orijinal adı: step
yazar: anton çehov
yayım yılı: 1888
yegoruşka adındanki kızımızın yolculuk hikayesinin anlatıldığı başarılı bir anton çehov öyküsüdür. eğitimi için dayısıyla birlikte uzun bir yola çıkan yegoruşka'nın gözünden rus toplumu resmedilmiştir.
başta rus edebiyatının temelinde olmak üzere, avrupa'nın birçok yerinde 19. yüzyıl genelinde yazılan kitaplar başta toplumsal sanrılara dikkat çekmek amacıyla bolca toplumsal eleştiri içermiştir, bu eleştirileri en iyi yapanlardan biri olan anton çehov bu eserinde de rusyanın sosyolojik ve toplumsal sorunlarına dikkat çekmeye çalışmıştır.
yazar: anton çehov
yayım yılı: 1888
yegoruşka adındanki kızımızın yolculuk hikayesinin anlatıldığı başarılı bir anton çehov öyküsüdür. eğitimi için dayısıyla birlikte uzun bir yola çıkan yegoruşka'nın gözünden rus toplumu resmedilmiştir.
başta rus edebiyatının temelinde olmak üzere, avrupa'nın birçok yerinde 19. yüzyıl genelinde yazılan kitaplar başta toplumsal sanrılara dikkat çekmek amacıyla bolca toplumsal eleştiri içermiştir, bu eleştirileri en iyi yapanlardan biri olan anton çehov bu eserinde de rusyanın sosyolojik ve toplumsal sorunlarına dikkat çekmeye çalışmıştır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "pied piper" tarafından 18.12.2021 01:37 tarihinde açılmıştır.
1.
1888 yılında durum öykücülüğünün öncüsü sayılan doktor anton çehov tarafından kaleme alınmış kısa ve enfes öyküdür. annesinden ve evinden ayrılarak eğitim görmek için dayısı ile uzak bir diyara yolculuk eden yegoruşka isimli bir çocuğun gözünden anlatılan bozkır ve yol öyküsüdür. çok duru bir öyküdür, akar gider, kitap bittiğinde ise bir hoş olursunuz zira benim gözlerim bozkırı ve ayrılığı derinlerinde yaşamış bir çocuk olarak bir miktar yaşarmadı değil.
biraz da film gibidir, gözünüzün önünde canlanır durur bozkır, tarlalar, yollar, değirmenler, hanlar, insanlar, manzaralar, gökyüzü ve bulutlar ve hatta yere düşen o ilk yağmur taneciklerinin yaydığı toprak kokusunu bile hissedersiniz bu kısa öyküde. öyle güzel betimlemelerle süslemiştir anton çehov bu öyküsünü. zira kendisinin edebiyat yolculuğunda da bir dönüm noktası kabul edilir bozkır.
ufak bir alıntı ile bitireyim:
vedalaşmadan önce hepsi oturdu, bir dakika suskun kaldı. nastasya petrovna derin bir iç çekip yaşlı gözlerle ikonalara baktı.
- pekâlâ, -diye söze başladı ivan ivaniç ayağa kalkarak,- şu halde kalıyorsun...
yüzünden bir anda o iş bilir adam soğukluğu kayboldu, biraz kızardı, hüzünle gülümsedi ve:
- bana bak, iyi oku... -dedi.- anneni unutma ve nastasya petrovna'nın sözünü dinle... güzel okuyacak olursan seni bırakmam yegor.
cebinden para kesesini çıkardı, yegoruşka’ya arkasını döndü, bozuk paraları uzun uzun karıştırıp bir on kapiklik bularak yegoruşka’ya verdi. peder hristofor iç çekti ve acele etmeden yegoruşka’yı kutsadı.
baba, oğul ve kutsal ruh adına... oku, -dedi peder hristofor.- gayret et, birader... ölürsem, beni unutma. al benden de bir on kapiklik...
yegoruşka papazın elini öptü ve ağlamaya başladı. içinde bir şey ona bu ihtiyarı bir daha hiç göremeyeceğini fısıldamıştı.
ivan ivanıç, sanki salonda cenaze varmış gibi bir sesle: - nastasya petrovna, ben dilekçeyi verdim gimnaziyaya, -dedi.– yedi ağustos'ta onu sınava götürürsünüz... evet, hoşça kalın! tanrı yardımcınız olsun. hoşça kal yegor!
bari bir çay içseydiniz! -dedi nastasya petrovna inler gibi.
yegoruşka, gözlerine dolan yaşların arasından dayısının ve peder hristofor’un gidişini göremedi. pencereye atıldı, ama artık avluda yoklardı ve biraz önce havlayan kızıl köpek, yüzünde görevini yerine getirmiş bir ifadeyle koşarak kapıdan geri dönüyordu. yegoruşka, kendisi de nedenini bilmeden yerinden fırlayıp odalardan uçar gibi geçti. kapınin dışına çıktığında ivan ivanıç ve peder hristofor, birincisi elinde bastonu, ikincisi ise asasıyla artık köşeyi dönmüşlerdi.
yegoruşka, şimdiye dek yaşanmış olan her şeyin bu adamlarla birlikte kendisi için bir duman gibi ebediyen yok olduğunu hissetti; bitkin bir halde tahta sıraya çökmüş, onun için artık başlamakta olan yeni ve bilinmeyen yaşamı acı gözyaşlarıyla selamlıyordu...
nasıl bir yaşam olacaktı bu?
1888
anton çehov - bozkır, bir yolculuk hikayesi
fena halde içlendiğim bir sona sahiptir...
biraz da film gibidir, gözünüzün önünde canlanır durur bozkır, tarlalar, yollar, değirmenler, hanlar, insanlar, manzaralar, gökyüzü ve bulutlar ve hatta yere düşen o ilk yağmur taneciklerinin yaydığı toprak kokusunu bile hissedersiniz bu kısa öyküde. öyle güzel betimlemelerle süslemiştir anton çehov bu öyküsünü. zira kendisinin edebiyat yolculuğunda da bir dönüm noktası kabul edilir bozkır.
ufak bir alıntı ile bitireyim:
vedalaşmadan önce hepsi oturdu, bir dakika suskun kaldı. nastasya petrovna derin bir iç çekip yaşlı gözlerle ikonalara baktı.
- pekâlâ, -diye söze başladı ivan ivaniç ayağa kalkarak,- şu halde kalıyorsun...
yüzünden bir anda o iş bilir adam soğukluğu kayboldu, biraz kızardı, hüzünle gülümsedi ve:
- bana bak, iyi oku... -dedi.- anneni unutma ve nastasya petrovna'nın sözünü dinle... güzel okuyacak olursan seni bırakmam yegor.
cebinden para kesesini çıkardı, yegoruşka’ya arkasını döndü, bozuk paraları uzun uzun karıştırıp bir on kapiklik bularak yegoruşka’ya verdi. peder hristofor iç çekti ve acele etmeden yegoruşka’yı kutsadı.
baba, oğul ve kutsal ruh adına... oku, -dedi peder hristofor.- gayret et, birader... ölürsem, beni unutma. al benden de bir on kapiklik...
yegoruşka papazın elini öptü ve ağlamaya başladı. içinde bir şey ona bu ihtiyarı bir daha hiç göremeyeceğini fısıldamıştı.
ivan ivanıç, sanki salonda cenaze varmış gibi bir sesle: - nastasya petrovna, ben dilekçeyi verdim gimnaziyaya, -dedi.– yedi ağustos'ta onu sınava götürürsünüz... evet, hoşça kalın! tanrı yardımcınız olsun. hoşça kal yegor!
bari bir çay içseydiniz! -dedi nastasya petrovna inler gibi.
yegoruşka, gözlerine dolan yaşların arasından dayısının ve peder hristofor’un gidişini göremedi. pencereye atıldı, ama artık avluda yoklardı ve biraz önce havlayan kızıl köpek, yüzünde görevini yerine getirmiş bir ifadeyle koşarak kapıdan geri dönüyordu. yegoruşka, kendisi de nedenini bilmeden yerinden fırlayıp odalardan uçar gibi geçti. kapınin dışına çıktığında ivan ivanıç ve peder hristofor, birincisi elinde bastonu, ikincisi ise asasıyla artık köşeyi dönmüşlerdi.
yegoruşka, şimdiye dek yaşanmış olan her şeyin bu adamlarla birlikte kendisi için bir duman gibi ebediyen yok olduğunu hissetti; bitkin bir halde tahta sıraya çökmüş, onun için artık başlamakta olan yeni ve bilinmeyen yaşamı acı gözyaşlarıyla selamlıyordu...
nasıl bir yaşam olacaktı bu?
1888
anton çehov - bozkır, bir yolculuk hikayesi
fena halde içlendiğim bir sona sahiptir...
devamını gör...