serçe ukdesi.

varlığı alman jinekolog ernst gräfenberg tarafından ortaya atılan ve kendisine ithafen gräfenberg noktası ismi verilip, kısaca g noktası olarak anılan, kadın genital bölgesinde yer alan bölgedir.

gräfenberg'e ve birçok jinekoloğa göre vajinal ya da klitoral orgazmın haricinde bu noktanın uyarılmasıyla da orgazmın çok güçlü bir şekilde tetikleneceği iddia edilmektedir.

dizdar koşu'nun da sorduğu gibi.

peki nerede bu g noktası?
devamını gör...
g kuvveti ile ilgisi var mı bilmiyorum ama g kuvvetinin içeriği hıza bağlı belki bu noktanın da hızla alakası vardır.

head ile yapilan gorusmeler sonucu ufak bir ayrintiyi kacirdigimi farkettim.

g kuvveti zaman icindeki hiz artisina bagli. entry bu baglamda okunsa daha iyi olur.
devamını gör...
penetrasyon sırasında baş parmak klitorisi uyarırken diğer parmaklarla kasığa uygulanacak baskı sonucu kadın partnerinizin size varlığını bizzat kanıtlayacağı noktadır.

selamlar feridun abi.
devamını gör...
tarihe baktığımızda, her buluşa kendi adını vermeyi şiar edinmiş bir çok mucit ve bilim insanı olduğunu görürüz. g noktasının keşfinde ve isimlendirilmesinde de bu durum çok değişmemiştir. bu kritik noktayı keşfeden alman jinekolog ernst grafenberg, yakın çevresinin; " gel adını grafenberg dili koyalım abi" önerisine rağmen, dostlarına hade len ordan diyerek; "böyle isim mi olur" edasıyla bu isteklerini geri çevirmiş ve kendi isminin baş harfini bu noktaya vermekte karar kılmıştır.

bunu bizzat keşfetmeye çalışmayıp da internetten okuduklarıyla bilgili zannedenler sadece zannediyorsunuz. ufak bir bozuk para kadardır ve klitoristin arka yüzünde bulunur. her kadında ayni noktada değildir, parmak içeriye doğru bükülerek saga sola kaydırılır ve pürüzlü, kedi dili gibi bir doku aranır. ayni zamanda partnerin tepkilerine de bakılır ve eğer eşek değilseniz bu yolla nerede olduğu anlaşılır.
devamını gör...
(bkz: bızır)
devamını gör...
g kuvveti diyen arkadaşa selam, ben de bir gün arkadaşa momentumdan bahsederken g kuvveti yerine g noktası diyerek konuyu fizikten bu şey nerede muhabbetine çevirmiştim, yanlışlıkla tabi.
devamını gör...
aynı anda klitorisi, döl yolunun büyük bölümünü, rahim ağzını uyarıp, içeride bir kaç cm yukarıda karın duvarındaki çok hassas bölgeye uygun aralıklarla basınç uyguluyorsan, g noktasını inşa ettin demektir. (bkz: simurg efsanesi)
devamını gör...
g noktası yoktur. boşuna noktasal minnak bir alan aramayın. vajina ön duvar erojen kompleksi vardır. bunu uyarmak da bazı pozisyonlar dışında penis-vajina birlikteliğinde çok mümkün değil. bu g noktası muhabbetinin çıkışı esasen çok ilginçtir. 1950 yılında alman jinekolog ernst gräfenberg, kadın cinsel anatomisini incelediği çalışmaları esnasında "üretranın kadın cinselliğindeki rolü" makalesini yayınlamış, kadınlarda vajina ön duvarında yani mesaneye yakın tarafta erojen bir bölge olduğunu ortaya koymuştur. daha sonra 1982'de beverly whipple & john perry, gräfenberg'ı onurlandırmak adına bu erojen bölgeye g noktası (g spot) adını vermiştir. fakat son zamanlarda yapılan çalışmalar noktasal bir alan olmadığını göstermektedir. konu hakkındaki fikirlerimiz caaaanım klitorisin keşfi ile açıklık kazandı ilerleyen yıllarda. bu daha duyarlı bölgenin klitorisin içerdeki kısımları olduğu, klitoris, vajina ön duvarı ve üretranın (idrar kesesinin dışarı açıldığı yer) birlikte oluşturduğu bir kompleks (nokta değil) olduğu hakkında fikir birliğine varılmıştır. bir kez daha tekrar edelim o zaman. bizim g noktamız yok, klitorisimiz var. teşekkürler.
devamını gör...
klitorisin vajina ön duvarındaki uzantısıdır. vajinal orgazmı büyük oranda etkiler.
devamını gör...
bir kadının g noktasını uyarayım, yok sağa doğru yatay sokayım vs gibi taktiksel manevralarla sevişirseniz asla zevk alamazsınız. sevişirken bencil olmanız lazım.

şayet partneriniz boşalmadıysa mevzuya uzaktır. biyolojik anlamda çiftlerin yakınlaşması esnasında zevk alamama durumunun altında pek çok neden yatıyor.

düşmanınız gibi sevişin. zevk almıyorsa başka sorun vardır.

1 dakikada boşalanlar bu girdiyi ciddiye almasın. zira 6 dakika ve üzeri penetrasyon 2 taraf içinde gayet yeterli süredir. ön sevişme hariç.
devamını gör...
satranç oynarken rakibim kadınsa daima bu hatta yüklenir ve karşıya mesajımı veririm.

g noktası demeyelim de g hattı diyelim.
devamını gör...
kadın kişisi bu baskı karşısında zaten oyuna falan konsantre olamaz pornhub'dan devam eder.
devamını gör...
üçgenin ağırlık merkezi.

kenarortayların kesiştiği noktadır.
devamını gör...
noktaların hası, tecrübe ettikten sonra seksli aktiviteyi öncesi, sonrası, daha neler neleri gibi dönemlere ayıran mihenk taşı ve sevdiğim tweetlerimden birinin içeriğidir.

kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
eski bir kız arkadaşım sevişirken bana g noktamı buldun devam et aşkım demişti. bi daha da bulamadım zaten orayı.

t: yazarın anısını anlattığı girdidir.
devamını gör...
(bkz: aramaya inanmak)
devamını gör...
vakti zamanında bir araştırmacı -grafenberg sanırım- kadınların vajinalarında onları çoşturan, daha çok tahrik olmasını sağlayan, zevkten dört köşe olmalarını kolaylaştıran bir bölümün varlığını keşfetmiş. onun anısına da bu hassas bölgeye g noktası denmeye başlamış.

tabi ilerleyen zamanda aslında kadınların g noktası diye özel ve hassas bir bölgeye sahip olmadıkları, komple o alanın zevk ve tahrik unsuru olduğu anlaşılmış ama işte, cinsellikte her şey kulaktan dolma olduğundan günümüzde de hala g noktası efsanesine inananlar çıkıyor.

bakın ben abaza olmayın, abazalık yapmayın demiyorum, bilinçli abazalar olun lütfen benim gibi.
devamını gör...
2005 yazı. vücudumdaki testosteronun, karadeniz’in iyotlu havasıyla kimyasal bir reaksiyona girip etrafa nükleer bir özgüven bulutu olarak yayıldığı o efsanevi yaz. henüz on yedi yaşındaydım ama kendimi kasabanın gönül işleri konusundaki ruhani lideri gibi hissediyordum. plajdaki her kaleden, her kumsala serilmiş her havludan sorumluydum sanki. damat ferit benzetmesi kibar kalır; ben o yaz, hababam sınıfı’nın tamamının tek bedende vücut bulmuş, denize giren versiyonuydum.

günler birbirinin karbon kopyasıydı. sabah uyan, bir önceki geceden kalma baş ağrısıyla denize gir, sudan çık, kurumuş tuzla kaplı bir halde saatlerce yat, akşam olunca da sahildeki üç mekândan birine çök. hayat, ağır çekimde oynatılan bir klip gibiydi ve ben de o klibin başrolüydüm. öyle sanıyordum.

sonra asuman geldi.

onu ilk gördüğümde, her zamanki gibi arkadaşlarımın oluşturduğu ve benim merkezimde olduğum o gürültülü çemberin dışındaydı. bir şezlonga uzanmış, kitap okuyordu. diğer kızlar gibi o dönem popüler olan, kapağında acı çeken bir kadın suratı olan romanlardan değil. kapağında ne olduğu belirsiz, muhtemelen sıkıcı ve entelektüel bir şeyler olan bir kitaptı. bu, onu radarıma sokan ilk anomaliydi.

bizimkiler, "abi asuman, istanbul'dan, bizim yavuz'un kuzeni," diye fısıldadılar. sanki unesco dünya mirası listesinden bir eser gelmiş gibi bir saygıyla bahsediyorlardı. yirmi dört yaşındaymış. yedi yaş. o yaşta yedi yaş, iki farklı jeolojik devir gibiydi. o, cilalı taş devrinin sonunu görmüş, ben ise henüz ateşi yeni bulmuş bir primattım. ama özgüven bulutum sağ olsun, bu detayı pek umursamadım.

tanışma faslı, o malum mekanlardan birinde, masamıza zorla oturtulmasıyla gerçekleşti. herkes benim esprilerime gülerken o sadece gülümsüyordu. analiz eden, "bakalım bu velet daha ne kadar saçmalayacak" der gibi bir gülümsemeydi bu. meydan okumayı anında kabul ettim.
sonraki günler bir tür kedi-fare oyununa döndü. ben, bildiğim bütün numaraları sergiliyordum; denizde taklalar atmak, sahildeki en fiyakalı yere havlu atıp erkenden kapmak, geceleri anlamsız derinlikte konular açmak... o ise sadece izliyordu. bazen yanıma oturup "ne düşünüyorsun?" diye soruyordu. ben de sanki az önce kâinatın sırrını çözmüşüm gibi bir şeyler geveliyordum. muhtemelen hayatında duyduğu en saçma şeyleri dinliyordu ama sabırlıydı. belki de bir tür antropolojik çalışma yapıyordu: karadeniz kasabasındaki ergen erkeklerin çiftleşme ritüelleri.

bir gece, herkes dağıldıktan sonra sahilde tek başımıza kaldık. dalgaların sesi ve uzaktaki bir teknenin motorunun pıtpıtları. sigarasından bir nefes aldı ve "sen aslında göründüğün gibi değilsin," dedi. bu, bir kadının söyleyebileceği en tehlikeli, en klişe ama aynı zamanda en işe yarar cümleydi. zırhım düştü. o on yedi yaşındaki ruhani lider gitti, yerine ne diyeceğini bilemeyen, yanakları kızaran bir çocuk geldi.

o gecenin nasıl geliştiğini, kendimi asumanın odasında nasıl bulduğumu tam hatırlamıyorum. her şey bir sis bulutu içinde gelişti. bildiğim tek şey, bir noktada kendimi daha önce hiç bulunmadığım bir coğrafyada bulduğumdu. bu, okulda biyoloji dersinde gösterilen şemalara benzemiyordu. bu, fısıltı gazetesiyle kulaktan kulağa yayılan şehir efsanelerinden farklıydı.
bir an duraksadım. beynimde bir ampul yandı. ama bu romantik bir ampul değildi. daha çok bir laboratuvar ışığı gibiydi, soğuk ve beyaz. bu bir anomali miydi? bir hata mı? yoksa bir özellik mi? bir kaşif içgüdüsüyle, parmağımın ucunda hissettiğim o minik, farklı dokuya odaklandım. tereddütlü bir baskı uyguladım.
asuman’ın nefesi değişti. standart prosedürden bir sapma vardı. gözleri kapandı ve ağzından çıkan ses, o ana kadar duyduğum hiçbir şeye benzemiyordu. şaşkınlık, zevk ve bir tür teslimiyetin karışımıydı.
işte o an; keşif anı.
kristof kolomb amerika’yı bulduğunda ne hissettiyse, ben de onu hissettim. ama benim bulduğum yer haritalarda yoktu. bu, iki insan arasındaki görünmez bir meridyendi. bir anatomik referans noktası. g noktası. demek gerçekti. okul tuvaletlerinde, askerden dönen abilerin anlattığı müstehcen fıkralarda geçen o mitolojik bölge, oradaydı. parmağımın ucunda titreşen bir gerçeklikti. atlantis’i bulmuş gibiydim ama suyun altında değil, tam olması gereken yerde. o gece sonrası hiçbir şey konuşmadık. gerek yoktu. ben sessizce odadan süzülürken o uyuyordu. sahilde tek başıma yürürken kendimi artık damat ferit gibi değil, daha çok bir bilim insanı gibi hissediyordum. marie curie’nin radyoaktiviteyi bulduğu andaki o saf, entelektüel tatmini yaşıyordum.

ertesi gün sahilde karşılaştık. gözlerime baktı ve gülümsedi. ama bu seferki gülümseme farklıydı. alaycı değildi. içinde bir sır saklayan, ortak bir suça tanıklık etmiş iki insanın gülümsemesiydi.
yazın geri kalanı bu sessiz bilgi etrafında şekillendi. artık ona gösteri yapmıyordum. sadece yan yana oturuyorduk. o kitabını okuyordu, ben denizi seyrediyordum. kelimelere ihtiyaç yoktu. arada bir bana bakıp gülümsüyordu ve ben o yazın en büyük kaşifi olduğumu biliyordum.

sonra yaz bitti. asuman yaşadığı şehre döndü. ben yaşadığım şehre.
asuman gitti. g noktası kaldı. biyolojik bir gerçek, coğrafi bir keşif olarak zihnimde asılı duruyor. o yazdan geriye ne mi kaldı? bolca tuz, birkaç bulanık anı ve bir kadının vücudunda, herkesin konuştuğu ama çok az kişinin yerini bildiği o gizemli noktayı bulan on yedi yaşındaki bir çocuğun hayreti. bazen düşünüyorum da, aşk dedikleri de belki böyle bir şeydir. büyük laflar, romantik jestler falan değil. sadece doğru yeri, doğru zamanda bulma meselesi. tesadüfen.
devamını gör...
entrynin tamamını okumadım, okuyacağım ancak asuman'ı görünce aklıma tek bişi geldi.
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel

entryi okudum şu an şu geçiyor aklımdan;
feridun abi?
kullanıcı tarafından yüklenmiş görsel
devamını gör...
yav yok böyle bi nokta ya
kadınların anlaşılmaz varlıklar olduğuna ikna olmamız için uydurulmuş bi şey bu.
regl ağrısı tarzı bi propaganda.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"g noktası" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim