1.
acı biber doğradıktan sonra elimi duaya amin der gibi yüzüme sürmüştüm. alev alev yanmıştım sonra tüm gün. çok acı bir deneyimdi.
o acılı günüme özel bu şarkıyı armağan ediyorum kendime..
o acılı günüme özel bu şarkıyı armağan ediyorum kendime..
devamını gör...
2.
sünnet
devamını gör...
3.
ılk defa birinin beni sevebilecegine inandigim andi sonra yok oldu zaten
devamını gör...
4.
tinerle taharet aldığım an.
devamını gör...
5.
romanya’da ev yapımı bir içkiyi, sırf kokusuna kanarak fondip yapmıştım.
ağzımdan boğazıma, boğazımdan mideme, midemden bağırsaklarıma, oradan bilimum iç organıma dağılırkenki acıyı hiçbir şeyde yaşamadım.
2 gün tuvalet bile ızdıraptı.
ağzımdan boğazıma, boğazımdan mideme, midemden bağırsaklarıma, oradan bilimum iç organıma dağılırkenki acıyı hiçbir şeyde yaşamadım.
2 gün tuvalet bile ızdıraptı.
devamını gör...
6.
türkiye de doğduğum o gün. tüm acılarımın başlangıcıydı.
devamını gör...
7.
barış akarsu' nun öldüğünü öĝrendiğim an.
devamını gör...
8.
kuzenimin trafik kazasında hayatını kaybettiğini öğrendiğim an...
devamını gör...
9.
annesi öldükten sonra annesinin hazırladığı yemeği yemek çok acı bir duygu.
devamını gör...
10.
sırf birini seviyorum diye, karakterime ve yaşayışıma ters ve beni her geçen gün yalnızlaştıran insanların içinde olduğumu ve kendimi kandıra kandıra yıllarımın haybeye gittiğini anladığım, nefes alamayıp kendimden nefret ettiğim, başta çaresizliğim, sonrasında kendime kızgınlığımla başbaşa kaldığım o an...
ama oradaki herkesten uzaklaşıp, kendimi uzak tutunca, bunların nasıl olmamam gerektiğini ve hayatımda ne istemediğimi hatırlatan anlar oldu o bana zamanlar. bu da artı tarafı.
ama oradaki herkesten uzaklaşıp, kendimi uzak tutunca, bunların nasıl olmamam gerektiğini ve hayatımda ne istemediğimi hatırlatan anlar oldu o bana zamanlar. bu da artı tarafı.
devamını gör...
11.
annem kalp ameliyatı olduğunda bize eşyalarını çöp poşetinde vermişlerdi... öldü zannedip bayılacaktım nerdeyse.
devamını gör...
12.
tek bırakılmak. ve bu tek bırakılma hadisesini akrabalarınız tarafından yaşamanız.
sene 2011 .babaannemi kaybetmiştik. haberi de telefondan babam vermişti bana. o sıralar farklı bir şehirde oturduğumuz için ve kendisi yatalak olduğu için babaannem bizimle birlikte kalıyordu. başka çocukları yok muydu ? vardı takibi ama onlar sadece yaz tatillerinde görüyorlardı annelerini. üstelik o dönemde ailenin bir sürü işi olduğu dönemde hasta birisine bakmak gerçekten zor bir işti. ama kimse yaşlı ve yatalak kadını bakmak istemiyordu. çünkü kendilerince bilmediğim bir sebepleri vardı. o da onları vicdanen rahat ettiriyordu.
velhasıl kelam bir perşembe günü babaannem aniden rahatsızlanmıştı. nefes alırken hırıltılar ve hafif bilinç kayıpları bir doktora görünmesini gerektiriyordu. ama yatalaktı ve biz sadece 3 kişiydik. kilolu da olması tabi onu arabayla götürmemize başka bir engeldi. biz de ambulans çağırarak götürmeyi seçtik.
hayatımda ki yalnızlığı ve acıyı ilk orada tatmıştım. efendim ambulans geldi ve sedye ile birlikte babaannemi ambulansa taşıyacağız. toplam 3 personel babaannemi kilodan mütevellit taşıyamadığı için bizden destek istediler. ama biz de pek bir etki yaratamadık. haliyle personel bey , " hiç yakınınız yok mu ? diye sordu. bizde zaten yabancı şehirdeyiz ama kimseyi tanımadığımız için . "yok ," dedik. o esnada yapacak bir şey yok , tüm gücümüzle apartmanın önüne kadar iman gücüyle anca taşıyabildik. ama dahası yok. taşıyamıyoruz. biz apartmanın önünde ; sedye de babaannem , ben ve babam kalakaldık. aradan az bir vakit geçince evimizin altında bim olduğu için oradaki kasiyeri çağırmak aklıma geldi ve sağ olsun bim çalışanıyla birlikte babaannemi ambulansa çıkartıp hastaneye götürebildik.
acilden giriş yaptık ve doktor da direk yatış işlemlerini başlattı . bu esnada babamda kardeşlerini aramam için bana talimat verdi. durumun ciddiyeti acildeki doktor ve hemşirelerin bakışlarıyla zaten belli oluyordu. ben ilk olarak amcamdan başlamak istedim; çünkü diğer zor zamanlarda hep bir bahane üreterek annesini atlatıp duruyordu. o yüzden ilk onu arayıp nasıl bir bahane bulacak diye aradım. telefonda malum bayan sesi çıktı. " aradığınız kişi şu an başka bir kişiyle görüşmektedir." pes etmedim 2 dakika araklılarla aradım durdum. ve sonunda açtı. durumu izah ettim. ama tıpkı tahmin ettiğim gibi yine bahane buldu ve gelmek istemedi. sebebi de takma dişlerinin bakımda olmasıymış . bunun üzerine bende o hasta haliyle telefonu babaanneme vererek. durumun çok kötü olduğunu ve gelmesi gerektiğini bir de onun ağzından duymasını istedim. biraz konuştular ve telefon kapandı ve geleceğinin haberini babaannemin başını sallamasıyla aldım. bu sefer halamı aradım. halama direk ulaştım ve durumu söyler söylemez geleceğini söylemişti. ve öyle de yaptı 5 saat içinde hastanede olmuştu.
aradan 2 gün geçmişti. amcam , halam ve babam sürekli olarak annelerine nöbetleşe refakat ediyorlardı. ama doktorun son açıklamasına göre , böbrek iflası yüzünden diyalize girmesi gerekiyormuş. babam yanımıza gelerek ," annem için doktorlar diyalize girmesi gerekiyor , girerse biraz yaşar , girmezse de acılar içinde ölür. kurtulma şansı yüzde bir. ne yapalım ? " diye sordu . amcam ses çıkartmadı , halam çekimser kaldı ve babamda" diyalize girsin , en azında acı çekmesin annem ." dedi. bana göre en doğrusunu babam yapmıştı ama ailenin diğer yarısının bu sessizliği ve çekimserliği , dünyanın çok nankör bir yer olduğunu göstermişti bana.
diyaliz işlemleri yapılacağı zaman doktor bu sefer yanımıza geldi ve hastanın sigortasının olmadığını ve bu şekilde işlem yapamayacaklarını ; ancak birisini kefil olması şartıyla işlemlerin yapılacağını söylemişti. o oda da 3 kişi yani 3 evlat vardı ve sadece biri "ben kefil olurum ," demişti o kişi de babamdı. aslan babam , can babam.
diyaliz işlemleri nihayet başladı ve babaannem biraz biraz kendine gelmişti. doktorlar şaşırıyordu. onlara göre ilk diyalizde hayatını kaybedeceğini düşünüyorlarmış , ama babaannem onları şaşırtmıştı. dirençli kadın , nede olsa eski toprak. böyle böyle aradan 14 gün geçti babaannemin biraz iyi olması dolayısıyla bizde günlük rutin işlemlerimize gömüldük. hatta bir önceki gün hastaneden taburcu olabileceğini konuşuyorduk. ancak öyle olmadı. ramazan bayramına 3 gün kala cuma günü babamın beni aramasıyla babaannemin acı kaybını öğrendim. direkt hastaneye gittim. insanlık hali direk odasına çıktım ama oda kapalıydı. babamı aradım ." baba neredesiniz ? " diye sordum . babamda " morgtayız oğlum ." diye cevap verdi. başımdan aşağı kaynar sular ikinci kez döküldü. insan o an bir sevdiğinin ölümünü kabullenemiyor. bir de morg kelimesini işitmeniz olayı başka bir boyuta taşıyor.
morga indim . morg kapısında halam , amcam , babam ve annem vardı. acı haber sonrası birbirimize sarıldık, ağladık. bir süre sonra cenazenin yıkanmasını ve memlekete götürülmesini sağlayacak cenaze nakil aracını beklemeye başladık.
ikinci en acı anım sendin babaanneciğim...
cenaze aracı geldi. babaannemi tabuta koyduk ve araca yükledik .yükleme esasında yaşadığım boşluk hissini , dünyanın anlamsızlığını ve bir farklı gelen motor sesini hiç unutmayacağım. velhasıl yola koyulduk. halam ve amcam cenaze aracında biz de kendi aracımızla memleketin yolunu tuttuk. bu arada uzun bir yolu tarifsiz bir acınız varsa her katedilen kilometre size zulüm oluyor.
zor bir yolu tamamladıktan sonra babaannemi , vasiyetine uyarak ve her köşesinde emeği olan evine götürdük. ve sabahı beklemeye başladık. o esnada bilen bilir. taziye ziyaretleri olur ve sabaha kadar defin işlemine kadar sizi ve mevtayı sevenleriniz yalnız bırakmaz. ancak bizim için bu olay pekte öyle olmadı. cenaze evinde kimse bizim yanımıza gelmiyordu. bu işte bir gariplik olduğu aşikardı ama o acıyla babamla bu durumu pek ilk başta anlamadık. ben de biraz durumu kontrol etmek için evin odalarını kolaçan ettim. gördüğüm manzara tek kelimeyle şaşırtıcıydı. taziye için gelen kişiler babamı es geçip, eniştemin ve amcanın yanına gidiyorlardı. son derece şaşırmıştım. doğal olarak "babaannemi bakan biz değil miydik ? " diye sordum kendime. evet biz bakmıştık ama niye bu insanlar bizi yok sayıyor ve yanımıza dahi gelmiyorlardı.
durumu babama söylemedim. zaten böyle şeylerle uğraşacak bir hali de yoktu garibimin. annesini kaybetmiş, ne hatıralar yaşıyor kendi dünyasında allah bilir . ama bu durum defin işlemine kadar böyle devam etti.
zaman geldi çattı. artık babaannemin bu diyardan , evinden gitmesine az bir zaman kalmıştı. çok duyulmasa da ağıtlarla birlikte evden canımızı alıp caminin yolunu tuttuk . cami de musalla taşına tabutu koyup , cuma namazının bitmesini bekledik. namaz bitti ve sıra cenaze namazına gelmişti .
namaz kılınırken mevtanın varsa eşi , çocukları ya da yakınları önde saf tutarlar. bizde doğal olarak ön safta durmamız gerekiyordu. ama bir şekilde biz o safın en sonunda bırakıldık.ön safta cenaze evinde olduğu gibi amcam ve eniştem vardı. bu işte bir terslik vardı ama diyorum ya acımız büyük. bunlar bizim için şu an konuşulacak şeyler değildi. bir oldu bitti ile sanki camiye namaz kılmaya gelmiş bir kişi gibi namazı en sonlarda kıldık ve mezara doğru yol aldık.
defin işlemlerini tamamlandı . dualar okundu ve insanlar dağılmaya başladı . babam ve ben mezarın başında ikimiz kaldık. şaşkındım. neden kimse bizi teselli etmiyordu ? ve neden bu acıya ortak olmak için çaba göstermiyordu ? babama bu durumu yine soramadım . ama babamda anlamıştır diye düşünüyorum.
babaannemizi uğurladıktan sonra bizde cenaze evine geçtik. soğuk tavırlar ile yine karşı karşıya kaldık ve babama artık dayanamayıp sordum . " baba bu insanlar niye bize soğuk davranıyor ? " babam da " amcan yine milletin kafasını karıştırmıştır oğlum ." diye cevapladı. artık daha da bir soru sormadım; ancak ben o evde daha duramazdım ve annemi babamı alıp evimize döndük. yahu bir husumet varsa bu husumet cenaze de gösterilmez. acı bitince istediğini yap ya da söyle. ama bu hiçbir dinde yeri olmayan bir durum.
eve geçtikten sonra bilirsiniz mevlüt okutulur. alınmaca gücenmece yok , ben gitmedim. gitmedim çünkü yine soğuk davranacaklardı. lakin babam gitmişti.
babam eve gelince bu soğuk tavırların neden olduğunu öğrenerek gelmişti. ve duyduklarım karşısında yine bir şoka uğramıştım. bu dünyaya değmez be dostum . insanlara güvenilmez.
meğer bizim amca bu zamana kadar annesini kendisinin baktığını söylüyormuş ve bunu millete güzel bir şekilde inandırmış. insanların gözünde hayırsız evlat olmamız yalnız bırakılma sebebiymiş. biz saflar olarak da bu olayın farkına en sonunda varmışız. olsun yahu. önemli değil . ama böyle bir şeye değer miydi ? bence değmezdi. bu arada enişteyi de kalan evden daire vermek için kandırmış o da o yüzden bizimle ilgilenmemiş. babam vasiyeti gereği kendine bırakılan daireyi almayarak bu acımasız insanlara kendine bir ders verdi . anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
not: yalan dünya .
velhasıl kelam ben en büyük acımı artık buraya yazdım ve bu sözlük kapanana kadar üstümden bu ağırlık bir nebze olsun kalkmış olacak. buraya kadar okuyan yazarlara da vermiş olduğum rahatsızlıktan dolayı özrü bir borç bilirim.
sene 2011 .babaannemi kaybetmiştik. haberi de telefondan babam vermişti bana. o sıralar farklı bir şehirde oturduğumuz için ve kendisi yatalak olduğu için babaannem bizimle birlikte kalıyordu. başka çocukları yok muydu ? vardı takibi ama onlar sadece yaz tatillerinde görüyorlardı annelerini. üstelik o dönemde ailenin bir sürü işi olduğu dönemde hasta birisine bakmak gerçekten zor bir işti. ama kimse yaşlı ve yatalak kadını bakmak istemiyordu. çünkü kendilerince bilmediğim bir sebepleri vardı. o da onları vicdanen rahat ettiriyordu.
velhasıl kelam bir perşembe günü babaannem aniden rahatsızlanmıştı. nefes alırken hırıltılar ve hafif bilinç kayıpları bir doktora görünmesini gerektiriyordu. ama yatalaktı ve biz sadece 3 kişiydik. kilolu da olması tabi onu arabayla götürmemize başka bir engeldi. biz de ambulans çağırarak götürmeyi seçtik.
hayatımda ki yalnızlığı ve acıyı ilk orada tatmıştım. efendim ambulans geldi ve sedye ile birlikte babaannemi ambulansa taşıyacağız. toplam 3 personel babaannemi kilodan mütevellit taşıyamadığı için bizden destek istediler. ama biz de pek bir etki yaratamadık. haliyle personel bey , " hiç yakınınız yok mu ? diye sordu. bizde zaten yabancı şehirdeyiz ama kimseyi tanımadığımız için . "yok ," dedik. o esnada yapacak bir şey yok , tüm gücümüzle apartmanın önüne kadar iman gücüyle anca taşıyabildik. ama dahası yok. taşıyamıyoruz. biz apartmanın önünde ; sedye de babaannem , ben ve babam kalakaldık. aradan az bir vakit geçince evimizin altında bim olduğu için oradaki kasiyeri çağırmak aklıma geldi ve sağ olsun bim çalışanıyla birlikte babaannemi ambulansa çıkartıp hastaneye götürebildik.
acilden giriş yaptık ve doktor da direk yatış işlemlerini başlattı . bu esnada babamda kardeşlerini aramam için bana talimat verdi. durumun ciddiyeti acildeki doktor ve hemşirelerin bakışlarıyla zaten belli oluyordu. ben ilk olarak amcamdan başlamak istedim; çünkü diğer zor zamanlarda hep bir bahane üreterek annesini atlatıp duruyordu. o yüzden ilk onu arayıp nasıl bir bahane bulacak diye aradım. telefonda malum bayan sesi çıktı. " aradığınız kişi şu an başka bir kişiyle görüşmektedir." pes etmedim 2 dakika araklılarla aradım durdum. ve sonunda açtı. durumu izah ettim. ama tıpkı tahmin ettiğim gibi yine bahane buldu ve gelmek istemedi. sebebi de takma dişlerinin bakımda olmasıymış . bunun üzerine bende o hasta haliyle telefonu babaanneme vererek. durumun çok kötü olduğunu ve gelmesi gerektiğini bir de onun ağzından duymasını istedim. biraz konuştular ve telefon kapandı ve geleceğinin haberini babaannemin başını sallamasıyla aldım. bu sefer halamı aradım. halama direk ulaştım ve durumu söyler söylemez geleceğini söylemişti. ve öyle de yaptı 5 saat içinde hastanede olmuştu.
aradan 2 gün geçmişti. amcam , halam ve babam sürekli olarak annelerine nöbetleşe refakat ediyorlardı. ama doktorun son açıklamasına göre , böbrek iflası yüzünden diyalize girmesi gerekiyormuş. babam yanımıza gelerek ," annem için doktorlar diyalize girmesi gerekiyor , girerse biraz yaşar , girmezse de acılar içinde ölür. kurtulma şansı yüzde bir. ne yapalım ? " diye sordu . amcam ses çıkartmadı , halam çekimser kaldı ve babamda" diyalize girsin , en azında acı çekmesin annem ." dedi. bana göre en doğrusunu babam yapmıştı ama ailenin diğer yarısının bu sessizliği ve çekimserliği , dünyanın çok nankör bir yer olduğunu göstermişti bana.
diyaliz işlemleri yapılacağı zaman doktor bu sefer yanımıza geldi ve hastanın sigortasının olmadığını ve bu şekilde işlem yapamayacaklarını ; ancak birisini kefil olması şartıyla işlemlerin yapılacağını söylemişti. o oda da 3 kişi yani 3 evlat vardı ve sadece biri "ben kefil olurum ," demişti o kişi de babamdı. aslan babam , can babam.
diyaliz işlemleri nihayet başladı ve babaannem biraz biraz kendine gelmişti. doktorlar şaşırıyordu. onlara göre ilk diyalizde hayatını kaybedeceğini düşünüyorlarmış , ama babaannem onları şaşırtmıştı. dirençli kadın , nede olsa eski toprak. böyle böyle aradan 14 gün geçti babaannemin biraz iyi olması dolayısıyla bizde günlük rutin işlemlerimize gömüldük. hatta bir önceki gün hastaneden taburcu olabileceğini konuşuyorduk. ancak öyle olmadı. ramazan bayramına 3 gün kala cuma günü babamın beni aramasıyla babaannemin acı kaybını öğrendim. direkt hastaneye gittim. insanlık hali direk odasına çıktım ama oda kapalıydı. babamı aradım ." baba neredesiniz ? " diye sordum . babamda " morgtayız oğlum ." diye cevap verdi. başımdan aşağı kaynar sular ikinci kez döküldü. insan o an bir sevdiğinin ölümünü kabullenemiyor. bir de morg kelimesini işitmeniz olayı başka bir boyuta taşıyor.
morga indim . morg kapısında halam , amcam , babam ve annem vardı. acı haber sonrası birbirimize sarıldık, ağladık. bir süre sonra cenazenin yıkanmasını ve memlekete götürülmesini sağlayacak cenaze nakil aracını beklemeye başladık.
ikinci en acı anım sendin babaanneciğim...
cenaze aracı geldi. babaannemi tabuta koyduk ve araca yükledik .yükleme esasında yaşadığım boşluk hissini , dünyanın anlamsızlığını ve bir farklı gelen motor sesini hiç unutmayacağım. velhasıl yola koyulduk. halam ve amcam cenaze aracında biz de kendi aracımızla memleketin yolunu tuttuk. bu arada uzun bir yolu tarifsiz bir acınız varsa her katedilen kilometre size zulüm oluyor.
zor bir yolu tamamladıktan sonra babaannemi , vasiyetine uyarak ve her köşesinde emeği olan evine götürdük. ve sabahı beklemeye başladık. o esnada bilen bilir. taziye ziyaretleri olur ve sabaha kadar defin işlemine kadar sizi ve mevtayı sevenleriniz yalnız bırakmaz. ancak bizim için bu olay pekte öyle olmadı. cenaze evinde kimse bizim yanımıza gelmiyordu. bu işte bir gariplik olduğu aşikardı ama o acıyla babamla bu durumu pek ilk başta anlamadık. ben de biraz durumu kontrol etmek için evin odalarını kolaçan ettim. gördüğüm manzara tek kelimeyle şaşırtıcıydı. taziye için gelen kişiler babamı es geçip, eniştemin ve amcanın yanına gidiyorlardı. son derece şaşırmıştım. doğal olarak "babaannemi bakan biz değil miydik ? " diye sordum kendime. evet biz bakmıştık ama niye bu insanlar bizi yok sayıyor ve yanımıza dahi gelmiyorlardı.
durumu babama söylemedim. zaten böyle şeylerle uğraşacak bir hali de yoktu garibimin. annesini kaybetmiş, ne hatıralar yaşıyor kendi dünyasında allah bilir . ama bu durum defin işlemine kadar böyle devam etti.
zaman geldi çattı. artık babaannemin bu diyardan , evinden gitmesine az bir zaman kalmıştı. çok duyulmasa da ağıtlarla birlikte evden canımızı alıp caminin yolunu tuttuk . cami de musalla taşına tabutu koyup , cuma namazının bitmesini bekledik. namaz bitti ve sıra cenaze namazına gelmişti .
namaz kılınırken mevtanın varsa eşi , çocukları ya da yakınları önde saf tutarlar. bizde doğal olarak ön safta durmamız gerekiyordu. ama bir şekilde biz o safın en sonunda bırakıldık.ön safta cenaze evinde olduğu gibi amcam ve eniştem vardı. bu işte bir terslik vardı ama diyorum ya acımız büyük. bunlar bizim için şu an konuşulacak şeyler değildi. bir oldu bitti ile sanki camiye namaz kılmaya gelmiş bir kişi gibi namazı en sonlarda kıldık ve mezara doğru yol aldık.
defin işlemlerini tamamlandı . dualar okundu ve insanlar dağılmaya başladı . babam ve ben mezarın başında ikimiz kaldık. şaşkındım. neden kimse bizi teselli etmiyordu ? ve neden bu acıya ortak olmak için çaba göstermiyordu ? babama bu durumu yine soramadım . ama babamda anlamıştır diye düşünüyorum.
babaannemizi uğurladıktan sonra bizde cenaze evine geçtik. soğuk tavırlar ile yine karşı karşıya kaldık ve babama artık dayanamayıp sordum . " baba bu insanlar niye bize soğuk davranıyor ? " babam da " amcan yine milletin kafasını karıştırmıştır oğlum ." diye cevapladı. artık daha da bir soru sormadım; ancak ben o evde daha duramazdım ve annemi babamı alıp evimize döndük. yahu bir husumet varsa bu husumet cenaze de gösterilmez. acı bitince istediğini yap ya da söyle. ama bu hiçbir dinde yeri olmayan bir durum.
eve geçtikten sonra bilirsiniz mevlüt okutulur. alınmaca gücenmece yok , ben gitmedim. gitmedim çünkü yine soğuk davranacaklardı. lakin babam gitmişti.
babam eve gelince bu soğuk tavırların neden olduğunu öğrenerek gelmişti. ve duyduklarım karşısında yine bir şoka uğramıştım. bu dünyaya değmez be dostum . insanlara güvenilmez.
meğer bizim amca bu zamana kadar annesini kendisinin baktığını söylüyormuş ve bunu millete güzel bir şekilde inandırmış. insanların gözünde hayırsız evlat olmamız yalnız bırakılma sebebiymiş. biz saflar olarak da bu olayın farkına en sonunda varmışız. olsun yahu. önemli değil . ama böyle bir şeye değer miydi ? bence değmezdi. bu arada enişteyi de kalan evden daire vermek için kandırmış o da o yüzden bizimle ilgilenmemiş. babam vasiyeti gereği kendine bırakılan daireyi almayarak bu acımasız insanlara kendine bir ders verdi . anlayana sivrisinek saz anlamayana davul zurna az.
not: yalan dünya .
velhasıl kelam ben en büyük acımı artık buraya yazdım ve bu sözlük kapanana kadar üstümden bu ağırlık bir nebze olsun kalkmış olacak. buraya kadar okuyan yazarlara da vermiş olduğum rahatsızlıktan dolayı özrü bir borç bilirim.
devamını gör...
13.
çat pat küt oynayan arkadaşlarımı izlerken vurulan kişi, vuran kişi vuruken elini çektiğinde o vuruş ağzıma denk gelmişti. dudağım patlamıştı. o olabilir.
devamını gör...
14.
her anı. (bkz: swh)
devamını gör...