1.
ilk mektup gazi'nin 1933 de inönü'nün gönlünü almak için yazdığı bir not esasında. gerçekten insani ve dostça kelimeler kullanılmış. satırlarda çocuksu tatlı bir korku da seziliyor.
"
ismet; büyük adamsın; hassas olduğun kadar his veren adamsın. sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylesem. inanır mısın!
bu duygularımı sofrada değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimle yazıyorum. sen beni muhakkak çok seviyorsun. ya ben seni!
buna cevap istemem, gözlerinden öperim."
ikinci mektup 1923 yılında gazi, inönü'yü neden başbakan seçtiğini anlatmakta. görüyorsunuz ki o zamanın devlet adamları gerçekten her karış toprağı dert edinmiş.
"“sevgili paşam!.. cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum.
dur, hiç itiraz etme. niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
bizi yine büyük bir savaş bekliyor. durumumuzun bir bölümünü cephe komutanı ve lozan baş delegesi olarak elbette biliyorsun.
büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını lozan dönüşü sen bize anlattın.
ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
yoksul bir köylü devletiyiz.
dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. bir metresi bile bizim değil. üstelik yetersiz. ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
denizciliğimiz acınacak durumda.
köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz.
bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. her yerde tefeciler halkı eziyor.
güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
pek az şehirde eczane var. salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
üç milyon insanımız trahomlu.
sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde.
bit ciddi sorun.
nüfusumuzun yarısı hasta. bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor. nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. bunun önemli bölümü göçebe.
telefon, motor, makine yok.
sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. kiremiti bile ithal ediyoruz.
elektrik yalnız istanbul ve izmir'in bazı semtlerinde var.
düşmanın yaktığı köy sayısı 830. yanan bina sayısı 114.408. ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
yunanistan'dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
iktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. iktisatçımız çok az.
zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş.
oysa cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. genel durumu tam bilsinler.
bütçemiz, gelirimiz yetersiz. iktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
hedefimiz milli iktisat. bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
osmanlı bu gerçeği geç fark etti. fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız.
bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
allah yardımcımız olsun!
gazi mustafa kemal.”
"
ismet; büyük adamsın; hassas olduğun kadar his veren adamsın. sen benim sözlerimi okurken gözlerin yaşarmış ya ben seni okurken hıçkırıklarla ağladığımı söylesem. inanır mısın!
bu duygularımı sofrada değil, kimsenin yanında değil, yatak odama çekildikten sonra mahremimle yazıyorum. sen beni muhakkak çok seviyorsun. ya ben seni!
buna cevap istemem, gözlerinden öperim."
ikinci mektup 1923 yılında gazi, inönü'yü neden başbakan seçtiğini anlatmakta. görüyorsunuz ki o zamanın devlet adamları gerçekten her karış toprağı dert edinmiş.
"“sevgili paşam!.. cumhuriyet'in ilk başbakanı olarak seni düşünüyorum.
dur, hiç itiraz etme. niye seni seçtiğimi şimdi anlayacaksın.
bizi yine büyük bir savaş bekliyor. durumumuzun bir bölümünü cephe komutanı ve lozan baş delegesi olarak elbette biliyorsun.
büyük devletlerin bu sefil duruma bakarak, kısa zamanda pes edeceğimizi sandıklarını lozan dönüşü sen bize anlattın.
ben sana şimdi bildiğinden daha da acıklı olan genel durumu özetleyeceğim.
bize geri, borçlu ve hastalıklı bir vatan miras kaldı.
yoksul bir köylü devletiyiz.
dört mevsim kullanılabilir karayollarımız yok denecek kadar az. 4.000 kilometre kadar demiryolu var. bir metresi bile bizim değil. üstelik yetersiz. ülkenin kuzeyini güneyine, batısını doğusuna bağlamamız, vatanın bütünlüğünü sağlamamız şart.
denizciliğimiz acınacak durumda.
köylümüzü topraklandırmalı, ihtiyacı olana bir çift öküz ile bir saban vererek çiftçi yapmalıyız.
doğudaki aşiret, bey, ağa, şeyh düzeni cumhuriyetle de, insanlıkla da bağdaşmaz.
bu durumu düzeltmeli, halkı kurtarmalıyız. her yerde tefeciler halkı eziyor.
güya tarım ülkesiyiz ama ekmeklik unumuzun çoğunu dışarıdan getirtiyoruz.
sığır vebası hayvancılığımızı öldürüyor.
doktor sayımız 337, sağlık memuru 434, ebe sayısı 136.
pek az şehirde eczane var. salgın hastalıklar insanlarımızı kırıyor.
üç milyon insanımız trahomlu.
sıtma, tifüs, verem, frengi, tifo salgın halinde.
bit ciddi sorun.
nüfusumuzun yarısı hasta. bebek ölüm oranı % 60'ı geçiyor. nüfusun % 80'i kırsal bölgede yaşıyor. bunun önemli bölümü göçebe.
telefon, motor, makine yok.
sanayi ürünlerini dışarıdan alıyoruz. kiremiti bile ithal ediyoruz.
elektrik yalnız istanbul ve izmir'in bazı semtlerinde var.
düşmanın yaktığı köy sayısı 830. yanan bina sayısı 114.408. ülkeyi neredeyse yeniden kurmamız gerekiyor.
yunanistan'dan gelen göçmen sayısı 400 bini geçecek.
iktisadi hayatımız da, eğitim durumumuz da içler acısı. iktisatçımız çok az.
zorunlu okuma yaşındaki çocukların ancak dörtte birini okutabiliyoruz. halkın eğitim sorunu hiç çözülmemiş.
oysa cumhuriyet'in insan malzemesini hazırlamalı, namus cephesini güçlendirmeliyiz.
kültür eserleri kaçırılmış, kaçırılmaya devam ediliyor. raporlarda daha ayrıntılı, daha acı bilgiler var.
bunları bakanlara ve parti yönetim kuruluna da ver. genel durumu tam bilsinler.
bütçemiz, gelirimiz yetersiz. iktisadi çıkmazdan kurtulmak için geliştirdiğim bir düşüncem var. bu düşünceyi günü gelince konuşuruz.
hedefimiz milli iktisat. bağımsızlığın sürekli olması için iktisadi bağımsızlık temel ilkemiz olmalı.
osmanlı bu gerçeği geç fark etti. fark ettiği zaman çok geç kalmıştı.
cumhuriyete uygun bir anayasaya gerek var. bu zor durumdan nasıl çıkılabileceğini gösteren ne bir örnek var önümüzde, ne de bir deney.
ama yılmamak, ucuz ve geçici çarelerle yetinmemek, halkı kurtarmak için sorunları çözmek, kalkınmak, ilerlemek, milli egemenliğe dayalı uygar ve özgür bir toplum oluşturmak, yüzyılımızın düzeyine yetişmek, kısacası çağdaşlaşmak ve bu büyük ideali tam olarak başarmak zorundayız.
bu ana kadar bu ideali koruyarak geldik. bundan sonra daha hızlı yürümek zorundayız.
bunun için gerekli yöntemi, yolu birlikte arayıp bulacağız.
yoksul ve esir ülkelere örnek olacağız.
kaderin bizim kuşağımıza yüklediği kutsal bir görev bu.
bu büyük görevin ağırlığını ve onurunu seninle paylaşmak istedim.
allah yardımcımız olsun!
gazi mustafa kemal.”
devamını gör...