selamlar. öncelikle bu konu kısa olduğu için ilk başta hemen aradan çıkartayım dedim. pkk, örgüt yapılanması, eylemler ve planlar, öcalan derken konu aşırı uzun oluyor ve tek bir entryde anlatılamayacak kadar büyük yer işgal ediyor. bunun için bu konuları ayrı başlıklar altında tek tek yazmaya karar verdim. böylelikle hem alan açılmış olacak, hem bölüm zenginliği olmuş olacak, hem de direkt o konu hakkında bilgi sahibi olmak isteyen yazar arkadaşların işi kolaylaşmış olacak.
şimdi başlayalım.


haydi ufaktan bir pkk girişi ile bu konuları birbirine bağlayalım.
yıl 1984. şemdinli ve eruh’ta sözde “kendi halkım” dediği kürtleri katletmiş bir örgüt.
bugünden şöyle bir geriye doğru bakarsanız pkk’nın gücü ve saldırganlığı arasında bir ters ilişki olduğunu görürsünüz. içinizde asker, polis veya herhangi bir harp tekniği alan arkadaş varsa eğitimden bildiği bir psikolojidir bu. “köşeye sıkışan düşman saldırganlaşır.” “çaresiz kalan düşman her şeyi ile saldırır.” pkk’nın bu ülkede en saldırgan olduğu dönemler aslında en çok kan kaybettiği, güçsüzleştiği dönemlerindir. bu noktada çözüm sürecini ayrı tutuyorum o bambaşka, başlı başına incelenmesi gereken bir konu.
bu örgütün birincil önceliği devletin bölünmez bütünlüğünü bozmanın yanı sıra, ona verebildiği kadar zarar vermek. bunun içinde genellikle hedefinde
- asker
- öğretmen
- polis
- din görevlisi gibi çalışanlar bulunuyor.

tabi bu örgüte katılan insanlar dağda açlık ve sefalet ile mücadelede ederken, kendisi zevk ve sefa içinde gününü gün etmektedir. keyfi yerinde tabi. o dönemlerde genel kurmay başkanlığında hareketlilik vardı ve demirel suriye’ye tutumlarından açıkça baskı yapıyordu. atina’ya, sonra moskova’ya, italya, hollanda oradan oraya gidip duruyordu. öcalanın o dönem romada olmasından rahatsız olan d’alema yine de “öcalan italyada değil” gibi ifadeler veriyordu.
tabi bu dönemler öcalanın iyice sıkıştığı dönemlerdi. ağzına açsa yeri belli oluyor, sussa örgüte kepaze oluyordu.
türkiye’den dönemin mit müsteşarı şenkal atasagun adeta bir gölge gibi takip ediyordu onu. peki apo’nun yakalanma süreci nasıl gelişti ?
öncelikle şunu belirtmeden olmaz. öcalanın türkiye’ye verilmesi abd ve cia tarafından öyle istendiği için gerçekleşebilmiştir. apo’nun alınacağı yerden tutun, hangi tip uçak kullanılacak, menzili ne olacak, ne tür kelepçe takılacak, nasıl muamele edilecek hepsi cia tarafından şenkal atasagun’a bildirilmişti. abd açıkça öcalana dokunulmasını istemiyordu. yolculuk sırasında kameraya çekilecek, hatta doktoru ve gereken ilaçları bile bulundurulacaktı. ( bir ferrarisi eksik şerefsizin evladının)
şam’dan çıkışı ile birlikte 4 aylık bir koşuşturmanın sonucunda atina’da bekleyen öcalan, atina büyükelçiliğinde bir süre sonra kaldıktan sonra, “ seni hollanda’ya yollayacağız” denilerek, araba ile mit uçağına getirildi. böylelikle öcalan 15 şubat 1999 yılında resmî olarak yakalanmıştı. apo’nun yakalanma süreci ile ilgili araştırmacı gazeteci mehmet ali birand öyle söylüyor :
“ apo’nun yakalanması tek bir devletin sayesinde olmuştur o da amerika. burada mit bir postacı güvercin rolündedir. kendisine teslim edilen zarfı başarılı bir şekilde ulaştırması gereken yere ulaştırmıştır.”
peki amerika apo’yu neden türkiye’ye verdi ? bunun cevabını kısaca : türkiye ile yunanistan arasında artan gerginlik nedeniyle savaş riskleri oluşması ve nato içerisinde çatlaklar oluşmasından korkması olarak yorumlayabiliriz.
bundan sonra başlayan süreçte ise istihbarat daire başkanı hasan atilla uğur’un ( evet oğuzhan uğurun babası) sorgu sürecine gidiyoruz. bu konuya da ayrı bir başlık altında başlı başına değineceğim.
devamını gör...
bu yakalanma süreci aslında 98 yılında başlamıştı. balık hafızalı siyasal islamcılar bilmez anlatayım. 98 yılında türkiye ile suriye savaşın eşiğine gelmişti. sebebi suriye'deki pkk kampları ve abdullah öcalan'ın suriye'de barınmasıydı. suriye'nin hamisi rusya türkiye'nin açık savaş tehdidinden tırsıp bugünkü esad'ın babası olan hafız esad'a ultimatomu kabul etmesini yoksa yardım etmeyeceğini söylemişti. çünkü rusya o sıralar hem ekonomik krizle boğuşuyor bir yandan da çeçenistan sorunuyla mücadele ediyordu. o eski türkiye dedikleri türkiye tek bir ultimatomla rusya'yı dize getirmişti. suriye'nin o dönemler çok daha saldırgan olduğunu, kuvvetli bir ordusu olduğunu da ekleyelim. suriye'de tek bir pkk kampı bile kalmadı bu olaydan sonra.

suriye sınır dışı edince öcalan için sonun başlangıcı da gelmiş oldu. önce italya'ya gitti. italya'da olduğu ortaya çıkınca türkiye derhal iadesini istedi. italya kabul etmeyince ülkede korkunç bir italya nefreti başladı. hatırlayanlar varsa bu olay tam da galatasaray-juventus maçına denk gelmişti ve juventus siyasi krizi bahane ederek can güvenlikleri olmadığı gerekçesiyle maça gitmeyeceğini açıklamıştı. malum italyan lobisi sayesinde uefa maçı erteledi. galatasaray itiraz etse de kimse tınlamadı. zidane, edgar davids gibi oyuncular da yanlış hatırlamıyorsam sakattı. maç epey bir ertelendi ve sakatları iyileşmiş bir şekilde geldi juventus. maç 90+'da attığımız golle 1-1 bitmişti. son maçta atletico'ya yenilince 3 takım* grubu 8 puanla bitirmiş, üçlü averajda juve lider olup gruptan çıkmıştı. o sezon şampiyonlar ligi 6 grupta 24 takım olarak oynanıyor, grup birincileriyle en iyi iki ikinci çıkıyordu. gs için çok yazık olmuştu.

devam edelim. italya kendisine gram faydası olmayan bir herif için kriz istemediğinden öcalan'ı ülkesinden çıkarmaya çalışıyordu ama kimse de almıyordu. bir tek yunanistan gönüllü oldu fakat sonra nato'da kriz çıkınca abd baskısıyla oradan da ayrılmak zorunda kaldı. 90'lar, ege'de yunan'a göz açtırmadığımız zamanlardı bu arada. yunan da tırsınca güney kıbrıs'a yolladılar, orada kıbrıs pasaportu verdiler. bu arada türkiye güney kıbrıs'ın s-300 almasını da casus belli ilan etmiş ve abd'nin baskılarıyla s-300'ler adadan çıkartılıp yunanistan'da deaktive şekilde depoya kaldırılmıştı. not: yunanistan bunları akp döneminde aktive etti.

yani bu ülkeler hem türkiye'nin sorunlarını kaşırken ultimatom geldiği anda ben yapmadım miki yaptı moduna giriyordu. arayı da her zaman abd yapıyor ve istisnasız her olayda türkiye'nin yanında yer alıyordu. çünkü abd nato içinde kriz çıkmasını istemiyordu. bu dönemde yunanistan'da çok yoğun bir anti amerikancılık olduğunu da söyleyelim. her neyse, en sonunda g. kıbrıs abd baskısına daha fazla dayanamadı ve öcalan'ı seni afrika'ya göndereceğiz yalanıyla uçağa bindirdi. uçak gerçekten de afrika'ya gitti ve kenya'da paket cia'ye, oradan da mit'e teslim edildi. abd'nin idam edilmemesi koşuluyla teslim ettiği gibi bir iddia o zamanlar popülerdi ve fakat bunu destekleyen hiçbir kanıt sunulamadı. bence çıkması muhtemel toplumsal olayları önlemek amacıyla idam edilmedi ve sonrasında da idam cezası anayasadan kaldırıldı. kaldıranlardan biri de bugün yağlı urgan fırlatarak şov yapan devlet bahçeli'ydi. öcalan'ın yakalanışı sonrası ecevit büyük sükse yapıp 99 seçimlerini kazanmıştı.

ek okumalar:

(bkz: 2 aralık 1998 galatasaray juventus maçı)
(bkz: güney kıbrıs füze krizi)
(bkz: adana mutabakatı)
(bkz: 1998 rusya ekonomik krizi)
(bkz: çeçenistan savaşı)
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"abdullah öcalan’ın yakalanması" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim