#televizyon dizileri #final yapan diziler
dram / gizem / suç
9.7 / 10
puan ver

öne çıkanlar | diğer yorumlar

isveç-danimarka ortak yapımı polisiye dizisi. adı her iki dilde de "köprü" anlamına gelmektedir. 4 sezon süren dizide oyunculuklar ve özellikle katmanlı senaryo yapısı çok başarılıdır.

2013 yapımı abd - meksika sınırında geçen "the bridge", 2013 yapımı ingiltere - fransa sınırında geçen "the tunnel", 2016 yapımı rusya - estonya sınırında geçen "dostluk köprüsü", 2018 yapımı malezya - singapur sınırında geçen "the bridge" ve son olarak 2019 yapımı almanya - avusturya sınırında geçen "karlar altında" adlı farklı uyarlamaları da bulunuyor.
devamını gör...
t: bir ara trt 2'de de yayımlanan, içinde saga noren adlı insanüstü güzellikte bir karakter barındıran, iki nordic memleketin ortak yapımı olan, 3. sezonunun dünyanın en sıkıcı şeylerine katlanabilen biri olan beni bile yer yer bunaltan, bu sebeple son sezonunun da aynı yoruculukta olacağını farz ettiğim için tarafımca an itibarıyla %75'inde bırakılmış olan dizidir.
saga noren'i isveçli oyuncu sofia helin, martin rohde'u the witcher dizisinin ikinci sezonunda vesemir karakterine hayat verecek olan kim bodnia canlandırıyor.


ilk iki sezondaki saga ve martin ilişkisini ne kadar doğal olarak algıladıysam, 3. sezondaki saga ve henrik ilişkisinin bir o kadar yapay olduğunu hissettim. her ne kadar martin ahlaken pek kaliteli bir abimiz olmasa da yeri ayrıydı. henrik pek bir yavan geldi bana.
saga'ya alışmak biraz zaman alabiliyor. sosyal eksiklikleri had safhada bir karakter olarak sebebini asperger sendromu'ndan mustarip olmasına bağlamışlar. yazarlar illa da aspergerli birini yazalım diye yapmamışlar sanırım fakat gidişat o yönde olmuş gibi. genel olarak tamamen işine odaklı, mantıklı çerçevesinden çıkmayan, her gün aynı pantolonu giyen ve pek empati özelliği bulunmayan bir karakter.
devamını gör...
isveç/danimarka ortak yapımı iskandinav televizyon dizisidir.

başrolde sofia helin’i izliyoruz. kendisine kim bodnia ve thure lindhardt eşlik ediyor. diğer önemli rollerde dag malmberg, sarah boberg, lars simonsen, rafael pettersson, ıda engvoll, henrik lundström, maria kulle, louise peterhoff, fanny bornedal, puk scharbau, selma modéer wiking, reuben sallmander, julia ragnarsson, adam pålsson gibi oyuncuları görüyoruz.

dizinin yönetmen ekibinde henrik georgsson, rumle hammerich, charlotte sieling, kathrine windfeld, lisa siwe, morten arnfred isimleri bulunuyor.

muhteşem dizimiz isveç ile danimarka’yı birbirine bağlayan öresund köprüsü’nde gerçekleşen gizemli bir cinayetle başlar ve olaylar gelişir.

oyunculuklar tek kelimeyle harikulâdeydi. başrolümüz biriciğimiz canımızın içi saga norén karakterini sofia helin oynamış dersem sanatçıya büyük haksızlık etmiş olurum. sofia hanımefendi rolüne öyle bir girmiş, öyle ruhunu vermiş ki sofia helin’in başka bir evrende kesinlikle saga norén olarak yaşadığına inanıyorum. bazı oyuncular vardır, bir karakteri evrende o oyuncudan başka kimse o kadar mükemmel oynayamaz. işte saga norén rolünü evrende sofia helin’den daha iyi hiçbir aktrisin oynayacağına ihtimal vermiyorum. sofia helin’in bu rol için yaratıldığına inanıyorum. bir insan bir role bu kadar mı yakışır. hele o tatlı mı tatlı şirin mi şirin nevi şahsına münhasır tavırları ve kıyafetleri yok mu, bayılıyordum o hâllerine.. izlemekten büyük haz duyduğum karakterdi. şöyle ki bölümler ilerledikçe kendisine platonik olarak aşık olmuştum.* o üzülünce ben de üzülüyor, o sevinince ben de seviyordum. dizi bittikten sonra kendisi için gerçek anlamda gözyaşı dökmüştüm. aramızda öyle derin duygusal bir bağ olmuştu.. ahh saga norén’ciğim olağanüstüydü, büyüleyiciydi, harikulâdeydi.. kendisine daha çok methiyeler düzerdim ancak diğer önemli oyunculara da kısaca değinmeliyim. kim bodnia’yı pusher’dan biliyorum. çok iyi bir oyuncu olduğunu düşünüyorum. martin rohde rolü için biçilmiş kaftan olduğunu düşünüyorum. martin abimizin o gıcık hareketlerini bile seviyordum. henrik sabroe karakterine başlarda bir türlü ısınamamıştım. fakat bölümler ilerledikçe henrik arkadaşımızı sevmeye başlamıştım. thure lindhardt de rolünün hakkını vermişti. yan rollere kısaca değinecek olursam, neredeyse tüm yan rolleri beğendiğimi belirtmeliyim. kadın karakter seçimi konusunda cast ekibini tebrik etmek istiyorum. özellikle üçüncü sezondaki kadın karakterlerin seçimi muhteşemdi. bu sezondaki hanımefendilerin tamamı yetenekli, zarif, güzel, başarılı, cazibeliydi.

başrolümüz saga norén alışılmışın tamamen dışında nevi şahsına münhasır tarzı olan bir karakter. asperger sendromundan muzdarip olan saga zeki, aşırı disiplinli, soğuk, çalışkan, kuralcı, duygularından arınmış, ilkeli ve asosyal bir karakterdir. kendisine büyük saygı ve hayranlık duyduğumu belirtmek istiyorum.

özgün senaryosu, başarılı oyunculukları, kusursuz çekim teknikleri, kasvetli atmosferi, büyüleyici manzaraları, harika kurgusu ve diğer her şeyiyle harikulâde bir diziydi.

iskandinavya bölgesinin ruhunu, o karanlık o soğuk o sisli o soğuk atmosferi son derece başarıyla yansıtılıyordu. dört sezon boyunca siz de isveç’in ve danimarka’nın o kasvetli havasını soluyorsunuz.

dizi o kadar kusursuz ki izlerken sizin aklınızın ucundan geçmeyecek ayrıntılar, olasılıklar son derece zekice kurgulanmış. öyle muhteşem bir yapım. bir sonraki bölümde ne olacağını kesinlikle tam olarak kestiremiyorsunuz. pek çok kere ters köşe oluyorsunuz.

bron/broen’in en sevdiğim ve en takdir ettiğim yönlerinden birisi evrensel sorunlara yaklaşımıydı. dünyayı ilgilendiren hassas konulara klasik amerikan yapımları gibi göstermelik değil gerçekçi yaklaşılıyordu. bu konuda takdiri hak ediyorlar.

klasik amerikan polisiyelerinden bıktınız mı? izlediğiniz tüm polisiyeler birbirine mi benziyordu? artık hiçbir polisiye yapımı sizi tatmin edemiyor muydu? bu boşluğu dolduracak bir dizi mi arıyordunuz? işte şu anda tam olarak doğru adrestesiniz. izlediğiniz o tüm polisiye klişelerini altüst edecek bir yapım sizi bekliyor.

dizi ağır ilerliyor fakat asla sıkmıyor,* kendini izlettirmeyi, bir sonraki bölümü merak ettirmeyi mutlaka başarıyor.

bron/broen’in en takdir yönlerinden biri de asla tekrara düşmüyor. yani diğer dandik klişeler gibi bir süre sonra aynı şeyleri izlemeye başlamıyorsunuz. bence bu çok önemli bir detaydı.

saga norén sayesinde tüm isveç’e ve isveçlilere sempati beslemeye başlamıştım.

eğer şu anda imkânım olsaydı bu diziyi zihnimden sildirip en baştan izlemek isterdim. bu bakımdan bu şahane diziye yeni başlayacak olanları kıskanmıyor değilim.

geç izlediğim için en çok hayıflandığım dizidir kendisi.

bittiğinde boşluğa düştüğünüzü hissedeceğiz dizilerden bron/broen. bittiğinde sanki bir hbo yapımı bir dizi bitmiş gibi boşluğa düştüm. tıpkı carnivàle, oz, the wire, boardwalk empire, six feet under, true detective’i bitirdiğimde hissettiğim o evimden sevdiklerimden ülkemden ayrılmışım hissini hatta daha fazlasını yaşadım.

bron/broen en güzelinden en iyisinden gerçek bir başyapıttır. dram, polisiye ve suç türü yapımları seviyorsanız izlediğinize kesinlikle pişman olmazsınız. bu şahane diziyi tüm kaliteli diziseverlere öneriyorum.

bron/broen ile ilgili anekdotlar

* dizinin adı başlangıç noktası olan köprüden gelmektedir. bron isveççe, broen ise danca köprü anlamına gelmektedir.

* bron/broen’den sonra birçok ülke benzer diziler çekmiştir. fakat hiçbiri bron/broen kadar etkili olmamıştır. bu dizilerden biri amerika birleşik devletleri/meksika yapımı the bridge , diğeri ise fransa/ingiltere yapımı the tunnel

* bron/broen 100’den fazla ülkede gösterilmiştir. bu açıdan bir avrupa dizisi olarak çok önemli bir başarıya imza atmıştır.

* her sezonun çekimi yaklaşık dokuz ay sürmüş. bu çekimler esnasında terapisti de sofia helin’e eşlik etmiş.

* saga norén’e hayat veren sofia helin'in yüzündeki hafif yara 24 yaşındayken geçirdiği bisiklet kazası sonrasında oluşmuş. saga norén karakterine de ayrı bir hava kattığını düşünüyorum.

* saga norén kendine özgü o meşhur “saga norén, lanskrim malmö” repliğini ilk sezonda tam otuz sekiz defa kullanmış.

dipnot

diziyi izleyeceklere tavsiyem alt yazılı olarak izleyecekseniz kesinlikle miserym’in çevirilerini izleyin. maalesef tüm sezonlarda yok ancak kendisinin çevirdiği bulabildiğiniz tüm bölümleri izlemenizi öneriyorum. diziden önce tek kelime isveççe ve danca bilmememe rağmen miserym’in o mükemmel çevirileri sayesinde sahneler arasında kopukluk asla yaşamadım. zor bir sahne düşünün. o zor sahneyi öyle anlaşılır çeviriyor ki cümlelerdeki anlam asla bozulmuyor. kelimelere hâkimiyeti olsun, anlam bütünlüğü olsun, verilmek istenen duygu olsun bu kadar başarılı, bu kadar gerçek, bu kadar hisli çeviriler daha önce görmedim. isveççe ve danca hiç bilmemenize rağmen diyaloglardaki anlam bütünlüğüne bakınca kusursuz bir çeviri olduğunu idrak edebiliyorsunuz. o dili bilmeseniz de bu sahnede bu oyuncu bu cümleden başka bir şey söylememiştir hissine kapılıyorsunuz. ayrıca yabancı kelime hazneniz de gelişiyor.

aşağıda dizi hakkında bazı ayrıntılara değineceğim. diziyi izlemeden önce detayları öğrenmekten hoşnut olmayan biriyseniz aşağıda yazdıklarımı okumanızı önermiyorum.



dizi hakkında konuşulacak çok şey var. şimdi hatırımda kalan bazı şeyleri paylaşacağım. dizinin çekici yanlarından biri her sezon ayrı bir hikâyeyi ele alıyor ve hepsini de muhteşem biçimde işliyor oluşuydu. bu durum diziye ayrı bir hava katmıştı.

saga ilk iki sezonda martin’le iyi bir ikili olmuştu. üçüncü ve dördüncü sezonda ise henrik bende aynı etkiyi yaratmadı. bir süre gözlerim martin’i aradı. fakat daha sonra henrik’e de alışmaya başlayıp sevmiştim. saga, partneri kim olursa olsun tüm sezonlarda kendini izlettirmeyi başarıyor. saga’nın o ruhsuz tavırları, tek aynalı klas otomobili, martin’in ise o tuhaf kahkahaları kendilerine ait hatırımda kalan özelliklerdir.

saga norén ile ilgili beni derinden sarsan bir sahne yıllar geçmesine rağmen hâlen hatırımdadır. bir bölümde saga işyerinde stajyer bir çocukla tartışmıştı, o karakter saga’nın duygusuz biri olduğunu düşündüğü için saga’cığıma ağır sözler söylemişti. ardından saga’nın morali feci düşmüştü. saga’nın moralinin düştüğünü gören henrik, saga’nın yanına gelerek ne olduğunu sormuştu. o anda gerçekten üzülen saga, “benim üzülebileceğimi kim düşünebilir ki?” diye cevap vermişti. işte o sahne dizide en çok etkilendiğim sahneydi. saga’cığımın ilk defa duygularının hassaslaştığını, yüzünün düştüğünü, gerçekten üzüldüğünü görmüştüm ve ben de onunla beraber üzülmüştüm.

yine, yeniden..

saga norén, länskrim malmö

ahh saga’cığım. son sahnede köprüden aşağıya o çok sevdiğin dedektif kimliğini atarak kendin gibi tatlı zeytin yeşili 77 model porsche 911s otomobiline atlayıp iskandinavya otobanında kuğu gibi süzülerek gözden kaybolmanı unutmak mümkün mü?


devamını gör...
favori polisiye dizilerimdendir. herkesin deli gibi true detective övdüğü dönemde arkadaşların kafasına vura vura izletmiştim. henüz pişman olan çıkmadı ya da yedikleri dayaktan ötürü söylemeye çekindiler, bilemiyorum. yalnız diziyi yemek yerken ya da bir şeyle ilgilenirken izleyecekseniz gidin bez bebek izleyin. bu şahasere biraz saygınız olsun.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"bron/broen (dizi)" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim