1.
herkesin dilindeki topluluk. kim sahi bu küreselciler?
devamını gör...
2.
kürselciler; amerika birleşik devletlerinde bulunan, abd başkanlık seçimlerinde demokratları destekleyen, ulus devletlere karşı olan neoliberalizmin ve siyonizmin neferleridirler. küreselciler, küresel sermayenin elemanları olup ulusal emeğe ve pazarlara düşman soysuzdurlar. bugün batı'da sjw gibi akımları, ulus-devletlerin yapısını bozan mülteciseverliği fonlayanlar da küreselcilerdir. mülteci istilası; george soros, rockefeller ailesi, rothschild ailesi gibi küreselci neoliberal sermayedarların bir komplosudur. türkiyedeki akp-mhp hükümeti ve onun yardakçıları sarı muhalefet, siyonist küreselcilerin piyonlarıdır.
küreselciler, elinde büyük teknoloji şirketlerini ve sermayeyi bulunduran vatansız güruhtur. küreselcilerin zıttı ulusalcılardır.
küreselciler, elinde büyük teknoloji şirketlerini ve sermayeyi bulunduran vatansız güruhtur. küreselcilerin zıttı ulusalcılardır.
devamını gör...
3.
mükemmel aparat. her yere kopyalayıp yapıştırabileceğimiz biz sözcük. konu ne olursa olsun. mesnet bulamadığımız ne varsa. delil, ispat, ölçülebilirlik falan hiç gerekmiyor. post-truth çağının gözdesi.
devamını gör...
4.
tam da az önce izlediğim şu videoyu hangi başlığa iliştirip yerli tohumun yasaklanıp 3-5 tane küreselcinin tarım ve gıda politikalarında tüm gücü ellerinde bulundurmasının bir ülke için, insanlık için, ve hatta gezegendeki canlılık için ne kadar tehlikeli olabileceğinden bahsedecektim. sol tarafta bu başlık beliriverdi.
türkiye'de akp dönemiyle tarım sektörünü alt üst ederek çiftçiye anamızı ağlattın dedirten politikalar afrika ülkelerine de güya iklim değişikliğine dayanıklı, bilimsel ve yardımsever gibi sözcüklerle güzellenerek girip ülkelerin tarım politikalarını, topraklarını ele geçirmişler. iklim değişikliğini reddetmiyorum, ama dünya ekonomik forumundan* adamların birkaç tane popüler anahtar kelime* kullanarak sözde faydalı projeler getirdiklerinde temkinli yaklaşılması taraftarıyım. hindistan bu tipler yüzünden büyük sorunlar yaşamış, ve halk şimdilerde küresel tarım şirketlerinin yerli tohumları yasaklatan dayatmalarına karşı daha dikkatliler. şurada grace blakeley bu konudan biraz bahsetmiş. hindistan'da yaşanan, çiftçilerin ürünlerini pazar fiyatına satamayıp zarar etmeleri, borçlarını ödeyemeyip batmaları türk tarımında da gördüğümüz sorunlardan bazıları.
