yazar: mina urgan
yayım yılı: 1998
türkiye'nin yetiştirdiği en iyi ingiliz dili ve edebiyatı uzmanlarından biri olan mina urgan'ın son derece renkli yaşamını yine bir o kadar eğlenceli bir dille kaleme aldığı otobiyografisi.
yayım yılı: 1998
türkiye'nin yetiştirdiği en iyi ingiliz dili ve edebiyatı uzmanlarından biri olan mina urgan'ın son derece renkli yaşamını yine bir o kadar eğlenceli bir dille kaleme aldığı otobiyografisi.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "kelberber" tarafından 24.02.2021 00:53 tarihinde açılmıştır.
1.
mina urgan'ı tanımama neden olan, bence herkesin okuması gereken kitap.
özellikle ünlü şairler ve mustafa kemal'le olan anılarını ağzımın salyaları aka aka okumuştum.
özellikle ünlü şairler ve mustafa kemal'le olan anılarını ağzımın salyaları aka aka okumuştum.
devamını gör...
2.
subjektif ve ölçüsüz değerlendirmelerin ve hatta ispatlanması güç somut isnatların, yakıştırmaların entelektüel hassâsiyetten yoksun bir cıvıklık tavrıyla ölmüş-gitmiş insanların ardından boca edildiği mina urgan kitabıdır. yazar, kitabı 1998 yılında yayımlanıncaya kadar türkiye'de çok dar bir kesimin hâricinde kimsenin varlığından haberli olmadığı hakikî bir dinozordur. hayatlarında iken içinde biriktirip yüzlerine karşı ifade edemeyeceği ya da gıyablarında yazamayacağı ne varsa yazmış. örneğin belki de yahya kemal'i hiç görmemiş olan bu kadın, o'nun şimdi cevap verme imkânından mahrum olmasından cesaret alarak, ağzını doldura doldura hakarete varan galiz sözlerle kitabında aşağılamış. bu nedenle yazdıklarını, düşünce ve ideolojisinden bağımsız irdelemek, okuyucuyu yanıltır fikrindeyim. dilinde oyuncak ettiği yahya kemal beyatlı gibi büyük şâir ve yazarlarla bir kere bile karşılıklı sohbeti ya da edebiyat sahasında doğrudan doğruya bir ilişkisi olmaksızın, onların gerçek olup olmadığı müphem, yazarlık sanatı dışındaki hallerini bunca yıl geçip gittikten sonra üvey babasının adını kullanarak anlatması, düşünceme göre yazdığı kitaba popülarite kazandırma endişesinden kaynaklanmış ve bunu da başarmıştır.
devamını gör...
3.
uzun zamandır okuduğum, vakit darlığından dolayı bir türlü bitiremediğim, uzun bir süre elimde sürünen kitap. gene de bana çok fazla şey öğreten ve öğrettiği şeyler sayesinde bir noktada hayata olan bakış açımı değiştiren bir kitap olduğu için bu kitabı okumak oldukça keyifli bir deneyimdi benim için.
peki bir insan bu kitabı okurken neleri öğrenebilir ki?
şöyle söyleyeyim, cumburiyetin ilk kuruluş yıllarından 90'lı yıllara kadar geçen süre içinde gerçekleşen toplumsal değişimleri, tarihi olayları, ünlü edebiyatçılara, felsefecilere, politikacılara dair tarih kitaplarında bulamayacağınız gerçekleri mina urgan'ın dilinden okuma şansınız var bu kitapta.
oldukça enteresan bir insan aslında mina urgan. kendisi aslında bir çevirmen, bir dinozorun anıları ve bir dinozorun gezileri hariç edebi bir eseri bile yok kendisinin. (çeşitli yazarlara dair yazdığı incelemeler veya ingiliz edebiyatına dair çıkardığı kitapları saymıyorum elbette.) çıkardığı az sayıdaki edebi eserini de herhangi bir edebi üslup gözetmeden içinden geldiği gibi yazmış belli ki. roman değil de edebi eser ifadesini kullanmamın sebebi de bu çıkardığı kitapların aslında daha çok anı - biyografi türünde olması, kendi hayatını anlatıyor yani. kendi hayatıyla beraber etrafındaki insanları da anlatıyor tabi, etrafındaki insanlar derken de aziz nesin, yahya kemal beyatlı, ahmet haşim, halide edip adıvar, falih rıfkı atay, abidin dino, necip fazıl kısakürek, mehmet ali aybar, behice boran gibi türk siyaset, sanat ve edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden söz ediyoruz tabii. kendisi de bir akademisyen ve çevirmen olan mina urgan döneminin aydınlarıyla da bir arada bulunma şansını yakalamış böylece. kendisi atatürk ile dans etmiş, halide edip adıvar'ın asistanlığını yapmış, faruk nafiz çamlıbel tarafından edebiyat dersleri almış, mehmet ali aybar ve behice boran gibi isimlerle aynı siyasi partide rol almış, aziz nesin ile açlık grevlerine katılmış, abidin dino ile tatillere gitmiş, bunların haricinde yahya kemal, sait faik, neyzen tevfik, oktay rıfat, orhan veli, sabahattin eyüboğlu gibi isimlerle tanışmış ve bazılarıyla arkadaşlık kurmuş birisi. devrimci bir kişiliği olduğunu ve sol görüşte yer aldığını bu isimlerden de anlamışsınız diye düşünüyorum. evet 'devrimci' diye tanımlıyorum kendisini çünkü gerek siyasi gerek toplumsal fikirleri yaşadığı zamanın normlarına, hatta bazıları günümüz normlarına bile ters, hatta bu fikirleri uğruna hapse girmeyi bile göze almış bir kişilik. tam bir feminist aynı zamanda. tabi bu noktada doğduğu çevrenin kişiliği üzerindeki etkilerini yadsımamak olmaz. kendisinin de ifade ettiği gibi, hayata 'altın kaşıkla' doğmuş, babası şair annesi ise gidip ismet inönüye hesap sorabilecek kadar gözü kara ve zengin bir kadınmış. babası vefat ettikten sonra türk edebiyatının önemli yazarlarından falih rıfkı atay ile evlenen annesi para harcamak konusunda oldukça savurgan bir insan olduğu için bu zenginlikleri uzun sürmemiş tabi fakat robert kolejinde eğitim almasını, hem ingilizce hem fransızcasını da geliştirmesini sağlamış en azından. yani anlayacağınız hayatının en başından beri aydın bir çevrenin içinde doğmuş ve seçtiği meslek nedeniyle de bu çevrenin içinde sürdürmüş yaşamını. kendisi her ne kadar paradan nefret ettiğini iddia etse de parası olmayan bir ailenin içinde doğsa mina urgan, mina urgan olmazdı muhtemelen. gene de hakkını yememek lazım, düşüncelerini açıkça söyleyen, inandığı fikirler uğruna elini taşın altına koymaktan çekinmeyen birisi aslında. siyasi görüşlerini söylemekten çekinmiş ve metaforlarla fikirlerini aktarmaya çalışan yazarların yanında oldukça dik bir duruşu var. bu dik duruş kendine duyduğu güvenden ve kendisiyle barışık olmasından ileri geliyor bana göre. aşırı tatlı bir kadın aynı zamanda, okurken ben çok keyif aldım şahsen.
tabi sadece siyasi fikirlerini değil hayata ve topluma dair fikirlerini de açık açık söylemekten çekinmiyor. hayata ve dünyaya dair farklı bir bakış açısı olduğu için bu fikirleri sayesinde hayata dair farklı bir bakış açısı da kazanmış oldum onu okuduğumda.
velhasıl hayatın acımasız gerçeklerine karşı romantik tekmeler atmayı tercih eden bu kadının okunması gerektiği kanaatindeyim. kendisiyle aynı görüşü paylaşmasanız bile (ki ben bir yazarı okumak için illa onunla aynı bakış açısına sahip olmamız gerektiğini düşünmüyorum ama.) cumhuriyetin ilk yıllarından 90'lara kadar olan zaman dilimini bir de onun bakış açısından okumanın iyi olabileceğine inanıyorum.
peki bir insan bu kitabı okurken neleri öğrenebilir ki?
şöyle söyleyeyim, cumburiyetin ilk kuruluş yıllarından 90'lı yıllara kadar geçen süre içinde gerçekleşen toplumsal değişimleri, tarihi olayları, ünlü edebiyatçılara, felsefecilere, politikacılara dair tarih kitaplarında bulamayacağınız gerçekleri mina urgan'ın dilinden okuma şansınız var bu kitapta.
oldukça enteresan bir insan aslında mina urgan. kendisi aslında bir çevirmen, bir dinozorun anıları ve bir dinozorun gezileri hariç edebi bir eseri bile yok kendisinin. (çeşitli yazarlara dair yazdığı incelemeler veya ingiliz edebiyatına dair çıkardığı kitapları saymıyorum elbette.) çıkardığı az sayıdaki edebi eserini de herhangi bir edebi üslup gözetmeden içinden geldiği gibi yazmış belli ki. roman değil de edebi eser ifadesini kullanmamın sebebi de bu çıkardığı kitapların aslında daha çok anı - biyografi türünde olması, kendi hayatını anlatıyor yani. kendi hayatıyla beraber etrafındaki insanları da anlatıyor tabi, etrafındaki insanlar derken de aziz nesin, yahya kemal beyatlı, ahmet haşim, halide edip adıvar, falih rıfkı atay, abidin dino, necip fazıl kısakürek, mehmet ali aybar, behice boran gibi türk siyaset, sanat ve edebiyat dünyasının ünlü isimlerinden söz ediyoruz tabii. kendisi de bir akademisyen ve çevirmen olan mina urgan döneminin aydınlarıyla da bir arada bulunma şansını yakalamış böylece. kendisi atatürk ile dans etmiş, halide edip adıvar'ın asistanlığını yapmış, faruk nafiz çamlıbel tarafından edebiyat dersleri almış, mehmet ali aybar ve behice boran gibi isimlerle aynı siyasi partide rol almış, aziz nesin ile açlık grevlerine katılmış, abidin dino ile tatillere gitmiş, bunların haricinde yahya kemal, sait faik, neyzen tevfik, oktay rıfat, orhan veli, sabahattin eyüboğlu gibi isimlerle tanışmış ve bazılarıyla arkadaşlık kurmuş birisi. devrimci bir kişiliği olduğunu ve sol görüşte yer aldığını bu isimlerden de anlamışsınız diye düşünüyorum. evet 'devrimci' diye tanımlıyorum kendisini çünkü gerek siyasi gerek toplumsal fikirleri yaşadığı zamanın normlarına, hatta bazıları günümüz normlarına bile ters, hatta bu fikirleri uğruna hapse girmeyi bile göze almış bir kişilik. tam bir feminist aynı zamanda. tabi bu noktada doğduğu çevrenin kişiliği üzerindeki etkilerini yadsımamak olmaz. kendisinin de ifade ettiği gibi, hayata 'altın kaşıkla' doğmuş, babası şair annesi ise gidip ismet inönüye hesap sorabilecek kadar gözü kara ve zengin bir kadınmış. babası vefat ettikten sonra türk edebiyatının önemli yazarlarından falih rıfkı atay ile evlenen annesi para harcamak konusunda oldukça savurgan bir insan olduğu için bu zenginlikleri uzun sürmemiş tabi fakat robert kolejinde eğitim almasını, hem ingilizce hem fransızcasını da geliştirmesini sağlamış en azından. yani anlayacağınız hayatının en başından beri aydın bir çevrenin içinde doğmuş ve seçtiği meslek nedeniyle de bu çevrenin içinde sürdürmüş yaşamını. kendisi her ne kadar paradan nefret ettiğini iddia etse de parası olmayan bir ailenin içinde doğsa mina urgan, mina urgan olmazdı muhtemelen. gene de hakkını yememek lazım, düşüncelerini açıkça söyleyen, inandığı fikirler uğruna elini taşın altına koymaktan çekinmeyen birisi aslında. siyasi görüşlerini söylemekten çekinmiş ve metaforlarla fikirlerini aktarmaya çalışan yazarların yanında oldukça dik bir duruşu var. bu dik duruş kendine duyduğu güvenden ve kendisiyle barışık olmasından ileri geliyor bana göre. aşırı tatlı bir kadın aynı zamanda, okurken ben çok keyif aldım şahsen.
tabi sadece siyasi fikirlerini değil hayata ve topluma dair fikirlerini de açık açık söylemekten çekinmiyor. hayata ve dünyaya dair farklı bir bakış açısı olduğu için bu fikirleri sayesinde hayata dair farklı bir bakış açısı da kazanmış oldum onu okuduğumda.
velhasıl hayatın acımasız gerçeklerine karşı romantik tekmeler atmayı tercih eden bu kadının okunması gerektiği kanaatindeyim. kendisiyle aynı görüşü paylaşmasanız bile (ki ben bir yazarı okumak için illa onunla aynı bakış açısına sahip olmamız gerektiğini düşünmüyorum ama.) cumhuriyetin ilk yıllarından 90'lara kadar olan zaman dilimini bir de onun bakış açısından okumanın iyi olabileceğine inanıyorum.
devamını gör...
4.
bir mina urgan kitabıdır.
bu kitapta mina urgan yaşantısını bölümlere ayırarak anlatmış. bir anı kitabında olması gerektiği gibi son derece samimi ve açık şekilde anlatmış kendini. yaşantısını ve her dönemini bize hoş bir anlatımla yansıtmış. okurken çok büyük keyif aldım, bazı yerlerde düşündüm, bazı yerlerde güldüm, bazı yerlerde hüzünlendim. kitabın arkasında olduğu gibi hep tebessümle okudum.
kitap 6 bölümden oluşuyor.
yaşlılık ve ölüm
çocukluk
gençlik
gençliğimde tanıdığım bazı kişiler
siyasal
mina urgan'ın albümünden
en keyif aldığım bölümler yaşlılık ve ölüm ve gençliğimde tanıdığım bazı kişiler bölümleri oldu. yaşlılık ve ölüm bölümünde, hem yaşlılığa hem ölüme yaklaşımı çok hoşuma gitti. özellikle yalnızlığın ve yaşlılığın anlatımı çok açık ve vurucuydu. yaşlı insanların arkadaşları yaşlı olduğu için birbirlerine gidip gelememeleri bildiğim bir şeydi ancak bir yaşlı tarafından böyle kolay yazılınca zoruma gitti. *
gençliğimde tanıdığım bazı kişiler bölümü ise hemen hemen herkesin seveceği bir bölümdü. mina urgan ve tanıdığı bazı kişiler türk sanatının efsane kişilerinden oluşuyor, hemen hemen herkesle bir anısı var, neyzen tevfik ile bile anısı vardı. en çok mustafa kemal atatürk anılarını sevdim. oğuz atayı tarif edişine mest oldum.
oğuz atay'ı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. çok kocaman ve çok güzel bir kediye öyle benziyordu ki, ona elimi uzatınca 'miyaaav' diyeceğini sandım. miyavlayacağı yerde 'tanıştığımıza memnunum' deyince şaşırıp kaldım.
siyasal bölümünde ise eski türkiye'yi yaşamak ve biraz olsun hissetmek garip hissettirdi. açlık grevi anılarına ayrıca şaşırdım. son ve bitiş kısmı olan mina urgan'ın albümünden kısmı şampiyonlar ligi gibiydi.
kısaca bir dinozorun anıları çok güzel bir kitaptı. okuyan herkesin keyifle okuyacağına eminim. tavsiye ederim.
bu kitapta mina urgan yaşantısını bölümlere ayırarak anlatmış. bir anı kitabında olması gerektiği gibi son derece samimi ve açık şekilde anlatmış kendini. yaşantısını ve her dönemini bize hoş bir anlatımla yansıtmış. okurken çok büyük keyif aldım, bazı yerlerde düşündüm, bazı yerlerde güldüm, bazı yerlerde hüzünlendim. kitabın arkasında olduğu gibi hep tebessümle okudum.
kitap 6 bölümden oluşuyor.
yaşlılık ve ölüm
çocukluk
gençlik
gençliğimde tanıdığım bazı kişiler
siyasal
mina urgan'ın albümünden
en keyif aldığım bölümler yaşlılık ve ölüm ve gençliğimde tanıdığım bazı kişiler bölümleri oldu. yaşlılık ve ölüm bölümünde, hem yaşlılığa hem ölüme yaklaşımı çok hoşuma gitti. özellikle yalnızlığın ve yaşlılığın anlatımı çok açık ve vurucuydu. yaşlı insanların arkadaşları yaşlı olduğu için birbirlerine gidip gelememeleri bildiğim bir şeydi ancak bir yaşlı tarafından böyle kolay yazılınca zoruma gitti. *
gençliğimde tanıdığım bazı kişiler bölümü ise hemen hemen herkesin seveceği bir bölümdü. mina urgan ve tanıdığı bazı kişiler türk sanatının efsane kişilerinden oluşuyor, hemen hemen herkesle bir anısı var, neyzen tevfik ile bile anısı vardı. en çok mustafa kemal atatürk anılarını sevdim. oğuz atayı tarif edişine mest oldum.
oğuz atay'ı ayaküstü ve o kadar az gördüm ki, onunla ilgili ancak bir tek izlenim edindim: koskocaman bir kediye benziyordu tıpkı. çok kocaman ve çok güzel bir kediye öyle benziyordu ki, ona elimi uzatınca 'miyaaav' diyeceğini sandım. miyavlayacağı yerde 'tanıştığımıza memnunum' deyince şaşırıp kaldım.
siyasal bölümünde ise eski türkiye'yi yaşamak ve biraz olsun hissetmek garip hissettirdi. açlık grevi anılarına ayrıca şaşırdım. son ve bitiş kısmı olan mina urgan'ın albümünden kısmı şampiyonlar ligi gibiydi.
kısaca bir dinozorun anıları çok güzel bir kitaptı. okuyan herkesin keyifle okuyacağına eminim. tavsiye ederim.
devamını gör...
5.
hep böyle sanatsal siyasal entelektüel çevrem olmasını istemişimdir küçüklüğümden beri.mina urgan'nın evlerine gelen konuklarına hocalarına ahbaplık ettiği arkadaşlarına bakınca ne kadar şanslı diyorum gerçi eskiden ülke nüfusu azdı yazan çizen tiyatro oyuncusu siyasetçi takım hep birbirlerini uzaktan yakından tanıyorlardı okuduğu okullar çalıştığı kurumlar belliydi az olduğundan. eskilerin bu tip anı kitaplarını okuyunca ve kendi çevrem ile karşılaştırınca hayıflanıyorum ve yaşamlarına buruk bir tebessümle gıpta ediyorum bu diyardan göçmüş olanlara da rahmet dileyerek.
devamını gör...
6.
ingiliz edebiyatı profesörü mina urgan'ın anılarını anlattığı eser. daha önce bir kısmını okumuştum sonra araya başka şeyler girince yarım kalmıştı. şimdi en baştan okuyup bitirdim.
mina urgan'ın büyüdüğü ve yaşadığı çevre gerçekten etkileyici. ahmet haşim, falih rıfkı, yahya kemal, necip fazıl, atatürk, neyzen tevfik, halide edip derken bir sürü insanla dolu anıları. bu çevreye hayran kalmakla birlikte yukarıdaki arkadaşın yorumuna da katılıyorum. kendilerini savunamayacak durumda olan bazı insanların arkasından bu kadar ağır eleştiriler yapması benim de hoşuma gitmedi. tabi ki eleştiriler yapılabilir ama dozunda olmalı bazı şeyler.
sürekli eleştirdiği insanlar var. yobazlardan falan bahsediyor ama yobazlık malum sadece din ile ilgili bir kavram değil. bazı konularda keskin ve tutucu görüşleri var. şunları sevmem, bunlar faşisttir, din adamları şöyledir, bilmem ne görüşünü savunan insanların hepsi tü kakadır gibi yüzeysel eleştiriler getirmiş bazı konulara. yurtseverlik ve milliyetçilik üzerine de bazı şeyler yazmış mesela. ama yaptığı milliyetçilik tanımı değil. bildiğiniz ırkçılık. tamam sol görüşe sahip olabilir ama atatürk'ü ve atatürk dönemini bu kadar öven ve bağlı olan bir insan bu konuda nasıl böyle düz bir yorum yapar anlamış değilim. kavramları bir kenara bırakırsak o dönemin solcuları mina urgan'ın tabiri ile "yurtsever" imiş. şimdikilerle karşılaştırınca gerçekten de öyle. yapılanların doğruluğu yanlışlığı herkese göre ayrı tabi. fakat ister milliyetçilik deyin ister mina hanım gibi yurtseverlik deyin o dönem aydınlarının içinde bir ülke sevgisi varmış. şimdi elli parçaya bölünmüş birçoğu da ülke aleyhine kim varsa onlarla takılan sol gruplara bakınca insan gerçekten üzülüyor.
yine de böyle bir insanın gözünden bir dönemi okumak güzeldi. okurken yetiştiği çevreye o kadar imrendim ki. benim en ilgimi çeken kısım ise halide edip adıvar hakkında yazdıkları oldu. bence okunmaya değer bir kitap.
mina urgan'ın büyüdüğü ve yaşadığı çevre gerçekten etkileyici. ahmet haşim, falih rıfkı, yahya kemal, necip fazıl, atatürk, neyzen tevfik, halide edip derken bir sürü insanla dolu anıları. bu çevreye hayran kalmakla birlikte yukarıdaki arkadaşın yorumuna da katılıyorum. kendilerini savunamayacak durumda olan bazı insanların arkasından bu kadar ağır eleştiriler yapması benim de hoşuma gitmedi. tabi ki eleştiriler yapılabilir ama dozunda olmalı bazı şeyler.
sürekli eleştirdiği insanlar var. yobazlardan falan bahsediyor ama yobazlık malum sadece din ile ilgili bir kavram değil. bazı konularda keskin ve tutucu görüşleri var. şunları sevmem, bunlar faşisttir, din adamları şöyledir, bilmem ne görüşünü savunan insanların hepsi tü kakadır gibi yüzeysel eleştiriler getirmiş bazı konulara. yurtseverlik ve milliyetçilik üzerine de bazı şeyler yazmış mesela. ama yaptığı milliyetçilik tanımı değil. bildiğiniz ırkçılık. tamam sol görüşe sahip olabilir ama atatürk'ü ve atatürk dönemini bu kadar öven ve bağlı olan bir insan bu konuda nasıl böyle düz bir yorum yapar anlamış değilim. kavramları bir kenara bırakırsak o dönemin solcuları mina urgan'ın tabiri ile "yurtsever" imiş. şimdikilerle karşılaştırınca gerçekten de öyle. yapılanların doğruluğu yanlışlığı herkese göre ayrı tabi. fakat ister milliyetçilik deyin ister mina hanım gibi yurtseverlik deyin o dönem aydınlarının içinde bir ülke sevgisi varmış. şimdi elli parçaya bölünmüş birçoğu da ülke aleyhine kim varsa onlarla takılan sol gruplara bakınca insan gerçekten üzülüyor.
yine de böyle bir insanın gözünden bir dönemi okumak güzeldi. okurken yetiştiği çevreye o kadar imrendim ki. benim en ilgimi çeken kısım ise halide edip adıvar hakkında yazdıkları oldu. bence okunmaya değer bir kitap.
devamını gör...