tokyo'da yaşamakta olan ve tüm hayatını basit bir memuriyet yaşamı sürerek amaçsızca geçiren kanji watanabe'nin ii. düya savaşı sonrası yorgun japonya'sında dünyaya bir iz bırakmak ve gerçekten var olduğunu hissetmek için ölümcül bir hastalığa yakalandıktan sonraki sürecini anlatan yapım, dünya sinemasına yön veren isimlerden biri olan akira kurosawa'nın kült filmidir. orijinal adı ikiru olan film 1952 yapımı.
yönetmen: akira kurosawa
oyuncular:
takashi shimura
nobuo kaneko
shin'ichi himori
haruo tanaka
minoru chiaki
miki odagiri
oyuncular:
takashi shimura
nobuo kaneko
shin'ichi himori
haruo tanaka
minoru chiaki
miki odagiri
uluslararası berlin film festivali 1954 - berlin senatosu özel ödülü
mainichi film ödülleri 1953 - en iyi film, en iyi senaryo, en iyi ses
mainichi film ödülleri 1953 - en iyi film, en iyi senaryo, en iyi ses
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "güzel günler göreceğiz çocuklar" tarafından 02.05.2021 17:10 tarihinde açılmıştır.
1.
ne varsa eskilerde var dedirten 1952'den kopup gelmiş bir akira kurosawa filmi.
ömrünün neredeyse sonun gelmiş ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen kahramanımızın içinde ukte bırakmak istememecesine yeniden yaşamaya başlamasının öyküsü anlatılıyor.
ömrünün neredeyse sonun gelmiş ve ölümcül bir hastalığa yakalandığını öğrenen kahramanımızın içinde ukte bırakmak istememecesine yeniden yaşamaya başlamasının öyküsü anlatılıyor.
devamını gör...
2.
dizi tadında izlediğim filmdir. böyle iç gıcıklayıcı derecede güzel filmleri parça parça zamana yayarak izlemeyi seviyorum. henüz bitirmedim.
filmin en sevdiğim yönü ise içerdiği büyüklü küçüklü konuların evrenselliği gibi görünüyor. bu büyüklü küçüklü konuların aslında tek bir noktada birleştiği zaten filmin sonuna gelmeden kolaylıkla anlaşılabilir.
modern yaşam/şehir yaşamının insan ilişkilerine ve iletişimlerine yansımaları olarak anladım ben az önce bahsettiğim tek noktayı. böyle söyleyince de çok akademik oldu. *
spoiler vermeden nasıl anlatırım diye adeta kızgın kumlara çıplak ayak basan tatilci gibi bir o ayağımı bir bu ayağımı kaldırarak dans eder gibi anlattım filmi.
şahsiyet'i izleyen herkes agah beyoğlu ile kanji watanabe arasındaki benzerlikleri görecektir. amaçlarının benzerlikleri farklı olsa da süreçleri benzer görünüyor.
bir de filmin en hoşuma giden taraflarından biri japon kadınların belediye binasına şikayet için gittikleri sahne. o sahnede tüm memurlar kadınları birbirlerine yönlendirerek adeta onlara bir yıldırma politikası uygularlar. en son birisi boş bir güzelleme yaparak kadınlara boş vaatler verip gönderir. sahneyi izlerken aynen şöyle düşündüm bürokrasi denilen saçmalık her yerde aynıymış.
filmin en sevdiğim yönü ise içerdiği büyüklü küçüklü konuların evrenselliği gibi görünüyor. bu büyüklü küçüklü konuların aslında tek bir noktada birleştiği zaten filmin sonuna gelmeden kolaylıkla anlaşılabilir.
modern yaşam/şehir yaşamının insan ilişkilerine ve iletişimlerine yansımaları olarak anladım ben az önce bahsettiğim tek noktayı. böyle söyleyince de çok akademik oldu. *
spoiler vermeden nasıl anlatırım diye adeta kızgın kumlara çıplak ayak basan tatilci gibi bir o ayağımı bir bu ayağımı kaldırarak dans eder gibi anlattım filmi.
şahsiyet'i izleyen herkes agah beyoğlu ile kanji watanabe arasındaki benzerlikleri görecektir. amaçlarının benzerlikleri farklı olsa da süreçleri benzer görünüyor.
bir de filmin en hoşuma giden taraflarından biri japon kadınların belediye binasına şikayet için gittikleri sahne. o sahnede tüm memurlar kadınları birbirlerine yönlendirerek adeta onlara bir yıldırma politikası uygularlar. en son birisi boş bir güzelleme yaparak kadınlara boş vaatler verip gönderir. sahneyi izlerken aynen şöyle düşündüm bürokrasi denilen saçmalık her yerde aynıymış.
devamını gör...
3.
film izlediğim ikinci akira kurosawa filmiydi, ilk izlediğim filmi rashomon yüzünden birkaç tık ön yargı ile izlemeye başladım açıkçası.
spoiler vermeden kendi düşüncelerimi söylemek istiyorum film hakkında. öncelikle film çekildiği dönemi de baz alırsak sinematografi olarak fena sayılmaz ama üstün olabileceği bir sinematografik yanı yok. bir filmi film yapan diyaloglarında da insanı içine çeken veyahut oturup günlerce etkisi altına alabilecek herhangi bir detay da göremedim filmde.
filmin oyunculuk kısmı ise her kısımdan oldukça kusursuz... evet, iyi ya da harika değil, bildiğin kusursuz. her oyuncu o kadar fevkalade oynamış ki, insanı filmdeki en büyüleyici kısım bu oluyor ister istemez...
senaryo kısmından da biraz bahsetmek istiyorum. üstte konusunu yazmış yazar arkadaşlar zaten, gidişatı oldukça gerçekçi ilerliyor benim için. mide kanseri olan, ölümü birkaç ay sonra göreceğine emin olmuş bir insanın yapabileceklerini, düşündüklerini "ben de olsaydım böyle yapardım..." diyebileceği bir gidişatta gözümüzün önüne sermiş film ama bu kısımda bile eline yüzüne bulaştırmış... neden mi? açıklayayım. film olması gerekenden neredeyse 40-50 dakika daha uzun, o kadar sıkıcı, o kadar insanın içini darlayan kısımları var ki sizlere bunu anlatamam.... ama bizim insanımız zamanını uzun süre ayırdığı bir şeye kötü demeye dili varmaz, zamanı o kadar değerlidir ki, "aslında o uzun zamanlarda insanın iç hesaplaşmasını anlatıyor... şöyle böyle...." diye diye övülmeyecek kısımları bile kıçından bir şeyler uydura uydura över.
genel olarak bu film de benim için vasat, 10/5, hadi oyunculuğun hürmetine 10/5.6 diyorum. izlerken keyif aldım dersem yalan söylerim çünkü...
bu filminde de başyapıt olacak bir şey göremedim akira abimizin, kaldı sadece seven samurai... o filmi de bunlar gibi vasat ise, bu adamı övenin gece yarısı kulağını ısırmaya geleceğim..
spoiler vermeden kendi düşüncelerimi söylemek istiyorum film hakkında. öncelikle film çekildiği dönemi de baz alırsak sinematografi olarak fena sayılmaz ama üstün olabileceği bir sinematografik yanı yok. bir filmi film yapan diyaloglarında da insanı içine çeken veyahut oturup günlerce etkisi altına alabilecek herhangi bir detay da göremedim filmde.
filmin oyunculuk kısmı ise her kısımdan oldukça kusursuz... evet, iyi ya da harika değil, bildiğin kusursuz. her oyuncu o kadar fevkalade oynamış ki, insanı filmdeki en büyüleyici kısım bu oluyor ister istemez...
senaryo kısmından da biraz bahsetmek istiyorum. üstte konusunu yazmış yazar arkadaşlar zaten, gidişatı oldukça gerçekçi ilerliyor benim için. mide kanseri olan, ölümü birkaç ay sonra göreceğine emin olmuş bir insanın yapabileceklerini, düşündüklerini "ben de olsaydım böyle yapardım..." diyebileceği bir gidişatta gözümüzün önüne sermiş film ama bu kısımda bile eline yüzüne bulaştırmış... neden mi? açıklayayım. film olması gerekenden neredeyse 40-50 dakika daha uzun, o kadar sıkıcı, o kadar insanın içini darlayan kısımları var ki sizlere bunu anlatamam.... ama bizim insanımız zamanını uzun süre ayırdığı bir şeye kötü demeye dili varmaz, zamanı o kadar değerlidir ki, "aslında o uzun zamanlarda insanın iç hesaplaşmasını anlatıyor... şöyle böyle...." diye diye övülmeyecek kısımları bile kıçından bir şeyler uydura uydura över.
genel olarak bu film de benim için vasat, 10/5, hadi oyunculuğun hürmetine 10/5.6 diyorum. izlerken keyif aldım dersem yalan söylerim çünkü...
bu filminde de başyapıt olacak bir şey göremedim akira abimizin, kaldı sadece seven samurai... o filmi de bunlar gibi vasat ise, bu adamı övenin gece yarısı kulağını ısırmaya geleceğim..
devamını gör...
4.
bir akira kurosawa filmi, hayatın anlamını sorgulatan ve dönemin bürokrasisinin ne kadar yavaş ve hantal olduğunu gösteren bir sanat eseri. en sevdiğim kurosawa filmi. insanın varoluşunu ve anlam arayışını anlatan bir başyapıt.
bonus olarak fan yapımı fragmanı
bonus olarak fan yapımı fragmanı
devamını gör...