bir süredir traş olduğum berberim mustafa ile yaşadığım kısa süreli gerginliktir.

uzun süre sabit kalmakta zorlandığım ve ben otururken başımda birilerinin dikilmesinden hoşlanmadığım için berber koltuğunda oturmak benim için başlı başına bir gerginlik nedenidir.

bugün üzerimde bu ön gerginlikle berbere girdiğimde mustafa’ya acelem olduğunu özellikle belirttim ve mustafa da bana “ hemen hallederiz” dedi. bana böyle şeyler söylemesin, neden biliyor musunuz? inanıyorum.

mustafa beni cam kenarındaki koltuğa yönlendirdikten sonra içeride oturan ve hayatta elde etmek istediği hiçbir şeyi elde edememiş gibi bir yüz ifadesi takınmış olan yaşlı akrabasına instagram üzerinden bir reels videosu izletti. mustafa videoya çok güldü, amca ise mutsuzluğuna eklemlenen bu saçmalığa kahrederek uykuya daldı.

daha sonra yanıma gelen mustafa’nın zaman algısındaki sorun devam etmekteydi. çünkü bir süre şarj aleti arayıp telefonu şarja koyduktan sonra tuş takım sesini kapatmadığı telefonu ile mesajlaşmaya başladı. benim acelem devam etse de beklemeye karar verdim.

sonunda sıra bana gelmişti. ancak mustafa elindeki örtüyü 1789 yılından beri sakladığı için boğazımı koparmak amacıyla sıkarken televizyonda açık olan anadolu yurdum tv’de bir adam afrikalı çocuklara gönderdiğimiz kuran’ların ömrünün altı ay olduğunu anlatmaya başladı. çünkü program bir doğrudan satış reklamı idi ve kur’an satıyordu. yani altı ayda bir gönderirsek bu kitabı okuyan çocukların sevapları kendilerinden eksilmeden bize de ekleniyordu. bu uhrevi win-win durumu üzerine uzun yorumlar yapan mustafa konuşurken beni traş edemediği için hiç rahatsız değildi.

bu konu da tatlıya bağlandıktan sonra en sonunda en günahsız olan ilk makası vurdu. içime bir ferahlık geldi. kervan yolda düzülürdü. ve ben düzülmek fiilinin benim zaman algım üzerinde bambaşka bir anlamda kullanılacağını bilmiyordum.

birkaç makas darbesinden sonra mustafa gündüz vakti ışığın yetersiz olduğuna karar verdi. ve ışıkları yakacak olan kumanda arandı bir süre. bulunduğunda benim zaman algım yara almıştı ama olsundu. mustafa kumanda ile ışıkları yaktı ve sadece aynaların etrafındaki turuncu led ışıklar yandı ve o esnada da daha önce bahsettiğim yaşlı amca elinde bir bardakla içeri girdi. hemen aynadan elindeki bardağa baktım ve çay olduğunu görünce rahatladım zira viski olabilirdi ve şartlar nuri alço için oldukça uygundu.

zaman akıp giderken benim için, mustafa sanki zamanı bükme hevesinde idi. bir süre traş etmeye devam etti beni ama sonra saç kurutma makinesine ihtiyaç duydu ve tabii ki makinenin kablosu karışmıştı. bu düğümün çözülmesi de aylar sürdü elbette.

sıkılmaya başladığımı anlayan mustafa “ hocam senin saçlarda işçilik çok” dedi. o an mustafa’ya kafama toki konutları yapmasına gerek olmadığını anlatmaya çalıştım ama nafile. mustafa michelangelo titizliği ile kafamdaki her saç köküyle ayrı ayrı uğraşmaya yeminli idi.

arada bir de kenan doğulu’nun konserlerinde yaptığı elinde mikrofon çevirme hareketinin bir benzerini makasla yapıyordu mustafa. bu da bize her hamle de saniyeler kaybettiriyor ve ben içimden kurşun adres sormaz ki, mustafa demek istiyordum.

traşın sonuna geldiğimizde mustafa saçlarımı haşlamaya da karar verdi. kendimi öğrenci evinde haşlanan makarna gibi hissettiğim anlarda mustafa dışarıdan gelen cıvıltılı genç kız seslerine dalmıştı bile. kafam kulak memesi kıvamına geldiğinde ve ben şahika encümen’in dalış rekorunu kırdığımda mustafa beni hatırladı ve kafama döktüğü şampuanla etrafa bir buhar yayıldı.

bunu da atlattıktan sonra koltuktan kalktım. acelem olduğunu söylemediğimde kırk dakika süren traş, acelem olduğu için bir buçuk saat sürmüştü. saatleri ayarlama enstitüsü kitabındaki mübarek isimli saati mustafa’nın kafasında kırma isteğini bastırdım. ve mustafa’ya borcumun ne kadar olduğunu sordum. mustafa da benim elli lira vermemin yeterli olduğunu söyledi. cömertliği kursağımda kalmasa güzel olacaktı. çünkü fiyat çizelgesinde saç sakal elli lira yazıyordu. yani her kim ki elli lira verir, bu berber işin yeterli olurdu.

çok kızgın, geç kalmış bir halde berberden çıkınca önümüzdeki ay mustafa’ya acelem olduğunu söylememe kararı aldım. zira zaman algılarımızın arasındaki fark mustafa’da olmasa bile bende büyük bir gerginlik yaratıyordu. allahtan çok yakışıklı oldum da mustafa’ya o kadar kızgın değilim şu an.
devamını gör...
(bkz: bunu insan okuyacak kardeşim insaf)
devamını gör...
#1588266 sözlüğümüzün yazarlarının, üzerine öykü skillerini stilleyerek bahsettiği, edebi kaygılarla bezenmiş ve zaman algısının göreliliğinden kaynaklanan gerginlik. böyle gerginliğe can kurban. tatlı şey, nasıl da yazmış. sait misin faik misin, alemdağ'da bir yılan mısın, mahalle kahvesine gerginlik götüren lüzumsuz adam mısın? abalar da kafalar da yanık.
devamını gör...
aşırı gerçekçiliği ile ruhumu karartan ömrümü tüketen mevzudur. en azından berber değdirmesine maruz kalınmamış diyerek 10 puanla uğurluyoruz arkadaşımızı. 10 puan 10 puan 10 puan 10 puanla insanolunbiraz şampiyon.
devamını gör...
uzun yazmış. şuna madalyasını verin!
devamını gör...
(bkz: hikayeler yazdıran mustafa).
(bkz: mustafa kes artık şu saçı).
tebrik ediyorum, gayet fevkaladenin fevkinde bir yazı olmuş.
devamını gör...
bu tanım bir pastiş örneğidir. bu yüzden mekan farklı, meslek erbabının adı başka olsa da sevgili insanolunbiraz'a öykünüp aktardığım için bu başlık altında olsun istedim.

dün çok gerildiğim bir gündü. öncelikle sistemleri oluşturan kişilerin genelleme klişeleri yüzünden öğrencilerime ve bana yapılan - istemsiz de olsa- bir haksızlık yüzünden çokça sinirliydim. yanlışı düzeltmenin tek yolu da başkalarının eksiklerini ortaya çıkarmam gerektiği için - o başkası da iş arkadaşım olduğu için- yutkundum, çocuklara da onları mağdur etmeyeceğimi söyledim. en sonunda maddi kayba ve de buna müsamaha gösterdiğim için manevi kayba uğrayan ben olmuştum. *
bu yüzden de bugünlük çalışmayı yapmayalım, ben de hem hava alayım hem de uzun zamandır ihmal ettiğim kuaföre gideyim, dedim.
birkaç gün önce de benzer mevzu açıldığında saçınızın boyu da kızıl renkte çok yakıştı lütfen oynamayın diyen selen koşarak yanıma geldi elini dur işareti yapar gibi kaldırdı ve hayııır, diye bağırdı. güldüm. o da güldü. söz veriyorum çok kısalttırmayacağım, dedim. neden dedim bilmem, söz kutsaldır ve tutarım. bu yüzden kuaför gibi çoğunlukla müşterinin talebini dinlemeyen bir kişiye giderken bu cümleyi kurmamalıydım.
gittim. eskiden tencere satıp kapı kapı dolaşan insanlar gibi birkaç kuaförün kapısından girdim. hepsi de bir hayli meşguldü ve randevusuz olduğum için en erken bir saat içinde saçımı kesebileceklerini söylediler. en son girdiğim kuaförde ise yalnızca bir müsteri vardı. hem boş olmasına sevindim hem de boş olduğu için iyi olmaması ihtimalinden biraz korktum. içten içe ürkerek ama gülümseyerek içeri girdim. saçımı yıkayıp, koltuğa alıp, omzuma eski et bebeklerin tatlı-garip kokusuna sahip bir poşet kesme örtüsünü geçirdikten sonra eeee dedi, kuaför bey. dedim saç modelini değiştiriyorum. şuralar fazlalık, keselim. ama kısalmasın olur mu? bob için enseyi açıyorum, dedi. yok dedim bob kesim de olmasın, elimle ensemi tutup şu boy olsun olur mu, dedim. tamam dedi. ben kısa olmasın minvalinde üç farklı cümle kurduktan sonra gösterdiğim ve anlattığım boydan çok daha kısa kestikten sonra boyu iyi değil mi diye sordu. elinize sağlık iyi dedim. hep öyle derim. çünkü hayır kısa oldu, ekle demenin faydası yoktur ve yok yere bari buradan tek üzgün ayrılan ben olayım derim ve yürürüm. birkaç güne de alışırım zaten.
kasaya geldiğimde, borcum ne kadar diye sorduğumda kuaför bey de aynı mustafa gibi sizden doksan lira alsam yeter, dedi. işte o an aklımdan yukarıdaki insanolunbiraz yazısı geçti. maaş kartımdan k. bey parayı çekerken gözüm de fiyat tablosuna takıldı. kesim:50 tl yazıyordu. saçınızın nasıl göründüğünü görmem gerek diyerek fön çeken ve bunun ücretini yine benden tahis eden canım bay k. sayesinde ben her halükarda kazıklanmıştım. gülümseyerek dışarı çıktım. üstelik düz fönlü saçtan hiç hoşlanmadığım için beremi taktım ve fazladan verdiğim paranın karşılığını gizledim. yani "en azındın çık yıkışıklı oldım" diyerek de içimi rahatlatamıyorum.
allahtan her halim güzel * de tek derdim selen'e verdiğim söz. bir süre okula gitmeyerek bunu çözmek isterdim ama sanırım bu da yağmur suyunun saçı uzatma ihtimali kadar uzak bir gerçeklik.
devamını gör...
bir süredir traş olduğum berberim mustafa ile yine yaşadığım kısa süreli gerginliktir.

