kırmızı saatler

kırmızı saatler etkileyici bir kitap değil bana göre. edebi bir şaheser de değil. ama çok sevdim. peki neden mi? kadınların anne kavramı üzerinden ne kadar başkaları tarafından kontrol edilmek istendiğini bu kadar açık bir şekilde anlattığı için. anne olmak istemek, anne olmak istememek, anne olamamak bir kadını tanımlamaz ya da eksik yapmaz. dört karakter üzerinden bu konu öyle iyi anlatılmış ki. her karakterin hayatı okurken insanı düşündürüyor. devletlerin bedenlerimize bu kadar müdahale etmesi de insanı çileden çıkarıyor. distopik bir kitap ve yaşananlar henüz gerçek olmasa da bekar insanların evlat edinmesinin önüne geçilmesi, kürtajın yasaklanması ve daha neler neler. devlet o kadar kafayı yemiş ki nerdeyse yere düşen spermi bile canlı sayıp düşüreni cinayetten suçlu bulup ceza verecek. şimdi biraz da karakterlerimize bakalım.

ro, anne olmak isteyen ve sperm bankasından aşılama yaptırarak anne olmaya çalışan bir kadın. çok az bir süresi var çünkü yasa çıkarsa bu yasaklanacak. üstelik bekar olduğu için evlat da edinemez. bir şeyler yapması lazım.


susan, iki çocuğu var ve onları çok seviyor. ama o kadar kendine zamanı kalmıyor ve kocası o kadar sorumsuz ki evliliğiyle ilgili büyük şüpheleri var. o sadece iki çocuğuna bakmak istiyor. üçüncü bir yetişkin çocuğa bakacak gücü yok.


gin, doğanın şifasını öğrenip onu kullanan ve kulübesinde yaşayan bir kadın. herkes ona cadı diyor ve her kötü olayı ondan biliyorlar. devletin gözü gin'in üzerinde çünkü anne olmak istemeyenlere yardım ediyor. devlet için o bir katil.


mattie, daha on altı yaşında bile değil ama başında büyük bir dert var. yasaların kabul edilmesi onun da aleyhine ve süre işliyor. acele etmesi lazım.


kırmızı saatler kadın tahmini temsil eden bir isim. dört kadın ve onların birbirine bir yerden bağlı hayatları ve kırmızı saatlerinin hikayesi.