orijinal adı: white fang
yazar: jack london
yayım yılı: 1906
bir kurt ve köpeğin birleşimi olan beyaz dişin gözünden yaşananlar anlatılmaktadır. sahiplerini tanrılaştıran beyaz kurdun, yavruyken büyümesine doğru giden süreçte vefa, sadakat, iyilik-kötülük gibi kavramları ele alan kitaptır.
yazar: jack london
yayım yılı: 1906
bir kurt ve köpeğin birleşimi olan beyaz dişin gözünden yaşananlar anlatılmaktadır. sahiplerini tanrılaştıran beyaz kurdun, yavruyken büyümesine doğru giden süreçte vefa, sadakat, iyilik-kötülük gibi kavramları ele alan kitaptır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "beyaz gölge" tarafından 29.11.2020 00:58 tarihinde açılmıştır.
1.
çocukken okuduğum beni okumaya bağlayan kitap. 100 sayfalık kısa versiyonunu okuduktan sonra büyüdüğünüzde uzun versiyonuyla gerçek bir haz yaşarsınız. bitirdiğinizde jack london'ın diğer kitaplarını okuyup hayran kalmanız önerilir.
devamını gör...
2.
ağır kitapları yeni yeni okumaya başladığım bir dönemde yani 4. sınıfta öğretmenimiz okutmuştu ve sınav yapacaktı. o kadar istemeye istemeye okumuştum ki ne zaman kitabı okumaya başlasam yarım saat sonra uykum geliyordu ve böyle yapa yapa kitabın ortasına anca gelebilmiştim. sonuç olarak sınavdan kötü bir not almıştım. en yakın zamanda tam basımını alıp okuyacağım. bu arada iş bankası kültür yayınlarında indirimli fiyatıyla satıştaymış. www.iskultur.com.tr/beyaz-d...
devamını gör...
3.
kaç kere okudum ama asla okumaktan bıkmadım elime gelse tekrar okurum bu kitabı beni öyle çok etkiliyor ki her okuduğumda sanki bende yaşıyorum o olayları.
devamını gör...
4.
benim tanımlamama göre; jack london bir kurdun gözünden kendi hayatını yeniden yapılandırmış ve muazzam bir devrimin içine sokmuştur okuyucuyu. hikayede bilgeliğe doğru adım atmanın ilk basamağını nesneleri tanıyarak başlatır, sonra da bu nesneleri kavramsallaştırarak doğadaki anlam kargaşasının bir parçası olmaya karar verir. bunun için ise bilgiyi çözümlemenin bir üst süreci olan deneyimlemeye geçmesi gerekecektir. bu süreçte aidiyet duygusundan kopmak, onda korku ve kaygı yaratacaktır. fakat doğa onu bu yola girmeye zorunlu kıldığında hayatının en büyük serüveni de başlayacaktır.
devamını gör...
5.
jack london' ın ilk okuduğum, ondan sonra da jack london okumaktan kendimi alamamama yol açan kitabıdır. okudukça kendinizi alaska' nın sert ve soğuk doğasında buluyorsunuz. olayları bir hayvanın gözünden anlatması da bana nedense dönüşüm kitabını anımsatır.
devamını gör...
6.
bir jack london kitabıdır.
ölmeden önce görmek istediğim yerler var, ben bu seyahatleri bir nevi hac olarak görüyorum. mesela prag görmem gereken yerlerden biri kafka’dan ötürü, lizbon’u mutlaka görmeliyim çünkü saramago sayesinde avucumun içi gibi biliyorum ve bir diğeri de yukon. yukon diğerlerinden farklı aslında. jack london okuduğumda hep duyduğum yer yukon. soğuk, vahşi ve ıssız. sanırım benim için cennetin tanımı da böyle olabilirdi, eğer binlerce kitap eklersek.
beyaz diş, yukarıda bahsettiğim bir ortamda geçiyor ama ufak bir farklılık var diğer birçok romana göre. anlatıcısı bu farkı yaratıyor. okuduğunuz zaman göreceksiniz zaten bunu. vahşiliğin, ıssızlığının, mücadelenin hikayesi beyaz diş. bir de insanlığa, insanlık durumuna farklı bir bakış açısı.
bu bakış açısına ihtiyacımız var, o yüzden okuyun mutlaka.
ölmeden önce görmek istediğim yerler var, ben bu seyahatleri bir nevi hac olarak görüyorum. mesela prag görmem gereken yerlerden biri kafka’dan ötürü, lizbon’u mutlaka görmeliyim çünkü saramago sayesinde avucumun içi gibi biliyorum ve bir diğeri de yukon. yukon diğerlerinden farklı aslında. jack london okuduğumda hep duyduğum yer yukon. soğuk, vahşi ve ıssız. sanırım benim için cennetin tanımı da böyle olabilirdi, eğer binlerce kitap eklersek.
beyaz diş, yukarıda bahsettiğim bir ortamda geçiyor ama ufak bir farklılık var diğer birçok romana göre. anlatıcısı bu farkı yaratıyor. okuduğunuz zaman göreceksiniz zaten bunu. vahşiliğin, ıssızlığının, mücadelenin hikayesi beyaz diş. bir de insanlığa, insanlık durumuna farklı bir bakış açısı.
bu bakış açısına ihtiyacımız var, o yüzden okuyun mutlaka.
devamını gör...
7.
“insan mıdır değiştiren yoksa çevre midir insanı değiştiren ?”
ne afili söz ama...
jack london’un belki de bir çoklarınca en sevilen kitabı. benim de martin eden’den sonra en sevdiğim london eseri. london 3/4 oranında kurt kanı taşıyan bir kurdun*, farklı insanlar elindeki değişimini, ilk başta sadık, sonrasında vahşi, son olarakta duygusal bir izlekte anlatıyor.
kitap, beyaz diş’in öncesini anlatarak başlıyor. karla kaplı, soğuğun hüküm sürdüğü bir kuzey amerika kışında, iki adam ve yanlarındaki bir ölünün kurtlar tarafından kapana kısılmasıyla açılıyor. london öylesine insanın içine işleyen bir soğukluk ve betimlemeyle anlatıyorki bu kısılma sürecini, iki adamın tabuttaki yerlerini bir an önce alacaklarını hissediyor, biliyorsunuz. ilk kısım aynı zamanda, beyaz diş’in annesi ve babasının tanışması anlatıyor. hırçın bir anne ile, tecrübeli bir babanın en güçlü yavrusu olan beyaz diş’in genetik temellerinin ne denli güçlü, karakterinin ne denli sağlam temellere oturduğunu anlıyorsunuz.
ikinci bölümde, beyaz diş sahnedeki yerini alıyor. bütün kardeşlerin arasından ölmeyen tek yavru olarak kalıyor. annesinin çizdiği sınırlar içerisinde, bir mağarada yahut inde, dışardan içeri süzülen ışıkta, insantanrıya ulaşmak için gün sayıyor, güç topluyor.
merakına yenik düştüğü bir sırada annesinin kökleriyle karşılaşıyor ve insantanrıyla karşılaşıyor. bir obada onlarla beraber yaşamaya başlıyor. ama hırçın ve tecrübeli genleri onu dürtüyor ve obadaki bütün yavru köpeklerin canına okuyor. yavaş yavaş obaya alışıyor, sahibi gri kunduz’dan sadakati öğreniyor. ama sadakat insanın olduğu kadar hayvanında düşmanıdır. ticaret için gri kunduz’la beraber gittikleri yukon’da kendini eğlenceye kaptıran gri kunduz para karşılığı beyaz diş’i güzel smith’e satıyor. sadakat demiştik değil mi ? sadakat hangi canlıda olursa olsun, şahsiyete yerleşti mi bütün iyi yönleri süpürür, kendi karanlık ormanını yerleştirir. beyaz diş kitabın başlangıcında olduğu gibi karanlık ve karlı bir ormana düşüyor. ancak sürüyle değil, tek başına. ancak avcı olarak değil, av olarak.
beyaz diş’in hırsını, hırçınlığını ve sadakini gören güzel smith, onu gri kunduz’dan aldıktan sonra onu hayvan dövüşlerine hazırlıyor. karanlık bir ağıla tek başına koyuyor. genetiğinde yazılı olan bütün gazabı gün ışığına çıkarıyor. beyaz diş amansız bir dövüşçü oluyor. yaşadığı bölgenin en ünlü dövüşçüsü olmakla kalmıyor, güzel smith onu alıp muhtelif yerlerindeki dövüşlere götürüyor. hırçınlığı ona, yüze, bine katlanan beyaz diş gittiği yerdeki bütün köpekleri yere seriyor. onun bu hırçınlığının üstünde bir hırçınlık olmadığına inanan insanlar onun karşısına ülkenin en belalı dövüş köpeklerinde birini çıkarıyorlar. dövüş başladığında rakibine üstünlük sağlamasıyla meşhur beyaz diş bu rakibine aynısını yapamıyor. dövüşün bir yerinde rakibine boynunu kaptırıyor, ve onu ölümden, duygusal bir ilişki kuracakları weedon scott kurtarıyor. hırçınlık demiştik değil mi ? babaannemin hep söylediği gibi: “öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır”*.
beyaz diş’i ölümden kurtaran weedon scott, onun hırçınlığını geçirebileceğini, güzel smith’in ona yaptıklarını ona unutturacağını düşünür. ilk başta yanıldığını düşünür, beyaz diş tarafından ısırılır*. ancak ona bir şans verir ve beyaz diş’le yavaş yavaş arkadaş olur. çevresinin ona yaptıklarını gün be gün unutturur. bir yer gelir ki beyaz diş weedon scott karşısında bir şivava kadar uysal olur. weedon scott bir gün kuzey ellerinden dönmeye, memleketi kaliforniya’ya dönemeye karar verir. weedon scott‘un gideceğini anlayan beyaz diş onunla beraber gemiye atlar ve kaliforniya’ya gider. kaliforniya’daki hayatı kuzey’deki hayatından çok farklıdır. kuzey soğukken burası sıcaktır, oradaki köpeklerin ekseriyası düşmanca bir tutum içindeyken buradakilerin bir çoğu ona normal davranır. weedon scott‘ın ailesi de beyaz diş’i kabul etmekte zorluk çeker. scott’un babası laz ziya misali “itten doğan it, kurttan doğan kurt olur” der oğluna. ama scott babasını dinlemez ve beyaz diş’e sahip çıkar.
uzatmayalım, beyaz diş bir gün scott’un babasının geçmişten gelen bir düşmanını gizlice eve girerken görür ve onu bertaraf eder. scott’un babası bu durum karşısında “bir insanın köpekliğindense, bir köpeğin dostuluğunu tercih ederim” der. beyaz diş süslü bir kaliforniya şivavasıyla evlenir ve kitap biter.
en sevdiğim 9. kitap falandır heralde.
ne afili söz ama...
jack london’un belki de bir çoklarınca en sevilen kitabı. benim de martin eden’den sonra en sevdiğim london eseri. london 3/4 oranında kurt kanı taşıyan bir kurdun*, farklı insanlar elindeki değişimini, ilk başta sadık, sonrasında vahşi, son olarakta duygusal bir izlekte anlatıyor.
kitap, beyaz diş’in öncesini anlatarak başlıyor. karla kaplı, soğuğun hüküm sürdüğü bir kuzey amerika kışında, iki adam ve yanlarındaki bir ölünün kurtlar tarafından kapana kısılmasıyla açılıyor. london öylesine insanın içine işleyen bir soğukluk ve betimlemeyle anlatıyorki bu kısılma sürecini, iki adamın tabuttaki yerlerini bir an önce alacaklarını hissediyor, biliyorsunuz. ilk kısım aynı zamanda, beyaz diş’in annesi ve babasının tanışması anlatıyor. hırçın bir anne ile, tecrübeli bir babanın en güçlü yavrusu olan beyaz diş’in genetik temellerinin ne denli güçlü, karakterinin ne denli sağlam temellere oturduğunu anlıyorsunuz.
ikinci bölümde, beyaz diş sahnedeki yerini alıyor. bütün kardeşlerin arasından ölmeyen tek yavru olarak kalıyor. annesinin çizdiği sınırlar içerisinde, bir mağarada yahut inde, dışardan içeri süzülen ışıkta, insantanrıya ulaşmak için gün sayıyor, güç topluyor.
merakına yenik düştüğü bir sırada annesinin kökleriyle karşılaşıyor ve insantanrıyla karşılaşıyor. bir obada onlarla beraber yaşamaya başlıyor. ama hırçın ve tecrübeli genleri onu dürtüyor ve obadaki bütün yavru köpeklerin canına okuyor. yavaş yavaş obaya alışıyor, sahibi gri kunduz’dan sadakati öğreniyor. ama sadakat insanın olduğu kadar hayvanında düşmanıdır. ticaret için gri kunduz’la beraber gittikleri yukon’da kendini eğlenceye kaptıran gri kunduz para karşılığı beyaz diş’i güzel smith’e satıyor. sadakat demiştik değil mi ? sadakat hangi canlıda olursa olsun, şahsiyete yerleşti mi bütün iyi yönleri süpürür, kendi karanlık ormanını yerleştirir. beyaz diş kitabın başlangıcında olduğu gibi karanlık ve karlı bir ormana düşüyor. ancak sürüyle değil, tek başına. ancak avcı olarak değil, av olarak.
beyaz diş’in hırsını, hırçınlığını ve sadakini gören güzel smith, onu gri kunduz’dan aldıktan sonra onu hayvan dövüşlerine hazırlıyor. karanlık bir ağıla tek başına koyuyor. genetiğinde yazılı olan bütün gazabı gün ışığına çıkarıyor. beyaz diş amansız bir dövüşçü oluyor. yaşadığı bölgenin en ünlü dövüşçüsü olmakla kalmıyor, güzel smith onu alıp muhtelif yerlerindeki dövüşlere götürüyor. hırçınlığı ona, yüze, bine katlanan beyaz diş gittiği yerdeki bütün köpekleri yere seriyor. onun bu hırçınlığının üstünde bir hırçınlık olmadığına inanan insanlar onun karşısına ülkenin en belalı dövüş köpeklerinde birini çıkarıyorlar. dövüş başladığında rakibine üstünlük sağlamasıyla meşhur beyaz diş bu rakibine aynısını yapamıyor. dövüşün bir yerinde rakibine boynunu kaptırıyor, ve onu ölümden, duygusal bir ilişki kuracakları weedon scott kurtarıyor. hırçınlık demiştik değil mi ? babaannemin hep söylediği gibi: “öfke gelir göz kızarır, öfke gider yüz kızarır”*.
beyaz diş’i ölümden kurtaran weedon scott, onun hırçınlığını geçirebileceğini, güzel smith’in ona yaptıklarını ona unutturacağını düşünür. ilk başta yanıldığını düşünür, beyaz diş tarafından ısırılır*. ancak ona bir şans verir ve beyaz diş’le yavaş yavaş arkadaş olur. çevresinin ona yaptıklarını gün be gün unutturur. bir yer gelir ki beyaz diş weedon scott karşısında bir şivava kadar uysal olur. weedon scott bir gün kuzey ellerinden dönmeye, memleketi kaliforniya’ya dönemeye karar verir. weedon scott‘un gideceğini anlayan beyaz diş onunla beraber gemiye atlar ve kaliforniya’ya gider. kaliforniya’daki hayatı kuzey’deki hayatından çok farklıdır. kuzey soğukken burası sıcaktır, oradaki köpeklerin ekseriyası düşmanca bir tutum içindeyken buradakilerin bir çoğu ona normal davranır. weedon scott‘ın ailesi de beyaz diş’i kabul etmekte zorluk çeker. scott’un babası laz ziya misali “itten doğan it, kurttan doğan kurt olur” der oğluna. ama scott babasını dinlemez ve beyaz diş’e sahip çıkar.
uzatmayalım, beyaz diş bir gün scott’un babasının geçmişten gelen bir düşmanını gizlice eve girerken görür ve onu bertaraf eder. scott’un babası bu durum karşısında “bir insanın köpekliğindense, bir köpeğin dostuluğunu tercih ederim” der. beyaz diş süslü bir kaliforniya şivavasıyla evlenir ve kitap biter.
en sevdiğim 9. kitap falandır heralde.
devamını gör...
8.
martin eden'in ardından en sevdiğim jack london eseridir.
jack london, okuduğum yazarlar arasında dostoyevski ile kıyaslayabileceğim tek yazardır. karakter gelişimi konusunda benim için zirvedir. o kadar gerçekçi ve kaliteli yazıyor ki aklıma neşet ertaş'ın "biz çekmediğimiz derdin türküsünü yazmayız" cümlesi geliyor. karakterin hisleri, başına gelen olaylar öyle derinden işleniyor ki jack london kesin yaşamıştır bunları diyorum. bütün kitaplarına otobiyografi gözüyle bakıyorum resmen.
beyaz diş'te de kahramanımız bir kurt. kitabın beni en çok şaşırtan ve etkileyen tarafı da bu. jack london, beyaz diş ile bütünleşmiş, sanki alternatif bir evrende o kurdun yerine yaşamış gibi anlatıyor hikayesini. ilk bakışta insani duygu ve düşünceleri kurt üzerinden yansıttığını düşünmüştüm. ancak işleyişin öyle derin tarafları var ki kurdun gerçekten bir kurt olduğuna, hikayenin kurgu değil de yaşanmış bir hayat olduğuna inanasım geliyor. usta yazarların dahi birçoğunun bu eseri böylesine ustalıkla aktarabileceğini sanmıyorum. jack london'u bu kadar sevmemin en büyük sebebi de kendine has olan bu yeteneğidir.
jack london, okuduğum yazarlar arasında dostoyevski ile kıyaslayabileceğim tek yazardır. karakter gelişimi konusunda benim için zirvedir. o kadar gerçekçi ve kaliteli yazıyor ki aklıma neşet ertaş'ın "biz çekmediğimiz derdin türküsünü yazmayız" cümlesi geliyor. karakterin hisleri, başına gelen olaylar öyle derinden işleniyor ki jack london kesin yaşamıştır bunları diyorum. bütün kitaplarına otobiyografi gözüyle bakıyorum resmen.
beyaz diş'te de kahramanımız bir kurt. kitabın beni en çok şaşırtan ve etkileyen tarafı da bu. jack london, beyaz diş ile bütünleşmiş, sanki alternatif bir evrende o kurdun yerine yaşamış gibi anlatıyor hikayesini. ilk bakışta insani duygu ve düşünceleri kurt üzerinden yansıttığını düşünmüştüm. ancak işleyişin öyle derin tarafları var ki kurdun gerçekten bir kurt olduğuna, hikayenin kurgu değil de yaşanmış bir hayat olduğuna inanasım geliyor. usta yazarların dahi birçoğunun bu eseri böylesine ustalıkla aktarabileceğini sanmıyorum. jack london'u bu kadar sevmemin en büyük sebebi de kendine has olan bu yeteneğidir.
devamını gör...
9.
olmamış bir roman. özellikle sonu çok saçmaydı. sanki jack london bu kitabı yazmaya devam edecekmiş de son anda' amaaan bunla mı uğraşacam bari hemen bir son yazıyım da bitsin artık' demiş gibi.
kalan kısmı gayet güzel. sevginin değiştirme gücünü anlatan güzel bir kitap.
kalan kısmı gayet güzel. sevginin değiştirme gücünü anlatan güzel bir kitap.
devamını gör...
10.
gayet güzel bir kitaptır. kitap bir hayvanın hayatını anlatır ama yaşadığı evrelerin hepsi insanın geçtiği evrelerdir aynı zamanda. yazar çok usta bir şekilde insanları da anlatmıştır. büyümeyi pembe gözlükleri çıkarmayı ve katılaşarak acımasız olmayı aşama aşama anlatmıştır.
kitap bu kadar iyi olmasına karışılık 2018 yapımı animasyon filmi kötüdür. daha doğrusu çok light kalmıştır kitap yanında. lanet sjw etkisi bu filmde de kendini göstermiştir. bir tane bile köpek dövüşü göremezsiniz, bazı olaylar ve kişiler de kitaptan çok farklı şekilde verilmiştir.
sonuç olarak kitap okumaya değer, çok iyi bir kitaptır.
kitap bu kadar iyi olmasına karışılık 2018 yapımı animasyon filmi kötüdür. daha doğrusu çok light kalmıştır kitap yanında. lanet sjw etkisi bu filmde de kendini göstermiştir. bir tane bile köpek dövüşü göremezsiniz, bazı olaylar ve kişiler de kitaptan çok farklı şekilde verilmiştir.
sonuç olarak kitap okumaya değer, çok iyi bir kitaptır.
devamını gör...
11.
amerikan doğumlu olan jack london’ın sevilen bir kitabıdır.
yazarın kitapları en çok çevrilen kitaplar arasında yer alır.
genç yaşında yoksulluk yüzünden hayata atılmak zorunda kalan london yine genç yaşında böbrek yetmezliği sebebiyle erken yaşında hayatını kaybetmiştir.
birçok yerde gezen bulunan yazar london zaman içerisinde siyasi olaylardan dolayı bir süre hapiste de yatmıştır.
roman öncesinde ilk olarak dergide bölümler halinde yayınlanmıştır.
kitabın ana kahramanı vahşi bir köpektir. bu köpeğin insanlar ile olan iletişimi, insanların bulunduğu dünyaya alışma ve orada yaşama serüveni anlatılmakta.
babası kurt olan bu köpeğimiz sürü içerisinde ki diğer köpekler tarafından dışlanmasına neden olmaktadır. bu sert ve saldırgan durumu sadece sürü içerisinde değil insanlar içerisinde de sorun yaratmaktadır. çünkü birçok köpekle kavga edip onların ölümüne sebebiyet veren köpeğimiz aynı zaman da kampta yaşayan insanların yemeklerini ve eşyalarını çalmaktadır. bu durum bir çok insanı çileden çıkarmaktadır.
bir gün sahibi gri kunduz ile yola çıkan köpeğimiz sahibinin yüzünden bir başkasına geçer. bu yeni sahibinden hiç memnun olmayan beyaz diş durmadan ondan kaçmaktadır. ancak bu yeni sahibi güzel smith’i ondan vazgeçirmez ve beyaz dişi dövüştürmeye başlar.
kısacası kitap içerisinde zamanla birçok sahip değiştiren beyaz diş’in hüzünlü, buruk hikayesi anlatılır.
okumaya değer, insanda farklı düşünce kapısı açmasını sağlayan bir kitap. keyifli okumalar.
yazarın kitapları en çok çevrilen kitaplar arasında yer alır.
genç yaşında yoksulluk yüzünden hayata atılmak zorunda kalan london yine genç yaşında böbrek yetmezliği sebebiyle erken yaşında hayatını kaybetmiştir.
birçok yerde gezen bulunan yazar london zaman içerisinde siyasi olaylardan dolayı bir süre hapiste de yatmıştır.
roman öncesinde ilk olarak dergide bölümler halinde yayınlanmıştır.
kitabın ana kahramanı vahşi bir köpektir. bu köpeğin insanlar ile olan iletişimi, insanların bulunduğu dünyaya alışma ve orada yaşama serüveni anlatılmakta.
babası kurt olan bu köpeğimiz sürü içerisinde ki diğer köpekler tarafından dışlanmasına neden olmaktadır. bu sert ve saldırgan durumu sadece sürü içerisinde değil insanlar içerisinde de sorun yaratmaktadır. çünkü birçok köpekle kavga edip onların ölümüne sebebiyet veren köpeğimiz aynı zaman da kampta yaşayan insanların yemeklerini ve eşyalarını çalmaktadır. bu durum bir çok insanı çileden çıkarmaktadır.
bir gün sahibi gri kunduz ile yola çıkan köpeğimiz sahibinin yüzünden bir başkasına geçer. bu yeni sahibinden hiç memnun olmayan beyaz diş durmadan ondan kaçmaktadır. ancak bu yeni sahibi güzel smith’i ondan vazgeçirmez ve beyaz dişi dövüştürmeye başlar.
kısacası kitap içerisinde zamanla birçok sahip değiştiren beyaz diş’in hüzünlü, buruk hikayesi anlatılır.
okumaya değer, insanda farklı düşünce kapısı açmasını sağlayan bir kitap. keyifli okumalar.
devamını gör...
12.
okuyup bitirmemin az önceye kısmet olduğu jack london romanı.
girişinden ortasına, sonuna kadar hep beyaz diş gibi tüyleri diken-diken eder. sonu ama bana göre yetersiz olmuş, klasik "mutlu son"lardan diyebileceğiniz türden. yine de kesinlikle okunulmalı.
kaç aydır jack londonun tüm kitaplarını okuyup bitireceğime söz verdim, ama bi türlü fırsat olmuyordu. bu biten 3-cü kitabı oldu, tabi bir kaç gün önce işten ayrılmamın da etkisiyle. sırada adem'den önce var. bir önceki de, beyaz dişin tam tersi olan vahşetin çağrısıydı
girişinden ortasına, sonuna kadar hep beyaz diş gibi tüyleri diken-diken eder. sonu ama bana göre yetersiz olmuş, klasik "mutlu son"lardan diyebileceğiniz türden. yine de kesinlikle okunulmalı.
kaç aydır jack londonun tüm kitaplarını okuyup bitireceğime söz verdim, ama bi türlü fırsat olmuyordu. bu biten 3-cü kitabı oldu, tabi bir kaç gün önce işten ayrılmamın da etkisiyle. sırada adem'den önce var. bir önceki de, beyaz dişin tam tersi olan vahşetin çağrısıydı
devamını gör...
13.
martin eden ile beraber favori jack london kitabımdır. london her kitabında olduğu fibi burada da kendi hayatından izler bırakmış. zaten metafor olarak insanın gelişimini ve hayat merhalelerinin hayvanın hayatına yansıtmış. sonu çoğunluk gibi beni de tatmin etmese de her türlü okunur.
devamını gör...