1.
boulgaroktonos yani "bulgar kıran" unvanlı, 10. yüzyılın üçüncü çeyreği ile 11. yüzyılın ilk çeyreği arasında hüküm sürmüş bizans imparatoru.

i. büyük iustinianus'dan sonra muhtemelen en başarılı seferlere imza atmıştır. benim şahsi favorim ise büyük ölçüde toprak kaybetmesine rağmen herakleios'tur, o ise ayrı bir hikayenin konusu olacak.
neyse biz konumuza dönelim; ii. basileios birinci bulgar imparatorluğu'na son vererek balkanların önemli bir kısmını tekrardan bizans kontrolüne bağlamıştır. kendisinin en büyük şanssızlığı, ardından tahta çıkan diğer imparator ve imparatoriçelerin bu başarıyı sürdüremediği gibi, aksine kısa sürede bu kazanımları kaybetmesi olmuştur. aşağıda ii. basileos döneminin başları ve sonlarına doğru bizans sınırlarının değişimini görmektesiniz:

fark edeceğiniz üzere kendisinin tek başarısı bulgarlara karşı değildir. araplar, gürcüler, hazar türklerine karşı da savaşmış, hatta italya'da dahi kazanımlar elde etmiştir. büyük adamdır, daşagludur vesselam.
not: beni dedemle karıştırmayın.*

i. büyük iustinianus'dan sonra muhtemelen en başarılı seferlere imza atmıştır. benim şahsi favorim ise büyük ölçüde toprak kaybetmesine rağmen herakleios'tur, o ise ayrı bir hikayenin konusu olacak.
neyse biz konumuza dönelim; ii. basileios birinci bulgar imparatorluğu'na son vererek balkanların önemli bir kısmını tekrardan bizans kontrolüne bağlamıştır. kendisinin en büyük şanssızlığı, ardından tahta çıkan diğer imparator ve imparatoriçelerin bu başarıyı sürdüremediği gibi, aksine kısa sürede bu kazanımları kaybetmesi olmuştur. aşağıda ii. basileos döneminin başları ve sonlarına doğru bizans sınırlarının değişimini görmektesiniz:
fark edeceğiniz üzere kendisinin tek başarısı bulgarlara karşı değildir. araplar, gürcüler, hazar türklerine karşı da savaşmış, hatta italya'da dahi kazanımlar elde etmiştir. büyük adamdır, daşagludur vesselam.
not: beni dedemle karıştırmayın.*
devamını gör...
2.
@basileos'un dedesi benim çocukluk arkadaşım olur. bunlar öyle asilzade bir aileden gelmezler. çocukken basil ve kontstanin'le oynamışlığımız çoktur. bahtsızdır aslında bunlar. çünkü gariplerim 5-6 yaşlarındayken babalarını kaybettiler. tabi ben saray efradının yalancısıyım, günahları boyunlarına; anneleri zehirlemiş dağ gibi, gencecik adamı. üzücü tabi. çok stres altında yaşadı bu iki kardeş. anneleri onların adına tahtın idaresini aldıktan sonra bir de gitti başkası ile evlendi. hal böyle olunca, bizimkiler için korkulu bir dönem başladı. malum, bu taht işleri biraz sıkıntılı. evlat, eş, baba tanımıyor. alıveriyorlar hemen kellenizi. o dönemler çok göremedik tabi biz bunları. o ara bunların babalığı da yatakta ölü bulundu. anneleri maşallah imparator kıyımı başlatmıştı. biz de çocukların akıbetinden korkar olduk. general tzimiskes yönetimi ele alıp, bunların analarını bir manastıra kapatınca ziyadesiyle rahatladık. yukarıda zeus var, iyi adamdı general. çocukları korudu kolladı. çocukların beni sevdiğini bilirdi, bana bile arada marul, havuç, asma yaprağı falan getirmişliği vardır. kendi gelmese muhakkak adamlarına beni kontrol ettirirdi. iyi korudu çocukları. yani düşünün yönetimi elinize geçirmişsiniz, karşınızda rakip olarak iki tane ufaklık var. her şeyi yapabilirdi, yapmadı. vicdanlı adamdı rahmetli. zaten onun vefatı ile birlikte basil kendisini göstermeye başlamıştır.
ama sıkıntı şu ki; en başından beri basil yalnız bir adamdı. biraz da melankolikti. benden başka düzgün dostu yoktu. sohbetlerimiz genelde din üzerine şekillenirdi zira dini inanç konusunda biraz tutucuydu. hatta bir sohbetimizde; ''hacı bak sen böyle yapacaksan, git kendini bir manastra kapat, keşiş olarak takıl.'' demişliğim vardır. bayağı gülmüştü buna. katı inancını devam ettirdi ama bu konuşmamızdan sonra dünyevi işlere biraz daha odaklandı. o ara içerideki sıkıntılar biraz artmıştı. bunun bir amcası var. ''hadım basil'' derler. böyle lanet, illet, şeref yoksunu bir adam. oldum olası haz etmezdim zaten, kaç kere uyardım buna karşı dikkatli ol diye. ''sıkıntı yok tosbağa neticede baba yarısıdır ''deyip duruyordu. ben de; ''önemli olan öbür yarısı. bak, bu yarın bir gün seni devirmeye çalışır.'' dediğimde, ''e onun varisi olmayacak! tahta çıkamaz biliyorsun.'' dedi bana. ben de, '' tahta çıkamaz ama kuklasını çıkartırsa görürüz günümüzü, senin kelleyi alır, benden de kaplumbağa çorbası yapar.'' demiştim. zeus kabuğumu sevsin, öngörülü tosbağayım. basilde iyi kötü dinlerdi beni. bu hadım efendi cidden darbe yapmaya kalktı. ben çoktan orduyu ayarlamıştım zaten. bunlar amacına ulaşamadan, basil'i yaşı gelmeden tahta oturttuk. yine de kıyamadı amcasına. vicdanlıydı bu konularda. sürgüne yolladı. zaten mal varlığına el koyulmuştu. ben de pek ses etmedim. çocuğun yüzü aileden hiç gülmedi ki! anne ayrı manyak, amca şerefsizliğin kitabını yazmış. çocuğu fazla üzmeyelim dedik.
