mizah anlayışınızın %100 uyumlu olduğu tek kişinin esprisine gülmektir. bu açıdan düşününce gayet mantıklı. espri yaptıktan sonra gülmeyenlerin daha sonra "ulan nasıl patlattım ama espriyi heheheh" deyip daha çok güldüğüne de emin gibiyim.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

gerçekten şaka gibi şaka!!!
devamını gör...

yükselince aynı gemideyiz muhabbeti yapanlar başlamış yine hain muhabbetine. lan hani aynı gemideydik, beraber batıyorduk, ülke hepimizindi? twitter bu karaktersizlerin istilasına uğramış yine. sanırsın dolar 3 lira olmuş öyle bir coşmuş ruh hastaları. keşke düşse daha da, ama bu kadar yavşak sayısı nasıl düşürülecek o belli değil.
devamını gör...

enterobakter familyasindan, sporsuz cogalan ve cok yaygin gorulen patojen bakteri.

cok hizli uremek ve vucuda bulastiginda uzun sure bagirsak florasini terk etmemek gibi pis ozellikleri vardir. genelde kanatli hayvan yemi olarak kullanilan surungenlerin bagirsaklarinda yasar, yani insana tukettigi besinler nedeniyle dolaylı yoldan bulasir. bulastigi an hayati zindan ettirir, anasindan emdigi sutu burnundan getirir.

tavuk eti, yumurta gibi urunler saklanirken asla soguk zincir kirilmamalidir, cunku bu urunlerde her zaman salmonella riski vardir. -sicagi hic sevmez, iyi pisirilen her sey cillop**- bu yuzden arkadaş için çiğ tavuk yemek ya da ses telleri duzelsin diye cig yumurta icmek, alenen salmonella'ya gel gel yapmaktir. yapmayin abi kimseye degmez*.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

yabancı ama bir o kadar da yakın.

el vermek, elini tutmak. bunlar yabancı biri için yapılamaz eylemler. illa ki yakın olmalı, fiziksel olmasa bile gönül yakını olmalı.
elini uzattığın insanın o elden sonra bir daha asla eskisi gibi olamayacağını bilmeli uzatan, tutan da kadir kıymet bilmeli.

o iki el diğerinin ve bir olmanın sıcaklığını bilmeli, hiç unutmamalı.
bir el deyip geçmemeli insan, kendisini tekrar yola çıkaran o eli iyi tutmalı.
devamını gör...

hacettepe üniversitesi grafik bölümü mezunu olur kendisi. mesleğini bu denli güzel icra etmesinden dolayı takdir edilesidir. zekası, mizah anlayışı ve şahsi kişiliği ile gelmiş geçmiş en iyi karikatürist olduğu konusunda bence ülkece hemfikiriz. leman dergisi ile doğmuş, penguen dergisi ile büyümüş ve uykusuz dergisi ile kariyerinde zirve yapmıştır.

güldürmekle kalmayıp zihninize yer eden çizimleri vardır. sohbet ederken ansızın aklınıza gelip kullanma isteği uyandırır. takip etmeseniz bile mutlaka bir yerde karikatürlerine denk gelmişsinizdir, bundan emin olabilirsiniz.
(bkz: o zaman dans)
(bkz: tişikkirlir sipirmin)
(bkz: hunili karikatürler)
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

merhaba arkadaşlar,

bu haftaki yayınımızda sevdiğimiz insanları neden üzeriz başlığından konuşacağız.

başlığa yazarak yayına katılabilirsiniz.

cumartesi gece saat 00:00 da blog.kafasozluk.com/
devamını gör...

gökçe, bilge...
devamını gör...

avrupa' nın en karanlık dönemlerinden biri olan engizisyon zamanında dünyanın güneş etrafında döndüğünü söylediği için yargılanan bilim insanı. o dönem güneşin dünyanın çevresinde döndüğü iddia ediliyordu. engizisyon mahkemeleri tarafından yargılandıktan sonra savından geri adım atsa da, mahkemeden çıkarken kısık sesle " her şeye rağmen dünya dönüyor" demiştir.

insanı ve dünyayı merkeze koyan görüşün yıkılmasında önemli bir adım atmıştır.
devamını gör...

