kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

başka bir insanın inancına saygı duymayıp kendisine saygı duyulmasını bekleyen yazar beyanı.
devamını gör...

tabula peutingeriana.

m.ö. 1. yy'da hazırlanan harita, 3 kıtada 3.500 coğrafi yer adı ve konumunu, 555 roma şehrini, antik roma yol şebekesini, britanya adaları'nı, roma şehirlerinin aralarındaki yolları, mesafeleri ve ulaşım sürelerini gösteriyordu. harita 680 cm × 34 cm. ebadındaydı ve 12 adet parşömen paftadan oluşuyordu. paftalardan günümüze 11 adeti ulaşabilmiş.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
haritada roma, konstantinopolis ve antiochia (antakya) özel sembollerle işaretlenmiş, kıtalar ve denizler şematik olarak yan yana sıralanmış, coğrafi bilgilerin farklı renklerle belirtilmiş, dağlar kahverengiyle, yollar kırmızı çizgilerle, nehirler ve denizler ise koyu yeşille gösterilmişti.
harita o kadar detaylıydı ki şehirlerin bulundukları yerlerden başka evler, kuleler, duvarlarla çevrili avlular bile gösterilmişti.

tabula peutingeriana, roma imparatorluğu’ndan başka hindistan ve ganj, sri lanka bölgelerini ve çin’in bir bölümünü de gösteriyordu.

o dönem roma yollarının uzunluğu 200.000 km'yi aşıyordu. bu yollar ingiltere’den hindistan’a kadar, 3 kıtaya yayılmış olarak ve güzergâh üzerindeki mola yerlerini, su kaynaklarını, yemek ve konaklama yerlerini imleyen kırıklıkları gösterecek şekilde çizilmişti.

imparator augutus döneminde, marcus agrippa ve ekibi tarafından hazırlanan haritanın, hazırlandığı dönemdeki orijinal adı “ıtinerarium cursus publicus”. ilk kopyası istanbul’da 4-5. yy’da, yeni kopyaları 16.yy'da yapıldı. 1598'de almanya’da, 1591 ve 1652 yıllarında hollanda’da kopyaları basıldı.

haritanın dijitalleştirilmiş hali
haritanın yüksek çözünürlüklü hali

kaynak
kaynak
devamını gör...

erol büyükburç-dudaklarımda şarkısın.
devamını gör...

hep dışavurumcu biri olduğumu düşünmüştüm bu yıla kadar. susmak çoğu zaman daha huzurluymuş, bunu fark ettim. "bilmiyorum" demek rahatlıkmış. "sen bilirsin" demek kurtarıcıymış.

susmak bazen en güzel olanmış.
devamını gör...

bir cahide birgül romanıdır.

cahide birgül ankara’da doğmuş ve çok genç sayılacak bir yaşta yine ankara’da ölmüştür. öldüğü zaman ankara’da idim ve daha yeni keşfetmiştim yazarı. ne kadar üzüldüğümü anlatamam.

gölgeler çekildiğinde cahide birgül’ün ilk romanı ve daha sonra okuduğum ah tutku beni öldürür müsün’le kıyaslayınca daha zayıf bir kitap. kitapta üslup ve kurgu ile ilgili bir sorun yok aslında ama belli ki bu romanda yazar kendi sesini aramamın peşinde ve yine belli ki bu romanda o sesi henüz bulamamış.

romanda yalnız bir kadının hikayesi anlatılmakta. gölgeler çekildiğinde, herkes herkesle sevgili gibi olduğunda ve geçmişin sisleri dağılmaya başladığında bir muhasebenin başlamak zorunda olduğunun göstergesi. kaybedilenler ve kaybolanların bir dökümü çıkıyorum karşımıza bu kadının hikayesinde. kendine bakmaya, kendi içini görmeye korkan bütün insanlar gibi bu kadın da gölgelerin yavaş yavaş çekilmesini bekliyor. ve işte bu anlardan birinde, hem de belki de en beklenmedik bir anda içine serin bir deniz doluyor.

bence okunmaya değer bir kitap.
devamını gör...

jan hanım ve jiro bey.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

"yeni çağa" ayak uydurarak bitmiştir. evet eskiye göre çok daha fazla kullanıcısı, reklam gelirleri, alexa sıralaması falan olabilir. fakat niceliksel olarak gelen bu "başarıların" niteliksel olarak karşılığı sıfırdır. aradaki dengeyi para uğruna alaşağı edip cebini dolduruyor.

yazdığınız şeyler popüler kültüre hizmet etmiyorsa kimsenin dikkatini bile çekmiyor. onbinlerce kullanıcısı bir o kadar da ziyaretçisi olsa da yazdığınız şeyler "okunmuyor." ciddi anlamda okunmuyor. gidin bir günlük tutun daha faydalı olur. yazdığınız entryler bazen sol frame'de gözükmüyor bile. bildiğin çıkmıyor oraya. eminim trollük yaparak hit kovalayan yazarlar sol frame'e "algoritma" adı altında daha çok çıkarılıyordur. açtığınız başlıklar, yazdığınız entryler trollük içermiyorsa önemsiz. devasa bir kakafoniye kurban gidiyor her bir kelimeniz. böyle bir ortamda neden yazayım? yazmam. tez zamanda "inci" gibi bitmesi dileğiyle.
devamını gör...

kadınlara dair okuduğum en güzel ütopyalardan biri, hatta belki de en güzel ütopya. uzun uzun konusundan bahsetmek istemiyorum, zaten kitabın asıl olayı konusundan ziyade yazıldığı dönemin ataerkil toplumuna dair öne sürülen fikirler ve yapılan eleştriler bana göre. bu fikirler ve eleştriler tamamiyle kadınlardan oluşan bir ülkedeki olası düzen üzerinden öne sürülüyor, bu söz konusu düzen öyle ballandıra ballandıra anlatılıyor ki kitaba ütopya dememin sebebi de bu zaten. yazarımız charlotte perkins gilman yanlış hatırlamıyorsam bir sosyolog, kitapta anlatılan düzen de bir sosyologun bakış açısından oluşturulduğu için kitaptaki toplumun sosyal dinamiklerinin oldukça başarılı bir şekilde ele alındığını düşünüyorum.

bundan sonrasında kitapta dikkatimi çeken noktalardan bahsedeceğim biraz, spoiler olduğunu düşünmüyorum ama uyarayım dedim gene de.

kitapta oldukça hoşuma giden fikirler olduğu gibi pek katılmadığım kısımlar da oldu. 'kadın' denilen kavramın sadece erkeklerin gözünden bakıldığı şekliyle sadece cinsellikten ibaret olmayışının vurgulanması güzeldi fakat bu sefer de 'kadın olmak' 'anne olmak' ile özdeşleştirilmişti, sanki bir kadının hayattaki en büyük gayesi anne olmakmış, anne olamayan kadınların varoluşlarının hiçbir anlamı yokmuş gibiydi. açıkçası ben bir kadının sürekli bu tarz kalıplara sığdırılmaya çalışılmasını yanlış buluyorum. bir kadın ne bir eş olmak ne de bir anne olmak zorunda kalmamalı, tek başına bu sıfatlar olmadan da anlamlı bir hayat sürebilmeli bana göre. kitap boyunca 'anneydi onlar' cümlesi geçiyordu fakat ben bunu biraz rahatsız edici buldum. öte yandan aralarındaki birlik, o sevgi dolu bağ, bütün kıskançlıklardan arınmış dostluk ve kardeşlik duygusu kitap boyunca çok iyi verilmişti. kadın imajının sürekli birbirlerinin dedikodusunu yapan entrikacı bir kişilikle özdeşleştirildiği bir toplumda yetişmiş biri olarak böylesine bir birlik ve beraberliği okumak güzeldi. ayriyeten çocuk bakımına gösterdikleri özen ve uyguladıkları plan da takdirimi kazanan başka bir noktaydı şüphesiz. kadınlar ülkesinde çocuk bakımı boyunca verilen eğitimin çocukların bebekliklerinden itibaren başlayan keyifli bir serüven olması olayı kitabı ütopik yapan en önemli noktalardan biriydi gözümde. bir diğer takdir ettiğim noktaları ise nüfus kontrolü. öyle başarılı bir nüfus planlama sistemleri var ki bu da bence kitaptaki kadınlar ülkesini bir ütopya yapan noktalardan biri, çünkü kitapta da anlatıldığı gibi başarılı nüfus planlaması ülkenin gelişmişlik seviyesini etkileyen önemli faktörlerden biri. tabi bütün bunlar aktarılırken bu aktarımın ataerkil toplumlarla yapılan karşılaştırmalar üzerinden gerçekleştiğini söylemekte yarar var, çünkü kitap tamamiyle yazara göre olması gerekeni söyleyerek bizde var olanı eleştirme fikri üzerine kurulu. aslında sert eleştriler çoğunlukla bunlar, hatta öyle ki kitaptaki erkek karakterlerimiz kendi toplumlarından söz etmeye bile utanıyorlar bu eleştrilen özellikler yüzünden. fakat yazardan 100 sene sonra yaşayan bir kadın olarak yapılan eleştrilerin çoğunu mantıklı bulduğumu söyleyebilirim rahatlıkla.

özetle benim açımdan okuması zevkli bir kitaptı. kitabın bir sosyolog tarafından yazılmış olmasının etkileri kitabın her yanında hissediliyordu bana göre ve bir sosyologun, bir feministin ve bir kadın yazarın kafasında kadınlara dair oluşturduğu dünyayı ve yaptığı eleştrileri okumak güzel bir deneyimdi. okumak isteyenlere de rahatlıkla önerebilirim.
devamını gör...

birtakım hususlardır efendim.
bilgili yazarlarımız bilgi içerikli entry girdikleri vakit bir nevi "fl studio giriş" dersi olacak başlıktır.

bir soruyla başlayalım, besteyi yapıp fl studio'da real guitar, close grand vs dvs sax ile çalıyorum çok yavan geliyor, sonra mix-mastering'den reverb2 seçip katedrali veyahut diğerlerini seçiyorum ses daha dolgun oluyor ama bu sefer de olmamışlık var, sesler aşırı rezonanslı çıkıyor.

ikinci sorun ise real guitar 5'te nota devam ettirme ayarı nerede? sustain ve hold pedal ayarlarını açıyorum ama yine de tam olmuyor. fl studio stock gitar'da release'i sona alınca tam dediğim gibi oluyor amma lakin real guitar vst'sin de yapamıyorum. kısaca notaya hızlı basıp çekince "tın" etmesin "tınnnnnnnnnn" etsin istiyorum. delay olan efekt değil.
devamını gör...

sevmiyorsan sevme de hor görüp de aşağılama a cancağızım. ağzımızın tadıyla bamya yiciiiz bu yorumlari görünce 'oha ne midesiz mişim ben, allah da benim belamı versin.' dedirtmeyin insana yahu..

yapmasını bilmiyorsan rezil bir yemek olur doğru, bazı püf noktalarina dikkat edip yapıyorsan da candır bu nimet can. kızartması da şahane olur.

bu arada söylemeden geçemeyeceğim anti bamyacı tanımların çoğuna çok güldüm. allah iyiliğinizi versin sevgili yazarlar.
devamını gör...

türkiye'de istanbul ne ise,
istanbul'da gece ne ise,
gecede yürümek ne ise,
yürürken düşünmek ne ise,
seni unutamamacasına düşünmek ne ise,
unutamamanın anlamı ne ise,
seni sevmek ne ise,
saklayayım, yok söyleyeyim derken
birden aşka düşmek ne ise.
her neyse...

özdemir asaf- diyek
devamını gör...

daha önce sözlük mafyası oluşumu vardı bir şafak operasyonuyla dağıldılar diye uyarayım ondan sonra siz yine darbe yapmak isterseniz yapın tabi.
devamını gör...

artık anlatırsınız.
evlat, zor zamanların yazarıydık. biz ilk nesildenız. o vakitler corona sarmıştı dünyayı, ülke ekonomisi sıkıntıdaydı. sonra benjamin ve iko adlı iki eleman zuhur etti. etraflarına moderatörleri toplayıp bir kongre yaparak "bu gidişat pek hayırlı değil. biz yeni bir sözlük ülkesi oluşturarak kapitalizmin sözlüklerdeki sömürüsünü durduracak, yandaşlığa yallah diyecek, küfürlü siyasetli sporlu yazıları engelleyeceğiz. cesur olalım korkmayalım" falan fıstık diyerek karantina karanlığında yeni bir çıkış kapısı açarak dağların ötesini göstererek 5. günün şafağında ortaya çıkan gandalf misali orklar a dönen reklam ve saçma yazılara bir dur dedi. sonra biz 1. nesil hem de ne nesil ! düştuk peşine, düşler gerçeklessin diye. boyle böyle sözlük kuruldu evlat.
çaylak oğlum, oradan bir tavşan kanı kap da gerisini anlatayım. burada çaylaklığın kıymetini bil. ne dıyordum, devam edelim....
devamını gör...

cumhuriyetin doğduğu topraklar olması

ankara simidi

bir de çok güzel bir underground rock/metal kültürü vardır...

ha bir de aspava ssk
devamını gör...

son 10 gündür şimdiye dek gördüğümden fazla reklam görmeye başladım. sanırım hesabımı silip bir daha girmeyeceğim.
devamını gör...

kurtlar vadisi'ne ''yalnız gezerim, yalnız yaşarım, yalnız ölürüm'' repliğiyle adım atan, polisten kaçtığı sırada polat alemdar'a yataklık yaparken menemen için orospu karı yemeği diyen, güllü erhan'ın kendisine sürekli olarak abdül demesine bozularak ''bana abdül deme, dünyalar senin olsun'' diyen karakter. görev adamının en net karşılığı.
bundan yıllar önce, yaratıcı beşiktaş taraftarı tarafından adına tezahüratlar bestelenmiştir;

"ruslar kimmiş, baron kimmiş tanımaz bile
laz ziya'nın eline verecek yine
yıllardır çalıştın sen bu devlete
inleyecek dört bir yan abdülhey diye"
devamını gör...

bir hafta önce; iki kulakta iki delik açtırdım.aslında delikti ama pandemide kapandı.
sağ kulağımın ikinci deliği hayatımı kararttı.
bir sabah midas'ın kulakları gibi uyanacağım diye çok korkuyorum.
şu an bile şişti gibi.
öf acıyor.
devamını gör...

(bkz: şahsiyet)
(bkz: prıson break)
(bkz: game of thrones)
(bkz: banshee)
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim