orijinal adı: lacci
yazar: domenico starnone
yayım yılı: 2014
via gemito adlı eseriyle italya'nın en saygın ödüllerinden biri olan strega ödülü'nü almaya hak kazanan starnone'un bu eseri, eşi tarafından başka bir kadın yüzünden terk edilen ve çocuklarıyla psikolojik, sosyolojik ve ailevi savaş veren bir kadının mektubuyla başlamaktadır. aile kavramının önemini ve yapılan hataların iki taraflı olup hataların kimin yaptığının önemli olmasından ziyade çocukları ne denli etkilediği gözler önüne serilmektedir.
yazar: domenico starnone
yayım yılı: 2014
via gemito adlı eseriyle italya'nın en saygın ödüllerinden biri olan strega ödülü'nü almaya hak kazanan starnone'un bu eseri, eşi tarafından başka bir kadın yüzünden terk edilen ve çocuklarıyla psikolojik, sosyolojik ve ailevi savaş veren bir kadının mektubuyla başlamaktadır. aile kavramının önemini ve yapılan hataların iki taraflı olup hataların kimin yaptığının önemli olmasından ziyade çocukları ne denli etkilediği gözler önüne serilmektedir.
- bridge prize en iyi roman ödülü (2015)
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "sissy hankshaw" tarafından 11.09.2022 15:12 tarihinde açılmıştır.
1.
domenico starnone'ın yüz kitap'tan çıkan ve ilk baskısı 2018 yılında yapılan romanı. yazar, italya'nın en prestijli edebiyat ödüllerinden biri olan premio strega'ya layık görülmüş 2001 yılında. kitabı meryem mine çilingiroğlu çevirmiş. 140 sayfalık, bir solukta okunan bir aile romanı.
kitap vanda'nın kendisini aldatan eşi aldo'ya yazdığı mektuplarla başlıyor. üç ana kısma ayrılan kitabın ilk kısmında, aldatılan ve iki çocukla terk edilen bir kadının yakarışlarını okuyup aldo'ya kinleniyoruz. müthiş umursamaz, şuursuz ve bencil bir baba portresi çiziliyor. bütün sorumluluk ve hata aldo'ya yükleniyor. (ki kendisi b*k gibi biri zaten.)
ikinci kısımda ise yaşananları aldo'nun ağzından ve hafızasından dinleme fırsatı buluyoruz. burada da vanda'nın nasıl korkunç bir anne ve eş olduğu konusunda fikir ediniyoruz, kaldı ki aldo, geri döndüğü karısını kötülemek için çabalamıyor. kadının genel halini - tavrını anlatması yetiyor. yine aldo'nun anlattıklarından ben, vanda'nın adamın annesine ruhsal anlamda benzer bir profil çizdiği hissiyatına da kapıldım. kötü aileler, gelecek kuşaklar için potansiyel kötü aileler demek galiba. her ne ise.
üçüncü ve son kısımda ise, artık yetişkin olan iki çocuğun ağzından dinliyoruz bu ailenin hikayesini.
kitap vesilesiyle değinmek istediğim şeyler var, değinmek istediğim şeyler aslında "b*k gibi ebeveynler olmayın" öz fikirli şeyler olacaktır. bireyin, bireyselliğin ve hatta bireyciliğin önemine inanan bir insanım ben. kişiler ebeveyn olduktan sonra kendilerini çocuklarının anne / babası olarak tanımlamaya ve hayatlarını onlar üzerinden yaşamaya başlayınca da korkunç şeyler oluyor, bunun da bilincindeyim. ancak bu demek değil ki çocuklarınızı ihtiyaç duydukları ilgiden, sevgiden, bakımdan mahrum bırakacaksınız.
kitabın bir yerinde baba "boş zamanlarında" çocuklarla oynadığından, ilgilendiğinden bahsediyor. ebeveynlik ne yazık ki bir hobi değil. boş zaman doldurma aktivitesi değil. workshop değil. ebeveynseniz, tam zamanlı ebeveynsinizdir ve özellikle çocukluk çağlarında çocuklarınıza ilgi, bakım, sevgi vermekle ve bu görevi sadece anneye yüklememekle görevlisinizdir.
anne - baba bir noktada hayatını ayırmak isteyebilir. ve bu her zaman iki tarafın birlikte aldığı bir karar olmayabilir. ilişkiler karşılıklı yürütülen şeyler olduğundan, bir taraf artık yürütmek istemediğinde ilişki biter. geride kalansa terk edilmiş olmanın acısı ile yüzleşmek durumunda kalır. bunlar üzücü. ama olağan, doğal. eğer bir anneyseniz, çocuklarınızı kullanarak kocanızla ego savaşı veremezsiniz. kocanızı çocukları ile sınayamaz / cezalandıramazsınız. gardiyan gibi tepelerine dikilip, babayla geçirilecek hoş zamanları çocuklar için bir vicdan sızısı haline getiremezsiniz. seneler sonra kuyruğunu kıstırıp size dönmek isteyen kocanızı, "şimdi de ben onu terk edip intikam alacağım" hırsıyla kabul edip, dünyayı adama dar edip sabrını ve sınırını sınayarak, çocuklarınıza gerilim, güvensizlik ve kaos dolu bir aile yaşamı sunamazsınız.
kadın ve erkek olarak aranızda bir çekişme varsa, iki sevgili olarak varsa, eşler olarak varsa, bu sizin sorununuzdur. bunları çocuklarınızın suratına sıvayamazsınız.
gerçekten ruhumu tüketen ama keyif de aldığım bir okuma oldu. kamu spotu bitti.
kitap vanda'nın kendisini aldatan eşi aldo'ya yazdığı mektuplarla başlıyor. üç ana kısma ayrılan kitabın ilk kısmında, aldatılan ve iki çocukla terk edilen bir kadının yakarışlarını okuyup aldo'ya kinleniyoruz. müthiş umursamaz, şuursuz ve bencil bir baba portresi çiziliyor. bütün sorumluluk ve hata aldo'ya yükleniyor. (ki kendisi b*k gibi biri zaten.)
ikinci kısımda ise yaşananları aldo'nun ağzından ve hafızasından dinleme fırsatı buluyoruz. burada da vanda'nın nasıl korkunç bir anne ve eş olduğu konusunda fikir ediniyoruz, kaldı ki aldo, geri döndüğü karısını kötülemek için çabalamıyor. kadının genel halini - tavrını anlatması yetiyor. yine aldo'nun anlattıklarından ben, vanda'nın adamın annesine ruhsal anlamda benzer bir profil çizdiği hissiyatına da kapıldım. kötü aileler, gelecek kuşaklar için potansiyel kötü aileler demek galiba. her ne ise.
üçüncü ve son kısımda ise, artık yetişkin olan iki çocuğun ağzından dinliyoruz bu ailenin hikayesini.
kitap vesilesiyle değinmek istediğim şeyler var, değinmek istediğim şeyler aslında "b*k gibi ebeveynler olmayın" öz fikirli şeyler olacaktır. bireyin, bireyselliğin ve hatta bireyciliğin önemine inanan bir insanım ben. kişiler ebeveyn olduktan sonra kendilerini çocuklarının anne / babası olarak tanımlamaya ve hayatlarını onlar üzerinden yaşamaya başlayınca da korkunç şeyler oluyor, bunun da bilincindeyim. ancak bu demek değil ki çocuklarınızı ihtiyaç duydukları ilgiden, sevgiden, bakımdan mahrum bırakacaksınız.
kitabın bir yerinde baba "boş zamanlarında" çocuklarla oynadığından, ilgilendiğinden bahsediyor. ebeveynlik ne yazık ki bir hobi değil. boş zaman doldurma aktivitesi değil. workshop değil. ebeveynseniz, tam zamanlı ebeveynsinizdir ve özellikle çocukluk çağlarında çocuklarınıza ilgi, bakım, sevgi vermekle ve bu görevi sadece anneye yüklememekle görevlisinizdir.
anne - baba bir noktada hayatını ayırmak isteyebilir. ve bu her zaman iki tarafın birlikte aldığı bir karar olmayabilir. ilişkiler karşılıklı yürütülen şeyler olduğundan, bir taraf artık yürütmek istemediğinde ilişki biter. geride kalansa terk edilmiş olmanın acısı ile yüzleşmek durumunda kalır. bunlar üzücü. ama olağan, doğal. eğer bir anneyseniz, çocuklarınızı kullanarak kocanızla ego savaşı veremezsiniz. kocanızı çocukları ile sınayamaz / cezalandıramazsınız. gardiyan gibi tepelerine dikilip, babayla geçirilecek hoş zamanları çocuklar için bir vicdan sızısı haline getiremezsiniz. seneler sonra kuyruğunu kıstırıp size dönmek isteyen kocanızı, "şimdi de ben onu terk edip intikam alacağım" hırsıyla kabul edip, dünyayı adama dar edip sabrını ve sınırını sınayarak, çocuklarınıza gerilim, güvensizlik ve kaos dolu bir aile yaşamı sunamazsınız.
kadın ve erkek olarak aranızda bir çekişme varsa, iki sevgili olarak varsa, eşler olarak varsa, bu sizin sorununuzdur. bunları çocuklarınızın suratına sıvayamazsınız.
gerçekten ruhumu tüketen ama keyif de aldığım bir okuma oldu. kamu spotu bitti.
devamını gör...