1.
amorphis, 1990 yılında jan rechbergeri, tomi koivusaari ve esa holopainen tarafından finlandiya'nın helsinki kentinde kurulan heavy metal grubudur. başlarda death metal yapan grup, daha sonra progresif metal ve folk metal gibi farklı tarzlara yöneldi.
tr.m.wikipedia.org/wiki/Amo...
devamını gör...
2.
brutal ağırlıklı şarkılarının yanı sıra brutal olmayan şarkıları da mevcut. bir şarkısını keşfedince bütün şarkılarını dinleme isteği uyandırıyor.
tales from the thousand lakes 1994
my kantele
tuonela
under the red cloud
bad blood
tales from the thousand lakes 1994
my kantele
tuonela
under the red cloud
bad blood
devamını gör...
3.
1990'da finlandiya'da kurulan metal ve folk metal türünde şarkılar çıkartan gruptur. eski bir grup olmasına rağmen dağılmamışlar ve hala konser vermeye devam etmektedirler. kendileri epey orijinal bir gruptur. nehirlere, arılara*, kuşlara hatta geyiklere* bile şarkı yazmışlardır*. metalle coşturur folkla huzur verir böyle muhteşem bir karışımdır. sevdiğim birkaç parça bırakayım: from heaven of my heart, the smoke, into hiding
devamını gör...
4.
finlandiya'dan çıkmış olan süper bir gotik metal grubu. 1990 yılında kurulduğunda death metal yapan grup daha sonra gotik metal daha sonra ise progresif metale yönelmiştir.
devamını gör...
5.
memleketleri finlandiya'da tavastia diye bir yerde efsane albümleri tales from the thousand lakes'i baştan sona çalmışlar ve finlandiya'da yaşamayan bizleri de bundan mahrum etmemek için bu güzel konseri albüm haline getirmişler. canlarını yediklerim. yine her zamanki gibi müthiş çalmışlar!
yalnız videolardan anladığım kadarıyla seyirci yok. ilginç...
yalnız videolardan anladığım kadarıyla seyirci yok. ilginç...
devamını gör...
6.
aaaa, buna da tanım girmemişim henüz diye beni şaşırtan diğer bir başlıktır.
amorphis, benim için en özel gruplardan biridir ancak bu konu biraz karışık. yazının ilerilerinde açacağım...
1999 çıkışlı tuonela albümleriyle birlikte hayranı olduğum bir grup oldu fin topluluk amorphis. hala da amorphis'ten tek bir albüm seçsem bunu seçerim.
öncesinde de bazı şarkılarını dinlemiştim grubun ama fokus alanıma girmeleri, tuonela albümleriyle olmuştur.
tuonela aslında dinleyicilerini en çok bölen albümleri sanırım ama bana göre müthiş ve muhteşem bir albüm bu. benimseyemeyenleri de anlamıyorum diyemem zira çok "denişik" bir albümdür gerçekten de, tuonela. ve grubun diskografisinde çok ayrıksı durur.
sonrasında daha önceki albümlerini de keşfettim grubun elbette ki ve sonra çıkan albümlerini de eş zamanlı olarak takip ettim.
grubun ilk dönemki işlerinden biri olan tales from the thousand lakes ve ondan sonra çıkan elegy albümlerinin bayağı sıkı fanları vardır. bunun nedenini anlamak da gayet mümkün zira zaten 90'lar metali özeldir ve amorphis de bu dönemin en ayrıcalıklı topluluklarından biridir. bu albümlerin ruhunu gerçekten çok beğeniyorum ve bazı şarkılarını çok seviyorum. ancak tuonela yine de benim için ayrı bir yerde duruyor. yani bu kadar mistik albüm az dinlemişimdir.
tuonela'dan sonra da grubun 3. milenyum dönemi başlıyor... am universum ve far from the sun albümleriyle... ben bu işleri de gayet sevsem de grup aslında tuonela ile birlikte bu üç albümüyle ciddi hayran kaybetmişti. özellikle de far from the sun'ın rezalet bir albüm olduğunu söyleyen çok amorphis fanına denk gelmişimdir.
zaten grubun esas "yeniden başladığı" dönem de 2006 çıkışlı eclipse albümüyle oldu. vokalist pasi koskinen, amorphis için motivasyonunu kaybettiğini belirtip topluluktan ayrılmıştı ve yerine tomi joutsen gelmişti. joutsen, teknik olarak inanılmaz bir vokalist gerçekten. hem temiz vokalleri hem de "growl" vokalleri ayrı ayrı top-class'tır kendisinin ki amorphis'in müziğini öyle pek de sevmeyen kişiler bile bu ismin ne kadar "özel" olduğunu söylerler genelde. ayrıca çok tutkulu bir performansı vardır tomi'nin.
amorphis, eclipse'ten sonra çıkardığı silent waters ve skyforger ile de başarısını sürdürdü ve metal dünyasının yeniden en çok konuşulan, en beğenilen topluluklarından biri haline geldiler. canavar gibi albümler bunlar gerçekten. grup, bu onlara yeniden yönelen dev ilgiyi sonuna kadar hak etmişti, bana sorarsanız. ancak sonrasında... the beginning of times ile birlikte gruba yeniden hafiften burun kıvrılmaya başlandı. hatta sonrasındaki circle albümü dinleyicilerini bir kez daha ikiye böldü grubun diyebiliriz sanırım.
burada elbette tuonela'daki kadar keskin bir ikiye bölünmeden bahsedemesek de yine de daha sınırlı çapta gene böyle bir etkisi oldu circle albümlerinin. ilginçtir, amorphis'ten tek bir albüm seçmek zorunda kalsam bu tuonela olurdu demiştim ve bu sayı iki olsaydı da yanına circle eklenirdi. hayranlarını ikiye bölen albümleri seviyorum sanırım. halbuki gore sahneleri bol olan filmleri pek o kadar da sevmem. *
yalnız işte bu albümleri benim için son özel amorphis oldu, maalesef; under the red cloud, queen of time ve şimdilik son albümleri olan halo albümlerini tam olarak içselleştirip benimseyemedim yani maalesef. hatta sondan bir önceki albümlerini sadece bir kere yarım yamalak dinledim ve son albümleri halo'yu hiç dinlemedim, önden saldıkları ilk parça hariç. kamelot'ta da benzer bir şey olmuştu benim adıma. o gönül bağı bir şekilde koptu işte. yani bu "gidişatları"na eşlik edemiyorum maalesef bu grupların. ha, gene tuonela gibi, eclipse gibi bir albüm çıkartırlar. veya bambaşka bir niteliğe sahip ruhlu bir albüm çıkarırlar. gene gönül tellerimi titretip beni yeniden kendilerine bağlayabilirler. umarım olur böyle bir şey.
ayrıca... joutsen'in teknik olarak aşmış bir vokalist olduğunu söylemiştim. amorphis'in eclipse albümünü ilk dinlediğimde de "iyi ki joutsen gelmiş gruba." demiştim ancak zamanla aslında koskinen'in benim için çok daha özel bir isim olduğunu idrak ettim. yani joutsen bir bakıma şekeri bitince yavanlaşan turbo sakızı gibi oldu... yine de eclipse albümüne de tomi yakışırdı işte. yani joutsen'i de defterden tümden silmiyorum.
metal tarihinde de önemli bir gruptur amorphis. ve çok ilham vericidirler. biraz da isimlerinin çağrıştırdığı üzere "şekilsiz"dirler. veya tam bir tarza oturtmak zordur diyeyim tarzlarını/türlerini. ki progressive rock/metal bağlamındaki en önemli internet sitelerinden biri olaran prog archives'a bile henüz geçen aylarda dahil edildiler; öncesinde defalarca önerilmişlerdi ve reddedilmişlerdi. grubun progressive metal yapıp yapmadığı zaten hep tartışmalı olmuştur. evet, amorphis'te bir dream theater'ınki gibi bir progresiflik duyamayız ancak progressive mevzusu biraz karmaşık... mesela yes'in prog rock olması ve pink floyd'un da prog rock olarak değerlendirilmesi... şimdi bu konuyu detaylandırırsam yazı lüzumsuzca çok uzar...
çıkış albümleri olan the karelian isthmus ve sonraki evrimleri... cidden de her ne kadar dönem dönem kendilerini tekrar etmiş olsalar da belli düzeyde, müzikal yaklaşımlarını cesurca farklılaştırdıkları da aşikar uzun kariyerlerinde. işte benim için en özel albümleri tuonela da böylesi bir cesaretin sonucu zaten. ancak formülize/formülatik işler yaptıkları yönünde de çok eleştiri alırlar bazıları tarafından. buna katılıyorum da diyemem tam olarak katılmıyorum da diyemem. yani bu bir tercih, bana göre. gruba saygı duyuyorum bu bakımdan. kimisi ise "fabrikasyon" işler ürettiklerini söylüyor. bu da tartışmalı olabilir. yani yazının gerilerinde netleştirdiğim gibi grubun diskografisinin ciddi bir kısmı bana da hitap etmiyor zaten.
tüm bunlara rağmen, amorphis'in bendeki yeri çok başkadır. bundan sonra çıkabilecek muhtemel hiçbir albümleri bana hitap etmeyecek olsa bile, dibine kadar amorphis fanı olarak kalmaya devam edeceğim.
fazlaca uzatmadan, benim için özel olan bazı amorphis şarkılarını alta koyup bu yazımı sonlandırıyorum. iyi dinlemeler.
amorphis, benim için en özel gruplardan biridir ancak bu konu biraz karışık. yazının ilerilerinde açacağım...
1999 çıkışlı tuonela albümleriyle birlikte hayranı olduğum bir grup oldu fin topluluk amorphis. hala da amorphis'ten tek bir albüm seçsem bunu seçerim.
öncesinde de bazı şarkılarını dinlemiştim grubun ama fokus alanıma girmeleri, tuonela albümleriyle olmuştur.
tuonela aslında dinleyicilerini en çok bölen albümleri sanırım ama bana göre müthiş ve muhteşem bir albüm bu. benimseyemeyenleri de anlamıyorum diyemem zira çok "denişik" bir albümdür gerçekten de, tuonela. ve grubun diskografisinde çok ayrıksı durur.
sonrasında daha önceki albümlerini de keşfettim grubun elbette ki ve sonra çıkan albümlerini de eş zamanlı olarak takip ettim.
grubun ilk dönemki işlerinden biri olan tales from the thousand lakes ve ondan sonra çıkan elegy albümlerinin bayağı sıkı fanları vardır. bunun nedenini anlamak da gayet mümkün zira zaten 90'lar metali özeldir ve amorphis de bu dönemin en ayrıcalıklı topluluklarından biridir. bu albümlerin ruhunu gerçekten çok beğeniyorum ve bazı şarkılarını çok seviyorum. ancak tuonela yine de benim için ayrı bir yerde duruyor. yani bu kadar mistik albüm az dinlemişimdir.
tuonela'dan sonra da grubun 3. milenyum dönemi başlıyor... am universum ve far from the sun albümleriyle... ben bu işleri de gayet sevsem de grup aslında tuonela ile birlikte bu üç albümüyle ciddi hayran kaybetmişti. özellikle de far from the sun'ın rezalet bir albüm olduğunu söyleyen çok amorphis fanına denk gelmişimdir.
zaten grubun esas "yeniden başladığı" dönem de 2006 çıkışlı eclipse albümüyle oldu. vokalist pasi koskinen, amorphis için motivasyonunu kaybettiğini belirtip topluluktan ayrılmıştı ve yerine tomi joutsen gelmişti. joutsen, teknik olarak inanılmaz bir vokalist gerçekten. hem temiz vokalleri hem de "growl" vokalleri ayrı ayrı top-class'tır kendisinin ki amorphis'in müziğini öyle pek de sevmeyen kişiler bile bu ismin ne kadar "özel" olduğunu söylerler genelde. ayrıca çok tutkulu bir performansı vardır tomi'nin.
amorphis, eclipse'ten sonra çıkardığı silent waters ve skyforger ile de başarısını sürdürdü ve metal dünyasının yeniden en çok konuşulan, en beğenilen topluluklarından biri haline geldiler. canavar gibi albümler bunlar gerçekten. grup, bu onlara yeniden yönelen dev ilgiyi sonuna kadar hak etmişti, bana sorarsanız. ancak sonrasında... the beginning of times ile birlikte gruba yeniden hafiften burun kıvrılmaya başlandı. hatta sonrasındaki circle albümü dinleyicilerini bir kez daha ikiye böldü grubun diyebiliriz sanırım.
burada elbette tuonela'daki kadar keskin bir ikiye bölünmeden bahsedemesek de yine de daha sınırlı çapta gene böyle bir etkisi oldu circle albümlerinin. ilginçtir, amorphis'ten tek bir albüm seçmek zorunda kalsam bu tuonela olurdu demiştim ve bu sayı iki olsaydı da yanına circle eklenirdi. hayranlarını ikiye bölen albümleri seviyorum sanırım. halbuki gore sahneleri bol olan filmleri pek o kadar da sevmem. *
yalnız işte bu albümleri benim için son özel amorphis oldu, maalesef; under the red cloud, queen of time ve şimdilik son albümleri olan halo albümlerini tam olarak içselleştirip benimseyemedim yani maalesef. hatta sondan bir önceki albümlerini sadece bir kere yarım yamalak dinledim ve son albümleri halo'yu hiç dinlemedim, önden saldıkları ilk parça hariç. kamelot'ta da benzer bir şey olmuştu benim adıma. o gönül bağı bir şekilde koptu işte. yani bu "gidişatları"na eşlik edemiyorum maalesef bu grupların. ha, gene tuonela gibi, eclipse gibi bir albüm çıkartırlar. veya bambaşka bir niteliğe sahip ruhlu bir albüm çıkarırlar. gene gönül tellerimi titretip beni yeniden kendilerine bağlayabilirler. umarım olur böyle bir şey.
ayrıca... joutsen'in teknik olarak aşmış bir vokalist olduğunu söylemiştim. amorphis'in eclipse albümünü ilk dinlediğimde de "iyi ki joutsen gelmiş gruba." demiştim ancak zamanla aslında koskinen'in benim için çok daha özel bir isim olduğunu idrak ettim. yani joutsen bir bakıma şekeri bitince yavanlaşan turbo sakızı gibi oldu... yine de eclipse albümüne de tomi yakışırdı işte. yani joutsen'i de defterden tümden silmiyorum.
metal tarihinde de önemli bir gruptur amorphis. ve çok ilham vericidirler. biraz da isimlerinin çağrıştırdığı üzere "şekilsiz"dirler. veya tam bir tarza oturtmak zordur diyeyim tarzlarını/türlerini. ki progressive rock/metal bağlamındaki en önemli internet sitelerinden biri olaran prog archives'a bile henüz geçen aylarda dahil edildiler; öncesinde defalarca önerilmişlerdi ve reddedilmişlerdi. grubun progressive metal yapıp yapmadığı zaten hep tartışmalı olmuştur. evet, amorphis'te bir dream theater'ınki gibi bir progresiflik duyamayız ancak progressive mevzusu biraz karmaşık... mesela yes'in prog rock olması ve pink floyd'un da prog rock olarak değerlendirilmesi... şimdi bu konuyu detaylandırırsam yazı lüzumsuzca çok uzar...
çıkış albümleri olan the karelian isthmus ve sonraki evrimleri... cidden de her ne kadar dönem dönem kendilerini tekrar etmiş olsalar da belli düzeyde, müzikal yaklaşımlarını cesurca farklılaştırdıkları da aşikar uzun kariyerlerinde. işte benim için en özel albümleri tuonela da böylesi bir cesaretin sonucu zaten. ancak formülize/formülatik işler yaptıkları yönünde de çok eleştiri alırlar bazıları tarafından. buna katılıyorum da diyemem tam olarak katılmıyorum da diyemem. yani bu bir tercih, bana göre. gruba saygı duyuyorum bu bakımdan. kimisi ise "fabrikasyon" işler ürettiklerini söylüyor. bu da tartışmalı olabilir. yani yazının gerilerinde netleştirdiğim gibi grubun diskografisinin ciddi bir kısmı bana da hitap etmiyor zaten.
tüm bunlara rağmen, amorphis'in bendeki yeri çok başkadır. bundan sonra çıkabilecek muhtemel hiçbir albümleri bana hitap etmeyecek olsa bile, dibine kadar amorphis fanı olarak kalmaya devam edeceğim.
fazlaca uzatmadan, benim için özel olan bazı amorphis şarkılarını alta koyup bu yazımı sonlandırıyorum. iyi dinlemeler.
devamını gör...