seni kaybetmekten korkuyorum
bu düşünce kendini gerçekleştiren bir kehanet gibidir. eninde sonunda o düşünceyi istemediğimiz halde gerçek kılarız.
bu sadece kişi bazında değil de her konuda böyle galiba. neyi sakınırsak o elden gider. sakınılan göze çöp batar demiş atalar.
ama bu kehanet gerçekleşince insan rahatlıyor ve korkuyla yaşanmayacağını anlıyor.
bu sadece kişi bazında değil de her konuda böyle galiba. neyi sakınırsak o elden gider. sakınılan göze çöp batar demiş atalar.
ama bu kehanet gerçekleşince insan rahatlıyor ve korkuyla yaşanmayacağını anlıyor.
devamını gör...
sözlükteki puan tablosunun asla gerçeği yansıtmaması
şimdi baktım sözlükte önümde 19 kişi var. biri kurucu, biri moderatör. bir tanesi kadrolu troll. birkaçı artık yazmıyor bile. diğerleri bol madalyalı sözlük emekçisi. yani yerlerini hak eden kişiler. bu kişilerin ve de diğerlerinin kankası değilim. ben sadece yazıyorum. elli beğenili tanımım da var sıfır çektiklerim de. popüler değilim. ama benim bir sırrım var. başından beri imkân buldukça yazıyorum. binden fazla başlığım, altı bine yakın tanımım var. puan sistemi olsa da olmasa da bu böyle olurdu. çünkü yazmayı seviyorum. gerçek hayatımda da yazarım. burada da elimden geldiğince yazmaya devam edeceğim. siz de sıralama, madalya, rozet falan bunlara pek takılmayın. yazın geçin işte.
devamını gör...
lord of the portakals miğfer dibi
güzel olmuş eline sağlık.
devamını gör...
türkiye'de unutulan olaylar
17-25 aralık yolsuzluk ve rüşvet operasyonu ile ortaya çıkan yolsuzluklar.
odasında 17:25 de durmuş saat tutan bahçelinin akp tarafına geçmesine kimsenin şaşırmaması ile unutulduğu rahatça anlaşılır.
bakara makara diyen yolsuzluğu ifşa olunca istifa eden bakan büyükelçi olduysa unutanlara acınır
kahkahalarla iğrençliklerini ayen beyan gösteren vekillere kutlu dava, din, diyanet diye oy veren halka gülünür
rüşvet alıp durdukları iranlı soytarıyı a hab*r kanalında hayırsever diye tanıtıp iğrençlikte sınır tanımamalarıyla;
bu siyasetçilerden, muhalefet etmeyenden, haberini yapmayandan, soruşturma açmayandan, inceleme başlatmayandan, oy verenden, ses çıkartmayandan ve unutandan zerre akıl ve vicdan sahibi olanlar tarafından tiksinilir.
odasında 17:25 de durmuş saat tutan bahçelinin akp tarafına geçmesine kimsenin şaşırmaması ile unutulduğu rahatça anlaşılır.
bakara makara diyen yolsuzluğu ifşa olunca istifa eden bakan büyükelçi olduysa unutanlara acınır
kahkahalarla iğrençliklerini ayen beyan gösteren vekillere kutlu dava, din, diyanet diye oy veren halka gülünür
rüşvet alıp durdukları iranlı soytarıyı a hab*r kanalında hayırsever diye tanıtıp iğrençlikte sınır tanımamalarıyla;
bu siyasetçilerden, muhalefet etmeyenden, haberini yapmayandan, soruşturma açmayandan, inceleme başlatmayandan, oy verenden, ses çıkartmayandan ve unutandan zerre akıl ve vicdan sahibi olanlar tarafından tiksinilir.
devamını gör...
sürekli akp'yi ve akp’lileri aşağılamaya çalışmak
güzel kardeşim. dolar 8.41, euro 10.17 şuan.
devamını gör...
hayata dair iç burkan detaylar
ölen yaşlı insanların bir sonraki kışı göremeyecek olmasına rağmen bilmeden hazırlık yapmasıdır çok hüzünlü geliyor bana iç burkuyor.
turşu kuruyor mesela sonra ölüyor . çok hüzünlü.
turşu kuruyor mesela sonra ölüyor . çok hüzünlü.
devamını gör...
yazarların sözlük mağazasından ilk alışverişleri
500 puana (bkz: donnie darko (film)) rozeti. yoldaş arada indirim günleri yapalım olmaz mı?
devamını gör...
wakefield
bir nathaniel hawthorne öyküsüdür.
büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.
öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.
gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.
wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.
elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
büyüleyici bir roman olan kızıl harf ile tanıdığımız ve alegorik ve sembolik masalların usta yazarı olan nathaniel hawthorne’un en sevdiğim öyküsüdür.
öyküyle ilgili yazacaklarımdan önce hawthorne ile ilgili söylemek istediğim bir iki cümle var. hawthorne’un büyük dedesi bir yargıçtı ve ününü cadı olmakla suçlanan kadınlara verdiği cezalarla tanınırdı. hawthorne ailesinin zamanla çöküş yaşamasının bu günahın bir bedeli olduğunu düşünmüş ve her fırsatta bu konuda af dilemiştir.
gelelim öykümüze; çocukken bir arkadaşımız vardı, çok ilginç bir çocuktu. bir gün saklambaç oynarken öyle bir saklandı ki kimse onu bulamadı. sanırım saklandıkça ve bulunamadıkça bundan aldığı keyif arttıkça arttı ve ortaya çıkmamaya karar verdi. biz bir süre sonra onu aramaktan vaz geçip başka bir oyuna geçmiş olsak da o saklanmaya devam etmekten kendini alamadı. o kadar ileri götürdü ki bu durumu akşam ezanı okunup herkes eve gittiğinde o hala saklanmaktaydı. ailesi gece vakti mahalleyi ayağa kaldırana kadar da ortaya çıkmadı. sanırım onun için, o gün saklanmak oyunun bir parçası olmaktan çıkmış ve bir amaç haline gelmişti. uzadıkça süre, neden saklandığını bile unutup sadece saklanmaya odaklanmıştı. ve başkalarının saçmalık olarak görebileceği şey onun takıntılı gerçekliği haline gelmişti.
wakefield da böyle bir öykü. bir gün evinden çıkıp geceyi tek başına geçirmeye karar veren kahramanımızın hikayesi 20 yıllık bir kayboluşa dönüşür. evinin tam karşısında bir ev tutup eşini izleyen kahramanımız, eşinin onun yokluğunu nasıl karşılayacağını gözlemlemek ister. onun kaybolması eşini nasıl da yerle bir edecektir. ama bu kaybolma oyunu yirmi yıl boyunca sürer ve bir süre sonra anlamını yitirmeye başlar herkes için, sadece kahramanımız için önem taşımaktadır artık. oyun ancak kahramanımız 20 yıl sonra evinin kapısını açınca son bulur.
elma dersem çık armut dersem çıkma sözündeki armut nihai bir amacın vücut bulmuş hali olur.
devamını gör...
nektarin
nektarindir o.
devamını gör...
dua mı beddua mı ayıramadığımız temenniler
allah başka dert vermesin. dertlerimi yarıştıralım ne yapalım.
devamını gör...
kötü oda arkadaşı
ahh ahh.
içimi dökmeye geldim en muzdarip olduğum konuydu bu. birincisi bir insan yaşadığı yeri neden temizlemek istemez? abi oda arkadaşlarım özünde çok titiz olduğunu iddia eden ama tabiri caizse odanın içine tüküren tiplerdi. misal banyo yaptıktan sonra saçlarını tararken dökülenleri yere atmaktansa çöpe atmak ne kadar zor olabilir? bu basit bir örnek. odanın her yeri kıl içindeydi. hadi temizliği de geçtim bir yerde suratları hep beş karış. her daim mutsuzlar. aramızda asla bir sorun yoktu tam tersi hep sen çok iyi bir oda arkadaşısın, çok uyumlusun der dururlardı. ama sohbet etmeye gelince hep benim başlatmam gerekir hep ilk nasılsın'ı benim sormam gerekirdi. yemekhaneye inilecekse benim çağırmam gerekiyordu beni çağırmazlardı. başta dedim benden zevk almıyor olabilirler mi yani herkes herkesi sevmek zorunda değil. ama ben bir muhabbet başlatınca güzel güzel konuşurlardı. allah var arkamdan de hep iyi şeyler söylemişlerdi de. iyi insanlardı gerçekten severdim de. ama bu hep içime dokunurdu. ulan neden? neden ya bir kere de siz bana nasılsın diyin, bir kere de siz beni yemekhaneye inerken çağırın. öyle işte sözlük. ruhsal bunalımlara gark etmişlerdi beni.
içimi dökmeye geldim en muzdarip olduğum konuydu bu. birincisi bir insan yaşadığı yeri neden temizlemek istemez? abi oda arkadaşlarım özünde çok titiz olduğunu iddia eden ama tabiri caizse odanın içine tüküren tiplerdi. misal banyo yaptıktan sonra saçlarını tararken dökülenleri yere atmaktansa çöpe atmak ne kadar zor olabilir? bu basit bir örnek. odanın her yeri kıl içindeydi. hadi temizliği de geçtim bir yerde suratları hep beş karış. her daim mutsuzlar. aramızda asla bir sorun yoktu tam tersi hep sen çok iyi bir oda arkadaşısın, çok uyumlusun der dururlardı. ama sohbet etmeye gelince hep benim başlatmam gerekir hep ilk nasılsın'ı benim sormam gerekirdi. yemekhaneye inilecekse benim çağırmam gerekiyordu beni çağırmazlardı. başta dedim benden zevk almıyor olabilirler mi yani herkes herkesi sevmek zorunda değil. ama ben bir muhabbet başlatınca güzel güzel konuşurlardı. allah var arkamdan de hep iyi şeyler söylemişlerdi de. iyi insanlardı gerçekten severdim de. ama bu hep içime dokunurdu. ulan neden? neden ya bir kere de siz bana nasılsın diyin, bir kere de siz beni yemekhaneye inerken çağırın. öyle işte sözlük. ruhsal bunalımlara gark etmişlerdi beni.
devamını gör...
limonluekşilisalata
evet cancağazımın nickaltına yazmadığımı fark etmenin haklı üzüntülerine gark halde bu satırları yazıyorum. nickini ilk gördüğümde belki çoğu yazar gibi aklıma ilk ağızda foşur foşur haşır huşur patara kütere yediğim bir salata düşüren canımı çektiren güzellik. valla en geç tanıştığım yazarlardan olmasına rağmen arap atı misali gönlümde birinciliğe oynayan yazarlardan kendisi. daha çok muhabbet ettikçe sanki kundakta kaybolmuş birinci göbek akrabamı bulmuş gibi sevindirik olduğum, samimi hissettiğim kişidir. bilmem artık bence biz avrupalı göçmenler böyleyiz herhalde!(bkz: sısısısı) kendisi mükemmel bir annedir aynı zamanda ve de anayım ben anaa! anaçlığını, sıcaklığını size dokundurur. hiçbir faydası olmadığını varsaysam dahi sadece böyle dostluklar kazandırdığı için bile bu platforma teşekkürü borç bilirim. bir de hamarattır ki onu da demeden edemiciim. bu sözlükten gurme team kurup sahalara ticarete atılmam yakındır. ben mi ?ben sadece %51 hissecik sahibi olacağım canım.(bkz: sısısısı)
devamını gör...
doğru söylüyor dedirten şarkı sözleri
yaz dostum, güzel sevmeyene adam denir mi?
yaz dostum, selam almayana yiğit denir mi?
yaz dostum, altı üstü beş metrelik bez için
yaz dostum, boşa geçmiş ömre yaşam denir mi?
yaz tahtaya bir daha, tut defteri kitabı
sarı çizmeli mehmet ağa, bir gün öder hesabı
yaz tahtaya bir daha, tut defteri kitabı
sarı çizmeli mehmet ağa, bir gün öder hesabı
yaz dostum, yoksul görsen besle kaymak bal ile
yaz dostum, garipleri giydir ipek şal ile
yaz dostum, öksüz görsen sar kanadın kolunu
yaz dostum, kimse göçmez bu dünyadan mal ile..
yaz dostum, selam almayana yiğit denir mi?
yaz dostum, altı üstü beş metrelik bez için
yaz dostum, boşa geçmiş ömre yaşam denir mi?
yaz tahtaya bir daha, tut defteri kitabı
sarı çizmeli mehmet ağa, bir gün öder hesabı
yaz tahtaya bir daha, tut defteri kitabı
sarı çizmeli mehmet ağa, bir gün öder hesabı
yaz dostum, yoksul görsen besle kaymak bal ile
yaz dostum, garipleri giydir ipek şal ile
yaz dostum, öksüz görsen sar kanadın kolunu
yaz dostum, kimse göçmez bu dünyadan mal ile..
devamını gör...
serendipity
tam çevirisi olmamakla birlikte; mutlu kaza, aramazken bulunan, mutlu tesadüf olarak türkçeye çevrilen kelime.
kelime ilk olarak 1754 yılında horace walpole'un arkadaşına yazdığı bir mektupta kullanılmış. etimolojik olarak ele alındığında ise "serendib'in üç şehzadesi" adlı eski bir pers masalına dayandığını görürüz.
masalda şehzadelerin kaza yolu ile birtakım şeyleri keşfetmesi anlatılır. tabii, hikayede mutlu son vardır.
walpole, bu hikayeden esinlenerek kelimeyi kullanmış ve literatüre geçmesini sağlamıştır.
kelime ilk olarak 1754 yılında horace walpole'un arkadaşına yazdığı bir mektupta kullanılmış. etimolojik olarak ele alındığında ise "serendib'in üç şehzadesi" adlı eski bir pers masalına dayandığını görürüz.
masalda şehzadelerin kaza yolu ile birtakım şeyleri keşfetmesi anlatılır. tabii, hikayede mutlu son vardır.
walpole, bu hikayeden esinlenerek kelimeyi kullanmış ve literatüre geçmesini sağlamıştır.
devamını gör...
osmanlı döneminde sözlük olsaydı alınabilecek nickler
enderunlu şair çelebi.
devamını gör...
yazarların sahur menüleri
kahvaltılık, haşlama yumurta, patatesli,peynirli gözleme.*
devamını gör...
öğretmenlik kutsal meslek
katılıyorum.
şu hayatta en iyi şey, bir insanı mutlu ederek bir şeyler öğretmek.
bir insana iyilikle dokunmak, ona iyi gelmek gibi bir motivasyon yok bence.
kursiyerlerimi seviyorum.
dün bir tanesi ahşap tespihini hediye etti.
kolunuza bileklik gibi takın ve beni hatırlayın dedi.
hem dua,
hem hatıra.
ben öğretmek için dünyaya gelmiş olabilirim.
kutsal olmasada severdim bence.
güzel başlık.
şu hayatta en iyi şey, bir insanı mutlu ederek bir şeyler öğretmek.
bir insana iyilikle dokunmak, ona iyi gelmek gibi bir motivasyon yok bence.
kursiyerlerimi seviyorum.
dün bir tanesi ahşap tespihini hediye etti.
kolunuza bileklik gibi takın ve beni hatırlayın dedi.
hem dua,

hem hatıra.
ben öğretmek için dünyaya gelmiş olabilirim.
kutsal olmasada severdim bence.
güzel başlık.
devamını gör...
ahmed günbay yıldız
1941 tokat kızılcaören doğumlu türk yazardır. annesinin adı saniye babasının adı haydardır. 10 yaşına kadar öğrenimine kendi köyünde devam etti. daha sonra babasının işinden dolayı ankara'ya yerleşti ve eğitimine ankara'da devam etti. ankara'da edebiyata ilgi duydu ve burada şiir yazmaya başladı ortalama lise yıllarında. ilk başta yalnızca şiir yazıp şiir okuyan ahmed daha sonraları edebiyatın roman başta olmak üzere hikaye edebiyat gibi konularıyla da ilgilenmeye başladı. hikayeleri ve makaleleri muhalif dergi ve gazetelerde yayımlandı. yazar asıl şöhreti romanla yakaladı ve roman üzerinden yazınsal hayatına devam etti.
(bkz: çiçekler susayınca),(bkz: yanık buğdaylar),(bkz: figan) gibi romanları gazetede seri halde yayınlandı. ve daha sonra kitaplaştırdı. eserlerinde türk toplumunun her kesmini ele aldı ve yansıtmaya çalıştı.
türkiye yazarlar birliği nin kurucusu olan yazar, kitaplarının basıldığı timaş yayınları nın da kurucusudur.
yazar şuan 80 yaşında olup hâlâ hayattadır.
öne çıkan bazı romanları:
mavi gözyaşı
yanık buğdaylar (1976)
gurbeti ben yaşadım
ülkemin açmayan çiçekleri
benim çiçeklerim ateşte açar
aynada batan güneş
dallar meyveye durdu
bir dünya yıkıldı
üç deniz ötesi
sevdalar sözde kaldı
sahibini arayan mektuplar
afedersin hayat
yürekte büyûmek
sokağa açılan kapı
boşluk.
(bkz: çiçekler susayınca),(bkz: yanık buğdaylar),(bkz: figan) gibi romanları gazetede seri halde yayınlandı. ve daha sonra kitaplaştırdı. eserlerinde türk toplumunun her kesmini ele aldı ve yansıtmaya çalıştı.
türkiye yazarlar birliği nin kurucusu olan yazar, kitaplarının basıldığı timaş yayınları nın da kurucusudur.
yazar şuan 80 yaşında olup hâlâ hayattadır.
öne çıkan bazı romanları:
mavi gözyaşı
yanık buğdaylar (1976)
gurbeti ben yaşadım
ülkemin açmayan çiçekleri
benim çiçeklerim ateşte açar
aynada batan güneş
dallar meyveye durdu
bir dünya yıkıldı
üç deniz ötesi
sevdalar sözde kaldı
sahibini arayan mektuplar
afedersin hayat
yürekte büyûmek
sokağa açılan kapı
boşluk.
devamını gör...

