alacakaranlık

sadece ilk filmini izleyip gayet beğendiğim seri. yani gerisini neden izlemedin o zaman diyebilirsiniz de keyfim öyle istedi çünkü.

amma da dalga geçilen bir şeydi bu. hatta filmini beğenenlerle de dalga geçerlerdi. ben utanmam/çekinmem ama. her yerde de o ilk twilight filmini gayet beğendiğimi göğsümü gere gere söylemiştim. hayır, bir de dalga geçenlerin çoğunun benim çeyreğim kadar fantastik ve korku kültürü var mıdır? yoktur. gerçek vampir filmi şöyle olurmuş da böyle olmazmış... vampir mitleri bile bu kadar çeşitliyken vampir filmlerinin hepsinin the lost boys gibi falan olmasını beklemek absürt bir şey değil mi? atmosferik ve biraz depresif bir drama filmiydi işte. ve kendi tarzında gayet etkileyiciydi bence.

filmiyle arasında uçurumlar olduğunu düşündüğüm stephenie meyer tarafından yazılan twilight efsanesinin ilk kitabıdır. örneğin edward karakterinin hiç görmediğimiz bir yanını görürüz kitapta. filmde görüldüğü kadar emo bir karakter değildir kendisi. bilindiği gibi edward isimli vampirle bella isimli bir insanın tanışmasını ve aşık olmasını anlatır.

her ne kadar bir çok eleştirinin hedefi de olsa benim sevdiğim bir evrendir alacakaranlık evreni. fantastik anlamda yeterince tatmin edici olmasa da yazarın “sarımsaktan etkilenmeyen” “hayvan kanıyla beslenen” “güneşte parıldayan” gibi bilinenin dışında bir vampir fikri ortaya atması yaratıcıdır. sonraki kitaplarda gördüğümüz vampir klanlarıyla da evrenini genişletmiştir.