#netflix filmleri
cem yılmaz'ın yapımcısı, senaristi, yönetmeni ve başrolü olduğu 2023 çıkışlı yerli komedi filmidir. orta yaşlı bir adam olan ayzek, pandemi yüzünden işsiz kalmıştır ve çökük bir psikolojidedir. nihayet sakin bir otelde iş bulur fakat oraya gelen birtakım eksantrik konuklar daha ilk gecesini çılgın bir maceraya döndürür.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "camelkahverengi" tarafından 05.09.2022 08:12 tarihinde açılmıştır.
1.
bir cem yılmaz yapımı. netflix'te yayınlanacak iki gün sonra..
başında donotdisturb falan da olabilir.
nihayetinde ayzek!
ayzek'i bilirsiniz, karakomik filmler'den.
yılmaz, şöyle bir görselle verdi bilgiyi;
ayzek izlenir...
üzerinde çok kafa patlatmış cem yılmaz. öyle olunca her türlü izlenir.
bakıcaz.
başında donotdisturb falan da olabilir.
nihayetinde ayzek!
ayzek'i bilirsiniz, karakomik filmler'den.
yılmaz, şöyle bir görselle verdi bilgiyi;
ayzek izlenir...
üzerinde çok kafa patlatmış cem yılmaz. öyle olunca her türlü izlenir.
bakıcaz.
devamını gör...
2.
netflix yapımı bir cem yılmaz filmi.usta komedyenin yönetmenliğini de yaptığı filmde diğer rollerde nilperi sahinkaya, özge özberk ve zafer algöz oynuyorlar. filmin yayınlanma tarihi 29 eylül 2023.
do not disturb | resmi fragman | netflix / netflix türkiye
do not disturb | resmi fragman | netflix / netflix türkiye
devamını gör...
3.
oyuncu listesinde cem yılmaz, celal kadri kınoğlu, ahsen eroğlu, nilperi şahinkaya, zafer algöz, bülent şakrak, mustafa kırantepe, tülin özen, özge özberk ve aziz yanik gibi oyuncuların olduğu 2023 yapımı bu gizem/komedi türündeki filmin yönetmenliğini ise cem yılmaz yapmıştır.
filmimiz eski bir denizci olan metin'in bir tanıdık vasıtasıyla bir otele başlaması ile başlıyor. tanıdık olan kızda ayağı sorunlu sendeleyerek yürüyen bir kız olan zuhal'dir. aslında metin'in annesi zuhal ile aralarını yapmak istemiştir ama zuhal buna yanaşmamaktadır. metin bunu konuşmak istese de müşterilerin sorunları ile ilgilenmekten buna fırsat kalmaz. otelde kalan bir edebiyatçı vardır ve metin'den bir kaç şey ister metin eşyaları alıp yukarı götürür ve parasını ister ama adam sabah deyip geçiştirir metin açıkça bana sakın hesap takma der ve çıkar. aşağı indiğinde gelen bir müşteri ise kaydını yaptırmadan otelde kalır. daha sonra yukardan elinde kan ile edebiyatçı gelir ve kendini kesmek isterken daha fazla cesaret edememiş. bunun telaşı ile eczaneye giden metin biraz sargı ve tentürdiyot alıp gelir ve yarayı sarıp konuşmalara dalarlar ama edebiyatçı ben beceremiyorum beni öldür der ve metin tamam deyip onu aşağı götürür zuhal'le birlikte hem onu sakinleştirirler hem de edebiyatçıya bir çay getirir ona zehirli olduğunu söyler onu sakinleştirmek için ama aslında kendi sakinleştirici ilacından verir. edebiyatçı sakinleşip uyur ama bu sefer ilacı biten metin kafayı sıyırır ve ortalık buradan sonra karışır.
fikir her ne kadar güzel olsa da çatışmalar ve karakterler hem az hem de yetersiz. basit bir film neden çekeriz ki anlamakta zorlanıyorum. beğenmedim açıkçası çünkü konu bana hem saçma geldi hem de mantıksız geldi. herkes aşırı normal davranıyor hayattan bir şey bulamadım filmde. muhabbetler çok gereksiz muhabbetler sırf film dolsun diye halbuki bunu olaylar ile doldurmak varken. neyse ben izlemenizi tavsiye etmiyorum. başka filmlere artık. iyi seyirler ama bu filme değil.
filmimiz eski bir denizci olan metin'in bir tanıdık vasıtasıyla bir otele başlaması ile başlıyor. tanıdık olan kızda ayağı sorunlu sendeleyerek yürüyen bir kız olan zuhal'dir. aslında metin'in annesi zuhal ile aralarını yapmak istemiştir ama zuhal buna yanaşmamaktadır. metin bunu konuşmak istese de müşterilerin sorunları ile ilgilenmekten buna fırsat kalmaz. otelde kalan bir edebiyatçı vardır ve metin'den bir kaç şey ister metin eşyaları alıp yukarı götürür ve parasını ister ama adam sabah deyip geçiştirir metin açıkça bana sakın hesap takma der ve çıkar. aşağı indiğinde gelen bir müşteri ise kaydını yaptırmadan otelde kalır. daha sonra yukardan elinde kan ile edebiyatçı gelir ve kendini kesmek isterken daha fazla cesaret edememiş. bunun telaşı ile eczaneye giden metin biraz sargı ve tentürdiyot alıp gelir ve yarayı sarıp konuşmalara dalarlar ama edebiyatçı ben beceremiyorum beni öldür der ve metin tamam deyip onu aşağı götürür zuhal'le birlikte hem onu sakinleştirirler hem de edebiyatçıya bir çay getirir ona zehirli olduğunu söyler onu sakinleştirmek için ama aslında kendi sakinleştirici ilacından verir. edebiyatçı sakinleşip uyur ama bu sefer ilacı biten metin kafayı sıyırır ve ortalık buradan sonra karışır.
fikir her ne kadar güzel olsa da çatışmalar ve karakterler hem az hem de yetersiz. basit bir film neden çekeriz ki anlamakta zorlanıyorum. beğenmedim açıkçası çünkü konu bana hem saçma geldi hem de mantıksız geldi. herkes aşırı normal davranıyor hayattan bir şey bulamadım filmde. muhabbetler çok gereksiz muhabbetler sırf film dolsun diye halbuki bunu olaylar ile doldurmak varken. neyse ben izlemenizi tavsiye etmiyorum. başka filmlere artık. iyi seyirler ama bu filme değil.
devamını gör...
4.
senin dilemman ne biliyo musun?
sana gerçekten akıl verebileceklerin vakti yok, vakti olup da akıl verenlerin de aklı yok.
o kişisel gelişimci insto fenomeni kadın karakter harici her karakterden kendimde bir şey bulduğum film. gerçi kurcalasam o kadından da bişiler bulurum kendimde. eskiden ben de kendimi kanaat önderi sanardım, yakın çevreme saçma sapan vaazlar verirdim aşsldkas neyse, taze taze izledim de geldim yazıyorum. çok güzel film olmuş.
kafası çok karışık, (bu film özelinde) hep kovaladığı bireyselliğe, özendiği/doğru bildiği/ona ideal olarak kodlanmış kişiliğe ulaşamamış, arada kalmış ayzek'in bu arada kalmışlığından gelen dilemmaların güzel yansıtıldığı bi film olmuş. davut'tan paraları alıp tipbox'a atması, suhal ile olan sahneleri, gidip eczacı kadına yürümesi. bahtiyar bey'e yaklaşımındaki farklılıklar falan.
ayzek; bana cem yılmaz'ın stand-up'ında espri konusu yaptığı muhittin topalak'ın daha bizden biri haline indirgenmiş bir versiyonunu anlattı. muhittin topalak ne diyodu; "cia bizi izliyomuşşşşş".
cia seni neden izlesin manyak?
-jack, did you see that? muhittin topalak from kazlıçeşme. in relationship with kezban. kill him.
kendini evrenin merkezine zippo bir şekilde koyan, o yılaa göre dogmalarla hareket eden muhittin topalak karikatür bi karakter elbette. ama onun daha az karikatür hali de ayzek. biri başka bi dogma ile yoğrulmuş, cia bizi dinliyo diyor. diğeri peri kızı instoş fenomeninin etkisinde kalmış, sen bireysin/merkezde sen varsın/kendin ol/sen pizza değilsin ki herkesi mutlu edesin bak dalgana vs diyor.
ayzek karakterinin cem yılmaz'ın zihninde muhittin topalak'tan çıktığını düşünüyorum bu filmden sonra. şu replikler de bunu destekliyor. buradan sonrası heyvan gibi spoiler.
bahtiyar- "düşün sevgilim, mahpusunu kıskanan bir gardiyan düşün. ne kadar acı şeyler bunlar. kıskanıyorlar bizi ve kıskanacaklar. çünkü güç iştir bir tarihi insan gibi yaşamak." -edip cansever.
ayzek- onun kralını bulurum ben internette kralını. bak şimdi.
"ömür bir gündür. o da bugündür." - can yücel
b: yok öyle bir şiir.
a: öyle miii. profesörsün ama internet cahilisin anladın mı? internette bunlardan kaynıyo, haberi yok.
al sana muhittin topalak işte aşsldka
ayzek: senin kendine ait bi lafın yok mu ya? fangoh onu demiş, dostoy bunu demiş. hep dedikodu. hea? şu kitabı okudun mu, bu şiiri gördün mü? hep bi isimler söylemeler. bu oda kadar kitap okudum ben.
bahtiyar: hiç öyle bişi söylemedim ben (alaycı güler)
ayzek: öyle mi? ben de kitap kadar bir oda da büyüdüm.
bahtiyar: sen manifesto peşindesin hep!
ayzek: evet ben bilgi sundum hep onu da kabul etmediniz (sunduğu bilgiler gugli). ben kiminle konuşuyorum ya?
aha bu sahne ne? muhittin topalak from kazlıçeşme(akp'ye oy verdi) versus onun algısındaki sanat sepet tayfa. müthüş lan müthüş.
ve ayrıca; filmde ayzek'i diğer karakterler hakkında iyi/kötü vardığı yargılarla aynı duruma düşmüşken görüyoruz.
1- suhal'i topal görünce suhal'e acıdığı bi kaç mimiği var. eczaneyi zorlayan müptezelin elinden bıçak yiyerek, suhalle aynı topallama noktasına geliyor. hatta çok güzel bir resimde aynı adımları atarak topallıyorlar. nefis.
2- eczaneyi zorlayan müptezelle aynı duruma düşüyor. kendisi de eczaneyi benzer şekilde zorluyor.
3- bahtiyar beğ kimi yerlerde aman ben kime anlatıyorum bunları vs diyor. ayzek kimle konuşsa aman kime anlatıyosun bunu kafasında burnunun dikinde gidiyor. bahtiyar beğ'e peri videoları izletiyor. nasıl ki bahtiyar kendisini dinleyenlerin onu anlamadığını düşünüyor, ayzek de bahtiyar'a açtığı peri videolarının onun tarafından anlaşılmadığını düşünüyor. aha bakın bu günümüzdeki kutuplaşmanın birebir, birey düzeyinde fotoğrafı.
4- herkes terapist oldu, herkesin bi lafı var fikri var aşsldsa
5- gülşen'in son zippo şarkısının filmin başındaki yeri/sonuna doğru olan yeri aşsldka
6- davut'un ölümüne sevmek dikbaşlılığı ve ayzek'in hepiniz benim nezaketim/ben sayesinde böylesiniz dikbaşlılığı/körlüğü.
daha da çoğaltılır ya neyse. ayzek'in şu lafları da doğru bu arada. günümüz aydınlarına bir sokuş.
ayzek- anlaşılmak gibi bi derdin olsa, anlatmak gibi bi derdin olur.
suhal: aptallar tartışmayın vsvsbişiler diyo.
ayzek: (sinirlenir) eveeet. aptallarla tartışmayın çünkü sizi kendi seviyesine çeker. o zaman sen beni kendi seviyene çek. kaldır beni kendi seviyene. kaldır. ben de senin seviyende olayım. olamaz mı?
bahtiyar: metin tamam yeter.
ayzek: pembe gööööt.
suhal: ayıp amaa artık.
ben bu filmi çok sevdim. karakomik'teki ayzek filmini de çok sevmiştim. bu üstüne çok güzel cila oldu. bakmayın siz izlemeyin, diyaloglar olayla desteklenseydi nolurdu falan diyenlere. tamam bu film de fazla karikatür, abartı kullanılarak görselliğe/filme dökülmüş. bi nuri bilge/zeki demirkubuz entelliği/simgeselliği beklemeyin evet. recep ivedik'in tiyatro sahnesinde kocasını aldatan kadını itin mabadına sokuş sahnesindeki anadoluluğu/olay komedisini ya da recep'in karşısına çıkan her şehirliyi alt eden lümpenliğini de beklemeyin.(bu arada lümpen ama komik filmler recep filmleri aşlsdka). alın size toplumun filmini çekmek böyle olur afk.
edit1:
şunu unutmuşum;
"kendini merkeze koy, kendini merkeze koy..kimim ben belki gotun tekiyim niye merkeze koyuyorum?"
edit2: ahsen eroğlu kimse artık bilmiyorum ilk defa bu filmde izledim. film bitince insta'dan takibe aldım. bu kızın içinde olduğu projeye bi bakılır arkadaşlar. (bkz: celal kadri kınoğlu) üstada diyecek laf yok. bir kez daha hayran oldum. kendisi gerçek hayatta da müzik yapar. bir kere kısa bir süre de olsa canlı dinleme şerefine nail oldum. efsane idi. bir kere de oyununu izledim. olağanüstü idi. hem kendi yaşamından hem de bir nebze edebiyat profesörü canımız kanımız (bkz: nevzat kaya) hocamızdan esintiler hissettim sanki.
edit3: erşan kuneri'ye çok küfürlü diyenler bu filmde ilk küfür galiba filmin 35. dakikasında falan ayzek'in hapçıya sittir çektiği sahnede. sonrasında da dozajı gayet az. ailecek izleyin bakim hadi.
devamını gör...
5.
cem yılmaz öyle bir noktaya geldi ki artık ne komik olduğunu kanıtlamaya ihtiyacı var ne de muhtemelen daha fazla para kazanmaya. bu da ona dizilerinde ve filmlerinde deneysel takılma, iyi akan bir filmin orta yerinde şımarıklıklar yapma, özgürce saçmalama özgürlüğü sağlıyor. bu özgürlüğü de doyasıya kullanıyor. ortaya çıkan yapımları beğenelim ya da beğenmeyelim, ben bu farklı arayışlarına saygı duyuyorum.
bu filme gelirsek; ayzek'in çelişkileri, kurtarıcı olarak sığındığı videolar, internette okuduğu her şeye inanması, aşık olmayı beceremeyecek kadar zavallı olması gibi detaylar çok hayatın içinden. diğer karakterler de çok gerçek. bu da filme ayrı bir sıcaklık katıyor, artık klasikleşen cem yılmaz filmi sıcaklığı. güzel ve güldürerek yumuşak akan filmin ortasına dram ve gerilim ekleyip yine rahatsız ediyor izleyiciyi, bile isteye. filmi aynı yumuşaklıkta götürse izlemesi çok daha keyifli olacak belki ama kendisi muhtemelen o tekdüzelikten sıkıldığı için ve genel izleyici ne der yukarıda saydığım nedenlerle umursamadığı için kafasına estiği şekilde akışı değiştiriyor.
ben her filmine bayılmasam da bir filmini izlediğim için hiç pişman olmadım. bu da kesinlikle izlemeye değer bir film.
bu filme gelirsek; ayzek'in çelişkileri, kurtarıcı olarak sığındığı videolar, internette okuduğu her şeye inanması, aşık olmayı beceremeyecek kadar zavallı olması gibi detaylar çok hayatın içinden. diğer karakterler de çok gerçek. bu da filme ayrı bir sıcaklık katıyor, artık klasikleşen cem yılmaz filmi sıcaklığı. güzel ve güldürerek yumuşak akan filmin ortasına dram ve gerilim ekleyip yine rahatsız ediyor izleyiciyi, bile isteye. filmi aynı yumuşaklıkta götürse izlemesi çok daha keyifli olacak belki ama kendisi muhtemelen o tekdüzelikten sıkıldığı için ve genel izleyici ne der yukarıda saydığım nedenlerle umursamadığı için kafasına estiği şekilde akışı değiştiriyor.
ben her filmine bayılmasam da bir filmini izlediğim için hiç pişman olmadım. bu da kesinlikle izlemeye değer bir film.
devamını gör...
6.
her şey çok güzel olacak derken bir anda her şey boka sarıyor. sonra tam toparladı derken daha da beter boka batıyor. artık cem yılmaz güldürmüyor çünkü güldürmek gibi bir amacının olmadığını düşünüyorum.
komedi filmleri yaparken, sosyal insan üzerinden doğru tesbitler yapar güldürürdü.
bu filmde de varoş diye tabir edilen sorunlu insanlar üzerinden doğru tesbitler ile düşündürmüştür.
her insanda bulunan bir derdi parmaklamış ama dermanı olmamıştır, öyle bir isteği olduğunuda sanmıyorum .
ama film güzel izlenir. ali baba ve 7 cüceler kadar berbat değil, bir hokkabaz seviyesin de denilebilir.
ılık sosyete profesörünü rahmetli özkan uğur oynayabilseydi eğer +2 puan daha alırdı.
komedi filmleri yaparken, sosyal insan üzerinden doğru tesbitler yapar güldürürdü.
bu filmde de varoş diye tabir edilen sorunlu insanlar üzerinden doğru tesbitler ile düşündürmüştür.
her insanda bulunan bir derdi parmaklamış ama dermanı olmamıştır, öyle bir isteği olduğunuda sanmıyorum .
ama film güzel izlenir. ali baba ve 7 cüceler kadar berbat değil, bir hokkabaz seviyesin de denilebilir.
ılık sosyete profesörünü rahmetli özkan uğur oynayabilseydi eğer +2 puan daha alırdı.
devamını gör...
7.
hem herkesi memnun edeceği, hem de kendisi olabileceği yanılgısına kapılan ayzek'in içindeki çatışmaların gayet iyi yansıtıldığı bir film olmuş. ayzek'in aslında en büyük travması, görülmemek, yok sayılmak ve dışlanmak ile ilgili ve bundan kurtulmak için bir sosyal medya fenomeni yaşam koçunun verdiği basmakalıp tavsiyelere bile muhtaç ve o kadar çaresiz hissediyor kendini. açıkçası bu çaresizliği* bizzat yaşamamış birinin bu kadar iyi işleyebileceğine inanmıyorum. o yüzden de cem yılmaz'ın iç dünyasındaki hüznü gizlemek için toplum içinde komik hallere büründüğünü ama aslında ayzek gibi görülmemişlik, yok sayılmışlık ve dışlanmışlık hissiyatını yaşayan ya da bir zamanlar yaşamış biri olduğunu düşünüyorum. kişinin kendini bulma aşamasında saçmalıklardan medet umması, bu süreçte basmakalıp tavsiyelerle iyileşeceği yanılgısına kapılması ama aslında başkalarını memnun etme kaygısından özgürleştiğinde kendisi olabileceği gibi durumların iyi işlendiği bir film olmuş. sadece filmin sonunun daha doyurucu olmasını beklerdim ama onun dışında, genel olarak iç dünyamda bazı parçalara temas eden kısımları olduğundan, iyi ki izlemişim dediğim bir film oldu.
devamını gör...
8.
cem yılmaz'ın yazıp yönettiği, 29 eylül 2023 netflix'te yayımlanan türk komedi filmi.
grip olmuş bir yandan tylol hot hüpletirken bir yandan da izlediğim filmdir.
hasta olduğumdan mıdır nedir bilinmez, film pek tat vermedi be... ne anlatmak istediğini de anlamadım. kısacası film bana "geçmedi" sanırım. iyileşip kendimi toparladığımda izlemeyi belki tekrar denerim.
film linki
imdb
grip olmuş bir yandan tylol hot hüpletirken bir yandan da izlediğim filmdir.
hasta olduğumdan mıdır nedir bilinmez, film pek tat vermedi be... ne anlatmak istediğini de anlamadım. kısacası film bana "geçmedi" sanırım. iyileşip kendimi toparladığımda izlemeyi belki tekrar denerim.
film linki
imdb
devamını gör...
9.
cem yılmaz'ın pek beğendiğim filmidir. eskiden cem yılmaz izlemek, otomatik olarak kendimi güleceğime programlamak gibiydi. karakomik filmlerinden sonra, lütfen karakterin başına ciğerimi sökecek bir iş gelmesin diye izliyorum. bazı sahnelerin sarktığını düşünüyorum ancak genel olarak izlemesi keyifli, güzel işlenmiş bir film oldu benim için.
devamını gör...
10.
az önce izleyip bitirdiğim bir filmdir. izlerken anksiyetem zaman zaman hortladı. yani kısacası başarılı bir film diyebilirim. karanlık, soğuk ve gri bir film, çok hoşuma gitti.
devamını gör...
11.
filmi bugün izledim. ben oldukça beğendim. arkasında iyi bir gözlemci olduğu çok net belli. güldüren amacoy veya beğendirme gibi bir amacı olmaması da beni etkileyen diğer bir kısmı oldu. ayrıca toplumun günümüzdeki aksayan yönleri tokat gibi yüzümüze çarpılmış. davul bile dengi dengine lafını bir güzel filme yedirmiş. sosyal medyadaki bazı fenomen zımpırtılarının zaten hedef kitlesinin boşluğu olan insanlar olduğu inanında aslında kendince haklı olduğu çok iyi işlenmiş. tek bir gecede bir ömür anlatılmış. ben çok başarılı buldum. daha yazılacak çok şey var aslında. duygusal olarak içine alan ön yargısız izlenmesi gereken kesin bel altı vardır bunda kafasında olunmaması gereken bir film olmuş
devamını gör...
12.
şimdi böyle bir akım var evet. eleştirilen komedyenlerde özellikle “ benim esprilerimi herkes anlamayabilir, herkese hitap etmek zorunda değilim” akımı. sizi eleştiren tornacı vakkas usta sanki.
her insan doğası gereği anlaşılmak, takdir edilmek ihtiyacı duyar, bu yüzden karşı tarafın beğenisine sunar işini, sanatını böyle saçma bir açıklamamı olur. niye yapıyorsunuz o zaman. bir komedi filminin salt espriye ve komik bir görüntüye indirgeyerek çekilemeyeceğini kabul edebilseler keşke.. ve keşke zamanında bu kadar ağır eleştirmeseydiniz herkese hitap edebilen komedyenleri de.
komedi bu sektördeki en zor iş sanırım. hele ki insanların bu kadar bireyselleştiği, toplumların bu kadar farklılaştığı zamanlarda. yerli ya da yabancı ben uzun zamandır hiçbir komedyene gülemiyorum artık.
velhasıl tebessüm bile edemeden izledim cem yılmaz ın bu filmini de maalesef.
her insan doğası gereği anlaşılmak, takdir edilmek ihtiyacı duyar, bu yüzden karşı tarafın beğenisine sunar işini, sanatını böyle saçma bir açıklamamı olur. niye yapıyorsunuz o zaman. bir komedi filminin salt espriye ve komik bir görüntüye indirgeyerek çekilemeyeceğini kabul edebilseler keşke.. ve keşke zamanında bu kadar ağır eleştirmeseydiniz herkese hitap edebilen komedyenleri de.
komedi bu sektördeki en zor iş sanırım. hele ki insanların bu kadar bireyselleştiği, toplumların bu kadar farklılaştığı zamanlarda. yerli ya da yabancı ben uzun zamandır hiçbir komedyene gülemiyorum artık.
velhasıl tebessüm bile edemeden izledim cem yılmaz ın bu filmini de maalesef.
devamını gör...
13.
ayzek karakteri ali baba ve yedi cüceler falan facialarından sonra beni nispeten içine çeken bir karakterdi. o yüzden arog, gora ve yahşi batı 'dan sonra filmlerini beğenmediğim cem yılmaz'da nispeten izlenebilir birşey bulabilmiştim. bu filmde aşırı kötü dedirtmiyor ama bana yok artık da dedirtmedi. hatta insan bir an ne izledim ben şimdi bile diyebilir.
filmdeki karakterlere oyuncu seçimi bence tam olmuş. sadece edebiyat hocası olarak celal kadri'yi değil özkan uğur abimizi görebilsek bence daha iyi olurdu. görsel olarak zaman zaman playstationdaki that's you oyunundan fotoğraflar vardı sanki karşımda, kendimi o oyunu oynuyormuş gibi hissettim. (konuyu dağıtmadan belirtelim genç kitle için arkadaşlarla eğlenilebilecek mükemmel bir oyun. beceri oyunu değil, arkadaşını tanıma oyunu. oynarken fena makara muhabbetler çıkabilir)
otel konsepti zaman zaman eşkıya'yı andırıyor. hatta bazı yerlerde büyük budapeşte oteli'ni bile anımsattı.
filmdeki karakterler sokakta gördüğümüz insanlar. olaylar yine çevremizde görüp duyabileceğimiz olaylar. bu yüzden keyifle başladım. yalnız ortalarda zaman zaman sıkıldım. film bana bir anda nuri bilge ceylan filmlerinden daha uzun geldi. halüsinasyon sahneleri falan pek sarmadı bence filmi de gerçekliği de bozdu. herşeyi sokmaya çalışmayıp aynı gitse daha iyi olabilirdi.
cem yılmaz'ın filmlerinde artık güldürme amacı yok onu kabullendik ama neden sürekli mesaj verme kaygısı güdüyor onu anlayamıyorum. zaman zaman zoraki yerleştirme gibi geliyor replikler, son derece yapmacık reklamlar gibi. filmi izleyenler için "deniz gezmişimiz var" repliği desem derdimi anlatabilmiş olurum sanırım.
yalnız kendisiyle bir konuda hemfikirim, sosyal medya yapmacıklığıyla kişisel gelişim saçmalığına nihayet biri dur demiş. kişisel gelişim videoları bana dünyanın en samimiyetsiz şeyi geliyor. kendisi insan değilmiş hiç derdi yokmuş hiç yanlış karar vermiyormuş gibi davranan insanlar ve bunun gazına gelenler falan.
50 yaşındaki ayzek'in üniversiteye hazırlanan muhtemelen yarı yaşındaki kızın kendisini güzelliği yüzünden beğenmeyeceğini düşünüp, kızın topal olduğunu görünce onu kendine layık görmemesi, başka bir kadın görünce hemen ona koşması, ordan umduğunu bulamayınca kıza geri dönme çabaları falan o kadar tanıdık hikayeler ki. kızın adamı önce istemeyip sonra öteki kadına gidince bozulması, sonra birden abi moduna girmesi de aynı derecede sıradan ve tanıdık hikayeler. davut karakterinin daha giyiminden tipine bakınca olmuş olduğunu görüyoruz. dışarıda görsek tekin değil diyeceğimiz tip ve şaşırtmıyor. edebiyatçı ne dese anlamasa bile aay vaay moduna giren insanlar, eziklik duygusuyla onu ezmeye çalışan ben de boş değilim gösterişiyle kendini kanıtlama çabasına giren ayzek, ne derse desin edebiyatçı olmadığı için kaale alınmaması ama edebiyatçı saçmalasa bile bir anlam yüklenmesi ve nihayetinde zaten ayzek'in edebiyatçıya "sen kasmasan da olur biz kassak da olmuyor" diye bu durumu açıklaması falan.
ben çok fazla bilim kurgu sever değilim. sokaktaki sıradan şeyleri sinemada görmeyi seven biriyim. bak adam iyi gözlemlemiş dediğimiz türden şeyleri. bu sebeple nispeten beğendim. ama mükemmel kesin izleyin diye öneremem. nuri bilge ceylan'ın kış uykusu ve tolga karaçelik'in sarmaşık filmleri bu işin everest noktası benim için. bunda da yarısı kadar olmasa da o hava zaman zaman var o yüzden sevdim. benim gibi olanlar en azından bir göz atabilir.
filmdeki karakterlere oyuncu seçimi bence tam olmuş. sadece edebiyat hocası olarak celal kadri'yi değil özkan uğur abimizi görebilsek bence daha iyi olurdu. görsel olarak zaman zaman playstationdaki that's you oyunundan fotoğraflar vardı sanki karşımda, kendimi o oyunu oynuyormuş gibi hissettim. (konuyu dağıtmadan belirtelim genç kitle için arkadaşlarla eğlenilebilecek mükemmel bir oyun. beceri oyunu değil, arkadaşını tanıma oyunu. oynarken fena makara muhabbetler çıkabilir)
otel konsepti zaman zaman eşkıya'yı andırıyor. hatta bazı yerlerde büyük budapeşte oteli'ni bile anımsattı.
filmdeki karakterler sokakta gördüğümüz insanlar. olaylar yine çevremizde görüp duyabileceğimiz olaylar. bu yüzden keyifle başladım. yalnız ortalarda zaman zaman sıkıldım. film bana bir anda nuri bilge ceylan filmlerinden daha uzun geldi. halüsinasyon sahneleri falan pek sarmadı bence filmi de gerçekliği de bozdu. herşeyi sokmaya çalışmayıp aynı gitse daha iyi olabilirdi.
cem yılmaz'ın filmlerinde artık güldürme amacı yok onu kabullendik ama neden sürekli mesaj verme kaygısı güdüyor onu anlayamıyorum. zaman zaman zoraki yerleştirme gibi geliyor replikler, son derece yapmacık reklamlar gibi. filmi izleyenler için "deniz gezmişimiz var" repliği desem derdimi anlatabilmiş olurum sanırım.
yalnız kendisiyle bir konuda hemfikirim, sosyal medya yapmacıklığıyla kişisel gelişim saçmalığına nihayet biri dur demiş. kişisel gelişim videoları bana dünyanın en samimiyetsiz şeyi geliyor. kendisi insan değilmiş hiç derdi yokmuş hiç yanlış karar vermiyormuş gibi davranan insanlar ve bunun gazına gelenler falan.
50 yaşındaki ayzek'in üniversiteye hazırlanan muhtemelen yarı yaşındaki kızın kendisini güzelliği yüzünden beğenmeyeceğini düşünüp, kızın topal olduğunu görünce onu kendine layık görmemesi, başka bir kadın görünce hemen ona koşması, ordan umduğunu bulamayınca kıza geri dönme çabaları falan o kadar tanıdık hikayeler ki. kızın adamı önce istemeyip sonra öteki kadına gidince bozulması, sonra birden abi moduna girmesi de aynı derecede sıradan ve tanıdık hikayeler. davut karakterinin daha giyiminden tipine bakınca olmuş olduğunu görüyoruz. dışarıda görsek tekin değil diyeceğimiz tip ve şaşırtmıyor. edebiyatçı ne dese anlamasa bile aay vaay moduna giren insanlar, eziklik duygusuyla onu ezmeye çalışan ben de boş değilim gösterişiyle kendini kanıtlama çabasına giren ayzek, ne derse desin edebiyatçı olmadığı için kaale alınmaması ama edebiyatçı saçmalasa bile bir anlam yüklenmesi ve nihayetinde zaten ayzek'in edebiyatçıya "sen kasmasan da olur biz kassak da olmuyor" diye bu durumu açıklaması falan.
ben çok fazla bilim kurgu sever değilim. sokaktaki sıradan şeyleri sinemada görmeyi seven biriyim. bak adam iyi gözlemlemiş dediğimiz türden şeyleri. bu sebeple nispeten beğendim. ama mükemmel kesin izleyin diye öneremem. nuri bilge ceylan'ın kış uykusu ve tolga karaçelik'in sarmaşık filmleri bu işin everest noktası benim için. bunda da yarısı kadar olmasa da o hava zaman zaman var o yüzden sevdim. benim gibi olanlar en azından bir göz atabilir.
devamını gör...
14.
başkalarını düzeltmeye çalışırken kendisi aynı duruma düşme sahneleri süperdi.
kara komik filminden ayzek in hikayesine devam edilmesi de güzel olmuş. dişler o dişler :)
kadına şiddet teması ..
kimse göründüğü gibi değildir fikri. tebrikler.
kara komik filminden ayzek in hikayesine devam edilmesi de güzel olmuş. dişler o dişler :)
kadına şiddet teması ..
kimse göründüğü gibi değildir fikri. tebrikler.
devamını gör...
15.
oyuncu kadrosu gerçekten iyi fakat yine de beni bir türlü saramadı film. cem yılmaz'ın zeki esprilerini çok severim ama bu filmde çok az kalmış bu espriler, daha ortalama bir senaryo yazmış ve oynattırmış bana göre. ama gözlemler yine çok iyi.
bir otelde geçiyor öykü...
pandemi döneminin etkilerinden başlayarak kişisel gelişime atıfta bulunmuş. ayzek ise bir işe yaramak için can atıp, kendini bu uğurda değiştirmeye çalışırken etrafı da kendisi gibi olması için can atıyor. ama ayzek bir şekilde karşısında durduğu kişileri yansıtıyor. en sevdiği insanı vuran davut'a kızarken, gidip davut'u vuruyor ki otelde en çok onu sevdiğini söylerdi; eczacıyı rahatsız eden hapçıya karşı gelirken birden onun gibi oldu ve nicesi...
beni en çok etkileyen ise retro ile ilgili kısım oldu :)
bir otelde geçiyor öykü...
pandemi döneminin etkilerinden başlayarak kişisel gelişime atıfta bulunmuş. ayzek ise bir işe yaramak için can atıp, kendini bu uğurda değiştirmeye çalışırken etrafı da kendisi gibi olması için can atıyor. ama ayzek bir şekilde karşısında durduğu kişileri yansıtıyor. en sevdiği insanı vuran davut'a kızarken, gidip davut'u vuruyor ki otelde en çok onu sevdiğini söylerdi; eczacıyı rahatsız eden hapçıya karşı gelirken birden onun gibi oldu ve nicesi...
beni en çok etkileyen ise retro ile ilgili kısım oldu :)
devamını gör...
16.
bir cem yılmaz filmidir. bu sene netflix'te yayınlandı.
ne acıdır ki şu adam gora dışındaki filmleri bi' sevdiremedi. oysa ben karakomik filmler'i gora'dan daha çok sevmiştim. bu filmde ise karakomik filmler'den tanıdığımız ayzek'in bir gecesini izliyoruz.
her şeyden önce filmi çok sevdiğimi söylemek isterim. ben iflah olmaz bi dram sevdalısı olduğumdan mı komedide de dram arıyorum bunu bilmiyorum ama cem yılmaz'ın böyle işleri saf komedi filmlerinden daha iyi gibi geliyor bana. bu filmdeki absürt haller ve gerilim de bana çok keyif verdi.
pandemi nedeniyle gemideki işinden ayrılan ayzek'e annesi bir kız bulur. kızın da araya girmesiyle ayzek kızla aynı otelde gece görevlisi olarak çalışmaya başlar. düzenli olarak kullandığı (antipsikotik olduğunu tahmin ettiğim) ilaçlarını alamamasıyla işler sarpa sarar.
entelektüel seviye farkı, her yerde türeyen mentorlar ve yaşam koçları, kadın cinayeti gibi konulara ufaktan göz kırpıyor film. ama cem yılmaz'ın tavrını hiçbir zaman didaktik bulmuyorum, böyle bir kaygısı olduğunu düşünmüyorum. bize eğlenceli bir şeyler izletmek istemiş ve bence başarmış.
ne acıdır ki şu adam gora dışındaki filmleri bi' sevdiremedi. oysa ben karakomik filmler'i gora'dan daha çok sevmiştim. bu filmde ise karakomik filmler'den tanıdığımız ayzek'in bir gecesini izliyoruz.
her şeyden önce filmi çok sevdiğimi söylemek isterim. ben iflah olmaz bi dram sevdalısı olduğumdan mı komedide de dram arıyorum bunu bilmiyorum ama cem yılmaz'ın böyle işleri saf komedi filmlerinden daha iyi gibi geliyor bana. bu filmdeki absürt haller ve gerilim de bana çok keyif verdi.
pandemi nedeniyle gemideki işinden ayrılan ayzek'e annesi bir kız bulur. kızın da araya girmesiyle ayzek kızla aynı otelde gece görevlisi olarak çalışmaya başlar. düzenli olarak kullandığı (antipsikotik olduğunu tahmin ettiğim) ilaçlarını alamamasıyla işler sarpa sarar.
entelektüel seviye farkı, her yerde türeyen mentorlar ve yaşam koçları, kadın cinayeti gibi konulara ufaktan göz kırpıyor film. ama cem yılmaz'ın tavrını hiçbir zaman didaktik bulmuyorum, böyle bir kaygısı olduğunu düşünmüyorum. bize eğlenceli bir şeyler izletmek istemiş ve bence başarmış.
devamını gör...
17.
cem yılmaz diye büyük bir beklentiyle izlemedim filmi sadece film diye izledim.
inanın hiç ön yargım yoktu
bir kaç önerme betinleme harici film film gibiydi. olmasada olur gibisinden ben kimsenin 2-3 kere izleyeyim diyeceğini sanmıyorum.
(bkz: ödül gelir mi?)
inanın hiç ön yargım yoktu
bir kaç önerme betinleme harici film film gibiydi. olmasada olur gibisinden ben kimsenin 2-3 kere izleyeyim diyeceğini sanmıyorum.
(bkz: ödül gelir mi?)
devamını gör...
18.
netflix bu filme nasıl onay vermiş anlaşılır gibi değil. aşk gemisi ayzek mi? netflix aboneleri 18-35 yaşken , 60+ yaşa hitap eden bu tipi nerden hortlattın cem yılmaz? alkolik eczacı? pufff. tam bir şişirme rol. bülent şakrak 'ın oynadığı firari mahkum karakteri aşırı hassas mesela etrafında olanlara. bu nahiflik, sonunda yaptığıyla o kadar alakasız ki. depresif prof. tiplemesi gerçeklikten o kadar uzak ki, bu karakter bir yerlerden çalıntıyım ben diye bağırırken, senaryoda bunu gizlemek için olmayacak replikler ve davranışlar eklenmiş.
devamını gör...
19.
ben filmi beğendim ama "cem yılmaz" denince farklı bir şeyler bekleyenleri hayal kırıklığına uğratabilmesini de anlıyorum bu yapımın. cem yılmaz dışında kasting hakkında hiçbir fikrim yoktu izlemeden evvel ve celal kadri kınoğlu'nu görünce acayip sevindim oyuncu kadrosunda. tatlı hayat dizisindeki irfan tiplemesiyle acayip ilgimi çeken bir oyuncuydu kendisi. sonra twitter'dan birçok paylaşımını okuyup insan olarak da kendisine büyük sevgi ve saygı duymuştum. bu filmde de etkiledi beni kendisi.
öncelikle bu filme 7/10 veriyorum yani net beğendiğim ama bayılmadığım yapımlara verdiğim bazal puan bu. peki neden beğendim ve neden bayılmadım?
önce neden bayılmadığımla başlayayım.
cem yılmaz paraya ve şöhrete doymuş bir adam. bu filmden de para kazanacaktır herhalde ama belli ki lalettayin bir iş üretse bile maddi ve manevi bir sıkıntıya girmeyecek bir "statüye" ulaşması kendisini epey gevşetmiş; burada mesaj verme kaygısının, aşmış bir eser üretme hevesinden çok daha baskın geldiğini düşünüyorum. bu bir tercih, görünene göre. saygı duyuyorum ama karşılığında izleyicilerin ciddi kısmı tarafından yapıtına bir hayranlık duyulmayacağı gerçeğine de kendisi saygı duymalı.
sonra neden beğendim...
cem yılmaz'ın oynadığı çetin/metin/ayzek karakteri gerçekten inandırıcı. öncelikle cy'nin iyi bir gözlemci olmasının ardında zekası kadar empatik bir insan olmasının da yattığını hatta kendisinin halkımız için siyasetçilerin belki tümünden daha fazla "üzüldüğünü" düşünüyorum. veya sevindiğini... veya onlarla gülüp onlarla ağladığını diyeyim. elbette öyle olacak. kendisi de halktan biri zira. politikacı değilseniz halksınız zaten. ahaha. gene de biz "sanatçıları" ayrı bir konumda değerlendirmeye meyilli bir halkız. sonra da sanatçıları "halktan kopuk" diye eleştiririz. bebeğim, sen adamın götünü kaldırıyorsun ve, "kaldırdığınız her götün pilotu sizsiniz." sözünü burada hatırlatmam yahşi olur.
neyse. bu metin karanterine benzeyen bir amcayla bir otobüste denk gelmiştik. 1 saat falan sohbet ettik yol boyunca. tüm o muhabbette, geçen aylarda vefat eden bir "abisini"* anlattı durdu. dişleri de harbiden ayzek'e benziyordu. tipi de komikti ama 65 yaşlarındaydı. neyse. bu amcanın "sensei"si gibi bir abisi varmış. o da ölünce kendisi tümden yalnız kalmış. her işimi kendim yapıyorum evde, demişti. ama kendisini asıl ayzek'e benzettiğim yönü, takıntılı konuşmalarıydı. ayzek burada nasıl peri hanım ile kafayı bozmuştu, bu benim sohbet ettiğim amca da o abisiyle bozmuş. onun ona öğrettikleri, öğütleri vs. onun bilgeliğiyle yaşıyorum hala. hayatı ondan öğrendim. öncesinde hayatla ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum ben falan dedi. konuyu nasıl değiştirirsem değiştireyim adam gene bu merhum abisine getirdi, alakasız yerlerde sözümü keserek. yani 20-25 sene o "bilge dede" ile yaşamış ve bir gün, yanyanalarken bu 85-90 yaşlarındaki dedenin kalbi durmuş. çok duygulandı adam cidden bunu söylerken ve hala bu obsesyonundan kurtulamamış. ama ayzek gibi böyle sırıtıyordu da sıklıkla. biraz da delirmiş gibiydi ama olsun, hehe.
cem yılmaz'ın filminde de obsesyon ve psikotik epizot dikkat çeken temalar. burada covid-19 dönemi sadece bir element olarak kullanılmış gibi geldi bana. cy'nin asıl yansıtmak istediği şey daha kişisel gibiydi, toplumsaldan ziyade. çok insancıl yansıtılmış bir karakterdi ayzek ve gerçekten etkilendim onun durumundan. suhal karakteri bana gayet sıradan geldi. bahtiyar karakteri iyiydi, bazen çok iyiydi hatta. davut karakteri inandırıcıydı ama fazla karikatüristik geldi bana. ama gerçek hayatta da öyle insanlar var. o yüzden bunu eleştiremem. saniye karakterini de gayet beğendim. peri... ahaha. bu karakter çok gerçekçiydi...
özetle, do not disturb'ün iyi bir film olduğunu düşünüyorum. yer yer dağılsa da sinematik bağlamda kötü bir iş de diyemeyiz bence.
öncelikle bu filme 7/10 veriyorum yani net beğendiğim ama bayılmadığım yapımlara verdiğim bazal puan bu. peki neden beğendim ve neden bayılmadım?
önce neden bayılmadığımla başlayayım.
cem yılmaz paraya ve şöhrete doymuş bir adam. bu filmden de para kazanacaktır herhalde ama belli ki lalettayin bir iş üretse bile maddi ve manevi bir sıkıntıya girmeyecek bir "statüye" ulaşması kendisini epey gevşetmiş; burada mesaj verme kaygısının, aşmış bir eser üretme hevesinden çok daha baskın geldiğini düşünüyorum. bu bir tercih, görünene göre. saygı duyuyorum ama karşılığında izleyicilerin ciddi kısmı tarafından yapıtına bir hayranlık duyulmayacağı gerçeğine de kendisi saygı duymalı.
sonra neden beğendim...
cem yılmaz'ın oynadığı çetin/metin/ayzek karakteri gerçekten inandırıcı. öncelikle cy'nin iyi bir gözlemci olmasının ardında zekası kadar empatik bir insan olmasının da yattığını hatta kendisinin halkımız için siyasetçilerin belki tümünden daha fazla "üzüldüğünü" düşünüyorum. veya sevindiğini... veya onlarla gülüp onlarla ağladığını diyeyim. elbette öyle olacak. kendisi de halktan biri zira. politikacı değilseniz halksınız zaten. ahaha. gene de biz "sanatçıları" ayrı bir konumda değerlendirmeye meyilli bir halkız. sonra da sanatçıları "halktan kopuk" diye eleştiririz. bebeğim, sen adamın götünü kaldırıyorsun ve, "kaldırdığınız her götün pilotu sizsiniz." sözünü burada hatırlatmam yahşi olur.
neyse. bu metin karanterine benzeyen bir amcayla bir otobüste denk gelmiştik. 1 saat falan sohbet ettik yol boyunca. tüm o muhabbette, geçen aylarda vefat eden bir "abisini"* anlattı durdu. dişleri de harbiden ayzek'e benziyordu. tipi de komikti ama 65 yaşlarındaydı. neyse. bu amcanın "sensei"si gibi bir abisi varmış. o da ölünce kendisi tümden yalnız kalmış. her işimi kendim yapıyorum evde, demişti. ama kendisini asıl ayzek'e benzettiğim yönü, takıntılı konuşmalarıydı. ayzek burada nasıl peri hanım ile kafayı bozmuştu, bu benim sohbet ettiğim amca da o abisiyle bozmuş. onun ona öğrettikleri, öğütleri vs. onun bilgeliğiyle yaşıyorum hala. hayatı ondan öğrendim. öncesinde hayatla ilgili hiçbir şey bilmiyormuşum ben falan dedi. konuyu nasıl değiştirirsem değiştireyim adam gene bu merhum abisine getirdi, alakasız yerlerde sözümü keserek. yani 20-25 sene o "bilge dede" ile yaşamış ve bir gün, yanyanalarken bu 85-90 yaşlarındaki dedenin kalbi durmuş. çok duygulandı adam cidden bunu söylerken ve hala bu obsesyonundan kurtulamamış. ama ayzek gibi böyle sırıtıyordu da sıklıkla. biraz da delirmiş gibiydi ama olsun, hehe.
cem yılmaz'ın filminde de obsesyon ve psikotik epizot dikkat çeken temalar. burada covid-19 dönemi sadece bir element olarak kullanılmış gibi geldi bana. cy'nin asıl yansıtmak istediği şey daha kişisel gibiydi, toplumsaldan ziyade. çok insancıl yansıtılmış bir karakterdi ayzek ve gerçekten etkilendim onun durumundan. suhal karakteri bana gayet sıradan geldi. bahtiyar karakteri iyiydi, bazen çok iyiydi hatta. davut karakteri inandırıcıydı ama fazla karikatüristik geldi bana. ama gerçek hayatta da öyle insanlar var. o yüzden bunu eleştiremem. saniye karakterini de gayet beğendim. peri... ahaha. bu karakter çok gerçekçiydi...
özetle, do not disturb'ün iyi bir film olduğunu düşünüyorum. yer yer dağılsa da sinematik bağlamda kötü bir iş de diyemeyiz bence.
devamını gör...
20.
“senin sorunun ne biliyor musun, sana akıl vereceklerin zamanı yok, zamanı olanların da aklı yok !"
filmi izlediğimde, şu cümleyi tekrar tekrar sardırıp dinledim. belki 10 defa.
cem yılmaz'ın filmini çok beğendim. bir hokkabaz tadı aldım. karakomik filimler'deki (bkz: emanet) de güzeldi. bence cem yılmaz buradan yürümeli. komedi kısmını azaltmalı. nitekim stand up şovlarında çok tekrara düşüyor. eskisi gibi değil.
ayzek'in dramı çok iyiydi. covid-19 pandemisiyle giren yaşam koçluğu popülizmi çok güzel eleştirilmiş. insanı kusurlarıyla kabul etmek yerine, "toksik" diye nitelendirerek kendinden uzaklaştırmak yalnızlaşmaya neden oluyor. gemi tayfası ile görüşmemesi de bu yüzden. ayzek bir kızla ilişki kurmak istiyor ama ne yaparsa yapsın olmuyor. çünkü yalnızlaşma duygularına da sirayet etmiş. uzaktan gördüğü yaşam koçu belkide o güne kadar gördüğü tek kadın. annesini de göremiyor ayzek. annesi ayzek'in evlenmesini istiyor ama ona layık gördüğü kişi güzel de olsa topal bir kız. ilk bakışta kendine yakıştıramıyor ayzek. sonra onunla konuşmaya kalkınca batırıyor ve tokat yiyor. eczacı kadın ise alkolik. onunla da bir ilişki kuramıyor. çünkü eczacı kadın buna pek yüz vermiyor ki o da mahalleden gitme derdinde. ayzek'i de hapçılardan sanıyor.
"sen kasmasan bile oluyor, ben kassam da olmuyor."
ayzek'in muzdarip olduğu alan "aşağılık kompleksi". dişlerini yaptıramaması sonucu bu komplekse maruz kaldığını düşünüyorum. yalnız bu kompleks zamanla derinleşmiş. hep bir anlaşılamamaktan dert yanıyor. sonunda edebiyat hocası teşhisi koyuyor: "sen sevilmek istiyorsun". ama o dişlerle kimsenin onu sevemeyeceğini düşünüyor.
o kadar deniz gezmişliğimiz var
cem yılmaz burada çok ince bir ayar görmüş. ayzek kendinden yukarıda gördüğü kişilere, halen bu şekilde kendini kanıtlama derdinde. ama onlar için artık (bkz: deniz gezmiş) bir devrimci değil, bir tür edebiyat aparatı. ayzek bir emekçi olduğu için ona emekçi olarak bakıyor. fakat kendinden yukarıda gördüğü kişiler açısından (bkz: deniz gezmiş)'in bir anlamı kalmamış. aslında burada sanat sepet tayfaya eleştiri getirmiş. eleştiri getirdiği şey şu: "yanından bir emekçi geçse burun kıvıracak tiplerin emekçi/sol edebiyatı yapması..." dedik ya zaten artık o bir edebiyat aparatı.
bu mesajları aldığım ve sevdiğim bir cem yılmaz filmi.
devamını gör...