kitabevi gezip internetten kitap alan tip
bir öğrenci olarak yapmam gereken durumdur çünkü internetten toplu kitap aldığım için daha uyguna geliyor. insanlar ayağını yorganına göre uzatıyor diye onlara kızıp eleştiremezsiniz ki. eleştirilmesi gereken küçük işletmelerin neden zorluk çektiğidir, neden devlet tarafından destek sağlanmadığıdır.
devamını gör...
canpare
fındık kremalısı ve çikolata kremalısı olan bisküvi. severek ailecek yiyoruz efendim sadece kendileri kilo olarak geriye dönmezlerse daha da mutlu olacağız.
devamını gör...
amerikan film klişeleri
polisler birini arabada izlerken illa ki o donut ve kahve ellerinde olacaktır.
çok korktuklarında ya da heyecanlandıklarında hemen kusarlar (nasıl bir mideleri varsa).
çok korktuklarında ya da heyecanlandıklarında hemen kusarlar (nasıl bir mideleri varsa).
devamını gör...
sevgilin ya da eşin tarafından aldatılsan affeder misin sorunsalı
fyodor dostoyevski
"anna, en üzüntülü ve sevinçli anlarımı seninle bölüştüm. tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. bir kere bile aldatmadım, düşüncede bile."
"anna, en üzüntülü ve sevinçli anlarımı seninle bölüştüm. tek başıma aşamayacağım zorlukları seninle aştım. ve şunu unutma ki seni büyük bir tutkuyla sevdim. bir kere bile aldatmadım, düşüncede bile."
devamını gör...
üniversiteyi kendi şehrinde ve evinde okumanın keyfi
4 yıllık lise, hazırlık okumuş gibi; geri kalan üniversite hayatı da lisenin kalan yılları gibi geçer. çok isterdim arkadaşlarımla maceralar yaşayayım fekat olmadı.
devamını gör...
zühre
bildiğimiz ismiyle venüs gezegeni.
erkekler mars'tan kadınlar venüs'ten diye bir söz de vardır bununla ilgili.
tahir ile zühre de buna örnek ve bu ismin seçilmesi oldukça manidar.
erkekler mars'tan kadınlar venüs'ten diye bir söz de vardır bununla ilgili.
tahir ile zühre de buna örnek ve bu ismin seçilmesi oldukça manidar.
devamını gör...
lgbt bireylerin aşırı alıngan olması
inanılmaz sinirlendiğim başlık. "çomar başlıkları" listeme ekledim bu başlığı.
bunun sebebini hala kavrayamamışsanız çok yazık. bu bireylerin büyürken ne travmalar atlattığını, kendini anlamaya çalışırken yaşadıkları acıları ve korkuları, çevrelerinden aldıkları tepkileri ve o tepkilerin özgüvenlerini nasıl zedelediğini idrak etmek bu kadar zor olmamalı.
lgbt bireyler bugün hala binlerce insan tarafından aşağılanıyor, yok sayılıyor. hatta ve hatta kimlikleri nedeniyle birçoğu okudukları mesleği bile icra edemiyor.
katlanamıyorsanız kendileri ile arkadaşlık kurmayın. yok alıngan, yok bilmem ne.
bunun sebebini hala kavrayamamışsanız çok yazık. bu bireylerin büyürken ne travmalar atlattığını, kendini anlamaya çalışırken yaşadıkları acıları ve korkuları, çevrelerinden aldıkları tepkileri ve o tepkilerin özgüvenlerini nasıl zedelediğini idrak etmek bu kadar zor olmamalı.
lgbt bireyler bugün hala binlerce insan tarafından aşağılanıyor, yok sayılıyor. hatta ve hatta kimlikleri nedeniyle birçoğu okudukları mesleği bile icra edemiyor.
katlanamıyorsanız kendileri ile arkadaşlık kurmayın. yok alıngan, yok bilmem ne.
devamını gör...
televizyon
vakti zamanında televizyonun icadıyla ilgili sanırım ya okan bayülgen'den ya da başka birinden bir kaç bir şey duymuş ve bu konu hakkında biraz araştırma yapmıştım.
öncelikle tanım olarak çokça kullanılan aptal kutusu tabiri üzerinden gitmekle işe başlayalım.
televizyonda gösterilenlerin insan zekasına adeta hakaret eden şeyler olduğu ya da insan üzerinde zekayı törpüleyici bir etkisi olduğu düşünüldüğünden olsa gerek böyle bir tanım yapılmış fakat her şeyden önce televizyonda gösterilen şeylerin insan üzerinde buyurucu, düşünmesini engelleyen (onun yerine düşünen) yani insanı edilgen kılan bir etkisi olduğundan dolayı böyle bir tanımının olması bana daha mantıklı geliyor.
bu aşamaya gelmesi adım adım olmuş. ilk olarak vakti zamanında amerika'da kapı kapı dolaşan pazarlamacıları düşünün, hani şu elektrik süpürgesi satanlardan. yaptıkları işe ve aldıkları ücretle televizyondaki reklamların yaptığı işi ve maliyetini kıyaslarsak aradaki fark daha belli olur.
pazarlamacılar kapı kapı dolaşır ve sadece bir ya da bir kaç ürünün tanıtımını yaparlar. oysa televizyonlarda reklam yoluyla çok daha fazla ürünün tanıtımı yapılır. vakit ve verim olarak avantajlıdır. ayrıca televizyonda satılabilir bir şey olduğundan reklamcılara kazanç sağlamasının yanında, pazarlamacılara gerek kalmamasına ve haliyle onlara verilecek ücretin cepte kalmasını sağlar.
biraz dağınık anlattım sanrım. onun için televizyonun ürün reklamı konusunda pazarlamacıların önüne geçmiş olma nedenlerini kısa kısa maddelerle tekrardan yazma gereği duyuyorum.
-daha kısa zamanda daha fazla ürün tanıtımı.
-daha az maliyet.
-ekstradan yeni bir ürünün satışı, yani televizyon.
haliyle sadece reklam yayını yapan bir televizyon sıkıcı olurdu. bunun içinde aralara insanların ilgisini televizyonun üzerinde tutabilmek için haber, dizi gibi yayınlar da yapıldı. normalde dizi ve haber gibi içeriklerin izlenmesi sonucunda şirketlerin bunu fırsat bilerek kendi ürünlerinin tanıtımını yapabilecekleri kısa reklamları aralara serpiştirdiğini düşünürüz, fakat işin aslı bunun tam tersi.
zaman içinde yayınlanan dizi ve benzeri içeriklerin de devletler tarafından bir reklam, daha doğrusu bir propaganda aracı olarak kullanılabileceğini keşfetmesi pek de zor bir şey değil.
sonuç olarak televizyon artık insanlara ürün, ideoloji, yaşam tarzı ve benzeri bir çok şey pazarlar oldu. pazarladıkları şeyler birbirini ama dolaylı ama doğrudan destekleyen şeyler tabii. bu kadar çok şeyin pazarlanır olması televizyonların insanlar üzerinde hipnotize edici pek çok taktikle dolu bir kutu haline getirdi. uzun lafın kısası aptal kutusu ya işte. daha fazla yazmak istemiyorum artık. gerisini siz getirin dostlar.
not: görselliğin olması insanı paralize ediyor yahu. ne bileyim, kanlı canlı biri yok elbette karşında ama konuşan biri var karşısında insanın ve o söylenenler sana karşı söylenmediğinden bir cevap vermiyorsun, haliyle pasifleşiyorsun.
öncelikle tanım olarak çokça kullanılan aptal kutusu tabiri üzerinden gitmekle işe başlayalım.
televizyonda gösterilenlerin insan zekasına adeta hakaret eden şeyler olduğu ya da insan üzerinde zekayı törpüleyici bir etkisi olduğu düşünüldüğünden olsa gerek böyle bir tanım yapılmış fakat her şeyden önce televizyonda gösterilen şeylerin insan üzerinde buyurucu, düşünmesini engelleyen (onun yerine düşünen) yani insanı edilgen kılan bir etkisi olduğundan dolayı böyle bir tanımının olması bana daha mantıklı geliyor.
bu aşamaya gelmesi adım adım olmuş. ilk olarak vakti zamanında amerika'da kapı kapı dolaşan pazarlamacıları düşünün, hani şu elektrik süpürgesi satanlardan. yaptıkları işe ve aldıkları ücretle televizyondaki reklamların yaptığı işi ve maliyetini kıyaslarsak aradaki fark daha belli olur.
pazarlamacılar kapı kapı dolaşır ve sadece bir ya da bir kaç ürünün tanıtımını yaparlar. oysa televizyonlarda reklam yoluyla çok daha fazla ürünün tanıtımı yapılır. vakit ve verim olarak avantajlıdır. ayrıca televizyonda satılabilir bir şey olduğundan reklamcılara kazanç sağlamasının yanında, pazarlamacılara gerek kalmamasına ve haliyle onlara verilecek ücretin cepte kalmasını sağlar.
biraz dağınık anlattım sanrım. onun için televizyonun ürün reklamı konusunda pazarlamacıların önüne geçmiş olma nedenlerini kısa kısa maddelerle tekrardan yazma gereği duyuyorum.
-daha kısa zamanda daha fazla ürün tanıtımı.
-daha az maliyet.
-ekstradan yeni bir ürünün satışı, yani televizyon.
haliyle sadece reklam yayını yapan bir televizyon sıkıcı olurdu. bunun içinde aralara insanların ilgisini televizyonun üzerinde tutabilmek için haber, dizi gibi yayınlar da yapıldı. normalde dizi ve haber gibi içeriklerin izlenmesi sonucunda şirketlerin bunu fırsat bilerek kendi ürünlerinin tanıtımını yapabilecekleri kısa reklamları aralara serpiştirdiğini düşünürüz, fakat işin aslı bunun tam tersi.
zaman içinde yayınlanan dizi ve benzeri içeriklerin de devletler tarafından bir reklam, daha doğrusu bir propaganda aracı olarak kullanılabileceğini keşfetmesi pek de zor bir şey değil.
sonuç olarak televizyon artık insanlara ürün, ideoloji, yaşam tarzı ve benzeri bir çok şey pazarlar oldu. pazarladıkları şeyler birbirini ama dolaylı ama doğrudan destekleyen şeyler tabii. bu kadar çok şeyin pazarlanır olması televizyonların insanlar üzerinde hipnotize edici pek çok taktikle dolu bir kutu haline getirdi. uzun lafın kısası aptal kutusu ya işte. daha fazla yazmak istemiyorum artık. gerisini siz getirin dostlar.
not: görselliğin olması insanı paralize ediyor yahu. ne bileyim, kanlı canlı biri yok elbette karşında ama konuşan biri var karşısında insanın ve o söylenenler sana karşı söylenmediğinden bir cevap vermiyorsun, haliyle pasifleşiyorsun.
devamını gör...
thedansözkiller
espirili mahlası -ki böyle mahlaslara bayılırım- güzel mi güzel tanımlarıyla sözlükte her daim var olsun.keyifli yazmalar tatlı yazarcım.
devamını gör...
cenabı allah'ı size emanet ediyorum
tansu çiller tarafından, 3 kasım 2002 seçimleri öncesi yıldırım akbulut ve tuğrul türkeş ile birlikte kırıkkale de miting yaparken, dil sürçmesi sonucu yaptığı gaftır. "sizleri cenab-ı allah'a emanet ediyorum" diyecekken gaza gelip tam tersini söylemiş ve kırıkkaleli vatandaşların omuzlarına çok büyük bir sorumluluk yükleyivermişti.*
devamını gör...
can yücel
büyük şairdir, güzel küfür eder, ağzına ve kalemine yakışır küfür.
kütüphanemde bütün şiir kitaplarını bulundurmaktan mutluluk duyduğum adamdır.
datça’ya bir günlüğüne gittiğim bir tatil vakti gün boyu içimde bir şey unuttuğum hissiyle dolanıp durdum. denizde aklıma takıldı, yemek yerken aklımda, ikinci biraya geçtim hala aklımda. kendi kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum sürekli ama bir tedirginlik var, geçmiyor.
ocağın altını açık unutmuşum gibi, ütüyü fişte unutmuş ya da anahtarı kapıda bırakmış gibi. öyle böyle değil. günü tüm bu tedirginliklerle hiç ettikten sonra arabaya biniyorum, dönüş yolu başlıyor, yolun sonuna doğru can baba bana sövüyormuş gibi hissedince dank ediyor kafama. büyük can’ı ziyaret etmeyi unutmuşum.
ne kadar üzüldüm, ne kadar utandım, hala da gidebilmiş değilim ama borcum borç.
kütüphanemde bütün şiir kitaplarını bulundurmaktan mutluluk duyduğum adamdır.
datça’ya bir günlüğüne gittiğim bir tatil vakti gün boyu içimde bir şey unuttuğum hissiyle dolanıp durdum. denizde aklıma takıldı, yemek yerken aklımda, ikinci biraya geçtim hala aklımda. kendi kendimi sakinleştirmeye çalışıyorum sürekli ama bir tedirginlik var, geçmiyor.
ocağın altını açık unutmuşum gibi, ütüyü fişte unutmuş ya da anahtarı kapıda bırakmış gibi. öyle böyle değil. günü tüm bu tedirginliklerle hiç ettikten sonra arabaya biniyorum, dönüş yolu başlıyor, yolun sonuna doğru can baba bana sövüyormuş gibi hissedince dank ediyor kafama. büyük can’ı ziyaret etmeyi unutmuşum.
ne kadar üzüldüm, ne kadar utandım, hala da gidebilmiş değilim ama borcum borç.
devamını gör...
ahmet haşim
kimi edebiyatçılara göre ya da araştırmacılara göre fena halde aşağılık kompleksi sahibi şairdir. karanlık ya da cinsiyetçi bulanlar da vardır kendisini.
başka bir grup ise yeterince anlaşılamadığını, sadece karanlığı ve kasveti sevdiğini savunur.
ben ise her ne şekilde olursa olsun incelikli bir adam olduğu görüşündeyim. yoksa bir insan nasıl yazabilir şu incecik satırları:
--- alıntı ---
akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam!
--- alıntı ---
başka bir grup ise yeterince anlaşılamadığını, sadece karanlığı ve kasveti sevdiğini savunur.
ben ise her ne şekilde olursa olsun incelikli bir adam olduğu görüşündeyim. yoksa bir insan nasıl yazabilir şu incecik satırları:
--- alıntı ---
akşam, yine akşam, yine akşam
göllerde bu dem bir kamış olsam!
--- alıntı ---
devamını gör...
feridun düzağaç şarkıları
kimse kimsenin her şeyi olamaz-mış...
gibi mükemmelliğinin, doğruluğundan kaynaklandığı sözleri olan şarkılardır.
gibi mükemmelliğinin, doğruluğundan kaynaklandığı sözleri olan şarkılardır.
devamını gör...
türkiye'de yaşanmış en utanç verici olay
ülke ülke otostopla gezen barış gelini pippa baccanın türkiye'de tecavüz edilerek öldürülmesi.
devamını gör...
hiç sevgilisi olmamış erkek
27 yaşıma kadar hiç sevgilim olmadı. tabii ki hayatıma giren kadınlar oldu ama büsbütün bir sevgili mi hayır olmadı. nedenine gelirsek; yeterince cesur değildim. aslında ağzım iyi laf yapar, fena da adam sayılmam hani tipime bakınca ama dedim ya cesur değildim. ne birini sevebileceğimi düşündüm sahiden ne de gerçekten birine ait olabileceğim fikrini benimseyebildim. sonra 27 yaşımda bir gece. bir mesaj geldi telefonuma. sonra bir mesaj daha bir mesaj daha derken. harfler ses oldu, sesler suret. bir kadın girdi hayatıma paldır küldür. tanrı'm ne görkemli bir sevmek.
27 yaşımda sevgilim oldu ilk defa. çocuklar gibi şendim. adımlamayı yeni öğrenen bebeler gibi düşe kalka seviyordum işte. ve filmin sonu paldır küldür geldiği gibi paldır küldür gitti hayatımdan. 27 yaşımda ilk defa sevgilim oldu. 30 yaşında ilk defa terk edildim....
aldırmamak gerek hayat bu;
hiç sevgilisi olmamış bir adam olmaktan çıkıp;
hiç sevgilisi olmamayı dilen bir adam haline geliyorsunuz işte!
27 yaşımda sevgilim oldu ilk defa. çocuklar gibi şendim. adımlamayı yeni öğrenen bebeler gibi düşe kalka seviyordum işte. ve filmin sonu paldır küldür geldiği gibi paldır küldür gitti hayatımdan. 27 yaşımda ilk defa sevgilim oldu. 30 yaşında ilk defa terk edildim....
aldırmamak gerek hayat bu;
hiç sevgilisi olmamış bir adam olmaktan çıkıp;
hiç sevgilisi olmamayı dilen bir adam haline geliyorsunuz işte!
devamını gör...
yazarlar ilkokulda olsa açılacak başlıklar
-mühürlü kalemlerle ve renkli bantlarla defterlerini süsleyen kızlar
-teneffüsleri ve öğle aralarını işgal eden bakugan ve beyblade furyası
-tavana slime fırlatan densiz yüzünden tüm sınıfın ceza alması
-teneffüsleri ve öğle aralarını işgal eden bakugan ve beyblade furyası
-tavana slime fırlatan densiz yüzünden tüm sınıfın ceza alması
devamını gör...
mahlasını kankana bile söyleme
çevremde hiçbir zaman, hiçbir sözlükte yazar olmuş ya da sözlük takip eden insanlar olmadığı için birine denk gelirim korkusu olmasa da, ne olur ne olmaz diye evdekilerden bile sakladığım durum.
devamını gör...
bizon
kızılderililerin, etini yediği, derisini elbise, çadır, kano, kalkan... yaptığı, kemiklerinden kesici silahlar yaptığı, göçebe, avcı hayat tarzlarını sürdürmelerini sağlayan baş hayvandı.
a.b.d devleti, topraklarına el koymak istedikleri kızılderilileri aç bırakıp teslim olmaya zorlamak için, ödül parası vererek, milyonlarca bizon öldürttü.
ilk başlarda, bizon'u öldürüp getirene para verilirken, bu işin ağır işlediği düşünülüp sadece derisi istendi ama en son sadece dilini getirene para verilerek, avcıların birkaç yıl içinde milyonlarca bizon'u öldürmeleri sağlandı. tabiki sadece derisi yada dili alınan bizonlar, çürümeye terkedildi. kızılderililer bu katliama karşı koymaya çalışsalarda başarılı olamadılar.
a.b.d devleti, topraklarına el koymak istedikleri kızılderilileri aç bırakıp teslim olmaya zorlamak için, ödül parası vererek, milyonlarca bizon öldürttü.
ilk başlarda, bizon'u öldürüp getirene para verilirken, bu işin ağır işlediği düşünülüp sadece derisi istendi ama en son sadece dilini getirene para verilerek, avcıların birkaç yıl içinde milyonlarca bizon'u öldürmeleri sağlandı. tabiki sadece derisi yada dili alınan bizonlar, çürümeye terkedildi. kızılderililer bu katliama karşı koymaya çalışsalarda başarılı olamadılar.
devamını gör...
9 kere leyla
yarın netflixte çıkacak olan filmdir. haluk bilginer ve demet akbağ başrollerinde olduğu için inanılmaz heyecanlıyım. fragmanı izledim iyice heyecan sardı bedenimi. izledikten sonra fikirlerimi bu tanıma düzenler eklerim. fragmana ulaşmak isteyenler için. bırakayım şöyle.
az önce bitirdim filmi yorumumu naçizane yapayım.
başlığı ben açmıştım fragmanı ben koymuştum çok heyecanlıydım haluk bilginer demet akbağ birlikteliğinde güzel veya vasat bir film izleyecektim heyecanlanmam gayet normaldi.
ama berbat bir film izledim iğrenç bir film izledim şaka gibi bir film izledim film o kadar kötü ki ne kadar kötü olduğunu tanımlayamıyorum.
keşke oyuncular bir masaya oturup sohbet etseydi ortaya daha düzgün bir iş çıkardı.
bu oyuncularla bu kadar berbat bir film ortaya getirmek büyük yetenek ister helal olsun diyorum.
senaryo bir süre sonra tıkanıyor akmıyor duruyor yerinde.
ben mi cahilim yoksa filmin garip bir tarzı mı var bilmiyorum ama ben dünya üzerinde bu filmi izleyip beğenecek insan olacağını zannetmiyorum gerçekten rezillik.
he bide sizin toplumsal mesajınızı yerler öperler. yok ya boktan film icra edeceksiniz bide içine toplumsal mesaj sıkıştırıp alkış alacaksınız üzgünüm. arkadaşlar eğer izlemeyen izleyecek olan varsa izlemesin.
az önce bitirdim filmi yorumumu naçizane yapayım.
başlığı ben açmıştım fragmanı ben koymuştum çok heyecanlıydım haluk bilginer demet akbağ birlikteliğinde güzel veya vasat bir film izleyecektim heyecanlanmam gayet normaldi.
ama berbat bir film izledim iğrenç bir film izledim şaka gibi bir film izledim film o kadar kötü ki ne kadar kötü olduğunu tanımlayamıyorum.
keşke oyuncular bir masaya oturup sohbet etseydi ortaya daha düzgün bir iş çıkardı.
bu oyuncularla bu kadar berbat bir film ortaya getirmek büyük yetenek ister helal olsun diyorum.
senaryo bir süre sonra tıkanıyor akmıyor duruyor yerinde.
ben mi cahilim yoksa filmin garip bir tarzı mı var bilmiyorum ama ben dünya üzerinde bu filmi izleyip beğenecek insan olacağını zannetmiyorum gerçekten rezillik.
he bide sizin toplumsal mesajınızı yerler öperler. yok ya boktan film icra edeceksiniz bide içine toplumsal mesaj sıkıştırıp alkış alacaksınız üzgünüm. arkadaşlar eğer izlemeyen izleyecek olan varsa izlemesin.
devamını gör...