sonra kokuşmuş devlet sistemi üzerine bir takım reformalar yapmak istedik. bir nevi toprak reformu gibi bir plan hazırladık. bendeki toplumcu damar imparatorun yanında bile tutuyordu. anlattıklarım ona da mantıklı geldi. bak basil dedim; ''bu aristokrat tayfaya güven olmaz, bunlar toprak ve mal zenginliği ile yine yarın bir gün senin başına iş açabilir. biz bu meseleye el atmalıyız. onlardaki gücün karşısında senin gücün de aynı ögelere dayanmalı. artı, halkın desteğini de yanımıza almamız lazım.'' ne yapalım tosbik diye sordu; ''köylülerden toprak satın alalım senin adına, devletleştirelim buraları. imparator malı olsun. aristokratların borusunu böylece düdüğe çeviririz.'' hımmm deyip biraz düşündü. boşluğunu yakalamıştım. devam ettim; '' sonrasında halkın, köylünün bu toprak ağalarına olan borçlarını yeniden yapılandırıp, devlet olarak biz ödeyelim. onlara göbekten bağlı kalmasınlar. devleti arkalarında hissetsinler. böylece tüm bu güç odaklarını sindirmiş oluruz.'' ben bunu biraz düşüneyim dedi ama ertesi gün hazırlıkları yapmamız için gerekli direktifleri verdi. hep söylerim, bu konularda çok aklıselim bir adamdı.
sonra başımıza bir takım sıkıntılar geldi. bulgar hanı, kurum diye bir manyak vardı, belki bilirsiniz. ben o dönemleri de gördüm yaşadım. katıksız bir psikopattı. üç bizans imparatorunu üst üste koymuş, bunları bir güzel tost yapmıştı. tabiri caizse bizans'a hat-trick çekmişti. öyle illet bir herifti ki; söylenene göre nikepheros'un kafatasından kadeh yaptırıp, zaferini öyle kutlamış. yani ben görmedim tabi. anlatılanlara itibar ettik o dönem. işte, bizim basil'in aklına kim girdiyse, o dönemlerin intikamını bulgarlardan alalım diye gaza getirdiler çocuğu. çocuk genç, başarı istiyor. düşünmeden girdi bu işlere. bulgarların başında da samuel var. adamın savaş deneyimi yüksek. dur dedim, yapma dedim ama dinletemedim. aldı 60 bin kişilik orduyu yürüdü bulgarın üzerine. bugün sofya diye bildiğiniz mekanı bastı. kuşatma altına aldı. ama işler istediği gibi gitmedi. ordu zihinsel olarak çöktü. çekilelim basil dedim. ''bak saldıracağım diye tutturdun bari bu konuda dinle beni.'' istemeye istemeye kabul etti. sıkıntının farkına varmıştı. çekildik ama az kalsın nalları dikiyorduk. trajan kapısı diye bir yer var. illet bir dağ geçidi. oradan geçmek zorundayız. samuel bu işleri iyi biliyor. bizi orada öyle bir faka bastırdı ki az kalsın adamların eline düşüyorduk. o esnada bir birlik hatları yardı imdadımıza yetişti de, kurtardık paçayı. kaçtık yani, yalan yok. topuklamanın en zarif örneklerinden birisini verdik. bu durum basile çok dert oldu. içlendi garibim. itibar kaybı yaşamıştık. bunun içeride de olumsuz sonuçları olacaktı. imparator, tosbağasını alıp kaçtı diye anti propaganda yapmaya başladılar. phokas denen deyyus imparatorluğunu ilan edip üzerimize doğru yürümeye kalktı. kolumuz kabuğumuz kırıktı ama kafamız çalışıyordu çok şükür. biz çoktan kiev prensi vladimir'le görüşmüş 6 bin kadar viking savaşçısını bonservisleri ile birlikte takıma kazandırmıştık. phokas durumdan habersizdi. thor'un çekicini indirdik bunların başlarına. yaşadığımız tarihi hezimetin hemen sonrasında reaksiyon vermemiz mühimdi. phokas yakalandı. bir göz dağı verilmeliydi. basil'in gücü gösterilmeliydi. evet, burada belki bana kızacaksınız ama gücünü göster basil dedim. demez olaydım. olayı çok yanlış anladı. adamı astı, çarmıha gerdi ve kazığa oturttu.
-lan oğlum ne yaptın?
-gücümü gösterdim!
-iyi halt yedin!
-bence de iyi oldu.
bundan sonra ben de kendisinden biraz tırsmadım değil. yalan yok! o ara uzaklaştım biraz yanından. bahanem de anılarımı yazacağım oldu. çok mevzu birikti. seninle yaşadıklarımızı kaleme alayım. adın ve maceraların unutulmasın diyerek inzivaya çekildim. anlayışla karşıladı beni. 10-15 yıl kadar yanında bulunmadım. ara ara uğrardı yanıma. doğu seferlerinde yaptıklarını anlatırdı. ben de bunları kayda alırdım. sonra bir gün çağırttı beni. imparator çağırıyor el mecbur kalkıp gideceksin. gittik saraya. ''intikam vakti geldi tosbik!'' dedi. savaşın ayrıntılarını başka zaman yazacağım ama basil'in cidden korkulacak bir adam olduğunu savaşı kazandığımızda anladım. kleidion'da 15 bine yakın bulgar askerini esir aldı. bunların gözlerini kör ettirdi. 100'er kişilik ekiplere böldü. başlarına tek gözü bırakılmış bir asker vererek; ''gidin kralınıza soysuzlar. ona deyin ki, bu gördüğün basil'in gazabıdır!'' diyerek hepsini samuel'e gönderdi. ne kadar doğrudur bilmiyorum ama samuel bu görüntüyü görünce felç geçirmiş. sonra öldü zaten. bu yüzden mi öldü bilemiyorum. o bilgiyi onaylatamadım. ondan sonra adı arşa çıktı bizimkinin, ''bulgar katili basil'' olarak anılmaya başlandı. namı dört bir yana yayıldı. hırvatlar korkularından savaşmadan vergi vermeyi kabul etti falan. bulgarlara gerekli göz dağını vermişti. bulgar soylularına küçük jestler yaptı. ama o korku içlerinde baki kaldı. onun ölümüne kadar hepsi mum gibi, hazır kıta basil'in önünde tekmil vererek yaşamaya devam ettiler.
böyle bir adamın torunu olmak değerli bir şey. o yüzden benden adam olmaz farkındalığı kısımlarına takılmamak lazım. dedeniz de zamanında trajan kapısında yaşadıklarımızdan sonra benden adam olmaz deseydi, işi bitmişti. o yüzden dedenizi örnek almanızda fayda var derim. selamlar ''bulgar katili basil''in torunu... *
ama sıkıntı şu ki; en başından beri basil yalnız bir adamdı. biraz da melankolikti. benden başka düzgün dostu yoktu. sohbetlerimiz genelde din üzerine şekillenirdi zira dini inanç konusunda biraz tutucuydu. hatta bir sohbetimizde; ''hacı bak sen böyle yapacaksan, git kendini bir manastra kapat, keşiş olarak takıl.'' demişliğim vardır. bayağı gülmüştü buna. katı inancını devam ettirdi ama bu konuşmamızdan sonra dünyevi işlere biraz daha odaklandı. o ara içerideki sıkıntılar biraz artmıştı. bunun bir amcası var. ''hadım basil'' derler. böyle lanet, illet, şeref yoksunu bir adam. oldum olası haz etmezdim zaten, kaç kere uyardım buna karşı dikkatli ol diye. ''sıkıntı yok tosbağa neticede baba yarısıdır ''deyip duruyordu. ben de; ''önemli olan öbür yarısı. bak, bu yarın bir gün seni devirmeye çalışır.'' dediğimde, ''e onun varisi olmayacak! tahta çıkamaz biliyorsun.'' dedi bana. ben de, '' tahta çıkamaz ama kuklasını çıkartırsa görürüz günümüzü, senin kelleyi alır, benden de kaplumbağa çorbası yapar.'' demiştim. zeus kabuğumu sevsin, öngörülü tosbağayım. basilde iyi kötü dinlerdi beni. bu hadım efendi cidden darbe yapmaya kalktı. ben çoktan orduyu ayarlamıştım zaten. bunlar amacına ulaşamadan, basil'i yaşı gelmeden tahta oturttuk. yine de kıyamadı amcasına. vicdanlıydı bu konularda. sürgüne yolladı. zaten mal varlığına el koyulmuştu. ben de pek ses etmedim. çocuğun yüzü aileden hiç gülmedi ki! anne ayrı manyak, amca şerefsizliğin kitabını yazmış. çocuğu fazla üzmeyelim dedik.
sonra kokuşmuş devlet sistemi üzerine bir takım reformalar yapmak istedik. bir nevi toprak reformu gibi bir plan hazırladık. bendeki toplumcu damar imparatorun yanında bile tutuyordu. anlattıklarım ona da mantıklı geldi. bak basil dedim; ''bu aristokrat tayfaya güven olmaz, bunlar toprak ve mal zenginliği ile yine yarın bir gün senin başına iş açabilir. biz bu meseleye el atmalıyız. onlardaki gücün karşısında senin gücün de aynı ögelere dayanmalı. artı, halkın desteğini de yanımıza almamız lazım.'' ne yapalım tosbik diye sordu; ''köylülerden toprak satın alalım senin adına, devletleştirelim buraları. imparator malı olsun. aristokratların borusunu böylece düdüğe çeviririz.'' hımmm deyip biraz düşündü. boşluğunu yakalamıştım. devam ettim; '' sonrasında halkın, köylünün bu toprak ağalarına olan borçlarını yeniden yapılandırıp, devlet olarak biz ödeyelim. onlara göbekten bağlı kalmasınlar. devleti arkalarında hissetsinler. böylece tüm bu güç odaklarını sindirmiş oluruz.'' ben bunu biraz düşüneyim dedi ama ertesi gün hazırlıkları yapmamız için gerekli direktifleri verdi. hep söylerim, bu konularda çok aklıselim bir adamdı.
sonra başımıza bir takım sıkıntılar geldi. bulgar hanı, kurum diye bir manyak vardı, belki bilirsiniz. ben o dönemleri de gördüm yaşadım. katıksız bir psikopattı. üç bizans imparatorunu üst üste koymuş, bunları bir güzel tost yapmıştı. tabiri caizse bizans'a hat-trick çekmişti. öyle illet bir herifti ki; söylenene göre nikepheros'un kafatasından kadeh yaptırıp, zaferini öyle kutlamış. yani ben görmedim tabi. anlatılanlara itibar ettik o dönem. işte, bizim basil'in aklına kim girdiyse, o dönemlerin intikamını bulgarlardan alalım diye gaza getirdiler çocuğu. çocuk genç, başarı istiyor. düşünmeden girdi bu işlere. bulgarların başında da samuel var. adamın savaş deneyimi yüksek. dur dedim, yapma dedim ama dinletemedim. aldı 60 bin kişilik orduyu yürüdü bulgarın üzerine. bugün sofya diye bildiğiniz mekanı bastı. kuşatma altına aldı. ama işler istediği gibi gitmedi. ordu zihinsel olarak çöktü. çekilelim basil dedim. ''bak saldıracağım diye tutturdun bari bu konuda dinle beni.'' istemeye istemeye kabul etti. sıkıntının farkına varmıştı. çekildik ama az kalsın nalları dikiyorduk. trajan kapısı diye bir yer var. illet bir dağ geçidi. oradan geçmek zorundayız. samuel bu işleri iyi biliyor. bizi orada öyle bir faka bastırdı ki az kalsın adamların eline düşüyorduk. o esnada bir birlik hatları yardı imdadımıza yetişti de, kurtardık paçayı. kaçtık yani, yalan yok. topuklamanın en zarif örneklerinden birisini verdik. bu durum basile çok dert oldu. içlendi garibim. itibar kaybı yaşamıştık. bunun içeride de olumsuz sonuçları olacaktı. imparator, tosbağasını alıp kaçtı diye anti propaganda yapmaya başladılar. phokas denen deyyus imparatorluğunu ilan edip üzerimize doğru yürümeye kalktı. kolumuz kabuğumuz kırıktı ama kafamız çalışıyordu çok şükür. biz çoktan kiev prensi vladimir'le görüşmüş 6 bin kadar viking savaşçısını bonservisleri ile birlikte takıma kazandırmıştık. phokas durumdan habersizdi. thor'un çekicini indirdik bunların başlarına. yaşadığımız tarihi hezimetin hemen sonrasında reaksiyon vermemiz mühimdi. phokas yakalandı. bir göz dağı verilmeliydi. basil'in gücü gösterilmeliydi. evet, burada belki bana kızacaksınız ama gücünü göster basil dedim. demez olaydım. olayı çok yanlış anladı. adamı astı, çarmıha gerdi ve kazığa oturttu.
-lan oğlum ne yaptın?
-gücümü gösterdim!
-iyi halt yedin!
-bence de iyi oldu.
bundan sonra ben de kendisinden biraz tırsmadım değil. yalan yok! o ara uzaklaştım biraz yanından. bahanem de anılarımı yazacağım oldu. çok mevzu birikti. seninle yaşadıklarımızı kaleme alayım. adın ve maceraların unutulmasın diyerek inzivaya çekildim. anlayışla karşıladı beni. 10-15 yıl kadar yanında bulunmadım. ara ara uğrardı yanıma. doğu seferlerinde yaptıklarını anlatırdı. ben de bunları kayda alırdım. sonra bir gün çağırttı beni. imparator çağırıyor el mecbur kalkıp gideceksin. gittik saraya. ''intikam vakti geldi tosbik!'' dedi. savaşın ayrıntılarını başka zaman yazacağım ama basil'in cidden korkulacak bir adam olduğunu savaşı kazandığımızda anladım. kleidion'da 15 bine yakın bulgar askerini esir aldı. bunların gözlerini kör ettirdi. 100'er kişilik ekiplere böldü. başlarına tek gözü bırakılmış bir asker vererek; ''gidin kralınıza soysuzlar. ona deyin ki, bu gördüğün basil'in gazabıdır!'' diyerek hepsini samuel'e gönderdi. ne kadar doğrudur bilmiyorum ama samuel bu görüntüyü görünce felç geçirmiş. sonra öldü zaten. bu yüzden mi öldü bilemiyorum. o bilgiyi onaylatamadım. ondan sonra adı arşa çıktı bizimkinin, ''bulgar katili basil'' olarak anılmaya başlandı. namı dört bir yana yayıldı. hırvatlar korkularından savaşmadan vergi vermeyi kabul etti falan. bulgarlara gerekli göz dağını vermişti. bulgar soylularına küçük jestler yaptı. ama o korku içlerinde baki kaldı. onun ölümüne kadar hepsi mum gibi, hazır kıta basil'in önünde tekmil vererek yaşamaya devam ettiler.
böyle bir adamın torunu olmak değerli bir şey. o yüzden benden adam olmaz farkındalığı kısımlarına takılmamak lazım. dedeniz de zamanında trajan kapısında yaşadıklarımızdan sonra benden adam olmaz deseydi, işi bitmişti. o yüzden dedenizi örnek almanızda fayda var derim. selamlar ''bulgar katili basil''in torunu... *
devamını gör...
3.
basileios ii boulgaroktonos "bulgarkıran", makedon hanedanına mensup, bizans'ın en uzun süre tahtta kalmayı başaran imparatoru. 960 yılında babası imparator ile eş imparator olarak ilan edilmesiyle başlayan yöneticiliği, 16 yıllık eş imparatorluktan sonra tek imparator olup 1025'teki ölümüyle bitmiş ve 67 yıl yaşamasına rağmen toplamda 65 yıllık bir imparatorluk deneyimi olmuştur. hüküm devri doğu roma'nın en parlak devirlerinden biri olarak adlandırılır ve makedon rönesansı'na katkıları büyüktür. bundan sonrası biraz uzun olacağından en altta tl;dr vereceğim.
basileios, kardeşi konstantinos, babası romanos ve dedesi konstantinos birer porphyrogennetos*'tur, hüküm süren kraliyet ailesinde doğmuşlardır. henüz iki yaşındayken, 960 yılında kardeşi ile birlikte babası imparator romanos ii tarafından eş imparator ilan edilerek imparatorluk kariyerine başlamıştır. baba imparatorun henüz 24 yaşında muhtemelen eşi tarafından zehirlenerek öldürülmesiyle iki kardeş birbirlerinin eş imparatoru olarak tahta çıksa da, senato tarafından anneleri theophano naip olarak tanınmıştır. birtakım entrikalar, iç savaşlar ve havada uçuşan kelleler neticesinde diğer önemli bir imparator olan nikephoros phokas kendisini naip olarak onaylatmış, theophano ile evlenmiş ve tahtı ele geçirerek imparator olmuştur. bu sırada beş ve üç yaşlarında olan kardeşler basileios ve konstantinos hala eş imparatorlar statüsündedir. 969 yılında phokas'ın ölümü sonrasında imparatorluk çemişgezekli ioannes i tzimiskes'e geçmiş ve kardeşler onun da eş imparatorluğunu yapmışlardır. 976 yılında başarılı bir yönetim sonrasında ölen ioannes'in ardından taht sonunda genç basileios'a kalmış ve 16 yıllık staj döneminden sonra basileios ii porphyrogennetos olarak taç giymiştir.
imparator olmasına rağmen basileios'un hala tam güce erişmesini engelleyen biri vardır, senato başkanı basileios lekapenos. güçlü bir aristokrat ve zengin bir toprak sahibi olmasının yanı sıra devletin de facto yöneticisi konumundadır, toprak sahiplerinin güçlerini sınırlandırmak isteyen ioannes i tzimiskes'i de zehirleyerek öldüren kendisidir. 18 yaşındaki genç basileios, lekapenos'la kazanamayacağı bir mücadeleye girmek yerine ona göz yummuş ve kendisini yönetim ve savaş sanatlarında ustalaşmaya adamıştır. önceki imparatorlar phokas ve ioannes deneyimli askerler olmalarına rağmen yönetim konusunda pek becerikli değillerdi ve meydan bu yüzden lekapenos gibilerine kalmıştı. basileios da savaşçılığıyla ünlü bir genç olarak yönetim konusunda da kendini geliştirmekte kararlıydı ve yakın zamanda geliştirdiğini de kanıtlamıştır. anadolu'nun önde gelen iki asi generali, bardas skleros ve bardas phokas ile kozlarını paylaşma zamanı geldiğinde, basileios önce 979 yılında phokas'ı kullanarak skleros'u alt etmiş, daha sonra lekapenos'un isyancılarla işbirliği yaptığını öne sürerek onu idam etmiş, 989 yılında da phokas'ı yenerek hem isyanları bastırmış hem de lekapenos'tan kurtularak tüm gücü kendinde toplamıştır.
989 yılının önemli bir olayı da kırım'daki en önemli roma üssü olan khersonesos'un kiev rusları tarafından ele geçirilmesidir. kiev rus knezi vladimir, khersonessos'un zararsız tahliye edilmesi karşılığında basileios'un kız kardeşi anna ile evlenmek isteyip bizans ordusuna takviye sağlamayı taahhüt etmişti. barbarlarla evlilik bağı kurulması pek istenmese de, vladimir vaftiz olarak tüm halkını hıristiyan yapacağını bildirince evlilik ve ittifak gerçekleşmiş, rusların gönderdiği askerler ile de varyaglar teşkil edilmiştir.
fatımi halifeliği ile savaş - basileios tahtı devraldığında fatımiler ile süren bir savaşı da devralmıştı. 987-988 yılında fatımilerle yedi yıllık bir barış imzalanmıştır. anlaşma şartlarına göre bizanslılar halifelikte yaşayan hıristiyanların koruyucusu rolünü üstlenmişken, bizans topraklarındaki müslümanların koruyucusu olarak da fatımiler kabul edilmiş ve konstantinopolis camilerindeki hutbelerden abbasi halifesinin ismi çıkarılarak fatımi halifesi eklenmiş ve böylece fatımi halifeliği resmiyette tanınmıştır. ancak vezir yakup ibn kilis'in ölümüyle vezir olan mançutekin ve halife el aziz bizans'a karşı ofansif bir strateji izlemeye karar vermiş ve bizans vasalı olan halep emirliği'ne karşı saldırıya geçmiştir. burada bir bizans ordusunu yenilgiye uğratıp halep'i kuşatsa da, 993 yılında geri çekilmiş ve sonraki yıl sefere tekrar çıkmıştır. ikinci seferde mançutekin büyük bir zafer kazanınca basileios bizzat ordusunun başında fatımi seferine çıkmıştır. bu seferin sonucunda barış anlaşması imzalanmış ve fatımilerle olan savaş sona ermiştir.
bulgaristan seferi / bulgarkıran - basileios'un amaçlarından biri de imparatorluğun kaybedilen topraklarını geri almaktır, iustinianus'un renovatio imperii politikası gibi. bu hususta ilk yoğunlaşacağı yer de balkanlar. zira buraya yerleşen bulgarlar, bizans'ın balkan topraklarını talan etmekte ve gücünü gittige arttırmaktadır. basileios'un ilk adımı bizanslıların esiri olan bulgar çarı boris'i serbest bırakmak olsa da, boris'in dönüşü bulgar çarlığı içinde büyük bir kargaşa yaratmaz, bu nedenle zeki, çevik ve zaman zaman ahlaklı imparator ordusunun başında bulgar seferine çıkar. 986 yılında bugünkü sofya'nın yerinde bulunan stredets'i kuşatsa da, ordudaki ve valilerin arasındaki huzursuzluk sebebiyle trakya'ya çekilmeye karar verir. ancak trajan geçitleri'nde ordusunu bir sürpriz beklemektedir. geçidin girişlerini ve iki yanını tutan çar samuel komutasındaki bulgarlar, ordu geçide girdiğinde tamamını haşat eder, basileios varyaglarıyla birlikte ucu ucuna katliamdan kurtulur. seferin başarısızlığından sonra bulgarlar balkanlardaki topraklarını genişletir, basileios da intikam gününü bekler.
1000 yılında bulgar savaşları tekrar başlar. pek çok kent bizanslıların eline geçince, misilleme yapmak isteyen çar samuel hadrianopolis'i* yağmalar. dönüş yolunda ordusu bizanslılar tarafından pusuya düşürülür ve canını zor kurtararak kaçar. bu saatten sonra bulgarlar tamamen savunmaya geçer. 1014 yılındaki kleidon savaşı'na dek pek bir hareketlilik olmaz. 1014 yılının yazında struma nehri'ni geçip bulgar topraklarına giren basileios, bulgarları ağır bir yenilgiye uğratır ve intikam fırsatı avucuna düşer. trajan geçitleri savaşı'nın intikamını ele geçirdiği 15.000 bulgar askerinden alır. esirleri yüzerli gruplara böler, her gruptaki 99 askerin iki gözünü de kör eder, yüzüncüsünün ise sadece birisini. birbirlerine zincirlediği bu yüz kişilik grupları da tek gözlü esirin rehberliğinde çar samuel'e yollar. ordusunu bu halde gören samuel'e anında inme iner, basileios da bulgarkıran lakabını sonuna kadar hak ederek alır. bulgar çarlığı kısa süre sonra bizans hakimiyetine boyun eğer ve 400 yıldır barbar işgalinde olan imparatorluğun antik tuna nehri sınırı tekrar imparatorluğa dahil olur.
bunlar dışında hazar, gürcistan, güney italya gibi seferleri olsa da onları atlıyorum.
hükmü sırasında basileios, büyük toprak sahipleriyle baş etmeye ve özellikle anadolu'daki küçük çiftlik sahiplerini korumaya çalıştı; zira ordunun temeli küçük çiftçidir. illegal yollarla topraklarını büyüten mülk sahiplerinin mallarını müsadere eden basileios, küçük çiftçiden toplamadığı vergileri allelengyon vergisi adında zenginden almıştır. bu vergi yasasına göre her zengin toprak sahibi, en fakir komşularının devlete olan borçlarını üstlenmek zorundadır. basileios'un ölümüne kadar bu vergi yürürlükte kalır. ordu içinde de oldukça popüler olan basileios seferlere ordunun başında gider, yemeğini askerleriyle birlikte yer ve ölen askerlerin çocuklarının bakımını üstlenerek eğitimlerini tamamlar. böylece yetim asker çocukları da büyüyünce imparatora sadık subaylar olarak orduda yerini alır. bu şekilde hem ordunun, hem köylünün desteğini hiç kaybetmeyen basileios, hayatı savaşlarla geçmesine rağmen ne asker ne de para bulmakta zorlanır; aynı şekilde hayatını kaybedilen toprakları geri almaya adayan iustinianus'un aksine ardında büyük bir devlet hazinesi ve düzenli bir gelir bırakmıştır.
1025 yılında sicilya seferini planlarken hayatını kaybetmiştir. önceleri constantinus magnus'un inşa ettirdiği apostoleion'da* boş kalan son lahitte gömülmek istediğini söylese de, ölümünden önce mezar yeri olarak surların hemen dışındaki hebdomon* sarayı yakınlarındaki havari yuhanna kilisesi'ni seçer. 1260 yılında nikaia bizanslıları'nın konstantinopolis'i haçlıların elinden geri almak için yaptığı kuşatma sırasında kilisenin köşesinde ağzına bir çoban kavalı sokuşturulmuş bir ceset bulunur, bu ceset rahmetli basileios olarak teşhis edilir ve selymbria'daki* bir manastırda tekrar defnedilir. ilk defin yeri olan hebdomon'daki lahdinin üzerinde şu satırlar yazmaktadır:
"dünyanın hakimi, cennet'in kralı'nın beni imparator olmaya çağırdığı günden beri hiç kimse bir gün olsun mızrağımın boş durduğunu görmedi. hayatım boyunca yeni roma'nın çocuklarını korumak için nöbette kaldım, hem doğu'ya hem batı'ya seferler düzenledim. ey buradaki mezarımı gören adam, seferlerimin ödülünü duaların ile ver."
tl;dr: köylüyü koruyan, ordusunu kollayan, bulgarları fena dağıtıp 15.000 bulgar askerinin gözünü kör ettiği için bulgarkıran olarak adlandırılan bizans imparatoru, roma ve bizans tarihinde en uzun süre hüküm sürmüş olan yönetici.
basileios, kardeşi konstantinos, babası romanos ve dedesi konstantinos birer porphyrogennetos*'tur, hüküm süren kraliyet ailesinde doğmuşlardır. henüz iki yaşındayken, 960 yılında kardeşi ile birlikte babası imparator romanos ii tarafından eş imparator ilan edilerek imparatorluk kariyerine başlamıştır. baba imparatorun henüz 24 yaşında muhtemelen eşi tarafından zehirlenerek öldürülmesiyle iki kardeş birbirlerinin eş imparatoru olarak tahta çıksa da, senato tarafından anneleri theophano naip olarak tanınmıştır. birtakım entrikalar, iç savaşlar ve havada uçuşan kelleler neticesinde diğer önemli bir imparator olan nikephoros phokas kendisini naip olarak onaylatmış, theophano ile evlenmiş ve tahtı ele geçirerek imparator olmuştur. bu sırada beş ve üç yaşlarında olan kardeşler basileios ve konstantinos hala eş imparatorlar statüsündedir. 969 yılında phokas'ın ölümü sonrasında imparatorluk çemişgezekli ioannes i tzimiskes'e geçmiş ve kardeşler onun da eş imparatorluğunu yapmışlardır. 976 yılında başarılı bir yönetim sonrasında ölen ioannes'in ardından taht sonunda genç basileios'a kalmış ve 16 yıllık staj döneminden sonra basileios ii porphyrogennetos olarak taç giymiştir.
imparator olmasına rağmen basileios'un hala tam güce erişmesini engelleyen biri vardır, senato başkanı basileios lekapenos. güçlü bir aristokrat ve zengin bir toprak sahibi olmasının yanı sıra devletin de facto yöneticisi konumundadır, toprak sahiplerinin güçlerini sınırlandırmak isteyen ioannes i tzimiskes'i de zehirleyerek öldüren kendisidir. 18 yaşındaki genç basileios, lekapenos'la kazanamayacağı bir mücadeleye girmek yerine ona göz yummuş ve kendisini yönetim ve savaş sanatlarında ustalaşmaya adamıştır. önceki imparatorlar phokas ve ioannes deneyimli askerler olmalarına rağmen yönetim konusunda pek becerikli değillerdi ve meydan bu yüzden lekapenos gibilerine kalmıştı. basileios da savaşçılığıyla ünlü bir genç olarak yönetim konusunda da kendini geliştirmekte kararlıydı ve yakın zamanda geliştirdiğini de kanıtlamıştır. anadolu'nun önde gelen iki asi generali, bardas skleros ve bardas phokas ile kozlarını paylaşma zamanı geldiğinde, basileios önce 979 yılında phokas'ı kullanarak skleros'u alt etmiş, daha sonra lekapenos'un isyancılarla işbirliği yaptığını öne sürerek onu idam etmiş, 989 yılında da phokas'ı yenerek hem isyanları bastırmış hem de lekapenos'tan kurtularak tüm gücü kendinde toplamıştır.
989 yılının önemli bir olayı da kırım'daki en önemli roma üssü olan khersonesos'un kiev rusları tarafından ele geçirilmesidir. kiev rus knezi vladimir, khersonessos'un zararsız tahliye edilmesi karşılığında basileios'un kız kardeşi anna ile evlenmek isteyip bizans ordusuna takviye sağlamayı taahhüt etmişti. barbarlarla evlilik bağı kurulması pek istenmese de, vladimir vaftiz olarak tüm halkını hıristiyan yapacağını bildirince evlilik ve ittifak gerçekleşmiş, rusların gönderdiği askerler ile de varyaglar teşkil edilmiştir.
fatımi halifeliği ile savaş - basileios tahtı devraldığında fatımiler ile süren bir savaşı da devralmıştı. 987-988 yılında fatımilerle yedi yıllık bir barış imzalanmıştır. anlaşma şartlarına göre bizanslılar halifelikte yaşayan hıristiyanların koruyucusu rolünü üstlenmişken, bizans topraklarındaki müslümanların koruyucusu olarak da fatımiler kabul edilmiş ve konstantinopolis camilerindeki hutbelerden abbasi halifesinin ismi çıkarılarak fatımi halifesi eklenmiş ve böylece fatımi halifeliği resmiyette tanınmıştır. ancak vezir yakup ibn kilis'in ölümüyle vezir olan mançutekin ve halife el aziz bizans'a karşı ofansif bir strateji izlemeye karar vermiş ve bizans vasalı olan halep emirliği'ne karşı saldırıya geçmiştir. burada bir bizans ordusunu yenilgiye uğratıp halep'i kuşatsa da, 993 yılında geri çekilmiş ve sonraki yıl sefere tekrar çıkmıştır. ikinci seferde mançutekin büyük bir zafer kazanınca basileios bizzat ordusunun başında fatımi seferine çıkmıştır. bu seferin sonucunda barış anlaşması imzalanmış ve fatımilerle olan savaş sona ermiştir.
bulgaristan seferi / bulgarkıran - basileios'un amaçlarından biri de imparatorluğun kaybedilen topraklarını geri almaktır, iustinianus'un renovatio imperii politikası gibi. bu hususta ilk yoğunlaşacağı yer de balkanlar. zira buraya yerleşen bulgarlar, bizans'ın balkan topraklarını talan etmekte ve gücünü gittige arttırmaktadır. basileios'un ilk adımı bizanslıların esiri olan bulgar çarı boris'i serbest bırakmak olsa da, boris'in dönüşü bulgar çarlığı içinde büyük bir kargaşa yaratmaz, bu nedenle zeki, çevik ve zaman zaman ahlaklı imparator ordusunun başında bulgar seferine çıkar. 986 yılında bugünkü sofya'nın yerinde bulunan stredets'i kuşatsa da, ordudaki ve valilerin arasındaki huzursuzluk sebebiyle trakya'ya çekilmeye karar verir. ancak trajan geçitleri'nde ordusunu bir sürpriz beklemektedir. geçidin girişlerini ve iki yanını tutan çar samuel komutasındaki bulgarlar, ordu geçide girdiğinde tamamını haşat eder, basileios varyaglarıyla birlikte ucu ucuna katliamdan kurtulur. seferin başarısızlığından sonra bulgarlar balkanlardaki topraklarını genişletir, basileios da intikam gününü bekler.
1000 yılında bulgar savaşları tekrar başlar. pek çok kent bizanslıların eline geçince, misilleme yapmak isteyen çar samuel hadrianopolis'i* yağmalar. dönüş yolunda ordusu bizanslılar tarafından pusuya düşürülür ve canını zor kurtararak kaçar. bu saatten sonra bulgarlar tamamen savunmaya geçer. 1014 yılındaki kleidon savaşı'na dek pek bir hareketlilik olmaz. 1014 yılının yazında struma nehri'ni geçip bulgar topraklarına giren basileios, bulgarları ağır bir yenilgiye uğratır ve intikam fırsatı avucuna düşer. trajan geçitleri savaşı'nın intikamını ele geçirdiği 15.000 bulgar askerinden alır. esirleri yüzerli gruplara böler, her gruptaki 99 askerin iki gözünü de kör eder, yüzüncüsünün ise sadece birisini. birbirlerine zincirlediği bu yüz kişilik grupları da tek gözlü esirin rehberliğinde çar samuel'e yollar. ordusunu bu halde gören samuel'e anında inme iner, basileios da bulgarkıran lakabını sonuna kadar hak ederek alır. bulgar çarlığı kısa süre sonra bizans hakimiyetine boyun eğer ve 400 yıldır barbar işgalinde olan imparatorluğun antik tuna nehri sınırı tekrar imparatorluğa dahil olur.
bunlar dışında hazar, gürcistan, güney italya gibi seferleri olsa da onları atlıyorum.
hükmü sırasında basileios, büyük toprak sahipleriyle baş etmeye ve özellikle anadolu'daki küçük çiftlik sahiplerini korumaya çalıştı; zira ordunun temeli küçük çiftçidir. illegal yollarla topraklarını büyüten mülk sahiplerinin mallarını müsadere eden basileios, küçük çiftçiden toplamadığı vergileri allelengyon vergisi adında zenginden almıştır. bu vergi yasasına göre her zengin toprak sahibi, en fakir komşularının devlete olan borçlarını üstlenmek zorundadır. basileios'un ölümüne kadar bu vergi yürürlükte kalır. ordu içinde de oldukça popüler olan basileios seferlere ordunun başında gider, yemeğini askerleriyle birlikte yer ve ölen askerlerin çocuklarının bakımını üstlenerek eğitimlerini tamamlar. böylece yetim asker çocukları da büyüyünce imparatora sadık subaylar olarak orduda yerini alır. bu şekilde hem ordunun, hem köylünün desteğini hiç kaybetmeyen basileios, hayatı savaşlarla geçmesine rağmen ne asker ne de para bulmakta zorlanır; aynı şekilde hayatını kaybedilen toprakları geri almaya adayan iustinianus'un aksine ardında büyük bir devlet hazinesi ve düzenli bir gelir bırakmıştır.
1025 yılında sicilya seferini planlarken hayatını kaybetmiştir. önceleri constantinus magnus'un inşa ettirdiği apostoleion'da* boş kalan son lahitte gömülmek istediğini söylese de, ölümünden önce mezar yeri olarak surların hemen dışındaki hebdomon* sarayı yakınlarındaki havari yuhanna kilisesi'ni seçer. 1260 yılında nikaia bizanslıları'nın konstantinopolis'i haçlıların elinden geri almak için yaptığı kuşatma sırasında kilisenin köşesinde ağzına bir çoban kavalı sokuşturulmuş bir ceset bulunur, bu ceset rahmetli basileios olarak teşhis edilir ve selymbria'daki* bir manastırda tekrar defnedilir. ilk defin yeri olan hebdomon'daki lahdinin üzerinde şu satırlar yazmaktadır:
"dünyanın hakimi, cennet'in kralı'nın beni imparator olmaya çağırdığı günden beri hiç kimse bir gün olsun mızrağımın boş durduğunu görmedi. hayatım boyunca yeni roma'nın çocuklarını korumak için nöbette kaldım, hem doğu'ya hem batı'ya seferler düzenledim. ey buradaki mezarımı gören adam, seferlerimin ödülünü duaların ile ver."
tl;dr: köylüyü koruyan, ordusunu kollayan, bulgarları fena dağıtıp 15.000 bulgar askerinin gözünü kör ettiği için bulgarkıran olarak adlandırılan bizans imparatoru, roma ve bizans tarihinde en uzun süre hüküm sürmüş olan yönetici.
devamını gör...