yazar: aslı erdoğan
yıl: 1998
yazar iki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde ana karakterin tercümanlık yaparak hayatını geçindirme çabasını ve şehir hayatında yaşadıklarını ele alırken ikinci bölümde bunların yanı sıra karakterin yeşil defterine "kırmızı pelerinli kent" isminde yazdığı kitabını anlatır.
yıl: 1998
yazar iki bölümden oluşan kitabın ilk bölümünde ana karakterin tercümanlık yaparak hayatını geçindirme çabasını ve şehir hayatında yaşadıklarını ele alırken ikinci bölümde bunların yanı sıra karakterin yeşil defterine "kırmızı pelerinli kent" isminde yazdığı kitabını anlatır.
öne çıkanlar | diğer yorumlar
başlık "insan olun biraz" tarafından 08.07.2021 23:16 tarihinde açılmıştır.
1.
bir aslı erdoğan romanıdır.
aslı erdoğan dünya okurları tarafından geleceğe kalacak 50 yazar arasında gösterilen büyük bir yazardır. fransa’da yayımlanan edebiyat dergisi lire tarafından listeye dahil edilen aslı erdoğan bu listeye özellikle de ikinci romanı olan kırmızı pelerinli kent ile girmiştir.
kırmızı pelerinli kent bir roman aslında ama aslı erdoğan’a dair otobiyografik bir içeriğe de sahip. bahsi geçen şehir brezilya’nın rio de janeiro şehri. şehrin ismini okuyan insanların aklına hemen renkli karnavalların; müzik, dans ve eğlencenin; futbol ve coşkunun gelmesi doğal ama aslı erdoğan’ın anlattığı öteki rio.
öteki rio’yu okumak için bu şehre gelen ve asi bir kız olan özgür ile birlikte geziyoruz kitap boyunca. bu rio’da kan gövdeyi götürmekte. tecavüz, gasp, hırsızlık ve cinayet sokakların asıl sakinleri. favelalarda fakirlik ve suç kolkola gezmekte. açlık, sefalet, aids, istismara uğrayan çocuklar… istemediğiniz her şey brezilya sokaklarını ele geçirmiş durumda.
çok gerçekçi ve müthiş betimlemelerle dolu ancak okunması o kadar da kolay olmayan müthiş bir roman.
aslı erdoğan dünya okurları tarafından geleceğe kalacak 50 yazar arasında gösterilen büyük bir yazardır. fransa’da yayımlanan edebiyat dergisi lire tarafından listeye dahil edilen aslı erdoğan bu listeye özellikle de ikinci romanı olan kırmızı pelerinli kent ile girmiştir.
kırmızı pelerinli kent bir roman aslında ama aslı erdoğan’a dair otobiyografik bir içeriğe de sahip. bahsi geçen şehir brezilya’nın rio de janeiro şehri. şehrin ismini okuyan insanların aklına hemen renkli karnavalların; müzik, dans ve eğlencenin; futbol ve coşkunun gelmesi doğal ama aslı erdoğan’ın anlattığı öteki rio.
öteki rio’yu okumak için bu şehre gelen ve asi bir kız olan özgür ile birlikte geziyoruz kitap boyunca. bu rio’da kan gövdeyi götürmekte. tecavüz, gasp, hırsızlık ve cinayet sokakların asıl sakinleri. favelalarda fakirlik ve suç kolkola gezmekte. açlık, sefalet, aids, istismara uğrayan çocuklar… istemediğiniz her şey brezilya sokaklarını ele geçirmiş durumda.
çok gerçekçi ve müthiş betimlemelerle dolu ancak okunması o kadar da kolay olmayan müthiş bir roman.
devamını gör...
2.
aslı erdoğan'ın 2006 senesinde everest yayınları'ndan çıkan romanıdır.
aslı erdoğan'ın kalemiyle, birkaç sene evvel kabuk adam ile tanışmıştım. ve çok da sevmemiştim kabuk adam'ı. başka bir kitabını da okumamıştım. insan neyi sevdiğinden çok neyi sevmediği oluyor belki de. buralara geleceğiz.
edebiyat söz konusu olduğunda, bu mecrada açlıkla takip ettiğim tek isim sevgili insanolunbiraz. kendisini keşfettiğimde profilini hayli inceledim. sizler de yazdıklarını takip ettiyseniz fark etmişsinizdir ki kendisinin öldürmeyi kafaya koyduğu bazı yazarlar var. onun bu cinayetler silsilesindeki motivasyonuyla benim aslı erdoğan'ı öldürme isteğimi oluşturan motivasyon aynı mı bilemeyiz tabii ama hepsini göreceğiz.
her şeyden evvel bu kitap hakkında yazacaksam, şükrü erbaş'tan birkaç dize ile başlamak isterim.
yaşamayı kimse bağışlamaz bize
biz onu ölümün ana rahminden
aşka dönmüş bir beden arzusuyla
harf harf yaratarak çeker alırız.
çünkü ana karakter özgür'ün yaptığı bu. benim yapamadığım da bu.
hayatta tatmin ol(a)mamak ne demek çok iyi biliyorum. var olduğunu hissetmek için kendini olmayacak maceralara sürüklemenin ne demek olduğunu da çok iyi biliyorum. bilinç dışında seni en çok zorlayacak seçimi yapmayı, bilinçli olaraksa bununla mücadele etmeyi de çok iyi biliyorum. özgür'ün rio'ya giderek yaptığı bu, benim evden çıkmayarak yaptığım da belki bu. mümkün oldurabilsem yapabileceğim ise özgür gibi, beni en çok örseleyecek, yıpratacak şeyin bağrına dalmak.
başkalarının acıları ile yıpranan kişi için yapılabilecek en yanlış seçim, acı çeken insanlarla dolu yerlerde gezinmek. ama oralarda bir tatmin bulursun. acıdan tatmin olmak değildir bu, mazoşist bir zevk de olmaz. o tatmin öfkenin yatışmamasından, canlı kalmasından ve hatta harlanarak artmasından kaynaklanır.
öfke ve gerçekliği değiştirme arzusu, çünkü zaten memnun değildin bu gerçeklikten, çünkü zaten en başta kabul etmemiştin ve yanlıştı, ve değişmesinin imkansızlığı. işte insan bu noktada neye sığınır? kişi nasıl yepyeni bir gerçeklik yaratır? sanatçı çoğunlukla buradan doğar. insan huzurla sanat yapamaz. insan kendisini dinginleştirsin diye bir resim yapıyorsa, bir kitap yazıyorsa, bunu yaparken sakinleşiyorsa, huzur buluyorsa sanıyorum oradan iyi bir şey çıkmayacaktır. çünkü gerçekte insanın kendisini işin içine kattığı herhangi bir üretim, kendi içine bakması, kendi içine bakmaktan korkması, kendi içine bakmaktan kaçamaması, en temelde kendisiyle olan kavgada örselenmesi, sonra yarattığı şeyle olan kavgasından örselenmesi ile mümkün olacaktır. (çünkü sanatın da marazlı olanını severiz.) çok az sanatçı huzur içinde üretip huzur içinde ürettiği şeye bakma fırsatı bulur. çünkü dünyayla ve kendiyle derdi olmayanın sanatla ne işi olabilir? özgür'ün sigaraları uç uca ekleyerek ve bitmeyen bir susuzlukla yaptığı bu, benim yapamadığım da bu.
anlam el birliği ile yok edilmiş olabilir. anlam yoksa, kişinin yapabileceği tek şey içinde bir yaratıcı bulup anlam'ı yaratmak olacaktır. çünkü bizim aradığımızı ve bulduğumuzu / bulacağımızı sandığımız pek çok şey (aslında aşk da böyledir mesela) bizzat bizim tarafımızdan yaratılmak zorundadır. özgür'ün yapmaya çalıştığı bu, benim yapmaya çalıştığım da bu.
kendimi çok fazla dökmeden yazmaya çalıştığım tanımı bitirmek istersem, bu sefer kitaptan bir alıntı paylaşmam gerekir:
"sıfır noktası'na varan herkesin bildiğini o da biliyor artık, insanın yoluna çıkan bütün cesetler, onu tek bir yerinden, en zayıf yerinden vurur: kendi içindeki cesetten."
işte aslı erdoğan'ın (benim nezdimde) okuyucuya yaptığı da bu.
aslı erdoğan'ın kalemiyle, birkaç sene evvel kabuk adam ile tanışmıştım. ve çok da sevmemiştim kabuk adam'ı. başka bir kitabını da okumamıştım. insan neyi sevdiğinden çok neyi sevmediği oluyor belki de. buralara geleceğiz.
edebiyat söz konusu olduğunda, bu mecrada açlıkla takip ettiğim tek isim sevgili insanolunbiraz. kendisini keşfettiğimde profilini hayli inceledim. sizler de yazdıklarını takip ettiyseniz fark etmişsinizdir ki kendisinin öldürmeyi kafaya koyduğu bazı yazarlar var. onun bu cinayetler silsilesindeki motivasyonuyla benim aslı erdoğan'ı öldürme isteğimi oluşturan motivasyon aynı mı bilemeyiz tabii ama hepsini göreceğiz.
her şeyden evvel bu kitap hakkında yazacaksam, şükrü erbaş'tan birkaç dize ile başlamak isterim.
yaşamayı kimse bağışlamaz bize
biz onu ölümün ana rahminden
aşka dönmüş bir beden arzusuyla
harf harf yaratarak çeker alırız.
çünkü ana karakter özgür'ün yaptığı bu. benim yapamadığım da bu.
hayatta tatmin ol(a)mamak ne demek çok iyi biliyorum. var olduğunu hissetmek için kendini olmayacak maceralara sürüklemenin ne demek olduğunu da çok iyi biliyorum. bilinç dışında seni en çok zorlayacak seçimi yapmayı, bilinçli olaraksa bununla mücadele etmeyi de çok iyi biliyorum. özgür'ün rio'ya giderek yaptığı bu, benim evden çıkmayarak yaptığım da belki bu. mümkün oldurabilsem yapabileceğim ise özgür gibi, beni en çok örseleyecek, yıpratacak şeyin bağrına dalmak.
başkalarının acıları ile yıpranan kişi için yapılabilecek en yanlış seçim, acı çeken insanlarla dolu yerlerde gezinmek. ama oralarda bir tatmin bulursun. acıdan tatmin olmak değildir bu, mazoşist bir zevk de olmaz. o tatmin öfkenin yatışmamasından, canlı kalmasından ve hatta harlanarak artmasından kaynaklanır.
öfke ve gerçekliği değiştirme arzusu, çünkü zaten memnun değildin bu gerçeklikten, çünkü zaten en başta kabul etmemiştin ve yanlıştı, ve değişmesinin imkansızlığı. işte insan bu noktada neye sığınır? kişi nasıl yepyeni bir gerçeklik yaratır? sanatçı çoğunlukla buradan doğar. insan huzurla sanat yapamaz. insan kendisini dinginleştirsin diye bir resim yapıyorsa, bir kitap yazıyorsa, bunu yaparken sakinleşiyorsa, huzur buluyorsa sanıyorum oradan iyi bir şey çıkmayacaktır. çünkü gerçekte insanın kendisini işin içine kattığı herhangi bir üretim, kendi içine bakması, kendi içine bakmaktan korkması, kendi içine bakmaktan kaçamaması, en temelde kendisiyle olan kavgada örselenmesi, sonra yarattığı şeyle olan kavgasından örselenmesi ile mümkün olacaktır. (çünkü sanatın da marazlı olanını severiz.) çok az sanatçı huzur içinde üretip huzur içinde ürettiği şeye bakma fırsatı bulur. çünkü dünyayla ve kendiyle derdi olmayanın sanatla ne işi olabilir? özgür'ün sigaraları uç uca ekleyerek ve bitmeyen bir susuzlukla yaptığı bu, benim yapamadığım da bu.
anlam el birliği ile yok edilmiş olabilir. anlam yoksa, kişinin yapabileceği tek şey içinde bir yaratıcı bulup anlam'ı yaratmak olacaktır. çünkü bizim aradığımızı ve bulduğumuzu / bulacağımızı sandığımız pek çok şey (aslında aşk da böyledir mesela) bizzat bizim tarafımızdan yaratılmak zorundadır. özgür'ün yapmaya çalıştığı bu, benim yapmaya çalıştığım da bu.
kendimi çok fazla dökmeden yazmaya çalıştığım tanımı bitirmek istersem, bu sefer kitaptan bir alıntı paylaşmam gerekir:
"sıfır noktası'na varan herkesin bildiğini o da biliyor artık, insanın yoluna çıkan bütün cesetler, onu tek bir yerinden, en zayıf yerinden vurur: kendi içindeki cesetten."
işte aslı erdoğan'ın (benim nezdimde) okuyucuya yaptığı da bu.
devamını gör...
