orijinal adı: smert ivana ilyiça
yazar: lev tolstoy
yayım yılı: 1886
rus yazar tolstoy'un kaleme aldığı bu kısa roman, saygın bir yargıç olan ivan ilyiç'in ölümcül bir hastalığın kıskacına düşmesiyle başlar.
başlangıçta reddedip sonrasında kendini ölümün kollarına bırakan ilyiç, yaşadığı hayatı ve ölümü sorgulayarak kendisiyle hesaplaşır.
gittikçe ölüme yaklaşan bu adam; çok önem verdiği saygınlığın,servetin ne kadar anlamsız olduğunun farkına varır.
yazar: lev tolstoy
yayım yılı: 1886
rus yazar tolstoy'un kaleme aldığı bu kısa roman, saygın bir yargıç olan ivan ilyiç'in ölümcül bir hastalığın kıskacına düşmesiyle başlar.
başlangıçta reddedip sonrasında kendini ölümün kollarına bırakan ilyiç, yaşadığı hayatı ve ölümü sorgulayarak kendisiyle hesaplaşır.
gittikçe ölüme yaklaşan bu adam; çok önem verdiği saygınlığın,servetin ne kadar anlamsız olduğunun farkına varır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "benim burada ne işim var" tarafından 14.01.2021 23:56 tarihinde açılmıştır.
1.
ölüm döşeğinde olan bir adamın, fiziksel acılarından ziyade hayatını boşa geçirdiğini düşünmesi sonucu çektiği ruhsal acılarının, sevdiği insanların sağlıklı hallerini içten içe kıskanmasının ve ölüm korkusu nedeniyle yaşadığı ızdırabın anlatıldığı tolstoy romanıdır.
devamını gör...
2.
ölümünün ardından yad edilip hatıralarla anılması gerektiği halde insanların hayatına "ivan ilyiç hiç ölmemiş gibi devam etmesinin" anlatıldığı pek gerçekçi kitaptır.
acaba bana bir şey bırakmış mıdır? ya karısı ne yapacak? maaşımıza zam yaparlar mı?
vesaire.
evet, toprak olacağız. öyle bir toprak olacağız ki eser kalmayacak dünyadaki suretimizden. en acısı da şudur: ölümümüz kimsenin umrunda olmayacak.
acaba bana bir şey bırakmış mıdır? ya karısı ne yapacak? maaşımıza zam yaparlar mı?
vesaire.
evet, toprak olacağız. öyle bir toprak olacağız ki eser kalmayacak dünyadaki suretimizden. en acısı da şudur: ölümümüz kimsenin umrunda olmayacak.
devamını gör...
3.
lev nikolayeviç tolstoy'un bir çırpıda bitirebilecek, varoluşsal sancılar içerisinde kıvrananların okuması gereken kitabı.
••
kitap işinde başarılı bir hakim olan ivan ilyiç'in, adım adım ölüme giden, etrafındaki insanların ise bunu hiç umursamadığını düşünmesine sebebiyet vermiş yaşamını konu edinir. ivan, yakınım dediği insanların sağlıklı, dinç ve acısız ruh halini kıskanır. eşine, kızına, iş arkadaşlarına... herkese alev püskürmektedir. kimsenin teşhis koyamadığı hastalığı ilerledikçe daha fazla küsmeye başlar hayata. zamanla hastalığı değil, ruhsal olarak çektiği acı onu ölüme götürmeye başlar.
••
konusu genel itibariyle böyle. hızlıca bitiyor ve cümlelerden anlamı tek başınıza çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. yazar mana çıkarmanız için sadece cümleleri sunuyor önünüze. eğer "anlamadan bitti" diyorsanız tekrar okumanızı tavsiye edeceğim. bana bakmayın, çevirisi iğrenç bir yayınevinden okudum kitabı. yabancı yazarın kitap çevirisinde "allah rahatlık versin" yazıyordu, düşünün artık. *
buna rağmen beğendim, birçok cümlenin altını çizdim. azıcık daha param olsun güzel bir yayınevinden alıp okuyacağım. *
altını çizdiğim birkaç cümleyi de bırakayım;
••
tepeye tırmandığımı zannederken aslında bayır aşağı koşmak,
tam böyleydi durum. insanların gözünde giderek yükselirken, aynı anda hayat da benden o kadar eksiliyor, ayaklarımın altında çekilip gidiyordu. madem öyle, ölmeye hazır ol.
yıllar ilerledikçe ağırlık omuzlarına daha çok biniyordu. meğer başarılı bir yolda yürüdüğünü sandığı hâlde başarısızlığa doğru dört nala koşuyormuş da haberi yokmuş.
gözlerine bir bak, içinde hayat kalmamış!
••
••
kitap işinde başarılı bir hakim olan ivan ilyiç'in, adım adım ölüme giden, etrafındaki insanların ise bunu hiç umursamadığını düşünmesine sebebiyet vermiş yaşamını konu edinir. ivan, yakınım dediği insanların sağlıklı, dinç ve acısız ruh halini kıskanır. eşine, kızına, iş arkadaşlarına... herkese alev püskürmektedir. kimsenin teşhis koyamadığı hastalığı ilerledikçe daha fazla küsmeye başlar hayata. zamanla hastalığı değil, ruhsal olarak çektiği acı onu ölüme götürmeye başlar.
••
konusu genel itibariyle böyle. hızlıca bitiyor ve cümlelerden anlamı tek başınıza çıkarmak zorunda kalıyorsunuz. yazar mana çıkarmanız için sadece cümleleri sunuyor önünüze. eğer "anlamadan bitti" diyorsanız tekrar okumanızı tavsiye edeceğim. bana bakmayın, çevirisi iğrenç bir yayınevinden okudum kitabı. yabancı yazarın kitap çevirisinde "allah rahatlık versin" yazıyordu, düşünün artık. *
buna rağmen beğendim, birçok cümlenin altını çizdim. azıcık daha param olsun güzel bir yayınevinden alıp okuyacağım. *
altını çizdiğim birkaç cümleyi de bırakayım;
••
tepeye tırmandığımı zannederken aslında bayır aşağı koşmak,
tam böyleydi durum. insanların gözünde giderek yükselirken, aynı anda hayat da benden o kadar eksiliyor, ayaklarımın altında çekilip gidiyordu. madem öyle, ölmeye hazır ol.
yıllar ilerledikçe ağırlık omuzlarına daha çok biniyordu. meğer başarılı bir yolda yürüdüğünü sandığı hâlde başarısızlığa doğru dört nala koşuyormuş da haberi yokmuş.
gözlerine bir bak, içinde hayat kalmamış!
••
devamını gör...
4.
anlattığı hikaye kadar anlatış tarzının da önemli olduğu kitaptır. okurken hasta ve ölüm döşeğinde bir insanın kendisiyle ilgilenilmesini beklediğini görürüz aslında o duruma düştüğümüzde bizde kahraman gibi hissedeceğiz büyük ihtimalle. buradan çıkaracağımız mesaj yardıma ihtiyacı olanlara * yardım etmemiz ve empati kurmamız gerektiğidir. kitabı çok eski zamanda okuduğumdan yanlışlıklarım olabilir fakat kendimizi o adam yerine koyarak okuduğumda o can sıkıntısını bizzat kendimde hissetmiştim. hatta bir mc(rapçi) * olarak bu kitabı okuduktan sonra sözlerimde yer vermiştim.
"ivan ilyiç'in ölümü kadar edebi ama sıradan bir hayat
kırışan kravat, gömlek yıkamak, hayat adamak sadece bankalara,
sıra beklerken zaman geçer,
senin ölmeni bekliyor akbabalar.."
"ivan ilyiç'in ölümü kadar edebi ama sıradan bir hayat
kırışan kravat, gömlek yıkamak, hayat adamak sadece bankalara,
sıra beklerken zaman geçer,
senin ölmeni bekliyor akbabalar.."
devamını gör...
5.
tolstoy'un muhteşem eseri. varoluşçuluğu edebiyatta en iyi kullanan yazarların başında tolstoy gelir desem abartmış olmama sanırım. ivan ilyiç'in ölümü de bu eserlerden biri. ivan ilyiç başarılı, iyi ailesi olan, hukuk okumuş hayatta her istediğini yapabilmiş biri. ölümünün yuklaştığı günlerde yaşamıyla ilgili dönüp bakışını ve değerlendirişini anlatıyor bu kitapta tolstoy. varoluşçuluğa ilgisi olanlar bu açıdan okusunlar bir kez daha
devamını gör...
6.
iş bankası kültür yayınları tarafından hasan ali yücel klasikler dizisi altında rusça aslından mazlum beyhan çevirisi ile karşımıza çıkan ivan ilyiç’in ölümü, açıkçası 104 sayfada insana yaşam dersi veren bir kitaptır. kitabın içeriğine dair yorumlarıma girmeden önce çevirisinin çok akıcı bir şekilde gerçekleştirildiği ve okurken zevk alacağınızı belirtmek isterim. çeviri işi mühim iş arkadaşlar. neyse.
kitabımızın kahramanı adından da anlaşılacağı üzere rusyada hayatını oldukça sıradan ve normal, daha doğrusu kurallara göre ve olması gerektiği gibi yaşayan ivan ilyiç’in ölümcül bir hastalığın pençesine düşmesiyle beraber başından geçenleri anlatmaktadır.
acaba merak ediyorum yukarıdaki cümlede bir şeyi fark ettiniz mi? hayatını toplumun öngördüğü kurallara ve standartlara göre yaşamış diyorum. evet düşünün bakalım, bu kişi aramızdan kim? cevap uzakta değil, içimizde.
ilyiç’in kitap boyunca sürekli daha bir yaşam kurma mücadelesi içerisinde kendi yaşamının, varlığının iplerini elinde bırakması, sonunda ölüm döşeğindeyken ben bu hayatı ne için ve kim için yaşadım sorusunu kendisine sorduğundaki cevapsızlığı ya da hayal kırıklığı, koskoca hayatında çocuğundan başka sevecek bir şey bulamaması gibi benzer hususlar emin olun size de kendi hayatınızı sorgulatacaktır.
çarpıcı bir eserdir, hazır değilseniz okumayın. çünkü fazla kafa yorarsanız yuva yıkar, insana kariyer değiştirir ama mutlaka okunması gerekir.
not: açıkçası piyasada iyi çevirisi yapıldığına inandığım bütün tolstoy kitaplarını bulma ve okuma amacında bir insanım. tolstoy okurken hiçbir kitabına inceliği ya da kalınlığı nedeniyle önyargılı yaklaşmamanızı kendinizi akışına bırakmanızı tavsiye ederim.
kitabımızın kahramanı adından da anlaşılacağı üzere rusyada hayatını oldukça sıradan ve normal, daha doğrusu kurallara göre ve olması gerektiği gibi yaşayan ivan ilyiç’in ölümcül bir hastalığın pençesine düşmesiyle beraber başından geçenleri anlatmaktadır.
acaba merak ediyorum yukarıdaki cümlede bir şeyi fark ettiniz mi? hayatını toplumun öngördüğü kurallara ve standartlara göre yaşamış diyorum. evet düşünün bakalım, bu kişi aramızdan kim? cevap uzakta değil, içimizde.
ilyiç’in kitap boyunca sürekli daha bir yaşam kurma mücadelesi içerisinde kendi yaşamının, varlığının iplerini elinde bırakması, sonunda ölüm döşeğindeyken ben bu hayatı ne için ve kim için yaşadım sorusunu kendisine sorduğundaki cevapsızlığı ya da hayal kırıklığı, koskoca hayatında çocuğundan başka sevecek bir şey bulamaması gibi benzer hususlar emin olun size de kendi hayatınızı sorgulatacaktır.
çarpıcı bir eserdir, hazır değilseniz okumayın. çünkü fazla kafa yorarsanız yuva yıkar, insana kariyer değiştirir ama mutlaka okunması gerekir.
not: açıkçası piyasada iyi çevirisi yapıldığına inandığım bütün tolstoy kitaplarını bulma ve okuma amacında bir insanım. tolstoy okurken hiçbir kitabına inceliği ya da kalınlığı nedeniyle önyargılı yaklaşmamanızı kendinizi akışına bırakmanızı tavsiye ederim.
devamını gör...
7.
bu eser alabilene çok şey katacak bir başyapıt. sarsıcı da olabilir.
azıcık anlayışı, dünyayı ve hayatı anlamlandırmaya çalışan bir insan görsem, bana bir kitap öner? ne okuyayım deseydi, bu eseri önerirdim.
özet mi? gidip kitabı okuyun. yok öyle malumat. gidip alıp kelimelerle aranda bir bağ kuracaksın. zamanını vereceksin. tabiki iyi bir çevirisini alıp okuyuverin. yoksa övgü yerine sövgü yaparsınız…
azıcık anlayışı, dünyayı ve hayatı anlamlandırmaya çalışan bir insan görsem, bana bir kitap öner? ne okuyayım deseydi, bu eseri önerirdim.
özet mi? gidip kitabı okuyun. yok öyle malumat. gidip alıp kelimelerle aranda bir bağ kuracaksın. zamanını vereceksin. tabiki iyi bir çevirisini alıp okuyuverin. yoksa övgü yerine sövgü yaparsınız…
devamını gör...
8.
ivan ilyiç öldü mü?
ıssız acun kaldı mı?
ödlek öcün aldı mı?
imdi yürek yırtılır
ölüm döşeğindeki ivan ilyiç'in hayatına dönüp bakması ve acaba istediğim şekilde yaşayabildim mi? diye geçmişini sorgulamasını konu alan tolstoy eseri.
kitapta herkesin alması gereken dersler var.
"yeni evde yeni maaşı alarak oturmaya başladılar. her zaman herkeste olduğu gibi evde bir oda, maaş da ihtiyaçlarından 500 ruble kadar eksikti"
ıssız acun kaldı mı?
ödlek öcün aldı mı?
imdi yürek yırtılır
ölüm döşeğindeki ivan ilyiç'in hayatına dönüp bakması ve acaba istediğim şekilde yaşayabildim mi? diye geçmişini sorgulamasını konu alan tolstoy eseri.
kitapta herkesin alması gereken dersler var.
"yeni evde yeni maaşı alarak oturmaya başladılar. her zaman herkeste olduğu gibi evde bir oda, maaş da ihtiyaçlarından 500 ruble kadar eksikti"
devamını gör...
9.
bence müthiş bir kitap.
anlatmak istediğini hiç uzatmadan anlatıyor ve bitiyor. ortalama 70 dakikada bitecek bir eser. sade ve basit gibi görünmesine rağmen yoğun ve güçlü bir eser. ölümün karanlığını, soğukluğunu, ürpertici halini tokat gibi çarparak gerçek şekilde anlatıyor.
okumayanlara kesinlikle tavsiye ederim.
anlatmak istediğini hiç uzatmadan anlatıyor ve bitiyor. ortalama 70 dakikada bitecek bir eser. sade ve basit gibi görünmesine rağmen yoğun ve güçlü bir eser. ölümün karanlığını, soğukluğunu, ürpertici halini tokat gibi çarparak gerçek şekilde anlatıyor.
okumayanlara kesinlikle tavsiye ederim.
devamını gör...
10.
geçen gün kütüphanede okuyup bitirdiğim bir kitap tek solukta bitirilebilir. kitap bir ölümle başlıyor.ivan ilyic in ölümü ve sonrasında ıvan in hayatından kesitler ve hastalığının seyri ile devam ediyor.ben şahsen kitabı sevdim okunabilir bir kitap gayet güzel on üzerinden sekiz veririm
devamını gör...
11.
bence bu kitabın en güzel yanı sonucunun yani ivan ilyiç'in ölümünün hiçbir önemi olmaması. kitabın ismine bakınca sanki en önemli şey buymuş gibi başlıyorsunuz ama asıl olay ivan ilyiç'in ölümü nasıl karşıladığı.
tolstoy çok keyif aldığım bir yazar değildi normalde ama bu kitap çok güzeldi. insanı kendi yaşamı ve ölümüyle ilgili çok fazla sorgulamalara sürüklüyor. uğruna vaktimizi harcadığımız işler, insanlar, değerler için biz neyiz? neredeyiz? ne anlama gelmekteyiz? hayatımız son bulduğunda geriye ne kalacak?
ölüm, yaşlılık gibi konuları çok irdeliyorum. bu konularda kitaplar okumak da her seferinde farklı bakış açıları kazandırdığından çok keyif alıyorum. varoluşsal sancılara sokabilir belki ama -artık- varlığımı sorgulamadan yokluğum hakkında düşünebiliyorum. ivan ilyiç'in ölümü de tam böyle bir ruh halini destekleyen bir kitap bence. etrafınızdaki insanların sizinle ilgili gerçek duygularını da sorgulamaniza sebep oluyor. bu noktada sinirlenip üzülüyorsunuz ivan ilyiç'le beraber.
bu kadar basit ve herkesin karşılaştığı bir olayın etrafında bu kadar etkileyici yazmak da her yiğidin harcı değildir heralde. her ne kadar çok sevmesem de tolstoyun yeteneği inkar edilemez...
tolstoy çok keyif aldığım bir yazar değildi normalde ama bu kitap çok güzeldi. insanı kendi yaşamı ve ölümüyle ilgili çok fazla sorgulamalara sürüklüyor. uğruna vaktimizi harcadığımız işler, insanlar, değerler için biz neyiz? neredeyiz? ne anlama gelmekteyiz? hayatımız son bulduğunda geriye ne kalacak?
ölüm, yaşlılık gibi konuları çok irdeliyorum. bu konularda kitaplar okumak da her seferinde farklı bakış açıları kazandırdığından çok keyif alıyorum. varoluşsal sancılara sokabilir belki ama -artık- varlığımı sorgulamadan yokluğum hakkında düşünebiliyorum. ivan ilyiç'in ölümü de tam böyle bir ruh halini destekleyen bir kitap bence. etrafınızdaki insanların sizinle ilgili gerçek duygularını da sorgulamaniza sebep oluyor. bu noktada sinirlenip üzülüyorsunuz ivan ilyiç'le beraber.
bu kadar basit ve herkesin karşılaştığı bir olayın etrafında bu kadar etkileyici yazmak da her yiğidin harcı değildir heralde. her ne kadar çok sevmesem de tolstoyun yeteneği inkar edilemez...
devamını gör...
12.
ivan ilyiç’in ölümü hakkında
tolstoy’un şu ana kadar okuduğum ilk kitabı olan bu kitap; kısa ve öz olmasının yanında türkiye iş bankası, mazlum beyhan tarafından da akıcı bir şekilde çevrilmiş. bir çırpıda okuyabileceğiniz, bittiğinde belki de ‘ben ne okudum şimdi ya?’ diyebilecek olanlarınızın olduğu; sıradan bir insanın kısa ve net ölüme giden trajik yaşam öyküsünü baştan sona anlatır. bu kitapla ilgili spoiler vermek oldukça zordur, isminden de anlaşılacağı üzere ivan’ın ölümü bizi çok şaşırtacak bir ‘plot twist’ yaşatmayacaktır bu kitapta, nedeni de adım adım bildiğimiz bir sona yaklaşıyor olmamızdandır. her şey öyle açık ve seçik bir şekilde ortadadır ki aslında, belki de bir okuyucu olarak beklediğimiz dramatik veya gizem duygusu yaratacak o ögeyi arar dururuz satırlarda. lakin yazar da tam olarak bu duyguyu kendimizin yaratmasını ve bu hikayedeki felsefi anlamı kendi içimizde aramamız gerektiğini amaçlamış olabilir diyelim. görünürde orta halli diyebileceğimiz bir ailede doğup zorluk çekmeden büyüyen ivan babası gibi hukuk alanında ilerleyip orada yükselmiştir de. çevresi tarafından sevilen ivan zamanı geldiğinde hatta üzerine çok düşünmeden diyebileceğimiz bir evlilikte yapmış ve tam olarak ‘comme il faut’* bir yaşam sürmüştür. bütün bunların aslında ‘olması gerektiği gibi’ olmadığını şu soruyu sorarak fark edebiliriz: ya ivan’ın yerinde biz olsaydık? en azından delikanlılık zamanına kadar aynı yaşam biçimini sürdürüp, kalan yerde bu denli hayatımızı doğru yaşayıp yaşamadığımızı sorgulamak ancak ölüm döşeğinde aklımıza gelecek kadar kendimize sorumsuzca ve saygısızca davranacak mıydık? bütün bu yaşam, hayat boyu çaba, aşk, çocuklar ve arkadaşlıklar... bunların hepsinden kuşkusuz emin olabilecek miydik? ivan’ı kendisine karşı suç işlemiş biri olarak da düşünebiliriz ve belki de düşünemeyiz de aynı zamanda. çünkü bu sorgulamayı yaparken hangimiz hayatımızın ereceği noktayı bu şekilde hayal etmiştir ki? ivan’a empati yapabilmekte oldukça zor geliyor bana, bir kitap karakterini hayatımda bir yerde canlandırmaya çalışıyorum ve onun gibi birini de pek tanımadım. kitabın ilk yarısında okurken haz etmediğim ivan kitabın sonunda ona acıdığım birine dönüşmüştü. şimdi şunu sorguluyorum; ivan’a acıma sebebim çevresindeki olanca yapayalnızlığın farkına son anlarında varması ve hayatının olması gerektiği gibi olmadığını yaşamak istediği şeyin ne olduğunu bilmeden bugüne kadar hiç düşünmeden bomboş geçirdiği için mi yoksa ölecek olan bir insanın çektiği acılardan dolayı ona duyulan bir acıma mı? ilki ağırlıkta olmakla birlikte iki duruma da empati yapabilmeye çalışıyor ve acıma duyuyorum. acınmakta ivan’ın istediği şeylerden birisiydi ve bunu son zamanlarında sadece tek bir kişinin gözlerinde görebiliyordu. o acınma duygusunu hayatı boyunca hiç tatmadan yaşamış ve bu duyguya bir özlem duyuyordu. yapayalnızdı; eşi, çocukları ve arkadaşları herkes onun çok yakında gerçekleşecek olan ölümünü yani kaçınılmaz sonu bekliyordu o olağanca yaşamak isterken. gerçekliğin farkına varması ona büyük bir ruhsal acı veriyor ve yapabileceği artık hiçbir şeyinin kalmadığını biliyordu, bu çaresizlik ve amansız bekleyiş sadece içinde hissettiği fizyolojik bir acıyı değil kalbinde de dayanılmaz bir ağrı oluşturuyordu. anılmak, sevilmek ve acınmak istiyordu. birçokları bazı özel yaşantılarda kendisine acınılmasını istemez lakin bu duygu belki de çok yanlış anlaşılıyordur. acıma bir insana gösterdiğimiz en dolaylı duygulardan biridir. o insana karşı nefret veya sevgi de duyabiliriz, bu durumda acıdığımız kişinin benliği ve yaşantısı diğer duygularımıza yön vermiş olur. ivan hastalıktan bitap düşmeden önce hayata yapılması gereken bir ödev, girip geçer not alınması gereken bir sınav gibi bakıyordu. en büyük hatası da buydu. çevresinde ilişkili olduğu kimseyle derin bağlar kurmadan, yaşamın bu yönünün gerçekliğinin farkında olmadan 30-40 seneyi devirmişti. karısına, ailesine ve çocuklarına duyduğu kayıtsızlık hali onları da kendi gibi birer ‘comme il faut’a dönüştürmüştü. ivan’ın onlara olan bu etkisinin yadsınamaz bir sebep olduğunu düşünüyorum. ve gün geldiğinde acıma beklediği insanların da ona sırtını dönüp kayıtsızca hayatlarında sanki yan odalarında biri acılar içerisinde ölümü beklemiyormuşçasına devam edebilmelerine olanak sağlayan şey buydu. gün gelir diğer herkeste birer ivan gibi ölümün bir görev, bir ödev, bir sınav olduğunu kaçınılmaz olası derecede normal olduğunu düşünüp kayıtsızlığını gizleyemeyebilir. ki öyledir de aslında ölüm gibi kavramlara kolektif bir biçimde baktığımızda sade bir kavramdan öte değildir. ancak ivan gibi ölümün bekleme odasında iken bütün hayatımızı sorgulayacak durumdaysak vay halimize. her şeyin bir yalandan ibaret olduğunun bütün çıplaklığıyla farkına varmak korkunç bir şey olsa gerek. bu durumda herkesin bu kitabı okumasını kendi yaşantısını sorgulayabilme cesareti gösterebilmeleri için öneriyorum ve ivan’ın da kendisine sorduğu gibi şu soruyu sormamız gerektiğini düşünüyorum: yapılması gereken ‘şey’ ne?
| comme il faut (fr. çr.) (olması gerektiği gibi.)*
tolstoy’un şu ana kadar okuduğum ilk kitabı olan bu kitap; kısa ve öz olmasının yanında türkiye iş bankası, mazlum beyhan tarafından da akıcı bir şekilde çevrilmiş. bir çırpıda okuyabileceğiniz, bittiğinde belki de ‘ben ne okudum şimdi ya?’ diyebilecek olanlarınızın olduğu; sıradan bir insanın kısa ve net ölüme giden trajik yaşam öyküsünü baştan sona anlatır. bu kitapla ilgili spoiler vermek oldukça zordur, isminden de anlaşılacağı üzere ivan’ın ölümü bizi çok şaşırtacak bir ‘plot twist’ yaşatmayacaktır bu kitapta, nedeni de adım adım bildiğimiz bir sona yaklaşıyor olmamızdandır. her şey öyle açık ve seçik bir şekilde ortadadır ki aslında, belki de bir okuyucu olarak beklediğimiz dramatik veya gizem duygusu yaratacak o ögeyi arar dururuz satırlarda. lakin yazar da tam olarak bu duyguyu kendimizin yaratmasını ve bu hikayedeki felsefi anlamı kendi içimizde aramamız gerektiğini amaçlamış olabilir diyelim. görünürde orta halli diyebileceğimiz bir ailede doğup zorluk çekmeden büyüyen ivan babası gibi hukuk alanında ilerleyip orada yükselmiştir de. çevresi tarafından sevilen ivan zamanı geldiğinde hatta üzerine çok düşünmeden diyebileceğimiz bir evlilikte yapmış ve tam olarak ‘comme il faut’* bir yaşam sürmüştür. bütün bunların aslında ‘olması gerektiği gibi’ olmadığını şu soruyu sorarak fark edebiliriz: ya ivan’ın yerinde biz olsaydık? en azından delikanlılık zamanına kadar aynı yaşam biçimini sürdürüp, kalan yerde bu denli hayatımızı doğru yaşayıp yaşamadığımızı sorgulamak ancak ölüm döşeğinde aklımıza gelecek kadar kendimize sorumsuzca ve saygısızca davranacak mıydık? bütün bu yaşam, hayat boyu çaba, aşk, çocuklar ve arkadaşlıklar... bunların hepsinden kuşkusuz emin olabilecek miydik? ivan’ı kendisine karşı suç işlemiş biri olarak da düşünebiliriz ve belki de düşünemeyiz de aynı zamanda. çünkü bu sorgulamayı yaparken hangimiz hayatımızın ereceği noktayı bu şekilde hayal etmiştir ki? ivan’a empati yapabilmekte oldukça zor geliyor bana, bir kitap karakterini hayatımda bir yerde canlandırmaya çalışıyorum ve onun gibi birini de pek tanımadım. kitabın ilk yarısında okurken haz etmediğim ivan kitabın sonunda ona acıdığım birine dönüşmüştü. şimdi şunu sorguluyorum; ivan’a acıma sebebim çevresindeki olanca yapayalnızlığın farkına son anlarında varması ve hayatının olması gerektiği gibi olmadığını yaşamak istediği şeyin ne olduğunu bilmeden bugüne kadar hiç düşünmeden bomboş geçirdiği için mi yoksa ölecek olan bir insanın çektiği acılardan dolayı ona duyulan bir acıma mı? ilki ağırlıkta olmakla birlikte iki duruma da empati yapabilmeye çalışıyor ve acıma duyuyorum. acınmakta ivan’ın istediği şeylerden birisiydi ve bunu son zamanlarında sadece tek bir kişinin gözlerinde görebiliyordu. o acınma duygusunu hayatı boyunca hiç tatmadan yaşamış ve bu duyguya bir özlem duyuyordu. yapayalnızdı; eşi, çocukları ve arkadaşları herkes onun çok yakında gerçekleşecek olan ölümünü yani kaçınılmaz sonu bekliyordu o olağanca yaşamak isterken. gerçekliğin farkına varması ona büyük bir ruhsal acı veriyor ve yapabileceği artık hiçbir şeyinin kalmadığını biliyordu, bu çaresizlik ve amansız bekleyiş sadece içinde hissettiği fizyolojik bir acıyı değil kalbinde de dayanılmaz bir ağrı oluşturuyordu. anılmak, sevilmek ve acınmak istiyordu. birçokları bazı özel yaşantılarda kendisine acınılmasını istemez lakin bu duygu belki de çok yanlış anlaşılıyordur. acıma bir insana gösterdiğimiz en dolaylı duygulardan biridir. o insana karşı nefret veya sevgi de duyabiliriz, bu durumda acıdığımız kişinin benliği ve yaşantısı diğer duygularımıza yön vermiş olur. ivan hastalıktan bitap düşmeden önce hayata yapılması gereken bir ödev, girip geçer not alınması gereken bir sınav gibi bakıyordu. en büyük hatası da buydu. çevresinde ilişkili olduğu kimseyle derin bağlar kurmadan, yaşamın bu yönünün gerçekliğinin farkında olmadan 30-40 seneyi devirmişti. karısına, ailesine ve çocuklarına duyduğu kayıtsızlık hali onları da kendi gibi birer ‘comme il faut’a dönüştürmüştü. ivan’ın onlara olan bu etkisinin yadsınamaz bir sebep olduğunu düşünüyorum. ve gün geldiğinde acıma beklediği insanların da ona sırtını dönüp kayıtsızca hayatlarında sanki yan odalarında biri acılar içerisinde ölümü beklemiyormuşçasına devam edebilmelerine olanak sağlayan şey buydu. gün gelir diğer herkeste birer ivan gibi ölümün bir görev, bir ödev, bir sınav olduğunu kaçınılmaz olası derecede normal olduğunu düşünüp kayıtsızlığını gizleyemeyebilir. ki öyledir de aslında ölüm gibi kavramlara kolektif bir biçimde baktığımızda sade bir kavramdan öte değildir. ancak ivan gibi ölümün bekleme odasında iken bütün hayatımızı sorgulayacak durumdaysak vay halimize. her şeyin bir yalandan ibaret olduğunun bütün çıplaklığıyla farkına varmak korkunç bir şey olsa gerek. bu durumda herkesin bu kitabı okumasını kendi yaşantısını sorgulayabilme cesareti gösterebilmeleri için öneriyorum ve ivan’ın da kendisine sorduğu gibi şu soruyu sormamız gerektiğini düşünüyorum: yapılması gereken ‘şey’ ne?
| comme il faut (fr. çr.) (olması gerektiği gibi.)*
devamını gör...
13.
şimdi öncelikle kitabı elinize aldığınızda sonunu tahmin etmek hiç zor değil. bu yüzden birkaç puan kırdım. ivan ilyiç'in, ivan ivanov ivanoviç lyiç gibi başka bir adı olmaması nedeniyle birkaç puan daha kırdım. karakterin ismi klasik rus romanlarına göre çok akılda kalıcı çünkü. he son olarak, klasik rus edebiyatı fakirliğini görmediğim için birkaç puan daha kırıyorum. kardeşim bana birkaç ruble için adam kesecek roman karakteri lazım. petersburg'da zengin ve üçüncü dereceden bir memuru ben ne yapayım?
ironiyi bir kenara bırakıp romana gelirsek, birisi size varoluşsal sancının ne demek olduğunu sorarsa hemen eline bu kitabı sıkıştırın. yaşadığınız hayatın, çevresel faktörler dışında, kendi elinizle şekillenen alanlarının ne kadar önemli olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı. yaptığımız tercihlerin ve sonuçlarının insanda bırakacağı etkileri anlatması bakımından muazzam. romanda bahsedilen ölüm, aslında fiziksel bir ölümden çok, düşüncelerin ve isteklerin ölmesini anlatan bir metafor olduğunu düşünüyorum bu nedenle.
insana özgü özgür iradenin ortadan kalktığı anlarda ne hissedeceğimizi yüzümüze vuruyor. bundan yüz küsür yıl önce yazılmış olsa da bugün dahi düştüğümüz boşlukların ruhsal çöküntülerini aktarması itibariyle hala güncel.
ironiyi bir kenara bırakıp romana gelirsek, birisi size varoluşsal sancının ne demek olduğunu sorarsa hemen eline bu kitabı sıkıştırın. yaşadığınız hayatın, çevresel faktörler dışında, kendi elinizle şekillenen alanlarının ne kadar önemli olduğu bundan daha iyi anlatılamazdı. yaptığımız tercihlerin ve sonuçlarının insanda bırakacağı etkileri anlatması bakımından muazzam. romanda bahsedilen ölüm, aslında fiziksel bir ölümden çok, düşüncelerin ve isteklerin ölmesini anlatan bir metafor olduğunu düşünüyorum bu nedenle.
insana özgü özgür iradenin ortadan kalktığı anlarda ne hissedeceğimizi yüzümüze vuruyor. bundan yüz küsür yıl önce yazılmış olsa da bugün dahi düştüğümüz boşlukların ruhsal çöküntülerini aktarması itibariyle hala güncel.
devamını gör...