her kelimenin ardından, uzun uzun sağdan soldan duyulacak kadar gülüneceği için, akla gelen eften püften tüm konular.
bence öyle,3 kız kardeşiz, bu güne kadar ciddi konularda bile gülmeden duramadık.
diyelim birine çok kızdık,
-vay adi vay der ve basarız kahkahayı.
tavsiye ederim iyi geliyor. kasmayın gülün geçin.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

lisede başımdan geçen, fizik öğretmenim, kafası hafif çatlak neslihan hocamız* ben, en yakın arkadaşım ve bir adet kalorifer içeren bir olaydır.

yıl 2009, lise birdeyiz. lise bir, kendi başına hayatımızın en nefis yıllarından biri olmuştur. ergenliğin kabarmaya başladığı, çift sesli olduğumuz, hormonları kontrol etmekte zorlandığımız, birçok şeyi yeni keşfettiğimiz için de her geçen gün duygudurumların değiştiği bir dönemi temsil eder. bu dönemde çok cesuruzdur, buna bağlı olarak çok sık utanırız. severiz, seviliriz, güleriz, ağlarız ve hepsini yoğun bir şekilde yaşarız. kendi dışımızdaki olaylara ve gelişmelere genellikle kayıtsızızdır, daha anlamlı bir topluluk içindeyizdir ve yavaştan farkındalığımız artmaya başlamıştır. bu da duygularımızı yoğun yaşamamıza ve hızlı bir duygusal gelişime sebep olmuştur. biz de o zamanlardayız. gülünce çok gülüyor, ağlayınca çok ağlıyor, inatlaşınca inatlaşıyoruz ve bazen bunları dizginlemekte zorlanıyoruz.

neyse mevsim kış. şubat filan. ben her zaman en arkalarda otururdum. arka sıralar güzeldir, züppeliktir biraz. arkadaşlarım da çok iyi ama tembel insanlardı. onlarla beraberken mutluydum, baba adamlardı. neyse sağ arka sıranın duvar kısmında kalorifer peteği vardı. sıranın da sağ tarafında oturan adam gibi ısınırdı. sol taraf ise soğuktu çünkü petek çok kalitesizdi. sınıf genellikle soğuk olduğu için de peteğin yanında oturmak büyük meseleydi. biz de bunu arkadaşımla, 3 ders ben 3 ders o şeklinde çözmüştük. gayet adildi. 3 ders ısınacaktım, allah bereket versin. bu böyle sürüp gidiyor, barış içinde birlikte yaşıyorduk ama arkadaşım bazen arızaya bağlayabiliyordu. ben sınıfın zeki adamlarındandım. kendi sınav kağıdımı 15 dakikada bitirir sonra onunkiyle değiştirir onunkini de yapardım ve ikimiz de dersten geçerdik. bu gücüm her daim vardı ve lehimeydi ama bu olayı normalleştirmiştik artık. bir iyilik gibi gelmiyordu, doğal bir süreçti.

3. ders fizik. neslihan hoca, 40 yaşlarında, bekar, uzun boylu, güzel kadın. güzel ama hayat boyunca tek başına bir mücadelenin içinde olduğu için muhtemelen kafası kırıktı biraz. bugünkü feministlerin falan diz çöküp tövbe isteyeceği kadar sağlam bir kadındı ama işte psikolojik olarak ciddi sorunlar yaşıyordu. ani parlamaları falan vardır, ters düşmek istemezsiniz. sınava bir hafta kalmıştı ve hoca da ders başında bugün sınavla alakalı ipuçları vereceğini söylemişti. neyse ders başladı, abuk subuk şeylerden dikkatim dağıldı, uykum geldi. dersin 25. dakikasında falan arkadaşımla artık kalorifer sırasının bana geldiği hakkında tartışmaya başladık. üç derslik hakkı bu dersle doluyordu ve benim de kıçım donuyordu. nedense o anda bundan bahsetmem gerektiğini hissettim ve arkadaşım da bana "bugün dört ders ben oturacağım" dedi. hiç beklemediğim bu şerefsizlik karşısında şoke oldum. kabul edilebilir bir şey değildi, anlaşma tek taraflı bozuluyordu ve ben de çok sinirlenmiştim. uykum süratle açıldı ve hemen tepki verdim. ergenlikte duyguların da tepkilerin de aşırı olabildiğini daha önce söylemiştik. buna uygun bir şekilde "yok yaa" dedim. dedim ama nasıl dedim. sesim çok çıktı. bir anda bütün sınıf buz kesildi ve herkes bana döndü ve tabii neslihan hoca da.

ben de hocaya döndüm hemen. gözlerinden ateş çıkıyordu. eli ayağı birbirine karıştı, hemen elindeki tebeşiri bana fırlatıp "sen ne diyorsun gerizekalı, aptal. salak çocuk defol dersimden" diye bağırmaya başladı. ben hala şoktayım. küfür etmemiştim, saygısızlık da yoktu ve bu tip şeyler arada sırada olabilirdi neticede. ben tam olarak suçlu olduğuma ikna olmadığım için "hocam kusura bakmayın" dedim ve bunun yeteceğini düşündüm. ne olabilirdi a. koyim altı üatü sesim fazla çıkmıştı. neslihan hoca müthiş sinirliydi ve yanıma gelip ceketimden tuttu ve "defol çabuk" dedi. hala şoktaydım ama sessizce sınıfı terk ettim. herkes de çok sessizdi, kimse gülmüyordu. "noluyor anasını ya naptım lan ben" diyerek çıktım dersten. teneffüse kadar düşüne düşüne koridorda gezindim. sonra hoca çıkınca sınıfa girdim. hala anlamamıştım neyin ne olduğunu. arkadaşlar yanıma gelip "olum sen naptın niye öyle söyledin salak mısın" falan deyince "ya oğlum naptım sanki anasına sövdük" dedim. ben hala olayın kuru bir "yok ya" olduğunu sanıyordum. meğer olay bambaşkaymış.

ben tam arkadaşımla kalorifer tartışmasına girerken, hoca da haftaya olacak sınavların sorularından bahsediyormuş. bir ara da "bu hafta işlediğimiz konular da sınava dahil" demiş ve bilin bakalım "yok yaa" lafı tam olarak ne zamana denk gelmiş ? evet, hoca tam bu cümleyi kurduğunda bağırarak "yok yaa" demişim. hoca da bunu kendisine söylediğimi zannedip beni haşlamış. taşlar yerine oturunca hocanın odasına gidip özür diledim. hiç de ikna olmuş değildi ama en azından fizikten kalmaktan kurtulmuştum.
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

emeği geçen herkese müteşekkir olduğumuz radyodur. sağ olunuz.
devamını gör...

iki üç gün sonra dolar burası, ben şimdiden geldim.

bayramın ilk günü ve / veya arefe günü yapılan kabir ziyaretlerini de sevmem ben.
ama mezarlıkları çok severim didoş, içinde kimselerin olmadığı zamanlarda baş ucunda su olmayan, üstünde yabani otları misafir eden mezarları da en çok severim.

ya çok özür dilerim didoş, buraya yazarken türkçem otomatik olarak devriliyor benim, sen o kadar güzel ve ölü halde yazarken benim sağ ve bu kadar kötü yazmam belki gülümsetir ama seni.

nasılsın hemşerim?
biliyo musun ne oldu, sana tapan bir kadın girdi hayatıma, seni alıp okudu bana, seni alıp "en sevdiğim kısımdı" diye ulaştırdı bana, bi de burnu çok güzel bu kadının.

senden gelen bir hediye gibi, sen gibi, yarı kutsal ve tam dokunulmaz.. ikinize de baktım o yokken, çok baktım, yanyana koydum ikinizi de, dedim ya; ikizin gibi. çok yumuşak, çok kırgın, çok yakıp geçen, çok bana uzak, çok bana tuzak.

yalnız o biraz vefasız, bana bi bayram kahvesi bile yapmadı bak, oysa ben yaklaşık 20 gündür her kadehin veya şişenin dibinde ona baktım, selam çaktım, varlığına ve yokluğuna kurban olarak.

hemşerim, bişi rica edeceğim senden.

sen onu muhakkak görürsün, sokaklarınız bile aynı nerdeyse, lütfen ona "ölüm iki kişilikti hani?" der misin? adımı vermene bile gerek yok, anlayacaktır.

seni seviyorum didoş, iyi bayramlar ve gülümse bakiym?