afrika'da ise yüzlerce yıldır çeşitli ata tohumlarıyla takas yaparak tarım yapan küçük çiftçileri batırmışlar. daha fazla verim, daha sağlıklı gıdalar, açlığı bitirme gibi vaatlerle halkı küresel tohum, gübre, ilaç şirketlerine mecbur bırakmışlar. videoda bu işin vitrininde bill ve melinda gates vakfıyla rockefeller ailesi olduğundan bahsedilmiş. önce geçen yüzyılın ortalarından sonra da yaklaşık 20 yıl önce verdikleri sözler hep boş çıkmış. kaybeden afrikalı küçük çiftçiler ve biyoçeşitliliği azalan doğa olmuş. kazanansa küresel şirketler olmuş. bill gates'in türkiye'den de büyük miktarlarda tarım arazileri satın aldığına dair haberler çıkmıştı bir ara. o haberler de 2002'den beri tepemizde (bkz: bop eş başkanı) varken ve zehirli tarım ürünleri arttığı için muhtemelen doğru. videoda bill gates diyor ki "avrupalı devletlerin çoğu bizim bu teklifimizi kabul etmediler. onların açlık ve yeterli gıdaya ulaşmada sorunları yok tabi. onlar daha kaliteli gıdalara yüksek fiyatlar ödeyebiliyorlar." şimdilerde daha kaliteli, premium yada organik etiketlerle satılan gıdalar 20-25 yıl öncesine kadar aslında normal gıdalardı. bu herifçioğulları bilimsellik, çevrecilik, yardımseverlik reklamı altında dünya tarım sektörünü ellerine geçirmeye başlayınca halkın normalde ulaştığı gıdaların kalitesi düştü/düşürüldü. belli başlı küresel şirketlerin sattığı tohumlar, yine o şirketlerin gübreleriyle ve ilaçlarıyla yetiştirilir oldu.
hatta o şirketler girdikleri ülkelerde kendi tohumlarının verimlerini düşürdüğü bahanesiyle çevre tarlalarda başka tohum kullandırılmasını bile yasaklatabiliyorlar. çiftçiler hangi tohumu kullanırsa kullansın, benim tohumlarımı da komşusundan görüp beğenirse alsın demiyor. devasa genişlikte tarım alanlarında toprağa sadece bunların ürünlerinin dökülmesini sağlıyorlar. adamlar kendi vatandaşları olan abd'li çiftçileri bile bundan muzdarip hale getirmişler, farklı marka yada yerli tohum kullanan çiftçileri şikayet edip devlete ceza yazdırıyorlarmış. aman bizim dayanıklı, verimli ama piç* tohumlarımız başka tohumlarla tozlaşıp bizim ürünlerimizi kullanmayan çiftçiye fayda sağlamasın derdindeler. küresel tarım alanındaki bazı şirketler (bkz: monsanto), (bkz: bayer), (bkz: syngenta), (bkz: cargill), (bkz: dupont). araştırdığınızda hepsinin ayrı bir rezilliğini bulabilirsiniz. youtube'da bu şirketlerin adlarını teker teker aratın, ingilizceniz varsa çiftçilerden duyacağınız şeylerden sonra, bunların dünya genelindeki gıda güvenliği için ne kadar büyük bir tehdit olduklarını göreceksiniz. mesela türkiye'de de faaliyet gösteren abd'de kurulmuş cargill'in wikipedia sayfasında bile criticism başlığında çocuk kaçırmadan, zehirli gıda üretimine, toprak çalmadan vergi kaçırmaya ve ormanların yok edilmesine kadar bir sürü suçlama mevcut. buradan dünya tarımının büyük çoğunluğunu kontrol eden, tohum, gübre ve tarım kimyasalları üreten bu firmaların gıda üretimi gibi en temel ihtiyaçlarımızdan biri üzerindeki gücünün ve etkisinin farkında olmak ve bunu acilen azaltmak lazım. elinde parayı, toprağı ve gıdayı koz olarak tutan bu yeryüzündeki şeytanların yapabileceklerinin sınırı yok.
ayrıca bu laboratuvar ürünü piç tohumlarla bilerek kendilerine ters giden devletlerin halklarına hastalık yapıcı tohumlar satmayacakları ne malum? yada tamamen bu şirketlere mahkum kalmış, yerli tohum bankası kurmamış, ata tohumlarını tamamen kaybetmiş bir ülkeye "savunma sanayini geliştirmeyeceksin, bizim kurduğumuz terör örgütleriyle savaşmayacaksın. yoksa sana bu yıl tohum yok, aç bırakacağız sizi." diyemezler mi? gıda sektörünün bilirkişisi değilim, düpedüz akp'li dayı seviyesinde spekülasyon yapıyorum şu an. ama her fırsatta kendilerini zengin etmenin, serveti aşağı sınıflardan kendilerine taşımanın cafcaflı isimler altında yolunu bulmuş "çetelere" güvenmiyor olmam bence çok doğal. bunca yıl gördüğümüz onca kötülükten sonra biyolojik savaş için gıdayı kullanmayacaklarını bilemezsiniz. atıyorum insanlarda üreme sistemini olumsuz etkiletecek, yada insanlarda bir tür hastalık çıkaracak şekilde genetiği değiştirilmiş domates tohumu yapsalar kimin haberi olacak da engelleyecek? yada aldıkları tarım topraklarını zehirleyip yer altı suyuna kadar ülkeyi mahvedip çoraklaştırsalar kim ne yapacak?
bu ülkede millet 4-5 tane daire alabilmek için kentsel dönüşüm adı altında şehirlerimizi çöplüğe çevirdi, hangimiz "aga bu nedir, durun yaşam şartlarımızı mahvediyorsunuz, böyle şehir mi kurulur, deniz kumundan gökdelen mi dikilir" diye engel olabildik? bu da benzer. tepeden tırnağa pek çok kişinin sadece kazandığı paraya bakıp bugününü ve geleceğini yok eden bilinçsiz insanların varlığı sayesinde bu küreselciler ülkeleri "işgal" edebiliyorlar işte. bu verdiğim örnek dünyada kapsamlı şekilde söz sahibi olan küreselcilerin oyun alanlarından sadece birisi. amazon mesela köle gibi işçi çalıştırıp yerel esnafların batmasını sağladı, bezos şimdi dünyanın en zenginleri arasında. musk ukraynalılara starlinki kapatırım, mal gibi kalırsınız dedi. zuckerberg'in kişisel verileri satması meselesi var. wikileaks'ten, pizzagate'e ve epstein adasına kadar çeşitli ve iğrenç işler peşindeler ki... mesela greta thunberg sevimsizini güya çevreci diye parlattılar, ama geçenlerde gelmiş pkk propagandası yapıyor. türkiye'yi, koca bir ülkeyi ve milletini küreselcilerin, liberal solcuların ve vatan hainlerinin de takip ettikleri program içeriğine göre kötülüyor. neyse, konu çok dağıldı. ama gerçekten çok derin ve uzun uzadıya yazılabilecek bir konu bu. eminim alanında bilgili yazarlar vardır ve daha derli toplu, daha kapsamlı şekilde bahsedebilirler.
verimi yüksek tohumlar kullanılacaksa türk devleti türk araştırmacılara ürettirsin. hani derler ya dışarda içine ne konduğu belli değil, evde yiyelim diye, onun gibi. devasa bir ülkeyiz, çoraklaşmış arazilerimizi iyileştirme, suyu akıllı kullanma, tarımda bağımsız olma gibi seçeneklerimiz varken neden yabancı şirketlere halk maruz ve mecbur bırakılır ki? çiftçiler bunu neden eleştirmez, aksine gidip akp'ye oy verir ki? sen kendin de beslendiğin toprağının, ürününün zehirlendiğini, suyu hunharca kullanıp bitirdiğini, alt tarafı tohum almak için bile sürekli yurt dışına mecbur kaldığını, aracıların senden çok kar ettiğini vs. fark edemiyor musun? hem bireysel çapta hem de ülke çapında tarımda kendi kendimize yetebilecek bir potansiyelimiz var. abd, kanada, israil, yeni zelanda gibi ülkelerden youtuber'lar 4 dönüm ila 20 dönüm arasındaki arazilerinden 4 kişilik bir aileye bir yılda yetecek gıdanın çoğunu üretiyor. homesteading deniyor buna. insanlar kapitalizmin beşiğinde kapitalizmin vahşi doğasından nefret etmişler. corporate america'nın insanları hem ruhen hem de fiziksel olarak tüketmesine tepki olarak köye dönüp çocuklarıyla beraber huzurlu bir yaşam ve aç gözlü ekonomik sistemden bağımsızlık arıyorlar. türkiye'de de ekolojik köy gibi girişimler var ama faşist sistemden ne kadar bağımsız olarak tarım yapıp yaşayabileceksin ki. birlik olup politikacıların elini zorlayarak sürdürülebilir temiz tarımı küçük çiftçinin yapması için farkındalık oluşturulmalı. bunca eğitimli işsiz, yüksek gıda ithalatı ve geniş topraklarımız varken hem doğaya hem de insanlarımıza gerçekten yazık ediliyor. ve bunlar büyük ölçüde küreselcilerin dünya politikasını her alanda etkilemeleri yüzünden yaşanıyor. küreselciler (bkz: dutch east india company)'nin iyice profesyonelleşmiş hali.
türkiye'de akp dönemiyle tarım sektörünü alt üst ederek çiftçiye anamızı ağlattın dedirten politikalar afrika ülkelerine de güya iklim değişikliğine dayanıklı, bilimsel ve yardımsever gibi sözcüklerle güzellenerek girip ülkelerin tarım politikalarını, topraklarını ele geçirmişler. iklim değişikliğini reddetmiyorum, ama dünya ekonomik forumundan* adamların birkaç tane popüler anahtar kelime* kullanarak sözde faydalı projeler getirdiklerinde temkinli yaklaşılması taraftarıyım. hindistan bu tipler yüzünden büyük sorunlar yaşamış, ve halk şimdilerde küresel tarım şirketlerinin yerli tohumları yasaklatan dayatmalarına karşı daha dikkatliler. şurada grace blakeley bu konudan biraz bahsetmiş. hindistan'da yaşanan, çiftçilerin ürünlerini pazar fiyatına satamayıp zarar etmeleri, borçlarını ödeyemeyip batmaları türk tarımında da gördüğümüz sorunlardan bazıları.
afrika'da ise yüzlerce yıldır çeşitli ata tohumlarıyla takas yaparak tarım yapan küçük çiftçileri batırmışlar. daha fazla verim, daha sağlıklı gıdalar, açlığı bitirme gibi vaatlerle halkı küresel tohum, gübre, ilaç şirketlerine mecbur bırakmışlar. videoda bu işin vitrininde bill ve melinda gates vakfıyla rockefeller ailesi olduğundan bahsedilmiş. önce geçen yüzyılın ortalarından sonra da yaklaşık 20 yıl önce verdikleri sözler hep boş çıkmış. kaybeden afrikalı küçük çiftçiler ve biyoçeşitliliği azalan doğa olmuş. kazanansa küresel şirketler olmuş. bill gates'in türkiye'den de büyük miktarlarda tarım arazileri satın aldığına dair haberler çıkmıştı bir ara. o haberler de 2002'den beri tepemizde (bkz: bop eş başkanı) varken ve zehirli tarım ürünleri arttığı için muhtemelen doğru. videoda bill gates diyor ki "avrupalı devletlerin çoğu bizim bu teklifimizi kabul etmediler. onların açlık ve yeterli gıdaya ulaşmada sorunları yok tabi. onlar daha kaliteli gıdalara yüksek fiyatlar ödeyebiliyorlar." şimdilerde daha kaliteli, premium yada organik etiketlerle satılan gıdalar 20-25 yıl öncesine kadar aslında normal gıdalardı. bu herifçioğulları bilimsellik, çevrecilik, yardımseverlik reklamı altında dünya tarım sektörünü ellerine geçirmeye başlayınca halkın normalde ulaştığı gıdaların kalitesi düştü/düşürüldü. belli başlı küresel şirketlerin sattığı tohumlar, yine o şirketlerin gübreleriyle ve ilaçlarıyla yetiştirilir oldu.
hatta o şirketler girdikleri ülkelerde kendi tohumlarının verimlerini düşürdüğü bahanesiyle çevre tarlalarda başka tohum kullandırılmasını bile yasaklatabiliyorlar. çiftçiler hangi tohumu kullanırsa kullansın, benim tohumlarımı da komşusundan görüp beğenirse alsın demiyor. devasa genişlikte tarım alanlarında toprağa sadece bunların ürünlerinin dökülmesini sağlıyorlar. adamlar kendi vatandaşları olan abd'li çiftçileri bile bundan muzdarip hale getirmişler, farklı marka yada yerli tohum kullanan çiftçileri şikayet edip devlete ceza yazdırıyorlarmış. aman bizim dayanıklı, verimli ama piç* tohumlarımız başka tohumlarla tozlaşıp bizim ürünlerimizi kullanmayan çiftçiye fayda sağlamasın derdindeler. küresel tarım alanındaki bazı şirketler (bkz: monsanto), (bkz: bayer), (bkz: syngenta), (bkz: cargill), (bkz: dupont). araştırdığınızda hepsinin ayrı bir rezilliğini bulabilirsiniz. youtube'da bu şirketlerin adlarını teker teker aratın, ingilizceniz varsa çiftçilerden duyacağınız şeylerden sonra, bunların dünya genelindeki gıda güvenliği için ne kadar büyük bir tehdit olduklarını göreceksiniz. mesela türkiye'de de faaliyet gösteren abd'de kurulmuş cargill'in wikipedia sayfasında bile criticism başlığında çocuk kaçırmadan, zehirli gıda üretimine, toprak çalmadan vergi kaçırmaya ve ormanların yok edilmesine kadar bir sürü suçlama mevcut. buradan dünya tarımının büyük çoğunluğunu kontrol eden, tohum, gübre ve tarım kimyasalları üreten bu firmaların gıda üretimi gibi en temel ihtiyaçlarımızdan biri üzerindeki gücünün ve etkisinin farkında olmak ve bunu acilen azaltmak lazım. elinde parayı, toprağı ve gıdayı koz olarak tutan bu yeryüzündeki şeytanların yapabileceklerinin sınırı yok.
ayrıca bu laboratuvar ürünü piç tohumlarla bilerek kendilerine ters giden devletlerin halklarına hastalık yapıcı tohumlar satmayacakları ne malum? yada tamamen bu şirketlere mahkum kalmış, yerli tohum bankası kurmamış, ata tohumlarını tamamen kaybetmiş bir ülkeye "savunma sanayini geliştirmeyeceksin, bizim kurduğumuz terör örgütleriyle savaşmayacaksın. yoksa sana bu yıl tohum yok, aç bırakacağız sizi." diyemezler mi? gıda sektörünün bilirkişisi değilim, düpedüz akp'li dayı seviyesinde spekülasyon yapıyorum şu an. ama her fırsatta kendilerini zengin etmenin, serveti aşağı sınıflardan kendilerine taşımanın cafcaflı isimler altında yolunu bulmuş "çetelere" güvenmiyor olmam bence çok doğal. bunca yıl gördüğümüz onca kötülükten sonra biyolojik savaş için gıdayı kullanmayacaklarını bilemezsiniz. atıyorum insanlarda üreme sistemini olumsuz etkiletecek, yada insanlarda bir tür hastalık çıkaracak şekilde genetiği değiştirilmiş domates tohumu yapsalar kimin haberi olacak da engelleyecek? yada aldıkları tarım topraklarını zehirleyip yer altı suyuna kadar ülkeyi mahvedip çoraklaştırsalar kim ne yapacak?
bu ülkede millet 4-5 tane daire alabilmek için kentsel dönüşüm adı altında şehirlerimizi çöplüğe çevirdi, hangimiz "aga bu nedir, durun yaşam şartlarımızı mahvediyorsunuz, böyle şehir mi kurulur, deniz kumundan gökdelen mi dikilir" diye engel olabildik? bu da benzer. tepeden tırnağa pek çok kişinin sadece kazandığı paraya bakıp bugününü ve geleceğini yok eden bilinçsiz insanların varlığı sayesinde bu küreselciler ülkeleri "işgal" edebiliyorlar işte. bu verdiğim örnek dünyada kapsamlı şekilde söz sahibi olan küreselcilerin oyun alanlarından sadece birisi. amazon mesela köle gibi işçi çalıştırıp yerel esnafların batmasını sağladı, bezos şimdi dünyanın en zenginleri arasında. musk ukraynalılara starlinki kapatırım, mal gibi kalırsınız dedi. zuckerberg'in kişisel verileri satması meselesi var. wikileaks'ten, pizzagate'e ve epstein adasına kadar çeşitli ve iğrenç işler peşindeler ki... mesela greta thunberg sevimsizini güya çevreci diye parlattılar, ama geçenlerde gelmiş pkk propagandası yapıyor. türkiye'yi, koca bir ülkeyi ve milletini küreselcilerin, liberal solcuların ve vatan hainlerinin de takip ettikleri program içeriğine göre kötülüyor. neyse, konu çok dağıldı. ama gerçekten çok derin ve uzun uzadıya yazılabilecek bir konu bu. eminim alanında bilgili yazarlar vardır ve daha derli toplu, daha kapsamlı şekilde bahsedebilirler.
verimi yüksek tohumlar kullanılacaksa türk devleti türk araştırmacılara ürettirsin. hani derler ya dışarda içine ne konduğu belli değil, evde yiyelim diye, onun gibi. devasa bir ülkeyiz, çoraklaşmış arazilerimizi iyileştirme, suyu akıllı kullanma, tarımda bağımsız olma gibi seçeneklerimiz varken neden yabancı şirketlere halk maruz ve mecbur bırakılır ki? çiftçiler bunu neden eleştirmez, aksine gidip akp'ye oy verir ki? sen kendin de beslendiğin toprağının, ürününün zehirlendiğini, suyu hunharca kullanıp bitirdiğini, alt tarafı tohum almak için bile sürekli yurt dışına mecbur kaldığını, aracıların senden çok kar ettiğini vs. fark edemiyor musun? hem bireysel çapta hem de ülke çapında tarımda kendi kendimize yetebilecek bir potansiyelimiz var. abd, kanada, israil, yeni zelanda gibi ülkelerden youtuber'lar 4 dönüm ila 20 dönüm arasındaki arazilerinden 4 kişilik bir aileye bir yılda yetecek gıdanın çoğunu üretiyor. homesteading deniyor buna. insanlar kapitalizmin beşiğinde kapitalizmin vahşi doğasından nefret etmişler. corporate america'nın insanları hem ruhen hem de fiziksel olarak tüketmesine tepki olarak köye dönüp çocuklarıyla beraber huzurlu bir yaşam ve aç gözlü ekonomik sistemden bağımsızlık arıyorlar. türkiye'de de ekolojik köy gibi girişimler var ama faşist sistemden ne kadar bağımsız olarak tarım yapıp yaşayabileceksin ki. birlik olup politikacıların elini zorlayarak sürdürülebilir temiz tarımı küçük çiftçinin yapması için farkındalık oluşturulmalı. bunca eğitimli işsiz, yüksek gıda ithalatı ve geniş topraklarımız varken hem doğaya hem de insanlarımıza gerçekten yazık ediliyor. ve bunlar büyük ölçüde küreselcilerin dünya politikasını her alanda etkilemeleri yüzünden yaşanıyor. küreselciler (bkz: dutch east india company)'nin iyice profesyonelleşmiş hali.
devamını gör...
5.
gerçekte liberal değil komünisttirler. ama abd'de artık komünistler liberal olarak anılır hale gelip kavram kargaşası yaşandığından, liberal veya liberal sol olarak anılmaktalar bu solcular. tamamen hatalı bir adlandırma tabii ki bu. gerçekte liberalizme düşmanlar.
devamını gör...