#ödüllü filmler
senaryosu fransız yazar pascal bruckner'a ait lunes de fiel romanından esinlenilerek kaleme alınan 1992 yapımı roman polanski filmidir.
bir yolcu gemisinde birlikte seyahat etmekte olan 2 evli çiftin erotizm, gizem yer yer korku dolu hikayesini izlediğimiz bu bol alt metinli filmde roman polanski sınırları zorlamaktan hiç geri durmuyor.
bir yolcu gemisinde birlikte seyahat etmekte olan 2 evli çiftin erotizm, gizem yer yer korku dolu hikayesini izlediğimiz bu bol alt metinli filmde roman polanski sınırları zorlamaktan hiç geri durmuyor.
yönetmen:
roman polanski
oyuncular:
hugh grant
kristin scott thomas
emmanuelle seigner
peter coyote
victor banerjee
patrick albenque
roman polanski
oyuncular:
hugh grant
kristin scott thomas
emmanuelle seigner
peter coyote
victor banerjee
patrick albenque
*yoga ödülleri (1993) - en kötü yabancı kadın oyuncu [emmanuelle seigner]
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "ezio" tarafından 19.03.2021 20:38 tarihinde açılmıştır.
1.
dün izlediğim roman polanski filmidir. çok başarılı olmuş tüm duyguları size yansıtıyor. filmin başlarında aşka geliyorsunuz ortalara doğru üzülmeye başlıyorsunuz. hiçbir şeyi uçlarda yaşamayacaksınız. normal olmayın ama sıradışı da olmayın. bence filmin vermek istediği mesaj buydu.
"herkesin sadist bir tarafı vardır bunu en iyi ortaya çıkaran şey de merhametinize kalmış birinin olduğunu bilmenizdir"
"biz fazla açgözlüydük , sorunumuz buydu."
"herkesin sadist bir tarafı vardır bunu en iyi ortaya çıkaran şey de merhametinize kalmış birinin olduğunu bilmenizdir"
"biz fazla açgözlüydük , sorunumuz buydu."
devamını gör...
2.
kurgusal açıdan yarım kalmış hissiyatı veren film.
kesin bir kitaptan uyarlamadır bu dedim ve hakikaten de öyleymiş. (bkz: evil angels)
karakterlerin topyekün devinim içinde olması filmi bir tık karmaşık hale getiriyor ki
sanırım esas olayda burada patlıyor.
bu değişim içinde kendinizden parçalar bulmamak imkansız hale geliyor ve
sürekli bir sorgulatma havasında ilerliyor.
temasının cinsellik olduğuna bakmayın en başta dediğim kurgu noksanlığı
istediğiniz temaları istediğiniz sahneye koyabilmenize olanak sağlıyor.
bu durum filmi biraz yorucu hale getiriyor.
tekrar izlemek isteyeceğim bir film olmasa da bir kez izlenmesi gerek.
çünkü filmi özeleştiri yapmadan bitirmeye imkan bırakmamışlar tüm sinir uçlarını zorluyor.
kesin bir kitaptan uyarlamadır bu dedim ve hakikaten de öyleymiş. (bkz: evil angels)
karakterlerin topyekün devinim içinde olması filmi bir tık karmaşık hale getiriyor ki
sanırım esas olayda burada patlıyor.
bu değişim içinde kendinizden parçalar bulmamak imkansız hale geliyor ve
sürekli bir sorgulatma havasında ilerliyor.
temasının cinsellik olduğuna bakmayın en başta dediğim kurgu noksanlığı
istediğiniz temaları istediğiniz sahneye koyabilmenize olanak sağlıyor.
bu durum filmi biraz yorucu hale getiriyor.
tekrar izlemek isteyeceğim bir film olmasa da bir kez izlenmesi gerek.
çünkü filmi özeleştiri yapmadan bitirmeye imkan bırakmamışlar tüm sinir uçlarını zorluyor.
devamını gör...
3.
seneler önce erotik sahne çıkar da keyiflenirim niyetine şöyle bir göz attığım filmi dün gece ilk defa tamamıyla izledim. öncelikle kadın erkek ilişkilerinde türkiye olarak, bu filmde ele alınan trajediye benzer yüz binlerce birlikteliğin yaşanıyor olduğu gerçeği içimi yaktı. polanski'nin eşi seigner bir femme fatale olarak şeytanı bile baştan çıkarabilecek seksapeliteye sahip, bunun dışında oyunculuk açısından tabi ki bir numarası yok. keza hugh grant de ıkınıyor. filmi akting açısından peter coyote götürüyor diyebilirim.
filmi bazen üzerinde düşünerek durdura durdura izlerken, eski ahit ve yeni ahit'ten temelini alan püriten batı ahlakının, seksi sadece neslin üremesi için bir vasıta olarak görmesinin o kadar da kötü bir bakış açısı olmadığını düşündüm. hakikaten 2. dünya savaşı sonrasında gelen refah dönemine kadar, batılı beyaz adam için seksten zevk almak yahut doğru deyişiyle seksi sadece keyif almak için yapmak, çalışma şartlarının uzunluğu, insanın kendine vakit ayırabileceği boş zaman bırakabilecek, teknolojik aletlerin çoğunun icat edilmediği dönemde imkansızdı. kozmetik ve estetiğin, iyi beslenme ve refahın artmasıyla neslin güzelleşmesini getirmesi, çetin şartlar görmemiş kadınlar ve erkeklerin, sınırlanmış mesai saatleri dışında kendilerini karşı cinsin beğenisini kazanacak taktiklere verdiği bir dünya. peki bu dünyada aşk denilen nesne tamamen karşı cinsin güzelliğinin sizde uyandırdığı etkiye dayalı bir kimyasal tepkimeyse, bu heves bittiğinde ilişki ne olacak ? üstelik hariçteki dünyada kadınıyla erkeğiyle binlerce alternatif varken. işte bitter moon bu sorunsalı ele alıyor. ne derece başarılı olduğu tartışılır ama düşünmeye sevkettiği kesin.
insani ilişkileri fayda bazında değerlendiren, skor yapmayı hayatının odağına getirmiş, kendini gerçekleştirmek için hiç bir çaba sarfetmeyen, değerlilik hissini karşındakinin beğenisine sabitlemiş herkesin aslında izlediğim benim hayatım diyerek, bu filmi izlemesi lazım. tabi öncelikle bir dakika ben ne yapıyorum sorusunu kendisine soracak, bir yaş ve ruh durumuna gelinmeli.
filmi bazen üzerinde düşünerek durdura durdura izlerken, eski ahit ve yeni ahit'ten temelini alan püriten batı ahlakının, seksi sadece neslin üremesi için bir vasıta olarak görmesinin o kadar da kötü bir bakış açısı olmadığını düşündüm. hakikaten 2. dünya savaşı sonrasında gelen refah dönemine kadar, batılı beyaz adam için seksten zevk almak yahut doğru deyişiyle seksi sadece keyif almak için yapmak, çalışma şartlarının uzunluğu, insanın kendine vakit ayırabileceği boş zaman bırakabilecek, teknolojik aletlerin çoğunun icat edilmediği dönemde imkansızdı. kozmetik ve estetiğin, iyi beslenme ve refahın artmasıyla neslin güzelleşmesini getirmesi, çetin şartlar görmemiş kadınlar ve erkeklerin, sınırlanmış mesai saatleri dışında kendilerini karşı cinsin beğenisini kazanacak taktiklere verdiği bir dünya. peki bu dünyada aşk denilen nesne tamamen karşı cinsin güzelliğinin sizde uyandırdığı etkiye dayalı bir kimyasal tepkimeyse, bu heves bittiğinde ilişki ne olacak ? üstelik hariçteki dünyada kadınıyla erkeğiyle binlerce alternatif varken. işte bitter moon bu sorunsalı ele alıyor. ne derece başarılı olduğu tartışılır ama düşünmeye sevkettiği kesin.
insani ilişkileri fayda bazında değerlendiren, skor yapmayı hayatının odağına getirmiş, kendini gerçekleştirmek için hiç bir çaba sarfetmeyen, değerlilik hissini karşındakinin beğenisine sabitlemiş herkesin aslında izlediğim benim hayatım diyerek, bu filmi izlemesi lazım. tabi öncelikle bir dakika ben ne yapıyorum sorusunu kendisine soracak, bir yaş ve ruh durumuna gelinmeli.
devamını gör...