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

insanların temel gıdaya erişemediği bir ülkede oldukça normal olan durumdur.
devamını gör...

dil öğrenimi;
bilgisayar donanımı,
model uçak,
model tren,
şiir,
edebiyat,
tarih,
felsefe,
psikoloji,
ikili ilişkiler,
eğitim danışmanlığı,
proje bazlı çalışma,
proje yazımı,
ab/kosgeb/kalkınma ajansı projeleri,
müzik
plak koleksiyonu
pikap
yurtdışında yaşam,
yurtdışına göç,

başlıklarıyla her daim yardıma hazır olduğum konulardır.
devamını gör...

kafanıza göre milleti terörist ilan etmeyi tahminen ne zaman bırakırsınız?
biri size göre ters bir laf edince laps diye terörist damgası vuruyorsunuz.
tanım:bir şeye karşı çıkmak veya herhangi bir şeyi protesto etmek teröristlik değildir :)))))
devamını gör...

kesinlikle hanımeller.ayda yılda bir içtiğim çayla hanımeller yerim.
devamını gör...

huzur verir.
devamını gör...

(bkz: dövüşmen guzum)

bahar aylarinin gelisi gevseyen yaylardan belli olur derlerdi de, bu ay sozluk iyi ask yapti oradan anladik.
devamını gör...

muhtemelen hayatında hiç anime izlememiş ya da çok bilinen birkaç animenin tüm anime dünyasının özeti niteliğinde olduğunu düşünen birinin açtığı başlıktır. sevip sevmeme mevzusunu bir kenara bırakırsak; pek çok kategoriye ve yaratıcı kurguya sahip olan koca bir evreni, birbirinin benzeri projeleri önümüze koyan dizi ve sinema sektörüne sahip vatandaşlar olarak ne kadar eleştirebiliriz? fakir kız zengin oğlan temalı fabrikasyon yaz dizilerimiz ortada, eserlerden uyarlanan dizilerimizin nasıl olduğu ortada, üç harfliler de olmasa yerli korku filmi diye bir şey olmayacak zaten. insanların farklı arayışlara girmesi mi ciddiye alınmamaları için bir sebep?
devamını gör...

teknoloji bu kadar gelişmemişken ortaya çıkmış; zeka, hareket ve kabiliyet gerektiren oyunlardır. bana göre en güzel özelliği çocukları bir teknolojik alete bağımlı kılmaksızın yaşıtlarıyla eğlenmeye sevk etmesidir.
kendi mesleğimden de gözlemlediğim kadarıyla, bana göre geleneksel çocuk oyunları çocukların keyifle oynadığı, yaşıtlarıyla sosyalleşebildiği ve eğlenirken öğrendiği en güzel oyunlardır diyebilirim.
geleneksel çocuk oyunlarını genel olarak şu şekilde sıralayabiliriz;
-saklambaç
-seksek
-ip atlama
-isim şehir hayvan bitki
-istop
-yakan top
-el kızartmaca
-aç kapıyı bezirgan başı
-körebe
-yağ satarım bal satarım
-mendil kapmaca
-köşe kapmaca
-çelik çomak
-boom oyunu
-hımbıl
-kurt baba
-üç taş
-beş taş
-dokuz taş
-eski minder
-yedi kiremit
-sekiz kuyulu taş
-yerden yüksek
-elim sende
yukarıda aklıma gelen ve yazmış olduğum oyunların tamamı (el kızartmaca hariç)* güvenilir ve güvenlik açısından hiçbir sakıncası olmayan oyunlardır.
kısa bir şekilde bu oyunların faydalarını şu şekilde sıralayabilirim:
-çocukların yaşıtlarıyla sosyalleşmelerini sağlar.
-iletişim becerilerini geliştirir.
-kaliteli ve verimli zaman geçirmelerine yardımcı olur.
-motor becerilerini artırır.
-el-göz koordinasyonu konusunda destekler.
-sözel, bilişsel, duyuşsal alanlarda gelişimlerine katkıda bulunur.
ara ara bu başlığa gelip yukarıda yazdığım oyunların nasıl oynandığını görsellerini ekleyerek yazmayı, benden başka yazılan tanımları okuyarak da yeni oyunlar öğrenmeyi umuyorum.*
devamını gör...

benim icin ortama ve konuya gore degisiyor. bazen hic konusmaz, sadece dinleyici/okuyucu konumdayken, bazen susturamiyorlar.
devamını gör...

"inanki teksin" isimli şarkısıyla beni benden alan grup vitamin solisti..

23 yıl geçti, halen hatırlarım o elim kazayı. ışıklar içinde uyu gökhan semiz..
devamını gör...

sözlüğün yüz karaları.

hakikati olan bir görüş. bence %101 doğru.
biz demiyoruz ki fingirdeşmeyin, o da lazım tabii ki, gençsiniz hakkınız. hatta şekstik bile yapabilirsiniz ay kim karışır?

ama o başlığa yazma bu başlığa yazma, başlık açma, bir devinim sağlama, sonra sözlüğün nimetlerinden faide sağla.

var mı lan 3 kuruşa 5 köfte be!?

derhal entry girin, derhal.
hadi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

bu mümkün olsa. sal gitsin derim. çünkü on yıl önce önemseyip çabaladığım çoğu şey için şimdilerde kılımı kıpırdatmıyorum. içimden gelmiyor ne bileyim…
devamını gör...

göktürkçe sevgi anlamına gelen bir kelimedir.
hem erkek hem de kadın ismi olarak kullanılır.
amrak, göktürk kağanlığı'nın kurucusu olan bumin kağan'ın torunu, taspar kağan'ın oğlu göktürk kağanı amrak’ın ismi olması nedeniyle geçmişte türkler tarafından çocuklarına sıkça konulan bir isim olmuştur.

uygur dönemine ait mani dininin etkisinde şiirler yazmış ilk türk şairi aprın çor tigin’in dizelerinde de görürüz amrak kelimesini.
"sevgili" adı verilen bu şiir türk şiirinin ilk ve en eski lirik şiiridir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

orijinal metni
"kasınçığımın öyü kadgurar men
kadgurdukça
kaşı körtlem
kavışıgsayur men
öz amrakımın öyür men
öyü evirür men ödü/ çün
öz amrakımın
öpügseyür men
barayın tiser
baç amrakım
baru yime umaz men
bağırsakım
kireyin tiser
kiçigkiyem
kirü yime urnaz men
kin yıpar yıdlıgım
yaruk tengriler
yarlıkazunın
yavaşım birle
yakışıpan ardılmalım
küçlüg priştiler
küç birzünin
közi karam birle
külüşüpen külüşügin oluralım"

günümüz türkçesi ile
"yavuklumu düşünüp dertleniyorum.
dertlendikçe
kaşı güzelim
kavuşmayı özlüyorum
kendi sevgilimi düşünürüm ben
düşünürüm düşünürüm de…
kendi sevgilimi
öpmek isterim ben
kaçıp gitsem
güzel sevgilim.
gene de gidemem ki ben
merhametlim!
sokulayım desem
yavrucuğum
gene de sokulamam ki ben
misk gibi güzel kokulum!
ışık tanrılar
sayesinde
huyu güzelimle
birleşip ayrılmayalım.
kudretli meleklerin
kudreti sayesinde
kara gözlümle
gülüşüp oturalım."

amra anadolu türkçesine emre olarak geçmiştir.
amra fiilinden türeyen amrak ise “sakin, barışsever” anlamına gelmektedir.
anadolu türkçesine amrah olarak geçmiş, emrah olarak çocuklara isim olarak verilmiştir.

alfabeyi 3000 küsur yıl önce fenikeliler icat etmiş ve zaman içinde ibranice, grekçe, aramice, süryanice, arapça, farsça ve türkçe gibi birçok dil meydana gelmiştir.
etimoloji sayesinde isminizin farklı dillerde farklı anlamlar içerdiğini görebilirsiniz.

öğrenciler, gençler! atatürk’ün gençliğe hitabesi işte bu günler için yazılmıştı. siz sömürge evlatları olmayacaksınız. yabancı dilleri de, ama önce kendi dilinizi, edebiyatınızı, tarihinizi iyi öğreneceksiniz” - oktay sinanoğlu.
devamını gör...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim