyin zira bu cinselliği abartılı işleme konusunda everest yapmış bir seri. abartılı olmasının sebebini fifty'e rakip olmaya çalışması olarak yorumladım hatta yapımcıları belkide güncel olarak erotizm konusunda, fifty'nin kazandığı başarının üstüne çıkmak istemiş olabilir. fifty ilk çekildiğinde, resmettiği cinsellik açısıyla ciddi yankı uyandırdı çünkü ve iyi bir gişe elde etti.. ayrıca 365, 3 filmden oluşmasına rağmen, ben izlediğim kadarıyla sahnelerde hiç lokasyon olarak amerika görmedim.. buda rakip olma fikrini büyüttü bende. ayrıca seride müthiş derece michele morone reklamı var ki kendisinin seslendirdiği parçalar ( albümü) bolca kullanılmış filmde. ilk film zaten onun parçalarından biriyle açılış ve 3. film onun parçası ile kapanış yapıyor.
fifty'de, christian karakterinin görünüş olarak bir çekiciliği vardı ve duruşunun verdiği gerilim tüm karakterleri diri tutuyordu. ben seri boyunca michele morrone'den rahatsız oldum. kendisini çıplak görme fikride o kadar hoş değildi açıkcası. kendisi yerine avrupa asıllı farklı bir erkek oyuncu seçilebilirdi. nedense bir iticiliği var.. sahnelerde bir şey beni çok itti ondan özellikle yakın çekimlerde..
2 ana başrol oyuncusu fifty'de seçilen oyunculara görünüş olarak yakın seçilmiş. laura, anastacia karakteri ile benziyor. bebeksi bir surat, renkli gözler, açık bir ten ve asla iflah olmayan kontrolsüz cinsel istek.. massimo, christian ile pek benzeşmese de yinede canlandırdığı karakterin kontrolsüzlüğü mimiklerine yansıyor. ayrıca 2 filmin parçaları arasında benzerlikler yakaladım...
nedense 365'te italyan ve polonyalı olmaya extra bir vurgu var. bu ilginçti. buda rakip olma durumunu destekliyor.
fifty'nin en kurtarıcı yanı bir kitap serisinden uyarlama olması. bu sebeple limitlide olsa yan karakterlerinde dahil olduğu bir olay örgüsü var. 365'te geçiştirilen, detayına inilmemiş ve çok çabuk sonuçlandırılan olaylar silsilesi var. o kadar belli ki bir çok şeyin hiç yazılmadığı.. hele ilk 2 filmin sonunda sürekli canı ile cebelleşen polonyalı laura.. bir sonraki seride sağlıklı şekilde pat diye izleyicinin önüne geri konuyor. bu kadın nasıl iyileşti? kaza anı nasıldı? nasıl oldu? tüm bu süreçler kayıp.
- aramayın cevabını bulamazsınız. yani bir önceki filmin finalinde verilen olay, bir sonraki filmde yok.
müzik seçimleri çok iyi yapılmış bunu söylemeden geçemem. bir çoğunu kütüphaneme ekledim fakat film size hiç bir şey vermiyor. serinin filmlerini arka arkaya açan biri olarak söylüyorum, sürükleyici hiç bir şey de yok. sadece seks, seks, seks..
kendisini kontrol etmekte zorlanan nemfomani / hiperseksüelite olduğunu düşündüğüm 2 ana karakter var ve bunlar baş rolü oynuyor. karakterlerin tek düşündükleri uç noktalarda sevişme olarak tasarlanmış. ukala, kibirli , kontrolsüz , hiperseksüelitesi olan bir bir kadın, egosu boyundan büyük, hastalıklı, nemfomanik bir mafya babasıyla takılıp- evleniyor.
tüm serinin özeti..
ben sevmedim. gerçekten sıkıldım ve bunaldım izlerken. insan belirli bir noktadan sonra ''seks'' fikrinden tiksiniyor. o kadar üst üste abartılı izletip, izleyiciyi seks izlemekten bıktırıyorlar ki.. porno diye izleseniz, gayet beklentinizi karşılar.
ikiside aynı kategorinin yapımı. bana sorun 365 mi fifty mi ? diye fifty'de dehşet eleştirmeme rağmen, fifty derim.
her şey dozunda güzel. bu seri gerçekten dozu kaçmış bir kurgusuzluğa ve abartılı-çapsız cinsellik algısına sahip ve bu manyaklık seviyesindeki cinsellik algısını normalleştiriyor. ---- bana kalırsa cinsellik seviyesi, sıklığı ve davranış biçimi bu seviyede insanlar hastalıklı.
fifty'de en azından christian karakterinin hastalıklı ve normal olmadığına dair bir kapı açılıyor. anastacia, terk edip gidiyor vb bir sürü olay var.
bu seride buda yok.. 2 karakterde birbirinden doyumsuz ve cinsellik istekleri bir çok şeyden baskın geliyor..
bomboş bir yapım. izlemezseniz hiç bir şey kaybetmezsiniz. konusu farklı bir romantik filmmiş gibi başlıyor ama sonradan sadece porno'ya dönüyor. sakın yanılıp, kimseye tavsiye etmeyin ya da çocuklarla/ gençlerle izlemeyin. şahsen 18-19'lar yani her şeyden kolay etkilenen, her şeyi denemeye meyilli, havai gençlik bu saçmalığı uygulamaya başlarsa, vay toplumun haline..
laura ve massimo dümdüz hastalıklı 2 karakter. kontrolsüz cinsel istekleri ve saçmalık seviyesinde garip davranışları var. ideal çift değiller, romantik değiller ve en önemlisi zerre gerçek duyguları yok birbirlerine.
hiç bir açıdan aşk filmi değil.
nemfomanisi / hiperseksüelitesi olanlara destekleyici bir portre sunmasından korkarım.
aşağıda belirteceğim tamamen kendi film eleştirilerimdir. bir yerde kullanılacaksa, referans gösterilmesi zorunludur.
öncelikle nedense fifty shades of grey ( gri'nin 50 tonu) filminin avrupa uyarlaması olduğunu düşündüm. tabi bu seriyi, amerikan versiyonundan ayıran net bir çizgi var. sahneler çok daha sert ve aşırı cürretkar. aslında siz romantik bir film değil, bol soundtrack yerleştirilmiş porno izliyorsunuz. ''porno'' kelimesini kullandım çünkü filmi izlerken seks izlemekten midem bulandı. film'de seks dışında hiç bir şey yok. rica minnet araya 2-3 normal sahne yerleştirmişler ama seriyi kurtarmıyor. dümdüz uzun metrajlı porno.
fifty shades of grey'i abartı buluyorsanız, bunu asla izlemeyin zira bu cinselliği abartılı işleme konusunda everest yapmış bir seri. abartılı olmasının sebebini fifty'e rakip olmaya çalışması olarak yorumladım hatta yapımcıları belkide güncel olarak erotizm konusunda, fifty'nin kazandığı başarının üstüne çıkmak istemiş olabilir. fifty ilk çekildiğinde, resmettiği cinsellik açısıyla ciddi yankı uyandırdı çünkü ve iyi bir gişe elde etti.. ayrıca 365, 3 filmden oluşmasına rağmen, ben izlediğim kadarıyla sahnelerde hiç lokasyon olarak amerika görmedim.. buda rakip olma fikrini büyüttü bende. ayrıca seride müthiş derece michele morone reklamı var ki kendisinin seslendirdiği parçalar ( albümü) bolca kullanılmış filmde. ilk film zaten onun parçalarından biriyle açılış ve 3. film onun parçası ile kapanış yapıyor.
fifty'de, christian karakterinin görünüş olarak bir çekiciliği vardı ve duruşunun verdiği gerilim tüm karakterleri diri tutuyordu. ben seri boyunca michele morrone'den rahatsız oldum. kendisini çıplak görme fikride o kadar hoş değildi açıkcası. kendisi yerine avrupa asıllı farklı bir erkek oyuncu seçilebilirdi. nedense bir iticiliği var.. sahnelerde bir şey beni çok itti ondan özellikle yakın çekimlerde..
2 ana başrol oyuncusu fifty'de seçilen oyunculara görünüş olarak yakın seçilmiş. laura, anastacia karakteri ile benziyor. bebeksi bir surat, renkli gözler, açık bir ten ve asla iflah olmayan kontrolsüz cinsel istek.. massimo, christian ile pek benzeşmese de yinede canlandırdığı karakterin kontrolsüzlüğü mimiklerine yansıyor. ayrıca 2 filmin parçaları arasında benzerlikler yakaladım...
nedense 365'te italyan ve polonyalı olmaya extra bir vurgu var. bu ilginçti. buda rakip olma durumunu destekliyor.
fifty'nin en kurtarıcı yanı bir kitap serisinden uyarlama olması. bu sebeple limitlide olsa yan karakterlerinde dahil olduğu bir olay örgüsü var. 365'te geçiştirilen, detayına inilmemiş ve çok çabuk sonuçlandırılan olaylar silsilesi var. o kadar belli ki bir çok şeyin hiç yazılmadığı.. hele ilk 2 filmin sonunda sürekli canı ile cebelleşen polonyalı laura.. bir sonraki seride sağlıklı şekilde pat diye izleyicinin önüne geri konuyor. bu kadın nasıl iyileşti? kaza anı nasıldı? nasıl oldu? tüm bu süreçler kayıp.
- aramayın cevabını bulamazsınız. yani bir önceki filmin finalinde verilen olay, bir sonraki filmde yok.
müzik seçimleri çok iyi yapılmış bunu söylemeden geçemem. bir çoğunu kütüphaneme ekledim fakat film size hiç bir şey vermiyor. serinin filmlerini arka arkaya açan biri olarak söylüyorum, sürükleyici hiç bir şey de yok. sadece seks, seks, seks..
kendisini kontrol etmekte zorlanan nemfomani / hiperseksüelite olduğunu düşündüğüm 2 ana karakter var ve bunlar baş rolü oynuyor. karakterlerin tek düşündükleri uç noktalarda sevişme olarak tasarlanmış. ukala, kibirli , kontrolsüz , hiperseksüelitesi olan bir bir kadın, egosu boyundan büyük, hastalıklı, nemfomanik bir mafya babasıyla takılıp- evleniyor.
tüm serinin özeti..
ben sevmedim. gerçekten sıkıldım ve bunaldım izlerken. insan belirli bir noktadan sonra ''seks'' fikrinden tiksiniyor. o kadar üst üste abartılı izletip, izleyiciyi seks izlemekten bıktırıyorlar ki.. porno diye izleseniz, gayet beklentinizi karşılar.
ikiside aynı kategorinin yapımı. bana sorun 365 mi fifty mi ? diye fifty'de dehşet eleştirmeme rağmen, fifty derim.
her şey dozunda güzel. bu seri gerçekten dozu kaçmış bir kurgusuzluğa ve abartılı-çapsız cinsellik algısına sahip ve bu manyaklık seviyesindeki cinsellik algısını normalleştiriyor. ---- bana kalırsa cinsellik seviyesi, sıklığı ve davranış biçimi bu seviyede insanlar hastalıklı.
fifty'de en azından christian karakterinin hastalıklı ve normal olmadığına dair bir kapı açılıyor. anastacia, terk edip gidiyor vb bir sürü olay var.
bu seride buda yok.. 2 karakterde birbirinden doyumsuz ve cinsellik istekleri bir çok şeyden baskın geliyor..
bomboş bir yapım. izlemezseniz hiç bir şey kaybetmezsiniz. konusu farklı bir romantik filmmiş gibi başlıyor ama sonradan sadece porno'ya dönüyor. sakın yanılıp, kimseye tavsiye etmeyin ya da çocuklarla/ gençlerle izlemeyin. şahsen 18-19'lar yani her şeyden kolay etkilenen, her şeyi denemeye meyilli, havai gençlik bu saçmalığı uygulamaya başlarsa, vay toplumun haline..
laura ve massimo dümdüz hastalıklı 2 karakter. kontrolsüz cinsel istekleri ve saçmalık seviyesinde garip davranışları var. ideal çift değiller, romantik değiller ve en önemlisi zerre gerçek duyguları yok birbirlerine.
hiç bir açıdan aşk filmi değil.
nemfomanisi / hiperseksüelitesi olanlara destekleyici bir portre sunmasından korkarım.
devamını gör...