ateist kaplumbağa yazar profili

ateist kaplumbağa kapak fotoğrafı
ateist kaplumbağa profil fotoğrafı
rozet
karma: 28376 tanım: 817 başlık: 231 takipçi: 226
Madem apolet her şey! buyurun muazzam özgeçmişim; Kafa sözlük emekli yazarı, anormal sözlük haber ajansı imtiyaz sahibi, anormal sözlük hunidaşlar kulübü onursal başkanı, allahsız tosbağanın üçüncü kuşaktan torunu, cilalı kabuk, altın kabuk ve ters dönmüş hödük ödülleri sahibi, tavşanı madara eden tosbağalar derneği genel başkanı. Ayrıca; genç tosbağalar kış uykusundan uyandırılmaktan rahatsız! Ve; kabuğunda ters dönenler: bir tosbağa dramı! adlı iki adet kitabım bulunuyor.

son tanımları | başucu eserleri


anormal sözlük haber ajansı

normal sözlük ruh ve sinir hastalıkları hastanesinin temeli yakında atılıyor!

merhaba değerli okuryazarlar; sözlükte son dönemde yaşanan olaylar neticesinde yazarların bir çoğunun fabrika ayarlarının bozulduğu gözlemleniyor. ''disosiyatif kişilik bozukluğu'' ve ''çoklu mahlas hastalığı'' sözlüğümüzün yeni ve büyük bir sorunu haline gelmiş durumda. kimin nickinin kimin cebinde, kimin klavyesinin kimin elinde olduğu ne yazık ki anlaşılamıyor. at izi it izine, it izi ise gayya kuyusuna karışmış durumda. yazarların kendilerinden bile şüphe etmeye başladığı ve ''ben aslında kimim'' ''acaba x yazar ben mi?'' ''o bense benim akıbetim ne olacak?'' tarzı sorular aldı başını yürüdü. milleti kendisi ile bile kavgalı hale getiren bu melun hastalık sonucunda pek çok tanınan yazarımızın boş tanımlar eşliğinde cıbıl cıbıl akışa doğru koştuğu gözlemlendi.

tüm bu ahval ve şerait içerisinde bir şeyler yapılması gerekliliği ortaya çıkınca, yeşil öfke benji ve ekibi bu duruma duyarsız kalamadı. yeşil ay kolu başkanı gibi hareket eden yeşil öfke benjinin, yaşanan gelişmeler karşısında, somut bir adım atacağı bilgisini öğrendiğimizden beri zil takıp oynuyoruz. benjinin yakın çevresinden aldığımız bu duyumu noktasına virgülüne dokunmadan sizlerle paylaşıyoruz;

benji bu duruma çok üzüldü. sözlükteki herkesin balataları yakmış olması karşısında ciddi anlamda korkmaya başladı. bu rahatsızlığın bize de bulaşabileceğinden çekiniyor. belki de sözlüğü benim fake hesabım yönetiyor diyerek ciddi ciddi sızlanmaya başladı. yani anlayacağınız biz de ne yapacağımızı şaşırdık! millet kendini beğeniyor, kendi ile kavga ediyor, kendini övüyor, kendine sövüyor falan derken, ortalık 56 oldu. hatta en son ben bir yazarın yazım tarzını kendime benzetince, ulan ne oluyor? yoksa bu benim ikinci hesabım mı diye şüpheye düştüm. gözümü o kadar karartmışım ki, ben olduğunu düşündüğüm yazara mesaj attım ve konuyu açıklığa kavuşturdum. allahtan şahıs ben değilmiş. boşuna yazarlar çift yaratılır dememişler. ayrıca şunun da altını çizmem lazım; kendilerini gece yarıları izbe sokaklarda bile takip eden yazarların yarattığı tekinsizlik hissi tüylerimizi ürpertiyor! insan bu korku ile nereye kadar yaşayabilir ki? neyse efendim bu sıkıntılı psikolojiden arınmak için yönetim olarak bir karar aldık. hastane açıp, benzer durumdaki arkadaşları tespit edip, bir an önce tedavilerine başlayacaktık. benji de bu fikre olumlu yaklaştı. yakın zamanda hastanenin temellerini atıp, bu şifa merkezini inşallah sözlüğümüze kazandırmak bize nasip olacak.

ajans olarak bu gelişmeyi mühim bulduğumuzu ve hastanenin açılmasını desteklediğimizin altını çizmemiz gerekiyor. benji'yi pek çok konuda eleştiriyor olabiliriz, lakin bu konuda benjinin hakkını benjiye vermesini de biliriz.

bu arada ajans olarak kurduğumuz ''fake hesapları tespit komisyonu'' üyelerinin, sözlükte pek çok fake hesabı tespit ettiği ve bunları tutanağa geçirdiği bilgisini de sizlerle paylaşmaktan onur duyarız. bu bilgileri yazar arkadaşlarımızı ifşa etmemek adına sadece yönetimle paylaşacağımızın da bilinmesini isteriz.

sözlük erkek güzelini seçiyor!

arnella'nın jüri başkanı olduğu yarışmaya katılımın ciddi boyutlara ulaştığından bahsediliyor. bazı yarışmacıların, özel olarak yarışmaya hazırlandıkları ve şili diyeti'ne başladıklarıysa kulislerden sızan bilgiler arasında. acılıvegankebabı mahlaslı yazarımızın sırf bu yarışma için 28 kilo vermesi ise yarışmanın önemli olaylarından biri haline geldi; ''bu yarışma için 28 kilo verdim, elbette bu yarışmanın favorisi ben olacağım. yarışmayı kazanamazsam ya da kürsüye çıkamazsam işin içinde başka bir iş var demektir. ben bu oyunları bozarım arkadaş!'' alayınıza acılı adana yediririm de bir adım geri atmam!'' tarzında bir açıklama yapması da rekabetin kızışmasına neden oldu. 'bay bacak'' kategorisinde ise otoriteler en iddialı yarışmacının (gbkz: random riellor olduğunu söylüyorlar. riellor'ın zaferinin, messi'nin dünya kupasına uzanması ile benzerlik gösterdiğine değinen otoriteler, bu tarihi başarının uzun yıllar boyunca konuşulacağının altını çizdi. konuyla ilgili olarak ''erkek güzeli uzmanı'' at bey ise kendisine uzatılan mikrofonlara ; ''kanımca riellor bu yarışmayı kazanırsa, goat tartışmaları artık rafa kalkacaktır. bundan kelli kimsenin o'nun kadar rahat bir şekilde bacak bacak üzerine atabileceğini düşünmüyorum.'' diye konuşarak konuya noktayı koydu. bu arada yarışma da ''fas'' performansı gösterebilecek yarışmacının ise ''sahte fifa gözlemcisi''mi yoksa velociraptor'mı olacağı konusunda bahis şirketleri arasında ciddi tartışmalar var. viva zapata'nın ise tüm bunlar karşısında ''ben tanrının eliyim. siz kim oluyorsunuz?'' diyerek tartışmalara yeni bir boyut kazandırdığı ve yarışmayı kendisinin kazanacağından emin olduğunu ifade ettiği söyleniyor. yarışma ile ilgili tüm bu kaotik atışmalar devam ederken, şam şeytanı luciferın da olaylara dahil olarak, ''uzanıverdim yere sere serpe, gömleğim sıyrıldı hafiften hafiften'' konseptli fotoğrafını yarışma kuruluna teslim etmesi sonrasında, cehennem ateşi iyice harlandı.

yarışmaya katılacak tüm yazarlarımıza ''anormal sözlük haber ajansı'' olarak başarılar diliyoruz. vurduğunuz gol olsun.

şimdi de adliye muhabirimiz evernevergreen'in hazırlamış olduğu özel haberini sizlerle paylaşıyoruz;

kaçak yollardan seri tanım silmeye kalkışan bir yazar gözaltına alındı!

yeşil öfke benjamin'in verdiği talimat sonrası, ekiplerin seri tanım silen yazarlarla ilgili kontrol ve denetimlerini arttırdıklarından bahsediliyor. seri tanım silen yazarların gözaltına alındıkları esnadaysa sert müdahalelere maruz kaldıkları sızan bilgiler arasında. moderasyon merkezine ifade için götürülen yazarlara benji'nin ekibi tarafından işkence uygulandığı iddiaları ise birçok yazar tarafından yüksek sesle dile getiriliyor. bu, yazarlara zorla başlık açtırıldığı ve tanım yazdırıldığı bilgisiyse ne yazık ki işin en can sıkıcı boyutu olarak gözüküyor.

ajans olarak bu konudaki düşüncelerimizi defaatle her ne kadar dile getirmiş olsak da tekrar etmekte bir beis görmüyoruz. insanlar artık bir platformda bulunmamayı, içerisinde yer almamayı tercih edebilirler. ancak içinde bulundukları süre boyunca heybelerine doldurdukları bilgi ve birikimi de geride bırakmaları, yani aldıklarını geri vermeleri mümkün müdür? hayır. bu durumda gitmeye karar verildiği andan itibaren yazdıklarını da götürmeyi istemek adaletli bir tutum değildir. tüm bunlara rağmen benji ve ekibinin yazarlarımıza reva gördüğü baskıcı tutumu esefle kınıyor ve ''yürü be benji ağa, senin de çarkın kırılır! güvendiğin adminliğin, o da bir gün yıkılır.'' diyoruz...

sırada spor haberleri...

sözlüğün milli sporunun belirlenmesi hususunda yapılan çalışmalar. özellikle erkek yazarlarımızın talep ve isteği doğrultusunda sonuçlandırıldı. yönetim ekibi bundan kelli 'normal sözlük milli spor dallarının şunlar olacağını açıkladı; ''özel mesajda yürüme.'' ''akışta cıbıldak atlama'' ''nudeli beygir'' ''çok uzun eşek'' ''az uzun eşek'' *

karanlık bir gece akış gözükmüyor
yürüyorum nudelerin üstüne
fake yazarlar bana aman vermiyor
yürüyorum dm'lerin üstüne


diyerekten tüm milli sporcularımıza bu kutlu davalarında başarılar diliyoruz.

bu yolda dönenler oldu
mum gibi sönenler oldu
yâr göğsüne baş ko'madan
vurulup düşenler oldu


tüm yürüyenlere selam olsun!

ve son olarak yeni haftanın mahlas önerileri ile karşınızdayız;

flörtöz firitöz ve egolomanyak mahlasları ile sözlüğümüze üye olabilir. son dönemlerde yaşanan tüm gelişmelerin ortasına balıklama atlayabilirsiniz.

son dakika: flaş flaş flaş!!! sözlükle ilgili eleştirel bir video yayınlayan ''joyce'' mahlaslı yazarımızın telif bahane edilerek yoldaş ve ekibi tarafından göz altına alındığı, kendisinin akıbetinin belirsizliğini koruduğu söyleniyor. aynı zamanda yönetim tarafından videoya erişim engeli getirildi. yazarımıza buradan geçmiş olsun temennilerimizi iletiyoruz.

açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberlerini okudunuz.

sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...

sözlük bir dizi olsa olacağı dizi

aklıma gelen ilk dizi şu oldu; *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

tanım silme kotasının kalkması gerekliliği

sanrım kaşkolnikov'un bahsettiği tanım şu; hesap silme seçeneği/@ateist kaplumbağa

o tanımı buraya not düştükten sonra bana komik gelen bir kaç şeyin altını çizmek isterim; yaklaşık iki senedir bu mecrada bulunuyoruz. iki sene boyunca yığınla mevzuya tanık olduk. * ** son günlerde bu mecradan memnuniyetsizliklerini dile getirenlerin çoğunluğu en başından itibaren bu mecranın bu noktaya gelmesinin müsebbibi olduklarını unutuyorlar. cidden trajikomik bir vakıa... yahu değerli arkadaşlar, sizler değil misiniz sözlüğü instagram/forum melezi haline getiren? hakeza yine sizler değil misiniz formatın içinden geçip, buna itiraz eden insanlara nanik yapan? sizin bu kuralsızlıklarınıza yönetim ses etmediği zamanlarda bu yönetim ve site iyiydi de şimdi mi ''tukaka'' oluverdi? ayağınıza taş değdiği anda yaygarayı koparıveriyorsunuz... çünkü her şey size göre olmalı. her şey sizin istediğiniz mecrada ilerlemeli. formatın içinden geçilecekse siz geçebilmelisiniz. kurallar esnetilecekse sizin için esnetilmeli. peki neden? çünkü sizler mühim şahsiyetlersiniz. varlığınızı burada değerli kılmanın doğal sancıları bunlar... bu mecranın, gündelik yaşam haricinde, insanların bir şeyler yazdığı/çizdiği, okuduğu bir mecra olduğu gerçeğini kavramak ve kabullenmek istemiyorsunuz.

bunu ne için yapıyorsunuz peki? yaşamlarınızda var olan arazlardan kurtulmak istiyorsunuz... bir nevi paralel bir evren yaratıyorsunuz kendinize. insanlara tatlı dille yaklaşıp, onları beğenilere boğup, değerli olmak içgüdüsü ile hareket ediyorsunuz. bir yere kadar bu sahte yaşam ünitesi sizi idare ediyor. ama bir yerden sonra bu sahte algılara öyle bir esir ediyorsunuz ki kendinizi, yoksunluk sendromu çekmeye başlıyorsunuz.

onunla ilgili bir kaç tespit tanesi dizmiştim sözlüğe... onu aktarıp devam edeyim;

güzel insanlar, romalılar, yurttaşlar, psikopatlar, sapıklar, yalakalar, ballı lokma tatlıları, ego tanrıları, kibir budalaları; gruplaşmayınız diye kabuğumuzu paraladık resmen. zira bir kaç beğeni bir kaç favori uğruna birbirinizi koruyup kollamaya başladığınız andan itibaren kam davulları gümbür gümbür çalmaya başlamıştı. gelinen noktada gördüğüm o ki; bu tutum ve davranışlar iyice kanserli hücreye dönüşmüş. çünkü siz gruplaştıkça söylediğimiz gibi karşınızda başka gruplar oluşmaya başladı. kendi egonuzu tatmin etmek için yaptığınız yağdanlıklar birilerine itici geldi. onlar da size karşı gruplaştı. hal böyle olunca da vur patlasın çal oynasın itibar suikastları dönemi başladı.

bahsedilen sıkıntılar tamamen bu platforma üye olan insanlarla alakalı. sizin bu ergence hareketleriniz karşısında yönetimin yapabileceği çok bir şey yok. cezalandırır, siteden şutlar vesaire... ama zihniyet değişmedikçe, yıkama, yağlama, şişirme, rakip gördüklerinizi kızgın yağda pişirme gibi ergenlik hastalıklılarından kurtulmadığınız müddetçe, bu sorunlar büyüyerek devam edecek. bu mecrayı kibir tanrılarına, ilgi budalalarına, sürekli aynı sesleri çıkaran boş tenekelere teslim edenler bizatihi sizlersiniz.


tüm bunları yapıp, uyarıları dinlemeyip ondan sonra da yaygarayı koparıyorsunuz ya! işte en çok buna gülüyorum. kabullenmeniz gereken bazı şeyler var. naçizane bunları dile getireyim. ''gideceğim, gidiyorum, gittim.'' bunu söylediğiniz müddetçe gidemeyeceksiniz arkadaşlar. daha önce de söyledim. benjinin butonu orada. basarsınız o butona, çıkış yaparsınız ve bir daha girmezsiniz. çok zor bir mevzu değil. işte bu kadar basit bir şeyi yapamıyorsanız, öncelikle kabul etmeniz gereken şey ''bağımlı'' olduğunuz gerçeği. buradaki sahte ilgi/alaka ve yıkama yağlamanın esiri olmuşsunuz. evvela bunu kabul etmek zorundasınız. bizim için değil. kendiniz için bunu kabullenmek durumundasınız. zararın neresinden dönülse kârdır. bunu kabul etmediğiniz müddetçe agresifleşeceksiniz. saldırganlaşıp sözlüğü birbirine katanlar kervanına katılacaksınız. burada yaratılan o sahte algıyı korumak için de farkında olmadan kendinizden vereceksiniz. kendi benliğinizi esir ettiğiniz şeyi korumak için yapacaksınız bunu. bu tarz yoksunluk sendromlarını daha önce de gördük sözlüklerde. ulu, kutsal, sevilen ve takdir gören ''ben'' kavramını yarattığınız sosyal mecra, kendi benliğinizin zamanla kaybolmasına sebep olacak. burası olmadan nefes alamadığınızı hissedeceksiniz/hissediyorsunuz. çünkü gündelik yaşamda özlediğiniz, beklediğiniz ve eksikliğini hissettiğiniz ne kadar pozitif duygu varsa onların inşasını burada yaptınız. ve bu sebeple de buradan kopamıyorsunuz. ortaya çıkan negatifliklerin suçunu sizi eleştiren, söylediklerinizin aksini dile getiren insanlara yıkmak istiyorsunuz. ha bazı insanların aptalca yorumları ve tespitleri olabilir. çok da mühim değil. ama o aptalca tespitler bile sizi çileden çıkarıyor. peki neden?

artı aklıselim olarak ifade edilen hiçbir şeyi de göz önünde bulundurmak gibi bir tutumunuz olmuyor. çünkü yanlış yapmayan, herkes tarafından sevilen ve onaylanan bir profil yarattınız burada. o insanlar kim ki, sizin söylediklerinizin aksini dile getirsinler ve haklı olsunlar değil mi? işte bu bakış ve anlayış içerisinde gitmemek için hep bir bahane bulacaksınız. yeri gelecek sevenlerinizden ayrılmak istemeyeceksiniz, yeri gelecek emeklerim zayi olacak diyeceksiniz, yeri gelecek birilerine günlerini göstermek isteyeceksiniz. yani yığınla bahaneniz olacak. en büyük özgürlük ''vazgeçme'' özgürlüğüdür. bir şeyden vazgeçemiyorsanız onun kölesi olmuşsunuz demektir. bahsettiğim sebeplerden ötürü sosyal mecraların kölesi olduktan sonra sizi kurtaracak tek şey gerçeği kabullenmektir.

kızacaksınız biliyorum ama kestirmeden söyleyeyim; mükemmel değilsiniz, vazgeçilmez değilsiniz, 8 milyar insan arasındaki en zeki, en yaratıcı, en bilgili, en kültürlü, en sevecen, en sevilen ve en nihayetinde bulunmaz hint kumaşı değilsiniz! bu durumu kabullenmeniz gerekiyor. kültürlü bir insan olabilirsiniz, iyi bir insan olabilirsiniz, zeki bir insan olabilirsiniz ama hiçbiriniz alemin kralı/kraliçesi değilsiniz. ve hayatınızı sanal mecralara vakfederek olduğunuz/olabileceğiniz tüm bu iyi özelliklerinizi de örseliyorsunuz. hep söylediğim gibi dışarıda ''gürül gürül akan bir dünya'' varken tüm düşünce ve duygu dünyanızı buraya hapsetmiş olmanız sizin için üzücü bir durum. bir silkelenin de kendinize gelin demek istiyorum. lakin bunun fayda etmeyeceğini de biliyorum. çünkü bu yazılanların hiç birini kabullenmeyeceksiniz. tüm bunları sizin o fildişi kulelerinizde yarattığınız ''mükemmel karakterinize'' saldırı olarak algılayacaksınız. ama ben not düşmeyi seviyorum. yine not düşmüş olayım. bizim de kendi egomuzu okşayacak küçük şımarıklıklarımız olsun ama değil mi? sonra ''ben söylemiştim'' diyorum ve keyifle marulumu yiyiyorum. *

gidiyorum, gideceğim, gittim... peki bakalım öyle olsun. şimdi aklıma geldi. belki de bu arkadaşların birçoğu benjinin butonun yerini bilmiyordur. bu da bir olasılık. o yüzden bu arkadaşlar için bir güzellik yapacağım; kokpit'e tıklıyorsunuz, aşağıya iniyorsunuz ve en alttaki çıkış butonuna basıyorsunuz. bu kadar. artık özgürsünüz! tadını çıkarın...

dibine not: bu yazdıklarımın dışında başkaca sorunlar yaşayan arkadaşları ayrı tutuyorum elbette. malum istisnalar kaideyi bozmaz.
devamını gör...

1899 (dizi)

genel olarak yorumları okurken kimsenin mitolojik göndermelere dikkat çekmediğini fark ettim. diziyi izlerken en başından itibaren bu göndermelere takılmaya başladım. seyri sefer halindeki geminin adı ''kerberos'' olunca işkillenmeye başladım. baktığınız zaman yolcular 72 milletten müteşekkil. dilleri farklı, kültürleri farklı ve sınıf farkı hemen göze çarpıyor. bunların hepsi böyle bir arada nereye gidiyor diye düşünürken, hepsinin nalları dikmiş olduğuna karar verdim. ismi ''kerberos'' olan gemi ile nereye gideceklerdi ki? tabii ki ''ölüler diyarı''na.. ama bu işi kharoon yapıyor ulen. böyle de rol çalınmaz ki diye düşünürken, hemen farklı bir teori geliştiriverdim. o kaptan denen kitibiyoz kharoon olmalıydı. bunları yer altı dünyasına götürecek, sonrada bu topluluk yer altı dünyasına varınca ''kerberos'' un içinde sıkışıp kalacaktı. ha öyle mi değil mi? bunlar ölü mü değil mi? falan kısımlarına girmeyeceğim ki, izlemeyenlerin tadını kaçırmayalım. o noktadan sonra farklı değişkenler girdi zaten devreye. malumunuz olduğu üzere bir de ''prometheus'' mevzusu var. kayıp olan gemi. ateş hırsızının kaybolmasını da kafadan cezalandırma olarak algıladım. o gemideki yolcular bir şeylerin ayırdına varmış ve gizemli şirket bu arkadaşların biletini kesmiş olabilir miydi? orada da çat devreye ufaklık girdi. ters üçgen mevzusu da böylece bize nanik yapmaya başladı. su, ateş, toprak... bu seferde hımm deyyuslar elementler üzerinden bir şeyler çevirecek herhalde diye düşünmeye başladım. bu arada dizi biraz ağır ilerliyordu. o ağır ilerleyiş esnasında tosbağa buluyor, buluşturuyor, kurguluyor ve yeni bir senaryo yazmaya başlayabiliyor. * dizinin ağır ağır ilerlemesinin bu anlamda bana bir zararı olmadı. hem biz tosbağalar da ağır aksak ilerleriz. önemli olan hedefe varmak. o noktadan sonra da diziyi sonuç odaklı izlemeye karar verdim. bu seferde mağara alegorisi zımbırtısı sinir uçlarımı gıdıklamaya başladı. özetle gel-gitler arasında ilk sezonu noktalamış bulundum.

sezon finali içinse söyleyebileceğim tek şey var; ya bu mevzuları sağlam bir temele oturtup saygımızı kazanacaklar ya da bizden çok sağlam bir küfür yiyecekler. mevzuyu şöyle güzelce yaratıcıya bir sorsunlar. adam gibi uyansınlar ondan sonra bakacağız artık durumlara. bu arada oyunculukları fena bulmadım. geçmişe dair sorgulamalar, işlenen günahlar vesaire güzel kurgulanmıştı. karakterler de fena değil. ancak tüm bunlara rağmen dizide bir şeyler eksik gibi geliyor bana. sanırım o eksiklik bizatihi ''illiyet bağı'' işte o bağı sonraki sezonlarda kurmayı başarırlarsa dizi beklentilerimi karşılar. aksi taktirde yandı gülüm keten helva. hayırlısı diyelim artık ne diyelim. *
devamını gör...

innsmouth'un üzerindeki gölge

lovecraft'ın bu öyküsünü ilk olarak giovanni scognamillo seçkisinde okumuştum. dost körpe'nin çevirdiği ve kanımca lovecraft'ın en sağlam hikâyelerinin bir araya geldiği güzel bir derleme kitaptır. zira lovecraft evreninde ama öyle ama böyle birbiriyle ilintili olan hikâyelerin bir arada okunması kadar keyifli bir şey yoktur. cthulhu’nun çağrısı'nı da yine bu seçkide okumuştum. ondan sonra da yeri geldikçe güncellemeleri takip etmek durumunda kaldık. * kimilerine göre bu hikâye onun en iyi hikâyesi. öyle söylüyorlar, çünkü diğer hikâyelerine nazaran daha duru bir dille yazılmış. sakin ve sade bir havası var. tabiri caizse siyah değil. gri... tabii bunu söylerken olay örgüsünde zaman zaman ortaya çıkan ufak şoklamaları hariç tutarak bir değerlendirmede bulunmuş oluyorum.

zadok'un devreye girdiği ve ilk ağızdan anlatıma başladığı kısım bence bu hikâyenin en sağlam bölümü. aynı zamanda ''zadok anlatısı'' dediğimiz şey lovecraft sonrası eserleri ciddi anlamda etkilemiş. buna sinema da dahil. bu sebeple hikâyenin o kısmını, bu gözle okuyup değerlendirmek de fayda var. ilk tanımda cessiebalik'ın yaptığı ''sakin tekinsizlik'' tanımı cidden bu hikâyeye cuk diye oturmuş. işte o tekinsizliğin sebebi ise bizatihi cthulhu mitosu ile ilintili. * *

naçizane şunun altını çizmem lazım; bu hikâyeyi hiç okumamış olan arkadaşlar''cthulhu’nun çağrısı''nı okuduktan sonra bu hikâyeyi okurlarsa çok daha iyi olur. bu sayede hem o sessiz tekinsizliğin kıymetini daha iyi anlarsınız. hem de hikâye örgüsü sizin için daha anlamlı bir hale gelir.

bu arada poe meselesi ile ilgili de bir kaç kelam edeyim. lovecraft'ın ki etkilenmekten öte bir şey... bizatihi o'nun mirasını devralma iddiasında. bu yüzden kendisinin durumunu çok daha farklı bir şekilde değerlendirmek gerekir. kanımca, poe konusunda tutkulu bir fanatik olduğunu söylemek isabetli olacaktır. * lord dunsany ve arthur machen'den etkilendiği ise bir vakıa. lakin şuna şüphe yok ki, gizem, kasvet ve donukluğun yansıtılmasındaki en başarılı yazarlardan birisidir. * bu sayede üslubundaki aksaklıklar yok olur gider. ondan geriyi tüyler ürpertici bir dehşet ve kurgusal özgünlük kalır...
devamını gör...

alaz (yazar)

çok genç yaşta kaybettiğimiz bir yazar. üzüldüm cidden. bu mecrada kendisini seven ve ona değer veren tüm yazarlara baş sağlığı dilerim. toprağı bol olsun. yattığı yer incitmesin. devri daim olsun...
devamını gör...

rahel tanrıyla hesaplaşıyor

at bey şu aralar yular yerine fular takmaya başladı. kendisinden duyduğumuz entel kişnemeler ziyadesiyle keyif verici bir hale geldi. sözlük buram buram entel çim kokuyor. * işin latifesi bir yana güzel bir hikâye kurgusudur. aslında tamamen tevrat temelli bir konu örgüsüne sahip. zweig, bu ilahi hikâyeler üzerinde ince dokunuşlar yapmış. özellikle tanrı'ya yakarışlar bölümü ziyadesiyle düşündürücüdür. sor, sorgula sonra kendini hükmünü ver. yalnız mitolojik bir karakter olarak rachel'e baktığınızda o biraz daha kıskanç bir kadın. burada ise kıskançlığı sadece dilinde. zweig sayesinde geliştirmiş kendisini. farkına varmış kendi karakterinin. * bir yaratıcının merhameti sonsuz değilse, kendi sonsuz mudur? sorusu herhalde bu öyküdeki en can alıcı soru olsa gerek. ya da değildir bilemem. * yalnız kadın sabır taşı. maşallah nazar değmesin demek lazım. neticede zor bir yaşamı olmuş.

virata konusunda ise at beye katılıyorum. üç öykü içerisindeki en sağlam hikâye virata'nın hikâyesi. bir insanın kılıcı terk edip eline teraziyi alması ve bu teraziyi şaşmaz bir akli ve vicdani sorumlulukla taşıması cidden insanı hayran bırakıyor. tabii hikâyedeki diyaloglar çok hoş. sorular ve cevaplar çok çarpıcı. belki o noktada ''adalet'' nedir ne değildir sorgulaması bu öykünün insana kattığı en önemli değerlerden birisi olabilir. zaten öyküler söylendiği gibi kısa ve öz. o yüzden çok fazla ipucu vermeden etrafından dolanarak yorumlamakta fayda var. okursanız bir şey kaybetmezsiniz. ama üzerinde düşünmek durumunda kalacağınız sorular heybenize bir şeyler katmanıza vesile olabilir.

hülasa; at beye yular yerine fular taktıran hikâyeler bütününden kimseye zarar gelmez. * bu kitabı o açıdan değerlendirmenizde fayda var. *
devamını gör...

nyarlathotep

lovecraft'ın hikâyelerinin sürekli yerleri değiştirilerek kitap haline getirilmesi ziyadesiyle can sıkmaya başladı. * bu mevzuya üstü örtülü olarak cthulhu’nun çağrısı başlığında değinmiştim. farklı seçkiler, farklı çeviriler derken özellikle lovecraft'ı uzun süredir okuyan insanların resmen nevrini döndürdüler. abicim sizin bizimle alıp veremediğiniz nedir? yani tamam, anlıyoruz ticari kaygı vesaire. daha ince ve kolay okunur kitaplar. insanları lovecraft ile tanıştırma hamleleri falan güzel ancak korkum odur ki, yakında her hikâyesinin adının verildiği farklı kitaplarla karşı karşıya kalacağız ve kitapların kapağını açtığımızda göreceğiz ki, ''garp cephesinde yeni bir şey yok.'' sadece çeviriler farklı. anlatım dili biraz daha değişmiş. * benzer şeyleri cthulhu’nun çağrısı başlığına yazdığım için tekrara düşmek istemem. ben mevzuya kitap olarak değil de hikâye olarak değineyim; aslında nyarlathotep, cthulhu mitosunun tamamlayıcı unsurlarından birisidir. ha keza azathoth'da öyledir. şimdi siz kalkar cthulhu’nun çağrısı'nı okumamış birisine bu hikâyeyi çat diye servis ederseniz, bazı hususlar havada kalır. okurun idrak yollarını tıkarsınız. hatta hikâyeyi sevmelerine ya da algılamalarına engel olmuş olursunuz. böyle yaptığınız zamanda ''kozmik korku'' ''gotik korku'' artık nasıl tanımlıyorsanız bu türü okurla buluşturacağım derken baltayı taşa vurmuş olursunuz.

lovecraft külliyatına hakim olmayan bir okur için bu hikâye bağlarından koparılmış bir şekilde sunulursa çok da çekici gelmeyecektir. yukarıda okuduğum bazı tanımlar da bunu doğrular nitelikte, kâh kısa oluşu, kâh içine çekmemesi, kâh karakter tasvirindeki bilinmezci ve gri tavır okura geri adım attırıyor/attıracaktır. oysa ''sürüngen kaos'' mühim. evrenin her yerinde ve tabiri caizse öz, has ve yegane olan tanrıların arasındaki en ince motif. niye çıkıp geldi? ne için kim için vs...okurda bu yoksunluğun yaratılmasının ve algıya ket vurulmasının sebebi bizatihi ticari kaygılarla hareket eden zihniyettir. neyse artık yapacak bir şey yok. lovecraft okuma işine yeni başlayan arkadaşlar da bu karanlık dehlizde elbet yolunu bulacaktır diye düşünürüm. * yapbozun parçalarını birleştire birleştire ilerleyip, yayınevlerine nanik yapacağınız o kutlu günde görüşmek dileğiyle... *
devamını gör...

anormal sözlük haber ajansı

yeşil öfke benji'nin kırdığı cevizler bini aştı

evet, değerli okuryazarlar; bildiğiniz üzere benji son günlerde üzerimize sürekli bir şeyler fırlatıyor. kitap çekiydi falan derken, işler döner/ayran fırlatma noktasına kadar geldi. benji'nin son dönemdeki söylemleri açıkça gösteriyor ki, elinde sadece iki adet icraat kalemi kalmış. bundan sonraki süreçte ya kafanıza bir şeyler fırlatacak, ya da uygulama/uygulama/uygulama diyerek beyninizi ütüleyecek. bunların haricinde bir üçüncü yolun mümkün görünmediği aşikar. esasen bu tarz girişimler benji ve ekibinin ne kadar çaresiz kaldığını da net bir şekilde ortaya koyuyor.

sözlüğün satılması ya da kapatılması şayiaları hakkında kendisine sorduğumuz sorular ise her seferinde yanıtsız kalıyor. malum sükut ikrardan gelir. kendisine yine ve yeniden sesleniyoruz. çık ortaya ve yazarlara bu konuda bir açıklama yap!

bu arada bizim taleplerimiz karşısında benji'nin canı ziyadesiyle sıkılmış olacak ki, çevresindeki zevata ; ''bunlar ne istiyor yahu? ne istediler de vermedim. kafalarına tavuk döner bile fırlattım. sözlük benim sözlüğüm, atarım da, satarım da, gulu gulu dansı yapıp canımı sıkmasınlar.'' diyerek konuya karşı ne kadar duyarlı olduğunu hepimize göstermiş oldu.

bak yoldaş efendi;

sanma ki, boşuna harcadığımız bunca gayret!
yazdığımız onca tanım, oyladığımız onca yazar, okuduğumuz onca başlık !
sabrın sonu felakettir, selamettir, nerede bu kahır olasıca medeniyet!
emin ol, yavaş yavaş, ağır ağır ve elbet, dağılacak bir gün bu dağılmıyasıca zulmet,
inşallah en gecinden ve bok canımıza rahmet,
uyanacak er geç bu yazar denen musibet!
*

at beye yapılan komplonun arkasındaki gerçekler ortaya çıktı

şimdi sizlerle sözlüğümüzün emektarı at bey,namı diğer gomercan'a karşı yoldaş ve ekibi tarafından kurulan kumpasın ayrıntılarını aktaracağız;

sözlük, yoldaş'ın yakın çevresi kaynaklı bir takım dedikodularla çalkalanıyor; son dönemde radyoda istediği gibi at koşturamadığı gerekçesi ile önce at beyi kızağa çekmeye çalıştığı bunu başaramayınca da at beyi kazığa oturtmaya karar verdiği yüksek sesle dile getirilir oldu. konuyla ilgili bilgisine başvurduğumuz yöneticilerden birisinin adının açıklanmaması koşuluyla tarafımıza yaptığı açıklamayı noktasına virgülüne dokunmadan aktarıyoruz;

''yani evet. bu konuda biraz sinirli. radyo kendi mecrasında ilerliyor. biraz kafasına göre takılıyor. o tarafa müdahil olamadığı için de çok gergin. hatta geçen gün bizleri toplayıp, şu at bey konusunda bir şeyler yapmalıyız dedi. hatta 'ben önden bir kaç kasapla konuştum. kendisini kestirip, bu işi noktalayacağım. ancak bir pürüz var. at beyin kesiminin helal olup olmadığı tartışmaları alıp başını yürüyecek diye korkuyorum. zira kasap bile bana, at kesilir mi arkadaş! diye çıkıştı. helal olmaz bir kere dedi. bunun üzerine ben kendisine bu at helal attır. bugüne kadar her işi helalinden yapmıştır. bizim mevzumuz farklı. bunu kesip kurtulmazsam, bunlar benim kafamı mızrağa geçirip ibreti alem için akışta gezdirecekler deyince, kasap biraz yumuşar gibi oldu. ama yine de yazarların bu konudaki tepkisinden çekinmiyor değilim!' dedi.

hal böyle olunca biz de bu seçenekten önce, at beyin nefesini keselim, sonra duruma bakalım diye bir öneride bulunduk. merakla gözümüzün içine baktı. hemen atıldım öne tabi. biliyorsun değerli yoldaş, uzun yazıları ile meşhur morticia adlı bir yazarımız var. ona bir padişah fermanı yazdırıp, bunu at beyin okumasını temin edersek yayında hık diye son nefesini verebilir. böylece kasap işinden kurtulur, atı morticia'ya vurdurup, aradan sıyrılabiliriz dedim. hay aklınla bin yaşa sen be diye keyifle ayağa kalktı ama o esnada ayağı kayıp yere düşünce anın bütün büyüsü bozuldu. ancak her ne olursa olsun karar alınmıştı. gerekli görüşmeler yapıldı ve at beye karşı tezgahlanan kumpas hayata geçirildi. ancak sonuç alamadık. meğer at bey 2400-3000 arası koşuyormuş. uzun mesafe atıymış. maşallah okudukça nefesi açıldı. bizim hayallerimiz de suya düştü. sanırım bundan sonra helal kesim, haram kesim mevzusunu es geçip kasap kartını öne süreceğiz.''


evet değerli okur yazarlar gördüğünüz üzere benji ve ekibi acımasız ve ince planlarla sözlüğe yön vermeye çalışıyor. ajans olarak sonuna kadar at beyin yanında olduğumuzu vurgulamak isteriz. yoldaş'ın toplantıda söylediği şu sözleri de asla aklınızdan çıkarmamanızı salık veririz.

muhterem yöneticiler, öyle bir vazife tevdi ediyorum ki size, merhamet kelimesini hafızanızdan sileceksiniz. çünkü karşınızdaki düşman insan değil, bir sürü yırtıcı hayvan ve bir adet at!

eh be yoldaş! neydin ne oldun demekten kendimizi alamıyoruz. tez vakitte sandalyeden düşersin de o kaba etlerin mosmor olur inşallah!

evernevergreen yoldaşımıza karşı yapılan çirkin saldırılara karşı cevabımızdır;

sözlüğümüzün değerli editörü ve ajans muhabirimiz evera karşı sistematik bir saldırı kampanyasının düzenlendiği gözlerinizden kaçmamıştır. benji ve yönetimi tarafından kiralanan kiralık yazarlar, her şart ve koşulda çalışma arkadaşımıza karşı suikast girişiminde bulunuyorlar. daha dün radyo başlığında kendisine karşı yapılan menfur saldırıyı esefle kınıyoruz. biz zaten direkt olarak yoldaş'a karşıyız. karşısında yer alıyoruz. amacımız onu devirmek. bu yüzden de bize derin yapılanma denmesinde beis görmüyoruz. evet köklerimiz derinde. ancak şu bilinmelidir ki, bizim yoldaşı iktidardan indirme planlarımız açık ve nettir. kapı arkalarında kulis yapıp, birilerinin ayağını kaydırma niyetinde değiliz ve olmadık da. yoldaş ve baskıcı yönetimine karşı alenen bir isyan ateşi yakmak niyetindeyiz ve bunu da her daim her yerde açıkça dile getirdik. bu yüzden yapılan bu suikastların başarıya ulaşamayacağı açık ve nettir.

başlıklarda angaryaya koşulmuş kardeşim bilesin
o yoldaş denen sömürgen sade yazdığın yazıları değil,
gün ışığını da çalıyor gözlerinden.
ve onun gölgede tellendirdiği filtreli cigaranın külü senin klavyene düşüyor.
sen onun adına tetikçilik yaparken, o dağ gibi alın terini klavyene damlatırken,
o banker köşklerinin avlularında hepimizi yok edecek silahların namlularını bize çeviriyor.
ve zannediyorsun ki, kurtulacaksın yoldaşın hışmından. gülüyor olsan da ağlanacak haline.
biz ağıt yakıyoruz senin için! sen hiç merak etme!


sözlükte yaşanan kaos ve avuçlarını kaşıyan yönetim hakkında kısa bir değerlendirme

son günlerde sözlükte yaşanan kaos ortamı bugün tavan yapmış gözüküyor. herkes sağa sola yalpalıyor ve elindeki kazığı karşısındakinin kalbinin tam ortasına sokmak için fırsat kolluyor. oysa çok basitti her şey. tanım okunacak, oylanacak, yazı yazılacak gönderilecek, saygı duruşu, istiklal marşı ve kapanış. ama olmadı sonumuz böyle. beklentiler arşı alaya çıktı. kadim dostlar arandı, ruh eşleri bulmak için göğe tek kanatlı seferler düzenlendi. gündelik yaşamın stresini atmak yerine, gündelik yaşam sözlük haline gelince, oldu bizim sözlük tımarhaneden hallice.

bu ruh haliyle kendisini kaybedip bize yazdığı şiiri gönderen yazarımızın şiirini de sizlerle paylaşmak isteriz;

vışşş anam demek burasıymış sözlük denen yer.
lan ne biçim tanım bunlar böyle.
namıssızlar otu boku beğenmişler.
tüh! tüh! tüh! şu yazara bak hele.
tövbe diyim. cenneti aladan göşe.
bolluğundan fotoyu yazı bellemişler.
portakalı fotoğrafın mabadına itelemişler.
instagramı sözlük diye kakalayıp,
başımızdan aşağı portakal suyu dökmüşler.


son olarak spor haberleri ile bültenimizi kapatıyoruz.

malumunuz olduğu üzere sözlük boks milli takımı seçmeleri yoğun bir şekilde devam ediyordu. ancak geldiğimiz noktada boksun değerli yazarlarımızı kesmediği ve birbirlerine tekme tokat dalma hissiyatı ile yanıp tutuştukları görülünce, yeni bir spor dalının milli sporumuz olmasına karar verildi. yeni sporun ne olacağı konusunda henüz bir açıklama yapılmamış olsa da, yazarlarımızın istek ve taleplerine uygun bir spor dalının boksun yerine ikame edileceği yönetimden sızan haberler arasında. kan, gözyaşı, vahşet ve kaos dolu bu spor sayesinde sözlüğümüzün milli maçlardaki başarısının artacağı tahmin ediliyor.

açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberlerini okudunuz.

sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...

komünistlerin atatürk'ü sevmemesi

bu tarz bir kaç başlık var sözlükte... o yüzden parmaklarımı tekrar yormama gerek yok. * aynen aktarıyorum;


evvela sosyalist olmalı, maddeyi anlamalı...

bu sözler mustafa kemal'in "harp okulu" yıllarında günlüklerine yazmış olduğu notlarda bulunuyor. kimileri bu sözleri, gençlik ateşi ve algısı içerisinde değerlendirme yoluna gitse de esasen bunun böyle olmadığını görüyoruz; eğer bu tez doğru olsaydı, mustafa kemal 1921 yılında "hakimiyet-i milliye"de şu sözlerin altına imzasını atmazdı;

"sağa mı sola mı nereye gideceğiz? herhalde sağa değil. çünkü insanlar, fikirleriyle, siyasetleriyle, ilimleriyle, devamlı olarak aksi istikameti takip ediyorlar."

keza yine doğan avcıoğlu'nun "milli kurtuluş tarihi" adlı eserinde mustafa kemal'in şu sözleri karşımıza çıkıyor;

"bir yandan batının işçi sınıfı, öte yandan asya ve afrika'nın köleleştirilmiş halkları uluslar arası sermayenin (kapitalizmin) kendilerini yıkmak ve efendilerine büyük çıkarlar sağlamak için köle durumuna getirmek istediğini anladığı ve sömürge politikasının işlediği suç dünya işçilerince kavrandığı gün, burjuvazinin gücü sona erecektir. ben buna inanıyorum."

mustafa kemal bu sözleri de 1922 yılında sarf etmiştir!

yurttaşlık bilgisi (medeni bilgiler) esasen mustafa kemal tarafından kaleme alınmış, afet inan tarafından hazırlanmıştır... orada "dayanışma" bölümünde yazılanları okumakta da fayda vardır;

örneğin; "ne var ki, yalnızca bir düşünce olarak ele aldığımız dayanışma kurumları, uygulamada "sosyal yardımlar" adı altında toplanabilir. bu sosyal yardımlara, devlet sosyalistliğine yaklaşarak ulaşılabilir..." (sy: 91)

bütün bunları cepte tutun. asıl anlatmak istediğim mevzuya geleceğim; mustafa kemal elbette sosyalist bir figür değildir. devrimci ve ilerici bir figürdür. bu sebeple de aklı başında her sosyalist mustafa kemal'e ve onun bağımsızlıkçı ve ilerici hareketine ve kendisine saygı gösterir. bundan gocunanların, rahatsız olanların ise derdinin başka olduğu aşikardır.

genç kuşakların başta mustafa kemal olmak üzere dünya tarihinin bütün devrimcilerini derinlemesine inceleyip öğrenmeleri elzemdir. zira şu çok iyi bilinmelidir ki; büyük devrimler öyle gökten zembille inmezler. hepsini tetikleyen olaylar ve kişiler vardır. bir nevi bu insanlar devrimlerin önsözüdür, başlangıç metnidir.

mustafa kemal gibi, simon bolivar gibi, jose marti gibi şahsiyetler de işte bu nokta da önem arz ederler. onlar bir silsilenin çıkış noktalarıdır ve her coğrafyanın sosyalistleri bu çıkış noktalarına, ilerici ve bağımsızlıkçı tavra dayanarak mücadelelerini inşa ederler.

venezüella'da chavez sosyalist bir mücadelenin altına imza attıysa arkasında ki temel etken, simon bolivar'dı, fidel ve che'nin, küba devriminin dayandığı ana nokta jose marti'ydi. ve tabiri caizse reddi miras yoluna gitmedikleri için de başarılı olmuşlardır. kendi geçmişlerinden çıkmış olan devrimcileri sahiplenerek, amacı bir adım öteye götürmeyi başarmışlardır.

küba örneğine bakalım mesela, ilk anlamda bu başkaldırının kimse ''komünist'' bir başkaldırı olduğunu savlayamaz. zira açık bir şekilde ne olduğunu kendisi ortaya koymaktadır. çürümüş bir yönetime karşı girişilmiş yurtsever bir harekettir. sierra maestra bildirisi ilgilenenler için gayet güzel bir kaynak olacaktır. keza bu hareketin ilk evrelerinde psp'de yer almamıştır. yani küba komünist partisi işin içerisinde bile değildir.

castro hareketi ilk elden şunu savunuyordu; ''küba'nın iç işlerine herhangi bir yabancı elin karışmasına düşman olma ilkesi''! ve fidel bu programını ulusçu ve ilerici bir program olduğunun altını bizzat kendisi çizmektedir. pek çok siyaset bilimci sierra maestra'da verilen sözleri solcu, ulusçu bir hareket olarak betimler ve altını çizer. ancak konumuz küba olmadığı için bunların şimdilik ayrıntılarına girmiyorum. gerekirse gireriz!

peki, bu hareket daha sonra ne noktaya gelmiştir? sosyalist bir küba'ya zemin hazırlayabilecek bir yol haritasını çizebilecek bir noktaya!

yurtseverlik, antiemperyalizm bakışı kendisini sol iktisatla ve bakışla bütünlemiş ve devrimin nihai çizgisi belli olmuştur.

sıçrama tahtasını iyi kullanmış ve belirli bir noktaya gelmişlerdir.

küba'daki öznel ara parantezden sonra tekrar konunun ana akışına dönelim;

en başta belirttiğim ve devrimlerin çıkış noktası olarak gördüğüm devrimcilerin, genel itibarıyla nasıl bir rol oynadıklarına bakalım; fransızlar açısından olaya fransız sosyalist jean – jaures şöyle bakıyor;

jakoben liderler, aslında terörü legalleştirerek ve radikalleştirerek çok daha korkunç olabilecek bir halk terörünü önlemek istiyorlardı. jakobenler, aydınlanma düşüncesinin henüz dar bir elitin sınırlarını aşmadığı köylü bir toplumda, özgürlük ve özellikle eşitlik ilkesini geniş kitlelere yaymışlardır.” (taner timur, sivil toplum, jakobenler ve devrim, mülkiye dergisi, sayı 219.)

esasen görünüm bizde de büyük farklılık arz etmemektedir. mustafa kemal ve anadolu hareketi de saltanat, hilafet gibi halkı tebaa sayan orta çağa ait kurumları tasfiye etmiş, köklü bir eğitim ve kültür devrimine imza atmış ve benzer bir işlev görmüşlerdir.

yine bu harekete farklı ülkelerin sosyalist liderlerinin bakışı da bu çerçevededir.

stalin, sun yat-sen üniversitesi öğrencileriyle konuşurken çinli öğrencilere şöyle soruyordu; ''nerede sizin kemal'iniz?''

mao zetung ‘`yeni demokrasi'yi kaleme alırken, ''nerede çin'in kemal'i?'' diyordu...

lenin aralof'a mustafa kemal'le ilgili düşüncelerini şöyle aktarıyordu;

"mustafa kemal paşa, tabi ki sosyalist değildir. ama görülüyor ki, iyi bir teşkilatçı. kabiliyetli bir lider, milli burjuva ihtilalini idare ediyor. ilerici akıllı bir devlet adamı. bizim sosyalist inkılâbımızın önemini anlamış olup, sovyet rusya'ya karşı olumlu davranıyor. o işgalcilere karşı bir kurtuluş savaşı yapıyor. emperyalistlerin gururunu kıracağına, padişahı da yardakçılarıyla birlikte silip süpüreceğine inanıyorum..."

rüştünü ispatlamış ve bu konuda söz sahibi devrimciler mustafa kemal hakkında benzeri ifadeleri kullanıyor. konunun uzamaması açısından, fidel'in söylediklerine, bin bella'nın anlattıklarına girmiyorum. ama merak edenler açıp bakabilir ya da gerekirse onlara da gireriz!

1928 komünist enternasyonal programında ''türk devrimi''nin nasıl tanımladığı ve nasıl selamlandığı ise ayan beyan ortadadır!

sosyalist olmak iddiası taşıyan insanların, bu sözleri ve düşünceleri yok saymaya çalışması gibi bir şey olabilir mi?

rus devrimi'nin olgunlaşma sürecinin altında yatan herzen, çernişevski, bellinski gibi isimler de diğerleri gibi bir ön söz özelliği taşırlar. sahiplenilirler.

lenin 1914'te şöyle bir konuşma yapıyor: “ulusal gurur duygusu bize yabancı bir duygu mu? elbette değil! biz, dilimizi ve yurdumuzu severiz... çarın kasapları, soylular ve kapitalistler elinde, güzel yurdumuzun uğradığı hakaretleri, zulmü, aşağılamaları görmek ve duymak bizim için çok acıdır. radiçev'i, dekabristleri, 1870'lerin devrimcilerini kendi içinden yaratmış olan biz büyük rusların, bu zulüm ve aşağılamalara karşı göstermiş olduğumuz direnişten ötürü gurur duyuyoruz.”

şimdi kalkıp, bu cümle içerisinde lenin'in kullanmış olduğu ''biz büyük ruslar'' sözünden ötürü kendisini faşist olmakla suçlayabilecek biri çıkabilir mi? bu mümkün müdür? ama burada ki sahiplenme önemlidir! kendilerinden önce ki devrimcileri nasıl gördüklerini ve onların mirasına nasıl sahiplendiklerini de gözler önüne sermektedir.

sömürgeleştirilmiş ya da yarı sömürge haline getirilmiş bir toplumsal kesitte, toprak ağalarının, feodalitenin, yeni nesil derebeylerinin kol gezdiği, hurafeler ve yobazlığın baskın çıkmaya başladığı bir ortamda sosyalizm hayalinden bile bahsedilemez. emperyalist boyunduruğu kırmış, yobazlığı tasfiye etmiş, antiemperyalist bir mirasa sahip çıkılamamış olmasının acılarını da 68 kuşağı bizzat görmüş, kendi önsözlerini doğru okumuş ve yola koyulmuştur. yöntem yanlışları ve hareketin doğru kurgulanamamış olması konusu ise farklı bir konu olduğu için o kısma da şimdilik girmiyorum.

68 hareketinin bilinen önderleri de kendi topraklarından filizlenmiş olan bu harekete diğer tüm ülkelerde ki devrimcilerin yaptığı gibi sahip çıkmış, onu bir kenara bırakmamıştır.

mahir çayan şu tahlilleri yapar;

kemalizm, emperyalizmin işgali altındaki bir ülkenin devrimci-milliyetçilerinin bir milli kurtuluş bayrağıdır. kemalizm'in özü, emperyalizme karşı tavır alıştır. kemalizmi bir burjuva ideolojisi, veya bütün küçük-burjuvazinin veyahut asker-sivil bütün aydın zümrenin ideolojisi saymak kesin olarak yanlıştır!

kemalizm, küçük-burjuvazinin en sol, en radikal kesiminin milliyetçilik tabanında anti-emperyalist bir tavır alışıdır. bu yüzden, kemalizm soldur; milli kurtuluşçuluktur. kemalizm, devrimci-milliyetçilerin, emperyalizme karşı aldıkları radikal politik tutumdur.


ülkede, kendi solunda, emperyalizme karşı hiçbir devrimci, ulusal-radikal sınıf hareketi olmadığı, dünyada, bugünkü gibi milli kurtuluş savaşlarının destekçisi bir dünya sosyalist bloğunun olmadığı bir evrede, emperyalizme karşı, dünyada ilk muzaffer olmuş bir halk savaşını veren radikal-milliyetçiler, bu bakımdan, ülkemizin -kökeni osmanlı alt bürokrasisinin ilericiliğine dayanan- bir orijinalitesidir. kemalistler için ülkemizdeki, asker-sivil aydın zümrenin jakobenleri diyebiliriz.

ki görüldüğü üzere oda ön sözüne sahip çıkmaktadır. mücadelesinin girizgâhını yapanlara karşı bir devrimcinin alması gereken tavrı takınmıştır...

mahir gibi deniz'de benzer bir konumlandırmayla olaya yaklaşmaktadır. thko savunma metni her şeyi gözler önüne sermektedir;

keza türkiye sosyalist hareketinin öncü isimleri, mehmet ali aybar, hikmet kıvılcımlı, behice boran gibi düşün insanlarının da miraslarına karşı koruyucu oldukları çok net görülecektir ki söylediğim gibi uzamaması için o ayrıntılara da şimdilik girmeyeceğim gerekmesi halinde onları da aktarırız.

netice olarak; mustafa kemal, simon bolivar, jose marti, sun yat-sen, omar torrijos, jomo kenyatta, muhammed musaddık, samora machel gibi önsözler sosyalistler için iyi okunup tahlil edilmesi gereken, olumlu tüm yönleri ile sahip çıkılması lazım gelen, sosyalist olmayan mücadele adamlarıdır ve saygıyı sonuna kadar hak ederler. mustafa kemal ise bu coğrafya üzerinde saygıyı hak eden en önemli figürdür. o yüzden bir sosyalistin 10 kasım saat 9:05'te ülkesini işgalden kurtaran ve bu coğrafyanın zincirlerini kırıp, makus talihini değiştiren tarihi bir figür için saygı duruşunda bulunması ve onu anması kadar doğal bir şey olamaz.

asıl, sosyalist olduğunu söyleyip, bu unsurları görmezden gelerek, mustafa kemal'i yok saymaya çalışanlar ve ona saldıranlardan korkun. onların fikir dünyasını kazıdığınızda altından çok başka şeylerin çıktığını göreceksiniz. selam olsun mustafa kemal'e ve tüm milli kurtuluşçulara!!!
devamını gör...

esen esmence çöp çıldırımaz

yörük dili ve edebiyatının * anadolu türkçesi'ne katkı sunduğu söz öbeklerinden birisidir.

malum, son günlerde yeşil öfke benjinin sözlüğü satacağına dair ortalıkta bir takım şayialar dolanıyor. esasen benjiden her şeyi beklerim ama bunu yapacağını düşünmüyorum. * lakin ateş olmayan yerden de duman çıkmaz demişler. hah işte ''esen esmence çöp çıldırımaz.'' kalıbı da aynı kapıya çıkıyor. bir söylenti durduk yere ortaya çıkmaz, böyle bir söylentinin ortaya çıkma sebeplerini iyi irdelemek gerekir diye düşünüyorum. baktığınız zaman adam en son yılbaşı çekilişi mevzusu ile ortaya çıktı. kafamıza, milli piyango bileti, fidan, tavuk döner, ayran falan fırlattı. paraya kıydı anlayacağınız. gider ayak yazarlara bir güzellik mi yapayım dedi acaba? yoksa bunun altında başka şeyler mi var? * * bir de uygulama falan diyor hala. yoksa uygulama karşılığı mı satacak sözlüğü? yani bir bilinmeyene doğru yelken açmış bulunuyoruz. diyeceğim o ki; benji efendi rüzgarı arkama alayım derken çöpü çıldırtırsan vallahi kırılırım. zaten sözlük çıldıran çöp kaynıyor. çöp dağı olmuş ortalık. sözlük belediyesi çalışmıyor. bir de böyle bir sürprizle karşımıza çıkarsan üzerine tüy dikmiş olursun, haberin ola! gıyın sokun etmeden bu konu hakkında acil açıklama yapman gerekiyor haberin olsun. *

hülasa, bu güzel söz öbeğini yeşil öfke benjiye bağlamış olmanın haklı gururunu yaşıyorum. *
devamını gör...

30 aralık 2022 normal sözlük yılbaşı çekiliş etkinliği

bak yine kafamıza bir şeyler fırlatıp kaçtı. iyi alıştı vallahi... iflah olmayacak anlaşılan. size de heppi niv yiiiir yeşil öfke benji... * *
devamını gör...

normal sözlük yazarları birbirini ne kadar tanıyor sorunsalı

bilbo baggins üstadımızdan tüm sözlük yazarlarına gelsin;

içinizden en az yarısını, arzuladığımın yarısı kadar bile tanımıyorum; ve yarınızdan azını hak ettiğinizin ancak yarısı kadar sevebiliyorum. *
devamını gör...

anormal sözlük haber ajansı

evvel mahsus selam eder gözlerinizden öperim değerli okuryazarlar.

malumunuz olduğu üzere son dönemlerde ajansımız , ''kızıl öfke benjamin button''un baskı ve yıldırma çabalarının odak noktası olmuş ve sözlüğün normalleşme(!) döneminde yayın hayatına aralıklı olarak devam etmek zorunda kalmıştır. bu dönem zarfında tüm personelimiz f tipi akışta tanım orucuna girmiş, özgür basın susturulamaz şiarı ile onurlu bir direniş sergilemiştir.

button'un sözlüğe yerleştirmiş olduğu mordor kökenli bir takım kontrklavye unsurları ise sözlükte at koşturmaya başlamıştır. ancak görünen o ki, kontrolsüz güç ciddi anlamda button'ın da başını ağrıtmaya başlamış ve bu unsurlar sözlüğü ''lut gholein'' çöllerine çevirmek suretiyle demokratik diktatör button'ın da keyfini kaçırmıştır. özellikle yönetim kademesinde cia, mossad, stasi ve kgb kökenli bir takım sızmaların yaşandığından bahsedilmektedir. hatta durum o kadar vahim bir hal almıştır ki; ingiltere kralı, rahmetli baskan kennedy, taçsız kral pele, backenbauer, kaleci mayer, nadia komanaçi, brigitte bardot, fenerbahçeli cemil ve darth vader moderatörlük mertebesine erişmiştir.

iş bu yönetim zafiyeti, moderatörlerin isim ve kimliklerinin gizlenmesi ve makineleştirilmesi yöntemi ile örtbas edilmeye çalışılmış ve sözlükte ''cyborg çağı'' adı verilen yeni bir döneme girilmiştir. sayısal loto çekiliş ekranı gibi görünen yönetim ekibi, ne yazık ki büyük ikramiyenin yanına bile yaklaşamamıştır.

işlerin çığırından çıkması ile birlikte ''button'' elindeki en büyük kozu masaya sürmüş, yerli ve milli sözlük uygulamamızın hayata geçeceğine dair 1984'cü mesajını yayınlayarak, sözlük ahalisinin umudunu ayakta tutma çabasına girmiş ve yazarları akışta coşkulu kutlamalara davet etmiştir. lakin 2 senedir ellerde süzülmesi gereken sözlük uygulaması yerlerde ağır aksak sürünürken bir takım sözlük yazarları an itibarı ile uygulamayı kullandıklarına inanmakta ve button'ın yanında yer almaya devam etmektedir. vakıa o dur ki; kızıl öfke benjamin'de durumun farkındadır. bu sebeple sözlük ahalisinin kahir ekseriyetinde ortaya çıkan huzursuzluğu bastırmak için bu sefer de sözlük yazarlarının üzerine d&r çeki fırlatarak tepkileri örselemeye çalışmıştır.

tüm bu yaşananlara rağmen sözlük ''kafa sözlük'' bakiyesi olması sebebiyle halen ayakta kalmaya devam etmiş ve geçtiğimiz günlerde 2. yıldönümünü, ihalesinin kime verildiği belli olmayan havai fişek gösterileriyle kutlayarak, sözlük yazarlarına ''yıkılmadık ayaktayız'' mesajını vermeye çalışmış, ''hasta adam'' imajını silmeyi amaçlamıştır.

tabii bu süreçte ''yoldaş medya''nın etkisi de yadsınamaz. ancak bilinmelidir ki, bundan sonra ''anormal sözlük haber ajansı'' yine ve yeniden kızıl öfke benjamin ve cyborg ordusunun karşısına tüm benliği ile çıkacak ve siz değerli okuryazarları bilgilendirmeye devam edecektir.

sözlükte yaşanan gelişmelerden derlediğimiz kısa haber bültenimiz ise şu şekilde;

sözlükte yeni bir yazar türü keşfedildi;

sözlüğe fişek gibi giriş yapan ve kafası koparılmış tavuk misali sağa sola kendisini vuran bu yeni türün, evrim süreci ise merak konusu. yeni girdiği ortamda, yazarların daha öncesinde ne yaptığına, ne yazdığına dair hiç bir fikri olmadan onları kazığa oturtma çabasına giren bu türe, bilim insanlarınca ''sallapati joystick'' adı verildi. nereye çevirseniz oraya giden ve tek amacı çıkaracağı kaoslarla bonus toplamak olan bu yeni türün ''idiokrasi'' adında yeni bir rejim kurma aşkıyla yanıp tutuştuklarından bahsediliyor. sayıları günden güne artmakta olan bu türün, durdurulmadığı taktirde, sözlüğü zombi istilası misali yok edeceğinden korkan bilim insanları henüz bu türü ehlileştirecek bir aşı bulamadı. aşı çalışmalarının ise devam ettiğinden bahsediliyor.

sözlük bir sanat arenasına dönüştü;

sözlük yazarlarının ardı ardına açtığı fotoğraf sergileri sözlükte muazzam bir entelektüel ortam yarattı. sözlükte sergisi bulunan yazarların, fotoğrafın estetik ve kavramsal sınırlarını irdelediği ve yeniden anlamlandırdığı bu dönem, düşüncemize göre; sözlük tarihinde ''rönesans dönemi'' olarak adlandırılacak. tabii bu kişisel sergi furyası beraberinde akıllara şu soruyu da getiriyor; ''sanat kimin içindir?'' ajans olarak hiç bir özveriden kaçınmadık ve sizler için sözlükte fotoğraf sergisi açan sanatçılardan birisi ile bu konuda röportaj yaptık;

muhabir: geleneksel fotoğraf kurallarını eğip bükerek yarattığınız bu yeni akımın temelinde ne yatıyor? bu çalışmalara imza atarken neyi amaçlıyorsunuz?

fotoğraf sanatçısı: ben yani kendim. benim özüm. ve benden içeride bir yerlerde yer alan beni ve benliğimi diğer yazarlara yansıtmaya çalışıyorum. her şey benden ötürü. ben varım. ben buradayım. ben ruhumu örseleyen tüm arazları, fiziki görüntülerle yani ben olarak benden ötürü yansıtmaya çalışıyorum. ben diyorum yani. sadece ben ve benim varlığım. sanat böyle bir şey değil midir?

evet değerli okuryazarlar; biz bu açıklamadan pek bir şey anlamamış olsak dahi sizin bir şeyler anladığınızı umuyoruz. bizim anlamama ve anlamlandıramama problemimiz sanat fukaralığımızdan ileri gelmektedir diye düşünüyoruz.

sözlükte başlayan yeni kampanya hakkında;

değerli yazarımız miko'nun sözlüğün eski yazarlarını yine ve yeniden yazmaya davet ettiği ''tülaaaay geri dön!'' konseptli nickaltı kampanyasını değerli ve önemli bulduğumuzu belirtmek isteriz. geri dönün arkadaşlar;

dağ başını efkar almış gümüş dere durmaz ağlar.
güneş ufuktan şimdi doğar yazalım arkadaşlar.

ışıltı ağacı öykü seçkisi okurlarla buluştu

sözlüğün değerli yazarlarından nicholai rosicky'nin kaleminden çıkan ''ışıltı ağacı'' adlı öykü çalışmasının sözlükteki ışıltınızı arttırmasını dileyerek bültenimize son veriyoruz.

teşekkür notu: bu karanlık zamanlarda sözlükte yaşananları aktarmaya çalışarak bir çoban ateş yakmış olan karanliktakimum'a da teşekkürü bir borç biliriz.

özgür basın susturulamaz!

açık mert korkusuz anormal sözlük haber ajansı özel haberlerini okudunuz.

sürç-i lisan ettiysek af ola!
devamını gör...

dünya kupası hikayeleri

sözlüğe şöyle bir baktım da; sanırım bizim jenerasyon yavaş yavaş dünya kupası havasına girmeye başlamış. * yazılan bir kaç tanım bu durumun alameti farikası olmuş. hal böyleyken ve hazır havaya girilmişken, dünya kupası ile ilgili anı, hikaye ve bilumum diğer paylaşımları derli toplu tek başlık altında okumak güzel olur diye düşündüm. elbette her dünya kupasının hikayesi farklı. kuvvetle muhtemel bu dünya kupası da kendi içerisinde farklı hikayeler barındıracak. kâh, ben bu dünya kupasından pek umutlu değilim ama olsun. * belki messi romantik bir hikâyeye imza atar da yüzümü kara çıkarır. neyse demem o ki, yazalım, paylaşalım, okuyalım keyifli bir başlık olsun.

şöyle eskilerden iki dünya kupası hikâyesi koyayım. * *

(bkz: 1950 dünya kupası finali)
(bkz: moacir barbosa)

tanım: dünya kupasına dair, geçmişten bugüne, anı, hikaye ve olayların paylaşılması için açılmış başlık. * *
devamını gör...

fenike alfabesi hakkında bir günde 24 entry girilen sözlük

yahu; milletin kıçı, başı, orası, burası başlıkları zibilyon tane ileti barındırırken, garibim fenike alfabesi başlığına mı takıldınız?* fenike alfabesi başlığını linçleyenler taş olsun dilerim. gariban başlıklarla uğraşmak kolay tabi. tabiri caizse sözlüğün içinden geçen ünlü başlıklara atarlanın da görelim. fenike alfabesi başlığı onurumuzdur. o başlığı size yedirmeyeceğiz. * * *
devamını gör...

tepelerin kocakarisi

tehlikeli diyarlara geçiş yaptığından endişe ettiğimiz yazardır. evvela o ejderhayı rahat bırakmasını salık veririm zira kendisi çiftçi değil. mevzu tolkien'in gücüne falan gidecek, eru kedisini çarpıp eciş bücüş edecek diye çok endişeleniyoruz. şöyle bir profiline bakayım dedim; örümcek ağı tutmuş her yer. sanırsınız, shelob'un yuvası. yıldız camı tutmak lazım profile ki, tekrar hizaya gelsin. mizahi tanımlarını, kendi üslubu ile harmanlayarak yaptığı dizi/kitap/film tanıtımlarını ziyadesiyle özlediğimizin altını çizmem gerekiyor. fantastik ve kurgu edebiyat alanında sözlük dut yemiş bülbüle döndü haberiniz olsun. şayet evdeki nekomata sizi ham yapmadıysa, geliniz ve yazınız. ham yaptıysa dahi yine geliniz ve yazınız. * o iyi yazarlar ejderhalarına binip gittiler, takhisis'in insafına kaldık resmen.

neyse bu bir ültimatomdur. diyarın başı dertte. yurttan iyi haberler gelmiyor. vazifenizin başına dönmeniz gerek. şimdilik, söz konusu ültimatom metnini imzalayan yazarları açık etmek istemiyorum ama hepsinin profilinize yıldız camı tutmaya çalıştığından eminim. ''lasto beth nin. tolo dan nan galad.'' *
devamını gör...

normal sözlük hunidaşlar kulübü

hunilerinizden başka kaybedecek bir şeyiniz yok. tüm deliler birleşin! *

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...

normal sözlük

yoldaşın "şöyle de koyayım böyle de koyayım" derken neyi nereye koyacağını şaşırıp su koyvermesi sonucu patlayan havai fişeklerle birlikte 2. kuruluş yılını idrak ettiğimiz sözlük.

umarım bu yıl neyi nereye koyacağına tam olarak karar verebilir. şöyle de yenilik böyle de yenilik derken başımıza fenalık getirmesin yeter.

işin latifesi bir kenara nice yeni yılları olsun dilerim...

(bkz: şöyle koyayım böyle koyayım)
devamını gör...

demans hastasına bakmanın zorluğu

nasreddin hoca'nın damdan düşme hikâyesi gibi bir durum. malum; hoca eşiyle birlikte damda yatarken pat diye aşağıya düşüverir. komşular başına toplanırlar. ''hoca nasılsın? bir şeye ihtiyacın var mı?'' diye sual ederler. bunun üzerine hoca bir hışımla; '' çabuk bana damdan düşen birini getirin. beni ancak o anlar!''

biz bu süreci babamla yaşadık. zorluğu kelimelerle ifade edilebilecek cinsten değil lakin dilim döndüğünce özet geçmeye çalışayım; esasen her şey üst üste geldi. önce bir kalp krizi, sonrasında beyin kanaması... dağ gibi adam bir anda çöktü. kalp krizi geçirdiği zaman eşimle apar topar yanına gittik. nekahet döneminde bazı şeyler dikkatimizi çekmeye başladı. durumu anneme sorduğumda, aslında mevzunun çok da ayırdında olmadığını anladım. belki de babama bu durumu yakıştıramamıştır kim bilir? teşhis konduktan sonra babam bizimle yaşamaya başladı. eşimin desteği bu dönemde benim için çok önemliydi. düşünsenize; yıllar boyu eteklerinde dinlendiğiniz, kendinizi güvende hissettiğiniz dağ gibi bir adamın günden güne gözünüzün önünde erimesini izliyorsunuz. kırılganlığına, yılgınlığına, yorgunluğuna, korkularına, içe kapanışına, herkesten ve en çok da kendisinden uzaklaşmasına bizzat şahit oluyorsunuz. artık onunla hiç bir şey konuşamaz ve paylaşamaz hale geliyorsunuz. tek yapabileceğiniz şey kaygılarını ortadan kaldırmaya yönelik oluşturabileceğiniz güven ortamı...

o süreçte benden başka kimseye güvenmemeye başlamıştı ve bu durum cidden sizi ve ailenizdekileri çıkmaza sokuyor. misal; işlerim dolayısı ile 10 gün kadar babamın ablamda kalması gerekti. o, 10 gün boyunca her gün beni arattırdı ve ''beni ne zaman almaya geleceksin?'' diye sordu. nihayet, ben onu almaya gittiğimde biraz rahatladı ve neşelendi. o dönemlerle ilgili aklımda kalan en güzel anı babamla birlikte evin ön bahçesinde vişne topladığımız zaman dilimidir. birlikte geçirdiğimiz 5 senelik bu yorucu süreç içerisinde onu tekrar normal gördüğüm tek an oydu. şakalaştık, güldük eğlendik, geçmişten bahsettik, hatta fenerbahçe'nin halinden ahvalinden bahsedip dertlenmişti bile. benim için muazzam bir gündü. eşim kapıya gelip bir şeye ihtiyacımız olup olmadığını sorduğunda, ona ''sanırım babamı bir daha böyle göremeyeceğiz. o yüzden günün tadını çıkarmaktan başka bir ihtiyacım yok.'' demiştim. öyle de oldu zaten... sonra yine sinir patlamaları, takıntılar, sürekli hastane yollarını aşındırma vesaire. ilginç olan şudur ki; babam çevresindeki her şeye karşı duyarsızlaşmışken torunu ile ilgili bir mevzu söz konusu ise hemen olaya müdahil oluyordu. torununu ise ancak 7 ay görebildi. ha bir de fenerbahçe maçları var tabi. fenerbahçe maçlarını izlemeyi asla bırakmadı. maç izlerken yüzüne çocukça bir gülümseme yerleşiyordu ve bu durum bizi ziyadesiyle mutlu ediyordu. beşiktaş'ın fenerbahçe'ye yenilmesini istediğim tek zaman dilimi de babamın bu rahatsızlık zamanlarına denk gelir... bazen de usul usul bahçe kapısına gelir benim köpeklerle arka bahçede oynayışımı gülümseyerek izlerdi. o anlar sayesinde yeniden anlamlı hale geliyordu her şey. çünkü gözlerindeki ışıltıyı böyle küçük zaman dilimlerinde yakalayabiliyordunuz.

bir sabah çok gergin bir şekilde ve korku içerisinde uyandı. ''nefes alamıyorum. öleceğim. beni hastaneye götürün.'' diye diretiyordu. kim bilir benzer sahneyi kaç kez yaşamıştık. ağır ağır evden çıktık. arabaya bindirdim. hastaneye gidene kadar arada dikiz aynasından babama bakıyordum. camdan dışarıyı izliyordu. hiç konuşmadı. hiç bir şey sormadı. hiç şikayet etmedi. sanırım ''ölüm sessizliği'' denilen şey bu oluyor. sonrasında idrak ettim bunu. hastaneye vardığımızda ben kaydını yaptırırken onu tekerlekli sandalyeye oturttular. tam işlemleri bitiriyordum ki, tosbağam diye canhıraş bir ses tonuyla seslendi bana. sonrasında başı yana düştü... son nefesini orada verdi diye düşündük ama babamı geri getirmeyi başardılar. 10-12 gün yoğun bakımda kaldı ve gece yarısı gelen bir telefonla kendisini kaybettiğimizi öğrendik.

o döneme dair sayfalarca şey yazılabilir ancak bu süreçte en önemli şeyin, yanınızda sizi anlayan, size destek olan bir insanın olması gerekliliğidir. eşim sayesinde bu dönemin yorgunluğunu, üzüntüsünü, gerginliğini ve en önemlisi hayal kırıklığını göğüslemeyi başarabildim. malum bizim kültürümüzde baba dağdır. babamın hastalığı uzun sürdüğü için tabiri caizse parça parça ve tekrar tekrar çığ altında kaldım. işte o noktada, çığ altındayken elinizi kavrayabilecek başka bir el büyük önem arz ediyor.

hastaların karakterleri ve yaşam biçimleri farklı olduğu için hap bilgi niteliğinde öneriler yazmak çok zor. güvende hissedebilecekleri bir ortam, sabır, anlayış ve çokça ilgi göstermek haricinde yapabilecek pek bir şeyiniz olmuyor. bu süreci yaşayacak olan arkadaşlara ise şimdiden bolca güç ve sabır temenni ediyorum. dağınız yıkılırken ayakta kalmanız, o'nun ve sizin için en önemli olanı... en azından kavanoz dipli dünyanın kapağı sizin için kapanana kadar böyle yapmanız gerekiyor. *
devamını gör...
devamı...

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim