yanlış algılanan acı türü. aslı "malıma çökecekler" korkusudur. sevgilin ölse mi üzülürsün, kankan gözünün önünde yese mi üzülürsün sorusuna verilecek cevap, aslında ayrılık acısının kaybetme acısı olduğunu bize kanıtlar.
devamını gör...
çok zor. hiç bu kadar kötü hissetmemiştim. nasıl aşacağımi bilmiyorum. aşabilecek miyim bilmiyorum. onun için çok fazla şeyi göze almıştım, çok fazla şeye hazırlamıştım kendimi ama ayrılığa değil. ikimizin de elinde olmayan sebeplerle oldu bu ayrılık. onun da elinde değildi, değildi buna inanmak istiyorum. hissizleşen, duygularını yitiren birine aşık olmayın. bırakın aşık olmayi gördüğünüz yerde kaçın. hiçbir hayir gelmiyor. söylenecek çok şey var, söyleyeceğim çok şey var ama tıkanıyorum. duygulari aşırı yaşamam benim bi lanetim ve bundan çıkamıyorum. çok çaresizim ve berbat haldeyim. tutunacak bi dalım yok.
eğer yaşanmaya değer bi hayat görmüyorsaniz ve birine aşık olursanız geçmiş olsun. ölüm düşüncesini hayatinizdaki insan yüzünden geçiştirirsiniz ama o gittiğinde her şey eskisinden daha kötü olur.
devamını gör...
"unutmanın acısı, ayrılığın acısından farklı. ayrılık hüzne yakın, unutmak kasvete. 
[[/alıntı]]
demiş emrah serbes bey.
devamını gör...
tertemiz, çiçek gibi yaşadığım acı. böyle geniş geniş, o anıdan hop bir diğerine seke seke. misler gibi.

-o şişeyi bi' çeker misin oradan?

normalde masa insanıyım ben. özenerek sofra kurarım, mutfağına da kimseyi karıştırmayan insanlardanım. her yemek yapmayı sever insan gibi ben de tabi ki iştahla, severek yemek yiyen insanlara bayılıyorum. beyimiz de bu kategoridendi sağolsun. şöyle de bir özelliği vardı; yatarak yemek yemek. nasıl yani di' mi? şöyle; koltuğun en rahat bölümü neresiyle oraya uzun oturuyor. koca da adam, sığıyor ama bir şekilde, ustalaşmış bu konuda. tabağı, göğsünün üzerine bir yerlere asla dökülmeyecek, devrilmeyecek bir şekilde konumlandırıyor, atıyorum 5 kors yemek varsa hepsinden yemesi gerektiği kadar yiyerek, asla bir şeyleri ihmal etmeyerek, keyifle, neredeyse lokmaları öpe öpe yiyor. canım benim. tabi ki masaya da oturttum kendisini. ama yani ne o o kadar keyif aldı ne ben onu yatarak yemek yerken izlediğimde aldığım kadar. ama bir ilk yemek var mesela. onun bana yaptığı. onu masada yedik. hiç unutamam tadını.

açık mutfak bir küçük evim var benim. salon, mutfak bir de yatak odasından oluşan, evin her yerinden her yerini görebildiğin bir barınma mekanı. 4 kişiden fazlası için uygun değil ama baş başa planlar için yeterli düzeyde keyifli olabiliyor. bu şişe hikayesinde olduğu gibi. cinsiyetlerle ilişkilendirilen karakteristik özellik tanımlamalarını pek sevmesem de illa ki ben de yapıyorum ara ara. birazdan olacağı gibi. hayatta babam ve bu bey haricinde üşengeç olmaktan bu kadar uzak olan bir er birey tanımadım ben. hayatımda olduğu süre boyunca sadece tek bir kez bir şey yapmaktan üşendi, hatta üşendiğini bile söylemeden üşendi, hala konu kafamda bir parça muammadır, onun haricinde çok daha basitlerine, "gerçekten mi, ama yani daha yeni geldim" diye cevap verilse kimsenin yadırgayamayacağı şeylerin bile kat be kat fazlasını hiç ikiletmeden yaptı, falan. garip şeyler. neyse çok dallanıyor konu şişeye dönelim. uzanmış beyimiz, ben mutfakta bir şeyler pişiriyorum. tabi ki teklif bile etmemiş yardım etmeyi, çünkü yani sevmiyorum ne yapabilirim, ama salonla mutfağı ayıran bar masasının üzerinde bir şişe duruyor. şişeyi çekmemi rica ediyor, anlamıyorum önce, görüş açımda, seni izleyemiyorum diyor, gülümsüyorum.

-istersen ben giyeyim terlikleri, büyük olur ama sen de benim ayakkabılarımı giyersin.

şimdi bu komik bir hikaye. bir gün beyimizin evine giderken sandalet giymiştim ben. böyle ipli falan, alengirli bir ayakkabı. pandemi süresince en çok özlediğim pis yemek sokak pilavı olduğu için o akşam dedik ki hadi gidip pilav yiyelim, yürüyüş de yapar sahilde döneriz. saat 12 falan bir şey. çıktık. çıkarken de ben sandaletleri giymeye üşendiğim için daha önce defalarca kez evde de giydiğim, bana büyük gelen ama çok da sorun yaratmayan terliklerini giydim bunun. parmak arası düz terlik. hiçbir rahatsızlık yaratmadı bana evde giyerken. ama maalesef çıktıktan 300-400 mt sonra terliğin ayağımı çok acıttığını fark ettim. dönelim dedi gerek yok dedim. o parmak arası kısmı değil de plastiğin terliğin altına bağlandığı bölüm. terliğin tabanı ince olduğundan plastik, terliğin tabanından ayağımın altını inanılmaz bir şekilde acıtıyor. yürümekte aşırı zorlanıyorum. zaten koşarak yürüyen, adımlarını bana göre ayarlamak için uğraş veren adam iyice yavaş yürüyor. neyse vardık sahile bir şekilde, pilavımızı yedik. ben dedim salla yürüyüşü eve dönelim. o noktada bu yukarıdaki teklifi sundu. "e benimkini acıtıyorsa seninkini de acıtacak" dedim, "olsun, seninkini acıttı, şimdi sıra benimkinde olur bebeğim" dedi. ölüyor olsam verir miydim acaba o terliği o noktadan sonra. martı ile dönmeye karar verdik eve. gerçi martı'ya ilk defa bindiği için kendini kaybeden beyefendi beni yolda unuttu, bir motor önüme kırdı, az kalsın düşecektim, kafamı bir kaldırdım bu yok falan ama olsun. "ya çok özür dilerim, gerçekten kafam uçtu gitti" dedi, affettim.*

dedim size, çok güzel ayrılık acısı yaşarım. hatırla hatırla bitmiyor anılar. bitmesin de.
devamını gör...
kimi zaman, fark edilmeyen "gizli yas" sebebidir. bu durumda insanı manyak eder. neye üzüldüğünü bile anlamayıp saçmalar durursun. bunlar zor işler.
devamını gör...
hele ki tam unuttum biraz, kendime dondum, devam ediyorum dedigin anda, bir anda aklina gelirse nasil da vurur insani. o kadar net hatirlaniyor ki o guzel anlar, ilk zamanlar, bir anda cokuyorsun.

ve akabinde hep ayni soruyu soruyorum; “acaba keske tanimamis, keske sevmemis mi olsaydim?”
devamını gör...
hangi taraf ayrıldı o önemli ben ayrıldıysam kendimi zaten hazırlarım ama karşı taraf ayrıldıysa uzun bir süre acısını çekerim ama hak etmediğini anlar ve adını bile unuturum.
devamını gör...
kendisine iyi gelen tek şey ayrılık sebeplerini düşünmek, tutarlı şekilde kendine bunları hatırlatmak. #1283968 bu değil yani.
aferin kız yol alıyorsun…
devamını gör...
güzel sevilen kadınların, ayrılık acısı da uzun sürüyor her halükarda. tek bir farkla; bir noktada sınır aşılmışsa, o, tırnak içerisinde "güpgüzel" anılara da set çekiyor, odak noktanızı başka yöne kaydırıyorsunuz.

güzel ayrılmayın efenm. güzel bitirmeyin. sonrasını da düşünün. aman hincime sen de. güzel ayrılınacaksa hiç ayrılınır mı? diyorsunuz değil mi? haklısınız. nitekim ben de öyle düşündüm. fakat sınırlar aşıldı, setler çekildi, hayat memat meselesi oldu ve o makus talih, yine "güpgüzel" başa geldi. çekiyoruz. ya da yaşıyoruz diyelim efenm. hayat devam ediyor.

bu arada, anı mı istemiştiniz?.. *
devamını gör...
çok koyar insana o esnada düşündüğünüz şeyler değil de sonrasındakiler çıkıyor. ani kararlar vermeyin.
devamını gör...
anlamadığım acıdır. dünyada başka kadın mı yok başka erkek mi yok. biri olmasa diğeri, tellisi olmasa ellisi.
tuhaf bir acıdır. güzel bir müzik dinleyin, denizde yüzün geçer.
devamını gör...
yavaş ama sürünerek atlatmaya başladım. süreç sancılı arkadaşlarım. şöyle ki;

dokuz yıl sonra aşık oldum. altı yıllık bir evlilik sonrası bu ilişkinin iki buçuk hafta sürmesi beni bir hayli hayal kırıklığına uğrattı. bir buçuk ay önce biten bu ilişkideki adam, canım örtmen, henüz deli yanlarımı bile keşfetmemişti oysa ki. ben onu ilk gördüğüm gün tutulmuşum fakat buraya, karalama defterine 16 gün sonrasında falan duygularımı fark edip yazmışım. neyse acıya döneyim.


o da bende iki yıldır yalnızdık ve bu işler nasıl yürütülür unutmuştuk. hayat değiştiren sınavlarımız var önümüzde. maalesef ki multitasking insanı değil karşımdaki. hem hayatın bize sunduğu kaosları hem de güzellikleri aynı anda yönetebilme yetisine sahip değilmiş. bunu keşfettim. müzik dinlerken araba kullanmak gibi, bulaşık yıkarken pinç veya çghb videosu izlemek gibi, televizyon açıkken kitap okumak gibi, enayi gibi,

işten gelip, derslerine çalıştıktan sonra gününün beş dakikasını bana ayırmasını bekledim. dile getirmedim, şikayet etmedim, kendi bunları görecek olgunlukta ve yaşta. lüks bir şey istemişim demek ki. hak ettiğin zamanı sana yaratamıyorum diye suçlu hissediyorum diye söze girip, kaderine lanetler yağdırıp, dizlerini dövüp, son kez öpüp, gitti. adımlarını saymadım. çok soğuktu ve yanında ağlayamazdım diye eve dönene kadar tuttum kendimi.

birbirinin benzeri ve hatta aynısının laciverti olan bir sürü youtube videosu izledim. aylardır aşık olduğum adamla olduramadığımız ilişkiye ağladım. düşünmekten, nedenini, nasılını, sonsuz olasılıkları analiz ederken, uyuşmaya başladım. verimsiz, bom boş bir ay geçirdim. kendimi kaybettim. zevk veren her şeyden uzak tuttum kendimi. cezalı gibi. acı yetmezmiş gibi. tüm gücüm iliklerime kadar çekildi. kırık kalbimin ağırlığının altında ezildim. bu acı geçmeyecek hiç bir zaman. bunu biliyorum. hafifledi ama. ilk günki kadar acıtmıyor.

- ilk şok
- inkar etme
- üzüntü ve hayal kırıklığı (gerçi bu her gün hissedilen)
- öfke
- kabullenme

atladığım bir şey varsa mazur görün. yaşayan kendinden biliyor zaten. şuan son aşamadayım. olanı biteni sindirdim. kırık kalbimle gücümü yeniden toparlamaya çalışıyorum. yeniden zevk aldığım aktiviteleri yapmaya başladım. bonus olarak ders bile çalışmaya başladım.

görmeyince seziliyor mu mihriban? sen söyle!

2 haftadır falan iş yerinde de karşılaşmıyoruz. galiba benim yüzümden izin aldı iş yerinden. en son birlikte çalıştığımız gün ben arkadaşlarla şakalaşırken onun bana baktığına denk geliyordum ve gözleri doluydu, kırmızıydı. sebebini anlamadım çünkü ona da normal davrandım. güler yüzlüydüm. bir kaç saat sonra o insanlardan uzak bir yerde çalışmaya gitti ve saatlerce görmedim onu. ertesi gün çalışan listesine baktığımda izne ayrıldığını gördüm. molamdayken mesaj gelmiş; dün sanki biraz farklıydın. bana kızgın yada yoksaymaya çalışıyor gibiydin... demişti. bilerek hiç bir şey yapmadım yazdım ve öyle kastettim.

aslında her şey sensin ve sensin aradığım en güzel rengin. diyemiyorum, içimde kalmalı bazı cümleler. nitekim kendime de söz vermiştim. kimsenin kelimesini şahıslar adına söylemeyeceğim. herkes kendi düşündüğünü, kendi kelimeleri ile, kendi ağzından dökecek.

onu çok özledim ve fakat olmuşa, olmamışa, olduramadığıma üzülmektende sıkıldım. bu yükü tek taraflı mı taşıyorum onu bile bilmiyorum. hayır çift taraflıysa neden ayrıldık? bak görüyor musun? yine nedenli, nasıllı sorular... işte ayrılık acısı böyle arkadaşım. düşünerek sürünürsün ve bu acının tedavisi yoktur hiç bir tabibte. bu yüzden kendinin merhemi olman gerek.
devamını gör...
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
kafası sonra geliyor ama bünyeden bünyeye etkisi değişiyor bende 2 dakika falan sürmüştü acısı (2,5 senelik ilişki)
devamını gör...
kimi zaman vazgecen oldum kimi zaman vazgeçilen ama kimsede" ya bu kadın şimdi neden gitti" soruları bırakmadım.
bazen,
artık sevmiyorum dedim bazen biz 1+1 =2 edemiyoruz dedim ama gerekcem her neyse vedami ettim de gittim.
çünkü en canımı acıtan ayrılık "neden " sorusuna cevap bulamadığım ayrilikti..
devamını gör...
20 gün her allahın günü birlikteydik. çekti gitti...
sanki hiçbir şey yaşamadık.

ne çabuk tükendi olduğun günler...

devamını gör...
en nefret ettiğim acı. hele bir de o ayrılık kesin değil ise demeyin halime.. kafamda senaryolar kurar, belli belirsiz kararlar verir ve o verdiğim kararlardan anında dönerim, çoğu zaman çok geç olur. karşı tarafa çoktan rezil olmanın verdiği huzur ile bir engeller bir açarım, bir tekrar denemek ister bir arkasından küfürler ederim... daha neler var neler, şu acı bitsin diye yapmadığım bir şey kalmaz, az mı adil yıldırım videolari izledik.. az mı erkin koray eşliğinde ağladık.. az mı saçma bir bahaneyle arayıp mesaj atmadık ha sorarım size.. hepimiz geçtik bu yollardan, yaş ister 17 ister 57 olsun yine de ayrılığı aynı çaresizlik ve acıyla karşılıyor bence insan, eğer gerçekten sevmişse tabii.. yaşanmışlıkların duyguları körelttiğine de inanmıyorum ben o da ayrı bir konu.
ama diyeceğim o ki geçiyor arkadaşlar.. insan bu, her şeye alışıyorsun bir süre sonra, ilk başta onsuz olmuyormuş gibi oluyor ama ister inanın ister inanmayın geçiyor tüm acılar. eğer iletişiminiz çok iyiyse ve güzel hatıralarınız varsa ve ayrılığınız rezil sebeplerden dolayı gerçekleşmemişse zamanla acı ve özlem kendini huzura ve iyi ki yaşanmış demeye bırakıyor. gülerek hatırlıyorsunuz o zamanları, sizlere tavsiyem güçlü olmaya çalışmayın. elbette ki ilk zamanlar nefes alamayacaksınız, sakın çivi çiviyi söker mantığıyla bir şeylere kalkışmayın, bir durun motorunuz soğusun zaten yeni bir ilişkiden çıktınız.. öyle hemen iyileşeyim yeni şeyler deneyeyim yok. sakın acınızı dindirmeye çalışmayın, körüklemeye de çalışmayın. onsuz hayatınız nasılsa aynı akışınıza devam edin, zamanla kendi kendinize yeni arkadaşlar hobiler edinecek ya da eskiden yaptığınız şeylere geri döneceksiniz zaten. bırakın süreç kendi kendine ilerlesin, gitmeniz gereken bir işiniz ve okulunuz var bu süreçte bunları ihmal edeceksiniz muhtemelen buna da çok takılmamanızı öneririm, her şey yoluna giriyor, önemli olan kendinizi yıpratmamanız. acının hafiflediğini hissetmeye başladıkça daha çok karışacaksınız dış dünyaya ve insanlara.. hayat akıp gidecek. demem o ki bırakın üzülün, ağlayın zaten iyileşeceksiniz.. yas tutmadan hayata kanalize olmaya çalışırsanız kendinizi yorarsınız sadece...
devamını gör...
her sokakta karşıma çıkar ümidiyle yaşarsın, bir gün karşılaşırız diyerek avunursun, gittiğini, bittiğini kabullenmezsin, canındır ya giden, giden candan gidiyordur, canının en ücra köşeleri bile sızlar. yoktur çünkü artık. onunla bir daha karşılaşmayacaksındır bir daha bu dünyada. en sevdiğin insanlardan birini bir daha ölene kadar görememek ne demek, o hisle her gün yaşamayı hiçbir kelimeyle anlatamazsın. onu en son gördüğün gün her gün biraz daha uzaklaşmaktadır geçen günlerle birlikte.
son kez gördüğün ânı tekrar tekrar yaşamak istersin, yüzünü hatırlamak, o kısacık anla ömür boyu yetinmek zorundasın. çünkü giden gitmiştir.

geri dönmeyeceğini bile bile yaşamak kadar zor çok az şey vardır. elbette en acısı evlat acısıdır. onu mukayese bile edemem elbette
devamını gör...
olmadan oldum sananlar ölmeden öldüm demeye başlıyor. herkesin acısı kendine büyük tabi.

üç günlük kazalarını aşk sanıp ayrıldıktan sonra üçüncü günün şafağında yenisini bulana kadar aşk acısından ölüyorum, eridim diyenler öyle çok ki. ya çok konsantre yaşıyorlar ya da aşk sandıkları şeyin gerçek anlamı ile bildiğimiz hissiyatla bir ilintisi yok.

eskiler sevdasına kavuşabilmek için dağları kum, çölleri deniz eylemiş. şimdiki ergenler iki cümlelik mesajla son noktayı koyarken bile çok yorulur hale gelmiş. çabucak tatmin olup tüketiyoruz her şeyi, ondandır bu tükenmişlikle beraber gelen geçici acı hissi.
devamını gör...
yeterince ayrılınca hissedilemeyen acı
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"ayrılık acısı" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim