1.
sene 1998. mavi sakal, kan kokusu albümünü çıkarmış. bir şekilde kaseti aldım. tabi bir şekilde derken illegal yollardan bahsetmiyorum elbette.* cebimdeki harçlığı son kuruşuna kadar verip almıştım kaseti. o sebeple de üzerimde hatırı sayılır bir gerginlik vardı. albüm kötü çıkarsa ölü yatırım yapmış olacaktım, okuldaki ekmek arası patates keyfinden de mahrum kalacaktım. yani mevzu sıkıntılıydı. kalmıştım iki arada bir derede. bir heyecan açtım kasetin kapağını, çıkardım ve yerleştirdim walkman'e...
tabi çoklarınız bilmez o muhteşem teknolojiyi. japonlar yapmıştı yine yapacağını ve teknolojiyi kulaklarımıza getirmişti. zaten teknolojinin geldiği en son seviye walkman'dir benim gözümde, sonrasında çok bozdu. bozuk teknoloji ile aram bozuk anlayacağınız.
neyse efendim, taktım kulaklıkları. ve başladım yürümeye... albüm üvertür adlı parça ile başlıyor. hımm tamam derken arkadan ikinci şarkı girdi; balta! şarkıya resmen bayılmıştım. içimden helal olsun size tüm harçlığım diyerek yürümeye devam ediyorum. balta bitiyor, ne kadar başlıyor, o şarkının da farklı bir tadı var. ama enteresan bir şey oluyor o noktada, eve dönüş yolunda yol ayrımımız vardı bizim, tam o yol ayrımının başına geldiğimde iki yol adlı şarkı çalmaya başlamasın mı? işte orada ruhani bir şeylerden şüpheleniyorum.* şarkının girişi de çoğunuzun bildiği gibi şöyle; ''neden soruyosun, nereye gideyim, iki yol var demiştin, hangisini seçeyim?'' elbette eve gideni seçeceğim bu da soru mu yahu? falan derken 8. şarkıya kadar geldim. işte o anda başladım yürümeye adlı şarkıya geçiş yaptık. ben zaten yürümeye başlamıştım ama yol bir türlü bitmiyordu. albümü dinleyeceğim diye yürümeyi tercih etmiştim ve işte bu şarkının girişi ile birlikte tabiri caizse gaza geldim. enerji ile doldum.
başladım yürümeye
bir de baktım yine baştayım.
baştayım.
başladım yürümeye
bir de baktım yine baştayım.
baştayım.
birden bire her şey,
her şey iyi, her şey güzel
geldi bana...
başladım isyana
bir de baktım yine baştayım,
baştayım.
birden bire her şey,
her şey yazık, her şey değmez
geldi bana...
ne için?
kim için ?
ne için
sözler benim için muazzam. basit ama derin. müziğin de tadından yenmiyor. ritimler, riffler içimi kıpır kıpır ediyor. çalarım ben bunu deyip gazlanmış kendime iyice gaz veriyorum. elektro gitar sevdasına yeni kapılmışız, çocuk yaşta sayılırız, malum her şeyi yapmak çok basit o yaşlarda(!) o özgüvenle şarkıyı bitiriyorum. sonrasında 9. şarkıya geçmiyorum, şarkıyı başa sarıyorum. zira tekrar dinlemem lazım. ''başladım tekrar yürümeye, bir de baktım yine baştayım...'' derken sesim biraz yüksek çıkmış olmalı, çevremde olup bitenin farkında değilim, kafamı hafif hafif sallayarak ilerliyorum. işte olan da o anda oluyor. enseme bir şaplak yiyiveriyorum. lan ne oluyor? kim bu derken, kulaklık çıkartılıyor kulaklarımdan... ''başlarım senin yürümene ''diye bir ses işitiyorum. dönüyorum bakıyorum ki, rahmetli babam gülümseyerek beni sarsıyor. sonra kakara kikiri beraberce eve doğru ilerliyoruz.
işte bu yüzden en sevdiğim şarkılardan birisi olan ''başladım yürümeye'' isimli şarkı, rahmetli babam sayesinde, benim için ''başlarım senin yürümene'' adını almış oldu. hala severek dinler ve söylerim. kendisini kaybettikten sonra da, başka bir anlamlı geliyor artık...
işte böyle. eh o halde dinleyiverin gari;
tabi çoklarınız bilmez o muhteşem teknolojiyi. japonlar yapmıştı yine yapacağını ve teknolojiyi kulaklarımıza getirmişti. zaten teknolojinin geldiği en son seviye walkman'dir benim gözümde, sonrasında çok bozdu. bozuk teknoloji ile aram bozuk anlayacağınız.
neyse efendim, taktım kulaklıkları. ve başladım yürümeye... albüm üvertür adlı parça ile başlıyor. hımm tamam derken arkadan ikinci şarkı girdi; balta! şarkıya resmen bayılmıştım. içimden helal olsun size tüm harçlığım diyerek yürümeye devam ediyorum. balta bitiyor, ne kadar başlıyor, o şarkının da farklı bir tadı var. ama enteresan bir şey oluyor o noktada, eve dönüş yolunda yol ayrımımız vardı bizim, tam o yol ayrımının başına geldiğimde iki yol adlı şarkı çalmaya başlamasın mı? işte orada ruhani bir şeylerden şüpheleniyorum.* şarkının girişi de çoğunuzun bildiği gibi şöyle; ''neden soruyosun, nereye gideyim, iki yol var demiştin, hangisini seçeyim?'' elbette eve gideni seçeceğim bu da soru mu yahu? falan derken 8. şarkıya kadar geldim. işte o anda başladım yürümeye adlı şarkıya geçiş yaptık. ben zaten yürümeye başlamıştım ama yol bir türlü bitmiyordu. albümü dinleyeceğim diye yürümeyi tercih etmiştim ve işte bu şarkının girişi ile birlikte tabiri caizse gaza geldim. enerji ile doldum.
başladım yürümeye
bir de baktım yine baştayım.
baştayım.
başladım yürümeye
bir de baktım yine baştayım.
baştayım.
birden bire her şey,
her şey iyi, her şey güzel
geldi bana...
başladım isyana
bir de baktım yine baştayım,
baştayım.
birden bire her şey,
her şey yazık, her şey değmez
geldi bana...
ne için?
kim için ?
ne için
sözler benim için muazzam. basit ama derin. müziğin de tadından yenmiyor. ritimler, riffler içimi kıpır kıpır ediyor. çalarım ben bunu deyip gazlanmış kendime iyice gaz veriyorum. elektro gitar sevdasına yeni kapılmışız, çocuk yaşta sayılırız, malum her şeyi yapmak çok basit o yaşlarda(!) o özgüvenle şarkıyı bitiriyorum. sonrasında 9. şarkıya geçmiyorum, şarkıyı başa sarıyorum. zira tekrar dinlemem lazım. ''başladım tekrar yürümeye, bir de baktım yine baştayım...'' derken sesim biraz yüksek çıkmış olmalı, çevremde olup bitenin farkında değilim, kafamı hafif hafif sallayarak ilerliyorum. işte olan da o anda oluyor. enseme bir şaplak yiyiveriyorum. lan ne oluyor? kim bu derken, kulaklık çıkartılıyor kulaklarımdan... ''başlarım senin yürümene ''diye bir ses işitiyorum. dönüyorum bakıyorum ki, rahmetli babam gülümseyerek beni sarsıyor. sonra kakara kikiri beraberce eve doğru ilerliyoruz.
işte bu yüzden en sevdiğim şarkılardan birisi olan ''başladım yürümeye'' isimli şarkı, rahmetli babam sayesinde, benim için ''başlarım senin yürümene'' adını almış oldu. hala severek dinler ve söylerim. kendisini kaybettikten sonra da, başka bir anlamlı geliyor artık...
işte böyle. eh o halde dinleyiverin gari;
devamını gör...
2.
devamını gör...
3.
mavi sakal'ın efsane albümü kan kokusu'nun en isyankar-hareketli parçalarından...
herkes iki yol'u dinlerdi o zamanlar, neden?
çünkü klibi vardı o şarkının...
çok meşhurdu.. şarkı güzeldi, klip ise muhteşem! arzu yanardağ vardı bir kere...
ben ise bu şarkının hastasıydım... başladım yürümeye!
walkman vardı o zamanlar... hey gidi..
bu şarkı ile walkmanin pil durumunu ölçerdim her defasında.
eğer cızırtı yoksa, yola devam..
herkes iki yol'u dinlerdi o zamanlar, neden?
çünkü klibi vardı o şarkının...
çok meşhurdu.. şarkı güzeldi, klip ise muhteşem! arzu yanardağ vardı bir kere...
ben ise bu şarkının hastasıydım... başladım yürümeye!
walkman vardı o zamanlar... hey gidi..
bu şarkı ile walkmanin pil durumunu ölçerdim her defasında.
eğer cızırtı yoksa, yola devam..
devamını gör...
4.
bana hep güneşli bir günde, ağaçların gölgesinde yürüyüş yapıyormuşum hissi veren, keyifli bir mavisakal şarkısı.
devamını gör...
5.
bu gurubun en büyük eksiği; bir solo gitaristlerinin olmamasıydı. alt yapısı böyle mükemmel bir parçanın içinde 5 notalık lead guitar yok... olacak şey değil. örneğin bulutsuzluk; akın eldes sayesinde çoğu dandik parçasında bile alıp götürüyordu. ulan kaç para bir lead gutarist?
devamını gör...