1.
bugünü nasıl anlatsam bilemiyorum. sözlüklere birkaç gündür yazmıyordum. uludağ sözlük bitmiş sanırım. kötü hissetmek bir kelimeyse ben bunu bir roman olarak yaşıyorum şuan. okunmak için yazmıyorum ya da birileri bunu okuyup mesaj atsın diye de değil. yazmak için yeterli enerjiye bile sahip değilim. neden en kötü zamanlarda orada olması gereken her şeyi anlatabileceğimiz insanlar çevremizde olmuyor? en çok sohbete ihtiyacım olduğunda burada olmayan arkadaşlarım. srf'ye mail atmayı kestim mesela. aramalarından da ümidi keserim birkaç güne. yine tam unuttum dediğim bir anda bir amerika numarası arar belki ama aynı olmaz hiçbir şey. halsey açtım şuanda modum yükseldi aslında. az önce bu yazıyı yazmaya başladığımda inan bana çok berbat bir haldeydi psikolojim. evet bunu sevmedim ve nf dinliyorum şimdide. yazmaya ara verip şarkı değiştim doğru. nereden başlasam... hadi geri saralım şimdiden. az önce sokaktan gelen seslerle yataktan kalktım ve sokağa baktım. bir kız ağlıyordu. iki adam yürüyordu yanında. kız; "ver telefonumu gidicem" diyordu. adamsa şiddet uygulayarak aynı zamanda küfür ediyordu bir yandan. balkondan olayı izleyen anneme sordum kardelen mi o diye. kardelen üst katın penceresinden cevap verdi hayır be ben değilim ben buradayım diye. biraz sakinleştim ama hiç iyi etkilemedi bu beni. yani olan olay işte. dedem ölüm döşeğinde acilde bir servis odasında yatıyor. eve yarım saat önce geldik yanından. dayımlarla espriler filan kendi kendimizi neşelendirsek de sanırım durumun bize verdiği hüzünle baş başa kaldık evlere dağılınca. aldığım 1 mg risperdal etkisini göstermeye başlamış olacak ki kaslarım gevşedi biraz. rahatlamış gibiyim ama bugün hayatımın en saçma günüydü gerçekten. kızılay'ın hastane kantininde çalışıyorum. tüm gün çalıştım akşam da malum bizimkiler hastaneye gelince geceyi de kantinde ve acilde geçirdim. yarın işe gideceğim 7'de ama gerçekten hiç uykum yok. bunun olmasında içtiğim kahve ve çayların payı büyük olsa gerek. klavye elime yapışıyor sanki telefonda yazarken. neon mavisi tuşlara basıyorum ama çok yavaş geliyor bana telefonda yazmak. bilgisayar açık aslında ama koltuğa geçmek çok zor geliyor irademe. eskiden yazarken isimleri gizlemeye çok dikkat ederdim ama şuanda gizliliğe hiç önem vermiyorum. başıma bir şey gelecekse bile her şeye hazırım. sanırım ölmeye ilk defa bu kadar hazırım. arkadaşlıklar bitiyor. hayatlar bittiği gibi. ve ben aslında şuan buraya yazmak istemiyorum. sadece düşüncelerimi kusabileceğim bir yer arıyorum. diğer türlü kendimi boğacağım zihnimde çünkü. her şey mahvolmuş aslında. hayatım. aşklarım. ilişkilerim ve ne varsa işte. her şeyim sahte. hiçler mi? evet hiç oldum gerçekleşmemiş hayallerin gölgesinde. gece geriye sadece bir kül kitlesi bırakacak gibi benden eğer sönmemiş bir sigara gibi yanarsam. rol yapmaktan sıkıldım. yalandan insanlara samimi olmaktan sıkıldım ama sanırım hastane ortamında her şey bundan ibaret. gerçek olmayan bir saygı ve roller. devlet kurumları ve personelleri bana böyle hissettiriyor. kendim olamadım. olabilecekmiş gibi de hissetmiyorum. sanalda konuştuğum kimse kalmadı. bitmiş şeyleri yeniden canlandırmaya çalışmanın bir anlamı da yokmuş gibi ama güzel geliyordu bazı şeyler. sadece devam edebilselerdi. olmuyor. olmayacakmış gibi de. iş saatlerinin sonunda konuştuğum bir kız vardı hemşire. ne zaman bir sohbet geliştirmeye çalışsam araya başkalarının girdiği şu kız. ama hata onda. izin vermemeli başkalarının sohbeti bölmesine. anlamıyorum ki herkes mi tam ben konuşacağımda onunla o kızla sohbet etmek ister? iş yerimde aslında espriler filan güzel zaman geçiriyoruz ama devam edemeyecekmiş gibi hissediyorum. hayır sanırım üniversite açılana kadar sürdüremeyeceğim. oysa bana 5000 tl civarı bir para lazım. kendimi gerçekleştirmek için bir anlamda. ama yine her şey tekrar ediyor işte. bir kere daha gidemeyeceğim kriya yoga etkinliğine 2019 da gidemediğim ve her şeyi bir çıkmazs sürüklediğim gibi. dün edirne'deydim. psikiyatr ile görüştüm. daha çok bir sorgu gibiydi. savcı ya da hakim karşısına çıkmış gibi hissettim. 11'inde de ece hanıma randevum var uzunköprü devlet hastanesinde. 11'ini görebilir miyim sözlük bilmiyorum. ölecekmiş gibi hissediyorum. her şey bir anda bitecekmiş gibi. sonsuz bir karanlıkta hapsolup gidecekmişim gibi. yazıyı tamamlamak için nf de kesmedi perdenin ardındakiler açtım bende. dün sarp bey intihar düşünüyor musun diye sorduğunda güncel olarak intihar planlamadığımı ve canımı yakan intihar yöntemlerinden çekindiğimi söyledim. bu yüzden şimdi olmasa da bir kaçış planı b planı olarak acısız biçimde morfin, siyanür kapsülü gibi yöntemleri değerlendireceğimi söyledim. ama bugün her şey değişti. gitmek istiyorum sadece. kaybolmak. insanlar beni arasın veya aramasın yok olmak istiyorum ortadan. sanırım bitmişim ben. yeni fark ediyorum. seth ölmüş. işin kötü yönü seth her öldüğünde onu diriltmek için bir çaba sarf ederdim ama şimdi hiçbiri yok. tıpkı artık sezen simay doğa veya cerenin olmadığı gibi. geçmiş her yönüyle tükenmiş. tutunamadığum bir şey haline gelmiş. bugüne gelene kadar birçok planım vardı. yükselmek başarılı olmak isim yapmak. ama hiçbiri kalmadı. sigarayla intihar ediyorum zaten her gün elektronik veya tekel olarak. kendimi öldürmek için para veriyorum bildiğin ama süreç çok yavaş işliyor. uyusam ve uyanmasam diyorum. amaçlarım teker teker terk etmiş beni. öznur'a şarjlı bir çakmak hediye ettim üzerinde hiçler yazan ve hediye notu da yaktığın her sigarada anılarımızı hatırlaman dileği ileydi. bazılarına veda ediyorum sessizce. bazıları ise aradığımda açmıyorlar. erol gibi. neden yazıyorum hala anlam veremedim bu yazıyı. sadece paylaşmam gerek diye düşünüyorum. yarın burada olup olmayacağımı bilmemek gerçekten koyuyor biraz. sanırım dedemin ölüme yaklaşması gözlerimin önünde ve annemin de çok üzülmesi benden bir şeyleri alıp götürdü ve ben yerine koyamıyorum bunları. srf'ye son bir mail atmak istiyorum. "i am dying over here!" tarzında bir şey ama kim bilir ne zaman okuyacaklar o maili. insan bedeni lanetlenmiş bir şey sürekli ihtiyaçları ile beni benden nefret ettiren bir ceset gibiyim. umarım yanarım ve kül olurum. toprağın altına girmeyi hiç istemedim. çürümeyi de. okyanusun veya bir nehirin sularına karışmayı tercih ederim kül olarak. bazen düşünüyorum da her şey iyi olacaktı hayallerimde. ama kendimi kandırmaktan ileri gidememişim. sabah cebimdeki paranın yettiği kadar gitmek istiyorum bir bilet alıp otogardan. sonra da ıssız bir yerde unutulup gitmek. ama hala yaşıyor olursam büyük ihtimal hiçbir şey olmamış gibi, bu çöküntüyü hiç yaşamamışım gibi bir maske takıp insanların arasına karışacağım sanırım. 2.5 yıldır ilk defa bu kadar sarsıldım. her şey birikmiş ve taşmak istiyor. uykusuz kalmak iyi gelmeyecek. abim de dahil tüm ailem yavaş yavaş bulanıklaşıyor zihnimde. bu günlerin geleceğini biliyordum. sadece böyle neye uğradığımı şaşıracağım biçimde her şey yolunda giderken bir ands düşeceğimi tahmin edemedim. risperdal değilmiş bütün bunların olmasını engelleyen. belki de baskılamış ama şimdi işe yaramıyor işte. yazıyorum bunları ve sinirlendim de biraz. iş çıkışı inanılmaz bir enerjim vardı ama sonra her şey düştü modumla beraber. şarkı dinledim birkaç saat. genelde yabancı. neden bir türlü buraya ait hissedemiyorum bazıları gibi? dünyaya turist gibi gelmiş olarak hissediyorum. kısa 25 yıllık bir ziyaret. amacımı tamamladım ve şimdi gidebilirim demek isterdim ama ne tamamladığım bir amaç var ne de ona benzer bir şey. fark ettim de hiç arkadaşım yokmuş. olmamış da. sonsuza kadar benimle gelebilecek olan birisini tanımıyorum. izin vermiyorum ki buna. yalnızlık nasıl desem zımbalanmış gibi bana. ruhuma işlemiş. ne zaman birisi beni çekmeye çalışsa bu bataklıktan itiyorum dalı. ayça özefe'nin sesi sakinleştirir belki biraz dedim ve nalan cover açtım. kendimi nasıl böyle bir hale sürükledim? insanlardan kaçan ben onların arasına o kadar karıştım ki kendimi tanıyamıyorum. herkes eline bir fırça almış da beni boyamış tek gerçek tarafım hüznüm kalmış gibi. üşüyorum ama umrumda da değil çok. meditasyon yapsam iyi olur uyumadan önce. biz hiçler bugün teker teker öldük gibi. artık sadece beyazdan siyaha dönen bir boşluğa bırakıyorum kendimi. her şey değişti evet everything has changed. aynı olmayacağım yarın. aramamam lazım. ne öznur'u ne erol'u ne burak'ı ne de başka birini. uyanabilirsem ki uyursam bu da uyanınca büyük bir bardak kahve içeceğim. her zamankinden daha soğuk birisi olarak. geçmiş yılları özledim. hiçbir sorumluluğum olmadığı günleri. üniversiteye gitmek istemiyorum. kırklareli bir kabus ama edirne de ondan farklı değil. yardım mı? genelde insanlara ettiğim bir şey evet. tedavi ise kabullenemediğimi kabul ettiğim. ayça'nın sesi çok yumuşak. daha derin yazmamı engelliyor. eskiden insanların hayatında bir yerim vardı. maps açtım şuan ve tam olarak oturdu şarkı duruma. evet insanlar için bir anlamım vardı ama kendimi nasıl bu kadar alçaltabildim? çalıştığım yerdeki müşteriler bir önceki garsondan bahsettiler bu akşam. o kız masaları kontrol ediyordu filan diye. işte çalıştığın yerde müşteri olarak takılınca böyle tepkiler alabiliyorsun mesai saatleri dışında. dünyayı bir türlü sevemedim. bedenimden nefret ediyorum. sürekli acıkmaktan uykumun gelmesinden üşümekten tuvalete gitmekten o kadar bıktım ki. ruh olarak var olamaz mıydım sadece mesela. hiçbir şeyi yürütemiyorum. bir daha insanların bana bu kadar yakınlaşmasına izin vermeyeceğim. sohbete de aynı şekilde. samimiyet çok yanlış anlaşılan bir şey. şuanda hiç acı çekmeyeceğimi bilsem mesela bir düğme olsaydı yaşamak kapatırdım onu. tek tuşla bitirirdim her şeyi ama hiçbir şey bu kadar kolay değil sanırım ve olmayacak da. sabah her şey yolunda başlamıştı. bir insan nasıl olur da bir günde tüm her şeyi kaybettiğini anlar böyle? farkındalık böyle bir şey olsa gerek sanırım. biz bir daha hiç aynı olmayacağız. ölüp giden her tanıdık bana bir köprü açıyor diğer tarafa ve basamakları tahtadan. hiçlik ait olduğum yer ve oradan geliyorsam oraya dönmem gerek diye düşünüyorum. böyle sabaha kadar yazabilirim ama bir anlamı olacağını sanmıyorum. kaç kişi bu cümleye kadar okumayı başaracak ki zaten? her neyse. iki taraflı bir iletişimse bu artık bir tarafı yok ve olmayacak da bundan sonra. hiçbir şey yok. hiçbir şey yok. hiçbir şey yok. kayra gibi hissettim.
devamını gör...