1.
ülkemizin 4.cumhurbaşkanıdır.
27 mayıs 1960 darbesiyle idareyi eline almıştır.
kendinden önceki cumhurbaşkanı (bkz: celal bayar) kendinden sonraki cumhurbaşkanı (bkz: cevdet sunay).
1966 yılında dünyaya veda etmiştir.
önce anıtkabir'de devrim şehitleri kısmını defnedilmiştir 1980lerin sonunda buradan alınıp devlet mezarlığına taşınmıştır.
27 mayıs 1960 darbesiyle idareyi eline almıştır.
kendinden önceki cumhurbaşkanı (bkz: celal bayar) kendinden sonraki cumhurbaşkanı (bkz: cevdet sunay).
1966 yılında dünyaya veda etmiştir.
önce anıtkabir'de devrim şehitleri kısmını defnedilmiştir 1980lerin sonunda buradan alınıp devlet mezarlığına taşınmıştır.
devamını gör...
2.
kendisinin ne kadar mütevazı ve cömert bir devlet başkanı olduğunu mete akyol'un anılarından öğreniyoruz. devletin başındaki adam ve maaşını yardım etmek için harcadığından cebinde parası yok.
cemal gürsel’in maaşından elinde kalan son bin lirası, mete akyol
bugün “akıl almaz” bir olay gibi geliyor kişiye ama… acı da olsa olay gerçekti.
1963 yılında türkiye’nin 67 ilinin 14’ünde atatürk anıtı yoktu. gazetem bu eksikli illerin birer atatürk anıtına kavuşturulmasını mesleksel bir ödev saydı ve bu amaçla o yıl “atatürk anıtı kampanyası” açtı.
ülke çapında içten bir ilgiyle karşılanan bu kampanyaya yurttaşlar, parasal olanaklarının elverdiği ölçüde bağışlarla katılıyorlardı. atatürk anıtından yoksun illerimizin birer atatürk heykeline kavuşturulabilmesi için gerekli parasal kaynak, bu “damla”larla oluşuyor, her geçen gün giderek büyüyen bir göle dönüşüyordu.
kimi yurttaşların on lirayla, kimi yurttaşların yüz ya da ikiyüz ya da beşyüz lirayla katıldıkları kampanyaya, parasal olanakları daha geniş kimi yurttaşlar ise, bin ya da bin liranın üstünde bağışlarıyla katılıyorlardı.
“bin lira” sözcüklerinin anlamını bilmeyenler için açıklayayım: o yıllarda “bin lira”, müdür maaşıydı. en büyük “memur” cumhurbaşkanının aylık maaşı ise, kişinin düşünde görse inanamayacağı denli yüksekti: tam onbeş bin liraydı.
atatürk anıtı yaptırma kampanyasına katılan yurttaşların adları ve yaptıkları bağışların tutarları, her gün gazetenin iç sayfalarında uzayarak yayımlanan listelerle açıklanıyor, o günlerin önemli tutarı olan beş bin, on bin liralık bağışta bulunanların adları ise birinci sayfada özel bir çerçeve içinde duyuruluyordu:
adları birinci sayfada, özel bir çerçeve içinde duyurulan bu “büyük bağışlar”ın sahiplerinin sayısı altı ya da yediyi ancak buluyordu. listenin ilk iki sırasında, en büyük bağışı yapan iki ses sanatçısının adları vardı. bu sanatçılar, halk müziği sanatçısı muzaffer akgün ve ünlü zeki müren’di.
her iki ses sanatçısı da kampanyaya onar bin liralık bağışlarla katılmışlardı.
“cumhurbaşkanımızın da katılmasıyla kampanya büyük bir önem ve hız kazanır” dedik ve cumhurbaşkanımızla bu konuda görüşmek üzere çankaya köşkü’ne başvurduk.
elli yaşın az altındaki ve çok üstündeki okurlarımızın hoşgörülerine sığınarak, genç okurlarımızdan zahmeti küçük, fakat anlamı büyük bir istekte bulunacağım. onlardan, toplumsal bir olgunun saptanmasında bana yardımcı olmaları için, şu an çevrelerindeki dört ya da beş kişiye, “cemal gürsel kimdir?” diye sormalarını isteyeceğim. bakalım kaç kişi bu sorunun doğru yanıtını bilecek, ya da kaç kişi, bu adı yaşamında ilk kez duyduğunu söyleyecek.
“bin lira”nın ne olduğunu açıklama gereği duyduğumuz bu okur kesimine, izin verirseniz “cemal gürsel” adını da duyuralım:
“cemal gürsel, o yıllarda, türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanıydı.”
27 mayıs 1960 tarihinde bir ihtilal yapan türk silahlı kuvvetleri tarafından, rütbesinin yüksekliği ve ordu içindeki özel saygınlığından ötürü devlet başkanlığına getirilmiş, demokratik yaşama geçildikten sonra ise 1961 yılında tbmm tarafından cumhurbaşkanlığına seçilmişti.
demokrasimiz henüz bugünkü hukuksal ve de uluslararası yörüngesine oturmamış olmasına karşın o yıllarda bir gazeteci, cumhurbaşkanıyla görüşmek istediğinde, bir ya da en geç iki gün içinde bu olanağa kolaylıkla sahip olabiliyordu.
kendisiyle görüşme isteğimin cumhurbaşkanımız cemal gürsel tarafından kabul edilmesi de, bu nedenle, değil bir sorun olmak, üstelik pek çok da kolay oluverdi. görüşme isteğimi çankaya köşkü’ne ilettikten tam bir gün sonra, çankaya köşkü’ndeydim. hem de cumhurbaşkanımızın makam odasında, onun karşısında oturuyordum.
cumhurbaşkanı gürsel’le aramızda, onun sedef işlemeli çalışma masası vardı.
“sayın cumhurbaşkanım, bizim gazetenin açtığı atatürk anıtı kampanyası’na on bin liralık bir bağışla katılmanızı rica edecektim” dedim. “sizi bu nedenle rahatsız ediyorum, efendim.”
cumhurbaşkanı gürsel, hiç beklemediği bu soruyu duyunca birden gözlerini açtı:
önce “ne?” diye hayretini bildirdi, sonra duyduğunun yanlış olup olmadığını anlamak için bu kez kendisi bana bir sordu:
“on bin lira mı?” dedi.
süt dökmüş kedi örneği başımı öne eğdim ve ağzımdan “evet” sözcüğü çıkmasına gerek kalmadan, bu davranışımla sorusunu “evet” diye yanıtlamış oldum.
sanki ben “evet” demişim de kendisi de bunu duymuş gibi karşılık verdi:
“fakat benim o kadar param yok ki” dedi.
anısına saygıda kusur etmemek için onun bu sözüne “inanmadım” diyemiyorum şimdi. galiba “inanmak istemediğim” için biraz da ısrar edercesine konuştum:
“fakat kampanya, atatürk anıtı kampanyası, sayın cumhurbaşkanım” dedim.
ellerinin ikisini birden kaldırdı, bu hareketiyle sözüme devam etmemi önledi. “anlıyorum yavrum, anlıyorum” dedi. “sen de beni anlasana. on bin lira param yok diyorum sana. olmayan bir şeyi nasıl bağışlayayım, nasıl vereyim?” ve beni sözlerine inandırmak için, sedef işlemeli masasının sol gözünü çekti, içinden orta boy bir karton çorap kutusu çıkardı.
cumhurbaşkanı gürsel, kutunun kapağını açtı ve içinden uzun bir liste çıkardı. bu liste beş, altı adet daktilo kağıdının uç uça yapıştırılmasıyla oluşmuştu.
“kalk şimdi oradan da buraya yanıma gel, sen de gör” dedi ve listeyi masasının üzerine serdi:
“işte bu liste, bu ayki tüm paramı harcadığım yerleri gösteriyor” dedi. “bak bakalım, ne kadar harcamışım, elimde ne kadar param kalmış?”
oturduğum sandalyeyi, masanın öteki yanına, cumhurbaşkanının koltuğunun yanına çektim, oraya oturdum.
cemal gürsel, listede harcamaların belirtildiği satırları işaret parmağının ucuyla göstererek tek tek açıklama yapmaya başladı:
“bu ayki ilk harcamam dört bin lira. işte listenin başında yer alıyor. nereye, ne maksatla yaptığım da burada karşısında yazılı.”
sonra yüzünü bana çevirdi, listede gösterdiği satırları okuyup okumadığımı görmek istedi.
“okuyorsun, değil mi?” dedi. “bak, mersin’den mektup yazıp, eşi ve beş çocuğuyla aç kaldığını bildiren s. m.’ye göndermişim bu dört bin lirayı. şimdi ikinci sırayı oku bakayım... ikinci sırada, gölbaşı’ndaki atın fiyatıyla, yaptırdığım at arabasının fiyatı var. at ve araba için 1500 lira ödemişim.”
gölbaşı’ndaki atın ne olduğunu, arabacının kim olduğunu sordum.
“geçen ay arabayla kentte gezerken, bir ara gölbaşı’na gitmiştim” dedi. “orada vatandaşlarla konuşurken, bir adam yaklaştı. at arabacısıymış. atının öldüğünü söyledi. başka bir at alacak parası olmadığından, işini yapamadığını, eşi ve üç çocuğuyla perişan kaldığını anlattı. benden bir at istedi. ona bir at aldırdım. atı görünce, çok sevindim. güzel bir attı. ‘bu atı göndermeyin birkaç gün burada tutun’ dedim. ‘bu güzel at, eski bir arabaya koşulmaz. bu güzel ata, bir de güzel araba yaptıralım.’ araba bitince, atla birlikte, gölbaşı’ndaki arabacıya gönderdim. çok makbule geçmiş. adamcağız, üç çocuğu ve hanımıyla birlikte geçen gün elimi öpmeye geldi. çocukları pek sevimli şeylerdi.”
cumhurbaşkanı gürsel, bu olayı anlattıktan sonra listenin en altındaki rakamı gösterdi.
“bak, iyice bak şuraya” dedi. “ne yazıyor burada, bak. bin lira. demek ki bin liram kalmış. yok bundan başka param.”
atatürk anıtı kampanyası için ondan on bin lira bağış almayı unuttum, listenin devamını görmek istedim.
listedeki öteki harcamalar konusunda da kısa açıklamalar yaptı gürsel:
“şu sekiz yüz lirayı, erzurum’da bir astsubaya gönderdim. gereksinimi varmış ki mektup yazmış, istemiş. bin lirayı ziyaret ettiğim bir gecekondunun sahibine yolladım. pek perişandı durumları... inşallah işlerine yaramıştır, gönderdiğim para. onun altındaki beş yüz lirayı, çankırı’nın çukurören köyü ilkokulu’na gönderdim. öğretmenleri, çocukların kitap, defter alacak paraları olmadığını yazıyordu mektubunda.”
listeyi okumayı bıraktım, cumhurbaşkanı gürsel’den başka bir istekte bulundum:
“ben bu listeyi sizden alacağım, sayın cumhurbaşkanım” dedim.
gürsel, parmağını yüzüme doğru uzattı:
“bu listeyi unutacaksın” dedi. “ne istersen yaz ama, bu listeden söz etmek yok.”
isteğimi birkaç kez yinelememe karşın gürsel yine karşı koyunca, bu kez, nasıl olduysa oldu, karşısında bulunduğum kişi sanki cumhurbaşkanı değilmiş gibi konuşmaya başlayıverdim birden:
“mecbursunuz bana bu listeyi vermeye, sayın cumhurbaşkanım” dedim. “ben de bu listeyi yayımlamaya mecburum.”
gürsel gülmeye başladı:
“işte ben de bunun için vermiyorum” dedi. “yayımlamanı istemiyorum da onun için vermiyorum.”
ısrar üstüne ısrar ettim, kırk dereden su getirdim, ancak “koşullu” olarak kabul etmesini sağlayabildim.
“sağlığımda yayımlamamaya söz verirsen, o zaman olur” dedi. “insanların başka türlüleri de oluyor. bakarsın benim için kendini methediyor diyenler çıkabilir sonra.”
söz verdim, listenin bir kopyasını aldım.
bir kez daha anımsattı:
“sağlığımda kesinlikle olmayacak tamam mı?” dedi.
cumhurbaşkanı cemal gürsel, atatürk anıtı kampanyası için ancak bin lira bağışta bulunabileceğini söyledi.
“ben şimdi şu kağıda yazayım, sen çıkarken kadri binbaşıya verirsin bu kağıdı” dedi, “benim hesaptan o verir sana bin lirayı.”
huzurundan ayrılmama izin vermesinden sonra cumhurbaşkanı gürsel’in elini öptüm ve sonra başyaver makamına gittim.
başyaveri binbaşı kadri erkek ve doktoru prof. dr. reşat yaşat birlikte çay içiyorlardı. bir çay da bana söylediler.
cebime koyduğum kağıttan söz etmedim binbaşı kadri erkek’e:
“bin lira vermenizi emrettiler” dedim.
***
gazetede ertesi gün cumhurbaşkanı cemal gürsel’in atatürk anıtı kampanyası’na bin liralık bir bağışla katıldığını okuyan okuyucularımız, cumhurbaşkanlarının neden fazla bir bağışta bulunmadığının gerçek nedenini, o yaşadığı sürece öğrenemediler.
yalnızca bu gerçeği mi?..
cemal gürsel’in inanılmayacak yücelikteki “alçak gönüllüğü” nedeniyle türk halkı, onunla ilgili daha birçok gerçeği öğrenemedi ve…
galiba biraz da bu nedenden, onun gerçek değerini de öğrenebilmek olanağı bulamadı, sağlığında...
dördüncü cumhurbaşkanımız cemal gürsel’i kaybettiğimiz 1966 eylül’ünden yıllar sonraki bu eylülde onu yalnızca anmakla yetinmeyi yeterli görmedik... toplumumuzun, bireyleri giderek azalan belirli bir kuşağına onu bir kez daha anımsatmak ve... toplumumuzun, bireyleri giderek artan belirli bir kuşağına ise, onu tanıtmak, kimilerine de hiç olmazsa adını duyurmak da istedik...•
cemal gürsel’in maaşından elinde kalan son bin lirası, mete akyol
bugün “akıl almaz” bir olay gibi geliyor kişiye ama… acı da olsa olay gerçekti.
1963 yılında türkiye’nin 67 ilinin 14’ünde atatürk anıtı yoktu. gazetem bu eksikli illerin birer atatürk anıtına kavuşturulmasını mesleksel bir ödev saydı ve bu amaçla o yıl “atatürk anıtı kampanyası” açtı.
ülke çapında içten bir ilgiyle karşılanan bu kampanyaya yurttaşlar, parasal olanaklarının elverdiği ölçüde bağışlarla katılıyorlardı. atatürk anıtından yoksun illerimizin birer atatürk heykeline kavuşturulabilmesi için gerekli parasal kaynak, bu “damla”larla oluşuyor, her geçen gün giderek büyüyen bir göle dönüşüyordu.
kimi yurttaşların on lirayla, kimi yurttaşların yüz ya da ikiyüz ya da beşyüz lirayla katıldıkları kampanyaya, parasal olanakları daha geniş kimi yurttaşlar ise, bin ya da bin liranın üstünde bağışlarıyla katılıyorlardı.
“bin lira” sözcüklerinin anlamını bilmeyenler için açıklayayım: o yıllarda “bin lira”, müdür maaşıydı. en büyük “memur” cumhurbaşkanının aylık maaşı ise, kişinin düşünde görse inanamayacağı denli yüksekti: tam onbeş bin liraydı.
atatürk anıtı yaptırma kampanyasına katılan yurttaşların adları ve yaptıkları bağışların tutarları, her gün gazetenin iç sayfalarında uzayarak yayımlanan listelerle açıklanıyor, o günlerin önemli tutarı olan beş bin, on bin liralık bağışta bulunanların adları ise birinci sayfada özel bir çerçeve içinde duyuruluyordu:
adları birinci sayfada, özel bir çerçeve içinde duyurulan bu “büyük bağışlar”ın sahiplerinin sayısı altı ya da yediyi ancak buluyordu. listenin ilk iki sırasında, en büyük bağışı yapan iki ses sanatçısının adları vardı. bu sanatçılar, halk müziği sanatçısı muzaffer akgün ve ünlü zeki müren’di.
her iki ses sanatçısı da kampanyaya onar bin liralık bağışlarla katılmışlardı.
“cumhurbaşkanımızın da katılmasıyla kampanya büyük bir önem ve hız kazanır” dedik ve cumhurbaşkanımızla bu konuda görüşmek üzere çankaya köşkü’ne başvurduk.
elli yaşın az altındaki ve çok üstündeki okurlarımızın hoşgörülerine sığınarak, genç okurlarımızdan zahmeti küçük, fakat anlamı büyük bir istekte bulunacağım. onlardan, toplumsal bir olgunun saptanmasında bana yardımcı olmaları için, şu an çevrelerindeki dört ya da beş kişiye, “cemal gürsel kimdir?” diye sormalarını isteyeceğim. bakalım kaç kişi bu sorunun doğru yanıtını bilecek, ya da kaç kişi, bu adı yaşamında ilk kez duyduğunu söyleyecek.
“bin lira”nın ne olduğunu açıklama gereği duyduğumuz bu okur kesimine, izin verirseniz “cemal gürsel” adını da duyuralım:
“cemal gürsel, o yıllarda, türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanıydı.”
27 mayıs 1960 tarihinde bir ihtilal yapan türk silahlı kuvvetleri tarafından, rütbesinin yüksekliği ve ordu içindeki özel saygınlığından ötürü devlet başkanlığına getirilmiş, demokratik yaşama geçildikten sonra ise 1961 yılında tbmm tarafından cumhurbaşkanlığına seçilmişti.
demokrasimiz henüz bugünkü hukuksal ve de uluslararası yörüngesine oturmamış olmasına karşın o yıllarda bir gazeteci, cumhurbaşkanıyla görüşmek istediğinde, bir ya da en geç iki gün içinde bu olanağa kolaylıkla sahip olabiliyordu.
kendisiyle görüşme isteğimin cumhurbaşkanımız cemal gürsel tarafından kabul edilmesi de, bu nedenle, değil bir sorun olmak, üstelik pek çok da kolay oluverdi. görüşme isteğimi çankaya köşkü’ne ilettikten tam bir gün sonra, çankaya köşkü’ndeydim. hem de cumhurbaşkanımızın makam odasında, onun karşısında oturuyordum.
cumhurbaşkanı gürsel’le aramızda, onun sedef işlemeli çalışma masası vardı.
“sayın cumhurbaşkanım, bizim gazetenin açtığı atatürk anıtı kampanyası’na on bin liralık bir bağışla katılmanızı rica edecektim” dedim. “sizi bu nedenle rahatsız ediyorum, efendim.”
cumhurbaşkanı gürsel, hiç beklemediği bu soruyu duyunca birden gözlerini açtı:
önce “ne?” diye hayretini bildirdi, sonra duyduğunun yanlış olup olmadığını anlamak için bu kez kendisi bana bir sordu:
“on bin lira mı?” dedi.
süt dökmüş kedi örneği başımı öne eğdim ve ağzımdan “evet” sözcüğü çıkmasına gerek kalmadan, bu davranışımla sorusunu “evet” diye yanıtlamış oldum.
sanki ben “evet” demişim de kendisi de bunu duymuş gibi karşılık verdi:
“fakat benim o kadar param yok ki” dedi.
anısına saygıda kusur etmemek için onun bu sözüne “inanmadım” diyemiyorum şimdi. galiba “inanmak istemediğim” için biraz da ısrar edercesine konuştum:
“fakat kampanya, atatürk anıtı kampanyası, sayın cumhurbaşkanım” dedim.
ellerinin ikisini birden kaldırdı, bu hareketiyle sözüme devam etmemi önledi. “anlıyorum yavrum, anlıyorum” dedi. “sen de beni anlasana. on bin lira param yok diyorum sana. olmayan bir şeyi nasıl bağışlayayım, nasıl vereyim?” ve beni sözlerine inandırmak için, sedef işlemeli masasının sol gözünü çekti, içinden orta boy bir karton çorap kutusu çıkardı.
cumhurbaşkanı gürsel, kutunun kapağını açtı ve içinden uzun bir liste çıkardı. bu liste beş, altı adet daktilo kağıdının uç uça yapıştırılmasıyla oluşmuştu.
“kalk şimdi oradan da buraya yanıma gel, sen de gör” dedi ve listeyi masasının üzerine serdi:
“işte bu liste, bu ayki tüm paramı harcadığım yerleri gösteriyor” dedi. “bak bakalım, ne kadar harcamışım, elimde ne kadar param kalmış?”
oturduğum sandalyeyi, masanın öteki yanına, cumhurbaşkanının koltuğunun yanına çektim, oraya oturdum.
cemal gürsel, listede harcamaların belirtildiği satırları işaret parmağının ucuyla göstererek tek tek açıklama yapmaya başladı:
“bu ayki ilk harcamam dört bin lira. işte listenin başında yer alıyor. nereye, ne maksatla yaptığım da burada karşısında yazılı.”
sonra yüzünü bana çevirdi, listede gösterdiği satırları okuyup okumadığımı görmek istedi.
“okuyorsun, değil mi?” dedi. “bak, mersin’den mektup yazıp, eşi ve beş çocuğuyla aç kaldığını bildiren s. m.’ye göndermişim bu dört bin lirayı. şimdi ikinci sırayı oku bakayım... ikinci sırada, gölbaşı’ndaki atın fiyatıyla, yaptırdığım at arabasının fiyatı var. at ve araba için 1500 lira ödemişim.”
gölbaşı’ndaki atın ne olduğunu, arabacının kim olduğunu sordum.
“geçen ay arabayla kentte gezerken, bir ara gölbaşı’na gitmiştim” dedi. “orada vatandaşlarla konuşurken, bir adam yaklaştı. at arabacısıymış. atının öldüğünü söyledi. başka bir at alacak parası olmadığından, işini yapamadığını, eşi ve üç çocuğuyla perişan kaldığını anlattı. benden bir at istedi. ona bir at aldırdım. atı görünce, çok sevindim. güzel bir attı. ‘bu atı göndermeyin birkaç gün burada tutun’ dedim. ‘bu güzel at, eski bir arabaya koşulmaz. bu güzel ata, bir de güzel araba yaptıralım.’ araba bitince, atla birlikte, gölbaşı’ndaki arabacıya gönderdim. çok makbule geçmiş. adamcağız, üç çocuğu ve hanımıyla birlikte geçen gün elimi öpmeye geldi. çocukları pek sevimli şeylerdi.”
cumhurbaşkanı gürsel, bu olayı anlattıktan sonra listenin en altındaki rakamı gösterdi.
“bak, iyice bak şuraya” dedi. “ne yazıyor burada, bak. bin lira. demek ki bin liram kalmış. yok bundan başka param.”
atatürk anıtı kampanyası için ondan on bin lira bağış almayı unuttum, listenin devamını görmek istedim.
listedeki öteki harcamalar konusunda da kısa açıklamalar yaptı gürsel:
“şu sekiz yüz lirayı, erzurum’da bir astsubaya gönderdim. gereksinimi varmış ki mektup yazmış, istemiş. bin lirayı ziyaret ettiğim bir gecekondunun sahibine yolladım. pek perişandı durumları... inşallah işlerine yaramıştır, gönderdiğim para. onun altındaki beş yüz lirayı, çankırı’nın çukurören köyü ilkokulu’na gönderdim. öğretmenleri, çocukların kitap, defter alacak paraları olmadığını yazıyordu mektubunda.”
listeyi okumayı bıraktım, cumhurbaşkanı gürsel’den başka bir istekte bulundum:
“ben bu listeyi sizden alacağım, sayın cumhurbaşkanım” dedim.
gürsel, parmağını yüzüme doğru uzattı:
“bu listeyi unutacaksın” dedi. “ne istersen yaz ama, bu listeden söz etmek yok.”
isteğimi birkaç kez yinelememe karşın gürsel yine karşı koyunca, bu kez, nasıl olduysa oldu, karşısında bulunduğum kişi sanki cumhurbaşkanı değilmiş gibi konuşmaya başlayıverdim birden:
“mecbursunuz bana bu listeyi vermeye, sayın cumhurbaşkanım” dedim. “ben de bu listeyi yayımlamaya mecburum.”
gürsel gülmeye başladı:
“işte ben de bunun için vermiyorum” dedi. “yayımlamanı istemiyorum da onun için vermiyorum.”
ısrar üstüne ısrar ettim, kırk dereden su getirdim, ancak “koşullu” olarak kabul etmesini sağlayabildim.
“sağlığımda yayımlamamaya söz verirsen, o zaman olur” dedi. “insanların başka türlüleri de oluyor. bakarsın benim için kendini methediyor diyenler çıkabilir sonra.”
söz verdim, listenin bir kopyasını aldım.
bir kez daha anımsattı:
“sağlığımda kesinlikle olmayacak tamam mı?” dedi.
cumhurbaşkanı cemal gürsel, atatürk anıtı kampanyası için ancak bin lira bağışta bulunabileceğini söyledi.
“ben şimdi şu kağıda yazayım, sen çıkarken kadri binbaşıya verirsin bu kağıdı” dedi, “benim hesaptan o verir sana bin lirayı.”
huzurundan ayrılmama izin vermesinden sonra cumhurbaşkanı gürsel’in elini öptüm ve sonra başyaver makamına gittim.
başyaveri binbaşı kadri erkek ve doktoru prof. dr. reşat yaşat birlikte çay içiyorlardı. bir çay da bana söylediler.
cebime koyduğum kağıttan söz etmedim binbaşı kadri erkek’e:
“bin lira vermenizi emrettiler” dedim.
***
gazetede ertesi gün cumhurbaşkanı cemal gürsel’in atatürk anıtı kampanyası’na bin liralık bir bağışla katıldığını okuyan okuyucularımız, cumhurbaşkanlarının neden fazla bir bağışta bulunmadığının gerçek nedenini, o yaşadığı sürece öğrenemediler.
yalnızca bu gerçeği mi?..
cemal gürsel’in inanılmayacak yücelikteki “alçak gönüllüğü” nedeniyle türk halkı, onunla ilgili daha birçok gerçeği öğrenemedi ve…
galiba biraz da bu nedenden, onun gerçek değerini de öğrenebilmek olanağı bulamadı, sağlığında...
dördüncü cumhurbaşkanımız cemal gürsel’i kaybettiğimiz 1966 eylül’ünden yıllar sonraki bu eylülde onu yalnızca anmakla yetinmeyi yeterli görmedik... toplumumuzun, bireyleri giderek azalan belirli bir kuşağına onu bir kez daha anımsatmak ve... toplumumuzun, bireyleri giderek artan belirli bir kuşağına ise, onu tanıtmak, kimilerine de hiç olmazsa adını duyurmak da istedik...•
devamını gör...
3.
lakabı “aga” dır.
devamını gör...
4.
türk silahlı kuvvetlerinde görev yapmış orgeneral ve 4.cumhurbaşkanıdır. 60 darbesini gerçekleştiren subayların askeri uçakla izmir'den ankara'ya getirip başlarında bir rütbeli görmek istemelerinden dolayı cuntanın bir numaralı ismi olmuştur.
devamını gör...
5.
1960 darbesinden sonra başa geçmiş ve türkiye'nin dördüncü cumhurbaşkanı olmuştur. 1961 yılında başarısız bir deneme olacak ilk yerli otomobil (devrim) üretimi talimatını vermiştir.
devamını gör...