1.
bir michael greenberg kitabıdır. totemimin de 25. kitabı.
bu kitap aslında bipolar bozukluk tanısı alan bir kızın tanı alma sürecini ve akabinde yaşadıklarını anlatıyor. aslında olayları kızın babası anlatıyor. dolayısıyla her şeyi babasının bakış açısından dinliyoruz.
her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, bu kitabı okumak bana asla iyi gelmedi, bilakis kendimi bok gibi hissettirdi. hiç de hazır değilmişim etrafımdakilerin neler hissettiği ile empati kurmaya ve istemiyormuşum da. başım çatlıyor gerçekten.
her şeyden sonra, 12 senelik bipolar bozukluk maceramda hâlâ bu tanıyı kabul etmemek gibi eğilimlerim yerinde duruyor. biraz toparladığım gibi ilaçları bırakıyorum. yazları zaten hiç kullanmıyorum, sonra sonbahar beni toparlamaya çalışmakla geçiyor. bu yüzden kendi yaşadığım şeylere benzer şeylerle karşılaşmak da beni hiç mutlu etmedi.
tabii ki az çok anlayabiliyorum bu arada, bu tür psikiyatrik meseleler insanların yakınları için de zorlayıcı oluyor elbette. orada hem sevdikleri kişiler için endişelenmek, korkmak hem de durumu nasıl yöneteceklerini bilemeyip bocalamak gibi bir durum var ve bu çok normal. ama kitap boyunca anlatıcı karakter yani bipolar kızın babası her şeyi bana kalırsa herkesten çok dramatize etti ve hiç sevmiyorum bu durumu. sally'nin psikozlu manisini okuyup durduk ve depresyonlarını hiç göremedik, buna da zerrece anlam veremedim. bu drama queen babayı da hiç sevmedim.
eğer kitabı sally'nin üvey annesi pat yazmış olsaydı eminim çok daha derinlikli, hem pat'i anladığımız hem sally'i anlamaya çalıştığımız bir kitap okumuş olurduk. kitap boyunca koca adamın kızım hastaymış diye işi gücü bırakması mı dersin, sinir krizleri geçirip karısını tartaklaması mı dersin mıy mıy mıy mıylanıp durmasını okuduk. annesiyle yaşadığı zottirik drama, yine psikiyatrik sorunları olan abisiyle yaşa(ma)dığı ama dramatik bi şekilde zorla götünden uydurduğu abi kardeş problemleri mi dersiniz? ya adama tutmuşlar bi daire, orada yaşıyor. haftada bir abisiyle buluşup market alış verişi yapmak dışında bi bokla doğru dürüst ilgilendiği yok zaten? ne şimdi bu abi draması?
kitap boyunca yineleyip durduğu "deli, delirmek, psikoz, delirmek, deli ve kızının delirmesi, kızının değişmesi, gitmesi, belki hiç eskisi gibi olmaması ve de defaatle delirmesi" gibi ifadeler beni çok rahatsız etti. tamam abicim anladık, kızın delirmiş gkfjldnjkgd. ya bir insanda hiç mi dirayet olmaz? hiç mi adaptasyon becerisi ve esneklik olmaz. kendisi deli deyip durduğu kızdan daha deli aminyum.
bu arada sally'nin de delirdiği falan yoktu arkadaşlar. şiddetli psikotik mani atağı geçirdi kız. o durumda da zaten insanların duygularını anlama becerisine sahip, dış dünyada olan bitenin farkında idi. sally bir gerçeklikten kopuş yaşamadı hiçbir zaman, gerçeği başka türlü algıladı bi süre sadece. ki aslında tüm insanlar da gerçekliği başka başka deneyimler zaten. sally'ninki biraz norm dışına kayan bi şeydi o kadar. üstelik orada arkadaş edindi, insanlarla tanıştı. çıkmak isteği ve arzusu vardı ve buna rağmen uyum sağlama becerisi de vardı. kız psikotik atak geçirirken dellenip de oda arkadaşını dövmedi mesela. babası olacak enayi "git çalış da eve ekmek getir, sığıntı gibi başkalarının evinde yaşıyoz, artık kendi evimize gidelim, biraz hayata dön" dedi diye karısını dövdü. al şimdi, kim deli?
kadın haklı.
drama meraklısı kezo böyle olunur işte. bunlar böyle abicim. başkalarının hastalığından bile kendine pay çıkarıp mağdur olmanın ve mızmızlanıp spot ışıklarını üstüne çevirmenin bir yolunu buluyorlar. allah kimseye kişilik bozukluğu vermesin, amin. böyle kişilik bozukluğundan muzdarip dallama bir kezo olacağıma katatonik şizofren olmayı tercih ederim. yemin ediyorum size.
hele bir terapi seansı var, kafayı yedim kafayı. kızının terapistine göz dikti ya. gitmişler orda "terapist benle ilgilenmiyor" diye bozuluyor. abicim kadının işi senle mi uğraşmak? kızının doktoru o. senin de terapiye ihtiyacın varsa diktir git kendine bul bi psikolog, o da senle ilgilensin. böyle bir durumda bile böyle bir rekabet gerçekten algımı ve sinirlerimi zorladı. bir de bunu "onu iyileştirirse ben de iyileşeceğim" bilmemne diye vicdan mastürbasyonuna çanak tutan bi yerden rasyonalize etmeye çalışıyor, kafayı yersin.
neyse.
benim için son derece asap bozucu bir okuma deneyimi oldu.
merak ederseniz bakabilirsiniz.
bu kitap aslında bipolar bozukluk tanısı alan bir kızın tanı alma sürecini ve akabinde yaşadıklarını anlatıyor. aslında olayları kızın babası anlatıyor. dolayısıyla her şeyi babasının bakış açısından dinliyoruz.
her şeyden önce şunu söylemek isterim ki, bu kitabı okumak bana asla iyi gelmedi, bilakis kendimi bok gibi hissettirdi. hiç de hazır değilmişim etrafımdakilerin neler hissettiği ile empati kurmaya ve istemiyormuşum da. başım çatlıyor gerçekten.
her şeyden sonra, 12 senelik bipolar bozukluk maceramda hâlâ bu tanıyı kabul etmemek gibi eğilimlerim yerinde duruyor. biraz toparladığım gibi ilaçları bırakıyorum. yazları zaten hiç kullanmıyorum, sonra sonbahar beni toparlamaya çalışmakla geçiyor. bu yüzden kendi yaşadığım şeylere benzer şeylerle karşılaşmak da beni hiç mutlu etmedi.
tabii ki az çok anlayabiliyorum bu arada, bu tür psikiyatrik meseleler insanların yakınları için de zorlayıcı oluyor elbette. orada hem sevdikleri kişiler için endişelenmek, korkmak hem de durumu nasıl yöneteceklerini bilemeyip bocalamak gibi bir durum var ve bu çok normal. ama kitap boyunca anlatıcı karakter yani bipolar kızın babası her şeyi bana kalırsa herkesten çok dramatize etti ve hiç sevmiyorum bu durumu. sally'nin psikozlu manisini okuyup durduk ve depresyonlarını hiç göremedik, buna da zerrece anlam veremedim. bu drama queen babayı da hiç sevmedim.
eğer kitabı sally'nin üvey annesi pat yazmış olsaydı eminim çok daha derinlikli, hem pat'i anladığımız hem sally'i anlamaya çalıştığımız bir kitap okumuş olurduk. kitap boyunca koca adamın kızım hastaymış diye işi gücü bırakması mı dersin, sinir krizleri geçirip karısını tartaklaması mı dersin mıy mıy mıy mıylanıp durmasını okuduk. annesiyle yaşadığı zottirik drama, yine psikiyatrik sorunları olan abisiyle yaşa(ma)dığı ama dramatik bi şekilde zorla götünden uydurduğu abi kardeş problemleri mi dersiniz? ya adama tutmuşlar bi daire, orada yaşıyor. haftada bir abisiyle buluşup market alış verişi yapmak dışında bi bokla doğru dürüst ilgilendiği yok zaten? ne şimdi bu abi draması?
kitap boyunca yineleyip durduğu "deli, delirmek, psikoz, delirmek, deli ve kızının delirmesi, kızının değişmesi, gitmesi, belki hiç eskisi gibi olmaması ve de defaatle delirmesi" gibi ifadeler beni çok rahatsız etti. tamam abicim anladık, kızın delirmiş gkfjldnjkgd. ya bir insanda hiç mi dirayet olmaz? hiç mi adaptasyon becerisi ve esneklik olmaz. kendisi deli deyip durduğu kızdan daha deli aminyum.
bu arada sally'nin de delirdiği falan yoktu arkadaşlar. şiddetli psikotik mani atağı geçirdi kız. o durumda da zaten insanların duygularını anlama becerisine sahip, dış dünyada olan bitenin farkında idi. sally bir gerçeklikten kopuş yaşamadı hiçbir zaman, gerçeği başka türlü algıladı bi süre sadece. ki aslında tüm insanlar da gerçekliği başka başka deneyimler zaten. sally'ninki biraz norm dışına kayan bi şeydi o kadar. üstelik orada arkadaş edindi, insanlarla tanıştı. çıkmak isteği ve arzusu vardı ve buna rağmen uyum sağlama becerisi de vardı. kız psikotik atak geçirirken dellenip de oda arkadaşını dövmedi mesela. babası olacak enayi "git çalış da eve ekmek getir, sığıntı gibi başkalarının evinde yaşıyoz, artık kendi evimize gidelim, biraz hayata dön" dedi diye karısını dövdü. al şimdi, kim deli?
kadın haklı.
drama meraklısı kezo böyle olunur işte. bunlar böyle abicim. başkalarının hastalığından bile kendine pay çıkarıp mağdur olmanın ve mızmızlanıp spot ışıklarını üstüne çevirmenin bir yolunu buluyorlar. allah kimseye kişilik bozukluğu vermesin, amin. böyle kişilik bozukluğundan muzdarip dallama bir kezo olacağıma katatonik şizofren olmayı tercih ederim. yemin ediyorum size.
hele bir terapi seansı var, kafayı yedim kafayı. kızının terapistine göz dikti ya. gitmişler orda "terapist benle ilgilenmiyor" diye bozuluyor. abicim kadının işi senle mi uğraşmak? kızının doktoru o. senin de terapiye ihtiyacın varsa diktir git kendine bul bi psikolog, o da senle ilgilensin. böyle bir durumda bile böyle bir rekabet gerçekten algımı ve sinirlerimi zorladı. bir de bunu "onu iyileştirirse ben de iyileşeceğim" bilmemne diye vicdan mastürbasyonuna çanak tutan bi yerden rasyonalize etmeye çalışıyor, kafayı yersin.
neyse.
benim için son derece asap bozucu bir okuma deneyimi oldu.
merak ederseniz bakabilirsiniz.
devamını gör...