toplumcu gerçekçi şiirin büyük ustalarındandır enver gökçe. hakkında hiç yazılmaması beni oldukça şaşırttı. yalnızca şair demek doğru olmaz elbette, kendisi aynı zamanda yazar ve çevirmendi. sanatını toplumdan ayrı tutmamış, dizelerinde ustaca aktarmıştır gördüğünü. ne yazık, birçokları gibi unutulmuş ve anlaşılmadan ölüp gitmiş.

nihat behram'ın kaleminden enver gökçe:

--- alıntı ---

yok edilmiş bir halk cevheri: enver gökçe

(bu yazı 30 yıl önce, gökçe’nin ölüm haberini aldığım kanlı, karanlık 12 eylül günlerinde sürgünde yazdığım ve ancak ölümünün 5. yılında almanya’da yayınlayabildiğim bir yazıdır. ölümünün 30. yılında enver ağabeyi saygıyla anarak...)

shekespeare, “belki kaderimi değiştiremem, fakat aklıma yatmayan şeylere de boyun eğecek değilim!” demişti. akla yatmayan şeylere boyun eğmemek, ‘kader’ diye nitelenen şeye başkaldırının kendisidir zeten. enver gökçe’nin acılar denizi olan hayatını düşünürken hep onun bu sözü dolaştı içimde: “hey benim karasevdam, kalleş kaderim!”

neydi e. gökçe’nin ‘karasevdam’ dediği şey? bıraktığı bir kitapçık şiirin ve acı yaşam öyküsünün her dizesinde, her anında açıkça görülüyor ki, halkına, yurduna sonsuz bir tutkuyla bağlıydı. halkının mutluluğu uğrunda her türden belaya ‘hoş geldin!’ dediği bir tutkuydu bu. kısaca, bir karasevdaydı halk deyimiyle. ve sevdası ve sevdasındaki kararlılığı ve kararlılığındaki direnci ‘kaderini’ çizmişti. kalleşçe çizmişti hem de. bütün dizelerinde kolayca görünüyor ki, aklına yatmayan bu kadere başkaldırısında karasevdası gibi kararlıydı.

enver gökçe, yazık ki yok edilmiş bir halk cevheridir. şiir dolu yüreği açmadan soldurulmuş bir çiçek gibidir. meyveye duracakken yolunmuş bir tomurcuk gibidir. daha çağlasında kırılmış bir dal gibidir. zehirlenmiş bir akarsu, yakılmış bir orman, ana rahminde öldürülmüş bir çocucuk gibidir. bala durmuş bir kovanın arıları nasıl dağıtılmışsa, öylece ziyan edilmiştir bu halk cevheri.

bir düzen ki, köylüsünü, işçisini, gençliğini kırbaç altında tutuyor... aynı günlerde gökçe’yi de hücrelere koymuşlar, zincirlere vurmuşlar. bir düzen ki, ahtapot gibi kollarıyla halkın kanını emiyor... aynı günlerde gökçe’yi de bir dilim ekmeğe muhtaç etmiştir.

ilk gençlik günlerinden, düşkünler evinde yoksulluk içinde öldüğü güne dek hayatının her anında teniyle, yüreğiyle acılarına ortak olmuş halkının. yani karasevdası kalleş kaderi olmuş!

enver gökçe, her şeyden önce onurlu bir hayat bıraktı geriye. acının iğnesi ipliğiyle dokunmuş onurlu bir hayat. bıraktığı şiirler bir elin parmakları, bir kitapçığın sayfalarıyla sayılacak denli az. az fakat her satırında yaşadığı acı denizinin destanı gizlidir. her satırı halkına duyduğu karasevdanın ışığıyla yazılmıştır. her satırı kalleş kaderine başkaldırının hıncıyla yazılmıştır. gökçe’nin şiirleri, katliamlardan kurtulmuş bir çocuk gibidir: her şeyi anlatan bakışlarıyla usul usul büyür. hıncını, öfkesini büyütür. sevdasını, dileğini büyütür. hesap sorulsun diye büyütür.

büyük kente geldiği ilk gençlik günlerinde halkın kültür hazinesi uçsuz bucaksız bir deniz gibiydi onun için. üniversite eğitimini de bu konuda seçmişti. gerek öğrencilik döneminde gerekse sonraki yıllarında köy köy dolaştığı türkiye’de halk türküleri, halk sanatı içinde yoğruldu. üniversite bitirme tezi olarak ‘egin türküleri’ üstünde çalıştı. o dönemde halk kültürüne karşı düşmanca bir anlayış egemendi. büyük halk kültürü bilgini pertev naili boratav’ın üniversite kürsüsü lağv edilmişti. tıpkı kültürü gibi, halkın acılarıyla ilgilenenlerin de peşini bela bırakmıyordu.

gökçe’nin halk kültürüne olan derin tutkusu halkının acılarına duyduğu öfkeyle pekişti. bu birlikten gökçe şiiri doğdu. gökçe’nin şiiri bir halk danteli gibidir. şiirine dantel gibi işlediği türkiye’yi en ince güzelliklerine, en ince özelliklerine dek tanıyordu: “böğürtlen / köklerinden / yayla / çiçeklerinden / ve de / yarpuzlardan / pırıl / pırıl / cam gibi / serin / sulardan / doğar / çemişgezek / suyu.”

derin inceliklerine dek soluduğu bu tanışmayı, o doğanın üstündeki insanlarla olan tanışmasıyla pekiştirmişti: “ ve / yamada / allı / pullu / beyaz / peştemallı / başörtülü / üç / etekli / kadınlar / kimi / göbek / toplar / kimi / madımak / ve / keban / ile / elazığın / arası / un / uçmaz / kepek / kaçmaz / viranler / var...”

halkıyla bu tanışması sıradan bir tanışma değildi. onun görüntülerini acı gerçeğiyle tanımlıyordu: “sırtımda / alaca / mintan / boynumda / yazma / afilli / kasketim / düşmüş / yere / ayağımda / kar / kabar / ayağımda / soğuk / kuyu / lastiği / boynu / buruk / kalmışım / böyle / ah / len / ah.”

ve bu sentezi toplumcu gerçekçi sanat anlayışının ölçüleriyle bilincin danteline işliyordu: “anamız birdir, aynı memeden emmişiz dostlar / sizlerle beraber herk ettik toprağı / beraber yattık hapiste, beraber teskere aldık / ve maniler yaktık hasret için / gülemediysek de boş verdik beraber... / halay mı çekmedik kol kola / horon mu tepmedik diz dize / cepken mi vermedik rüzgâra? / koyun koyuna yattık toprak duvarlarda / sıtmayla, sığırla, davarlarla... / daha da yatarız dostlarım daha da... / gün gelirse eğer / halay söyler, türkü söyler gibi yan yana / mavzer mavzere verip de / düşmana kurşun da atarız / sizlere kanım kaynıyor, yabancı değilsiniz bana...”

halkı her ulustan, her inançtan insanlar bütünlüğü içinde tanıyordu. gökçe’nin halk olgusuna bakışındaki bu boyutun örneği türkiye sanat dünyasında çok azdır: “ ve / kürtler / aleviler / çingeneler / yaşar / toprak / damlar / ve / çadırlarda...külli / topraksız / killi / arkasız / ve / horlanmış”

duygu, düşünce ve gözlemleriyle, doğasıyla, yaşamıyla tanışı olduğu halkı işlerken, sanatına çıkış noktasını da zengin halk kültürünün kaynağından alıyor, kaynağın damarlarından besliyordu. halk efsaneleri, masalları, türküleri, manileri, gökçe şiirinin rengini, tadını veriyordu: “zaman akar, zaman geçer / zaman zindan içinde / biz mapusta gürül gürül yatardık / yılan çıyan içinde / getirdiler ite kaka bir yiğit / ayak çıplak / ak bir mintan içinde / zaman zaman içinde / işık duman içinde...”

halk masallarının ‘masal başlangıcı’ ölçüleriyle yazılmış bu şiirde görülen biçim yani halk kültüründen esinlenme gökçe’nin tüm şiirlerinde değişik tadlarla kendini hissettirir. bu biçimin özüne işlediği devrimci düşünce, halkın güncel acılarından, çağsal boyutlara kadar bir yelpaze oluşturur şiirinde: “kore dağlarında tabakam kaldı”... acısını türküsüne ‘bayburt dağlarında mendilim kaldı’ diye işleyen bir halka, gökçe’nin şiirindeki öz hiç de yabancı değildir. bilir, duyar ne söylemek istediğini.

sevgisiyle, sevdasıyla, acısıyla halk denizine savrulmuş, o denizin bir parçası olmuş gökçe daha ilk gençlik günlerinden öldüğü güne dek sonu gelmez baskılara hedef oldu. sanatını hiçbir zaman satamadı. çünkü sanatı kendini satmayan bir adamın sanatıydı. sanatıyla yaşama olanağı bulabilmesi bir yana, yaptığı sanat, üstünde ezici baskılara neden oluyordu. açlıktan ölmemek için kimi zaman sıradan gazetelerde düzeltmenlik yapıyor, kimi zaman bir başka yerde karın tokluğuna çalışıyordu. binbir acıya ve zorluğa hedef olması yetmiyormuş gibi bir de horlanıyordu: “döğülmüşüm / söğülmüşüm / kovulmuşum / siktir çekilmişim yani / kendi öz yurdumda / bir meri keklik gibi / çeker giderim”

ölümünden kısa bir süre önce yayınladı bu şiirini. içine bir türlü sindiremediği 12 eylül darbesi’nin kanlı karanlık günlerinde, iç dünyası daha da örselendi. 19 kasım 1981 de yalnızlığına, acılarına sarınıp sessizce ayrıldı aramızdan. ölümü darbeci medyada ‘haber değeri’ taşımadı...

her birinde yüreğinin, onurlu bir hayatın gürültüsü duyulan şiirlerini bıraktı halkına. yaşadığı acı hayat nedeniyle, halkına armağan edebileceği zenginliğin çok azını başarabildi. yıkılıp yakılmış ormanların, talan edilmiş, peşkeş çekilmiş madenlerin, işkencelerin, katliamların, sömürünün, soygunun, ayrı düşürülmüş sevdalıların, gurbetin, zindanın hesabıyla birlikte gökçe’nin hesabı da sorulmalıdır. o, bir de bu mirası bıraktı halkına: “bir mermi de benden aslanım / bir mermi de benden / bir mermi de benden / zafer topları, mübarek namlular!”

halkı için düşünen beyin, çarpan yüreklerin yanı başında gökçe her zaman soluyacak....

nihat behram

16.11.2011 - 07:31

--- alıntı ---

"düştüm bir öylesi çekilmez derde,
ne ölümü düşünürdüm, ne yaşamak korkusu,
ne sır aradım herşeyde, ne gariplik var serde,
ne kara sevda, ne sevmek ne sevilmek arzusu
artık her şarkı dokunur bana bu şehirde."
devamını gör...

varoluşsal bir sancı hikayesi: nilgün marmara

istanbul’da kızıltoprak’taki evleri dönemin yalnızlık tutkunu şairlerinin buluşma mekanı haline gelmiştir. ece ayhan, cemal süreya, edip cansever, tomris uyar, ilhan berk, cezmi ersöz, orhan akkaya… bu buluşma akşamlarında arkadaşlarınca zenci gırtlağına sahip olduğu söylenen nilgün şarkılar söyleyip arkadaşlarını eğlendirmiştir. belki de bu buluşmalardaki neşeli halinden cemal süreya, onu amerikalı yazar f.scott fitzgerald’ın ele avuca sığmayan karısı zelda’ya benzetir ve ona “çılgın zelda” derdi. bu yazar ve şairlerle sıkı dostluğuna rağmen kimseye yazdığı yazılardan pek bahsetmezdi ancak intiharından hemen önce eşine bıraktığı veda mektubunda ölümünün ardından daktiloya çekilmiş şiirlerini insanlarla paylaşabileceğini yazmıştır.

bu yıkıcı ölümün ardından yakın dostlarından cemal süreya şu açıklamayı yaptı “nilgün ölmüş. beşinci kattaki evinin penceresinden kendini aşağı atarak canına kıymış. ece ayhan söyledi. çok değişik bir insandı zelda. akşamları belli bir saatten sonra kişilik hatta beden değiştiriyor gibi gelirdi bana. yüzü alarır, bakışlarına çok güzel ama ürkütücü bir parıltı eklenirdi. çok da gençti. sanırım, otuzuna değmemişti daha. ece ile gergedan için yaptığımız söyleşide ondan söz ettim: bu dünyayı başka bir hayatın bekleme salonu ya da vakit geçirme yeri olarak görüyordu. dönüp baktığımda bir acı da buluyorum nilgün’ün yüzünde. o zamanlar görememiştim. bugün ortaya çıkıyor.”
devamını gör...

manibrium sterni ve claviculanın medialinden başlayan, temporal kemikteki mastoid çıkıntıda biten kastır. boyun kısmında sağda ve solda olmak üzere iki adet vardır. kas tek taraflı çalıştığında kafa kasılan tarafa eğilir ve surat karşı tarafa döner. iki taraflı kasıldığında ise boynu öne eğer. bazen bu kası doğuştan kısa olarak doğan çocuklar olur. bu durumda boynun bir tarafa doğru eğik olduğu ve boyunda hareket kısıtlılığıyla karakterize olan bir hastalık ismini alır. buna torticollis denir.
devamını gör...

eskilerden kalma böyle kalıplaşmış saçmalıklar var sözlük. 'babası severmiş ama hissettirmezmiş , içten severmiş ya da pek belli edemezmiş.' ve daha niceleri. gösterilmeyen, hissettirilmeyen sevgi dilencilerin olsun lan. bir de baba olacaksın.
devamını gör...

içişleri bakanı süleyman soylu'nun chp grup başkanvekili engin altay’ın recep tayyip erdoğan ile ilgili söylemlerine ilişkin söylediği söz.

içişleri bakanı süleyman soylu, chp grup başkanvekili engin altay'ın bir televizyon kanalında cumhurbaşkanı recep tayyip erdoğan'a yönelik söylemlerine sert tepki gösterdi.

soylu, twitter'dan yaptığı paylaşımda, "tarih fukarası, cahil... siyasete, demokrasiye, millete inanmayan, hâlâ darbeyi iktidar aracı gören zavallılar... ‘menderes'in sonunu erdoğan'a yakıştırmak...’ vallahi sizi, 15 temmuz'dan beter yaparız..." dedi.


buradan
devamını gör...

dün haberlerde gördüğümde beni şok eden insancıklardır. ''hamsi bulamıyorlarsa yunus öldürsünler'' gibi bir zihniyet kabul edilemez.

zaten kirlilik ve besin azlığından ötürü yunusların bağışıklıkları zayıfladığından kitleler halinde yunus ölümleri gerçekleşiyor. yunuslar yumurta bırakarak çoğalmıyor ki balıklar için tehdit konusu olsun. yunuslar memeli hayvanlardır ve 10 ay- bir yıl gibi bir süre içerisinde yavrularını doğurur. hamsiyi azaltan yunuslar değil, kirlilik, aşırı ve yanlış balıkçılıktır.

--- alıntı ---
ancak ekosistemin bütün parçalarını koruyarak biyoçeşitliliği koruyabiliriz. karadeniz’de 1970’lerde 26 ticari öneme sahip balık varken bu sayı bugün 6’ya düşmüştür. besin zincirinin en tepesindeki yunuslar ekosistemin sağlığı konusunda gösterge türlerdir. yunusların azalması sürdürülebilir balıkçılığa ve tüm ekosisteme zarar verir. ayrıca yunuslar daha çok yaşlı ve hasta balıkları yedikleri için, balık popülasyonlarının hastalanmasını azaltır ve üreme başarılarını arttırır.
devamını gör...

herkes tepki göstermiş. ben ne güzel ne elit bir tartışma olmuş diyordum. niye tepki gösteriyorlar diyordum. tabii oscar wilde’ı ödül sananı duyana kadar. tartışma buymuş. meclisimizde bir umut ışığı gördüğüm için tüm türk halkından özür dilerim
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim