1.
-sevelim mi olric?
-sevmek nedir efendimiz?
-sevmek,vazgeçmektir.
-vazgeçtiyseniz ,sevelim efendimiz...
-sevmek nedir efendimiz?
-sevmek,vazgeçmektir.
-vazgeçtiyseniz ,sevelim efendimiz...
devamını gör...
2.
"ben buradayım sevgili okur, sen neredesin?"
devamını gör...
3.
- can çekişmek nasıl bir şey bilir misin olric?
-hayır efendimiz, nasıl bir şey?
- o'na söyleyebileceğin o kadar çok şey varken susmaktır olric.
-hayır efendimiz, nasıl bir şey?
- o'na söyleyebileceğin o kadar çok şey varken susmaktır olric.
devamını gör...
4.
şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için on bin kitap okumuş olmayı isterdim dedi. gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda
devamını gör...
5.
'yalnızlığına iyi bak, sahip çık
kaç kişinin emeği var onda kim bilir?'
kaç kişinin emeği var onda kim bilir?'
devamını gör...
6.
insan başkalarındaki kötülükleri görerek iyi olmaz.
devamını gör...
7.
-hep geçer diyorlar ya olric. sence geçer mi ?
-geçer elbet efendim… bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer.
— oğuz atay'dan alıntıdır —
-geçer elbet efendim… bazısı teğet geçer, bazısı deler geçer, bazısı deşer geçer, bazısı parçalar geçer; ama mutlaka geçer.
— oğuz atay'dan alıntıdır —
devamını gör...
8.
"ben iç dünyama dönüyorum. orada hayal kırıklığına yer yok."
devamını gör...
9.
vazgeçiyorum; bütün insanlığın önünde eğilerek özür diliyorum: beni yanlışlıkla çıkardılar sahneye...
devamını gör...
10.
"lan lahmacun o kadar kitap yazdık sen gidip laptop altlığı olarak kullanıyosun p.z...k" tutunamayanlar sayfa 68.
devamını gör...
11.
yukarıdaki son müşteri de indi; arkadaşının yanına geldi. turgut, onlara yaklaştı, elini uzattı: “hayır, sizler bana lazımsınız. tek başıma beceremem.” bağırdı: “metin!” metin, uyukladığı koltuktan başını kaldırdı. şaşkın, çevresine baktı. “gidiyor muyuz turgut?” “hayır. yeni geldik. dostlarımızın arasında bu ülkenin misafirleriyiz. kendileri, eksik olmasınlar, lütfettiler; bu gece ülkeyi idare etmek şerefini bize bahşettiler. metin! seni sadrazam yaptım. ben de maliye nazırıyım. suyun başında bekliyorum. dünya bir kerhanedir: her gelen yaptı geçti. grand mama, perdeleri kapa. sen de kızım, ışıkları söndür; yalnız büfenin üzerindeki kırmızı abajur kalsın. metin! amerikan sigaralarını dağıt!” elini arka cebine soktu: yassı bir şişe konyak çıkardı. “işte yakıtımız.” salon, sigara dumanlarıyla mavilendi. “radyoyu açın!” hafif melodiler. “vakit gece yarısına yaklaşıyor. ortam uygun. ey kafa! akıt zehrini!” sallanmamaya çalışarak ayağa kalktı: “burası ne biçim kerhane imparatorluğu? nerede laterna, kırmızı perdeler nerede? duvarlar kumaş kaplı. her tarafta altın yaldızlar. kadeh dolusu şampanya.” konyak şişesi elden ele dolaştı. grand mama: “ben içmem: öksürtüyor.” kadın, turgut’un kucağına oturdu, kulağıyla çenesinin birleştiği yerden öptü onu. turgut, bir elini kadının be-ine doladı; öteki eline konyak şişesini alarak havaya kaldırdı: “bütün arzum hamamda kız kovalarken düşüp ölmektir. sevgili karımız ve tahtımızın temel direği, bu gece sizlere bir erkek evlat vermek için bütün hazırlıklarını tamamlamıştır. biz de elimizden geleni yapacağız. kerhane kralının her seferi, sarayın dört bir yanından atılacak toplarla halka ilan edilecektir. kerhanenin salonlarında nur topu gibi çocuklarımız koşuşacak ve müşterilere hizmet edecektir. ben, balonun ilk dansını, vârisimin yaratıcısıyla yapıyorum.” kadını, sarılarak kaldırdı. dans etmeye başladılar. “alkışlar, alkışlar: alkışlayın.” iki müşteri, gülerek alkışladılar. metinde öteki kadının yanına giderek, önünde eğildi. “yaşa metin! şimdi, sayın sadrazam da kralın gözdesiyle dans ediyorlar. halk durumdan gayet memnun. hayran gözlerle velinimetlerini takip ediyorlar.” patrona seslendi: “tabiat ana! sen de bize katılmaz mısın?” müşterilerden biri, patronun yanına gitti; kadın, onu yapmacık bir tavırla itti. müşteri, grand mama’yı sürükleyerek ortaya getirdi. “yapmayın çocuklar. ben bu havalara uyamam.” turgut: “zarar yok,” dedi. “arkadaş da bu havaları bilmez. uyuşur gidersiniz.” “doğru söyledin arkadaş. maksat muhabbet.” itişir gibi dans etmeye başladılar.
grand mama: “çocuklar, böyle olmayacak. şu öksürten şeyden bana da verin.” “şimdi, ana kraliçe, doğacak veliahtın şerefine içiyorlar. balo, dostane bir hava içinde geç saatlere kadar devam ediyor.” kapı vuruldu. durun. radyoyu kapayın. “polis mi?” “kim o?” “anne, açın. ben safter” “hay canın çıksın senin.” içeriye kadınsı bir adam girdi. “sanat âlemimizin gözde simalarından biri baloyu şereflendirdiler. sizlere kendileri şimdi...” “dışarda polis filan var mı?” “yok yok. rahatınıza bakın.” “safter bey, size kadın kalmadı. kendinizle baş başa kalınız.” “sersem.” metin: “buraya ısınmaya başladım.” “elbette ısınacaksın. hepimiz bu vatanın çocuklarıyız. hepimiz vergilerimizi ödüyoruz. insanları ayıran duvarları yıktık. elbirliğiyle bizi mutlu yarınlara götüren bir anlayışın kurulmasına hizmet ediyoruz. içelim.”
“dostlarım! burada dostlar arasındayım. buranın kralıyım. sorarım sizlere: kim, bir ülkeyi bu kadar ucuza ele geçirmiştir? ben, kraliçeye rüşvet vererek, kerhanistanı ele ge-çirmiş bulunuyorum. fakat şurasını da belirtmek isterim ki, bu zafer kolay olmamıştır. bütün hükümet darbelerin de olduğu gibi, gecenin geç ve tenha bir saatini seçtim. muhafızlara içki dağıttım. kızların bacaklarını okşadım. kalanları da müzikle uyuttum. şimdi artık planımı tatbik mevkiine koyabilirim.” bir yudum içti. kuvvet toplamak için, eliyle alnını ovuşturdu. “dostlarım! bu münasebetle, aramızda bulunmayan ve hatırası benim için kutsal olan birinin adına konuşmak istiyorum. herkes ayağa kalksın.” kimsenin ayağa kalkacak hali yoktu. turgut, adamlara giderek birer sigara ikram etti ve onları kaldırdı. ne yaptığını pek fark edemeyecek kadar sarhoş olan metin, bir robot gibi, emre itaat etti. kızlar, önce biraz direndiler. turgut, onların da koynuna ellişer lira sokunca, nazlanmayı bıraktılar. turgut, merdivenlere yürüdü, birkaç basamak çıktı...
grand mama: “çocuklar, böyle olmayacak. şu öksürten şeyden bana da verin.” “şimdi, ana kraliçe, doğacak veliahtın şerefine içiyorlar. balo, dostane bir hava içinde geç saatlere kadar devam ediyor.” kapı vuruldu. durun. radyoyu kapayın. “polis mi?” “kim o?” “anne, açın. ben safter” “hay canın çıksın senin.” içeriye kadınsı bir adam girdi. “sanat âlemimizin gözde simalarından biri baloyu şereflendirdiler. sizlere kendileri şimdi...” “dışarda polis filan var mı?” “yok yok. rahatınıza bakın.” “safter bey, size kadın kalmadı. kendinizle baş başa kalınız.” “sersem.” metin: “buraya ısınmaya başladım.” “elbette ısınacaksın. hepimiz bu vatanın çocuklarıyız. hepimiz vergilerimizi ödüyoruz. insanları ayıran duvarları yıktık. elbirliğiyle bizi mutlu yarınlara götüren bir anlayışın kurulmasına hizmet ediyoruz. içelim.”
“dostlarım! burada dostlar arasındayım. buranın kralıyım. sorarım sizlere: kim, bir ülkeyi bu kadar ucuza ele geçirmiştir? ben, kraliçeye rüşvet vererek, kerhanistanı ele ge-çirmiş bulunuyorum. fakat şurasını da belirtmek isterim ki, bu zafer kolay olmamıştır. bütün hükümet darbelerin de olduğu gibi, gecenin geç ve tenha bir saatini seçtim. muhafızlara içki dağıttım. kızların bacaklarını okşadım. kalanları da müzikle uyuttum. şimdi artık planımı tatbik mevkiine koyabilirim.” bir yudum içti. kuvvet toplamak için, eliyle alnını ovuşturdu. “dostlarım! bu münasebetle, aramızda bulunmayan ve hatırası benim için kutsal olan birinin adına konuşmak istiyorum. herkes ayağa kalksın.” kimsenin ayağa kalkacak hali yoktu. turgut, adamlara giderek birer sigara ikram etti ve onları kaldırdı. ne yaptığını pek fark edemeyecek kadar sarhoş olan metin, bir robot gibi, emre itaat etti. kızlar, önce biraz direndiler. turgut, onların da koynuna ellişer lira sokunca, nazlanmayı bıraktılar. turgut, merdivenlere yürüdü, birkaç basamak çıktı...
devamını gör...
12.
çok şey vardı anlatılacak, o yüzden sustum. birini söylesem diğeri yarım kalacaktı. sen duydun mu sustuklarımı.
devamını gör...
13.
"insanlığa öfkem başlıyordu. öfkelenince de onların bütün kusurlarını, küçüklüklerini, daha önce hoşgörüyle karşıladığım kendini beğenmişliklerini daha şiddetle görüyordum ve unutmuyordum. onları kıskanıyordum, onları beğenmiyordum. oynadıkları oyunu hiç anlamıyorlardı. yaşamak istiyorlardı; en çok buna kızıyordum."
devamını gör...
14.
beni bir gün unutacaksan, bir gün bırakıp gideceksen, boşuna yorma derdi; boş yere mağaramdan çıkarma beni. alışkanlıklarımı özellikle yalnızlığa alışkanlığımı kaybettirme boşuna.
devamını gör...
15.
kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım.
devamını gör...
16.
doğaçlama olacak ama, her cümlesini de ezberleyemem ya sonuçta.
eşi yanında uyuyordu. ona sırtını döndü. kolunu yataktan aşağıya sarkıttı.
eşi yanında uyuyordu. ona sırtını döndü. kolunu yataktan aşağıya sarkıttı.
devamını gör...
17.
coşkun:ey zavallı milletim dinle! (durur.) şu anda,hepimiz burada seni kurtarmak için toplanmış bulunuyoruz.çünkü ey milletim, senin hakkında, az gelişmiştir, geri kalmıştır gibi söylentiler dolaşıyor. ey sevgili milletim! neden böyle yapıyorsun? neden az gelişiyorsun? neden bizden geri kalıyorsun? bizler bu kadar çok gelişirken geri kaldığın için hiç utanmıyor musun? hiç düşünmüyormusun ki, sen neden geri kalıyorsun diye durmadan düşünmek yüzünden, biz de istediğimiz kadar ilerleyemiyoruz.bu milletin hali ne olacak diye hayatı kendimize zehir ediyoruz. fakir fukaranın hayatını anlatan zengin yazarlarımıza gece kulüplerinde içtikleri viskileri zehir oluyor. zengin takımının hayatını gözlerimizin önüne sermeye çalışan meteliksiz yazarlarımız da aslında şu fakir milleti düşündükleri için, küçük meyhanelerinde ağız tadıyla içemiyorlar. ey şu fakir milletim! aslında seni anlatmıyoruz. sefil ruhlarımızın korkak karanlığını anlatıyoruz. işte onun için sana yanaşamıyoruz. senin yanında bir sığıntı gibi yaşıyoruz. hiç utanmıyor muyuz? hiç utanmıyoruz.
syf. 51 oyunlarla yaşayanlar
devamını gör...
18.
"şu anda, sana güzel bir söz söyleyebilmek için, on bin kitap okumuş olmayı isterdim." dedi: "gene de az gelişmiş bir cümle söylemeden içim rahat etmeyecek: seni tanıdığıma çok sevindim kendi çapımda."
devamını gör...
19.
yaşarken anlaşılmaya mecburum.
devamını gör...
"geceye bir oğuz atay sözü bırak" ile benzer başlıklar
oğuz atay
197