bilmezdim gözlerinin bu kadar güzel olduğunu, sesinin kulağıma bu kadar güzel geldiğini ve verdiği sözlerin arkasında durmayışını...
ben senin ilk gözlerini görmedim. senden önce senin kelimelerini gördüm kelimelerinden çıkardım ben seni ,bazen eksilttim bazense karşı karşıya geldik. sesin.. sesini en fazla iki defa duydum ama hiç hiçbir zerresi kalmadı aklımda...
benim görmek istediğim tek şey verdiğin sözü tutmandı sen söz verdin ama o benim için bir umut oldu sonra o umut yerle bir oldu hiçbir şeyi görmeseydim de güvendiğime pişman etmeseydin
devamını gör...
ders:anlatım bozuklukları

kitap yazarsanız ilk paragrafınız ne olurdu?

doğrusu: kitap yazsanız ilk paragrafı ne olurdu?

ilk paragrafınız(sizin değil, kitabın paragrafı)

kitap yazarsanız (geniş zamanda çekimlendiği için soru cümlesi de geniş zamanlı olmalı.)
devamını gör...
o müziği sevmezdi. hatta nefret ederdi. nasıl olurdu anlamazdım. müzik gibi tesiri kuvvetli bir ilaç daha yoktu dünyada. kimileri sözleriyle merhem olurdu yaralarımıza kimileri de ezgileriyle. ama hep sarardı yaraları. halbuki o, sanki en derininde kabuk tutması yıllar almış bir yarayı deşiyormuş gibi kaçardı müzikten. radyo çalmazdı arabasında. bilhakis aldığı her arabanın bozardı radyosunu belki arabasına binen biri yanlışlıkla açar diye. komşusunun müziğini bile duymamak için evde kulak tıpacı kullanırdı. telefonu bile her daim titreşimde olurdu. biri arayınca bir müzik çalmasın diye. çok düşünürdüm neden müzikten bu kadar nefret ediyor diye. sonra bir sonuca vardım. bir şeyden kaçıyorsanız onu sevmiyorsunuzdur ama bir şeyle bir daha asla karşılaşmamak için çabalıyorsanız işte o şeye aşıksınız.
o müziğe âşıktı aslında ama hayatının bir yerinde müzikle onun arasına bir şey girmişti. belki bir eşya belki bir insan. bunu bilemezdim. onu müziğe bu denli küstürecek çok güçlü ve çok özel bir neden olmalıydı.
devamını gör...
yaşadım.
devamını gör...
aylardan nisandı. ben dışarıya bakardım. güneş tüm sıcaklığı ile insanlığı ısıtırdı.
devamını gör...
güneşten gözlerini açamayacak kadar aciz ama cürmünü aşan planlar yapacak ve uygulayacak kadar gücü toplamasına yetecek bir güne uyandı. hayır ya o planları bir yıldır yapıyordu. bugün sadece uygulamaya başlayacağı ilk gündü. plan yapılan yılın her günü için bir cinayet. elbette yakalanmayacaktı. zaten kim görüyordu ki onu?
devamını gör...
o haltı da yedim bir kaç kere biri şöyle başlıyor:


thames nehri ingiltere’de yaşamı ikiye böler. ve ingilizler bu bölünmüşlüğü fark etmiyormuş gibi yaşarlar. başka çareleri olmadığından. bazen çaresizlik insanı salak gibi göstermeye yeter. hatta artar bile. londra şehrini başlangıç olarak kabul eden sadece coğrafyacılar değildir. birçok geri kalmış ülke insanının hayalini süsler bu şehir. hayaller kurarak büyümek sadece üçüncü dünya ülkelerine aittir. gerçekler ise anakaranın batısında kalmıştır onlara göre. hayalperestler ve realistler bir arada yaşar londra’da…
devamını gör...
elinde tuttuğu mektuptan başını kaldırdı. umursamaz görünüyordu ama değildi. kendini ömrü boyunca ayrıcalıklı hissetmişti ama değildi. ne çok zekiydi ne de çok aptal. ne üstün başarıları vardı ne de rezil başarısızlıkları. ne çok arzulanandı ne de çok arzulayan. sıradan biriydi ama bugüne kadar bunu hiç düşünmemişti. "sadece bir ahmağım" diye fısıldadı aynadaki aksine. şimdi sıradanlığıyla yüzleşiyor ve milyarlarca sıradan insanın sıradan sorusunu soruyordu kendine: neden ben?
devamını gör...
derler ya hayat çok zor, insanlar karşık vs vs... zor da kelimemi arkadaş bu duruma bi kelime yok hani ultra mega çoook zor ve karışık deriz anca yeter. hayvanları, bitkileri anlamak insanları anlamaktan daha kolaymış biliyor musunuz? bence insan açık kitap gibi düşünülebilir. konuşabiliyor, konuştuklarını düşündüklerini eyleme dönüştürebiliyor, tepki verebiliyor, bi konu hakkında bir çok çözüm üretip ve doğru-yanlışı seçerek iradesi ile hareket edebiliyor. ama bunları yapamayan ne olduklarını, neye tepki verdiğini ya da şöyle diyelim hepsinde aynı tepki alamadığımız bir varlığı yıllar sonra çözmüşler. ama gelin görün bu açık kitap olan insanların yeri geldiğinde göklere çıkaran yeri geldiğinde yerden vuran bi varlığın neden bunları yaptığını anlamdıramıyoruz. ve bide bu kişiler nasıl hayatına girdiği konusu var... ah dostum gel seninle bi bunu tartışalım.
devamını gör...
tüm olasılıkların gerçekleştiği bi dünyada yaşamak sıkıcı bi hal almaya başlamıştı.
devamını gör...
sefiller açılın, büyüğünüz geliyor.
devamını gör...
yazıyorum zaten

"bu başlangıcın dahi bir ön sözü vardır: “kelimeden önce aşk vardır”. işin özü, kelimeyi önceleyen aşk’ı bile kelimeler ile anlatmaya çalışmanın beyhude güzelliğindedir. bilimsel bilginin bilgi edinmede tek yöntem olmadığına dair hissiyatımdan aldığım ders ile felsefenin kelime’den (logos) önce geleni anlatmanın “en iyi” yolu olduğunu söyleyemem. eğer söyleseydim, bu durum diğer birçok ifade tarzına haksızlık olurdu. şimdilik benim bildiğim, bir şeyin “en iyi” olmadığını söylemenin başka bir şeyi en iyi yapmayacağıdır. güzelliği ifade etmenin sonsuz yollarından birini seçip o ifadeye hâkim olmayı (felsefe) ya da olmamayı “en iyi” yapmak öncelikle güzelliğe ket vurur. seçmeden, gücümün yettiği yere kadar bilgiye giden her yolu deneyimlemek tek yolumdur. eğer söyleyeceklerimde bir hâkimlik sezilirse bu durum konuya, aşk’a, pek de hâkim olmadığımın işaretidir. “konuya hakimliği, hakimlik (yargıçlık) olarak değil hakimlik (hekimlik) olarak gördüğüm için hakimlikten (alimlik) hakimliğe (filozofluk) heves ettim”. anlam olmadan kelimenin ne hallere düştüğünü zihnimizdeki parantezleri kaldırdıktan sonra sözü tekrar okuyarak görebiliriz."
devamını gör...
ben sadece yemek istiyorum. herşeyi, herkesi ve heryeri... ait olmadığımın en acı şekilde gösterildiği yerlerde bana öcü gibi davranan insanları meze yapmak, bunlara sebep olan toplumsal değerleri de ana öğün olarak mideme indirmek ve sonrasında bana bakan diğer insanların pörtlemiş gözlerine bakıp, gülümseyerek 'yedim' demek istiyorum.
devamını gör...
birçok heves biriktirmişti içinde. okumak istiyordu. kocaman kocaman bir çocuk olmasının getirdiği avantajla atletizme yönelmek istediğinin de farkındaydı. bulabildiği en ufak fırsatlarda buğday tarlalarına giden yolda terlikleriyle koşmaya çalışıyordu. ama onun bilmediği, herkesin ondan daha iyi anladığı tek bir şey vardı. o bir kız çocuğuydu.
devamını gör...
bir şeylere zamanım kalmamış gibi. erken değil mi bunun için? ben daha kendimi bulamadım ki
devamını gör...
geçende de son cümlemizin ne olacağıyla ilgili bir başlık görmüştüm. böyle böyle fikirlerimizi yürütüyor dış güçler, dış mihraklar. kendinize dikkat edin güzel insanlar.*
devamını gör...
inanmak istemişti. masallardaki kahramanlar gerçek olabilir miydi? olmuştu..
bir bakıma, bir serapın içinde bulmuştu belki de kendini. bütün kotkuları, heyecanları, zaman zaman geçirdiği anksiyete nöbetleri, hayata karşı o ürkek bakış açısı bile yok oluvermişti o rüyanın içinde. uyanmak istemiyor gibiydi bu seraptan, rüyadan. oysa ki farkında bile değildi bir rüya gördüğünün. o bahsedilen “en tanınmış kırmızılarda açan” gülleri görmek istemiyordu. ancak korktuğu başına geldi. bir gece gördü. anımsadı o sözü. fakat o gülden değil ama, yanındaki solmuş, benzi sararmış gülden bir yaprak düşüverdi. bu hikayeyi biliyordu. gün batacak ve kuşlar yuvalarına dönecekti. sevdiğine mi yanmalıydı, yandığına mı?…
devamını gör...
yazıyorum zaten, şöyle;

ince yağmur damlalarının cama çarpma sesini keyifle dinleyip kitabın en heyecanlı yerini okurken insanın başına en fazla ne gelebilir ki? ama hiç de düşündüğü gibi olmadı. dışarıdan kopan çığlık her şeyi değiştirdi. hızlıca pencereye doğru koşup hafifçe perdeyi araladı. dışarıda iki adam boğuşuyordu. adamlardan birinin kolundaki dövme dikkatini çekti, sanki daha önce görmüş gibiydi. bulutların arasından çıkan ayın ışığıyla dövmeyi daha net görebildi. bir yılan dövmesiydi. hatırladı; annesini ve babasını öldüren adamın kolundaki dövmenin aynısıydı. şimdi ise o dövmeye sahip birisi evinin önündeydi. üstelik elinde bıçakla bir adamla dövüşüyordu. bir iki adım pencereden uzaklaştı, hızlıca bodrum katına indi. arkasından kapıyı kilitledi. telefonun ışığını açıp yere çöktü. dizleri titriyordu. yoksa o adam başladığı işi bitirmeye mi geliyordu?
devamını gör...
hemen herkes o'nu ''kadın düşmanı'' olarak biliyordu... fakat bilmedikleri bir şey vardı; o sadece, toplumun geneline yayılmış kronik bir mutsuzluğu, tüm zorluklara rağmen ortadan kaldırmaya ant içmişti... kadın, erkek ayırt etmeden...
devamını gör...
“duyduğu son cümleyle bir süredir ortalarda gözükmeyen can sıkıntısı baharda köklerinden yeniden çıkan çiçek gibi dirilivermişti. üstelik en yakın arkadaşı derin düşünceler de iki bira kapıp camı tıklatmaya başlamıştı.”
hikayenin ortasından başlayıp ilerleyen bölümlerde geriye dönüşler yaparak başlangıcı anlatan işleri hep beğenmişimdir. üstelik okuyucuyu başından itibaren yakalama ihtimali de daha yüksektir. büyük ihtimalle benimki de bu tarz olurdu.
devamını gör...

bu başlığa tanım girmek için olabilirsiniz.

zaten üye iseniz giriş yapabilirsiniz.

"kitap yazarsanız ilk paragrafınız ne olurdu sorusu" ile benzer başlıklar

normal sözlük'ü kullanarak 3. parti dahil tarayıcı çerezlerinin kullanımına izin vermektesiniz. Daha detaylı bilgi için çerez ve gizlilik politikamıza bakabilirsiniz.

online yazar listesini görmek için lütfen giriş yapın.
zaman tüneli köftehor rehberi portakal normal radyo kütüphane kulüpler renk modu online yazarlar puan tablosu yönetim kadrosu istatistikler iletişim