1.
kıpçaklar
kıpçak tarihi ile ilgili bildiğimiz en güzel anekdotlardan birisi al-omari'nin anlatılarında yer alır; kendisi kıpçaklarla münasebette bulunduktan sonra, kıpçakların diğer toplumlar gibi halifenin yaptığı kanunlara göre hareket etmediğinin altını çizer. daha bağımsız bir şekilde ve kendi törelerine uygun olarak yaşamlarını sürdürdüklerinden dem vurur. özellikle, orada dikkatini çeken ve onu şaşırtan şey; bizatihi kadının toplumdaki yeri olmuştur. kadın ve erkeğin birlikte yönetime katılması kendisini şaşırtmıştır. bu şaşkınlığını da şu şekilde dile getirmiştir; ''verilen emirler onlardan -yani han ve hatunlardan, hatta daha çok hatunlardan çıkar...- gerçekten, bizim zamanımızda, bir kadının onun kadar hüküm sahibi olduğunu görmediğimiz gibi, bize yakın zamanlarda da buna benzer bir örnek işitmedik.'' *
tabii bu şaşkınlığın altını somut bilgilerle doldurmak mümkün. zira yarlığ kayıtları da bu bilgileri doğrular nitelikte. bu arada yarlığ, rus prenslerinin* altınordu devleti döneminde kendi topraklarında yönetim hakkı iddia edebilmeleri için altınordu devleti tarafından onlara verilen belgenin adı. daha sonra farklı anlamlarda ve şekillerde kullanılmış ama bahsettiğimiz dönem bazında bu anlama geliyor. neyse efendim, günümüze kadar ulaşan 7 yarlıktan üçünde taydulay hatun imzasını görüyorsunuz. taydulay hatun'un metropolit aleksey'e verdiği yarlığ'da şu ifadeler dikkat çekiyor; ''çenibek’in yarlığına ve taydula’nın sözüne istinaden tatarlar’ın ulus (ve ordu) emirlerine ve il ve şehir ve köy darugalarına ve damgacılara ve elçilere ve bütün memurlara...''
türk kadınının geçmiş dönemlerde toplum içerisinde ve yönetimdeki yeri ile ilgili benzer yığınla örnek bulabilirsiniz. tabii işin, neydik? ne olduk? kısmını sorgulamak da size düşüyor. * var olanı koruyamamış olmak, kaybedileni bin bir zorlukla yeniden kazanıp, tekrar elinin tersi ile bir kenara itmek de bize has bir davranış şekli olsa gerek. *
saç ve göz rengi mevzusuna gelirsek ilk olarak çinlilerin onları sarı saçlı ve mavi gözlü olarak nitelediklerini görürsünüz. ruslar ise kıpçaklarla ilk karşılaşmaları sonrasında onları ''ak gözlü ve sarı saçlı'' olarak tanımlamışlardır. ayrıca kıpçaklara ''poloves''lakabını takmışlardır. yani parlak saç rengini andıran ufalanmış saman! teşbihte hata olmaz demekte fayda var. **
kıpçaklara dair benim en çok ilgimi çeken şey; mezarlarıdır. onunla ilgili de ünlü seyyahlardan rubrick'in betimlemeri önemli. ölülerinin üzerine ufak tepecikler yapıyorlar ve sonrasında da bu tepeciklerin başına insan heykeli dikiyorlar. heykelin yüzü ise her daim doğuya dönük oluyor. yalnız orada da sınıf farkı hemen dikkat çekiyor zira kıpçak zenginleri için yapılan mezarlar beraberinde aynı eve benzer bir piramit barındırıyor. genelde bu mezar tipleri 14. ve 18. yıllar arasında kullanılmış. bazıları halen ayakta. karaçay malkar bölgesinde bu örnekleri görmek mümkün. yapılan araştırmalarda da baş ve ayak uçlarına odun kömürü döküldüğü görülüyor. bir de yön tasnifi var ama ona burada girmeyeceğim. mezarlarda pek çok değerli eşya da bulunmuş. hepsi kıymetli madenlerden yapılan, başlıklar, düğmeler, yüzükler, kemerler vesaire...
neyse işte, mevzu uzamadan tanımı yapıp kaçayım; * hakaslarla birlikte türk toplulukları arasında fiziksel görünümleri en sağlam olan topluluktur. yakışıklı ve güzel kardeşlerimizdir. * * *
tabii bu şaşkınlığın altını somut bilgilerle doldurmak mümkün. zira yarlığ kayıtları da bu bilgileri doğrular nitelikte. bu arada yarlığ, rus prenslerinin* altınordu devleti döneminde kendi topraklarında yönetim hakkı iddia edebilmeleri için altınordu devleti tarafından onlara verilen belgenin adı. daha sonra farklı anlamlarda ve şekillerde kullanılmış ama bahsettiğimiz dönem bazında bu anlama geliyor. neyse efendim, günümüze kadar ulaşan 7 yarlıktan üçünde taydulay hatun imzasını görüyorsunuz. taydulay hatun'un metropolit aleksey'e verdiği yarlığ'da şu ifadeler dikkat çekiyor; ''çenibek’in yarlığına ve taydula’nın sözüne istinaden tatarlar’ın ulus (ve ordu) emirlerine ve il ve şehir ve köy darugalarına ve damgacılara ve elçilere ve bütün memurlara...''
türk kadınının geçmiş dönemlerde toplum içerisinde ve yönetimdeki yeri ile ilgili benzer yığınla örnek bulabilirsiniz. tabii işin, neydik? ne olduk? kısmını sorgulamak da size düşüyor. * var olanı koruyamamış olmak, kaybedileni bin bir zorlukla yeniden kazanıp, tekrar elinin tersi ile bir kenara itmek de bize has bir davranış şekli olsa gerek. *
saç ve göz rengi mevzusuna gelirsek ilk olarak çinlilerin onları sarı saçlı ve mavi gözlü olarak nitelediklerini görürsünüz. ruslar ise kıpçaklarla ilk karşılaşmaları sonrasında onları ''ak gözlü ve sarı saçlı'' olarak tanımlamışlardır. ayrıca kıpçaklara ''poloves''lakabını takmışlardır. yani parlak saç rengini andıran ufalanmış saman! teşbihte hata olmaz demekte fayda var. **
kıpçaklara dair benim en çok ilgimi çeken şey; mezarlarıdır. onunla ilgili de ünlü seyyahlardan rubrick'in betimlemeri önemli. ölülerinin üzerine ufak tepecikler yapıyorlar ve sonrasında da bu tepeciklerin başına insan heykeli dikiyorlar. heykelin yüzü ise her daim doğuya dönük oluyor. yalnız orada da sınıf farkı hemen dikkat çekiyor zira kıpçak zenginleri için yapılan mezarlar beraberinde aynı eve benzer bir piramit barındırıyor. genelde bu mezar tipleri 14. ve 18. yıllar arasında kullanılmış. bazıları halen ayakta. karaçay malkar bölgesinde bu örnekleri görmek mümkün. yapılan araştırmalarda da baş ve ayak uçlarına odun kömürü döküldüğü görülüyor. bir de yön tasnifi var ama ona burada girmeyeceğim. mezarlarda pek çok değerli eşya da bulunmuş. hepsi kıymetli madenlerden yapılan, başlıklar, düğmeler, yüzükler, kemerler vesaire...
neyse işte, mevzu uzamadan tanımı yapıp kaçayım; * hakaslarla birlikte türk toplulukları arasında fiziksel görünümleri en sağlam olan topluluktur. yakışıklı ve güzel kardeşlerimizdir. * * *
devamını gör...