daha önceki sefer aldığım mustafa’ya acele etmesi konusunda dayatmada bulunmama kararımı aklımda tutarak berber dükkanına girdiğimde aslında çok ümitli idim bu sefer işimin kısa süreceği konusunda. ama dükkan açık olmasına rağmen mustafa dükkanda yoktu.

dışarıya baktığımda dünyanın her yerinde, belki en çok ankara’da “hocam bir dakika” anlamına gelecek bir hareket yaparak telefon konuşması yapmaya devam etti. ben içeride oturup mustafa’yı beklemeye karar verdim ama bu dakika bir gol bir’di.

bir süre sonra gelen mustafa beni koltuğa buyur ettikten sonra kafama fısfısla su sıktı. bu bir başlangıçtı ve güzeldi. sonra bir iki tarak vurdu saçıma ve telefonu çaldı, müsade istedi ve gitti. ama benim tam da şu anda tıraş olmaya ihtiyacım vardı ve televizyonda çalan göksel şarkısı da bunu haykırıyordu.

ben mustafa’yı bekler ve göksel’in sesinin neşe karaböcek’in sesini andırdığını düşünürken mustafa’nın gremlin yeğeni etrafımda dolaşmaya başladı. boynumda örtü, saçlarım ıslak ve koltuğa çivili haldeyken etrafımda saçma sapan dolaşan gremlin’den rahatsız olsam da ses çıkarmadım.

daha sonra mustafa yine geldi ve saçlarımı kesmeye başlar gibi yaptı. ama tam o anda “silah da gitti zaten” dedi. neden ki? silah neden gitti, mustafa? ve bundan bana ne? ama boş bulundum ve neden silahın gittiğini sormamla mustafa’nın tıraşı bırakıp bana akşamki kavgada silahını kaptırdığını anlatmaya başlaması bir oldu.

son olarak kaptırılan silahın fotoğrafını mustafa’nın telefonundaki iki başarısız nude denemesinin ardından bulup göstermesi ile tıraş yeniden başladı ama mustafa dışarıdakilere bir şeyler söylemek için bir kez daha tıraşı yarım bıraktı.

mustafa geri dönmeden önce ise gremlin çocuk duvardaki saatin yelkovanını geri doğru döndürmeye başladı. resmen bana bir komplo kurulmuş gibi hissettim. zaman bükücü mustafa’nın zaman gremlin’i yeğeni.

bu olaydan sonra tıraş olması gerektiği gibi devam etti ve bitti. aynaya baktığımda gördüğüm tom hardy’den memnun olduğum için mustafa’ya yine kızmadım. bir dahaki tıraşta o koltuktan bir saat kırk beş dakikadan daha kısa bir sürede kalkmaya yemin ederek berber dükkanından çıktım.

tıraş olmak benim için bir öykü ilhamı oluyor her seferinde. bence bu macera devam edecek.

edit: mustafa benden yine elli lira alarak benim onun için özel olduğuma inandırdı beni.
devamını gör...
uykucu amcanın tuzu biberi olduğu gerginliktir.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"berberle müşteri arasındaki zaman algısı kaynaklı gerginlik" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim