1.
özellikle dna profillemesi çalışmalarıyla bilinen, bilim insanıdır. ama jeffreys’i ünlü kılan sadece bu çalışmaları değildir. onun bu keşfi, adli tıp alanında bir devrim yaratmış ve onun günümüz adli tıpının gelişiminde önemli bir paya sahip olmasını sağlamıştır. öyle ki onu kriminalin kurucusu sayılan vidocq ile aynı tahta oturtabiliriz.
1983 yılında ingiltere leicester’da, 15 yaşındaki genç bir kadın cinsel saldırıya uğradıktan sonra boğularak öldürülür ama katil bulunamaz. 1986 yılına gelindiğinde, aynı bölgede yine 15 yaşındaki bir kadın, cinsel saldırıya uğradıktan sonra öldürülmüş halde bulunur. ancak polisin elinde, katili yakalamak için hiçbir delil yoktur. sadece, mağdurların vücudunda meni lekeleri bulunmuştur. zamanın şartları düşünüldüğünde bu, polis için, suçluyu yakalatacak yeterli bir delil değildir.
o günlerde gazeteler, globin proteini üzerine çalışırken -şans eseri- her bir bireyde farklılık gösteren dna dizilimini keşfeden, leicester üniversitesi biyokimya profesörü jeffreys’ten bahsetmektedir. bunun üzerine polis, ellerindeki tek kanıt olan meni lekelerini, alec jeffrey’se gönderir. sonuçlar, her iki cinayeti de aynı kişinin işlemiş olduğu konusunda polisi haklı çıkarır. sırada, bu dna izini şehirdeki erkeklerle eşleştirme işi vardır. tabi bunun için polisin şehirde yaşayan beş bin erkekten kan örneği alması gerekmektedir. polis, bu örnekleri toplar toplamasına ama sonuç tam bir hayal kırıklığıdır çünkü menideki dna izi, bu beş bin erkekten hiç biriyle eşleşmez. bu esnada polis, bir ihbar alır. gelen ihbara göre, colin pitchfork adında bir fırıncı, polise kan vermesi için başka birisini yollamıştır. ihbarı değerlendiren polis, pitchfork’tan yeni bir kan örneği alır ve pitchfork’un dna izi, alınan delildeki dna iziyle eşleşir.
böylece, 1987 yılında ilk kez dna izi sayesinde bir suçlu yakalanmış olur. dna dizilimi sayesinde yakalanıp, hapse mahkum edilen ilk katil pitchfork ise ömür boyu hapis cezası alır.
günümüzde dna izi sayesinde çözülen her vaka, bu ilk vakanın devamı niteliğindedir.
1983 yılında ingiltere leicester’da, 15 yaşındaki genç bir kadın cinsel saldırıya uğradıktan sonra boğularak öldürülür ama katil bulunamaz. 1986 yılına gelindiğinde, aynı bölgede yine 15 yaşındaki bir kadın, cinsel saldırıya uğradıktan sonra öldürülmüş halde bulunur. ancak polisin elinde, katili yakalamak için hiçbir delil yoktur. sadece, mağdurların vücudunda meni lekeleri bulunmuştur. zamanın şartları düşünüldüğünde bu, polis için, suçluyu yakalatacak yeterli bir delil değildir.
o günlerde gazeteler, globin proteini üzerine çalışırken -şans eseri- her bir bireyde farklılık gösteren dna dizilimini keşfeden, leicester üniversitesi biyokimya profesörü jeffreys’ten bahsetmektedir. bunun üzerine polis, ellerindeki tek kanıt olan meni lekelerini, alec jeffrey’se gönderir. sonuçlar, her iki cinayeti de aynı kişinin işlemiş olduğu konusunda polisi haklı çıkarır. sırada, bu dna izini şehirdeki erkeklerle eşleştirme işi vardır. tabi bunun için polisin şehirde yaşayan beş bin erkekten kan örneği alması gerekmektedir. polis, bu örnekleri toplar toplamasına ama sonuç tam bir hayal kırıklığıdır çünkü menideki dna izi, bu beş bin erkekten hiç biriyle eşleşmez. bu esnada polis, bir ihbar alır. gelen ihbara göre, colin pitchfork adında bir fırıncı, polise kan vermesi için başka birisini yollamıştır. ihbarı değerlendiren polis, pitchfork’tan yeni bir kan örneği alır ve pitchfork’un dna izi, alınan delildeki dna iziyle eşleşir.
böylece, 1987 yılında ilk kez dna izi sayesinde bir suçlu yakalanmış olur. dna dizilimi sayesinde yakalanıp, hapse mahkum edilen ilk katil pitchfork ise ömür boyu hapis cezası alır.
günümüzde dna izi sayesinde çözülen her vaka, bu ilk vakanın devamı niteliğindedir.
devamını gör...