orijinal adı: и дольше века длится день
yazar: cengiz aytmatov
yayım yılı: 1980
küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışan yedigey cangeldi adlı karakter etrafında dönen olaylar, insanın dönem algısına, sovyetler birliği yönetimine, makineleşen insana, zor yaşam koşullarına değin birçok konuya temas ederek tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmişti. usta yazar cengiz aytmatov'un bu eseri günümüzde de çok okunanlar arasında olmaya devam ediyor.
yazar: cengiz aytmatov
yayım yılı: 1980
küçük bir tren aktarma istasyonunda çalışan yedigey cangeldi adlı karakter etrafında dönen olaylar, insanın dönem algısına, sovyetler birliği yönetimine, makineleşen insana, zor yaşam koşullarına değin birçok konuya temas ederek tüm dünyanın dikkatini üzerine çekmişti. usta yazar cengiz aytmatov'un bu eseri günümüzde de çok okunanlar arasında olmaya devam ediyor.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "acikdeli" tarafından 03.12.2020 21:55 tarihinde açılmıştır.
1.
insan kitabı okurken kendini bozkırın ortasında hissediyor. tasvirler muhteşem. yazarın sabit can tiplemesi üzerinden mankurtluk uygulamasını anlatması ve milli benliğe, birlik beraberliğe dönüş çağrısı yapması, bunu yaparken kitabı ideolojiye boğmaması çok güzel. anlatımda didaktiklik sezilmiyor yani. hani "bunu yapma, şunu yap gibi." onun dışında kitapta çokça aşk da var. karakterler arasındaki aşk, eski anlatılardaki aşkın aktarımı... yazar deveyi bile bir tip olmaktan ziyade bir karakter olarak anlatmış yaramazlıkları, güzelliği, asaleti. bozkır şartlarında onunla kurulan bağ...mesela kitapta yedigey'in eşi için avladığı balık anlatılıyor, öyle güzel betimlenmiş ki, hala aklımda. sadece türk dünyasının değil, dünyanın en değerli edebiyatçılarından birinin en güzel eserlerinden kısacası. çünkü yazarı yaşadığı topraklardan, oralara olan sevgisinden beslenerek yazmış.
devamını gör...
2.
büyük yazar cengiz aytmatov'un ustalık döneminde kaleme aldığı eseri.
bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı özek uzar giderdi. coğrafyada uzaklıklar nasıl greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi...
bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider gelirdi... bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı özek uzar giderdi. coğrafyada uzaklıklar nasıl greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde de mesafeler demiryoluna göre hesaplanırdı. trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir, gider, gelirdi...
devamını gör...
3.
eser de trenler sürekli gidip gelirken bir yolcu olan ve evren içinde nokta gibi kalan insanın dünyanın sadece kendisine sunulan bir yerinden izlemesine şahit oluyoruz... baş karakteri yedigey bağ kurduğu arkadaşına son görevini yerine getirirken kendi hayatını da film şeridi gibi gözünüzün önünden geçirtiyor. yazar cengiz aytmatov birey'in içsel yolculuğunu yansıtırken aynı zamanda teknoloji'nin geleneklerle çatışmasını da ilmek ilmek işlemiş satırlarında.
sonuna kadar sıkılmadan okuyacağınız kendi hayatınız içinde dersler çıkarabileceğiniz nitelikli bir kitap.
devamını gör...
4.
cengiz aytmatov'un babaannesinden dinlediği masalların tadında kaleme aldığı, uçsuz bucaksız bozkırın ortasında dostuna son vazifesini yerine getiren boranlı yedigey'in bu ıssızlığın içinde geçirdiği hayatını izliyoruz roman boyunca. bozkırda trenler doğudan batıya, batıdan doğuya sürekli gelip gidiyorlar ve kimsesizliğin ortasında birbirine sarılan üç-beş insan yitip gitmemek için birbirlerine dayanarak bütün zorluklara göğüs germeye çalışıyorlar. kah hava şartlarının zorluğu, kah yönetimin suçsuz bir adamın hayatını haksız yere elinden almaya çalışması, kah tabiatı gereği coşan bir hayvanı zapt etmenin zorluğu. bozkırın ortasında mücadele hiç bitmiyor ilk andan itibaren ve siz bu mücadelede yazarın harika üslubu ile bir anda direniyor, kasılıyor ve acıya, üzüntüye, yorgunluğa ortak oluyorsunuz. bir milletin geçmişini de boraanlı yedigey'in geçmişiyle gözden geçiriyoruz ve dönemin yönetimine yönlendirilen eleştiriler de göze çarpıyor. özellikle mankurt hikayesi üzerinden sovyet rejimine yönlendirilen oklar yerini bulmuş. baştan sona kolay kolay elden düşmeden akıp giden, yoğun duyguların okuyucuya güzel bir biçimde aktarıldığı ve insanı uçsuz bucaksız bozkırlara sürükleyen başarılı yapıt.
devamını gör...
5.
baş karakteri yedigey cangeldi olan sıcak ve samimi bir aytmatov romanı. zaten aytmatovdan başka ne bekleriz ki... her eseri gibi aşırı akıcı.
içerisinde aile, dostluk, adalet,hak kavramlarının önemi, ana dilin önemi, geleneklerin korunması gerektiğinden bahsediyor. e doğal olarak da o zamanın koşullarına, savaşa, toplumsal çıkarlara da değiniyor. devam niteliğinde olan cengiz han'a küsen bulut isimli kitabın da okunması gerektiği hakkında bilgi vermiş çeviren. son olarak yazmadan geçemeyeceğim;
bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...
bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı-özek uzar giderdi.
coğrafyada uzaklıklar nasıl greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde mesafeler demir yoluna göre hesaplanırdı.
trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...
içerisinde aile, dostluk, adalet,hak kavramlarının önemi, ana dilin önemi, geleneklerin korunması gerektiğinden bahsediyor. e doğal olarak da o zamanın koşullarına, savaşa, toplumsal çıkarlara da değiniyor. devam niteliğinde olan cengiz han'a küsen bulut isimli kitabın da okunması gerektiği hakkında bilgi vermiş çeviren. son olarak yazmadan geçemeyeceğim;
bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...
bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği sarı-özek uzar giderdi.
coğrafyada uzaklıklar nasıl greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde mesafeler demir yoluna göre hesaplanırdı.
trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir... gider gelirdi...
devamını gör...
6.
kuş uçmaz kervan geçmez çöl ortasında boranlı istasyonunda tren emekçisi kazangap'ın ölümü üzerine 30 40 yıllık mesai arkadaşı yedigey arkadaşının vasiyeti üzerine onu kasabalarından oldukça uzakta olan ana beyit mezarlığına gömmek ister ve yol boyunca bir asır gibi gelen anılarla yolculuk yapar gençliğinden bu yaşına kadar sonrasında da ana beyit mezarlığında da hiç beklemedikleri bir durum ile karşılaşırlar.aytmatov özet olarak gün olur asra bedel'de insanın geçmişini unutmamasını kökleriyle bağını koparmamasını vurgular.sovyet dönemin dediğim dedik çaldığım düdük uygulamalarından da dem vurur.
devamını gör...
7.
mankurt kelimesini dünyaya hatırlatan kitap.
sovyet zulmünü dünyaya duyurma şekli.
eskiden orta asya da insanlar kaçırılır saçları kazınır kafasına bir deri geçirilir ve çölde güneş altında bekletilirmis. saçlar cikamadikca kişi acı içinde ya ölür ya da tüm hafızasını kaybedip mankurt olurmuş. yani yaşayan ölü. geçmişi ile hiçbir bağlantısı yok. adını bilmez kim olduğunu kendisinin insan bile olduğunu bilmez. sadece sahibine itaat eder..
böyle insanlar kaçırılır mankurt yapılmaya çalışılır çoğu ölürmüş. ölmeyen bir kişi bile olsa kar sayılırmış.
asimile politikası işte.
cengiz aytmatov u bu kadar büyük yapan işte bu zulmü böyle anlatabilmiş olması.
kitap tabi bir uzay istasyonu bir oglunu arayan bir ana bir mezarlık yolculuğu derken değişik bir hüzün acı bırakıyor.
düşüncesi bile kötü. çok üzülüyorum böyle hikayelere . anneleri üzmeyin lan.
sovyet zulmünü dünyaya duyurma şekli.
eskiden orta asya da insanlar kaçırılır saçları kazınır kafasına bir deri geçirilir ve çölde güneş altında bekletilirmis. saçlar cikamadikca kişi acı içinde ya ölür ya da tüm hafızasını kaybedip mankurt olurmuş. yani yaşayan ölü. geçmişi ile hiçbir bağlantısı yok. adını bilmez kim olduğunu kendisinin insan bile olduğunu bilmez. sadece sahibine itaat eder..
böyle insanlar kaçırılır mankurt yapılmaya çalışılır çoğu ölürmüş. ölmeyen bir kişi bile olsa kar sayılırmış.
asimile politikası işte.
cengiz aytmatov u bu kadar büyük yapan işte bu zulmü böyle anlatabilmiş olması.
kitap tabi bir uzay istasyonu bir oglunu arayan bir ana bir mezarlık yolculuğu derken değişik bir hüzün acı bırakıyor.
düşüncesi bile kötü. çok üzülüyorum böyle hikayelere . anneleri üzmeyin lan.
devamını gör...
8.
muhteşem mekan tasvirleri bulunan cengiz aytmatov kitabı...
iki yılı geçmiş okuyalı hâlâ çekmecede altı turuncu kalemle çizili olan satırlarıyla öylece duruyor, insan bazı kitaplarına ne bakmaya ne dokunmaya kıyabiliyor...
iki yılı geçmiş okuyalı hâlâ çekmecede altı turuncu kalemle çizili olan satırlarıyla öylece duruyor, insan bazı kitaplarına ne bakmaya ne dokunmaya kıyabiliyor...
devamını gör...
9.
aytmatov'un öldüğü günlerde ntv de kendisi hakkında bir program yapılmış. babamda bu programı izlemiş ve etkilenmis. o gün tesadüfen babama gitmiştik. bana "sen bu yazarı biliyor musun?" diye sordu. hayır deseydim "mutlaka oku!" diyecekti sanırım. "biliyorum baba, pek çok kitabını okudum. severim onu okumayı." dedim. gururlandı, rahmetli kimseden aşağı kalmamızı istemez, her zaman bir adım önde olmamızı isterdi. anne ve babamın bitmek bilmez köy hasreti ve amcam ile yaşadıkları miras sorunları, geleneklerine bağlılıkları ama anadolu insanının hırs ve cahilliğine olan nefretleri beni her zaman şaşırtmıştı. babamın hastaliginin ilk aylarında cengiz aytmatov'un bu kitabını okumaya başladığımda annem "baban ölünce burada bir mezarda yatmak istiyor, memlekete gömülmek istemiyor ama ben bunu doğru bulmuyorum. orası bizim atalarımızın toprakları, ailemizin tüm üyeleri orada, ben orada gömülmek istiyorum, babanı da ikna edemiyorum." dediğinde kazangap henüz yeni ölmüştü ve sabitcan 'da cenaze işlerinin bir an önce bitmesini istiyordu. yedigey'in ana beyit mezarlığı ve ölünün isteklerinin yerine getirilmesi konusunda düşünceleri beni de etkilemiş olacak ki,"bence de buraya gömelim, her hafta gider mezarını ziyaret ederim, en azından acım biraz olsun hafifler." düşüncesinden ben de yavaş yavaş vazgeçtim. 1. ve 2. dünya savaslarinin etkilerini yaşamış bir ailenin çocuğu olarak köyden çıkıp kendi başına, tüm gücü cabalayip polis olabilen babamın yaşadığı dönemi, o dönemin geleneklerine bağlılığını, günümüz insanının hız ve haz dünyasında boğulduğunu görünce anneme yardımcı olmaya çalıştım.
babamı ikna etmek, kimseye muhtaç olmadan onu köy mezarlığına gömüp, kimseye laf söz düşürmeden cenaze işlemlerini bitirecegimize ikna edebildik. hatta işler öyle yolunda gitti ki, babamın cenazesi için polis ekibi eşlik etti, tabutu türk bayrağına sarıldı ve köyde ilk memur ve ilk polis olarak nam yapmış babam cenazesinde de yine adını konuşturdu. bugün babam öleli 7 gün oluyor. kitabı da bugün bitirebildim. kitabı başka zaman okusaydım bu kadar etkilenir miydim? sanmıyorum. içimde sarı ozek bozkırı gibi bir boşluk var. benim de içimden trenler gelip gidiyor. bir geçmişe bir geleceğe doğru. içimi sakinlestiren cümleler, dualar var. "kim olduğunu hatırla. senin adın dönenbay."
babamı ikna etmek, kimseye muhtaç olmadan onu köy mezarlığına gömüp, kimseye laf söz düşürmeden cenaze işlemlerini bitirecegimize ikna edebildik. hatta işler öyle yolunda gitti ki, babamın cenazesi için polis ekibi eşlik etti, tabutu türk bayrağına sarıldı ve köyde ilk memur ve ilk polis olarak nam yapmış babam cenazesinde de yine adını konuşturdu. bugün babam öleli 7 gün oluyor. kitabı da bugün bitirebildim. kitabı başka zaman okusaydım bu kadar etkilenir miydim? sanmıyorum. içimde sarı ozek bozkırı gibi bir boşluk var. benim de içimden trenler gelip gidiyor. bir geçmişe bir geleceğe doğru. içimi sakinlestiren cümleler, dualar var. "kim olduğunu hatırla. senin adın dönenbay."
devamını gör...
10.
aytmatov'un, en bilinen romanı...*
aytmatov'u, ilk keşfettiğim eser, buydu benim. hoş, hocalarım derslerde, mecbur kılıp okutmasalardı, keşfedebilecek miydim? bilmiyorum. sanırım bu kadar erken değil...*
çin'in mankurtlaştırma politikası...
yo yoo tabi ki çin değil, yazar burada, baş kahramanına anlattırdığı kısa kısa öykülerle sovyet rejiminin, bu politikasına değinir. bu sayede bu ifadeyi* tüm dünyanın duymasını sağlar. ancak vurgulamak istediğim şey şu; aynı politikayı, yüzlerce yıldır çin'in de uyguladığı... kelimeyi, tekrar söyleyelim, hafızalarımıza kazıyalım: mankurtlaştırma... peki nedir bu ifade? kişiyi, kimlik bunalımına sokan ve buradan, hiç kimse olarak çıkmasını sağlayıp kölelestirme...
konunun maddi boyutu bir yana, özellikle manevi boyutu yani bireylerin ve toplumun, kimlik bunalımı yaşaması ve kendi kendine, kendi isteğiyle hürriyet mücadelesinde bulunmaması. literatüre, bu anlamda sosyolojik bir boyut da kazandırmıştır. kitapta, buna atıfta bulunulur ve acaba bu doğru mu? şeklinde, bir zihin yordamasına girmeniz sağlanır.
bu, bir yana eserde dikkat çeken bir diğer unsur da, kişiler üzerinde deney yapmak ve toplumsal zarar verebilecek istasyonların, toplumların kendi halklarından uzak, mankurt halkların bulunduğu bölgeye kurulması... bu konuda da hadi isyan et. edemezsin çünkü mankurtsun... demeye getirir atymatov ve asıl mankurt, hangisi? diye sessiz bir soru yöneltir satır aralarında.
sahi siz, bunu görmediniz mi? peki duymadınız mı?.. normal, çünkü kitabı bıraktığınızda bir yankı gibi çınlamaya başlar kulaklarınızda ...
bu kitabı okuyun yaa. gerçekten oturun ve * bir çırpıda okuyun. emin olun size çok şey katacak. kitap bittiğinde eski siz, olmayacaksınız. bir kitap mı bunu yapacak? demeyin. yapıyor, gerçekten yapıyor.
1980 yılında ilk basımı gerçekleşmiş, vahşetin davulları adıyla beyaz perdeye alınmış bilim kurgu türünün aytmatov'cası bir roman.
eser 413* sayfa olmasına rağmen okuması kolay, dili yalın ve akıcı olduğu için bir çırpıda bitiyor. ben kesinlikle tavsiye ederim okumanızı. zaten yazarın, tüm dünyada en tanınmış eseri, bu. tam manasıyla kendisini de, yazım üslubunu da yansıtır. dolayısıyla aytmatov okuyacaksınız bundan başlamanız da önerilebilir.*
editlemeden geçemeyeceğim. çünkü çok önemli bir şeyi unuttum: eserin dili...
eserin orijinal dili, rusça'dır. biliyorsanız rusça aslından da okumanızı öneririm ancak vurgulamak istediğim şey şu, sanırım yazar da bunu vurgulamaya çalışmış: mankurtlaştırmayı anlatırken harika bir şey yapmış ve kırgız yazar, eserini orijinal olarak ilkin rusça kaleme almış. ve eser ilk orijinal olarak rusça yayınlanmıştır. bu, harika bir şey ve harika bir anlatım, keza dikkat yönetme yöntemi...
*
aytmatov'u, ilk keşfettiğim eser, buydu benim. hoş, hocalarım derslerde, mecbur kılıp okutmasalardı, keşfedebilecek miydim? bilmiyorum. sanırım bu kadar erken değil...*
çin'in mankurtlaştırma politikası...
yo yoo tabi ki çin değil, yazar burada, baş kahramanına anlattırdığı kısa kısa öykülerle sovyet rejiminin, bu politikasına değinir. bu sayede bu ifadeyi* tüm dünyanın duymasını sağlar. ancak vurgulamak istediğim şey şu; aynı politikayı, yüzlerce yıldır çin'in de uyguladığı... kelimeyi, tekrar söyleyelim, hafızalarımıza kazıyalım: mankurtlaştırma... peki nedir bu ifade? kişiyi, kimlik bunalımına sokan ve buradan, hiç kimse olarak çıkmasını sağlayıp kölelestirme...
konunun maddi boyutu bir yana, özellikle manevi boyutu yani bireylerin ve toplumun, kimlik bunalımı yaşaması ve kendi kendine, kendi isteğiyle hürriyet mücadelesinde bulunmaması. literatüre, bu anlamda sosyolojik bir boyut da kazandırmıştır. kitapta, buna atıfta bulunulur ve acaba bu doğru mu? şeklinde, bir zihin yordamasına girmeniz sağlanır.
bu, bir yana eserde dikkat çeken bir diğer unsur da, kişiler üzerinde deney yapmak ve toplumsal zarar verebilecek istasyonların, toplumların kendi halklarından uzak, mankurt halkların bulunduğu bölgeye kurulması... bu konuda da hadi isyan et. edemezsin çünkü mankurtsun... demeye getirir atymatov ve asıl mankurt, hangisi? diye sessiz bir soru yöneltir satır aralarında.
sahi siz, bunu görmediniz mi? peki duymadınız mı?.. normal, çünkü kitabı bıraktığınızda bir yankı gibi çınlamaya başlar kulaklarınızda ...
bu kitabı okuyun yaa. gerçekten oturun ve * bir çırpıda okuyun. emin olun size çok şey katacak. kitap bittiğinde eski siz, olmayacaksınız. bir kitap mı bunu yapacak? demeyin. yapıyor, gerçekten yapıyor.
1980 yılında ilk basımı gerçekleşmiş, vahşetin davulları adıyla beyaz perdeye alınmış bilim kurgu türünün aytmatov'cası bir roman.
eser 413* sayfa olmasına rağmen okuması kolay, dili yalın ve akıcı olduğu için bir çırpıda bitiyor. ben kesinlikle tavsiye ederim okumanızı. zaten yazarın, tüm dünyada en tanınmış eseri, bu. tam manasıyla kendisini de, yazım üslubunu da yansıtır. dolayısıyla aytmatov okuyacaksınız bundan başlamanız da önerilebilir.*
editlemeden geçemeyeceğim. çünkü çok önemli bir şeyi unuttum: eserin dili...
eserin orijinal dili, rusça'dır. biliyorsanız rusça aslından da okumanızı öneririm ancak vurgulamak istediğim şey şu, sanırım yazar da bunu vurgulamaya çalışmış: mankurtlaştırmayı anlatırken harika bir şey yapmış ve kırgız yazar, eserini orijinal olarak ilkin rusça kaleme almış. ve eser ilk orijinal olarak rusça yayınlanmıştır. bu, harika bir şey ve harika bir anlatım, keza dikkat yönetme yöntemi...
*
devamını gör...
11.
kitabı sindirerek uzun bir zamana yayarak okudum. her şey merhum kazangap'ın naaşının ana-beyit'e götürülürken; dostu yedigey'in hatıralarının canlanmasından ibaret. aslına bakarsanız bir mecliste bir anınızdan bahsederken kolektif bir anı oluşturmak için anlattığınız anı içindeki her olay örgüsünü açıklamanız gerekir. yazarın da bize yaptığı budur. kazangap'ın ölümünden, yedigey ile olan dostluğundan banane derken kendinizi aniden sarı-özek'te trenlerin doğudan batıya gittiği o istasyonda bulursunuz.
okumanızı tavsiye ederim.
dikkat!
alıntılar spoiler içerebilir
allah’ın varlığına ya da yokluğuna inanmak başka şeydir. ama insan denen yaratık, bu şekilde davranması bağışlanacak bir şey olmasa da, ancak başı sıkıştığı zaman allah’ın adını anıyor, allah’tan yardım diliyor.
demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle devam ediyor bu...
işte, göçebe juan-juanlar, o kısa tarihlerinde, insanın bu gizli özüne kastetmek gibi en büyük vahşet örneğini çıkardılar. tutsakların yaşayan anılarını elinden almak usulünü bulmakla, insanlığa karşı en korkunç cinayeti işlemiş oldular.
orada tutunup tutunamayacağına, yaşayıp yaşayamayacağına karar verecek olan insanın kendisiydi.
*
elbette herkesin kabul ettiği gerçekler, ortak doğrular vardır. ama herkesin bir de kendi görüşü, düşüncesi, tecrübesi vardır. işte bu görüşler, o kişinin ölümüyle yok olup giderler.
oysa düşünmek, her zaman acı veren ağır bir iştir.
insanlar, doğru olsun, yanlış olsun, haklı olsun haksız olsun, her şeyi sen’den isterler. bir katil bile içinden, sen’in onun yanında olmanı ister. oysa sen hep susarsın. neyleyim ki biz insanlar böyleyiz ve sen’i özellikle başımız darda olduğu zaman hatırlarız, yalnız böyle zamanlarda varmışsın sanırız. yalvarıp yakarmalarımızın sonu gelmiyor.
zaten toprak üzerindeki her şey önünde-sonunda toprağa karışır, toprak olurdu...
insanoğlunun bu dünyadaki kısmeti ne kadar da çok, ayni zamanda ne kadar da azmış!
okumanızı tavsiye ederim.
dikkat!
alıntılar spoiler içerebilir
allah’ın varlığına ya da yokluğuna inanmak başka şeydir. ama insan denen yaratık, bu şekilde davranması bağışlanacak bir şey olmasa da, ancak başı sıkıştığı zaman allah’ın adını anıyor, allah’tan yardım diliyor.
demek ki insanın beyni bir dakika düşünmeden duramıyor, o garip başı öyle yaratılmış ki istese de istemese de düşünceler ard arda geliyor, bir düşünceden öbürü doğuyor, herhalde ölünceye kadar böyle devam ediyor bu...
işte, göçebe juan-juanlar, o kısa tarihlerinde, insanın bu gizli özüne kastetmek gibi en büyük vahşet örneğini çıkardılar. tutsakların yaşayan anılarını elinden almak usulünü bulmakla, insanlığa karşı en korkunç cinayeti işlemiş oldular.
orada tutunup tutunamayacağına, yaşayıp yaşayamayacağına karar verecek olan insanın kendisiydi.
*
elbette herkesin kabul ettiği gerçekler, ortak doğrular vardır. ama herkesin bir de kendi görüşü, düşüncesi, tecrübesi vardır. işte bu görüşler, o kişinin ölümüyle yok olup giderler.
oysa düşünmek, her zaman acı veren ağır bir iştir.
insanlar, doğru olsun, yanlış olsun, haklı olsun haksız olsun, her şeyi sen’den isterler. bir katil bile içinden, sen’in onun yanında olmanı ister. oysa sen hep susarsın. neyleyim ki biz insanlar böyleyiz ve sen’i özellikle başımız darda olduğu zaman hatırlarız, yalnız böyle zamanlarda varmışsın sanırız. yalvarıp yakarmalarımızın sonu gelmiyor.
zaten toprak üzerindeki her şey önünde-sonunda toprağa karışır, toprak olurdu...
insanoğlunun bu dünyadaki kısmeti ne kadar da çok, ayni zamanda ne kadar da azmış!
devamını gör...
12.
bu kitabı okumayı çok istiyordum, aytmatov'un şaheseri olduğu için. kalemini, tarzını bu kadar beğendiğim bir yazarın en sevilen eserini okumakta gecikmek de benim ayıbım olsun.
kitaptan ne bekleyeceğimi bilmiyordum aslında. beklentimi karşıladı diyemiyorum o yüzden fakat gerçekten müthiş bir eserdi. öncelikli olarak hikayenin etrafında döndüğü beş karakter de (yedigey, ukubala, kazangap, abutalip, zeliha) kendine has ve bir o kadar da hayatın içindendi. bu beş karakterden ayrı olarak anlatılan diğer her şey de yazarın vermek istediği mesajı çok güzel iletiyor.
ne yalan söyleyeyim uzayla ilgili kısımlarını hiç beklemiyordum. drama yedirilmiş ufak bilim-kurgu kırıntıları enfes bir şeyler çıkarmış ortaya. tabii burada olay uzaydan ziyade eski - yeni arasındaki olaylar ama yine de çok hoşuma gitti.
maalesef ki ben kitabı okurken kitabın güncel zaman dilimine çok odaklandığım için o flashback kısımlarını okurken biraz sıkıldım. aslında olay o flashbacklerde. bunu bilerek okumaya başlamak kitaptan alacağınız zevki epey artıracaktır.
son olarak o kadar yürek dağlayıcı olay içinde beni ağlatan olay yedigey'in karanar'ı dövmesiydi. ulan hayvan herif, devenin ne suçu var? çok kızdım, çok üzüldüm.
kitaptan ne bekleyeceğimi bilmiyordum aslında. beklentimi karşıladı diyemiyorum o yüzden fakat gerçekten müthiş bir eserdi. öncelikli olarak hikayenin etrafında döndüğü beş karakter de (yedigey, ukubala, kazangap, abutalip, zeliha) kendine has ve bir o kadar da hayatın içindendi. bu beş karakterden ayrı olarak anlatılan diğer her şey de yazarın vermek istediği mesajı çok güzel iletiyor.
ne yalan söyleyeyim uzayla ilgili kısımlarını hiç beklemiyordum. drama yedirilmiş ufak bilim-kurgu kırıntıları enfes bir şeyler çıkarmış ortaya. tabii burada olay uzaydan ziyade eski - yeni arasındaki olaylar ama yine de çok hoşuma gitti.
maalesef ki ben kitabı okurken kitabın güncel zaman dilimine çok odaklandığım için o flashback kısımlarını okurken biraz sıkıldım. aslında olay o flashbacklerde. bunu bilerek okumaya başlamak kitaptan alacağınız zevki epey artıracaktır.
son olarak o kadar yürek dağlayıcı olay içinde beni ağlatan olay yedigey'in karanar'ı dövmesiydi. ulan hayvan herif, devenin ne suçu var? çok kızdım, çok üzüldüm.
devamını gör...
13.
kırgız yazar cengiz aytmatov'un romanı.konu ve yazarın olayları anlatım tarzı gerçekten harika.akıcı ve okudukça ilgi uyandıran bir kitap.birkaç bölümde dağılma,kopma benzeri bir durum yaşadım.kitabın konusu ve anlatılanlar tamamlanıp birden bire başka bir kitap okuyormuş hissi vermişti.genel olarak güzel bir kitap.
devamını gör...
14.
ünlü kırgız türk'ü yazar cengiz aytmatovun müthiş eserlerinden birisidir. gün olur asra bedel adlı kitap, aytmatov'un şaheserlerinden birisidir. bu kitapta sözde sosyalist özde kapitalist sovyetler birliği'nin zulmünün bütün dünyaya anlatılış şeklidir. kitapta "kendi özgeçmişine yabancılaşmak" anlamına gelen mankurtlaşmak deyimi kullanılır.
cengiz aytmatov'un "gün olur asra bedel" adlı kitabı
cengiz aytmatov'un "gün olur asra bedel" adlı kitabı
devamını gör...
15.
yazar sevgili cengiz aytmatov. 1980 yılında yazmaya başladığı bu roman dönemin sosyal ve kültürel konularını ele almaktadır.
kahramanımız yedigey çok sevdiği dostunu kaybeder ve onun için son görevini yerine getirmeye çalışır. yedigeyin can dostu olan kazgangap ve vefat etmiştir ve onun için cenaze töreni hazırlamaya çalışır. arkadaşının cenazesini taşıyan yedigey arkadaşını gömmek istediği yer ( nayman ana mezarlığı ) artık bir uzay istasyonu olmuştur. cenaze konvoyu buraya gelirken askerler tarafındna fark edilir ve yolları kesilir. yedigey durumu askerlere açıklar ancak talebini geri çevirirler. kırgız olan yedigey arkadaşını bu geleneğe göre gömmek istediğini söyler ancak anlatılan dönemde savaş vardır ve olaylar daha da zorlaşır. askerlere derdini anlatmaya çalışan yedigey orada bulunan bir kırgız askerle tanışır. yedigey ona yardım edebileceğini düşünür ancak dönemin şartlarından bu beklentisi de boş çıkar. arkadaşını kırgız geleneklerine göre defin edemeyen yedigey bu durumu çok içerler. bu durumu çözmeye çalışır ancak tek başına güçlük çeker. arkadaşı kazgangapın oğlu cenazeye bile zor gelebilirken bu olumsuzluk karşısında yedigey yalnız kalır.
yedigey gibi iyi dostlar biriktirin, biriktirin ki ölünüze bile bu kadar güzel sahip çıksınlar.
keyifli okumalar.
kahramanımız yedigey çok sevdiği dostunu kaybeder ve onun için son görevini yerine getirmeye çalışır. yedigeyin can dostu olan kazgangap ve vefat etmiştir ve onun için cenaze töreni hazırlamaya çalışır. arkadaşının cenazesini taşıyan yedigey arkadaşını gömmek istediği yer ( nayman ana mezarlığı ) artık bir uzay istasyonu olmuştur. cenaze konvoyu buraya gelirken askerler tarafındna fark edilir ve yolları kesilir. yedigey durumu askerlere açıklar ancak talebini geri çevirirler. kırgız olan yedigey arkadaşını bu geleneğe göre gömmek istediğini söyler ancak anlatılan dönemde savaş vardır ve olaylar daha da zorlaşır. askerlere derdini anlatmaya çalışan yedigey orada bulunan bir kırgız askerle tanışır. yedigey ona yardım edebileceğini düşünür ancak dönemin şartlarından bu beklentisi de boş çıkar. arkadaşını kırgız geleneklerine göre defin edemeyen yedigey bu durumu çok içerler. bu durumu çözmeye çalışır ancak tek başına güçlük çeker. arkadaşı kazgangapın oğlu cenazeye bile zor gelebilirken bu olumsuzluk karşısında yedigey yalnız kalır.
yedigey gibi iyi dostlar biriktirin, biriktirin ki ölünüze bile bu kadar güzel sahip çıksınlar.
keyifli okumalar.
devamını gör...
16.
ay bu yazarı o kadar seviyorum ve o kadar güveniyorum ki. geçen baktım elime kitap alamıyorum. bir isteksizlik. 2 haftayı geçti sakız falı bile okumamışım. dedim ne okusam beni kendime getirir, baktım kitaplıkta cengiz aytmatov var. yüzümü kara çıkarmaz diyerek başladım ve tabii ki yanılmadım. çok sevdim.
kitap 413 sayfa ama okuması çok kolay ve keyifli. daha önce de deniz kıyısında koşan ala köpek ve cemile kitaplarını okuduğum için çok iyi bir kitap okuyacağımı biliyordum. kitap sarı özek adlı bozkırda geçiyor. oradaki insanların bu gözlerden uzaktaki yaşamları, her gelenin demiryolu işçisi olarak 3 5 yıl çalışıp ilk fırsatta kaçmaları, burada ömrünü tüketen iki aile ve sarı özek'e mecburen gelen, gidecek başka bir yerleri olmadığı için burada zor zamanlar geçiren ve yürek dağlayan iki öğretmen ve çocuklarının hikayesi. yani insan okurken bazen lanet olsun sovyetlere diyor. bunlar da millete az çektirmemiş. dönemin siyasi ortamını da çok iyi anlatmış yazar.
ayrıca bu kitapta acıdan kalbimizin sıkıştığı o olayı daha sonra yazar cengiz han'a küsen bulut kitabında daha detaylı anlatmış. öyle merak ettim ki. ilk fırsatta okuyacağım.
ayrıca kitaptaki dünya dışı varlıklar ve onlarla ilgili kurgulanmış kısım da mükemmeldi. bu konudan da ayrı bir kitap çıkarmış. hatta filmi bile olur. keşke o gezegen ve insanlarını daha çok tanıyabilseydik. mutlaka okuyun.
kitap 413 sayfa ama okuması çok kolay ve keyifli. daha önce de deniz kıyısında koşan ala köpek ve cemile kitaplarını okuduğum için çok iyi bir kitap okuyacağımı biliyordum. kitap sarı özek adlı bozkırda geçiyor. oradaki insanların bu gözlerden uzaktaki yaşamları, her gelenin demiryolu işçisi olarak 3 5 yıl çalışıp ilk fırsatta kaçmaları, burada ömrünü tüketen iki aile ve sarı özek'e mecburen gelen, gidecek başka bir yerleri olmadığı için burada zor zamanlar geçiren ve yürek dağlayan iki öğretmen ve çocuklarının hikayesi. yani insan okurken bazen lanet olsun sovyetlere diyor. bunlar da millete az çektirmemiş. dönemin siyasi ortamını da çok iyi anlatmış yazar.
ayrıca bu kitapta acıdan kalbimizin sıkıştığı o olayı daha sonra yazar cengiz han'a küsen bulut kitabında daha detaylı anlatmış. öyle merak ettim ki. ilk fırsatta okuyacağım.
ayrıca kitaptaki dünya dışı varlıklar ve onlarla ilgili kurgulanmış kısım da mükemmeldi. bu konudan da ayrı bir kitap çıkarmış. hatta filmi bile olur. keşke o gezegen ve insanlarını daha çok tanıyabilseydik. mutlaka okuyun.
devamını gör...
17.
romanın içinde yer alan uzunca bir bölüm cengizhan'a küsen bulut adıyla müstakil bir kitap olarak daha sonra basılmıştır. aytmatov bu kısmı 1985'te sovyetler birliği'nde glasnost ve perestroyka politikaları hayata geçtiğinde yayına koymayı daha uygun bulmuştur. kitapta kızdığı iki aşığı öldürten cengizhan'a dair bir kırgız-kazak efsanesi yer almaktadır ki bu alegorinin biraz stalin çokça da komünist rejimi işaret ettiği açıktır.
devamını gör...
18.
galiba bir kitaba verilebilecek en güzel isme sahip olan kitap. bu isim bu kadar güzel ve vurucu iken, sonraki çevirilerde bu kitabı "gün gelir 100 yıl sürer" diye çeviren deha arkadaş kim? ne yapmak, nereye varmak istemekte?
devamını gör...
"gün olur asra bedel" ile benzer başlıklar
bedel
7
bedel ödemek
12