1.
bence sözlüğün eksiği olan bir başlıktır. başlıktı diyeyim, zira an itibarıyla açıyorum. neredeyse 5 senesini dolduran bu sözlükte bu başlığın anca bu zaman açılması da bizim ayıbımız olsun ki kendimi de dahil ediyorum buna ki ben ilk film için bile bir hayli geç girmiştim tanımımı: #3050033. şu tanımımda da bu ikinci filmin başlığının açılmamasından dem vurmuştum: #3483199; ve aslında aylar önce de "sözlüğün ayıbı" falan demiştim. bu elbette şakayla karışık. yoksa neden ayıp olsun böyle bir şey?! ahaha. ama cidden sözlüğün bir eksikliğiydi bence ve neyse ki artık bu noksan kapanıyor...
noksanlar kapanır...
ve seksenler açılır!!!

adından da anlaşılabileceği üzerine back to the future'ın devam filmidir. devam filmleri... bence genelde ilk filmi aratırlar ama terminator 2: judgment day'i mesela ilk terminator filminden çok daha fazla severim. veya hellbound: hellraiser ii da bence ilk hellraiser filminden çok daha olmasa da daha iyi bir filmdi. book of shadows: blair witch 2'yi de ilk filmi gibi sinemada izlemiştim ve çok daha fazla beğenmiştim. evil dead ii'yu da ilk evil dead filminden daha başarılı bulmuştum. son olarak da damien: omen ii'yu de orijinal filmden daha fazla sevmiştim. ama bunlar, izlediğim binlerce filmden, herhalde belki 100'lerce, belki 1.000'den fazla devam filminden ilk anda aklıma gelenler. genel itibarıyla ilk filmler en iyi olur. bu arada bu bahsettiğim filmlerin çoğunda bana katılmayan da çok insan var hatta kimisinde bir azınlığı temsil ediyorumdur da işte gene de bunları söyleyeyim dedim. şimdiyse geleceğe dönüş 2 filmine gelelim.
baktığımızda, an itibarıyla imdb'deki rating ortalaması 7.8, bu yapımın. boru değil bu, sevgili yazarlar. yani bir devam filminin rating ortalaması neredeyse 8! peter jackson'ın yüzüklerin efendisi üçlemesinin ikinci filmi yüzüklerin efendisi: iki kule bu bağlamda daha bile önde geliyor ama şu unutulmamalı: bu yapım zaten bir üçleme olarak çekildi. yekpare bir çekim serüveninden bahsediyoruz burada ve böyle çekilen yapımlarda böylesi bir tablo görmek çok doğal. başlığın konusu olan bttf'nin böyle yüksek bir rating almasını bu yüzden farklı değerlendirmeliyiz ve bu bazda kendisi öyle dünyanın en başarılı devam filmi falan olmasa da nadir bir başarı örneği olarak önümüzde duruyor. zaten ilk film, 1985'te, bu film ise 1989'da vizyona girdi. ve iyi ki de böyle oldu diyorum ben. film, aldığı tüm o yüksek rating'leri, beğenileri, hayranlıkları, övgüleri falan sonuna kadar hak ediyor bence. zaten 90'lara yaşı yeten, bu zamanlarda film izleyebilecek yetkinliğe ulaşanların ülkemizde bu filmi ıskalama ihtimali de pek yoktu. yani dağ başında, tv'siz falan yaşamıyorsanız bu filmi izlememeniz sadece ilgi alanlarınızın farklı olmasıyla alakalı olabilir zira tv'lerimizde defalarca gösterildi bu film, üçlemenin diğer filmleriyle birlikte.
öncelikle; gerçekten kaliteli, büyük bir tutku ve engin emeklerle, içine de müthiş bir yaratıcılık katılarak yapılmış bir filmle karşı karşıyayız ki belki de en önemlisi, ilk bttf filminin mirasının üzerine konmak yerine bu mirasın hakkaniyet ve zarafetle devralınıp üzerine de gani gani konarak bize zarafet ve ihtişam timsali bir yapım sunulmasını kalpten takdir etmekten başka bir şey yapamam. yani çekimlerde kullanılmak üzere tam 2 sene boyunca setler hazırlanmış ve senaryo/diyaloglar üzerinde çalışılmış mesela bu film için. az buz bir iş değil bu. çekimlere başlanmadan önceki süreçten bahsediyorum elbette. zaten film izlendiğinde o muazzam setler, titizlikle düşünülmüş ve yeri geldiğinde kafa patlatılmış senaryo/diyaloglar karşısında ayağa kalkıp alkışlamayacak kişi kendi sorunludur bence. şaka şaka, yani beğenmeyen de beğenmez bittabi. yani herkesin kendi bileceği iş... ama bu filmi beğenmeyen biri bile, yapımın kalitesini ve başarıyla kotarıldığını yadsıyamaz kanısındayım. veya yadsıyanın da kendi problemidir. ben mesela hiç sevmediğim bir film için kaliteliyse kaliteli, türü sevenler için de çok iyi bir filmdir falan demekten geri duymam. her neyse... zaten ilk filmdeki kadronun büyük kısmı korunmuş burada da. yönetmeni, senaryo yazarları (ki biri de yönetmen), sinematografı, montajcıları... hepsi aynı işte. başroller de aynı elbette...
