1.
1930'lar almanya'sının gotik marşlarını andıran bir düzenlemeyle ak parti'nin seçim müziği yapılmış şarkıdır.
"receeep tayyip erdoğan -an -an -an ekosuna dikkat. sübliminal bir olay vardır belki.
"receeep tayyip erdoğan -an -an -an ekosuna dikkat. sübliminal bir olay vardır belki.
devamını gör...
2.
türk tarihinin iki karakteristik çalgısından biridir. bir diğeri kopuzdur.
devamını gör...
3.
özbeöz türk kültürüne ait olan müzik aleti.
efsanesi:
geçmiş zamanlarda türk bozkırının enginliğinde bir han yaşardı, han'ın sevgili karısı genç yaşında ölmüş, ondan geriye dünyada sevdiği yegâne insan olarak bir oğlu kalmıştı.
oğul, büyüdüğünde ava gitmeyi seven bahadır bir genç oldu, fakat ne zaman ava gitse han bundan huzursuz olur, tek oğlunun başına bir iş gelmesinden korkarak bekler, oğlu avdan döndüğünde onu uyarıp ‘’bu tehlikeli işi bırak, bu kadar avlandığın yeter’’ derdi.
fakat bahadır oğul, babasının sözünü hiç dinlemedi. ava gittiği günlerden birinde meşeliklerin arasında bir yaban domuzu gördü. domuzu tek başına avlayabileceğini düşünüp hiç kimseye haber vermeden ardına düştü.
akşam olduğu halde oğlunun eve dönmediğini gören han, onun için meraklanmaya başlamıştı. ipek çadırından çıktı, ayaklarını yere vurdu, ipekten örülmüş kamçısını şaklattı, nökerlerini oğlunu bulmaları için gönderirken:
‘’her kim kötü haberle gelirse, boğazından aşağı erimiş kurşun döktürürüm!’’ dedi.
nökerler atlandılar, bozkıra ve dağlara yayıldılar. oğlanı aradılar. bahadırı büyük bir ağacın dibinde yere serilmiş halde buldular.
domuz, onun göğsünü sançıp parça parça etmişti. nökerler hem yürekleri yandığından, hem han’a kötü haber verecek olmanın korkusundan ağlaşıp yüzlerini yaraladılar, giyimlerini yırttılar.
yakınlardaki tepelerin yamacında elinden her iş gelen akıllı bir çoban yaşardı. nökerler bu çobanın yanına geldiler, han’ın kötü haber getirene vereceği cezayı anlatıp, ondan dertlerine çare istediler.
çoban, onların yardım isteğini geri çevirmedi, geceyi onlarla birlikte geçirip ertesi gün han’a acı haberi vermeye gideceğini bildirdi. gece olduğunda nökerlerin her biri yorgunlukla ateşin etrafında kıvrılıp uyurken, çoban yatmadı. bıçağı ile bir tahta parçasını oyarak ondan bir müzik aleti yapmaya başladı.
sabah olduğunda nökerler ince, kederli ve hazin bir müzik sesi ile uyandılar. çoban bağdaş kurmuş kucağında daha önce kimsenin görmediği yeni bir müzik aleti ile oturuyordu.
bu garip çalgının üzerinde ince teller çekilmiş, tellerin altındaki tahtadan yapılma çanağın üzerine yuvarlak bir delik açılmıştı.
çoban, nökerleri de yanına alarak han’ın huzuruna çıktı, han onları gördüğünde çobana sordu; -oğlumdan haber getirdin mi?
çoban ‘’evet han’’ dedikten sonra parmaklarını çalgı aletinin üzerinde gezdirdi. teller acı bir feryat kopardılar, etrafı şikâyet sesi bürüdü, ses ipek çadıra doldu. aletin telleri yardım dileyen bir insan gibi yakarıyordu. han bunu duyunca yerinden sıçrayarak;
‘’sen oğlumun ölüm haberini getirmişsin! kötü haberle gelene kestiğim cezayı duymadın mı?’’ diye haykırdı. bunun üzerine çoban;
‘’han, ben sana hiç söz söylemedim. sana bu haberi şu çaldığım aletin sesi haber verdi, istersen onu cezalandır.’’ dedi.
hanın emri ile dombrayı çobandan aldılar. gövdesindeki delikten içeri erimiş kurşun döktüler. böylece çoban, hem kendini hem de nökerleri ölümden kurtarmış oldu.
işte o zamandan beri dombra, türkler için sevilen bir müzik aleti olmuştur.
efsanesi:
geçmiş zamanlarda türk bozkırının enginliğinde bir han yaşardı, han'ın sevgili karısı genç yaşında ölmüş, ondan geriye dünyada sevdiği yegâne insan olarak bir oğlu kalmıştı.
oğul, büyüdüğünde ava gitmeyi seven bahadır bir genç oldu, fakat ne zaman ava gitse han bundan huzursuz olur, tek oğlunun başına bir iş gelmesinden korkarak bekler, oğlu avdan döndüğünde onu uyarıp ‘’bu tehlikeli işi bırak, bu kadar avlandığın yeter’’ derdi.
fakat bahadır oğul, babasının sözünü hiç dinlemedi. ava gittiği günlerden birinde meşeliklerin arasında bir yaban domuzu gördü. domuzu tek başına avlayabileceğini düşünüp hiç kimseye haber vermeden ardına düştü.
akşam olduğu halde oğlunun eve dönmediğini gören han, onun için meraklanmaya başlamıştı. ipek çadırından çıktı, ayaklarını yere vurdu, ipekten örülmüş kamçısını şaklattı, nökerlerini oğlunu bulmaları için gönderirken:
‘’her kim kötü haberle gelirse, boğazından aşağı erimiş kurşun döktürürüm!’’ dedi.
nökerler atlandılar, bozkıra ve dağlara yayıldılar. oğlanı aradılar. bahadırı büyük bir ağacın dibinde yere serilmiş halde buldular.
domuz, onun göğsünü sançıp parça parça etmişti. nökerler hem yürekleri yandığından, hem han’a kötü haber verecek olmanın korkusundan ağlaşıp yüzlerini yaraladılar, giyimlerini yırttılar.
yakınlardaki tepelerin yamacında elinden her iş gelen akıllı bir çoban yaşardı. nökerler bu çobanın yanına geldiler, han’ın kötü haber getirene vereceği cezayı anlatıp, ondan dertlerine çare istediler.
çoban, onların yardım isteğini geri çevirmedi, geceyi onlarla birlikte geçirip ertesi gün han’a acı haberi vermeye gideceğini bildirdi. gece olduğunda nökerlerin her biri yorgunlukla ateşin etrafında kıvrılıp uyurken, çoban yatmadı. bıçağı ile bir tahta parçasını oyarak ondan bir müzik aleti yapmaya başladı.
sabah olduğunda nökerler ince, kederli ve hazin bir müzik sesi ile uyandılar. çoban bağdaş kurmuş kucağında daha önce kimsenin görmediği yeni bir müzik aleti ile oturuyordu.
bu garip çalgının üzerinde ince teller çekilmiş, tellerin altındaki tahtadan yapılma çanağın üzerine yuvarlak bir delik açılmıştı.
çoban, nökerleri de yanına alarak han’ın huzuruna çıktı, han onları gördüğünde çobana sordu; -oğlumdan haber getirdin mi?
çoban ‘’evet han’’ dedikten sonra parmaklarını çalgı aletinin üzerinde gezdirdi. teller acı bir feryat kopardılar, etrafı şikâyet sesi bürüdü, ses ipek çadıra doldu. aletin telleri yardım dileyen bir insan gibi yakarıyordu. han bunu duyunca yerinden sıçrayarak;
‘’sen oğlumun ölüm haberini getirmişsin! kötü haberle gelene kestiğim cezayı duymadın mı?’’ diye haykırdı. bunun üzerine çoban;
‘’han, ben sana hiç söz söylemedim. sana bu haberi şu çaldığım aletin sesi haber verdi, istersen onu cezalandır.’’ dedi.
hanın emri ile dombrayı çobandan aldılar. gövdesindeki delikten içeri erimiş kurşun döktüler. böylece çoban, hem kendini hem de nökerleri ölümden kurtarmış oldu.
işte o zamandan beri dombra, türkler için sevilen bir müzik aleti olmuştur.
devamını gör...
4.
dombra, akp gibi kirli siyaset yapan partilerden bağımsız olarak kazak türkleri'nin geleneksel türküsüdür ve dinlemesi keyif verir.
ilgili link: akdeniz erbaş'tan ''jalgan ay (kazakh traditional song) - akdeniz erbaş / жалған ай - акдениз эрбаш'' adlı video
ilgili link: akdeniz erbaş'tan ''jalgan ay (kazakh traditional song) - akdeniz erbaş / жалған ай - акдениз эрбаш'' adlı video
devamını gör...