bu kritiğimde filmin konusu ile ilgili hiçbir şey yazmamaya karar verdim, tam da şu anda. birincisi, bir farklılık olsun dedim zira böyle bir film kritiği hiç yazmamıştım sanırım, az da olsa... aaa, yarıçap filminde böyle bir şey yapmıştım galiba, yani konusundan hiç bahsetmemiştim, tam yazarken aklıma geldi... neyse... ikinci sebebi de işte bu filmi tanıtmama pek de gerek olduğunu düşünmüyorum zira z ve alfa kuşaklarından bunu izlemeyenler bile orada burada bu filme rastlarlar eski filmlerle ilgileniyorlarsa ve merak ederlerse de açıp izlerler nasılsa... şunu söyleyebilirim ama, ilk filmden çok daha fantastik bir film, bu devam yapımı. bunun yegane olmasa da birincil sebebi de bttf 2'nin "yaşanmamış gelecek"te geçmesi. gerçi biz 2015'i yaşadık ve çoktan bitirdik de işte bu film 1980'lerden geldiğinden elbette tamamen bir taraflarından uydurmak durumundaydılar o 2015'i. ilk filmin temel konusu 1950'lerde geçiyor ve o senaryo üzerinde çalışmak çok daha kolaydır diye düşünüyorum. yani senaristler açısından... 50'lerin filmlerini izle, o dönemi yaşamış annene-babana falan bazı şeyleri sor (kendileri de daha ufacıkmış gerçi o zamanlar, haha)... yani cidden bunun senaryo bakımından halledilmesi serinin ikinci filmindeki 2015 simülasyonuna girişmekten çok daha kolay bence. ama şu bakımdan da ikinci filmi kotarmak, ilk filmi kotarmaktan daha kolay... salla babam salla. yani 1950'lerin setlerini, diyaloglarını falan hallederken çok titiz çalışman lazım zira tamamen gerçekçi olmalı bunlar. 2015'te ise evet, daha fazla yaratıcılık katmalısın ama sonuçta o dönemde henüz gelinmemiş bir zaman dilimi bu ve çok da gerçekçi, tutarlı falan olmak zorunda değilsin.
filmin konusundan bahsetmemeyi sürdüreceğim ama mesela ilk filmdeki bazı sahneleri farklı perspektiflerden yeniden izleyebilmemiz de müthiş bir deneyim. ve bu gibi sahneler bence gayet inandırıcı olmuş. karakterlerin kendi genç/yaşlı hallerine rastlamaları ve bununla ilintili sahneler de çok çok başarılıydı bana göre. yani şunu da demem lazım artık, bu filmde de aslında 1950'lere de bir ziyaret daha yapıyoruz. konusundan biraz bahsetmiş mi oldum ya, tüh. bu kadar olsun ama, lütfen mazur görün. haha. ama cidden nefisti bu bahsettiğim boyuları, filmin. ya da marty'nin gene bayılması ve ayıldığında annesini başında hiç beklemediği bir halde görmesi... böyle ilk filmle paralellik kurmalarına cidden bayılıyorum.
yani filme tümden hayranım aslında ama benim seyir zevkimi bozmasa da bir iki kusurundan da bahsedeyim istedim. bir kere... déjà vu diyordu marty filmin bir yerinde ama o sahneyi/olayı kendisi görmüş olamaz ki? işte spoiler vermeden anlatamam da o ilgili sahnede, onu daha önce görmüş olamazdı. biz seyirciler görmüştük elbette ama marty filmden bir karakter ve o sahne olduğunda kendisi orada değildi... bir de zaman paradoksu mevzusunda temel bir (bana göre) saçmalıktan bahsetmem yerinde olur. ama bu çok ağır bir spoiler. onu spoiler'a alıp aşağıda bahsedeyim. yalnız şu da var. yani mantık hatası aranırsa daha fazlası da bulunabilir elbette ama bu, cidden benim için biraz bariz bir tuhaflıktı.
biff, o almanac sayesinde tüm bahislerden müthiş paralar kazanarak bir ultra-zengin oluyor. yani mesela hadi diyelim ki 1-2 sene boyunca tüm bahislerden süper paralar kazanıyorsun. ama aslında senin her kazanışın sonraki yarışları da etkiler. bir kere, bahis şirketleri etkilenir ve seni o kadar zengin yapacak kadar parayı bir yerden sonra nasıl karşılayacaklar? sonraki yarışlar da etkilenir, sonuçları farklı olur falan bir yerden sonra. kimi bahis şirketleri batar, mutlaka radikal farklılıklar olur. böyle düşünüyorum cidden bu konuda. hadi fbi, cia falan peşine düşmedi diyelim, yani sorgulanmadı o serveti nasıl kazandığın yani tüm o bahislerin sonuçlarını nasıl bildiğin. sana inanılmaz bir para kanalize oluyor ve o para da bahis şirketlerinden çıkıyor. onlar nasıl aynı şekilde var olmaya devam edebilirler ki? bir noktayı kaçırıyorsam bile, 1955'ten 1985'e kadar öyle her bahis aynı neticelerle devam etmezdi bence. kasabanın sosyolojisi bile değişiyor ki bu etki tüm şehre, ülkeye hatta dünyaya bile sirayet eder... yarışlar, müsabakalar nasıl aynı devam etsin?.. hele bir de skor oynanıyorduysa o zamanlar, cidden iflas ettirirsin bahis şirketlerini. bire bin falan veren aşırı sıra dışı bahisler oynarsan mesela kazanabileceğin paranın sınırı yok. yani bir şekilde burası kafama çok yatmadı işte.
bir de fikrime göre çok da spoiler sayılmayacak ufak bir eleştiri yapayım: filmdeki 2015'te, yani oradaki gelecek bize göre geçmişteki teknoloji vizyonlarını çok da istedikleri gibi yapamamışlar bazı bakımlardan sanki. yani mesela marty'nin oğlu o koca monitörden "şu şu kanalları istiyorum" diyordu ya. yani sanki daha iyi yapılabilirmiş/düşünülebilirmiş orası. ne bileyim, yani işte daha teknolojik aşmışlık ihtiva eden bir şeyler yapabilirlermiş sanki o ve benzeri bazı yerlerde/şeylerde.
yalnız şeye de gülüyorum. geleceğe dönüş 2'ye göre 2015'te uçan arabalar olacaktı ve tutturamadılar falan diyorlardı. ya da işte 2015'te hani böyle giyinecektik bu filme göre diyenler falan... senaristlere sordunuz mu acaba, biz geleceğin aynen böyle olacağını mı düşünüyordunuz yoksa fantastik ve renkli bir gelecek kurgusu mu tasarladınız diye. bilemiyorum, bu filmi buradan vurmaya çalışmak da abesle iştigalden başka bir şey değildir benim nazarımda...
artık yazımı sonlandırayım. ben bu film ve ilk geleceğe dönüş filmi arasında ayrım yapmak istemiyorum. yani ikisini de, farklı ama birbirini tamamlayan nitelikleri hasebiyle eşit derecede seviyorum gerçekten. biri kafama silah dayasa da bu filmi bir tık öne koyarım ama. zira kafama dayanan silahtan bir "klik" sesi geleceğinin garantisi yok ve bir film için de hayatımı riske atamazdım. hahaha. neyse, bu yazıda fazla cıvıtmayayım bari... serinin üçüncü filmi, ilk izlediğimde beni acayip hayal kırıklığına uğratmıştı ama zamanla onu da sevdim. gene de bu ilk iki filmi apayrı bir yerde tutuyorum. belki de bir abd'li olsam veya kovboy filmi (western) tutkunu olsam bakışım farklı olabilirdi ama değil işte... 80'lerin fütüristik bir zaman dilimi olduğunu, o dönemde adeta aydınlık geleceği yaşadığımızı ve 90'larla birlikte hala devam etmekte olan karanlık bir geçmişe benzer bir zaman aralığına girdiğimizi düşünüyorum. başkası da farklı bakabilir ama ben böyle görüyorum hakikaten. işte bttf 2'deki 2015 vizyonunda bile aslında sanki 80'lerin ruhu korunmuş ama teknolojide ilerlenmiş gibi bir izlenimim var ve bunu da çok hoş buluyorum.
z veya alfa kuşağından olup bu filmi/filmleri henüz izlememiş birileri varsa ve bu yazım onlarda bir merak uyandırırsa da izlerlerse umarım beğenirler diyorum son olarak.
noksanlar kapanır...
ve seksenler açılır!!!

adından da anlaşılabileceği üzerine back to the future'ın devam filmidir. devam filmleri... bence genelde ilk filmi aratırlar ama terminator 2: judgment day'i mesela ilk terminator filminden çok daha fazla severim. veya hellbound: hellraiser ii da bence ilk hellraiser filminden çok daha olmasa da daha iyi bir filmdi. book of shadows: blair witch 2'yi de ilk filmi gibi sinemada izlemiştim ve çok daha fazla beğenmiştim. evil dead ii'yu da ilk evil dead filminden daha başarılı bulmuştum. son olarak da damien: omen ii'yu de orijinal filmden daha fazla sevmiştim. ama bunlar, izlediğim binlerce filmden, herhalde belki 100'lerce, belki 1.000'den fazla devam filminden ilk anda aklıma gelenler. genel itibarıyla ilk filmler en iyi olur. bu arada bu bahsettiğim filmlerin çoğunda bana katılmayan da çok insan var hatta kimisinde bir azınlığı temsil ediyorumdur da işte gene de bunları söyleyeyim dedim. şimdiyse geleceğe dönüş 2 filmine gelelim.
baktığımızda, an itibarıyla imdb'deki rating ortalaması 7.8, bu yapımın. boru değil bu, sevgili yazarlar. yani bir devam filminin rating ortalaması neredeyse 8! peter jackson'ın yüzüklerin efendisi üçlemesinin ikinci filmi yüzüklerin efendisi: iki kule bu bağlamda daha bile önde geliyor ama şu unutulmamalı: bu yapım zaten bir üçleme olarak çekildi. yekpare bir çekim serüveninden bahsediyoruz burada ve böyle çekilen yapımlarda böylesi bir tablo görmek çok doğal. başlığın konusu olan bttf'nin böyle yüksek bir rating almasını bu yüzden farklı değerlendirmeliyiz ve bu bazda kendisi öyle dünyanın en başarılı devam filmi falan olmasa da nadir bir başarı örneği olarak önümüzde duruyor. zaten ilk film, 1985'te, bu film ise 1989'da vizyona girdi. ve iyi ki de böyle oldu diyorum ben. film, aldığı tüm o yüksek rating'leri, beğenileri, hayranlıkları, övgüleri falan sonuna kadar hak ediyor bence. zaten 90'lara yaşı yeten, bu zamanlarda film izleyebilecek yetkinliğe ulaşanların ülkemizde bu filmi ıskalama ihtimali de pek yoktu. yani dağ başında, tv'siz falan yaşamıyorsanız bu filmi izlememeniz sadece ilgi alanlarınızın farklı olmasıyla alakalı olabilir zira tv'lerimizde defalarca gösterildi bu film, üçlemenin diğer filmleriyle birlikte.
öncelikle; gerçekten kaliteli, büyük bir tutku ve engin emeklerle, içine de müthiş bir yaratıcılık katılarak yapılmış bir filmle karşı karşıyayız ki belki de en önemlisi, ilk bttf filminin mirasının üzerine konmak yerine bu mirasın hakkaniyet ve zarafetle devralınıp üzerine de gani gani konarak bize zarafet ve ihtişam timsali bir yapım sunulmasını kalpten takdir etmekten başka bir şey yapamam. yani çekimlerde kullanılmak üzere tam 2 sene boyunca setler hazırlanmış ve senaryo/diyaloglar üzerinde çalışılmış mesela bu film için. az buz bir iş değil bu. çekimlere başlanmadan önceki süreçten bahsediyorum elbette. zaten film izlendiğinde o muazzam setler, titizlikle düşünülmüş ve yeri geldiğinde kafa patlatılmış senaryo/diyaloglar karşısında ayağa kalkıp alkışlamayacak kişi kendi sorunludur bence. şaka şaka, yani beğenmeyen de beğenmez bittabi. yani herkesin kendi bileceği iş... ama bu filmi beğenmeyen biri bile, yapımın kalitesini ve başarıyla kotarıldığını yadsıyamaz kanısındayım. veya yadsıyanın da kendi problemidir. ben mesela hiç sevmediğim bir film için kaliteliyse kaliteli, türü sevenler için de çok iyi bir filmdir falan demekten geri duymam. her neyse... zaten ilk filmdeki kadronun büyük kısmı korunmuş burada da. yönetmeni, senaryo yazarları (ki biri de yönetmen), sinematografı, montajcıları... hepsi aynı işte. başroller de aynı elbette...
bu kritiğimde filmin konusu ile ilgili hiçbir şey yazmamaya karar verdim, tam da şu anda. birincisi, bir farklılık olsun dedim zira böyle bir film kritiği hiç yazmamıştım sanırım, az da olsa... aaa, yarıçap filminde böyle bir şey yapmıştım galiba, yani konusundan hiç bahsetmemiştim, tam yazarken aklıma geldi... neyse... ikinci sebebi de işte bu filmi tanıtmama pek de gerek olduğunu düşünmüyorum zira z ve alfa kuşaklarından bunu izlemeyenler bile orada burada bu filme rastlarlar eski filmlerle ilgileniyorlarsa ve merak ederlerse de açıp izlerler nasılsa... şunu söyleyebilirim ama, ilk filmden çok daha fantastik bir film, bu devam yapımı. bunun yegane olmasa da birincil sebebi de bttf 2'nin "yaşanmamış gelecek"te geçmesi. gerçi biz 2015'i yaşadık ve çoktan bitirdik de işte bu film 1980'lerden geldiğinden elbette tamamen bir taraflarından uydurmak durumundaydılar o 2015'i. ilk filmin temel konusu 1950'lerde geçiyor ve o senaryo üzerinde çalışmak çok daha kolaydır diye düşünüyorum. yani senaristler açısından... 50'lerin filmlerini izle, o dönemi yaşamış annene-babana falan bazı şeyleri sor (kendileri de daha ufacıkmış gerçi o zamanlar, haha)... yani cidden bunun senaryo bakımından halledilmesi serinin ikinci filmindeki 2015 simülasyonuna girişmekten çok daha kolay bence. ama şu bakımdan da ikinci filmi kotarmak, ilk filmi kotarmaktan daha kolay... salla babam salla. yani 1950'lerin setlerini, diyaloglarını falan hallederken çok titiz çalışman lazım zira tamamen gerçekçi olmalı bunlar. 2015'te ise evet, daha fazla yaratıcılık katmalısın ama sonuçta o dönemde henüz gelinmemiş bir zaman dilimi bu ve çok da gerçekçi, tutarlı falan olmak zorunda değilsin.
filmin konusundan bahsetmemeyi sürdüreceğim ama mesela ilk filmdeki bazı sahneleri farklı perspektiflerden yeniden izleyebilmemiz de müthiş bir deneyim. ve bu gibi sahneler bence gayet inandırıcı olmuş. karakterlerin kendi genç/yaşlı hallerine rastlamaları ve bununla ilintili sahneler de çok çok başarılıydı bana göre. yani şunu da demem lazım artık, bu filmde de aslında 1950'lere de bir ziyaret daha yapıyoruz. konusundan biraz bahsetmiş mi oldum ya, tüh. bu kadar olsun ama, lütfen mazur görün. haha. ama cidden nefisti bu bahsettiğim boyuları, filmin. ya da marty'nin gene bayılması ve ayıldığında annesini başında hiç beklemediği bir halde görmesi... böyle ilk filmle paralellik kurmalarına cidden bayılıyorum.
yani filme tümden hayranım aslında ama benim seyir zevkimi bozmasa da bir iki kusurundan da bahsedeyim istedim. bir kere... déjà vu diyordu marty filmin bir yerinde ama o sahneyi/olayı kendisi görmüş olamaz ki? işte spoiler vermeden anlatamam da o ilgili sahnede, onu daha önce görmüş olamazdı. biz seyirciler görmüştük elbette ama marty filmden bir karakter ve o sahne olduğunda kendisi orada değildi... bir de zaman paradoksu mevzusunda temel bir (bana göre) saçmalıktan bahsetmem yerinde olur. ama bu çok ağır bir spoiler. onu spoiler'a alıp aşağıda bahsedeyim. yalnız şu da var. yani mantık hatası aranırsa daha fazlası da bulunabilir elbette ama bu, cidden benim için biraz bariz bir tuhaflıktı.
biff, o almanac sayesinde tüm bahislerden müthiş paralar kazanarak bir ultra-zengin oluyor. yani mesela hadi diyelim ki 1-2 sene boyunca tüm bahislerden süper paralar kazanıyorsun. ama aslında senin her kazanışın sonraki yarışları da etkiler. bir kere, bahis şirketleri etkilenir ve seni o kadar zengin yapacak kadar parayı bir yerden sonra nasıl karşılayacaklar? sonraki yarışlar da etkilenir, sonuçları farklı olur falan bir yerden sonra. kimi bahis şirketleri batar, mutlaka radikal farklılıklar olur. böyle düşünüyorum cidden bu konuda. hadi fbi, cia falan peşine düşmedi diyelim, yani sorgulanmadı o serveti nasıl kazandığın yani tüm o bahislerin sonuçlarını nasıl bildiğin. sana inanılmaz bir para kanalize oluyor ve o para da bahis şirketlerinden çıkıyor. onlar nasıl aynı şekilde var olmaya devam edebilirler ki? bir noktayı kaçırıyorsam bile, 1955'ten 1985'e kadar öyle her bahis aynı neticelerle devam etmezdi bence. kasabanın sosyolojisi bile değişiyor ki bu etki tüm şehre, ülkeye hatta dünyaya bile sirayet eder... yarışlar, müsabakalar nasıl aynı devam etsin?.. hele bir de skor oynanıyorduysa o zamanlar, cidden iflas ettirirsin bahis şirketlerini. bire bin falan veren aşırı sıra dışı bahisler oynarsan mesela kazanabileceğin paranın sınırı yok. yani bir şekilde burası kafama çok yatmadı işte.
bir de fikrime göre çok da spoiler sayılmayacak ufak bir eleştiri yapayım: filmdeki 2015'te, yani oradaki gelecek bize göre geçmişteki teknoloji vizyonlarını çok da istedikleri gibi yapamamışlar bazı bakımlardan sanki. yani mesela marty'nin oğlu o koca monitörden "şu şu kanalları istiyorum" diyordu ya. yani sanki daha iyi yapılabilirmiş/düşünülebilirmiş orası. ne bileyim, yani işte daha teknolojik aşmışlık ihtiva eden bir şeyler yapabilirlermiş sanki o ve benzeri bazı yerlerde/şeylerde.
yalnız şeye de gülüyorum. geleceğe dönüş 2'ye göre 2015'te uçan arabalar olacaktı ve tutturamadılar falan diyorlardı. ya da işte 2015'te hani böyle giyinecektik bu filme göre diyenler falan... senaristlere sordunuz mu acaba, biz geleceğin aynen böyle olacağını mı düşünüyordunuz yoksa fantastik ve renkli bir gelecek kurgusu mu tasarladınız diye. bilemiyorum, bu filmi buradan vurmaya çalışmak da abesle iştigalden başka bir şey değildir benim nazarımda...
artık yazımı sonlandırayım. ben bu film ve ilk geleceğe dönüş filmi arasında ayrım yapmak istemiyorum. yani ikisini de, farklı ama birbirini tamamlayan nitelikleri hasebiyle eşit derecede seviyorum gerçekten. biri kafama silah dayasa da bu filmi bir tık öne koyarım ama. zira kafama dayanan silahtan bir "klik" sesi geleceğinin garantisi yok ve bir film için de hayatımı riske atamazdım. hahaha. neyse, bu yazıda fazla cıvıtmayayım bari... serinin üçüncü filmi, ilk izlediğimde beni acayip hayal kırıklığına uğratmıştı ama zamanla onu da sevdim. gene de bu ilk iki filmi apayrı bir yerde tutuyorum. belki de bir abd'li olsam veya kovboy filmi (western) tutkunu olsam bakışım farklı olabilirdi ama değil işte... 80'lerin fütüristik bir zaman dilimi olduğunu, o dönemde adeta aydınlık geleceği yaşadığımızı ve 90'larla birlikte hala devam etmekte olan karanlık bir geçmişe benzer bir zaman aralığına girdiğimizi düşünüyorum. başkası da farklı bakabilir ama ben böyle görüyorum hakikaten. işte bttf 2'deki 2015 vizyonunda bile aslında sanki 80'lerin ruhu korunmuş ama teknolojide ilerlenmiş gibi bir izlenimim var ve bunu da çok hoş buluyorum.
z veya alfa kuşağından olup bu filmi/filmleri henüz izlememiş birileri varsa ve bu yazım onlarda bir merak uyandırırsa da izlerlerse umarım beğenirler diyorum son olarak.

devamını gör...